MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ama iktidar da sevilir tabii, hele böyle olursa herkes sever. İşsizlik had safhada, milletin ekonomik krizden beli bükülmüş; karnını zor doyuruyor, hacizler kapıya dayanmış, eğitim berbat (ama 15 yaşında öğrencilere ‘nişanlanma izni’ acilen çözülmüş), yolsuzluk deseniz gırtlağa kadar (ah o tercümeler olmasa hemen üstüne gidecekler), çeteler, terör örgütleri cirit atıyor, vatandaşlar vuruluyor ve öte yanda 60 milyon dolarlık lüks jetlerle aile boyu dünya seyahatleri, sıra sıra dizilmiş en pahalı Mercedes makam araçları, padişah sarayından farksız genel merkez binaları, çoluğa çocuğa, eşe dosta fabrikalar, gemiler, hastaneler, kuyumcu ortaklıkları, davetle yapılan ihaleler...
Kim sevmez böyle iktidarı, böyle zahmetsiz gücü?
AKP yeni bir “seçim analiz raporu” hazırlamış. Bu raporda “4 genel seçimi üst üste kazanmaya kurgulanmaları gerektiği” vurgulanıyor, Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı 2023’e kadar (pes artık) “istikrar ve güven”in önemli olduğu; AKP’nin gelecek genel seçimi aldıktan sonra 2016 genel seçimlerini de alacak potansiyele sahip olduğu belirtiliyor.
“SEÇSİS”İ UNUTMAYIN!
İyimser olmak, pozitif planlar yaparak düşünmek iyidir ama her iktidarın da bir sonu vardır, bugüne kadar kimler gelmiş, kimler gitmiştir. AKP iktidardan “yeterince” yararlandığını, ancak hak ettiği ve millet istediği sürece orada kalacağını, “iktidarı kaybetme”nin de kazanmak kadar doğal olduğunu raporlarına ilave etmeli bence... Hiç değilse orada “sonsuza kadar” kalamayacaklarını rapora baktıkça hatırlarlar.
Rapora bir de artık seçimlerde “hileye açık bilgisayarlı toplama” sistemi kullanılmaması, genel seçimde elektrik kesintisini ihtimaline önceden önlem alınması gibi “çok önemli” seçim projelerini eklemeleri gerekiyor.
Malum, 29 Mart’taki (ve hatta 22 Temmuz) hile iddiaları hâlâ sürüyor.
*****
DTP’nin “şeref sözü” ne oldu?
Dün bu yazıya başlamış ve DTP’ye “Meclis’e girerken ettikleri yemini” hatırlatmıştım ama yazının tamamını yayınlayacak kadar yerim yoktu, devam ediyor.
***
Peki nerede kaldı “vatanın, milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma namus ve şerefim üzerine and içerim” yemini? Böylesine “hayati önem taşıyan” bir yemini bile unutuveren, takmayan bir partinin başka sözlerine nasıl inanılabilir? DTP milletvekili Buldan “29 Mart yerel seçiminde Kürdistan’ın sınırlarını belirledik” şeklindeki basın açıklamasında “oyları tehditle aldığımızı söylediler” diyor, kapıların altından atılan tehdit mektupları detaylarıyla, dağıtan örgütün ismiyle gazetelerde yer almadı mı?
AKP’nin aldığı oylarda nasıl ki yıllardır dini siyasete alet etmesinin büyük rolü varsa, DTP’nin aldığı oylarda da yaptığı ırkçılığın, bölücülüğün etkisi elbette var, bunu çocuklar bile biliyor. Şimdi belediyeleri almanın verdiği cesaretle, yeminleriyle birlikte “Türkiye’nin milletvekilleri olduklarını” da unutarak ülkeyi bölmekten söz ediyorlar.
Öyle görünüyor ki bunu yapmak için yıllardır, bütün ülkelerin “terör örgütü” kabul ettiği PKK ile kol kola girmelerini, aynı örgüttenmiş gibi davranmalarını da yeterli bulmayarak belediyesini ele geçirdikleri illeri devletle ve Türkiye’nin geri kalanı ile çatışma içine sokup iyice ayrıştırmayı bile göze alacaklar. Ve bu ülke bazılarının “din”i, bazılarının “dil ve ırk”ı kullanarak yürütmeyi planladığı siyasetlerle daha da düşmanca kutuplaşmalara, belki çatışmalara sahne olacak. Belki “onlar bir yandan, biz bir yandan daha kolay yıkarız” diye düşünüyorlar ama bu Türkiye hangi zorlukları imkânsızlıkları aşarak, “dünyaya karşı” bir mücadeleyi mucizelerle kazanarak kuruldu.
O kadar kolay değil. DTP “namus ve şerefi üzerine içtiği and”ı unutabilir ama ülkesini yine, bir kez daha, bin kez daha namusu, şerefi gibi koruyacak on milyonlarca kişinin varlığını unutmamalı!
*****
Deniz Feneri davası oyuncağa döndü
Adalet Bakanlığı’nın hatalarını ya da hiçbir ülkede görülmemiş boyuttaki “ilgisizliği”ni anlatmaya çalışıyoruz ama önemli olaylar bir değil, iki değil...
Bakan Şahin seçim öncesi sandalye üstüne çıkarak “bize oy vermezseniz...” tehditlerini eksiksiz yapıyordu ama “Adli Tıp ve tecavüz” olaylarına bakıyorsunuz bin skandal, Deniz Feneri gibi dev yolsuzluklara bakıyorsunuz bin de orada...
“Deniz Feneri e.v” yerine sadece “Deniz Feneri” dediğimiz için -ki bütün medyada bu şekilde kullanıldı, kullanılmaktadır- bana dava açtılar. Alman savcıların: “İşin içinde Türkiye’deki dernek var, birlikte çalışmışlar, ‘asıl failler Türkiye’de’ diyerek isimlerini verdik hiçbir işlem yapmadınız. Oysa bizim soruşturmamız sürüyor, hiç değilse bize yardım edin, sorgulayın suçluları” açıklamasıyla, yardım talebiyle gönderdikleri ek dosya için Adalet Bakanı önce “Yok böyle bir dosya” dedi, sonra tepkiler sürdü ve dosyanın “geldiği” anlaşıldı.
Alman yargısı gibi hızla çalışsalar, “Yüzyılın en büyük bağış yolsuzluğu” denilen bu önemli davayı Alman mahkemeleri kadar ciddiye alsalar şimdiye kadar Türkiye’deki ayağın neler yaptığı da ortaya çıkacak ve örneğin bize de dava açılamayacaktı.
Adalet Bakanı hâlâ “tercüme, tercüme” deyip duruyor. Tercümanların “15 günde kesin biter” dediği dosyalar aylarca tercüme için bekletiliyor.
Şu “15 günde biter” diyen tercümanlara verseler ya, millet Ekim’den beri dosya bekliyor, hukuk ayıbı değilse, yolsuzluğu koruma değilse nedir bu!
..::RUHAT MENGİ::..
Kim sevmez böyle iktidarı, böyle zahmetsiz gücü?
AKP yeni bir “seçim analiz raporu” hazırlamış. Bu raporda “4 genel seçimi üst üste kazanmaya kurgulanmaları gerektiği” vurgulanıyor, Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı 2023’e kadar (pes artık) “istikrar ve güven”in önemli olduğu; AKP’nin gelecek genel seçimi aldıktan sonra 2016 genel seçimlerini de alacak potansiyele sahip olduğu belirtiliyor.
“SEÇSİS”İ UNUTMAYIN!
İyimser olmak, pozitif planlar yaparak düşünmek iyidir ama her iktidarın da bir sonu vardır, bugüne kadar kimler gelmiş, kimler gitmiştir. AKP iktidardan “yeterince” yararlandığını, ancak hak ettiği ve millet istediği sürece orada kalacağını, “iktidarı kaybetme”nin de kazanmak kadar doğal olduğunu raporlarına ilave etmeli bence... Hiç değilse orada “sonsuza kadar” kalamayacaklarını rapora baktıkça hatırlarlar.
Rapora bir de artık seçimlerde “hileye açık bilgisayarlı toplama” sistemi kullanılmaması, genel seçimde elektrik kesintisini ihtimaline önceden önlem alınması gibi “çok önemli” seçim projelerini eklemeleri gerekiyor.
Malum, 29 Mart’taki (ve hatta 22 Temmuz) hile iddiaları hâlâ sürüyor.
*****
DTP’nin “şeref sözü” ne oldu?
Dün bu yazıya başlamış ve DTP’ye “Meclis’e girerken ettikleri yemini” hatırlatmıştım ama yazının tamamını yayınlayacak kadar yerim yoktu, devam ediyor.
***
Peki nerede kaldı “vatanın, milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma namus ve şerefim üzerine and içerim” yemini? Böylesine “hayati önem taşıyan” bir yemini bile unutuveren, takmayan bir partinin başka sözlerine nasıl inanılabilir? DTP milletvekili Buldan “29 Mart yerel seçiminde Kürdistan’ın sınırlarını belirledik” şeklindeki basın açıklamasında “oyları tehditle aldığımızı söylediler” diyor, kapıların altından atılan tehdit mektupları detaylarıyla, dağıtan örgütün ismiyle gazetelerde yer almadı mı?
AKP’nin aldığı oylarda nasıl ki yıllardır dini siyasete alet etmesinin büyük rolü varsa, DTP’nin aldığı oylarda da yaptığı ırkçılığın, bölücülüğün etkisi elbette var, bunu çocuklar bile biliyor. Şimdi belediyeleri almanın verdiği cesaretle, yeminleriyle birlikte “Türkiye’nin milletvekilleri olduklarını” da unutarak ülkeyi bölmekten söz ediyorlar.
Öyle görünüyor ki bunu yapmak için yıllardır, bütün ülkelerin “terör örgütü” kabul ettiği PKK ile kol kola girmelerini, aynı örgüttenmiş gibi davranmalarını da yeterli bulmayarak belediyesini ele geçirdikleri illeri devletle ve Türkiye’nin geri kalanı ile çatışma içine sokup iyice ayrıştırmayı bile göze alacaklar. Ve bu ülke bazılarının “din”i, bazılarının “dil ve ırk”ı kullanarak yürütmeyi planladığı siyasetlerle daha da düşmanca kutuplaşmalara, belki çatışmalara sahne olacak. Belki “onlar bir yandan, biz bir yandan daha kolay yıkarız” diye düşünüyorlar ama bu Türkiye hangi zorlukları imkânsızlıkları aşarak, “dünyaya karşı” bir mücadeleyi mucizelerle kazanarak kuruldu.
O kadar kolay değil. DTP “namus ve şerefi üzerine içtiği and”ı unutabilir ama ülkesini yine, bir kez daha, bin kez daha namusu, şerefi gibi koruyacak on milyonlarca kişinin varlığını unutmamalı!
*****
Deniz Feneri davası oyuncağa döndü
Adalet Bakanlığı’nın hatalarını ya da hiçbir ülkede görülmemiş boyuttaki “ilgisizliği”ni anlatmaya çalışıyoruz ama önemli olaylar bir değil, iki değil...
Bakan Şahin seçim öncesi sandalye üstüne çıkarak “bize oy vermezseniz...” tehditlerini eksiksiz yapıyordu ama “Adli Tıp ve tecavüz” olaylarına bakıyorsunuz bin skandal, Deniz Feneri gibi dev yolsuzluklara bakıyorsunuz bin de orada...
“Deniz Feneri e.v” yerine sadece “Deniz Feneri” dediğimiz için -ki bütün medyada bu şekilde kullanıldı, kullanılmaktadır- bana dava açtılar. Alman savcıların: “İşin içinde Türkiye’deki dernek var, birlikte çalışmışlar, ‘asıl failler Türkiye’de’ diyerek isimlerini verdik hiçbir işlem yapmadınız. Oysa bizim soruşturmamız sürüyor, hiç değilse bize yardım edin, sorgulayın suçluları” açıklamasıyla, yardım talebiyle gönderdikleri ek dosya için Adalet Bakanı önce “Yok böyle bir dosya” dedi, sonra tepkiler sürdü ve dosyanın “geldiği” anlaşıldı.
Alman yargısı gibi hızla çalışsalar, “Yüzyılın en büyük bağış yolsuzluğu” denilen bu önemli davayı Alman mahkemeleri kadar ciddiye alsalar şimdiye kadar Türkiye’deki ayağın neler yaptığı da ortaya çıkacak ve örneğin bize de dava açılamayacaktı.
Adalet Bakanı hâlâ “tercüme, tercüme” deyip duruyor. Tercümanların “15 günde kesin biter” dediği dosyalar aylarca tercüme için bekletiliyor.
Şu “15 günde biter” diyen tercümanlara verseler ya, millet Ekim’den beri dosya bekliyor, hukuk ayıbı değilse, yolsuzluğu koruma değilse nedir bu!
..::RUHAT MENGİ::..