sherif
HACKHELL İN SHERİFİ
- Katılım
- 8 Kas 2005
- Mesajlar
- 1,033
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İnsan, Allah Teala'nın sayısız nimetlerine nail olmakta ve bunlardan bol bol faydalanmaktadır. Bu ilahî ikrama karşılık yüce Rezzakımıza hamdetmek dinî vazifelerimiz cümlesindendir. Bu mükellefiyeti kalbimizi dolduran bir ihlasla yerine getirmek, nimetin şükrünü eda etmeye ve ilahî ikramın devamına vesile teşkil eder. Rabbimizin ihsanları karşısında duygusuzca hareket edenler, bu nimetlerin kendiliğinden olduğunu iddia edenler, sarf ettiği cüz'î bir çalışma ile bu nimetleri hak ettiğini zannedenler ve bu fikir sapkınlığı içinde «Hamd» vazifesini ihmal edenler büyük bir nankörlük irtikap etmiş olurlar.
Hamd etme mükellefiyeti hayatımızın her safhasını kuşatmış bulunmaktadır. Zira maddi ve manevi sahada Rezzakımızın sayısız nimetlerine mazhar olmaktayız. İslam dini ile erdiğimiz hidayete, Kur'an ayetleri ile eriştiğimiz rahmete, renk ve tatları farklı bunca nimete karşılık «Elhamdülillah» dememek mazur görülmeyecek bir ihmal olur. Hayırlı bir işin başlangıcında veya bir nimetten faydalanmanın sonunda alemlerin Rabbi bulunan Allah'a hamdetmek, dinî vazifelerimiz cümlesindendir. İslamın şartlanndan bulunan namazın «Elhamdü lillah» ile başlaması, Kainatın biricik Efendisinin yemek ve içtiği suyun sonunda Allah Teala'ya hamd etmesi bu hususun açık belgesini teşkil etmektedir.
Rahman olan Rabbimizin «Yeryüzü» sofrasındaki nimetlerden her faydalanışımızda bu nimetlerin olgunlaşmada geçirdiği safhaları düşünmeli, ilahî bir kimyahane gibi çalışan ağaçların çiçek açıp meyveleri imal edişini tefekkür etmeli; toprakta boya, şeker ve koku bulunmadığı halde meyvedeki bu renk, tat ve kokunun nasıl hasıl olduğunun hayreti içinde «Elhamdü lillâh» demelidir. Zira «Allah Teala, kulunun bir şey yeyip de ona karşılık Kendisine hamdetmesinden veya bir şey içip de ona mukabil Kendisine hamdetmesinden razı olur» (Müslim, c.8, s.87).
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği bilgilerle va'z-ü nasihatte bulunmak veya bir hutbe irad etmek gerektiğinde önce Allah'a hamd etmeli, sonra konuşma yapmalıdır. Bu usul üzere yapılan hitabelerde, hatibin fasahati artar ve muhatabın irşadı kolaylaşır. Çünkü kalpler bir tarla ve yapılan konuşmalar da bir tohum gibidir. Gönüller, ilahî rahmetle sulanmayacak ve atılan tohumlar kalp sahasına ulaşmayacak olursa hidayet meyvelerini dermek mümkün olamaz. Bu hakikati tesbit eden bir hadis-i şerifte,. «Elhamdü lillah (cümlesi) ile başlanmayan her konuşma eksik (ve kusurlu) dur» (Ebû Davud, c.4, s.261) buyrulmaktadır.
Bir tarlaya tohum saçacağımızda iman ufkumuzdaki gaflet bulutlarını dağıtmalı, zihnî melekelerimizi toparlayıp kulluğumuzu ve aczimizi itiraf etmeli ve «Ey Rabbim, Zatına sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, haketmediğim halde bana bu araziyi verdin, bereketli yağmurlar indirip toprağı sulayıverdin ve zıraate elverişli hale getirdin. Ekilecek tohumları yeşertecek ve kemale erdirecek de Sensin. Rahmetini umuyor, ekinlerime bereket ihsan etmeni niyaz ediyorum» diyerek tohum saçmaya başlasa, dinî emirlere uygun düştüğü için, içi hayırlı ve mahsulü bereketli olur.
Bir arsa üzerine bina kuracağı zaman, «Ey keremine hudut çizilemeyen Rabbim, bahşettiğin bu yere ev yapma imkanı verdiğin için Zatına hamd-ü senalar olsun. Senin lütfün olmasaydı ben hiçbir şeye sahip olamazdım. İnşa edeceğim bu binayı rızana uygun hizmetlerde kullanmayı nasip eyle» diyecek olursa başladığı iş hayırlı sonuçlanır. Kişinin kazancı helal ve yapacağı iş meşru olsa bile, «Hamd» (kelimesi) ile başlanmayan her iş sonsuzdur» (İbni Mace, c.1, s.610).
Bir mü'min, Allah Teala'ya hamdetmek için bir nimete ermeyi ve bir hizmet görmeyi beklememelidir. Cenab-ı Hakk'a arz-ı şükranda bulunabilmek için vesile ve sebepler araştırmalı ve her imkandan faydalanarak Hakk'a hamd etmelidir. Aksırdığırnız zaman hemen «Elhamdü lillah» demeli; heladan çıktığımız zaman «Eza veren şey'i benden gideren Rabbime hamdolsun» ifadesi ile duada bulunmalıdır. Hamdetmeye idrak verdiği için de Allah Teala'ya zaman zaman hamd etmelidir.
Namazların sonunda çektiğimiz teşbihte otuzüç defa hamd etmemiz, namaz gibi ulvî bir vazifeyi edaya muvaffakiyet verdiğinden ve bu ibadet vasıtası ile zat-ı ilahîsine niyazda bulunma imkanı ihsan ettiğinden dolayı yüce Rabbimize şükranlarımızı arz etmekteyiz.
Uykudan kalkan bir kimse; vücudunun yorgunluğunu dinlendirmiş ve ölümün küçük bir misali bulunan uykudan kalkıp hayatî faaliyetlere atılmış olduğundan dolayı Allah Teala'ya hamd-ü senada bulunmalıdır. Ne kadar insan vardır ki, sağlığını kaybetmiş olduğu için, yatıp uyuyamamakta veya canlı girdiği yataktan ölüsü kalkmaktadır. Bu hususları düşünen bir müslüman, «Günün başlangıcında ve gecenin evvelînde yüz defa ELHAMDÜ LÎLLAH diyecek olursa Allah yolunda (savaşan) yüz (mücahidi) ata bindirmiş gibi (sevaba nail) olur» (Tuhfet'ül-ahvezi, c.9, s.440).
«Allah Teala'nın ihsan ettiği bir nimete erişen kul ELHAMDÜ LİLLAH derse o nimetin şükrünü eda etmiş olur. Hamdi ikinci defa tekrarlarsa Allah da onun sevabını yeniler. Şayet üçüncü defa (elhamdü lillah) deyecek olursa Allah da Onun günahlarını yarlığar» (Feyz'ül-kadir, c.5, s.429). Bu ilahî ikramdan faydalanmak isteyen bir mü'min, elde ettiği nimetin hamdini yerine getirmekte gaflet göstermemeli ve hemen arz-ı şükranda bulunmalıdır.
Nail olduğu nimetlere mukabil Allah'a hamdetmeyi en zevkli bir vazife bilen müslümanlar, bu mükellefiyeti bir meleke haline getirmelidir. Bu husustaki gayretini o derece hassas olarak göstermelidir ki, otamatiğe bağlanmış bir motor gibi, nimetin gelişi ile birlikte hamdi ifaya başlamalı; nimetlerde duraklama olduğu zaman sabırla kulluk vazifesinde sebat göstermelidir. Yüce Peygamberimiz bu noktada bizi uyarmakta ve «Allah kime bir nimet verirse hemen hamdetsin. Kime de rızık geç gelecek olursa, Allah'tan mağfiret dileğinde bulunsun. Ona (zorlu) bir iş erişecek olursa LAHAVLE VELA KUVVETE ÎLLA BÎLLAH desin» (Feyz'ül-kadir, c.6, s.90) buyurmaktadır.
Ezelî takdirde hamd vazifesi ile teçhiz edilmiş bulunan kimseler «Hammâd» isimini almaktadırlar. Bu sınıfa dahil olan mü'minlerin hamdi asla aksaklığa uğramaz. Sudan çıkan balığın deryayı özlemesi gibi hamd etmeye iştiyak duyarlar. «Hammad» zümresine dahil olan mü'minlerin ahiret saadetlerini müjdeleyen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: «Cennete (girmeleri için) ilk çağrılacak olanlar, bollukta ve darlıkta Allah'a çok hamd edici olanlardır» (Feyz'ül-kadir, c.3, s.92).
Mü'minlerin cennete girdikleri zaman yapacakları duayı haber veren ayet-i kerime ile sözlerimi noktalamak isterim: «Dualarının sonu HAMD OLSUN KAİNATIN RABBÎ OLAN ALLAH'A (demek) dir.» (Sure-i Yunus, 10).
Hamd etme mükellefiyeti hayatımızın her safhasını kuşatmış bulunmaktadır. Zira maddi ve manevi sahada Rezzakımızın sayısız nimetlerine mazhar olmaktayız. İslam dini ile erdiğimiz hidayete, Kur'an ayetleri ile eriştiğimiz rahmete, renk ve tatları farklı bunca nimete karşılık «Elhamdülillah» dememek mazur görülmeyecek bir ihmal olur. Hayırlı bir işin başlangıcında veya bir nimetten faydalanmanın sonunda alemlerin Rabbi bulunan Allah'a hamdetmek, dinî vazifelerimiz cümlesindendir. İslamın şartlanndan bulunan namazın «Elhamdü lillah» ile başlaması, Kainatın biricik Efendisinin yemek ve içtiği suyun sonunda Allah Teala'ya hamd etmesi bu hususun açık belgesini teşkil etmektedir.
Rahman olan Rabbimizin «Yeryüzü» sofrasındaki nimetlerden her faydalanışımızda bu nimetlerin olgunlaşmada geçirdiği safhaları düşünmeli, ilahî bir kimyahane gibi çalışan ağaçların çiçek açıp meyveleri imal edişini tefekkür etmeli; toprakta boya, şeker ve koku bulunmadığı halde meyvedeki bu renk, tat ve kokunun nasıl hasıl olduğunun hayreti içinde «Elhamdü lillâh» demelidir. Zira «Allah Teala, kulunun bir şey yeyip de ona karşılık Kendisine hamdetmesinden veya bir şey içip de ona mukabil Kendisine hamdetmesinden razı olur» (Müslim, c.8, s.87).
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği bilgilerle va'z-ü nasihatte bulunmak veya bir hutbe irad etmek gerektiğinde önce Allah'a hamd etmeli, sonra konuşma yapmalıdır. Bu usul üzere yapılan hitabelerde, hatibin fasahati artar ve muhatabın irşadı kolaylaşır. Çünkü kalpler bir tarla ve yapılan konuşmalar da bir tohum gibidir. Gönüller, ilahî rahmetle sulanmayacak ve atılan tohumlar kalp sahasına ulaşmayacak olursa hidayet meyvelerini dermek mümkün olamaz. Bu hakikati tesbit eden bir hadis-i şerifte,. «Elhamdü lillah (cümlesi) ile başlanmayan her konuşma eksik (ve kusurlu) dur» (Ebû Davud, c.4, s.261) buyrulmaktadır.
Bir tarlaya tohum saçacağımızda iman ufkumuzdaki gaflet bulutlarını dağıtmalı, zihnî melekelerimizi toparlayıp kulluğumuzu ve aczimizi itiraf etmeli ve «Ey Rabbim, Zatına sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, haketmediğim halde bana bu araziyi verdin, bereketli yağmurlar indirip toprağı sulayıverdin ve zıraate elverişli hale getirdin. Ekilecek tohumları yeşertecek ve kemale erdirecek de Sensin. Rahmetini umuyor, ekinlerime bereket ihsan etmeni niyaz ediyorum» diyerek tohum saçmaya başlasa, dinî emirlere uygun düştüğü için, içi hayırlı ve mahsulü bereketli olur.
Bir arsa üzerine bina kuracağı zaman, «Ey keremine hudut çizilemeyen Rabbim, bahşettiğin bu yere ev yapma imkanı verdiğin için Zatına hamd-ü senalar olsun. Senin lütfün olmasaydı ben hiçbir şeye sahip olamazdım. İnşa edeceğim bu binayı rızana uygun hizmetlerde kullanmayı nasip eyle» diyecek olursa başladığı iş hayırlı sonuçlanır. Kişinin kazancı helal ve yapacağı iş meşru olsa bile, «Hamd» (kelimesi) ile başlanmayan her iş sonsuzdur» (İbni Mace, c.1, s.610).
Bir mü'min, Allah Teala'ya hamdetmek için bir nimete ermeyi ve bir hizmet görmeyi beklememelidir. Cenab-ı Hakk'a arz-ı şükranda bulunabilmek için vesile ve sebepler araştırmalı ve her imkandan faydalanarak Hakk'a hamd etmelidir. Aksırdığırnız zaman hemen «Elhamdü lillah» demeli; heladan çıktığımız zaman «Eza veren şey'i benden gideren Rabbime hamdolsun» ifadesi ile duada bulunmalıdır. Hamdetmeye idrak verdiği için de Allah Teala'ya zaman zaman hamd etmelidir.
Namazların sonunda çektiğimiz teşbihte otuzüç defa hamd etmemiz, namaz gibi ulvî bir vazifeyi edaya muvaffakiyet verdiğinden ve bu ibadet vasıtası ile zat-ı ilahîsine niyazda bulunma imkanı ihsan ettiğinden dolayı yüce Rabbimize şükranlarımızı arz etmekteyiz.
Uykudan kalkan bir kimse; vücudunun yorgunluğunu dinlendirmiş ve ölümün küçük bir misali bulunan uykudan kalkıp hayatî faaliyetlere atılmış olduğundan dolayı Allah Teala'ya hamd-ü senada bulunmalıdır. Ne kadar insan vardır ki, sağlığını kaybetmiş olduğu için, yatıp uyuyamamakta veya canlı girdiği yataktan ölüsü kalkmaktadır. Bu hususları düşünen bir müslüman, «Günün başlangıcında ve gecenin evvelînde yüz defa ELHAMDÜ LÎLLAH diyecek olursa Allah yolunda (savaşan) yüz (mücahidi) ata bindirmiş gibi (sevaba nail) olur» (Tuhfet'ül-ahvezi, c.9, s.440).
«Allah Teala'nın ihsan ettiği bir nimete erişen kul ELHAMDÜ LİLLAH derse o nimetin şükrünü eda etmiş olur. Hamdi ikinci defa tekrarlarsa Allah da onun sevabını yeniler. Şayet üçüncü defa (elhamdü lillah) deyecek olursa Allah da Onun günahlarını yarlığar» (Feyz'ül-kadir, c.5, s.429). Bu ilahî ikramdan faydalanmak isteyen bir mü'min, elde ettiği nimetin hamdini yerine getirmekte gaflet göstermemeli ve hemen arz-ı şükranda bulunmalıdır.
Nail olduğu nimetlere mukabil Allah'a hamdetmeyi en zevkli bir vazife bilen müslümanlar, bu mükellefiyeti bir meleke haline getirmelidir. Bu husustaki gayretini o derece hassas olarak göstermelidir ki, otamatiğe bağlanmış bir motor gibi, nimetin gelişi ile birlikte hamdi ifaya başlamalı; nimetlerde duraklama olduğu zaman sabırla kulluk vazifesinde sebat göstermelidir. Yüce Peygamberimiz bu noktada bizi uyarmakta ve «Allah kime bir nimet verirse hemen hamdetsin. Kime de rızık geç gelecek olursa, Allah'tan mağfiret dileğinde bulunsun. Ona (zorlu) bir iş erişecek olursa LAHAVLE VELA KUVVETE ÎLLA BÎLLAH desin» (Feyz'ül-kadir, c.6, s.90) buyurmaktadır.
Ezelî takdirde hamd vazifesi ile teçhiz edilmiş bulunan kimseler «Hammâd» isimini almaktadırlar. Bu sınıfa dahil olan mü'minlerin hamdi asla aksaklığa uğramaz. Sudan çıkan balığın deryayı özlemesi gibi hamd etmeye iştiyak duyarlar. «Hammad» zümresine dahil olan mü'minlerin ahiret saadetlerini müjdeleyen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: «Cennete (girmeleri için) ilk çağrılacak olanlar, bollukta ve darlıkta Allah'a çok hamd edici olanlardır» (Feyz'ül-kadir, c.3, s.92).
Mü'minlerin cennete girdikleri zaman yapacakları duayı haber veren ayet-i kerime ile sözlerimi noktalamak isterim: «Dualarının sonu HAMD OLSUN KAİNATIN RABBÎ OLAN ALLAH'A (demek) dir.» (Sure-i Yunus, 10).