Abdülkadir Geylani Hazretlerinden: Kâlbindeki Putlari Kir!

BuNaLım

Bunalım
Katılım
22 Eki 2005
Mesajlar
4,020
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
mi topraktan!
KÂLBİNDEKİ PUTLARI KIR!

Sen, hiç, Nebî Sallâllahü Aleyhi Vesellem’in su sözünü işitmedin mi?

- Bir kimse ki , yediğini-içtiğini nasıl ve nereden kazandığına aldırış etmezse Allah da onu cehennemin kapılarının hangisinden sokacağına aldırmaz .

Melekler içinde suret bulunan bir eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putların bulunduğu senin kalbine nasıl girer?

Müzmin dünyada gariptir, yalnızdır. Zahide de âhiretle ilgili hususlarda gariptir. Ârif ise Allah’dan başka herşey yanında gariptir, yalnızdır. Müzmin dünyada âdetâ zindandadır. Bol rızık içinde bulunsa ve geniş evlerde otursa bile...Âile efrâdı; malında, mevkiinde istedikleri gibi tasarruf ederler. Neş’elenirler. Etrafında gülerler, oynarlar. O ise gizli bir zindan içindedir. Neş’esi yüzündedir. Kederi kalbindedir.

Dünyâ hayâtinin içyüzünü iyi bilir. Kalben onu terkeder, boşar. İlk boşayışı talâkdir, bir boşayışdır. Çünkü bütün dünyevî imkanlarının tamamen elden gitmesinden korkar. O, bu hâlet içindeyken bir de görür ki, ahiret kapısını açmış, güzel yüzü bütün parlaklığı ile karşısında duruyor. Onu görünce, dünyayı bir kere daha boşar. Fakat dünya (dünyevi zevkler, hazlar) gelir, kendisinin boynuna sarılır.Bunun üzerine o da onu üç talâkta birden boşar. Ve varır, ahiretin yanında durur. O orada dururken, birden şiddetli bir nur lemeân eder, parlar. Bu Azîz ve Celâl olan Hakk’ın nurudur. Onu görünce bir kere daha boşar. Bu sırada dünyâ kendisine sorar

- Beni niçin boşadın?

O, cevaben der ki:

- Senden daha güzelini gördüm.

başka bir zaman, dünya yine sorar:

- Beni niçin boşadın?

O da der:

- Çünkü sen, gelip-geçicisin. Aldatıcı türlü şekillerle ve kıyafetlerle bürünmüş birisisin.Aslin hâlen su göründüğünden başkadır. Bu durumda seni nasıl boşamayayım?...

İste o anda, artık o müminin , Rabbini tanımış olması tahakkuk eder. Böylece, mâsivâdan (Allah’dan gayri herşeyin) karşısında hür duruma gelir. Dünya ile ahiret karşısında ise garip ve kimsesiz duruma düşer. Çünkü o dünyanın da ahiretin de uzaklarındadır. Onun nazarında, dünya da ahiret de nâmevcut (yok) mesâbsindedir.

İnsanlara güvenip bağlanma duygularının koptuğu, Allah’a olan sevgi bağlarının da sağlamlaştığı bir an, bil ki Allah seni kendisine dost olarak seçmiştir. O’nun bu seçisini garip bulma. Kim ki İzzet ve Celal sahibi Hakk’ın yolunda yürüme ve onunla birlikte bulunma hususunda sabır gösterirse, o, Allah’ın acâib ve hikmetli lûtuflarini görür. Kim iki fakirliğe sabreder tahammül gösterirse pesinden zenginlik gelir.

Zîra, şurası bir gerçektir ki, kendilerine peygamberlik verilenlerin çoğu çobanlardan, velîlik verilenlerin ekserisi de kölelerle gariplerdendir.

Kul, her zaman Allah için tevâzuu gösterirse O, onu, aziz eyler, efendi mertebesine yükseltir. Her ne zaman alçak gönüllü davranırsa Allah onu yüceltir. Aziz kılan odur. Muvaffakiyet veren O’dur. Kolaylık veren O’dur. Eğer o olmasaydı, O’nun lûtfu olmasaydı, biz O’nu tanıyamazdık.

Ey, amelleri ile övünenler! Ey amellerine mağrur olanlar! Ey, amelleri ile böbürlenenler! Ne de cahilsiniz! Ne de bilgisizsiniz! Eğer Allah’ın tevfîki olmasaydı ne namaz kılmağa muktedir olabilirsiniz ne oruç tutmağa ne sabırlı olmağa.
Sizler övünme mevkiinde değil, bilakis şükretme durumundasınız. Övünmeğe hakkiniz yok. şükretme vazifeniz var...EY OĞUL!

Haram yemek kâlbini öldürür. Helâl yemek ise onu ihya eder. Lokma vardır kalbini nurlandırır. Lokma vardır onu karartır. Lokma vardır seni dünya ile iştigal eder hale getirir. Lokma vardır, seni dünya ile ahiretin Yaradanı’na rağbet ettirir.

Haram yemek, seni sırf dünya ile iştigâle sürükler ve sana günahları hoş gösterir. Mubâh yiyecekler seni ahiret ile iştigale sevk eder ve sana tâatleri sevdirir. Helâl yiyecekler ise senin kalbini Allah’a yakınlaştırır.

Bu yiyecekler, ancak ma’rifetullah ile yâni Allah’ı tanımakla bilinir. Ma’rifetullah ise defterlerde ve kitaplarda değil kalplerde bulunur. Ma’rifetullah haktan gelir. O’nun mahlukatından gelmez. Aziz ve Celal olan Allah’ı tanımak, yani ma’rifetullah, Allah’ın ahkâmı tasdik edip sidk ile tatbik ettikten ve yaşadıktan sonra hâsıl olur.
Allah’ı tevhidden ve yalnız O’na güvenip dayandıktan sonra hâsıl olur. Yaratılanların sevgisinden ve onlara dayanıp güvenmekten bütünüyle sıyrıldıktan sonra hâsıl olur.

Sen Allah’ı nasıl tanıyor, nasıl biliyorsun ki? Sen ancak yemeyi, içmeyi giyinmeyi ve evlenmeyi biliyorsun. Üstelik bunlar nasıl olursa olsun, nereden gelirse gelsin, hiç aldırışta etmiyorsun. Sen, hiç, Nebî Sallâllahü Aleyhi Vesellem’in su sözünü işitmedin mi?

- Bir kimse ki , yediğini-içtiğini nasıl ve nereden kazandığına aldırış etmezse Allah da onu cehennemin kapılarının hangisinden sokacağına aldırmaz .

İzzet ve celâl sahibi Hakk’ın evi olan kalbini tahliye et, boşalt. Orada Allah sevgisinden başka hiç bir şeye yer verme. Melekler içinde suret bulunan bir eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putların bulunduğu senin kalbine nasıl girer? Mâsivadan gayri her şey bir puttur. Allah’dan gayri her şey bir puttur. Öyleyse sen putları kir.
Evi temizle. İste o zaman evin sahibinin orada hazır olduğunu göreceksin.

Allah’ım, bizi, seni kendimizden razı edecek amelleri işlemeğe muvaffak eyle.

Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!...
 
eline sağlık.... dünyanın güzellikleri üzerine işlenen bölüm etkileyici....
 
ellerine sağlık kardeş...
Allah’ım, bizi, seni kendimizden razı edecek amelleri işlemeğe muvaffak eyle.

Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!...
amin
 
Geri
Üst