Akp nasıl yaratıldı 1 ?

.DepresyoN

Banned
Katılım
3 Ocak 2009
Mesajlar
235
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vat
Akp nasıl yaratıldı 1 ?

AKP NASIL YARATILDI ? (1)
AKP bir Amerikan tasarısı

GİRİŞ

Bu yazı dizisi, AKP'nin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. ABD'nin Ilımlı İslam Projesi ile AKP arasındaki bağlar yazıda ortaya konuyor. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) içinde İslamcı yapılanmanın önemi ile birlikte AKP'nin projedeki misyonu sorgulanıyor. Türkiye'de sisteme İslamcı yapılanmanın egemen olmasını isteyen ABD ve ortaklarının nasıl bir Türkiye öngördükleri de araştırılan konular arasında.

Türkiye'deki oligarşinin içine şeriatçı güçlerin dahil edilmek istenmesinin arkasındaki nedenler sorgulanıyor. Soğuk savaş biterken Ortadoğu'ya yeni bir şekil vermek isteyen ABD ve AB'nin Türkiye'de işbirliği yaptığı çevreler dizide ele alındı.

Cumhuriyet'in değerlerine ve ülkenin bütünlüğüne yönelik olarak karşı karşıya bulunduğumuz tehdit karşısında AKP'nin misyonu yazı dizisinin esasını meydana getiriyor.

AKP öncesinde ABD'nin Türkiye'de karşı karşıya kaldığı sorunlar da değerlendirildi. Çünkü bu sorunlar AKP'nin ortaya çıkarılmasını ABD için zorunlu hale getirmiştir.

Sürecin başlangıç noktası 24 Ocak kararlarının yürürlülüğe konması ve 1961 Anayasası'nın tasfiyesidir

AKP bir Amerikan projesi

* 12 Eylül 1980 darbesi sermayenin egemenliği yanında "İslamcı kimliğin sisteme etkisini derinleştirecek" uygulamaların da yolunu açtı. "Biz Atatürkçüyüz" diyen "protokol Atatürkçüsü generaller" Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin zeminini çürütecek uygulamalara başladılar. Turgut Özal'ın 24 Ocak 1980 kararları ile başlattığı kapitalist süreç, sosyal ve dini boyutlarıyla da derinleştiriliyordu. 1980'li yıllarda "sermaye oligarşisini öne çıkararak" başlatılan sivil ve askeri darbeler 1990'lı yıllarda "dinci oligarşinin" sermayeye ortak edilmesiyle sürdürülecekti.
22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP yüzde 46.6 oy oranı ile iktidara geldi. 2 Kasım 2002'deki başarıya bir yenisi daha eklendi.

* AKP bu noktaya nasıl gelmişti?
* 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar yürütülen arka planda neler vardı?
* AKP nasıl bir iktisadi, sosyal ve siyasal kimliğe sahiptir?
* AKP ile ABD arasındaki stratejik bağlar nelerdir?
* AKP'nin ABD ve AB ile karşılıklı çıkarları ve ileriye yönelik beklentileri neleri içeriyor?
* AKP Türkiye'de nasıl bir yeniden yapılanma gerçekleştirmeye çalışıyor?
* Amaçlanan yeniden yapılanma ile ABD ve AB'nin beklentileri arasında ne gibi örtüşmeler bulunmaktadır?
* Bu ortak beklenti ve örtüşmeler Kemalist görüşler ve Türkiye Cumhuriyeti'nin değerleri ile nasıl ve neden çatışmaktadır?
* Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğüne ve kuruluş felsefesine karşı AKP ile ABD ve AB arasında oluşturulan 'stratejik işbirliği'nin özellikleri nelerdir?
* AKP için nasıl bir misyon öngörülmüş bulunuyor?
* Bu misyonun 'Büyük Ortadoğu Projesi' ile bağları nelerdir?

* AKP iktidarının Washington ve Brüksel ile yürütmekte olduğu misyon, Türkiye'de siyasi, iktisadi, sosyal ve güvenlik alanlarında ne gibi sonuçlar doğurmaktadır ve doğuracaktır?

SERMAYE PARTİLERİNDEN İSLAMCI PARTİLERE GEÇİŞ


ABD ve Avrupa, Batı kapitalizminin liderleri olarak Türkiye'de "merkez, sağ ve liberal partileri" desteklemişlerdi. Eşyanın tabiatı gereği bu çok doğaldır.
Türkiye'yi Batı kapitalizminin denetimi ve güdümü altında tutmak için böyle bir zeminin (altyapının) bulunması, Batı'nın çıkarları ve öngördüğü bölgesel dengeler açısından önemliydi.

* Ekonomik yapının serbest piyasa düzeni içerisinde ve Batı şirketlerinin Türkiye'ye rahatça girişine uygun olması, ulusal politikalar yerine dışa açık ve Batı'nın kurduğu IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların denetimine uygun olması önemliydi.

* İç politikanın sermaye, toprak ağası ve Batı'nın denetimindeki bürokrasinin şemsiyesi altına alınması gerekmişti.

* Batı'nın gerektiğinde kontrol edebileceği İslami öğeler, yani mezhepler, tarikatlar ve cemaatler varlıklarını sürdürmeliydi.

* Türkiye, Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara gelmesiyle ABD'nin ve Batı Avrupa'nın istediği biçimde yönlendirilmeye başladı. İç siyasi sistemde bürokrasinin yerini yavaş yavaş sermaye çevreleri, toprak ağaları ve İslami çevreler almaya başladı.
Türkiye'nin NATO'ya sokulması ile birlikte iktisadi ve sosyal devşirmenin yanına askeri devşirme de yavaş yavaş eklendi.

* 27 Mayıs 1960 hareketinin arkasından 1961 Anayasası'nın getirilişi ABD (ve Batı) için tam bir şok oldu. Türkiye'de piyasa ekonomisi yerine sosyal devlete ve karma ekonomik yapıya yönelik iktisadi, siyasi ve sosyal devrimler Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi görülmeye başladı.

Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) öngörüleri doğrultusunda iktisadi ve sosyal yapılanmalar ortaya çıktı. ABD ve Batı Avrupa devletlerinin vermediği kredi ve teknoloji, Sovyetler Birliği tarafından sağlanıyordu.
Aliağa Rafinerileri ve Petro-Kimya Entegre Tesisleri, İskenderun Demir-Çelik Entegre Tesisleri, Seydişehir Alüminyum Tesisleri ve yeni birçok girişim doğdu.

Türkiye dünyanın en stratejik enerji bölgesinde Batı kapitalizminin öngördüğü (dayatmak istediği) arka bahçe özelliklerinin dışına çıkıyordu. Üstelik 1960'ların ikinci yarısı ve 1970'li yılların başlarında "üçüncü dünya ülkeleri" Hindistan, Yugoslavya ve Mısır gibi ülkelerin önderliğinde alternatif bir küresel odak olmaya başladılar.
Tam bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nin ABD (ve Batı) dayatmalarını reddeden bir kimlikte iktisadi ve sosyal politikalara yönelmesi hem Batı'yı hem de Türkiye içindeki oligarşiyi rahatsız etti.

* Bürokratik oligarşi, Amerikancı generallerin önderliğinde 12 Mart 1971 operasyonunu yaptılar. Bu operasyon 1961 Anayasası'nın getirdiği ulusalcı ve sosyal gelişmelere karşı ABD'nin karşı operasyonu idi.
* 1971-1980 arasında ABD, Türkiye'de sağ-sol çatışmalarını planlayıp kaos ortamı yarattı. Sağ-sol çatışmasının arkasında ABD vardı. Bu gerçek daha sonra belgeleriyle kanıtlanmıştır.
* 24 Ocak 1980 iktisadi kararları, 1978 yılında ABD'nin planladığı (ve önerdiği) Washington uzlaşmasının dünyadaki ilk uygulamasını oluşturur. (1) İşin başında Turgut Özal bulunuyordu.

24 Ocak iktisadi kararlarının ABD'nin istediği biçimde yürütülmesi için 1961 Anayasası'nın tasfiye edilmesi ve yeni bir anayasa hazırlanması gerekiyordu.
evrensg7.jpg

*12 Eylül 1980 darbesi Amerika'nın askeri bürokrasideki etkili generallere yaptırdığı bir operasyondur. Darbeci generaller iktisadi yönetimin başına yine Turgut Özal'ı getirdiler ve sermaye ve şeriat partilerinin yolunu açacak 1982 Anayasası'nı hazırladılar.

Bu anayasa sosyal örgütlenmeleri sınırlıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı'nın etkilerini yavaş yavaş ortadan kaldıracak adımları atıyordu. 1961 Anayasası'nın öngördüğü sosyal devlet yerine artık "piyasanın öngörüleri" öne çıkarılıyordu.

* ABD, 24 Ocak 1980 Kararları (Washington Uzlaşması) ve 12 Eylül 1980 Amerikancı generaller darbesi ile "sermayenin siyasetteki etki ve önderliğini" iç politikaya yerleştiriyordu.

ANAP bir sermaye partisiydi; "sermayenin sistem (ve Cumhuriyet) üzerindeki egemenliğini öngörüyordu."

* Ancak 12 Eylül 1980 darbesi sermayenin egemenliği yanında "İslamcı kimliğin sisteme etkisini derinleştirecek" uygulamaların da yolunu açtı. "Biz Atatürkçüyüz" diyen "protokol Atatürkçüsü generaller" Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin zeminini çürütecek uygulamalara başladılar.
Turgut Özal'ın 24 Ocak 1980 kararları ile başlattığı kapitalist süreç, sosyal ve dini boyutlarıyla da derinleştiriliyordu.
* 1980'li yıllarda "sermaye oligarşisini öne çıkararak" başlatılan sivil ve askeri darbeler 1990'lı yıllarda "dinci oligarşinin" sermayeye ortak edilmesiyle sürdürülecekti.

Ancak 1990'lı yıllarda İslamcı siyasetin 1982 Anayasası doğrultusunda ortaya çıkışı, "başlangıçta Amerika'nın istediği biçimde gelişmedi." İslamcı partide "Antiamerikancı damar" çok etkiliydi.

(1) 'Hayatım Avrupa: Gümrük Birliğinden AB'ye' sayfa 161 Truva Yay. 2006.

İLK İLİŞKİLER ABRAMOWİTZ'LE KURULDU

Sermaye-köktendinci koalisyonu

Birinci Körfez Krizi'nde (1990) ABD Türkiye'de beklemediği olaylarla karşılaştı.
c090100rr3.jpg

Birinci Körfez Krizi'nde (1990) ABD Türkiye'de beklemediği olaylarla karşılaştı.

* Turgut Özal, Körfez Krizi'nde ABD'nin Ortadoğu ve Irak planına 'evet' dedi.

Bir verip beş alacağız gerekçesiyle Amerika'nın emrinde Irak'ın işgal planına razı oldu. Ancak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay , 'hayır' diyerek istifa etti.

1 Mart 2003'te olduğu gibi, ABD'nin ve İngiltere'nin planları altüst oldu. ABD (ve İngiltere) "Türkiye'nin askersiz işgalini" B planı olarak devreye soktu. Türkiye, AB süreci üzerinden denetim altına alınacaktı.

* 1989'da tam üyelik başvurusu AB tarafından reddedilen Türkiye'nin, dış ticaret politikaları AB'ye devrettirilecek ve dünya ile bütün iktisadi ilişkileri ipotek altına alınacaktı.
ABD ve AB'nin bu ortak politikalarını Başbakan Turgut Özal ile konuşmuş ve tartışmış bir insan olarak tüm gelişmeleri yaşadım ve bunları yazdım. (2)
Başbakanın, yanındaki bürokratik çevre ve büyük sermaye bunu ABD ve İngiltere ile birlikte yürütmüşlerdir. Bu ifade 'çok iddialı' bulunabilir. Ancak maalesef doğrudur. Bunun belgeleri adı geçen kitapta bir bir gösterildi.

ABRAMOWİTZ'İN ERDOĞAN İLE İLK TEMASI

Türk kamuoyu Tayyip Erdoğan 'ı hiç tanımazken Amerika'nın eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz onu tanıyordu. İlk temas Kasımpaşa'da özel bir vakıfta olmuştu. İslamcı bir partide yükselme eğilimi olan ve kişisel olarak Ortadoğu'daki İslamcı çevrelerle çok genç yaşta görülmeye başlayan insan, CIA Ortadoğu istasyon şefinin de dikkatinden kaçamazdı. (3) Daha sonraları iyice sivrilen Metin Metiner 'in bu toplantıda bulunması işi daha da ilginç hale getiriyor.

Aşağıda, 20 Ekim 1996'da Aydınlık'ta yayımlanan haber yer alıyor:

Abramowitz geçen salı günü Erdoğan ile makamında görüştü. Erdoğan basına, Abramowitz'in sıcak ve olumlu bir mesaj getirdiğini söyledi. Mesajı kendi adına değil partisi adına aldığını özellikle vurguladı. Abramowitz ile Erdoğan arasında bir Amerika-RP görüşmesi yapılmış, Abramowitz bir mesaj getirmişti. Erdoğan mesajın ne olduğunu açıklamaktan kaçınıyordu. Öte yandan gizlilik, mesajın önemini artırıyordu. Aydınlık Abramowitz-Erdoğan görüşmesinin içeriğini, gizlenen mesajı öğrendi. Erdoğan-Abramowitz dostluğunun geçmişini çıkardı.

İŞTE AMERİKA'NIN İLETİSİ

Aydınlık'ın RP'ye yakın kaynaklardan edindiği bilgilere göre Abramowitz ile Erdoğan arasındaki konuşmanın mesaj içeren bölümü şöyle:
Abramowitz - Siz İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde bu kadar başarılara imza attınız. Bundan sonra artık kendinizi Türkiye çapında bir insan olarak tanıtmanın yollarını bulmalısınız.
Tayyip Erdoğan - Ben herhangi bir mücadelenin, veliahtlık, başkanlık yarışının içine girmek istemiyorum. Böyle bir niyetim yok.
Abramowitz - Biz niyetiniz olsun diye söylemiyoruz. Bu sizin ülkenizin yararınadır. İstanbul Ortadoğu'nun başkentidir. Siz burayı yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz. Bunun adını illa liderlik koymayın.

UYGUN OLTA, UYGUN YEM

Erdoğan, RP'nin İstanbul Belediye Başkanı. Ancak bundan ibaret değil. Pazar günü yapılan RP Kongresi'nin Divan Başkanlığı koltuğunda oturuyordu. Daha da önemlisi kongrede Erbakan takıyye konuşması yaparken RP adına RP'nin gerçek niyetlerini ortaya koyan konuşmayı Erdoğan yaptı. Erbakan, tecridi kırmak için topluma seslenme rolünü üstüne almıştı. Şeriatın savaş bildirgesi ise Erdoğan'ın ağzından okundu. Erdoğan için 'Erbakan'ın veliahtı' değerlendirmesi öteden beri yapılır. Nitekim kongredeki rolü ve tutumu, söz konusu değerlendirmeleri fazlasıyla doğruladı.

Basın önündeki yalanlamalarına rağmen Erdoğan, Erbakan sonrasının liderliğine hazırlandığını bütün davranışlarıyla ortaya koyuyor.


ALTI YIL ÖNCEYE DAYANAN İLİŞKİ
Amerika, oltayı atacağı adamı ve oltaya takacağı yemi özenle seçiyor. Bu olta yeni atılmış da değil. Abramowitz daha Ankara'da ABD büyükelçisi iken Recep Tayyip Erdoğan ile ilişkiye geçti. Erdoğan o zaman, RP Beyoğlu İlçe Başkanı idi. Kasımpaşa'da bir vakıftaki tanışma toplantısında, dönemin RP İstanbul İl Yönetimi'nden bir yetkili de vardı. Buluşmayı ayarlayan RP'nin dışa açılma kapısı işlevi gören "solcu" bir gazeteciydi. Şimdi ikinci cumhuriyetçilerin şeriatçı kanadının önde gelenlerinden Metin Metiner de bu ilişkinin kurulmasında rol aldı. RP ile arası açık olan Metiner, bu görüşmelerin ardından Tayyip Erdoğan ile birlikte toplantılara katılmaya başladı.
Abramowitz ile Erdoğan bu tanışmadan sonra birçok kez kamuoyundan gizli olarak bir araya geldiler. Erdoğan belediye başkanı seçildikten önce ve sonra Büyükşehir Belediyesi'nin Florya'daki lokalindeki buluşmaların tanıkları da var. Erdoğan hızla yükselerek İstanbul Belediye Başkanı oldu. Başkan oluşunun ilk aylarında Tayyip Erdoğan ile tesadüfen bir yemekte yan yana oturduk ve sohbet ettik. 1994 yılında Japon büyükelçisinden bir yemek daveti geldi; İstanbul'da 5-6 kişinin davetli olduğu bir yemekti. Benim orada bulunuşum, Türk-Japon ve Türkiye-Asya ekonomik ilişkileri üzerine o günlerde verdiğim bir konferans yüzündendi.
Yavuz Canevi gibi iki üç kişi daha vardı. Tayyip Erdoğan yuvarlak masada yanıma düşmüştü. Konuşmuş olmak için "Tayyip Bey, partinizdeki şu Şevki Yılmaz denen insanı neden partiden ihraç etmiyorsunuz, adam Atatürk'e sövüp sayıyor, partinizin prestijini bozmuyor mu?" dedim. Ben kendisinden "Hocam tabii ki çok haklısınız" türünden bir karşılık beklerken hayretler içinde kaldığım bir karşılık geliyor. Tayyip Erdoğan bana "Şevki Yılmaz'ın kendileri için ne kadar önemli bir insan olduğunu, onları hiçbir zaman feda edemeyeceklerini" heyecanlı ve biraz da sinirli bir biçimde söylüyor.

Gerçek kimliğini kendisinden gördüğüm Tayyip Erdoğan ile ilk ve son temasım bu oldu.

(2) 'Askeri Darbeden Sivil Darbeye' Truva, 2006.
(3) 'Aydınlık', 20 Ekim 1996.
(sürecek)

Prof.Dr. EROL MANİSALI Cumhuriyet http://turkcutoplumcu.org/index.php?option=com_content&task=view&id=805&Itemid=34
 
AKP'nin kurulus aşamasındanda yaşananlarla ilgili olarak, su sorularında cevabını bulmak gerekmektedir.

-Kuruluş aşamasında da neden sık sık üst duzey Mason Mustesar Lawrence ve Ingiltere Büyükelcisi Sir David Logan ile görüşüldü?

-Ülkemize yapmadığını birakmayan,her milli ve dini degerimize saldırmayi marifet gibi gosteren eski AB Turkiye Temsilcisi Karen Fogg nasıl oldu da siddetli bir AKP savunucusu oldu?

-Meshur "Siyonist Abant Toplantilari"na,Bülent Arınç , Cemil Cicek vb. AKP'liler nicin duzenli olarak katılıyordu?

-1998 de USIP 'in Londra'da duzenledigi olağanüstü ve ozel toplantıda Abdullah Gül' un ne isi vardi? (USIP,CIA ve pentagonla bağlantılı ,baska ülkelerde ve ozellikle Turkiye'de iktidara gelecek kisilerin Israil ve ABD'ye sadık kalmayacaklarını araştıran ve garantiye alan kurulustur.)

-Tayyip Erdogan ayni tarihlerde neden Londra'daydi?

- (01.06.2007 gunu) Istanbul'da yapilan Bilderberg Toplantisi da, yeni kurulacak hukumetin ABD ve Israil'e sadık kalıp kalmayacağını test etmek icin mi yapıldı.?

(Bilderberg toplantilari, CFR (CFR, ABD'nin onde gelen dusunce kuruluslarindan Dis Iliskiler Komisyonu'dur) ve otesi orgutlerin Avrupa ayagini ve etkinligini teskil etmek icin ilk kez 1954 yilinda Hollanda'da Bilderberg Otelinde baslamistir. Ismini ilk toplantinin yapildigi otelden almistir.Dunyanin yonetimi ve kuresellesme konusunda her yil farkli ulkelerde toplantilar yapar.Aslinda Bilderberg, CFR'nin daha gizli bir bicimde uluslar arasi boyuta yayilmis halidir.Hedefi; Yeni dunya duzenini ve ABD-Ingiltere yada Siyonist/Evangelist hakimiyetini ve emperyalizmini tum dunyaya yaymaktir.Her yil yapilan cok gizli ortamdaki toplantilari;hem CIA,hem de o ulkenin istihbarat orgutu kontrol eder. ?

-Israil Cumhurbaskani Moshe Katsav'in; "Turk halkının 3 Kasim secimlerinde en dogru karari verdigi her gecen gun daha iyi anlaşılmaktadır" sözü ne anlama gelmektedir?



Diger taraftan, AKP icraatlarindan ve ve söylemlerinden birkaçı bile göz önüne alınbdığında, AKP'yi kimlerin nicin iktidar ettigi daha net olarak ortaya cikar.

-Misyonerlik faaliyetlerini Anadolu'nun her yerinde devam ettirenler kimler?

-Apartman kiliseleri olusturmak icin ozel kanunlar cikartan AKP Hükümeti degil midir?

-Azınlık raporları olusturanlar, ruhban okullarını yeniden gündeme getirenler ayni kişiler değil mi?

-Siyonist odakların, ordumuza, amansiz ve kustahca saldırmalari tesadüf mü?


-Her firsatta konusan bu kisilere gore, Turkiye'de en olmadik kisilerin konusmasi olagan, hatta ve hatta Abdullah Ocalan'in bile duzenli olarak demecler vermesi demokratik, ancak TSK'nin en ufak yorumu anti-demokratik ve ulke çıkarlarına zarar vericidir. Bunun ardinda yatan zihniyet nedir?

-Guneydogu Anadolu'da düzinelerce PKK li belediye baskanının tarihimizde görülmemis arsızlıkları, kabadayılıklari ve Türkiye Cumhuriyeti'ne başkaldırıları neden cezasız kalmaktadır?

- Barzani, Turkiye Cumhuriyeti'ni nasil tehdit edebilmektedir?


-AKP hukumeti tarafindan "Vakıflar Yasası" yeniden duzenlenerek, azınlıklara ait gayrimenkullerin iadesi ile azınlık vakıflarina yurt icinde ve yurt dışında ticari isletmeler kurma, kurulmus olanlara istirak etme yetkisi verilerek, Lozan'in delinmesine neden gerek duyulmustur?

-Ulusal payları azaltan bir Petrol Kanunu nicin çıkarılmıştır?

- Borsanin % 74'u, bankalarin % 50 oraninda yabancılarin eline geçmesi tesadüf müdür?

-Turk Telekom'un Hariri uzerinden Ingiliz Istihbaratinin kontrolune geçmesine neden ihtiyac duyulmustur?Güvenlik güçlerimizin karşı çıkmasına rağmen neden israrla Ingiliz baglantılıbir guruba satılmıştır.?

-Ziraat Bankasının özellestirilmesinin istenilmesi, TürkCiftcisine ve tarimina nasil bir darbe vuracagi hesaplanmis midir?
 
herkesin bilmesi gereken bilgiler teşekkürler
 
Akp nasıl yaratıldı 2

Akp nasıl yaratıldı

Batı ve kapitalizm karşıtı yönetim istemeyen ABD ve AB, Recep Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırladı .
c090600mu0.jpg

Antiamerikancılara tasfiye.
'Antiamerikancı Erbakan' ın 1990'lı yıllarda yavaş yavaş iktidara yükselişi ABD'yi (ve İngiltere'yi), "işbirlikçi köktendinci" arayışına yöneltti. Hele 1996'da Necmettin Erbakan 'ın Tansu Çiller 'in DYP'si ile koalisyon yaparak başbakan oluşu İslamcıların bölünmesini ABD için kaçınılmaz hale getirdi.

Yalnız ABD değil Avrupa için de zorunluydu. Batı kapitalizminin iki temel ayağı olan ABD ve AB, karşılarında "Batı ve kapitalizm" karşıtı yönetimler istemiyorlardı. Köktendinci olmaları hiç önemli değildi. Önemli olan ABD (ve Batı) politikalarının bir parçası olarak hizmet vermeleri ve açık piyasa ekonomisini benimsemeleriydi.



Amerikan-İngiliz koalisyonu ve Fransa, Ortadoğu İslam ülkelerinde bu işi uzun yıllardan beri başarılı bir biçimde yürütmekteydiler. Şeriatçı olan ya da olmayan, ancak işbirlikçi olan siyasiler ve yönetimler ABD ve Avrupa tarafından üretilmiş ve uzun yıllardan beri kullanılmaktaydılar.

Şimdi Türkiye'deki Refah Partisi'nin bölünerek ABD (ve Batı) ile işbirliği yapacak kısmının sahneye çıkarılması gerekiyordu.

20 Ekim 1996'da Aydınlık dergisi manşetten şunu duyurdu: "Abramowitz Tayyip'i Erbakan'ın yerine hazırlıyor." Bu başlık o tarihte herkesin gülüp geçeceği bir ifade olarak düşünülebilir. Öyle ya;

* Ortada Refah'ın başında tek ses olan Necmettin Erbakan vardı. Tayyip Erdoğan'ın onun yerini alması kimsenin aklının ucundan geçmedi.

* Üstelik Sultan Galiyev 'in söylediklerini andıran bir duruş sergileyen Tayyip Erdoğan, Refah'ın çizgisiyle örtüşüyordu.

* Necmettin Erbakan'ın başbakan olduğu kabinede Kıbrıs'tan Sorumlu Devlet Bakanı statüsünde kapı gibi Erbakancı (ve Antiamerikan) bir Abdullah Gül boy gösteriyordu.

Ben bu kişiyi taa 1979'dan beri tanıyordum; birkaç aylığına asistanlığımı bile yapmıştı. (4) Milli Görüş'e sahip, şeriatçı ve en baştan beri Necmettin Erbakan'a sadık kalan bir akademisyendi. Hatta TBMM'de benim görüşlerimi, adımı da vererek savunan bir kişiydi Abdullah Gül.

* Şimdi 20 Ekim 1976'da Aydınlık dergisinin Rand Corporation'un hazırladığı raporu kaynak göstererek "Amerika Tayyip Erdoğan'ı başbakan, Abdullah Gül'ü de dışişleri bakanı yapacak" diyen başlıklara inanmak imkânsızdı. Ortada Tayyip Erdoğan, antiamerikancı Abdullah Gül, Erbakan'a dört elle sarılmış vaziyette boy gösterirken kim inanabilirdi ki bu tür açıklamalara?


28 ŞUBAT SÜRECİ KÖKTENCİLERİ KÖŞEYE KISTIRIYOR

Necmettin Erbakan'ın 10 yıl sonra 2007 Temmuz'unda televizyonda yaptığı bazı açıklamalar var: "Tansu Çiller bana sizinle koalisyona devam edeceğiz. Başbakanlığı ve başbakan yardımcılığını değişerek paylaşırız dedi; anlaştık. Kendisi Cumhurbaşkanı'na ( Demirel ) gitti, ancak benim yerime Mesut Yılmaz 'ı tercih etti."


Necmettin Erbakan, "Demirel ile Çiller'in anlaşarak kendisine bu oyunu oynadıklarını" ima ediyor; hatta söylüyor. Tabii arkada ABD var. Demirel ve Çiller Washington'ın taleplerine itaat ediyorlar.

Arkasından 1997 "28 Şubat süreci" başlıyor. Görünürde "Laik ordu köktendinci gelişmeleri önlemek için 28 Şubat sürecini başlatmış sanılıyor" . Karadayı Genelkurmay Başkanı; ayrıca "Amerika'nın çok itibar ettiği" kimi generaller sahnedeler.


Büyük sermayenin elindeki medya, olayı "Ordu İslamcıları engelledi" diye sunuyor. Ancak arka planda çok daha önemli bir olay var: "Amerika karşıtı İslamcılar tasfiye ediliyor." Necmettin Erbakan ve onun çizgisindekiler tasfiye edilirken köktendinciler 28 Şubat süreci ile ikiye bölünüyorlar.

(4) Avrupa'yla Derin Bağlar İçinde "Abdullah Gül'ün Kimliğinde AKP" , Truva Yay. 2007, sf. 50-75 arası


28 Şubat süreciyle ortamı hazırlanan AKP'nin iktidar yolu 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler olayıyla hızla açıldı


Erdoğan ve Gül ABD saflarında

Washington, Büyük Ortadoğu Projesi'nde acele etmek zorundaydı. Türkiye'ye "Washington'ın güdümü altına girmiş bir iktidar" gerekmekteydi. ANAP-DSP ve DSP-MHP-ANAP koalisyonları Amerika'nın Ortadoğu operasyonlarında gerekli adımları atmasına yeterli destek vermiyorlardı.

'28 Şubat süreci" Rand Corporation'ın 1996'da öngörüp yayımladığı senaryonun uygulanmasına yol açıyor.


* Köktendinciler 28 Şubat operasyonu ile köşeye sıkıştırılmışlar.

* Bir kısım "genç" köktendinciler "Amerika ile işbirliği yapılmadan Türkiye'de TSK'nin alt edilemeyeceğine inandırılıyorlar" .

* Amerika (ve emperyalizm) karşıtı köktendincilere karşı "işbirlikçi köktendinciler" Rand Corporation'ın 1996'daki raporunda öngörüldüğü gibi "ayrıştırılıyorlar" .

* Değişen ve devşirilen genç köktendinciler artık yavaş yavaş sahneye çıkarılmaya başlıyor.


Washington "büyük sermaye iktidarının yanına işbirlikçi İslamcıları monte etmeyi planlıyor" . Bunlar Rand Corporation'ın raporlarında bir bir yazılmış. Dr. Morton Abramowitz , ABD adına senaryoyu yazan kişi. Daha önce de belirtildiği gibi "köylünün ve kent varoşlarının kontrolü için sermaye partilerinin yetersiz kalmaları köktendincileri ABD'nin en önemli dostu ve işbirlikçisi durumuna sokuyor" . Çünkü İslamcı partiler tarikatlar ve cemaatler kanalı ile köylüyü ve büyük kentlerin fakir varoşlarını denetimleri altına alabilecekler. Sisteme egemen olmak için köktendincilerin işbirliği kaçınılmaz hale geliyor.


* Bu arada sosyal devlet olanakları kaldırılacak.

* Çaresiz bırakılan insanlar çocuklarını, gençlerini "tarikat mekteplerinin ve cemaatlerin ellerine teslim edecekler" . İaşe sistemi sosyal düzene yerleştirilecek.


AMERİKA'NIN KÖKTENDİNCİLERLE ORTAK ÇIKARLARI

ABD'nin "Batı karşıtı olmayan ve Batı ile işbirliğine yatkın" köktendincilerle ortak çıkarlarının başlıcaları şunlardır:

* Köktendinciler de ABD (ve AB) de ulusalcı ve Kemalist yaklaşımlara (düşüncelere) karşıdırlar: Bunlar ortak düşmanlardır.

* Sosyal devlet yapısından ve güçlü devletten, köktendinciler de Batı da hoşlanmıyor.

* Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "Atatürkçü değerlere ve düşüncelere bağlı olmaları ve bu değerlerin yıkılmasına karşı çıkmaları" , köktendincileri olduğu kadar ABD ve Batı'yı çok rahatsız etmektedir.

- Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD ve AB'nin Türkiye (ve bölge) üzerindeki planlarında "Sünni kuşağı" büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Türkiye'de "Cumhuriyetin yerine ABD'nin denetimine girmiş bir İslam devleti oluşturmak" her iki tarafın ortak çıkarlarına uygun düşmektedir.

1990'lı yılların ikinci yarısında Demokratların Clinton iktidarı yerine Cumhuriyetçilerin yeni "Bush kuşağı" hazırlanmaya başlamıştı. Amerika'da yeni muhafazakârlar koalisyonu, başta Ortadoğu olmak üzere Asya'da olası Çin-Rus işbirliğine karşı hazırlanmaktaydılar.

Rusya'nın başında artık Yeltsin yoktu ve ülkesinin çıkarlarını Avrasya işbirliği projesinde görmeye başlayan bir Putin vardı.


Washington Büyük Ortadoğu Projesi'nde acele etmek zorundaydı. Türkiye'ye "Washington'ın güdümü altına girmiş bir iktidar" gerekmekteydi.

ANAP-DSP ve DSP-MHP-ANAP koalisyonları Amerika'nın Ortadoğu operasyonlarında gerekli adımları atmasına yeterli destek vermiyorlardı.

Bununla birlikte Ecevit 'e rağmen 1999'da "Türkiye'nin AB süreci adı altında mengeneye alınması operasyonu" başarılmıştı. Ayrıca yine aynı yıl Ankara IMF denetimine sokulabilmişti.

Ancak bu araçlar orta ve uzun vadede sonuç verecek nitelikteydiler. Askeri ve siyasi olarak ABD'nin güdümü altında daha hızlı hareket edecek bir yönetime acil olarak ihtiyaç vardı.

11 Eylül 2001 İkiz Kuleler olayı (saldırısı) Washington'ın istediği altyapıyı hazırlamıştı. Amerikan kamuoyu saldırı ve işgal operasyonlarına evet diyecek kıvama sokuldu. Amerika ve Avrupa'da hazırlanan bu psikolojik ortamın tek eksiği Türkiye'deki iktidarın ABD'nin operasyonlarına fiilen katılmasındaydı.

Amerika ve Batı açısından şimdi AKP zamanıydı ve düğmeye basıldı. 28 Şubat süreci (operasyonu) ile tasfiye edilen ABD karşıtı Erbakan yerine yeni ve işbirlikçi İslamcılar iktidara çoktan hazırlanmışlardı bile. ABD ve Türkiye içindeki ortakları AKP'nin iktidar yolunu hızla açacaklardı. İçimizdeki oligarşi harekete geçirildi. Tarikatlar, bölücü çevreler ve kimi büyük sermaye çevreleri, "ABD'nin güdümünde" düğmeye bastılar.

Prof. Dr. Erol Manisalı http://turkcutoplumcu.org/index.php?option=com_content&task=view&id=806&Itemid=34
 
Geri
Üst