Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve Islama Bakışı

almando

Banned
Katılım
24 Ara 2007
Mesajlar
82
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Hey Gidi Dünya Hey
Milletlerin hayatında “din”in önemli bir yeri vardır. Bundan dolayı millet ve kültür tariflerinde “din” belirleyici unsur sayılmıştır.

Türk Milleti’nin hayatında ve oluşumunda “din” önemini hep korumuş; Türk Kimliği’ni belirleyen unsurlardan birisi olmuştur. Bundan dolayı toplumu tanımak ve onlarla ortak bir zeminde buluşmak isteyen liderler, “din gerçeği”ni görmemezlik edememişlerdir. Bu gerçeği görme birkaç şekilde kendini göstermiştir. Bunlardan biri; ya karşı olmak veya tamamen “söylemleri”nin onun üzerine oturtarak dini siyaset malzemesi yapmaktır. Diğeri de; dinin millet hayatındaki önemini kavrayarak, onun “iki tarafı keskin bir kılıç” gibi olduğu şuurunda bulunarak, yerli yerine oturtmak, orta bir çizgiyi tutturmaktır. Bu sonuncu anlayış dinin toplum hayatında barış ve hoşgörüyü sağlama amacına da hizmet eden bir anlayıştır. Bu anlayışın tutturulması dinin mesajının doğru anlaşıl-masıyla yakından ilgilidir. Bu ilginin kurulması için “orta yol"un benimsenmesi önem taşımaktadır.

Dinden beklenenin alınması için de, sınırlarının iyi çizilmesi, aşırılığa varmadan, ifrat ve tefrite düşmeden, değeri ve özü kaybe-dilmeden yapılması lazımdır. Merhum Alparslan Türkeş, bizzat yazdığı kitaplarda, kendi adını taşıyan ve kendisi ile bağlantısı bulunan eserlerde dini din yerinde görmüş, ifrat ve tefrite karşı olmuş, olması gereken konumunda dinin olmasını istemiştir. O, dini siyasete aleti yapmayı düşünmemiş ve siyasete malzeme yapmak isteyenlere de iyi gözle bakmamıştır.

a) Din Anlayışı

Türkeş, Milli hayatında dinin önemli bir yeri olduğunu belirtmekte ve dini lüzumlu bir müessese olarak görmektedir. Onun din ve İslam Dini hakkındaki görüş ve düşüncleri şu ifadelerinde net olarak ortaya çıkmaktadır: “İnsanlar inanç sahibi olmak ihtiyacındadırlar; inanmak ihtiyacındadırlar. İnançsız insan boş bir kabuk gibidir. İnançsız insan pusulasız, dümensiz gemi gibidir. En eski çağlardan beri insan toplulukları gerek kainat hakkında, gerek sürdürdükleri yaşayışla ilgili olarak belirli inançlara göre münasebetlerini, yaşa-yışlarını düzenlemişlerdir.

Her toplumun bir dini vardır. Din, insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleri ile en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve insanlara mutluluk sağlama yollarını göste-ren bir inançlar topluluğudur. Her toplumda din müessesesi olagelmiştir. Din müessesesi içtimai bir müessesedir. Hiçbir toplumun dinsiz bulunmadığını ve dinsiz yaşamadığını bugün tespit etmiş durumdayız...”1

Dinin millet hayatındaki yerini ve önemini vurgulayan Türkeş, dini afyon sayanlara da şu ifadelerinde cevap vermiştir. “Milletler dinsiz yaşayamaz. Her milletin dini vardır. Din toplum içinde sosyal bir müessesedir. Bu müesseseyi hiç bir toplum, hayatından söküp çıkaramamıştır. Komünistler, din düşmanıdırlar ve derler ki; “Din milletleri uyuşturan bir afyondur”. Fakat onlar bile bunu söküp atamamışlardır... Toplumun hayatını mutlu kılan, kılmayı düşünen, toplumu yüceltmek isteyen aydınlar bunu nazarı dikkate almalıdırlar. Bunu size ilmi olarak söylüyorum. Bir de işin öteki cephesi var. Dinin insanları kötü yoldan çeviren, mutluluğa götüren esasları olduğunu kabul ediyoruz. Bunu maksatlı olarak istismar eden satılmış cahiller, İslamiyeti kötülemektedirler. Demek ki Dokuz Işığın temel kaynaklarından birisi budur; Türklük gurur ve şuuru, İslam imanı, ahlak ve faziletidir. Yani Türk-İslam ülküsüdür”.2

Türkeş’in ülküsü; Türk Milletinin varlığını korumak, onu yüceltmek ve dünya milletleri arasında seçkin bir yere oturtmaktır. O, Türk Milletinin kurtuluşunu ve yükselişini dini inanışlar ile milliyetçilik ülküsünde görmüştür. Türk Milletini yüceltecek gücün de “milliyetçilik” olduğunu vurgulamıştır. Milliyetçilik’i de; “Türk Milletini, Türk Vatanını ve Türk Devletini sevmek, bunların iyiliği ve yükseltilmesi için köklü bir ihtiras ve şuur sahibi olmak” şeklinde tarif etmiştir.3

Türk Milletini en ileri, en medeni, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüne sahip olan Türkeş; milliyetçiliği, “herşey Türk milleti için, Türk Milleti ile beraber ve Türk milletine göre sözleriyle özetle-nebilecek, Türk Milletine bağlılık, sevgi ve Türk Devletine sadakat ve hizmettir”4 diyerek açıklamaktadır.

b) İslam’a Bakışı

Türkeş, Türk Milletinin yükselişini ve ona hizmeti, maddi ve manevi unsurda görmekte; Türkçülük, Milliyetçilik anlayışını da manevi şuurlanmaya bağlamaktadır.5 O, Türk Milletinin güç kaynağı olarak, bin yıldan beri kabul edip benimsediği İslam’a büyük yer ayırmaktadır. Türk Milletini meydana getiren fertlerin yaşama felsefesine ve ahlak görüşüne İslam’ın yön verdiğini, İslam’ın hakiki çehresi ve yüksek prensipleriyle ele alınmasının Türklüğe yeni bir güç ve hız vereceğini vurgulamaktadır. Türklük ve İslam’ı birbirine zıt veya düşman görmenin hem Türk Milliyetçiliği hem de İslam için zararlı olduğuna dikkat çekmiştir. Bunları birbirinin karşısına çıkaran insanların; ya bilgisiz, ya gaflet içinde veya Türk Milleti’ni yıkmak isteyen kötü emellerin hizmetçisi olduklarını belirtmektedir.6

O, İslam’ın Türk Milleti için, Türk Milleti’nin de İslam için önemini her zaman ve her vesileyle ortaya koymuş; Türk medeniyetinde ve Türk Milleti’nin yükselişinde İslamî değerlerin önemini vurgulamıştır. Şu ifadelerinde onun bu anlayışı kendisini göstermektedir: “Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve fazileti, milletin kurtuluş ve yükselişinde temeldir. Bu mazide böyle olmuştur, gelecekte de böyle olacaktır.

Türkeş, Selçuklular’da olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yayılış felsefesinin Türk Milleti’nin hasletleriyle, İslam’ın faziletine dayandığını belirtmektedir.8 Bu görüşüyle o, hem Selçuklu Medeni-yeti’nde hem de Osmanlı Devleti’nin temel felsefesinde İslam’ın önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymuş olmaktadır. Ona göre medeniyetler, para ile değil, ilimle, imanla ve ahlakla kurulmakta; parasızlıktan değil ilimsizlikten ve ahlaksızlıktan çökmektedir.9

Alparslan Türkeş; Türkiye’nin içinde bulunduğu bunalımın sebeplerinin başında ahlaki buhranı ve toplumu saran manevi boşluğu görmekte; Türk Milleti’ni bu boşluktan kurtarmak için nesillerin manevi yönden güçlendirilmesi, ahlaki zenginliğe ulaştırılması ve dini yönden bilgilendirilmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.10 O, kalkınmanın manevi temelini, iman ve ahlaka bağlamakta ve buna, siyaset aracı olarak değil, samimi olarak inandığını şöyle belirtmektedir: “Türklük gurur ve şuuru ile İslam ahlak ve faziletine, oy toplama endişesi ve siyaset riyakarlığının üstünde kalarak samimiyetle bağlıyız. Türklük gurur ve şuuru ile islam ahlak ve fazileti, milletimizi meydana getiren manevi unsurların tam ve ahenk içinde birleşmesidir. Maddi kalkınmamız ancak böyle bir yüce temel üzerinde yükselirse bir mana taşır, bir değer kazanır, Milliyetsiz bir yükselmenin, ahlaksız bir kalkınmanın imkanı yoktur... Pek az olmakla birlikte, bazı kimselerin milliyetçilikle İslamiyeti çatıştırmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Böyle bir tutum yanlıştır, abestir, cahilliktir, şuurlu bir şekilde yapılıyorsa ihanettir, nifaktır. Mücadele, farklı, hatta birbirine düşman mefkureler arasında olur. Halbuki Türklükle, İslamiyet bin yıldan beri aynı mukaddes potada kaynaşmış, etle tırnak misali ayrılması imkansız bir hale gelmiştir. Türk Milleti, Müslüman olmakla içtimai nizamın ve dini hayatın en yüce değerlerini kazanmış ve İslam, Türk Milleti ile, emsalsiz yiğitlik ve iman aşkına sahip bir mücahit bulmuştur... “Türk müsün, Müslüman mısın?” gibi sorular cehaletten ileri geliyorsa aptalcadır. Aksi taktirde haincedir. Milliyetçiliği reddeden bir “dincilik” anlayışı ve İslamiyete düşman bir milliyetçilik anlayışı bize yabancıdır, bizim dışımızdadır...”11

Türkeş, dini, insanın ve toplumun ayrılmaz bir vasfı, bir ihtiyacı olarak görmüştür. O, inançsız insanı bir kabuk gibi, pusulasız ve dü-mensiz bir gemi gibi tanımlamıştır. Her toplumun bir dini olduğunu belirtmiş ve dini, “insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleriyle en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve mutluluk sağlama yollarını gösteren bir inanç topluluğudur” şeklinde tarif etmiştir.12 Her toplumda din müessesesinin olduğu, dinsiz toplumun bulunmadığı ve dini afyon sayan görüşlerin bile yeniden dine itibar etmeye başladığı ve toplumlarda dinin önemli yeri bulunduğu vurgulanan görüşlerdendir. Bu arada Türk Milleti’nin hayatında dinin büyük yeri olduğu, tarihleri boyunca Türklerin çeşitli dinleri kabul ettiği ve bin iki yüzyıl önce İslam’la tanıştığı, İslam’ı kendi bünyelerine, kendi tarihi gelişmelerine çok uygun bir din olarak gördükleri, büyük bir iman ve heyecanla İslam’ı benimsedikleri ifade edilmiştir. İslam’ın Türklere yeni bir heyecan, yeni bir enerji, yeni bir hareket verdiğini ve bu duygularla büyük devletler kurduklarını, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin bunun bir misali olduğunu belirtmektedir.13

Türk Tarihini Türkeş, İslam’ı kabul etmeden önce ve İslam’ı kabul ettikten sonraki dönem olarak ikiye ayırmaktadır. İslam öncesi dönem Orta Asya’da cereyan etmiş dönemdir. Bu dönemde de Türkler’in, Orta Asya’nın Hindistan ve Batı bölümlerine kadar yayıldığı, büyük mücadelelerle büyük devletler ve büyük medeniyetler kurduğunu belirtmektedir. İslam’ı kabul ettikten sonraki dönemde ise Türklerin Batı’ya doğru yayıldıkları; Batı Asya’da, daha sonra Avrupa’da ve Afrika’da kendilerini gösterdikleri, eserler vücuda getirdikleri ve faaliyette bulundukları ifade edilmektedir. Türk tarihinin en büyük devletlerinin ve en görkemli medeniyetlerinin Batı’da doğduğunu, bunların Selçuklu ve Osmanlı devletleri olduğu vurgulanmaktadır.14

Türkeş, büyük devlet ve medeniyetlerin sadece silah gücüyle, sadece kan dökerek kurulamayacağı, kurulsa da uzun süre yaşatı-lamayacağı kanaatindedir. O, insan topluluklarının meydana getirdiği en yüksek eser ve en yüksek kurumun devletler olduğunu belirtmektedir. Bu devletlerin kurulabilmesinde her şeyden önce inanç sahibi olmak, ülkü sahibi olmak, yüksek ahlak ve teşkilatçılık gücüne sahip olmak ile mümkün olduğunun altını çizmektedir.15

Devletlerin yaşamasını kuvvetli olmaya bağlı gören Türkeş, kuvvetli olmak için saydığı şartlar arasında ahlakla, maneviyatla yükselmeyi de saymaktadır.16

Türkeş, Türk Milleti’nin, Allah tarafından yüksek vasıflarla yaratılmış bir millet olduğunu17, bir bütün teşkil ettiğini, hangi mezhepten olursa olsun aynı dinin mensupları ve aynı milletin çocukları bulun-duğunu, fakat düşmanın bölmeye çalıştığını, parçalama yoluna yönel-diğini belirtmekte ve “bölünmez çelik bir kitle halinde bulunmak mecbu-riyetinde” bulunmamız gerektiğini vurgulamaktadır.18

Dini bir ihtiyaç olarak algılayan Türkeş, bu konuda şöyle demektedir: “Her insanın içinde kendisinin dürüst yolda olmasını kontrol edecek, başkalarına zarar vermeden yaşamasını hatta başkalarına faydalı olacak şekilde, başkalarının sıkıntılarını giderecek şekilde faaliyetlerini düzenlemesini sağlayacak bir inanç kaynağına sahip olması gerekmektedir. İşte bu inanç kaynağını insanların içine yerleştiren dindir. Türk Milleti’nin bin iki yüz yıldan beri dini İslamiyettir ve bu İslamiyet toplumumuzun mutluluğunu sağlamaya yetecek inanç kaynağıdır. Bu kaynak kutsal bir kaynaktır. Bu kaynak verimliliğini ve kudretini geçmiş tarihte ispat etmiş olan bir kaynaktır. Bu kaynağın bugün de toplumumuzun düzenlenmesi için, insanlarımızın mutlu olması için tekrar yerini alması ve yerine konulması gereklidir.

c) Din Eğitimi ve Öğretimine Yaklaşım

Türkeş, İslam’ın, en son ve en mükemmel bir din, insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirlerini sevmelerini, adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir din olduğunu ve Türk Milleti’ne kuvvet verdiğini, Türklerin onunla dünyaya nizam verdiklerini kaydetmiştir. O, İslam’ın, vicdan hürriyetini temel aldığını, başka din ve inanç sahiplerine karşı zulmü ve zor kullanmayı reddettiğini belirtmektedir. İslam’ın müsa-mahasına ve getirdiği insani esasların Türk Milleti’nin tarihinden getirdiği değerlerle beraber büyük bir güç kaynağı oluşturduğuna yer vermektedir.20 Türkeş, Türk Milleti’nin dinsiz yaşayamayacağını,21 dinin öğretilmesinin gerektiğini, öğretilme yerinin okullar olduğunu, Din Bilgisi dersinin ortaöğretimde, mecburi olarak 3 saat okutulması, İmam-Hatip Liseleri bünyesindeki ortaokullarda olduğu gibi Kur’an-ı Kerim dersinin seçmeli dersler arasına alınması gerektiğini kaydetmiştir.2 2

Dini toplum için önemli ve lüzumlu gören Türkeş, dini bilgilerin ilkokulların ilk sınıfından başlamak suretiyle, okullarda verilmesinin gerekli olduğu kanaatindedir. O, bu kanaatini şu şekilde belirtmektedir. “... İlkokullardan itibaren Müslüman bir toplum olan Türk Milleti için çocuklarımıza İslam’ın temel esasları hakkında bilgi vermek, onları yetiştirmek mutlaka gereklidir. Gerek aile yuvasında, gerek okullarda çocuklarımıza toplumumuzun dini terbiyesini ve dini esaslarını öğretmek, vermek gereklidir. Çocuk belirli çağa geldikten sonra kendi hayatına kendi yön verir; o zaman istediği dini faaliyeti yapar veya yapmaz. Fakat müslüman bir toplum olan Türk toplumu mensup olduğu dini terbiyeyi almalı ve kendi toplumunun dini esasları hakkında geniş bilgi sahibi olarak yetişmelidir... Laiklik ilkesini tam olarak gözetilmesi ve çocuklarımızın ilkokullara başladıkları çağlardan itibaren sağlam bir din eğitimi görerek din bilgisi sahibi olmaları ve toplumumuzun dini terbiye ile yetişmeleri, yurdumuzun kalkınması ve milletimizin mutluluğu için önemli bir gerektir.”23

Bunun yanında Türkeş, günümüzde tartışılmakta olan bir konuya da, yıllar önce, açıklık getirmiştir. Eğer onun işaret ettiği şekilde konuya yaklaşılmış olsaydı belki bugün, din eğitimi-öğretimi konusunda da İmam-Hatip konusunda da bir zıtlaşma, bir tartışma, bir kutuplaşma olmayacaktı. Çünkü bazı konular, ihtiyacı ve gerekliliği ortaya konulmadan, ülkenin ve Türk Milleti’nin ihtiyacı göz önünde bulundurulmadan konuya günü birlik, bazen de, karşılıklı olarak, siyasi ve ideolojik yaklaşıldığı için orta bir yol tutturulamamış, meseleye ilmi ve ihtiyaca göre bir çözüm bulunamamıştır. Onun bu konuya çözüm olacak önerisi şöyledir: "...Bütün dünya devletleri, bahusus Hıristiyan devletler vatandaş terbiyesinde dini birinci planda tutarken, Türkiye’de yıllardan beri bir “din korkusu” hüküm sürmekte, Türk çocuklarına Hıristiyan vatandaşlarımıza sağlanan haklar dahi çok görülmektedir.

Bugünkü eğitim sistemimiz içerisinde, Orta öğretimdeki seçmeli dersler arasında, İmam-Hatip okullarının uyguladığı şekilde, Kur’an-ı Kerim dersi de alınmalı, Din Bilgisi dersi de mecburi olarak üç saate çıkarılmalıdır. Türk vatandaşı çocuğunun dini terbiyesini Devletten beklemektedir. Devletin vazifesi de “iyi insan ve iyi vatandaş” yetiştirmektir.”24

Bu teklif gerçekleşirse; hem insanımız, dini okullarda öğrenme imkanını kazanacak hem dini bilgi edinmek için belirli kurumlarda yığılma olmayacak hem çocuklarımızın ve gençlerimizin “din eğitimi-öğretimi” maskesi altında yanlış bilgi edinmesi ve yanlış şekilde şartlanması önlenmiş olacaktır. Bu, insanların doğruda, orta biryerde buluşmasının, dini cehaletten kurtulmasının ve birbirine hoşgörü göstermesinin şartı gibi görünmektedir.

Laiklik konusunda hassas olan Türkeş, dini eğitimin-öğretimin okullarda verilmesini Laikliğe aykırı görmemekte ve Laiklik anlayışını şöyle belirtmektedir: “Laiklik ilkesi, devlet işleriyle din işlerinin ayrı tutulmasını ön görmektedir. Laiklik, insanların, vatandaşların dini faaliyetlerine karışmak, dini yaşayışlarına baskı yapmak anlamına alınamaz. Bizde uzun zaman bu ilke,dine baskı olarak kullanıl-mıştır. Laikliği, devlet işleriyle din işlerinin ayrı tutulması görüşü olarak kabul etmek ve bugün bu ilkeyi muhafaza etmekte yurdumuz için yarar vardır. Bu, toplumumuz için din müessesesi gerekli değildir anlamına gelmez. İnsanlar kendi inançlarında hürdürler, kendi yaşayışlarında inançlarına göre dini faaliyetlerini düzenlemekte, yapmakta hürdürler. Bunu yaptıklarından dolayı hiç kimse onları rahatsız edemez, yapmadıklarından dolayı da hiç kimse onlara karışamaz, onları rahatsız edemez.”25

Dünyada ve Türkiye’de bazı çevreler, Müslüman ülkelerin geri kalmışlığını İslam’a yüklemişlerdir. İslam’ın ilme ne büyük yeri ve önemi veren yegane din olduğunu görmezlikten gelenlere de Türkeş’in cevabı olmuştur. O, geri kalmanın dinle alakasının olmadığını, olsa bile bunun dinin cahil din adamlarınca yanlış telkin edilmesinden kaynaklandığını; İslam’ın Batı’yı etkilediğini, Orta Çağdaki Medeniyetin Müslümanların sayesinde kurulduğunu, Batı’daki ilmi gelişmelerin Türkler sayesinde olduğunu belirtmektedir. Ona göre Avrupalıların ileri gitmesinin sebebi Hıristiyanlık ve Türklerin geri kalmasının sebebi de İslam değildir. İslam’ı kasten kötülemek isteyenlerin ve İslam’ı istismar edenlerin bu yolu seçtiği Türkeş’in vurguladığı görüşlerdendir.26

Toplum için dinin lüzumuna ve önemine inanan Türkeş, taassubun zararı üzerinde durmakta ve taassubu iki kısma ayırmak-tadır. Bunlardan biri, din adına taassup, diğeri de, “din taassubu düşmanlığı”dır. Bu ikincisini Türkeş, birincisinden daha tehlikeli görmekte ve her iki taassubun da zararlı olduğunu şöyle belirtmektedir. “...Kör bir taassup, hangi alanda olursa olsun,tehlikeli ve zararlıdır. Böyle bir taassup bulunan kafa ve ruhlarda mutlaka karanlık vardır. Aydın bir zihniyetin baş vasıflarını ise, ideal ve aklı selim olduğu şüphe götürmez bir hakikattir.”27

Türkeş, insanlık ve özellikle Türk Milleti’nin kör taassuplar yüzünden çok büyük felaketlere ve ızdıraplara uğradığını, bunu “yalnız dini taassuplardan ileri geldiğini zannetmenin hata olacağını belirtmekte ve buna şöyle açıklık getirmektedir. “...Uğranılan felaketler, sefillerin, hainlerin cehaletten faydalanarak, istismar için meydana koydukları her alandaki her çeşit kör taassuplardan ileri gelmiştir. Bunun için her çeşit mezhep, fikir ve parti softalarının her alanda, yaratmaya ve tahrik etmeye çalıştıkları kör taassuplara karşı, Türk Milleti’ni uyarmak ve muafiyetli bulundurmak, temkinli ve mutedil her Türk aydınının baş vazifelerindendir”.28

Türkeş, İslam’ın, ilmi ve tekniği, ilerlemeyi, yükselmeyi emreden bir din olduğunu, kör taassubu tasvip etmediğini; en ileri ve en gelişmiş insanlar arasında kardeşliği, insanların birbirini sevmesini, insanlar arası münasebetlerde hakkı ve adaleti gözetmeyi ön gören ilahi bir din olduğunu; Türk Milleti’ne kuvvet verdiğini belirtmiştir.

Dini bir ihtiyaç, insanların ve toplumların ayrılmaz bir vasfı gören Türkeş, onun gerçek anlamda öğretilmesini, okullarda öğretilmesini istemekte, İslam’ın en son ve ekmel din olduğunu, Türk Milleti’ni faziletli ve başarılı kıldığını ifade etmektedir. O, insanların fazilet sahibi olmasını ahlaklı olmaya, ahlaklı olmayı İslam’ın emirlerini iyi anlayıp uygulamaya bağlı görmekte ve geliştirmek istediği anlayışı şöyle açıklamaktadır: “Ben, Türk Milleti’ni, sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlaktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum.

Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah Yolu’na çağırıyorum. Modern medeniyetin en ön safına geçmek üzere çağlar üzerinden sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum: Yeniden maneviyata dönüş...”30

Türkeş’in vurguladığı ahlak, fazilet, adalet İslam’ın temel ilkeleridir. “Din güzel ahlaktır”, “Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim” hadislerinde Hz. Muhammed (s.a.s.), ahlak ve faziletin önemini vurgulamıştır.

Kur’an’da Allah, emanetleri ehline vermeyi ve insanlar arasında adaletle hükmetmeyi emretmektedir.31 Türkeş’in bu tesbitleri ve vurguladığı hususlar İslam’ın istediği ve insanları yerine getirmekle yükümlü kıldığı hususlardır.

Türkeş, bunlarda, sadece ilmi, ilmi bilgiyi, Kur’an ve Hadisleri mürşit kabul etmeyi öğütlemektedir. İslam’ı doğru anlama, ana kaynaklarından ve okullardan öğrenme, siyaset ve şahsi çıkar konusu yapmama onun hassas olduğu hususlardandır. O, her konuda olduğu gibi din konusunda da aşırılıklara karşıdır. Dini doğru anlamaya önem vermektedir. Merhum Alparslan Türkeş, 1980 İhtilali’nden sonra Sıkı-yönetim Mahkemesi’ndeki savunmasında dini tavrını, İslam inancını, sabır ve tevekkül anlayışını şu ifadeleriyle ortaya koymaktadır: “Elhamdülillah inanmış samimi bir müslümanım, fanilik hissine aşinayım. Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu biliyorum. Şu anda burada bulunuşumuz da, inanıyorum ki her şeyden önce bir kader tecellisidir, ilahi bir imtihandır. Sabır ve şükürle karşılıyor ve bu imtihandan da yüz akıyla çıkmayı bize nasip etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Rahmet ve şaşmaz adalet ümidimiz yalnız Allah’tandır. Ben burada önce Allah’ın huzurunda, sonra tarihin ve milletin huzurunda olduğumun huşuu, mesuliyet ve vakarı içinde konuşacağım. Benim için bir hesap verme bahis konusu ise, o hesabı milletime ve tarihe vereceğim. Türk Milleti’nin vicdanında teşekkül edecek olan hüküm ve tarih hükmü, mahkemenin hükmünden önde gelir. Huzur-u İlahiye yüz akıyla çıkmaktan başka hiçbir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiç kimsenin merhamet ve insafına şahsen ihtiyacım yoktur. Sözüm, tenkidim, talebim yalnız hak ve hakikat namınadır. Yalnız mülkün temeli olan adalet namınadır. Yalnız milletim ve devletim içindir.”32

Türkeş’in din konusundaki hassasiyeti, dine verdiği önem Genel Başkanlığı’nı yaptığı MHP’nin programlarına da yansımıştır. 1987 yılında hazırlanan MHP Programı’nda dinin mukaddes bilindiği, dine önem verildiği ve zarar görmemesi için hassas davranılması gerektiği vurgulanmaktadır. Programda MHP’nin milletimizi “millet” yapan milli ve manevi değerlerin gelişmesine katkıda bulunmayı ve bunu da iktidarlara göre değişmeyen milli bir politika haline gelmesini sağlayacağı, milli ve manevi değerlerin yaşanılır hale getirilmesi için araştırma ve geliştirme kurumlarının kurulacağı yer almaktadır.33 Temel Hak ve Hürriyetlerin korunması da MHP’nin hedefleri arasındadır. Bu durum şu paragrafta özetlenmektedir: “Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa imtiyaz tanımayan, herkesi dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetmeksizin kanun önünde ve temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında eşit sayan bir inancı benimser.”34

MHP, “Din ve Vicdan Hürriyeti”ne de büyük önem atfetmekte, onu milli birlik ve beraberliğin zaruri bir şartı olarak görmektedir. MHP’nin Din ve Vicdan Hürriyeti, Parti Programı’nda şu şekilde belirtilmektedir: “Din ve Vicdan Hürriyetinin esası, istisnasız her insanın herhangi bir dine inanmak ve inanmamak hür iradesi ile seçmiş olduğu bir dini hiç bir harici baskı, tehdit, kınama ve ayıplama, kayıt ve şarta uğramaksızın serbestçe yaşamak, hayatını inanç hükümlerine göre düzenleyebilmek hakkıdır. Bu hak kişinin bağlandığı dini kendi lisanı, nasları, örf ve içtihatları ile yerleşmiş usul ve adabı ile serbestçe öğrenmek, başkalarına öğretmek ve telkin etmek haklarından da ayrı düşünülemez”.

İnansın veya inanmasın her insan “Din” olarak kabul gören bir inanç sisteminin otoritesini yalnızca o dini vaaz eden kudretten aldığını, bir takım inanç, ibadet ve ahlaki amellerden oluşan bir şahsiyet bütünlüğü bulunduğunu kabul etmek ve buna saygı duymak becburiyetindedir”.35

MHP, demokratik, hukuk devletinin "... kendi halkının dinî ve manevi hitiyaç ve taleplerini titizlikle yerine getirmeyi asli vazifesi olarak” görmekte; “İslam’ın asli hakikatleri ile öğrenilmesi ve öğretilmesini devletin temel görev saymakta”, “... laikliği dindar insanlara müdahale vasıtası sayan her türlü zihniyetle mücadele etmenin de öncelikle devlete düştüğünü savunmaktadır.36


Merhum Alparslan Türkeş, dini, toplum hayatının vazgeçilmez unsuru saymakta ve milleti millet yapan unsurlar arasında görmektedir. Ona göre din, Türk Milleti’nin “kimliği”nin şartlarındandır. Bundan dolayı din konusunda hassas davranılması ve İslam’ın okullarda öğretilmesi zaruri görülmektedir.

O, dinin siyaset malzemesi olarak kullanılmasını da, laikliğin dine müdahale vasıtası yapılmasını da tasvip etmemektedir. Türkeş, din konusundaki cehaletin ve taassubun önlenmesine büyük önem vermektedir. Bunun yolunu da ilimden, ilmi bilgiden İslam’ın doğru olarak öğretilmesinde ve okullarda öğretilmesinde görmektedir. Bunun için de ilkokullardan itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin haftada üç saat olarak verilmesini, Kur’an’ın okullardaki seçmeli dersler arasında yer almasını teklif etmektedir. Çünkü o, İslam’ı doğru anlamayı, çağı yakalamayı, çağın idrakine İslam’ı söyletmeyi, taas-suptan kurtulmayı, cehaletin önüne geçmeyi, bilgide ve ilimde görmekte, “ilmin mürşitliği”ne önem vermektedir.

Abdurrahman KÜÇÜK


Konuda MHP de geçmekte. Konu diğer tarikat şehlerini anlatan ve İslamı yorumlayan yada bakışını anlatan konular kapatılmadıkca bu konunun da kapatılmaması gerektiği inancındayım...

Neden dersek Said nursi yada onun kitapları yasaklanmadı gibi bir savunma geldi. Türkeş'te Yasaklanmadı görüşleri yasaklanmadı. Nursinin tarikat şehi olduğu açıktır. Türkeşinde MHP'nin Genel Başkanı olduğu(Biz hep öyle görüyoruz). Tarikat şehinin konusu kapatılmadıysa MHP Genel Başkanında Konusu Kapatılmamalı...

Herneyse... Okuyalım hep beraber...
 
eline sağlık......
 
Öncelikle yazdıkların için cok sağol. Ama Said Nursi bir tarikat üyesi değildir arkadaşım senin burada yazdıklarına %100 katılan saygıdeğer bir şahsiyettir. Şeyh de değildir. İslam'ı tebliğ eden bir kişi nasıl tarikat üyesi olabilir. Lütfen biraz daha dikkatli konusalım ve Said Nursi 'nin yazılarını okumanı tavsiye ederim. Sanırım daha iyi anlayacaksın.
Bu arada şeyh derken bir de M.Fetullah Gülen'i de kastettin sanırım. Bu insanlar şeyh ya da tarikat değillerdir. İslam'ı anlatmak ne zamandan beri tarikatçılığa çıktı?
Sizler beni zannettiğiniz tarikatlara üye olduğumu sanacaksınız ama değilim sadece yapılan güzel şeylerin böyle düşünceler altında kalmasını istemiyorum. Teşekkürler.
 
konu da mhp nin geçmesi bile bu konunun hackhell de barınamaması için yeterli kardeş =) bir siyasi parti propagandası yapmak her şekilde yasak forumumuzda =) bizim amacımız burada kişileri ön plana çıkartarak tarikatçı ülkücü komunist satanist şeklinde ayrımcılık yaratarak tartışma ortamı çıkarmak değil kuranı ve peygamber efendimiz sav in sünnetlerini paylaşmak öğrenmek ve öğretmektir...
 
kürt saidin propagandasına ses çıkarmayan arkadaşlar TÜRK ve İSLAM sevdalısı bir insana yada onun kurduğu düşünce sistemine partiye neden ses çıkarma iç güdüsünü sergilerler anlamak mümkün değil.

kürt said'in Yanında Liderim TÜRKEŞ Sütten çıkmış ak pak bir cevherdir !

.aybüke. kardeşim said tarikat üyesi değil tarikat ŞEHİDİR. Gülen' de tarikat şehidir. Anlatmya gerek yok gülen nursinin öğrencisidir. Bugün Nur cemaatinin şehi kimdir ? Sana göre bu lider midir ? Kavramlarımı karıştırıyoruz yoksa ?

Güzel olan nedir arkadaşım. nursi'nin risaliyeleri ile Rehber Olan Kuran'a Ayrı bir rehber olma uğraşısımı ? Hz. Muhammed'in İnsana gösterdiği o muhteşem kusursuz İslam yoluna ayrı bir yol çizmeye çalışmalarımıdır ?
Bugün nursinin ve gülenin tarikatlarının toplantılarında Kuran yerine risaliyeler yada gülenin yazdığı şeyler okutulması mıdır güzl olan ? YAda Türk Millyietçiliğini tamamen silme uğraşıları mıdır güzel olan ?

Acayip bakıyormuş dediyen arkadaş. Bu ülke ve bu Ülke İnsanının çoğunluğu TÜRKEŞ gibi bakabilse idi görebilse idi şuan Türkiye Dünyaya Ferah Getiren Dünyaya Huzur veren Süper güç olurdu. Ki bunun Yanında İslam sancaktarlığını yapan Dünyaya Hak yolunu gösteren bir ülke olurdu....


Okumaya devam edelim Arkadaşlar....
 
Kürt said diyerek aklınca sadi nursiye hakaretmi ediyosun sen ve senin gibi ırkçı kişilerin Başbuğun öğretisini anlamadan etiket savdasına düşmüş biçimde adını ağzına almış olması gerçekten ürpertici

Yehovan bi iki kitap daha oku..
Öyle gel
 
"Kürt said diyerek aklınca sadi nursiye hakaretmi ediyosun sen ve senin gibi ırkçı kişilerin Başbuğun öğretisini anlamadan etiket sevdasına düşmüş biçimde adını ağzına almış olması gerçekten ürpertici

Yehovan bi iki kitap daha oku..
Öyle gel" incubus84

Bencede Almondo arkadaşım sürekli Said Nursi adlı kişiden sürekli kürt said diye bahsederek neden ırkçılık yapıyorsun? Sen diyorsun sizin gibiler yüzünden --şeyh, tarikat vs.-- ülkemiz ilerlemiyor, geri kalıyor diyorsun peki sen bu ırkçılığı yaparak sence ülkene bi faydan oluyor mu??
 
islam hoşgörüdür......insan ALLAH (c.c)'ın ruhundan üflediği bir varlıktır...şeref ve haysiyet taşır....isimler geçicidir...ruh fani alemden baki aleme Mevlana'nın dediği gibi yaşarken ölmek manasını anlamadıkça temizlenemicektir.....eğer İslam kategorisinde de böyle tartışmalar olacaksa ( herkes için geçerli) oturup düşünmek lazım...BİZ bu vatanda yaşayan insanlar olarak nerede yanlış yapıyoruz....sorun ALLAH'IN can verdiği insanların ten rengi,ırkı,cinsiyeti vs mi yoksa kirlenen düşüncelerin kurduğu kirli düşüncelermi? gelin Allah rızası için bu tarz tartışmalardan vazgeçin.....hoşgörüyü temel alın....hayırlı geceler....saygılarımla
 
islam hoşgörüdür......insan ALLAH (c.c)'ın ruhundan üflediği bir varlıktır...şeref ve haysiyet taşır....isimler geçicidir...ruh fani alemden baki aleme Mevlana'nın dediği gibi yaşarken ölmek manasını anlamadıkça temizlenemicektir.....eğer İslam kategorisinde de böyle tartışmalar olacaksa ( herkes için geçerli) oturup düşünmek lazım...BİZ bu vatanda yaşayan insanlar olarak nerede yanlış yapıyoruz....sorun ALLAH'IN can verdiği insanların ten rengi,ırkı,cinsiyeti vs mi yoksa kirlenen düşüncelerin kurduğu kirli düşüncelermi? gelin Allah rızası için bu tarz tartışmalardan vazgeçin.....hoşgörüyü temel alın....hayırlı geceler....saygılarımla

Bizi tanımadığın burdan belli.


Bilginiz olmadan sapkın düşüncelerle bizi kirletmeye çalışmayın!!
 
Selahaddin Eyyübide Kürt kökenliydi!
Turgut Özal Safkan Kürttü
Süleyman Demirel Masondu
bundan öte senin başbakanın LAZ.Nedir bu ırkçılık?

Arkadaş!!!! Türklüğünle övün eyvAllah başım üstüne ancak Türklüğü tüm ırklardan üstün tutmaya çalışırsan senin önüne kaya gibi otururum.Senin benden ne farkın var????

Kürt Türk arap zart zurt geyiği ile konuları karıştırmayın azcık akıllı olun.Forumda SADECE TÜRK YOK!!!!!!!!!!!!!!!
 
neyin kavgası yapılıyor anlamıyorum..
 
İyi de anlamadığım nokta bu konunun bu bölümde ne işi var Siyasi bir İnsanın Bakış Açısının İslam Bölümünde ne işi var ? burda islam anlatılıyor ve öğretiliyor yani Türkeş in İslama Bakış Açısı mı sorulacak Bize Konunun Açık Kalması çok garip bir an önce kapanması gerekiyor
 
Açıkçası ilk başta ben de çekimser kaldım ancak konu siyaset başlığı için daha uygun sanırım...

Taşındı...
 
taşı kardeş taşıda ..şu adamlarıda taşısan burdan...genç bir arkadaşımız siyasi bir kimliğe daha yeni bürünmüş bürünmüş heralde ..said nursiyi araştırmadan belkide türkeşin hiç bir kitabını okumadan tamamen hamasetle yaklaşmış konuya...yazık öle bir adama kürt said diye hitap etmek..ne diyeyim bilemiyorum...Anadolusa okadar medeniyyet kuruldi gittiki , kökümüzü araştırsak hangisine çıkararız..söliim işin içinden çıkamayızz...Tüm dünya birleşmek için ortak nokta arıyor, b,zlerde birbirimizden ayrılmak için bahane arıyozz..
 
Taşı taşı. Türk -İslam davasının mimarı Alparslan Türkeş'in konusu taşınsın. Çoğunun yarası varmış zaten belliki.....Merhumun ne çok düşmanı varmış......Biz komunistleri biliyorduk da pirince benzeyen taşlardan haberimiz yoktu....
 
Geri
Üst