snıper
New member
- Katılım
- 17 Ocak 2006
- Mesajlar
- 2,345
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Şemseddin Muhammed bin Hamza, yani Fatihin hocası, âlim ve mutasavvıf Akşemseddin, bundan tam 543 yıl önce, 15 Ocak 1459 tarihinde vefat etmiştir. "Akşeyh" adıyla şöhret kazanmış olan Akşemseddin, Hacı Bayram Veliye intisab etmiş ve bir süre Hacıbayram Camiinin çilehânesinde çile çıkarmıştır.
Akşemseddin, halkın teveccüh ve nazarından uzak durması, şöhret ve şan belâsından sürekli kaçınmasıyla, bir sembol şahsiyet olarak bayraklaşmıştır. Onun çile hayatı, tevâzu ve mahfiyet iklimine ayak bastığı ilk tecrübesidir. Halkın ilgisinden çekinerek, şeyhinden ayrılma pahasına Beypazara giden Akşeyh, burada bir mescid ve değirmen inşâ etmiştir. Ancak burada da halkın teveccühünden rahatsız olmuş ve Çorumun İskilip kazasına bağlı Evlek köyüne göç etmiştir. Bir süre sonra Bolunun Göynük kazasına yerleşen Akşemseddin, burada da bir mescitle bir değirmen yaptırmıştır. Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayram Velinin vefâtıyla irşad makamına geçmiştir. İstanbulun fethi sırasında Fatih Sultan Mehmedin yanında fethin manevî cephesini temsil eden büyük veli, muhasaranın en sıkıntılı zamanında ordunun maneviyatını diri tutmuştur. Akşemseddin, fethin en önemli simgesi olan Ayasofyanın camiye dönüştürülmesi sırasında burada ilk Cuma namazı hutbesini okumuştur. O, İstanbulun asırlar süren fetih rüyasını gören bahtiyarlardandır. Akşemseddin, hem fethe katılmış ve hem de fethin gerçekleştiğini görmüş, asırlarca birçok İslâm ordusunun muhasaraya aldığı, ama belki de vakti gelmediği için bir türlü fethetmeye muvaffak olamadığı İstanbulun, artık bir İslâm beldesi olmasında önemli rol oynamıştır. Fetihten hemen sonra padişahın isteği ile, İslâm ordularının İstanbulu fethi sırasında şehit düşen büyük sahâbi Ebû Eyyüb el-Ensârî (ra)nin kabrini de keşfeden bu büyük mürşid, bir süre müderrislik de yapmıştır.
Akşemseddin; tevâzu, alçakgönüllülük ve ferâgatin zirve ismidir. O, herşeye sahip iken bırakmasını bilen; hükümranlığı ve dünya saltanatını, mahfiyet ve tecrîd makamına tercih etmeyen bir mürşîdi kâmildir. Maddî varlık ve dünyevî arzulardan el-etek çeken bu büyük zât, bedenî isteklerden büsbütün sıyrılmayı başarmış ve mâsivâdan yüz çevirmiştir. O, bu mânâda bir "ehli tecrid"dir. Fuzûlînin :
"Mesleki tecrîddir ferâgat evi
Terki mâl ile hânümândan geç"
çağrısıyla tarif ettiği bu makam, elbette ki kalp gözü açık bahtiyarların, varlık ve eşyanın mahiyetini keşfederek "asıl olanı" bulmasıyla kazanacağı bir mertebedir. Yunusun, "ballar balını bulduğu" bu makam, herşeyden feragat etmeyi gerektiren bir "bulma hali"nin eseridir. Onu bulmak, Ona yönelmek ve Ona ulaşmak, herşeyi bırakmanın da yeri ve zamanıdır. Nitekim fetihten sonra Akşemseddin, padişahın tacını ve tahtını bırakarak kendisine bağlanma isteğini engellemeye çalışmış ve bu cihan sultanını durduramayacağını anlayınca da Gelibolu üzerinden Göynüke dönerek inzivâya çekilmiştir. Akşemseddinin hangi ruh hâliyle padişahı durdurmak istediği ve taht merkezinden ayrılarak iltifat ve ilgiden neden rahatsız olduğu konusunda pek çok şey söylenebilir. Ancak Fatihin Göynüke gönderdiği hediyeleri almak istememesi ve Göynüke yaptırmak istediği tekke ve cami için rıza göstermemesi, devletin devamı ve bekâsının teminatı olan hükümdarlık makamının zedelenmemesi icâbıdır. Nitekim "sultâna sultânlık ve gedâya da gedâlık yakışır". Fatihin birçok ihsanından sadece Göynüke bir çeşme yapmasına izin veren Akşemseddin, şeyhi Hacı Bayramı Velinin yolundan gitmiş ve tekkenin devlet üzerindeki tahakkümüne yol açacak bir tavrı şiddetle reddetmiştir. Bize göre, Osmanlı Devletinin din ve devlet işlerinin sağlıklı gelişmesinde, Akşemseddinin bu tavrı büyük bir önem taşımaktadır.
Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmedin derviş olma talebini geri çeviren Akşemseddinin, sultanın kırılması karşısında verdiği cevap çok önemlidir: "Dervişlikte bir hâlet vardır ki, eğer lezzet alınırsa, saltanat işlerinden kesin olarak el çekmek lâzım gelir. Memleketin işleri ihtilâl bulur. O takdirde, hem siz ve hem de biz vebâle gireriz..." (Solakzâde Tarihi, c. I, s. 273) Şeyhin bu sözleri karşısında teselli bulan Fatih, ikibin altın göndererek onu taltif etmek ister. Fakat Akşemseddin bu parayı kabul etmez ve geri gönderir.
Rivayete göre, padişah bir gün Akşemseddinin çadırına girmiş, ancak şeyh hiç kımıldamadan öylece yerinde oturmaya devam etmiş. Bu hale çok üzülen padişah, Ahmed Paşaya: "Şeyh bize kıyâm etmeyip yerinden kımıldamadığı için hâtırım kırılmıştır ve gönlüm mahzundur" diye yakınmıştır. Akşemseddini iyi tanıyan Ahmed Paşa, padişaha şeyhin bu hareketini şöyle izâh etmiştir: "Bu büyük fetih, önceki pâdişâhlara ve mübârek ecdâdınıza müyesser olmayıp size nasip olmakla, sizde bir çeşit gurur müşâhade eylemiş, bu yüzden riâyet ve tâzimde kusur göstermiştir. Gerçekten maksatları sizden o gururun izâlesine gayret gösterip ayağa kalkmadı." Bu izâh üzerine rahatlayan padişah gece yarısı Akşemseddini ziyaret etmiş ve kendisiyle sabaha kadar sohbet edip sabah namazını da Şeyhle birlikte edâ etmiştir.
Aynı zamanda şair de olan Akşemseddin, "terki cân, bînişân, bîgümân" kâfiyeleriyle kendisini şu şiirinde ne güzel anlatıvermiş :
Cânı cânân isteyenler terki cân olmak gerek
Âlemi devri zamânda bînişân olmak gerek
Lâmüsellim kaydımış gavvâs olan gevher bulur
Gevheri gayb isteyenler bînişân olmak gerek
Rükni azam sıdk u himmet itikâdı pâk imiş
Bîriyâ ihlâsı mahz bîgümân olmak gerek
Nahv u sarf u mantık u heyet nücûm u ilm ü tıb
Meclisin terk eyleyüp andan revân olmak gerek
Sen seni altın sanursın altunun oda bırak
Sâfî olup gıll u gışdan pâkcân olmak gerek
Bildügün terk eylegil hestîligün elden bırak
Işkıla pervâne tek bîcism ü cân olmak gerek
Şems istersin ki sultân sohbetine iresin
Kapusında çok zamânlar pâsubân olmak gerek
Büyük mutasavvıf ve mürşidi kâmil Akşemseddin hazretlerini, vefâtlarının yıldönümü münasebetiyle (rahmet niyazıyla yâdedip) bir kez daha örnek bir şahsiyet olarak tanımak ve "Akşemseddin Olabilmek" idealini hep diri tutmak ne büyük saadet !...
Kaynaklar
-Ali İhsan Yurd, Dr. Mustafa Kaçalın, Akşemseddin, Hayatı ve Eserleri, Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İst., 1994.
-Ayşe Yücel, Akşemseddinin Fikir ve Felsefe Dünyası, Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens. basılmamış doktora tezi, Ankara, 1993.
-Dr. Vahid Çabuk, Solakzâde Tarihi, Kültür Bak. Yay., c.I, Ank., 1989.
-Orhan F. Köprülü, Mustafa Uzun, "Akşemseddin", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, c.2, s. 29930.
Kaynak