T
Banned
- Katılım
- 8 May 2006
- Mesajlar
- 3,665
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız Allah ve Rasulü tarafından ilan edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin.” (Bakara/278-279)
Allah Teala, iyi ve temiz ve insan sağlığına yararlı olan şeyleri helal, kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Kendileri için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar, de ki; bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır.” (Maide/4)
“Ey müminler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri haram kılmayın.” (Maide/87)
“Dillerinizin yalan olarak nitelediği şeyler hakkında, bu helaldır, bu haramdır demeyin. Çünkü (böyle söylediğinizde) Allah’a karşı yalan uydurursunuz.” (Nahl/116)
Bir şeyi helal yapan da haram kılan da Allah’tır. O, hiç kimseye haram kılma yetkisi vermemiştir.
İslam dininin bir şeyi haram kılışı ve gayri meşru olarak nitelendirmesi pek çok hikmetler içerir ama bizler bugün yirmi birinci asırda bile bu hikmetleri keşfetmiş değiliz. Kur’an’a göre bir hayat sergilemiş Kur’an’ın eşsiz ikliminde güzelce yaşama nimetine kavuşmuş değiliz.
Hile ve dolaylı yollar gayri meşru olanı helal kılmaz. Bilgisizlik bu konuda mazeret olmadığı gibi, kişinin niyetinin iyi olması da çoğu zaman yeterli değildir. İslam’ın yürürlükte olması için bazı vasıtaların kullanılması mümkün ve caizdir. Ancak şuna dikkat edilmesi elzemdir. Vasıtalar da gayeler gibi meşru olmalıdır. Haramın adını değiştirmek, çoğunluğun o işi yapıyor alması ölçü alınarak meşru görmek kişiyi mesuliyetten kurtarmaz. Haramdan ve harama yol açan vasıtalardan kaçınmak gerektiği gibi, haram şüphesi taşıyan işlerden ve kazançlardan da uzak durmak gerekir. Hz. Peygamberin şu hadisi şerifi bu konuda ihtiyat ve takva sahipleri için güzel bir ölçü vermektedir.
“Helal apaçık belli, haramda apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan bir çoğunun helal mı, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan kurtulmuştur. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur.”
Faiz haramdır. Faizin haram oluşu Kitab, sünnet ve icma ile sabittir. Haramlığı kesin olduğu halde bugün dünyanın muhtelif yerlerindeki müslümanlar neden faizle meşgul oluyorlar? Dünyadaki fert ve toplumlara açtığı zarar bellidir. Ahirette ise Allah’ın azabı pek şiddetlidir. Hatta Allah (c.c.) faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar.
Faizin ekonomi ve toplumu verdiği zararları örnek verecek olursak: Faiz fiyatları artırır. Faiz, insanları çalışıp kazanma ve üretim ile meşgul olmaktan alıkor. Çünkü ellerinde bulunan sermayeyi faize vermek suretiyle artırıp geçinen kimseler ticaret ve sanatla uğraşma zahmetine katlanmak istemezler bu sebeple yüksek üretim yapmaya yetenekli olan bir çok kimseden iş dünyası mahrum kalır. Halbuki toplum ticaret ve sanat gibi faaliyetlerle refah düzeyine erişir. Faiz insanları birbirlerine borç vermek suretiyle yardımlaşmalarına engel olur. Birlik ve dayanışmayı ortadan kaldırır. Faiz zengin ile fakir arasındaki farkı açar. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olur. Aralarında muhabbet, saygı, güven de kalkar.
Faizin zararları bellidir. Bu aklen, naklen ve uygulamadan görülmesine binaen mü’minlerin hala bu uygulamaya devam etmelerini anlamak zordur. Bunun Allah ve Rasulü ile bir savaş olduğu ise ayetle sabit. Böylesi bir uygulamanın sonucu ise elbette ekonomide kriz, ailede bereketsizlik, fertlerde sıkıntı, stres ve insanlığın bunalımıdır. Çünkü Allah’ın yardımı ve rızası olmayan her iş ebterdir. Evveli iyi gibi görünse de sonuç yine hüsran olacak. Aslında bunları günümüzde yaşıyoruz da hâlâ ibret almıyoruz. Biliriz ki zararın neresinden dönersek kardır, ama gel gör ki yanlışta ısrar ediyoruz. Şunun iyi bilinmesi gerekir. Allah’ın kudreti herşeyin üstündedir. Allah kuvvet ve kudret sahibidir. Allah’ın herşeye güçü yeter. Allah hiçbir zaman mağlup olmaz. Bundan dolayı da Allah’la savaşanlar mağlup olmaya mahkumdur. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
“Allah faizi mahveder. (Faiz karışan malın bereketini giderir) Sadakaları çoğaltır. (İçinden sadaka verilen malları bereketlendirir).” (Bakara/276)
Faiz haramlardan biridir. Daha nice haramlar vardır. Hepsini ayrı ayrı tadat etmek bu yazıda mümkün değil. İnşaallah zaman zaman yazarız. Şunu iyi düşünmeliyiz: Bütün haramların belirleyicisi Allah’u Teala’dır. İslam bir bütündür. Bütün olarak yaşanır ve iman edilir iman bölünmeyi kabul etmez. Müslümanlar için Allah (c.c.) haramlar ile helaller arasında yapıp yapmama hususunda muhayyerlik hakkı tanımamıştır. Her emre uyulmak zorundadır.
Peki mü’minler haramları işlerken düşünmezler mi? Bu cesareti nereden alırlar. Bu büyük bir gaflettir. Kim neyi nasıl yaparsa yapsın mutlaka Allah’a hesap verecektir. Bunun zaman zaman tefekkür edilmesi gerekir. Bununla beraber bir daha haramları işlememe üzere samimi bir tevbe etmeleri aklı selim sahibi kişilerin yapması gereken en güzel haslettir.
Zina, kumar, içki, hırsızlık, haset, kin, dediikodu, adam öldürme, yalancı şahidlik gibi yine toplumun huzurunu bozan nice haramlar vardır. Bu haramlardan da şiddetle kaçınılmalıdır. Ne zamanki insanlık bu ilahi nizama tabi olur, her meselenin halli için Allah ve Rasulünü hakem kabul edip tam bir teslimiyet ve uygulamada bulunur ise dünya ve ahiret saadetini elde etmiş olur. Aksi mümkün değil. Çünkü Kur’an dünya hayatında insanlık için yol gösteren, hayatımızın proğramıdır. İnsanlık bu ilahi programın haricinde başka başka sistem ve programlara tabi olursa sonu yine hüsrandır.
Yeryüzündeki beşeri sistemlerin adları ne olursa olsun. Fark etmez. Onların ahirete imanı yoktur. Onlar hep programlarını mezara kadar yaparlar. Belki de emekli oluncaya kadar. İnsanlardan faydalanırlar onlara yurttaş sıfatı çerçevesinde ilgi duyarlar. Ama ölünce ilerisi için herhangi bir planları olmadığı için yok kabul ederler. Bütün ilgilerini keserler. Allah ise insanları kul olarak kabul eder. Zaman zaman hata işleseler bile hatta inkar etse dahi tevbe eder, iman ederlerse bütün günahını affeder. Hiç günah işlememiş gibi muamele görür. Öldükten sonra bu dünyadaki hayatla kıyaslananamayacak bir hayat bahşeder. Cennet gibi bir mekanda ebedi bir hayatla içiçedir. Ayeti kerime:
“Asıl yaşanılacak hayat ahiret hayatıdır.” diyor. Allah ve Rasulüne savaş açanların akıbeti ise dünyada bereketsizlik, huzursuzluk ahirette ise cehennem azabı vardır. Bugün yeryüzünde insanlara hükmedenler, mahkemeyi kübrada, mahşerde hükmolunacaklar. Orada hakimler yoktur. Tek hakim Allah Teala’dır. Değer ölçüsü ise bu dünyada olduğu gibi yine Kur’an-ı Kerim’dir. Bu dünyada Kur’an’ın değer ölçüsü olduğunu anlayamayanların ahirette vay haline, Allah’u Teala, Kur’an-ı Kerim’inde bir mü’minin nasıl bir iman sahibi olmasını gerektiğini haber veriyor
. “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa/65)
İman kuru bir sözden ibaret değildir. Gönülden bağlanmak, inanmak ve kabullenmektir. Hem Allah ve Rasulüne inandım deyip hem de hükümlerine razı olmamak tipik münafıklık alametidir. Şeriatın kestiği parmak acımaz denilmiştir. Çünkü mü’minin kalbinde o acıyı unutturacak kadar büyük bir iman vardır. İşte bu imanın tadını almak gerekir. İşte böyle bir imanı kamil sahibi olanlar Kur’an’a ve sünnete tabi olurlar. Asla savaş halinde olmazlar. Bir başörtüsünü içlerine sindiremeyenler de Allah ve Rasulüne savaş açmış haldedirler.
Allahım ümmeti muhammedi Kur’an’a mahkum et. Amin.
Allah Teala, iyi ve temiz ve insan sağlığına yararlı olan şeyleri helal, kötü, pis ve zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Kendileri için nelerin helal kılındığını sana soruyorlar, de ki; bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır.” (Maide/4)
“Ey müminler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri haram kılmayın.” (Maide/87)
“Dillerinizin yalan olarak nitelediği şeyler hakkında, bu helaldır, bu haramdır demeyin. Çünkü (böyle söylediğinizde) Allah’a karşı yalan uydurursunuz.” (Nahl/116)
Bir şeyi helal yapan da haram kılan da Allah’tır. O, hiç kimseye haram kılma yetkisi vermemiştir.
İslam dininin bir şeyi haram kılışı ve gayri meşru olarak nitelendirmesi pek çok hikmetler içerir ama bizler bugün yirmi birinci asırda bile bu hikmetleri keşfetmiş değiliz. Kur’an’a göre bir hayat sergilemiş Kur’an’ın eşsiz ikliminde güzelce yaşama nimetine kavuşmuş değiliz.
Hile ve dolaylı yollar gayri meşru olanı helal kılmaz. Bilgisizlik bu konuda mazeret olmadığı gibi, kişinin niyetinin iyi olması da çoğu zaman yeterli değildir. İslam’ın yürürlükte olması için bazı vasıtaların kullanılması mümkün ve caizdir. Ancak şuna dikkat edilmesi elzemdir. Vasıtalar da gayeler gibi meşru olmalıdır. Haramın adını değiştirmek, çoğunluğun o işi yapıyor alması ölçü alınarak meşru görmek kişiyi mesuliyetten kurtarmaz. Haramdan ve harama yol açan vasıtalardan kaçınmak gerektiği gibi, haram şüphesi taşıyan işlerden ve kazançlardan da uzak durmak gerekir. Hz. Peygamberin şu hadisi şerifi bu konuda ihtiyat ve takva sahipleri için güzel bir ölçü vermektedir.
“Helal apaçık belli, haramda apaçık bellidir. Bunların arasında, halktan bir çoğunun helal mı, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak için bunları yapmayan kurtulmuştur. Bunlardan bazısını yapan kimse ise haram işlemeye çok yaklaşmış olur.”
Faiz haramdır. Faizin haram oluşu Kitab, sünnet ve icma ile sabittir. Haramlığı kesin olduğu halde bugün dünyanın muhtelif yerlerindeki müslümanlar neden faizle meşgul oluyorlar? Dünyadaki fert ve toplumlara açtığı zarar bellidir. Ahirette ise Allah’ın azabı pek şiddetlidir. Hatta Allah (c.c.) faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar.
Faizin ekonomi ve toplumu verdiği zararları örnek verecek olursak: Faiz fiyatları artırır. Faiz, insanları çalışıp kazanma ve üretim ile meşgul olmaktan alıkor. Çünkü ellerinde bulunan sermayeyi faize vermek suretiyle artırıp geçinen kimseler ticaret ve sanatla uğraşma zahmetine katlanmak istemezler bu sebeple yüksek üretim yapmaya yetenekli olan bir çok kimseden iş dünyası mahrum kalır. Halbuki toplum ticaret ve sanat gibi faaliyetlerle refah düzeyine erişir. Faiz insanları birbirlerine borç vermek suretiyle yardımlaşmalarına engel olur. Birlik ve dayanışmayı ortadan kaldırır. Faiz zengin ile fakir arasındaki farkı açar. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olur. Aralarında muhabbet, saygı, güven de kalkar.
Faizin zararları bellidir. Bu aklen, naklen ve uygulamadan görülmesine binaen mü’minlerin hala bu uygulamaya devam etmelerini anlamak zordur. Bunun Allah ve Rasulü ile bir savaş olduğu ise ayetle sabit. Böylesi bir uygulamanın sonucu ise elbette ekonomide kriz, ailede bereketsizlik, fertlerde sıkıntı, stres ve insanlığın bunalımıdır. Çünkü Allah’ın yardımı ve rızası olmayan her iş ebterdir. Evveli iyi gibi görünse de sonuç yine hüsran olacak. Aslında bunları günümüzde yaşıyoruz da hâlâ ibret almıyoruz. Biliriz ki zararın neresinden dönersek kardır, ama gel gör ki yanlışta ısrar ediyoruz. Şunun iyi bilinmesi gerekir. Allah’ın kudreti herşeyin üstündedir. Allah kuvvet ve kudret sahibidir. Allah’ın herşeye güçü yeter. Allah hiçbir zaman mağlup olmaz. Bundan dolayı da Allah’la savaşanlar mağlup olmaya mahkumdur. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
“Allah faizi mahveder. (Faiz karışan malın bereketini giderir) Sadakaları çoğaltır. (İçinden sadaka verilen malları bereketlendirir).” (Bakara/276)
Faiz haramlardan biridir. Daha nice haramlar vardır. Hepsini ayrı ayrı tadat etmek bu yazıda mümkün değil. İnşaallah zaman zaman yazarız. Şunu iyi düşünmeliyiz: Bütün haramların belirleyicisi Allah’u Teala’dır. İslam bir bütündür. Bütün olarak yaşanır ve iman edilir iman bölünmeyi kabul etmez. Müslümanlar için Allah (c.c.) haramlar ile helaller arasında yapıp yapmama hususunda muhayyerlik hakkı tanımamıştır. Her emre uyulmak zorundadır.
Peki mü’minler haramları işlerken düşünmezler mi? Bu cesareti nereden alırlar. Bu büyük bir gaflettir. Kim neyi nasıl yaparsa yapsın mutlaka Allah’a hesap verecektir. Bunun zaman zaman tefekkür edilmesi gerekir. Bununla beraber bir daha haramları işlememe üzere samimi bir tevbe etmeleri aklı selim sahibi kişilerin yapması gereken en güzel haslettir.
Zina, kumar, içki, hırsızlık, haset, kin, dediikodu, adam öldürme, yalancı şahidlik gibi yine toplumun huzurunu bozan nice haramlar vardır. Bu haramlardan da şiddetle kaçınılmalıdır. Ne zamanki insanlık bu ilahi nizama tabi olur, her meselenin halli için Allah ve Rasulünü hakem kabul edip tam bir teslimiyet ve uygulamada bulunur ise dünya ve ahiret saadetini elde etmiş olur. Aksi mümkün değil. Çünkü Kur’an dünya hayatında insanlık için yol gösteren, hayatımızın proğramıdır. İnsanlık bu ilahi programın haricinde başka başka sistem ve programlara tabi olursa sonu yine hüsrandır.
Yeryüzündeki beşeri sistemlerin adları ne olursa olsun. Fark etmez. Onların ahirete imanı yoktur. Onlar hep programlarını mezara kadar yaparlar. Belki de emekli oluncaya kadar. İnsanlardan faydalanırlar onlara yurttaş sıfatı çerçevesinde ilgi duyarlar. Ama ölünce ilerisi için herhangi bir planları olmadığı için yok kabul ederler. Bütün ilgilerini keserler. Allah ise insanları kul olarak kabul eder. Zaman zaman hata işleseler bile hatta inkar etse dahi tevbe eder, iman ederlerse bütün günahını affeder. Hiç günah işlememiş gibi muamele görür. Öldükten sonra bu dünyadaki hayatla kıyaslananamayacak bir hayat bahşeder. Cennet gibi bir mekanda ebedi bir hayatla içiçedir. Ayeti kerime:
“Asıl yaşanılacak hayat ahiret hayatıdır.” diyor. Allah ve Rasulüne savaş açanların akıbeti ise dünyada bereketsizlik, huzursuzluk ahirette ise cehennem azabı vardır. Bugün yeryüzünde insanlara hükmedenler, mahkemeyi kübrada, mahşerde hükmolunacaklar. Orada hakimler yoktur. Tek hakim Allah Teala’dır. Değer ölçüsü ise bu dünyada olduğu gibi yine Kur’an-ı Kerim’dir. Bu dünyada Kur’an’ın değer ölçüsü olduğunu anlayamayanların ahirette vay haline, Allah’u Teala, Kur’an-ı Kerim’inde bir mü’minin nasıl bir iman sahibi olmasını gerektiğini haber veriyor
. “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa/65)
İman kuru bir sözden ibaret değildir. Gönülden bağlanmak, inanmak ve kabullenmektir. Hem Allah ve Rasulüne inandım deyip hem de hükümlerine razı olmamak tipik münafıklık alametidir. Şeriatın kestiği parmak acımaz denilmiştir. Çünkü mü’minin kalbinde o acıyı unutturacak kadar büyük bir iman vardır. İşte bu imanın tadını almak gerekir. İşte böyle bir imanı kamil sahibi olanlar Kur’an’a ve sünnete tabi olurlar. Asla savaş halinde olmazlar. Bir başörtüsünü içlerine sindiremeyenler de Allah ve Rasulüne savaş açmış haldedirler.
Allahım ümmeti muhammedi Kur’an’a mahkum et. Amin.
