____ Meis neresi Meis!_________

LOOPUSED

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
6 Haz 2008
Mesajlar
12,048
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
€z€Ld€n €b€d€
Meis neresi Meis!


Bize hep Yunan’ı denize döktüklerinden söz ederlerdi. Meğerse “geldikleri gibi gitmişler.”

30 Ağustos’ta Afyon’da Mustafa Kemal’in palto içinde yatarkenki resmine bakıp durduk hep. Kimse 30 Ağustos’ta hava bu kadar soğuk muymuş diye sormadı. Şimdi gençler herhalde, küresel ısınma öncesi ağustos ayında palto giyildiğini düşünüyorlardır..

Mesela kimse Rusların İngilizlerin müttefiği olduğu halde, neden İngilizlerin desteğinde Anadolu’ya çıkan Yunan’a karşı niçin Rusların bize silah verdiğini sorgulamaz..
Sahi merkezi hükümete bağlı kuvvetler Yunan’dan başka bir askerle savaştı mı? Mesela, İngiliz, Fransız, İtalyan, Rus..

Venezilos’la nasıl kardeş olduk. Ecevit’in şiirlerindeki gibi “Rakıyı içince mi anlaşılıyor Yunanla kardeş olduğumuz.”

“Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri!”
Ben hep düşünürüm orduların ilk hedefi Akdenizdi de, mesela neden tüfek atımı menzilde, boş bir ada iken Meis’i almadık. Ne beis vardı.. Şimdi karaya oturmuş bir uçak gemisi gibi orada duruyor.. Sahilden giderken ikide bir cep telefonları Yunan hattına düşüyor..

Geçen gün Engin Ardıç yazdı, kendine has üslubu ile. Biz tarihi, gazete makalelerinden, yabancı arşivlerden devşirmeye çalışıyoruz... “İkinci nokta da Yunan ordusunu ‘denize dökme’ meselesi... Biz Yunan ordusunu gerçekten denize mi döktük? Denize dökmek ne demektir? Adamlar Birinci Kordon'dan patır patır suya mı atladılar yani? (Atlayan çok oldu ama onlar yangından kurtulmaya çalışan sivillerdi.) Yunan ordusunun önemli bir kısmı kuzeye, Kütahya üzerinden Mudanya'ya doğru çekildi ve buradan da Trakya'ya geçti. Hiç rahatsız edilmeden. Diğer önemli bir kısmı da İzmir'e teğet geçerek yarımada boyunca Foça üzerine çekildi ve buradan yakın adalara, örneğin Midilli'ye aktarıldı. (Birkaç gün sonra, bu ordunun iki komutanı Atina'da darbe bile yaptılar, yenilginin sorumlusu olarak gördükleri başbakanı, başkomutanı ve dört bakanı yargılatıp kurşuna dizdirdiler.) Bunlara ilişemedik. Karışmadık.”

Tarih bizde büyük ölçüde siyasi kurgularla üretilmiş bir toplum mühendisliği alanı sanki.. Ya da birilerinin kendilerini ya da yaptıklarını meşrulaştırmak adına uydurdukları geçmişe ait bir argüman..

Sonradan paraya sahip olmuş eski bir işportacının, antikacı dükkanından aldığı eski bir resmi, kendine paşazadelerden soy-sop icad etmek için çerçeveletip duvarına asması gibi bir şey bu iş..

Sahi neden 1. İnönü savaşını öne çıkarmaz bizimkiler.. Bu işleri fazla karıştırmamak gerek değil mi?

Neden Bandırma vapurunun seyir defteri bulunmaz?

Mustafa Kemal’in vasiyeti, mektupları gizlidir. Aile ilişkileri konuşulsun istenmez..
Biliyor musunuz, Mudanya’dan hemen sonra İngilizler tası tarağı toplayıp gittiler, tek kurşun bile atmadan. Biz ancak 2 gün sonra göndere bayrak çektik. İtalyanlar, Fransızlar da öyle.. Düzenli ordularla yapılan Kurtuluş savaşı dediğiniz şey Yunan’la yapılan savaştan ibaret..

Yunan’a da “gel” diyenler, gün geldi, “git” dediler. Yunanlılar gitmek istemeyince götürüldüler.. Sonrasında İngiliz’i ile Yunan’ı ile dost olduk. Yunan Klasikleri tercüme edilmeye başlandı Milli Eğitim tarafından. İslâm Tarihi kaldırıldı ve Yunan Medeniyeti Tarihi zorunlu ders kitabı oldu..

Kurtuluş savaşı sırasında İngilizlerle Ruslar arasında çıkan İstanbul ve Boğazlar meselesini iyi incelemek gerek..

İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim 1923. İtilaf Devletleri 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'nın ardından 13 Kasım 1918'de İstanbul'a girdiler. İşgal, 16 Mart 1920 günü resmiyet kazandı.. Anlaşma gereği İngilizler İstanbul’dan 4 Ekim 1923 günü ayrıldılar. 5 Ekim 1923'te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, İngilizler şehirden ayrıldıktan 2 gün sonra 6 Ekim 1923 günü İstanbul'a girdi. Yani bir ay kadar sonra İstanbul’un kurtuluşu var ama, kimse bugünün farkında değil. Halk 29 Mayıs’ı kutlar, devlet 6 Ekim’i.. Aslında İngilizlerin İstanbul’dan ayrılması 4 Ekim.
Niye 2 gün sonra bizimkiler geldi derseniz, araştırın bakalım.
İngilizler, bizim “Çanakkale Geçilmez” dediğimiz yerleri geçip İstanbul açıklarına demir attılar.. Tek kurşun sıkmadan işgal ettiler İstanbul’u. Ve sonra, tekrar geldikleri gibi de, tek kurşun sıkmadan gittiler..

Mondros’la geldiler, Mudanya ile gittiler yani..

Tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir.

Keşke görkemli askeri törenler ve zafer kutlamaları yerine, gerçeğin gizli olduğu arşiv belgelerini verseler.. Bir halk, kendi tarihini, yabancı arşivlerin belgelerinden anlamaya çalışmasa..
Tarihi gasbedilmiş bir halkın çocuklarıyız.. Bayramlar, törenler ve efsanelerle oyalanıyoruz.. Oysa gerçek, herkes için en iyi olanıdır.
Selâm ve dua ile..


kaynak;http://www.habervaktim.com/yazar/17101/meis_neresi_meis.html
 
sen bu gazeteyi okumaya devam et bak daha neler öğreneceksin:gulumseCocuk:

komedi ya resmen komedi
:gulumseCocuk:

neresi komedi geldi kardeşim toprağım, adam bunalrı söylemiş sende öyle olmadığına dair araştırmamı yaptın bu saatte.. ben komedilik tarafını göremedim, her yazıya hala kaynek yönüyle bakmaktan yılmadıznımı? diyelimki bunları Murat Bardakçı söylemiş olsun, yada başka bir gazetede çıkmış olsaydı yine yalanmı derdiniz.. sanmam.. bardakçı gibilerde bunun böyle olduğunu bilirler ama konuşamazlar, statükodan beslenmenin dayanılmaz hafifliğine karşı koyamazlar.. neyse yazıya eleştiri getiremeyenler hep kaynağa söylenir dururlar. ama ne yaparsınki gerçekler resmi tarih ideolojisinden öte tek tek anlatılacak artık, öyle ilkokul tarihi dönemiyle gerçekler gizlenmiyor artık.. okumak çok şey kazandırıyor insana...yeterki öğrenmek azmi olsun..
 
sen bu gazeteyi okumaya devam et bak daha neler öğreneceksin:gulumseCocuk:

komedi ya resmen komedi
:gulumseCocuk:

hangi gazeteyi okuyacağım beni ilgindiri seni değil

ayrıca ben her gazeteyi okuyan birisiyim

Vakit gazetesi en az okduğum gazete diyebilriim

siz asıl kendinize bakın ergenekon destekcisi gazeteleri okuya okuya eskid zamanlarda ki gibi tek kanallı TRT gibisiniz
 
hangi gazeteyi okuyacağım beni ilgindiri seni değil

ayrıca ben her gazeteyi okuyan birisiyim

Vakit gazetesi en az okduğum gazete diyebilriim

siz asıl kendinize bakın ergenekon destekcisi gazeteleri okuya okuya eskid zamanlarda ki gibi tek kanallı TRT gibisiniz

İşinize gelmeyen herkez ergenekoncu siz nekoncu bir anlayabilsek


neresi komedi geldi kardeşim toprağım, adam bunalrı söylemiş sende öyle olmadığına dair araştırmamı yaptın bu saatte.. ben komedilik tarafını göremedim, her yazıya hala kaynek yönüyle bakmaktan yılmadıznımı? diyelimki bunları Murat Bardakçı söylemiş olsun, yada başka bir gazetede çıkmış olsaydı yine yalanmı derdiniz.. sanmam.. bardakçı gibilerde bunun böyle olduğunu bilirler ama konuşamazlar, statükodan beslenmenin dayanılmaz hafifliğine karşı koyamazlar.. neyse yazıya eleştiri getiremeyenler hep kaynağa söylenir dururlar. ama ne yaparsınki gerçekler resmi tarih ideolojisinden öte tek tek anlatılacak artık, öyle ilkokul tarihi dönemiyle gerçekler gizlenmiyor artık.. okumak çok şey kazandırıyor insana...yeterki öğrenmek azmi olsun..

okumak evet okumak ne okuduğuna bağlı kimlerin elinden su içtin der gibi ben bu tarihi sizin gibi tek taraflı değil gerçek kaynaklardan okuyorum siz resmen at gözlüğü takmışsınız yada numara yapıyorsunuz türk tarihini tarafsız olarak istediğin ülke kaynaklarından oku bırakın bu işleri karalanmadık bir tarihimiz kalmıştı sıra onamı geldi yazık
 
kardeş, kimden ne okursan oku bana ne!!! konuyu kişiselleştirmeden yap yorumunu, bana gaz verecek yaştada seviyede de değilsin, varsa üslubunu bozmadan bildiğini yap yazıya. nerden hangi kaynaktan okuyacağımıda sana sormuyorum.. sende hangi kaynaktan ne okursan oku. ama görülüyorki yazının içeriğine belgenle bulgunla delille birşey bulmuş değilsin, ha bire bana ve kaynağa sataşıyorsunuz.. konuya varsa cevabın yazda görelim. yoksa git kimlerin adına ne diyeceksen şikayet başlığına yaz...
 
kardeş, kimden ne okursan oku bana ne!!! konuyu kişiselleştirmeden yap yorumunu, bana gaz verecek yaştada seviyede de değilsin, varsa üslubunu bozmadan bildiğini yap yazıya. nerden hangi kaynaktan okuyacağımıda sana sormuyorum.. sende hangi kaynaktan ne okursan oku. ama görülüyorki yazının içeriğine belgenle bulgunla delille birşey bulmuş değilsin, ha bire bana ve kaynağa sataşıyorsunuz.. konuya varsa cevabın yazda görelim. yoksa git kimlerin adına ne diyeceksen şikayet başlığına yaz...

sen benim yaşımı seviyemi nerden biliyorsun ama pardon düzeltiyorum siz her şeyin doğrusunu bilirsiniz pardon pardon şikayet asla yapmadım yapmamda size diyeceğim tek kelime bu ülkeyi bu kadar aşağılayamazsınız kim olursanız olun
 
Valla Dilipak yazarda biz inanmaz mıyız? (!)

Neyse, güzel yazmış diyelim. Fakat çok yanlışlar var.

Kafa bulandırmaya yönelik. Bakınız o resimin gerçeği hakkında bir kaç bilgi vereyim.
Belliki gogıl amcamıza sormamız Dilipak Bey. Ben hemen sorup bir Atatürk sitesinden öğrendim gerçeği. Malum çizgisi gereği o tür sitelere girmez Dilipak Bey. Girsede inanmaz. Yinede ben yazayım.

Kastedilen fotoğraf 12 Şubat 1921 de çekilmiştir. Dumlupınar'da değil Dikmen'de çekilmiştir.

http://www.ataturk.net/foto/1921/index2.html#

Linkini bırakmış olduğum sitede bahsi geçen fotoğraf bulunacaktır. Oradan teyyit edilebilir.
Sanki o gün yanında olan Yaveri Muzaffer Kılıç günlüklerinde bu olacaktır. Öyle hatırlıyorum. Eee yalan mı diyelim, karalamak mı diyelim ne diyelim. Dilipak soyisimini değiştirsin bence. Hani insan yazarken biraz araştırır değil mi?

Ayrıca okumayanlar için, okumayanlar için bir kitap tavsiye ederim. Kurtuluş Savaşlarında İsmet İnönü ve Lozan'da İsmet İnönü gerçeklerini öne sürer. Kitap yasaklıdır. Bizzate İsmet İnönü tarafından yasaklanmıştır. Kitabın adı "Lozan Zafer mi yoksa Hezimet mi?" Ben İsmet İnönü'yü gerçekten tanıdığımı ifade etmek istiyorum. Kitabın yazarının adını unuttum ama soy isimi "Mısıroğlu". Araştırılırsa bulunur.

Neyse yani bunlara gerçekçilik payını vermek bir yana böyle kapak niteliği taşıyabilecek cevaplar vermek gerçekten üzücü. Bir tarafta sıradan forum yazarı var, diğer tarafta koskoca köşe yazarı(hemde gazete). Sanırım aramızdaki fark ona bir şeyler yazması için para veriyorlar. Ben ise elimden geldiğince hakkı ve hukuku savunuyorum ve yazıyorum.

Şimdi kimse Dilipak'ın avukatlığına soyunmasın.

Bu arada Mustafa Kemal ATATÜRK, İsmet İnönü'yü sevmezdi. Sebebi bende gizli ama bunu anlamamak zor olmasa gerek; çünkü o zamanlar Celal Bayar'ın CHP içindeki yükselişini göz önüne alırsak İnönü'nün akibetini sizler düşünün.

Hali hazırda, bunca yalanı ortaya dökmüşken hala birileri bu yazarın maksatlı ve enforme yazılarını yayınlamasa iyi olur diye düşünüyorum. Sözde bir şeyleri karalama mahiyeti güden bu yazının asılsızlığı daha en başında ortadadır.

Teşekkür ederim.
 
kardeş, kimden ne okursan oku bana ne!!! konuyu kişiselleştirmeden yap yorumunu, bana gaz verecek yaştada seviyede de değilsin, varsa üslubunu bozmadan bildiğini yap yazıya. nerden hangi kaynaktan okuyacağımıda sana sormuyorum.. sende hangi kaynaktan ne okursan oku. ama görülüyorki yazının içeriğine belgenle bulgunla delille birşey bulmuş değilsin, ha bire bana ve kaynağa sataşıyorsunuz.. konuya varsa cevabın yazda görelim. yoksa git kimlerin adına ne diyeceksen şikayet başlığına yaz...

eğer en güvenilen tarihçi murat bardakçı ise o bile envar paşa hata yapmamıştır...sadece şansızdır diyor zira onun şansıda m.kemal kadar olsaydı m.kemali kimse tanımayacaktı diyor...

ve şimdi gene bir imp. üstünde yaşıyor olucaktık...bu sözlerim bazı insanları kusursuz gören insanlar içindir....
 
Okul yıllarımızda tarih kitaplarının yazarı Emin Oktay'dı. ve her seferinde II. Abdülhamit'e kızıl sultan olarak bahsederdi. Donanmayı haliçe zincirlemiş ve işgalci güçlere karşı donanmamız çürümüş. Yada savarona'yı küçük bir sandal olarak anlatırdı. Oysa Saltanatın engörkemli yatıymış. vs.vs. hep yanlış öğretildik.
 
eğer ağız dolusu sövdükleri milli mücadeleci kuvvetler olmasaydı küçümsedikleri milli nücadele hangi sınırlar içinde kalırdı?

maraşta çarpışanalrın üstünde belki askeri üniforma yoktu ama onlarında kalindeki vatan sevgisi en az çanakkalede bütün cephanesi ve hatta çevresindeki taşlarda bitmiş olduğu için bayırdan yukarı çıkan ingilizleri durdurmak yegane varlığı olan vücudunu aşşağı atan isismsiz kahraman asker kadardır. ve amaç aynıdır. yurt savunması.

sorarım sana dilipak efendi: senin dedelerinde o milli mücadele içinde canlarıyla bşlarıyla yurdu işgal eden düşmana karşı üniformalı yada üniformasız elindeki en kuvvetli silahla çarpıştımı yoksa o işgal kuvvetleri gelsinde bizi şu imansız, halife düşmanı kalpaklıların elinden kurtarsın diye duamı etti?

meis neresi bilimiyorsun belki. sahilde gezerken cep telefonalrının yunan hattına girmesinden şikayetçi olmuşsun ama dua et şu anda bayrağında haç yerine ayyıldız var.

biliyorsun ve belki rahatsızsın ama peygamberin fethedene ne mutlu dediği şehre hala istanbul diyoruz. konstantinapolis değil.

aslında daha çok şey yazılabilir ama terbiyem ve ahlakım sinirimin önüne geçiyor.


sağlıcakla kalın.


(selam ve dua ile derken bile adamın dalga geçip içinden küfrettiğini duyar gibiyim)
 
eğer ağız dolusu sövdükleri milli mücadeleci kuvvetler olmasaydı küçümsedikleri milli nücadele hangi sınırlar içinde kalırdı?

maraşta çarpışanalrın üstünde belki askeri üniforma yoktu ama onlarında kalindeki vatan sevgisi en az çanakkalede bütün cephanesi ve hatta çevresindeki taşlarda bitmiş olduğu için bayırdan yukarı çıkan ingilizleri durdurmak yegane varlığı olan vücudunu aşşağı atan isismsiz kahraman asker kadardır. ve amaç aynıdır. yurt savunması.

sorarım sana dilipak efendi: senin dedelerinde o milli mücadele içinde canlarıyla bşlarıyla yurdu işgal eden düşmana karşı üniformalı yada üniformasız elindeki en kuvvetli silahla çarpıştımı yoksa o işgal kuvvetleri gelsinde bizi şu imansız, halife düşmanı kalpaklıların elinden kurtarsın diye duamı etti?

meis neresi bilimiyorsun belki. sahilde gezerken cep telefonalrının yunan hattına girmesinden şikayetçi olmuşsun ama dua et şu anda bayrağında haç yerine ayyıldız var.

biliyorsun ve belki rahatsızsın ama peygamberin fethedene ne mutlu dediği şehre hala istanbul diyoruz. konstantinapolis değil.

aslında daha çok şey yazılabilir ama terbiyem ve ahlakım sinirimin önüne geçiyor.


sağlıcakla kalın.


(selam ve dua ile derken bile adamın dalga geçip içinden küfrettiğini duyar gibiyim)

zerkli kardeşim(ismini bilemiyorum ) ; geneli itibariyle bütün yorumların doğrusu yada yanlışıyla yada eksiğiyle de olsa belli bir seviye ve üslup dürüstlüğü açısından herzaman kabul görmüş ve zaman zamanda bende takdir etmişimdir, fakat şu yorumun içerisinde ilk 2 paragrafında seninde belirtiğin gibi milli mücadelenin hangi safhasına yada hangi yüce mücadeleye kimin ne lafı olabilrki? bu vatan savunmasında etnik kökeni ne olursa olsun bütün bir mileltin hatta ümmetin maddi ve manevi desteğini görmemezlik edebilrimiyiz..? yazının geneli içinde dilipak'ında böyle bir hatasını görmedim ben. kaldıki bahsettiğin çanakkale harbi nin yeni kurulan cumhuriyet ülkesinin değil osmanlının o zayıf haliyle bile başardığı son savaş olduğunu neden düşünmeyiz yada birileri o savaşın osmanlının savaşı olduğunu göstermekten çekinir? aslında milletin savaşıdır elbette ha osmanlı ha türkiye cumhuriyeti denebilir.. yani demek istediğim mücadelenin hiçbir safhasına şahıslarına falan kimsenin lafı olmaz olamaz.

fakat bütün bir perspektifiyle tarihin içinde yaşanagelen ve yazıya da esas teşkil eden yönleriyle dilipakın tesbnitlerinden kaçına yanlış diyebiliriz. var olanların yada olmadığı halde olmuş gösterilenlerin veya gizlenen onca gerçeğinde kaçına cevap verilebildi şunca yorum içersinde? birisi sadece o fotoğraf üzerinde durmuş( m.kemalin karda yattığı resim şu tarih bu tarih diye) velevki dilipak bunda yanılmış olsa bile diğer hakikatlerin kaçının üzerini çizebilir bu arkadaşlar..

yada şunu soralım; dilipak bir tarihçi değildir ama iddia edildiği gibiyse bizim resmi tarihçilerimiz dahil bir konsensus oluşturacak adamlarımız neden bunca zamandır resmi ağız harici bir doğru araştırma yada belgelemeye girişemezlerde hala hamaset nutukları atarak şanlı tarih edebiyatı çizlirken arad varsa yanlışlarımız yada eksikleirmz varsa neden açıklamazlar , yada açıklamak isteyenlere zorluk çıkarırılar?

geniş meseledir biliriz.. ama insiyatif kullanarak bu işleri art niyeti olmadan ve gerçek bir tarih bilincimiz olması için neden öğrendirmezler yada öğretmezler bize. neden hala belli belgeler gizlidir?
umarım dilipakın yukarda madde madde bir kaç teşhisine bu gözle bakarak varsa yanlışı yalanı belgesiyle tarihiyle sunacak bir arkadaş çıkarsa aynı üslupla onlarada tşkrümüzü sunalım. fakat söverek hakaretle hain saplamasıyla gerçeklerin örtülmediğinide bildirelim.. öyle değilmi arkadaşım...
 
loopused'e

benim yazdığım yazıda etnik köken yada cemiyet yok istersen tekrar bak. örnek oalrak verdiğim çanakkale ve maraş tan bunu çıakrdıysdanız bir yanlış anlaşılma var. ben orda milli mücadele ruhunun her zaman aynı ve heryrde aynı olduğunu belirtmek istedim. bende biliyorum çanakkalenin osmalı döneminde olduğunu.
dönem önemli değil. ne için savaştığın ve savaşma ruhun önemli. iki savaştada yurt savunması için canalr feda edildi.

sadece bir resimden yola çıkılarak bütün bir tarihin yanlış olduğunu söylemek dilipak gibi işi tarih olmayan birine düşmez. dilipak eğer tarihçi değilde gazeteciyse böyle iddalı yazıları köşesinde yazarak milleti galeyana getirmeyecek. çünkü gazeteciliğin belli bir etiği vardır. bazen bildiğin şeyleri bile etik yüzünden yazamassın.

teşekkürler





yazacakalrım dahada vardı ama işim çıktığı için yazamamıştım. şimdi devam etmek istiyorum.


bu ülke atatürkü sevmiyorum humeyniyi seviyorum. keşke ingiliz yönetimi altında olsaydık daha özgür olurduk diyen malesef türkiye cumhuriyeti vatandaşalrınıda gördü. ve bu kişiler kitap görmemiş cahil değil okumuş olduğunu söyleyen kişilerdi.
ve bence dilipakın böyle alaycı bir uslupla bu satırları yazmasıyla o kızcağızın o sözleri söylemesi arsında pek bir fark yok. ama en önemli fark o "kızcağız" dilipak ise "gazeteci"

etkiledikleri kitle farklı.

belki dilipak daha yumuşak bir üslpla yazmış ama o kızın söylediği sözlerden daha etkili.



her zaman söyledim ve herzaman söylemeye devam edicem.


kurtuluş savaşında ve öncesinde bu topraklar için canını malını veren herkes benim için en değerli insanlardır. ve benim için atatürkte aynıdır. askere mermi verirken sırtında çocuğuyla vurulup ölen isimsiz kadında aynıdır. ve bu insanlardan herhangi birine aşağılayıcı veya onalrın onurunu zedeleyici bir laf söyleyen kişiye edebim müsade ettiği ölçüde sert şeyler söylerim. kimse kusura bakmasın.
 

fakat bütün bir perspektifiyle tarihin içinde yaşanagelen ve yazıya da esas teşkil eden yönleriyle dilipakın tesbnitlerinden kaçına yanlış diyebiliriz. var olanların yada olmadığı halde olmuş gösterilenlerin veya gizlenen onca gerçeğinde kaçına cevap verilebildi şunca yorum içersinde? birisi sadece o fotoğraf üzerinde durmuş( m.kemalin karda yattığı resim şu tarih bu tarih diye) velevki dilipak bunda yanılmış olsa bile diğer hakikatlerin kaçının üzerini çizebilir bu arkadaşlar..

Mevcut paragrafın bana yazıldığını düşünerek cevaben hitap edeceğim noktalar var.

Dilipak'ın yanılgısı daha orada başlamaktadır. Ayrıca maksatlı bir yazı olduğunu daha önceki yazılarımda bildirdim. Doğruluk paylarınıda aktardım. Biz kendimizce doğru olanları söyledik. Söylemeye devam edelim.

Mesela Ruslarla İngilizlerin müttefik olduğunu belirtmiş. Kurtuluş savaşı acaba ne zaman başladı ve Ruslar ne zaman savaştan çekildi. Bunu ufak çapta bir araştırma bize gösterecektir.

Bakınız Türkiye'de Kurtuluş Savaş'ı başlangıcı 19 Mayıs 1919 olarak alınır. Ki bu Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı tarihtir. Rusya savaştan çekilme süreci ise 1917 Ekim Devrimi ile başlar. Kurulan SSCB ise o dönemde bulunan Ankara hükümeti ile Moskova Antlaşması ile Türkiye'yle olan savaş sürecini resmen bitirilimiştir. Bu antlaşmanın tarihi 16 Mart 1921'dir. Gelelim 1. İnönü Savaşının tarihine; 6 Ocak 1921'dir. Aradaki 2 aylık süreyi saymazsak neredeyse SSCB'nin bize İngiliz müttefiki olarak silah sattığını düşüneceğiz.

Fakat savaştan çekilen bir ülkenin elbette para kazanması için savaşan ülkelere silah satmasıda gayet doğal karşılanabilir. Bunun yanı sıra Bolşevik'lerin Emperyalist devletlerle bir müttefikliğinin olamayacağı, olsa bile bunun anlamlı olmayacağını herkes bilir.

Ayrıca merkeze bağlı kuvvetlerin ermenilerle çatıştığını biliyoruz. Hatta bu Kolordunun Osmanlı Ordusu olduğunu ve komutanı olan Kazım Karabekir paşanın bu orduyu terhis ettirmediğini biliyoruz. Komutan nezdinde Ankara'ya bağlı olan bu ordu aslen merkez ordusu diye geçmektedir. Bunu kimse inkar edemez. Gelelim meselenin bir başka yerine. İtalyanlarla çarpışmadık, onlar zaten İtilaf Devletleri ile aralarında olan çıkar anlaşmazlıkları nedeniyle çarpışma gereği bile duymadan kendileri çekilmişlerdir.

Fransızlarla olan çatışmalar Kuva-i Milliye tarafından götürülmüş, sonradan bu kuvvetlere askeri eğitim görmüş kişiler gönderilmiştir. Sonra diyeceğim o ki, birileri savaşmayı göze almamış olsa gerek ki geldikleri gibi gitmiştirler. Örneğin Büyük Taaruz'dan sonra ki ordu manevraları incelendiği vakit, yönün marmaraya çevrildiğini ve cephelerin belirginleştiğini görebiliriz. İncelemek yeter. ingilizlerle TÜRKLER karşı karşıya gelmiş fakat, çatışma çıkmamıştır. Öyle ya, hem başındaki askeri dehaya, hem de iman dolu göğüslerle çarpışmaya, çok afedersiniz müsait bir yerleri yememiştir.

Şimdi birde bir adadan bahsedilmiş. Yahu soracağım bir kaç soru var. Sen marmaraya yöneltilmiş ve ingilizlerle karşı karşıya kalmış bir orduyu adayı almak için mi seferber edersin yoksa cepheyi savunmak için mi? En kötü eğitimi olan asker bile bu soruya çok güzel cevap verir. Ayrıca adalar mevzusunda demem o ki, Lozan'da alınması gereken adalar bırakılmıştır. Burada İsmet İnönü'nün hataları çoktur. Zaten kaçamak savaşmasıyla ünlü bir komutanı, barış konferansına yollarsanız kaçamak antlaşmalar imzalar.

Ayrıca denize dökülmek tabirini Dilipak Bey denize atlayan yüzlerce yunan diyerek düşünüyorsa, bir örneğim var ben 6-7-8-9 yaşlarında düşünüyordum bunları. Yunanların denizde boğulduğunu filan. Ayrıca bir kesim askerin kuzey yönünden ingilizlerin arkasına geçtiğini herkes biliyor. Fakat kimse şunu bilmiyor mu, bir çok yunan askerinin İzmir'i yaktıktan sonra gemilere binip kaçtığını. Biliyoruz ki İzmir işgal edildiği gün, İzmir'e inanılmaz rum akını başlamıştı. Herhalde yüzerek gelmediler bu rumlar. Eee geldikleri taşıtlara askerlerinide koyup götürdüler.

Gelelim meselenin yabancı arşivlerine;

Gayet güzel bir şey söylenmiş olsada, yazının maksatlı olduğunu buradan anlayabiliyoruz. Şimdi tarih kitaplarının yazımında yararlanılan Türk arşivleri hiçe sayılırsa çok büyük hata olur. Tabi ki yabancı arşivlerden de yararlanılacak. Fakat tümüyle Türk arşivlerini hiçe saymak yanılgı olur. Ayrıca maksadını görebiliyoruz ki Mustafa Kemal'in askeri dehasını karalamak ve yeni kahramanlar yaratmak birinci hedef.

Soruluyor, "Mustafa Kemal'in vasiyeti gizlidir neden?" diye, ya da "bandırma vapurunun seyir defteri gizlidir neden?" diye. Söylemem o ki aile ilişkileri gizlidir, açıklanmak istenmez şeklinde bir üsluba girmesini anlamış değilim. Şu anda aile ilişkileri bilinen çok net bir devlet başkanı yoktur. Varsa alalım. Aile ilişkilerinden kasıt acaba nedir, orasınıda anlamış değilim. Zira bazı içinde bulunduğum Kur-an kursu hocaları, Atatürk'ü zevk hastası, şehvet hastası bir adam gibi göstermesini mi arıyor acaba. Neyi arıyor. Atatürk'ün bir ailesi yok ki.

Ayrıca Kurtuluş Savaş'ı denilen şey sadece yunanla yapılan savaş değildir. Bu öyle bir süreçtir ki, Çanakkale'den başlayan ve Osmanlı'nın küllerinden alevlenen büyük bir ateştir. Kurtuluş Savaşını bu kadar küçümsemek, bence çok kötü bir şeydir.

Ayrıca Mustafa Kemal İstanbul'un içinde bulunduğu hali gördüğünde, "Geldikleri gibi giderler" sözü bir anlamda gerçek olmuştur. Bunun kötü bir şey olduğunu zannetmiyorum.

Şimdi bende bir serzenişte bulunacağım, keşke şu Erdoğan Bey benimle mezara kadar gelecek dediği Dolmabahçe görüşmesini açıklasada bizde oy vereceğimiz adamı bilsek.

Teşekkür ederim.
 
guns4rose; uzun yazına, ve verdiğin bilgilere tşkr ederim, ;zerkliye bir önceki mesjımda vediğim tşkre uygun payeyi sanki inkar edercesine inadına 2.ci paragrafıyla haketmediğini ima edercesine çok basit bir savunmaya geçmiş,;işi çıkıp gittiği için geldiğinde başladığı 2.ci paragrafı ona ve böylesi bir konuda verdiği bilgi açısınadan kendisine yakıştıramadım. o da bilirki ,tarih bıyunca provakasyon ve istismar at başı gider.. bahsettiği kızın humeyni benzetmesi ne konunun ağırlığına nede bütünüyle Atatürk düşmanlığına çıkan bir kapıdan sanki güya Dlipak'ın kafasını gördüm, sobeee denmiş havası verir.. çok alakasız ve kötü bir benzetme olmuş neyse.. bu havaları kemalizm üzerine istismarıda , provakasyonlarıda çok gördük, kalkıp onlardan birini burda yazıya ve yoruma delil diye sunmak uymamış..

neyse;

aslında yoruma değen yönüyle guns4rose ın fikir genişliği ve konuya verdiği emöeği gözönünde bulundurulursa kayda değer şeyler çıkıyor;

1- inönü için lozanla alakalı dediklkerin çok önemliydi benim için, hakkı tesbit açısından...
2-M.Kemalin ailesinden kasıtla alakalı sorduğun şeyde çok önemli; evet ırsi bir aile bağı kuramamak çok doğal, ama topyekün onun kurduğu cumhuriyeti ve mirasını kendisinden sonrasının karakteriyle nelerin değiştiği yada idare edildiği noktasından bütün bir CHP iktidaryası, ve hususiyle inönü saltanatını görmemek mümkünmü..
o rejimi demir ağlarla ördüren hatta 1. ci(ebedi) olamamamak yanında ezikliği 2 .ci denilmesinden se, milli şef denilmeyi yeğleyen bir despotizme kaymış , sosyal faşizme kaymış bir rejim görünütüsü var ortada.. tamamen ATATÜRK e ait olan ve milletin demokrasi hevesiyle yaşantısıyla güçlenecek bir ülkenin rejimi varken daha sonraları montajlama bir sistemi bugün karşımıza diken elitçileirn seçtiği ve dayatttığı bir sistemin ve sıkıntısını yaşıyoruz.. görmenizi beklerdim.. sanırım bu yazı üzerinden çok uzun anlatımlar yapılabilir ama paragraf uzunluğum ve zaman zaman her noktasıyla yüzyüze belkide anlık eleştirilerle yazıya ve yorumlara müdahil olunbabilse daha yerinde olur. neyse . tşkrler.
 

1- inönü için lozanla alakalı dediklkerin çok önemliydi benim için, hakkı tesbit açısından...

Sadece şu söze söyleyeceklerim var. İsmet İnönü sadece bu konuda değil, 1938'den sonra Türkiye'ye çok şey kaybettirdi.

Bakınız;

Köy enstütüleri(yazımını pek bilmiyorum yanlışsa affola) kaldırıldı.
Ne oldu? Tarımdaki verim gittikçe azaldı.
Ne oldu? Mustafa Kemal'in başlattığı eğitim seferberliği durduruldu?
Ne oldu? Kaliteli insan gücü üretimi azaldı?

Sadece bu Türkiye'nin çöküşüne sebep olan bir hareketti.

Uçak fabrikaları kapatıldı;
Ne oldu? Dünyada en büyük uçak atılımı başlatan Türkiye bu zamanların lider üreticisi olma yolunda darbe yedi.
Ne oldu? Türkiye bir konuda daha yurt dışına bağlandı.
Ne oldu? Türkiye büyük bir kazancından oldu.
Ne oldu? Türkiye'nin büyük güç olması engellendi.

Marşal(ben daima Türkçe imlasına göre yazma taraftarıyım.) pilanını kabul etti.
Ne oldu? Türkiye büyük bir borca sürüklendi.
Ne oldu? Ekenomi bağlandı.
Ne oldu? Türkiye geleceğe yatırımlarını ipotek altına koydu.

Nato'ya üye oldu ve Türkiye'ye amerika mallarını soktu.
Ne oldu? Türkiye'yi demir ağlarla saran Atatürk'ün, demir ağları söküldü.
Ne oldu? Türk ordusu abdye çalışmaya başladı.
Ne oldu? Türkiye senelerce araba diyerek, abd diyerek sömürüldü.
Ne oldu? Türkiye ekenomik pazar konumuna geldi.


Bunlar arasında yanılgılarım ve ya yanlışlarım olursa affola. Düzeltilmekten memnun olurum.

Yani söylenecekse, paranın üzerinden Atatürk'ün resminin kaldırılması değil bunun gibi şeyler söylenmeli. Birde diyeceğim o ki Ebedi Şef ve Milli Şef olayı bile İsmet Bey'in ne kadar abd hayranı olduğunu göstermektedir. O zamanların meşhur kovboy filimlerinden esinlenerek mi taktı bu isimleri bilinmez. Şerif, şef filan. Komik açıkçası.

Teşekkür ederim.
 
Geri
Üst