aytoldi
New member
- Katılım
- 14 Ara 2006
- Mesajlar
- 1,156
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ekim 1917 tarihinde Almanya İmparatoru Kayzer Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Reşat' ı Almanya' daki genel karargahına davet eder. Amacı, Padişaha Alman ordusunun gücünü yerinde göstermektir. Ancak Sultan Reşat, yaşı(73) ve hastalıkları sebebiyle bu uzun yolculuğu yapamayacağı için onun yerine veliaht Vahdettin' in bu ziyareti yapmasına karar verilir. O zamanlar Osmanlı ordusunda general olan Mustafa Kemal' de yaver olarak veliahtla Almanya' ya gitmesi için görevlendirildi. Orada yaşadıklarını Mustafa Kemal anılarında şöyle anlatıyor:
"...İmparatorluk karargahı yapılan otelin içinde Vahdettin' in odasında, Vahdettin, ben, Naci (Paşa) konuşuyoruz. Bütün seyahatimiz sırasında benim açtığım genel ve hayati sorunlar üzerindeyiz. Başkumandanlık Vekaletinin, Alman ordusuna dayanılarak, katlanmaya devam edeceğimiz fedakarlığın mutlaka parlak bir başarı ile son bulacağı hakkındaki fikri ve bu fikri memlekette yaymaya çalışmaktaki mantıksızlığı izah ve ispata çalışıyordum. Bana bu sözleri söyleten sebep, kısa sorum karşısında Ludendorff' un (Alman general) akıbetleri Tanrı' ya bırakan tevekkülü andırır durumu idi. Çok istiyor ve çalışıyordum ki yarının padişahı tam yerinde benim dediklerimi anlayabilsin. Bilmem neden böyle bir şeye ümit bağlamak istiyordum. Verdiğim izahat, Veliaht' ın tasvip eder işaretleriyle karşılanmakta idi. Bu sırada yüksek bir takım sesler, otelin boşluklarını doldurarak bizim oturduğumuz salonun içine kadar geldi":
"Kayzer... Kayzer..."
"Kapı vuruldu. Kayzer' in Veliaht' ı ziyaret etmeye gelmekte oldukarı bildirildi. İmparator' u karşılamaya çıktık. Kayzer salona girdi. Hep beraber oturduk. İmparator, gerçekten çok kibarca konuşuyor, sadık vefalı Osmanlı Devleti' nin çok değerli bir Alman müttefiki olduğundan ve bilhassa Başkomutan Vekili Enver Paşa' nın bu dostluğun değer ve yüksekliğini anlayarak çalıştığından, Alman Başkomutanlık ve Genelkurmayının bu seçkin kişiye çok güven ve itimat beslemekte olduğundan bahsediyordu".
"Ben Vahideddin' nin sağında idim. Naci Paşa tam karşımızda bulunuyordu. İmparator solundaydı. Aşağı yukarı şu soru Naci vasıtasıyla Vahideddin tarafından İmparatora soruldu":
"Türkiye' nin müttefiklerinin başarıya ulaşacaklarından baseden beyanatları, Osmanlı Devleti' nin yarınını düşünmek durumunda bulunan bizlere büyük ferahlık ve teselli vermiştir. Ancak bir noktayı daha açıklıkla anlamak ihtiyacındayım. Türkiye' ye karşı düşman tecavüzleri durdurulamayarak ilerlemektedir. Eğer bu darbeler başarıya ulaşırsa Türkiye mahvolacaktır. Bu darbeleri durdurmak için yeterli teminat ifade eden beyanatları dinleyemedim. Lütfen bu hususta beni biraz aydınlatır ve şüphemi giderir misiniz?"
Bu soru üzerine İmparator oturduğu sandalyeden hemen ayağa kalktı:
"Türkiye' nin muhterem Veliahtı, anlıyorum ki, sizin zihninizi bulandıranlar vardır. Ben Alman İmparatoru olarak size gelecekteki başarılardan bahsettikten sonra şüpheniz kalır mı, kalmalı mı?"
Veliaht, olumlu cevap vermekle birlikte endişesinin yok olmadığını da ilave etti.
İmparator, kalktığı sandalyeye artık oturmadı. Bizi terk edeceğini nezaketle ima etti. Salonun kapısına doğru yürüdü. Vahideddin ve arkasından bizler, Kayzer' le birlikte salondan dışarı çıktık. Kayzer, salondaki bir koridordan gidecekti. Ben Kayzer' in hoşuna gitmediğimi anladığım için, aksi koridora doğru biraz uzakta durdum. İmparator, Veliaht' ın ve ona yakın olan Naci Paşa' nın ellerini sıkarak uzakta olan bana baktı. ilerlediği koridora doğru yürümeye başladı. Benim elimi sıkmamıştı. Hakkı vardı. Veliaht' ın refakatinde bulunan herhangi bir generalin elini sıkmak için onun ayağına mı gelecekti. Kusurumu itiraf ederim. Bilmem neden durgun, hareketsiz, sabit ve dalgın bir vaziyet almıştım. İmparator, iki-üç adım yürüdükten sonra tekrar geri döndü, bana yaklaştı:
"Affedersiniz, sizin elinizi sıkmamıştım," dedi. Elimi uzattım, çok nazik iltifatlarda bulundu..."
"...İmparatorluk karargahı yapılan otelin içinde Vahdettin' in odasında, Vahdettin, ben, Naci (Paşa) konuşuyoruz. Bütün seyahatimiz sırasında benim açtığım genel ve hayati sorunlar üzerindeyiz. Başkumandanlık Vekaletinin, Alman ordusuna dayanılarak, katlanmaya devam edeceğimiz fedakarlığın mutlaka parlak bir başarı ile son bulacağı hakkındaki fikri ve bu fikri memlekette yaymaya çalışmaktaki mantıksızlığı izah ve ispata çalışıyordum. Bana bu sözleri söyleten sebep, kısa sorum karşısında Ludendorff' un (Alman general) akıbetleri Tanrı' ya bırakan tevekkülü andırır durumu idi. Çok istiyor ve çalışıyordum ki yarının padişahı tam yerinde benim dediklerimi anlayabilsin. Bilmem neden böyle bir şeye ümit bağlamak istiyordum. Verdiğim izahat, Veliaht' ın tasvip eder işaretleriyle karşılanmakta idi. Bu sırada yüksek bir takım sesler, otelin boşluklarını doldurarak bizim oturduğumuz salonun içine kadar geldi":
"Kayzer... Kayzer..."
"Kapı vuruldu. Kayzer' in Veliaht' ı ziyaret etmeye gelmekte oldukarı bildirildi. İmparator' u karşılamaya çıktık. Kayzer salona girdi. Hep beraber oturduk. İmparator, gerçekten çok kibarca konuşuyor, sadık vefalı Osmanlı Devleti' nin çok değerli bir Alman müttefiki olduğundan ve bilhassa Başkomutan Vekili Enver Paşa' nın bu dostluğun değer ve yüksekliğini anlayarak çalıştığından, Alman Başkomutanlık ve Genelkurmayının bu seçkin kişiye çok güven ve itimat beslemekte olduğundan bahsediyordu".
"Ben Vahideddin' nin sağında idim. Naci Paşa tam karşımızda bulunuyordu. İmparator solundaydı. Aşağı yukarı şu soru Naci vasıtasıyla Vahideddin tarafından İmparatora soruldu":
"Türkiye' nin müttefiklerinin başarıya ulaşacaklarından baseden beyanatları, Osmanlı Devleti' nin yarınını düşünmek durumunda bulunan bizlere büyük ferahlık ve teselli vermiştir. Ancak bir noktayı daha açıklıkla anlamak ihtiyacındayım. Türkiye' ye karşı düşman tecavüzleri durdurulamayarak ilerlemektedir. Eğer bu darbeler başarıya ulaşırsa Türkiye mahvolacaktır. Bu darbeleri durdurmak için yeterli teminat ifade eden beyanatları dinleyemedim. Lütfen bu hususta beni biraz aydınlatır ve şüphemi giderir misiniz?"
Bu soru üzerine İmparator oturduğu sandalyeden hemen ayağa kalktı:
"Türkiye' nin muhterem Veliahtı, anlıyorum ki, sizin zihninizi bulandıranlar vardır. Ben Alman İmparatoru olarak size gelecekteki başarılardan bahsettikten sonra şüpheniz kalır mı, kalmalı mı?"
Veliaht, olumlu cevap vermekle birlikte endişesinin yok olmadığını da ilave etti.
İmparator, kalktığı sandalyeye artık oturmadı. Bizi terk edeceğini nezaketle ima etti. Salonun kapısına doğru yürüdü. Vahideddin ve arkasından bizler, Kayzer' le birlikte salondan dışarı çıktık. Kayzer, salondaki bir koridordan gidecekti. Ben Kayzer' in hoşuna gitmediğimi anladığım için, aksi koridora doğru biraz uzakta durdum. İmparator, Veliaht' ın ve ona yakın olan Naci Paşa' nın ellerini sıkarak uzakta olan bana baktı. ilerlediği koridora doğru yürümeye başladı. Benim elimi sıkmamıştı. Hakkı vardı. Veliaht' ın refakatinde bulunan herhangi bir generalin elini sıkmak için onun ayağına mı gelecekti. Kusurumu itiraf ederim. Bilmem neden durgun, hareketsiz, sabit ve dalgın bir vaziyet almıştım. İmparator, iki-üç adım yürüdükten sonra tekrar geri döndü, bana yaklaştı:
"Affedersiniz, sizin elinizi sıkmamıştım," dedi. Elimi uzattım, çok nazik iltifatlarda bulundu..."