ABD Büyükelçiliğinin Açıklanmayan Belgeleri

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
ABD Büyükelçiliğinin Açıklanmayan Belgeleri

Behiç Gürcihan
(Kıvanç Değirmenli)


ABD Büyükelçisi Wilson'u 25 Mayısta yazdığımız bir yazıda güvenliğini çok ihmal ettiği yolunda uyarmış ve ortalıkta Türkiye üzerine senaryo çalışmaları yaparak dolaşacağına kendisine daha iyi dikkat etmesi gerektiğinin altını çizmiştik. Bu uyarının da somut bir temeli vardı. Merak eden ABD Büyükelçisi cenazede öldürülürse başlıklı yazıyı okur.

Gelin görün ki, ABD Büyükelçiliğinin kendini Türk siyasetine atanmış vali zanneden marazı hız kesmeden sürüyor.

ABD Büyükelçiliğinin son küstahlığı ; Fatih Çekirge'nin bile kalemine dolandığına göre ortada MİT'i bile kızdıran bir durum var demektir. Bu bilinçlenme hepimiz açısından faydalı fakat yeterli değil.

Sonuçta ABD Büyükelçiliğinin Ankara'da, İstanbul'da ve Adana'da ne haltlar yediğinin basına yansıyan kısımları olduğu gibi yansımayan kısımları da var ki kilit bu faaliyetlerin belgelerinde yatıyor.

İsterseniz size ABD Büyükelçiliğinin bir belgesini açıklayalım...

ABD Büyükelçilik saha sorumlusundan (siz bunu CIA olarak okuyun) doğrudan CIA Başkanına hitaben yazılmış özel bir rapor elimizdeki.

20 Kasım 2007 tarihini taşıyor.

Rapor ülkedeki siyasi ortama yapılan müdahalelerde bir sonraki aşamaya geçilmesi tavsiyesinde bulunuyor ve geçen aylarda 8 milyon dolar ile finanse edilen halkla ilişkiler ve propaganda kampanyasının başarısından sözediyor.

Raporda paraların ülkedeki Sivil Toplum Kuruluşlarına ; USAID'in taşeron firması olarak 2002 yılında ülkede ofis açan özel bir şirket aracılığı ile aktarıldığı belirtiliyor.

Ülkedeki psikolojik operasyonların seçim sonuçlarını etkilemedeki başarısından sözeden rapor;

özel şirketlere sahte anket hazırlatmaktan,
uluslararası haber ajansları ile çalışıp ülke ile ilgili haberleri çarpıtmaya ve
ülkenin en büyük yayın gruplarından birinin başkanlığındaki bir grup gazeteci ve medya yetkilisi ile ortak çalışma yapmaya kadar bir çok yöntemden bahsediyor.

Kısacası bu raporda ABD Büyükelçiliği ülkedeki siyasi düzene her türlü psikolojik operasyonla müdahil olduğunu açıkca ifade ediyor.

Büyükelçilik özellikle özel üniversitelerdeki öğrencileri örgütleme başarısı ile övünüyor ve bu çerçevede solcu, hatta komunist gruplarla bile yakın temas içinde olduklarını sıralıyor.

CIA'in raporunda bundan sonraki dönemler için önerilen bazı diğer taktikler şunlar :

Sokaklarda şiddet içeren protesto gösterileri düzenlemek


CIA'ye çalışan anket firmalarını kullanmak


Üniversitelerdeki uzmanları devreye sokmak


ABD üslerindeki operasyonel hazırlıkları olası gelişmelere karşı son aşamaya getirmek


Seçim sabahı sonuçları çarpıtan verileri medyaya yaymak


Büyükelçilikteki askeri ataşe aracılığı ile emekli komutanlarla ve eski darbecilerle koordinasyonu sağlamak


Kamuoyunda seçimin tek yönlü geçeceğine yönelik izlenim yaratmak


Ordu içindeki belli birimlerde isyanı teşvik etmek



ABD Büyükelçiliğinin ülkedeki siyasi sisteme müdahale etmek için bir kaç milletvekili ile kahvaltılı toplantı düzenleme ötesinde neler yapmayı planladığını, neleri göze alabileceğini görmek açısından bu belgeden fazlasına ihtiyaç yok.

Akademisyen, gazeteci, işadamı sıfatı ile utanmadan ABD'nin uşaklığına soyunanların nerelerden beslendiği de apaçık ortada.

Sorun devletimizin müttefiklik psikolojisine mahkum müstesna teşkilatların bu ve bunun gibi belgeleri kamuoyuna deşifre etmeye karar vermesinde. Yoksa bir kaç kahvaltının deşifrasyonu; her şeye alışmaya alışmış bu kamuoyunda gerekli etkiyi yaratmıyor.

Diyeceksiniz ki; siz bu belgeyi nereden buldunuz?

Bazı Internet siteleri gibi olsaydık size bir "ilk biz bulduk" ; "ele geçirdik" çekerdik ama bu düpedüz yalan olurdu.

Günümüzde insanlık açık pazar , her şey açık ihanet. Belgesi de açık istihbarat.

http://www.aporrea.org/tiburon/n105390.html

adresine giderseniz; Venezuela Devleti'nin ABD Büyükelçiliğinin yediği haltlara dair yaptığı deşifrasyon çerçevesinde kamuoyuna açıkladığı bu özel CIA raporunun orijinal İspanyolca metnini bulabilirsiniz.

Doğrudan CIA Başkanına yollanan rapor; Venezuela'daki anayasa reformu ile ilgili referandum öncesinde ABD Büyükelçiliğinin referandumu yönlendirme yolunda işadamı kuruluşlarından öğrenci birliklerine kadar bir çok odakla yaptığı çalışmaları sıralıyor.

Bizdeki büyükelçiliğin benzer faaliyetlerde bulunmadığını varsaymak için saf olmak gerekir. Bizim devletin elinde ABD Büyükelçiliğinin benzer yazışmalarının bulunmadığını varsaymak için salak olmak gerekir.

ABD Büyükelçisi Wilson'un ve Büyükelçilik personelinin bu yazışmalarından sonra çok daha dikkatli olmasında fayda var.

Devlet çok telli bir çalgı gibidir.

Çoğu teli planlarınız doğrultusunda akord edebilir ve istediğiniz sesin çıkmasını sağlayabilirsiniz ama arada bazı teller vardır ki bir attı mı o kadar akord boşa gider ve hiç ummadığınız sesler çıkmaya başlar.

O yüzden ABD Büyükelçiliği ve uşakları bir Karen Fogg ve e-mailleri vakası ile karşı karşıya kalmak istemiyorlarsa yazışmalarını "naber nasılsın" seviyesinde tutmalarında fayda var.

Ne olur ; ne olmaz...

Bir bakarsınız bizim devlette Venezuela'ya özenir ve CIA herzelerinin yediği haltların ona buna ziyaret, ona buna kahvaltı ikramı ile sınırlı olmadığının belgelerini ortaya döker.

Bir bakarsınız ABD Büyükelçiliği/CIA'in ülkede mafya görüntüsü altında sokak çetesi organize ettirip, adam takip ettirmekten , adam dövdürmeye;
bazı özel şirketler/düşünce kuruluşları aracılığı ile akademisyen/gazeteci beslemeye ;
bazı uluslararası firmalar üzerinden anket siparişleri verdirip anket kuruluşu finanse ettirmeye kadar envai çeşit faaliyette bulunduğu ortalara seriliverir.

Diyeceksiniz ki; Karen Fogg'un AB-perestleri nasıl beslediği ortaya çıktı da ne oldu? Bu sefer ufak bir fark var.

Karen Fogg'un Doğu Perinçek aracılığı ile deşifre edilmesi ile Wilson'un Fatih Çekirge aracılığı ile deşifre edilmesi arasındaki fark kadar ufak bir fark.

Biri devlet denilen enstrümanda bir telin atmasını; diğeri ise bir senfoninin ilk notasının basılmasını ifade eder.

Wilson'un aldığı tepkiler üzerine kahvaltı çalışmalarını iptal etmesi işe yaramayabilir. Hrant Dink'in cenazesine katıldığı günden beri köprünün altından çok sular aktı. Yapılan akordlar çok bozuldu.



B.G.
 
konuların güzel ancak biraz özetleyici olsan konunun özünü yazsan daha iyi olur
 
kısacası sen eşşek olursan semer vuran çok olur
 
Türkiye'deki seçimlerde oyların nasıl yönlendirildiğini,
son 22 Temmuz seçimlerinde de %47 nin nasıl
oluşturulduğunu artık herkez öğrensin.:goz::goz::goz:

ABD elini uzattığı her ülkede aynı oyunları
yöresel farklılıklara göre uyguluyor.
:vur:vur
 
Çorum Katliamını CIA Planladı

Muzaffer İlhan Erdost


12 Eylülün 25. yılında, Kenan Evren’in daha 4 Aralık 1979′da, yani 13 ilde ilan edilen sıkıyönetimin birinci yılını doldurduğunda,

‘Biz bu sıkıyönetim işini başarıya ulaştıramadık!’

diyerek kendisinden yeni yetkiler istediğini söyleyen Demirel, 12 Eylülden yedi yıl sonra, gene Kenan Evren’e,

‘11 Eylül ile 13 Eylül arasında bir gün geçti. Yeni yetki yoktu, değişen neydi de kan hemen durdu?’

diye soracaktır.

Aynı Demirel, Çorum olayları devam ederken,

‘Eğer bu fitne, diyecekti, CHP’den destek görmezse, devlet bu fitneyi çok kısa bir zamanda söndürür.’

dediğini burada anımsatmak, sanırım olayların sıralama dizgesini bozmayacaktır.

(Radikal, 12-13 Eylül 2005; Cumhuriyet, 11 Temmuz 1980.)

Bu ‘fitne’nin ne olduğunu, Cumhurbaşkanı olarak basın danışmanlığına alacağı Cüneyt Arcayürek yıllarca önce açıklayacaktı.

O zaman ‘Tehdidin beynini bulamamış’ olmaktan yakınan Demirel, belli ki, Yunanlı bir diplomatın New Yorklu bir bankere söylediği gibi, NATO’nun Türkiye’de bir askeri darbe planlamış olmasından habersizdi.

5 Haziran 1977 genel seçimlerinden önce Execuvite Intelligence Review’in raporunda yer alan bilgilere göre, NATO Türkiye’de bir askeri darbe ‘planlamış’tı.

Bu plan doğrultusunda sokakta kan dökülmeye başlanmış, bu plana göre, komutanlar darbenin tarihini belirlemişler, küçük dereciklerden akan kan, darbenin tarihine göre çağlayan olmuş, ülkenin bağrından akmıştı.

Genelkurmay Başkanı, ‘biz bu sıkıyönetim işini başaramadık’ dediği günlerin ertesinde Çorum’da, Türkeş’in 12 Eylül-öncesi kurdurduğu 47 kampta eğitilen 250 bin komandonun bir bölümü Çorum’da, ‘Demirel’in içişleri bakanının deyişiyle’ ‘devlete destek vererek’ en acımasız cinayetleri işlemişler, cinayet işleyenleri de aynı devlet şu ya da bu şekilde korumuştu.

Uğur Mumcu’nun belgeli olarak ‘provokatör’ ‘MİT ajanı’ olarak tanıttığı, İlhan’ın öldürülmesinde görevli olmadığı halde (ve özel görevle) araca binen, araç içersinde ve araçtan indirildikten sonra bizleri döven dört erden biri olan Kısmet Çağlar’ın, İbrahim Çiftçi, İsa Armağan ve Abdullah Çatlı’nın avukatı olan Can Özbay, MHP içersindeki değişiklik sonrası, Radikal’in sorularını yanıtlarken, bu ‘devlet kurtarıcıları’na da açıklık getirecekti.

‘Bu oyunun oynanmasında Amerika’nın rolü oldu’

diyen Özbay, Avni Özgürel’e şunları anlatacaktı:

‘Birtakım Amerikan ajanlarının, hatta elçilik mensuplarının olayların içine girdiğini ben belgeleriyle tespit ettim. Mesela Çorum olaylarında parmakları olduğunu biliyorum. (…) O olaylarda Amerikan elçiliğinin parmağını gözümle gördüm. Elçilik mensubu Çorum’a gidiyor, olayları ayarlıyor, hadiselerin hemen ardından apar-topar Türkiye’den ayrılıyor. O zaman devletin emniyet görevlilerine bu kişinin adını da verdim. Sivas olaylarında da, Kahramanmaraş olaylarında da var bu oyun, (…) MHP’nin içinde ajanlar cirit atıyordu. (…) Çeşitli haber alma örgütlerinin buraya girmek ve gerek bilgi sızdırmak bakımından, gerek yönlendirmek bakımından faaliyet göstermesine şaşmamak lazım.’ (Radikal, 11 Kasım 1996.)

Sadık Eral, MHP binasında Çorum olaylarını planlayan Alexander Peck’in, olaylardan önce de yörede çalışmalar yaptığını, Çorum’da AP ve MHP başkanlarıyla, CHP’li belediye başkanıyla, valiyle görüştüğünü, bazı köyleri gezdiğini, alevi ve sünnilerin durumlarıyla ilgili bilgiler aldığını yazacaktır. Çorum CHP il başkanı Peck ile görüşmeyecek, CHP’li belediye başkanı, Peck ile görüşmesini ‘devlet sırrı’ diyerek açıklamayacaktır.

Cüneyt Arcayürek, Amasya Belediye Başkanı Gündüz Turan’ın, telefonda, adı Peck olan bir Amerikalının kendisine alevi-sünni ve sağ-sol çatışması üzerine sorular sorduğunu,

‘ne zaman ve hangi büyüklükte bir çatışma çıkacağını araştırdığını’

söylemesi üzerine, Arcayürek, Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün’e gitmiş, Peck’in, Kıbrıs’ta CIA istasyonuna bağlı çalıştığını söylemişti.

Özetlemek gerekirse, Çorum olayları, Genelkurmay Başkanı Evren’in başkanlığında yapılan toplantıda, darbenin 11 ve 12 Temmuzda yapılmasının kararlaştırılmasıyla örtüşür.

Kan, 11 Eylül 1980 akşamına değin niçin dökülmüşse, Çorum’da da aynı nedenle, askeri bir darbenin ortamını oluşturmak amacıyla dökülmüştür.

Dünya Bankası yetkilisi Chaney, K. Maraş olayları öngününde, Aralık 1978′de, bugünkü Türk hükümetinin ekonomik sorunları çözecek önlemler alamadığını söylüyor,

‘Askeri yönetim gelirse bu güçlükler önlenebilir’ diyordu. (12 Eylül Öncesi ve Sonrası, s. 295.)

Kahramanmaraş olaylarını değerlendiren BBC, bu olayların, Pakistan, Afganistan ve İran’dan sonra kaos ve belirsizlik içersine Türkiye’nin de düşmüş olacağını ileri sürüyor ve bunun, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir kez daha kendisini müdahale zorunda hissetmesi olduğunu söylüyor, dışardan, Türkiye, bir askeri darbe ortamına bilinçli olarak getiriliyordu.
 
Geri
Üst