Øguz
Altın Üye
- Katılım
- 20 Ağu 2007
- Mesajlar
- 4,147
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
1980 li yıllarda neler seyrederdik, bu sayfada onları hatırlamaya çalışacağız. Ama tabii burada yazılanlar sadece benim aklıma gelenler.
O zamanlar televizyonda sadece bir kanalımız vardı, TRT 2 açıldığında büyük olay olmuştu. Programlar klasik TRT programları tabii. Gençlere yönelik pek fazla bir şey olmazdı. Ancak bir Duran Duran konseri vardır ki hala konuşulur. Bir gün televizyonda (TRT) Duran Duran konseri verileceği haberi geldi, havalara uçtuk. O zamanlar nerde yabancı grupları televizyonda izlemek.... Neyse konser gece yarısı 23.30 da başlıyordu galiba, ertesi günde okul vardı, ama oturup seyretmiştik kardeşimle ve bunun hakkında günlerce konuşmuştuk arkadaşlar arasında. Ne konserdi o öyle, seyircilerin üzerlerine sular boşalıyordu, ateşler, sahne şovları falan, vayy be....
Bu arada Duran Duran konseri denince şunu belirtme ihtiyacı duydum ki bir gece geç bir saatti (yine 23:30) Bir Iron Maiden konseri verildi TRT 1' de !!! "Seventh Son Of A Seventh" albümünden çaldıklarını ve sahne düzeninin buz ağırlıklı olduğunu hatırladığıma göre sene 1988 veya 1989'du... O zamanlar 7-8 yaşında olduğum için Iron Maiden dinlemiyor olmam işin tek kötü yanıydı. Zaten bu konserin de değerini (ve tabii bunun TRT 1' de yayınlanmasının inanılmazlığını !!!)
Renkli televizyona geçiş uzun bir süreçti, önce yayınların bir kısmı renkli oldu; maçlar renkli verilirdi, pazar günleri öğleden sonra "Savaş Yıldızı Galactica" vardı, hiç kaçırmazdım. Zaten lazer sesiyle de Galactica sayesinde tanıştık. Hani bilirsiniz canım "ciyuuv" diye bir ses, Star Wars' ta hep duyarız. Renkli televizyonlar yavaş yavaş evlere girmeye başlamıştı, ailecek komşuya renkli yayın seyretmeye giderdik. Sonra bir gün eve bir renkli televizyon geldi, bu arada siyah beyaz televizyon da duruyordu. Sadece renkli programları renkli TV den seyrederdik zira o günlerde halk arasında dolaşan bir geyiğe göre renkli TV lerin tüpleri çabuk biterdi ve fazla kullanmamak gerekirdi
Televizyonda, "Uykudan Önce" vardı. Adile Teyze çıkar masallar anlatırdı, teker teker isimlerimizi okurdu, hergün acaba bugün benim ismimi okuyacak mı diye beklerdik. "Tonton Ailesi" vardı, acaip bir aileydi, şimdiki Aymar yaratığına benziyorlardı ve her türlü şekle girebiliyorlardı. Ve tabii Musti; O devamlı babasıyla dolaşan, ondan nasihatler alan, sadece kolları dirseklerinden öne arkaya oynayan şirin şeyi nasıl unutabiliriz.
Cumartesi günleri "Kaptan Kusto" seyrederdik ailecek. Herkes denizbilimci olacakmış gibi dikkatle seyrederdi.
Bana Şans Dile ile İngilizler bir kez daha gönlümüzde taht kurmuşlardı. Pazar günleri ders çalışmamak için bir bahanemiz daha vardı.
Yine Cumartesi günleri "Logan' ın Kaçışı" diye bir dizi vardı "Zaman Tüneli" isimli bir diziyle sırayla iki haftada bir yayınlanırdı, bayılırdık.
Pazar geceleri "Charlie' nin Melekleri" ve "Mc Millan ve Karısı" diye diziler vardı, iple çekerdik. Hele o meleklerden farah Fawcet ne müthişti.
Yine pazar sabahları saat 10.00 da mutlaka bir film olurdu ve genelde iyi bir film olurdu. Pazartesi günü arkadaşlarla mutlaka bu film konuşulurdu.
"He Man" Güüüç Bendee Artııık...
Acaba "6 Milyon Dolarlık Adam" isimli diziyi hatırlayan var mıdır şimdi? Ne müthiş bir diziydi, kaza geçirip biyonik adam haline getirilen bir astronotun maceralarıydı. Yani şimdiki cyborg ların atası diyebiliriz.
Bir ara "Shogun" diye bir dizi oynamıştı. Herkes Japon kültürü meraklısı olmuştu ve Japonca öğrenmeye başlamıştı. O günlerden kültürümüze kalan "Makarimasu Anjinsan" oldu... (ne demekse??)
"Kara" Şimşek". Hatırlarsınız değil mi? Nasıl unutabiliriz ki.... Akıllı araba KITT ve yakışıklı David Hasselhof, her Cumartesi bizi ekranın karşısına çivilerdi. Bütün planlar Kara Şimşeğin yayın saatine göre yapılurdı. Hele o turbo düğmesi bir harikaydı...
"Beyaz Gölge" adında bir dizi vardı. Yoksul bir Amerikan lisesinin basketbol takımının maceralarını anlatırdı. Cuma geceleri hiç kaçırmazdık. Kaçırmasak yine iyi, hepimiz basketbol oynayıp Kuuliç gibi hook-shot atmaya çalışırdık. Hepimiz carver lisesinin bir karakteri ile anılıyorduk...sokaklardaki berbat eğik potalarda onların adına onları taklit ederek yaptığımız hareketleri hatırlıyorum.
Pazar sabahları "Voltran" vardı. 5 tane mekanik aslan ve onların çocuk yaşta pilotları, kötülüklerle savaşırlardı. Savaşa hep ayrı ayrı başlarlardı, beceremeyince Voltranı oluştururlardı, kimisi bacağı kimisi kolu olurdu. Peki ama madem beceremiyeceksiniz şunu baştan oluştursanıza kardeşim....
"Charles in Charge" (Charles İş Başında). Bu Charles' ın nasıl olupta o ailenin içine girdiğini anlamadım ama yine de zevkle seyrederdik.
Yine Pazar akşamları "Cheers" vardı. Hatırlarsınız, bir bardaki müdavimlerin başlarından geçen olaylar, komedi şeklinde aktarılırdı. Tam olarak ailecek izlenecek dizilerden birisiydi.
Cumartesi günleri "Muppet Show" seyrederdik. Akıllı kurbağa Kermit, Domuz Piggy bir de her şeye muhalefet iki yaşlı kukla vardı. Pek bir eğlenirdik.
Mork ve Mindy seyrederdik. Mork, Ork gezegeninden gelmiş ve dünyada yaşamak zorunda olan birisiydi, parmağıyla su içerdi. Robin Williams müthiş oynardı.
Şahin Tepesi diye bir dizi vardı. Galiba şarap üreticisi bir ailenin entrika dolu yaşamı anlatılırdı. Lorenzo Lamas' ın tıfıl yıllarıydı.
Yılbaşı' nda televizyona hangi dansözün çıkacağı tartışmalarını dinlerdik. Ama bizi en çok ilgilendiren, yılbaşı gecesi sabaha karşı ekrana gelen yabancı kliplerdi, oturup bunları beklerdik. Zira yabancı klip seyredebildiğimiz tek program buydu
"Miami Vice", bizleri Miami' nin güzellikleri ve arka sokaklarıyla tanıştırdı. Beyaz Ferrari' ye bayılırdım
Top Gun' ı seyrettik. Çook çok hoşumuza gitti. Pek çok arkadaş defalarca seyretti. Hepimiz Tom Cruise' a benzemeye çalıştık. Kelly Mc Gillis' e bayıldık.
"Back to the Future" (Geleceğe Dönüş) seyredip eğlendik. Bir sonraki bölümde ne olacağını merak ettik.
"Airport" (Havaalanı) filmleri televizyonda gösterildi, ne kadar çok gülmüştük
"Beverly Hills Cop" (Beverly Hills Polisi) seyrettik. Müzikleri de güzeldi.
"Children of a Lesser God" (Başka Tanrı' nın Çocukları) seyrettik ve başroldeki sağır dilsiz oyuncuya hem acıdık hem hayran olduk. Acaba şimdi ne yapıyordur?
Slyvester Stallone' nin "Rocky", "Cobra" filmlerini seyrettik. Rocky artık bir klasik?! oldu galiba. Rambo' nun ilk bölümü de o dönemde çıktı.
"Die Hard" serisinin ilk filmini seyrettik. Bruce Willis çok iyiydi.
"Mavi Ay" da Bruce ile Meggy' nin kavgalarını ve aşklarını seyrettik. Bruce Willis hepimizi etkiledi.
"Ghostbusters" seyrettik bol bol şarkısını dinledik.
"Indiana jones" un kahramanlıkları ile eğlendik.
"Mad Max" de Tina Turner ile Mel Gibson' un çekişmesini izledik.
Valery Kapriski ve Richard Gere bizi maceralara sürükledi.
"9 buçuk Hafta" da Kim Bassinger' a bayıldık.
(Hala severiz kendisini
Polis Akademisi serilerine başlarda çok güldük ama sonraları sıktılar.
"Terminator" piyasaya çıktı. Astalavista Baby!!
Kuzen Larry bizi bayağı güldürmüştü zamanında. Etkileri hala sürer. En son "Tatlı Kaçıklar" da ortaya çıktı
"Tequila Sunrise" artık bir kokteyl isminden daha fazla demek.
"Wall Street" seyrettikten sonra bir Türkiye' de bir YUPPIE salgını başladı.
"When Harry Met Sally" (Türkçesi neydi?) bizi acayip romantikleştirdi.
"A Fish Called Wanda" yı seyrettik. Çok değişik bir komediydi, şahsen ben üç sefer gitmiştim. Hele Kevin Kline' ın avukatı pencereden aşağıya sallandırma sahnesi bir klasik oldu artık...
"13. Cuma" serileri ne kadar korkutmuştu bizler.
"Jaws" ortaya çıktı. Şimdi bile yüzmek güvenli değil.
Her Cumartesi TRT 1' de William Tell'in, her pazar ise Robin Hood'un atığı okları seyrederdik.
Ayda bir kere Turgut Özal televizyonda kalemini sallaya sallaya İcraatın İçinden isimli programa çıkardı. Yaptıklarını anlatırdı. O elindeki kalem, bayağı bir konuşma ve karikatür konusu olmuştu.
"İpek Yolu" öncelikle müziği, görüntüleri ve anlatımıyla bir ekoldü.
"Şeker Kız Candy" ve "Heidi" çizgi filmlerini unutmadık hala. Heidi' deki kurumuş soğuk etleri hatırladınIz mı?
Cumartesi sabahları TRT 1'de cocuk programını seyrederdik. Sermet Erkin' in sihirbazlıklarını sonra da origami sanatını öğreten programı. (program baslamadan biz, kare, üçgen, dikdörtgen kağıtlarımız hazır beklerdik)
Pazar sabahları Red-Kit ve Alf (cirkin uzaylı) arkasından dedemin de sayesinde John Wayne' in kovboy filmlerini seyrederdik. Barış Manço' nun (Allah rahmet eylesin) Adam Olacak Çocuk unu da unutmamak gerek. Sonra en gıcık program Pazar Konseri (klasik müzik ) başlardı.
Mavi Yıldırım (süper helikopter) , Webster (zenci şirin çocuk), ve TRT1 den canlı izledigimiz futbol macları. Spikerler bir maçtan bir maça atlarlardı ve yine pazar aksamları İz Peşinde adındaki dedektiflik filmini de unutmamak gerek.
Cumartesi günleri TRT1'de Ziyaretçiler diye bir dizi vardı. Uzaylı dostlarımız ya da düşmanlarımız beyaz fare yer dünyayı ele geçirmeye çalışırlardı.
Bir de Türk filmleri vardı. O zamanlar Türk filmi izlemek bir olaydı (kalitesiz de olsa)
Cumartesi akşamları (18.00 civarı) Taksi Durağı adlı (Cheers'a benzer bir ortamda geçen) şirin bir dizi vardı. Danny de Vito çok iyiydi.
Atlantis' ten Gelen Adam diye bir dizi oynardı TRT'de. Cumartesi günleri yayınlanırdı yanlış hatırlamıyorsam. Böyle, yarı balık yarı insan bir adam vardı. Belli bir süre suyun dışında kalırsa ölüyordu. Hiç kaçırmazdım. Hatta okulda (o zamanlar ilkokuldaydım) kızlar bir oyun oynarlardı. At-lan-tis-ten ge-len a-dam Gözleri kedi gibi Suda yüzer ördek gibi... şeklinde sözler eşliğinde ellerini çırparlardı. Oyun demişken, yine kızların oynadığı bir oyun daha vardı. Aslında oyun muydu yoksa sadece amaç şarkı söylemek miydi bilemiyorum ama sözler şöyleydi: Çantamı aldım koluma çıktım Dallas yoluna - Ben Bobby' i beklerken - Ceyar (JR) çıktı karşıma...
Pazar günleri sabah banyo yapar, işitme engelliler haber bülteninden sonra Uçan Kaz çizgi filmini izlerdik.
Pazar Günleri Hikmet Şimşek'in sunduğu Pazar Konserinden sonra bir Japon dizisi vardı ve şöyle başlardı: "Varlıklı ve zengin bir ailenin oğlu olan Au Skinoske Sama, bir entrikanın kurbanı olmuştu." Adı da Samurayın İntikamı' ydı galiba...
Gorevimiz Tehlike ve Dempsey&McPeace'i unutmak mumkun mu?
FAME, Türkçe gösterim adıyla "Şöhret" her yayın döneminin en önemli yabancı dizilerinden biri olarak karşımıza çıkardı. Beyaz Gölge, 80'lerde nasıl basketbola sevgiyi arttırdıysa, Şöhret' te dansa ve yabancı müziğe ilgiyi güçlendirmişti. Şöhret, orijinal müziği, her bölümde farklılaşan öğrenci-öğretmen diyalogları, danslarıyla 80'lere damga vuran dizilerdendi.
Gerçekten Irine Cara' nın söylediği Fame adlı şarkı halen tüylerimizi ürpertir. Bence şu sözler bizim dönemin çocuklarını çok iyi tanımlıyor:
...I'm gonna live forewer
I'm gonna learn how to fly...
80 lerin polisiye türk filmlerinde Cüneyt Arkın' ın adı ya Murat ya da Şahindir...
Eğer böyle bir filme denk gelirseniz "bu adamın adı ya Murat ya da Şahindir" deyin, görün nasıl da bileceksiniz...
Güneş Tecelli' nin Tansu Polatkan ile sunduğu programın içinde, adı "Telepazar" dı galiba,"Telemaç" yarışması vardı. Almanya' daki köyler arasında yapılan abuk sabuk yarışmalar gösterirlerdi.
13 Temmuz 1985 tarihinde yapılan ve yanılmıyorsam 24 saat süren Live Aid konserinde TRT' nin vermiş olduğu iki saatlik görüntülerle yetinmiştik. İzmir' de ikamet eden arkadaşlar ise Yunan TV' si sayesinde bu mutluluğu kesintisiz 24 saat yaşamışlardı. Bu arada konserin, 80' lerin en baba slow' larından olan ve The Cars' ın söylediği Drive isimli parçayla açılması da 1980' lerin unutulmaz anekdotlarından biridir.
Bir de "Uzay1999" vardı. Orada bir "Maya" vardı.Gözünde ne çıkarsa o yaratık haline donuşurdu. Uzay gemislerinin adlarıda "Kartal" idi.
Canlı yayınlar...
Boykot edilen 1980 Moskova Olimpiyatları
Calgary Kış Olimpiyatları ve Jamaica Bob Sleigh takımını hatırlamayan var mı?
Ya da 1984 Los Angeles olimpiyatları açılışını...Carl Lewis'i
O zamanlar televizyonda sadece bir kanalımız vardı, TRT 2 açıldığında büyük olay olmuştu. Programlar klasik TRT programları tabii. Gençlere yönelik pek fazla bir şey olmazdı. Ancak bir Duran Duran konseri vardır ki hala konuşulur. Bir gün televizyonda (TRT) Duran Duran konseri verileceği haberi geldi, havalara uçtuk. O zamanlar nerde yabancı grupları televizyonda izlemek.... Neyse konser gece yarısı 23.30 da başlıyordu galiba, ertesi günde okul vardı, ama oturup seyretmiştik kardeşimle ve bunun hakkında günlerce konuşmuştuk arkadaşlar arasında. Ne konserdi o öyle, seyircilerin üzerlerine sular boşalıyordu, ateşler, sahne şovları falan, vayy be....
Bu arada Duran Duran konseri denince şunu belirtme ihtiyacı duydum ki bir gece geç bir saatti (yine 23:30) Bir Iron Maiden konseri verildi TRT 1' de !!! "Seventh Son Of A Seventh" albümünden çaldıklarını ve sahne düzeninin buz ağırlıklı olduğunu hatırladığıma göre sene 1988 veya 1989'du... O zamanlar 7-8 yaşında olduğum için Iron Maiden dinlemiyor olmam işin tek kötü yanıydı. Zaten bu konserin de değerini (ve tabii bunun TRT 1' de yayınlanmasının inanılmazlığını !!!)
Renkli televizyona geçiş uzun bir süreçti, önce yayınların bir kısmı renkli oldu; maçlar renkli verilirdi, pazar günleri öğleden sonra "Savaş Yıldızı Galactica" vardı, hiç kaçırmazdım. Zaten lazer sesiyle de Galactica sayesinde tanıştık. Hani bilirsiniz canım "ciyuuv" diye bir ses, Star Wars' ta hep duyarız. Renkli televizyonlar yavaş yavaş evlere girmeye başlamıştı, ailecek komşuya renkli yayın seyretmeye giderdik. Sonra bir gün eve bir renkli televizyon geldi, bu arada siyah beyaz televizyon da duruyordu. Sadece renkli programları renkli TV den seyrederdik zira o günlerde halk arasında dolaşan bir geyiğe göre renkli TV lerin tüpleri çabuk biterdi ve fazla kullanmamak gerekirdi
Televizyonda, "Uykudan Önce" vardı. Adile Teyze çıkar masallar anlatırdı, teker teker isimlerimizi okurdu, hergün acaba bugün benim ismimi okuyacak mı diye beklerdik. "Tonton Ailesi" vardı, acaip bir aileydi, şimdiki Aymar yaratığına benziyorlardı ve her türlü şekle girebiliyorlardı. Ve tabii Musti; O devamlı babasıyla dolaşan, ondan nasihatler alan, sadece kolları dirseklerinden öne arkaya oynayan şirin şeyi nasıl unutabiliriz.
Cumartesi günleri "Kaptan Kusto" seyrederdik ailecek. Herkes denizbilimci olacakmış gibi dikkatle seyrederdi.
Bana Şans Dile ile İngilizler bir kez daha gönlümüzde taht kurmuşlardı. Pazar günleri ders çalışmamak için bir bahanemiz daha vardı.
Yine Cumartesi günleri "Logan' ın Kaçışı" diye bir dizi vardı "Zaman Tüneli" isimli bir diziyle sırayla iki haftada bir yayınlanırdı, bayılırdık.
Pazar geceleri "Charlie' nin Melekleri" ve "Mc Millan ve Karısı" diye diziler vardı, iple çekerdik. Hele o meleklerden farah Fawcet ne müthişti.

Yine pazar sabahları saat 10.00 da mutlaka bir film olurdu ve genelde iyi bir film olurdu. Pazartesi günü arkadaşlarla mutlaka bu film konuşulurdu.
"He Man" Güüüç Bendee Artııık...

Acaba "6 Milyon Dolarlık Adam" isimli diziyi hatırlayan var mıdır şimdi? Ne müthiş bir diziydi, kaza geçirip biyonik adam haline getirilen bir astronotun maceralarıydı. Yani şimdiki cyborg ların atası diyebiliriz.
Bir ara "Shogun" diye bir dizi oynamıştı. Herkes Japon kültürü meraklısı olmuştu ve Japonca öğrenmeye başlamıştı. O günlerden kültürümüze kalan "Makarimasu Anjinsan" oldu... (ne demekse??)
"Kara" Şimşek". Hatırlarsınız değil mi? Nasıl unutabiliriz ki.... Akıllı araba KITT ve yakışıklı David Hasselhof, her Cumartesi bizi ekranın karşısına çivilerdi. Bütün planlar Kara Şimşeğin yayın saatine göre yapılurdı. Hele o turbo düğmesi bir harikaydı...

"Beyaz Gölge" adında bir dizi vardı. Yoksul bir Amerikan lisesinin basketbol takımının maceralarını anlatırdı. Cuma geceleri hiç kaçırmazdık. Kaçırmasak yine iyi, hepimiz basketbol oynayıp Kuuliç gibi hook-shot atmaya çalışırdık. Hepimiz carver lisesinin bir karakteri ile anılıyorduk...sokaklardaki berbat eğik potalarda onların adına onları taklit ederek yaptığımız hareketleri hatırlıyorum.
Pazar sabahları "Voltran" vardı. 5 tane mekanik aslan ve onların çocuk yaşta pilotları, kötülüklerle savaşırlardı. Savaşa hep ayrı ayrı başlarlardı, beceremeyince Voltranı oluştururlardı, kimisi bacağı kimisi kolu olurdu. Peki ama madem beceremiyeceksiniz şunu baştan oluştursanıza kardeşim....

"Charles in Charge" (Charles İş Başında). Bu Charles' ın nasıl olupta o ailenin içine girdiğini anlamadım ama yine de zevkle seyrederdik.

Yine Pazar akşamları "Cheers" vardı. Hatırlarsınız, bir bardaki müdavimlerin başlarından geçen olaylar, komedi şeklinde aktarılırdı. Tam olarak ailecek izlenecek dizilerden birisiydi.

Cumartesi günleri "Muppet Show" seyrederdik. Akıllı kurbağa Kermit, Domuz Piggy bir de her şeye muhalefet iki yaşlı kukla vardı. Pek bir eğlenirdik.

Mork ve Mindy seyrederdik. Mork, Ork gezegeninden gelmiş ve dünyada yaşamak zorunda olan birisiydi, parmağıyla su içerdi. Robin Williams müthiş oynardı.
Şahin Tepesi diye bir dizi vardı. Galiba şarap üreticisi bir ailenin entrika dolu yaşamı anlatılırdı. Lorenzo Lamas' ın tıfıl yıllarıydı.
Yılbaşı' nda televizyona hangi dansözün çıkacağı tartışmalarını dinlerdik. Ama bizi en çok ilgilendiren, yılbaşı gecesi sabaha karşı ekrana gelen yabancı kliplerdi, oturup bunları beklerdik. Zira yabancı klip seyredebildiğimiz tek program buydu
"Miami Vice", bizleri Miami' nin güzellikleri ve arka sokaklarıyla tanıştırdı. Beyaz Ferrari' ye bayılırdım

Top Gun' ı seyrettik. Çook çok hoşumuza gitti. Pek çok arkadaş defalarca seyretti. Hepimiz Tom Cruise' a benzemeye çalıştık. Kelly Mc Gillis' e bayıldık.

"Back to the Future" (Geleceğe Dönüş) seyredip eğlendik. Bir sonraki bölümde ne olacağını merak ettik.

"Airport" (Havaalanı) filmleri televizyonda gösterildi, ne kadar çok gülmüştük
"Beverly Hills Cop" (Beverly Hills Polisi) seyrettik. Müzikleri de güzeldi.

"Children of a Lesser God" (Başka Tanrı' nın Çocukları) seyrettik ve başroldeki sağır dilsiz oyuncuya hem acıdık hem hayran olduk. Acaba şimdi ne yapıyordur?
Slyvester Stallone' nin "Rocky", "Cobra" filmlerini seyrettik. Rocky artık bir klasik?! oldu galiba. Rambo' nun ilk bölümü de o dönemde çıktı.
"Die Hard" serisinin ilk filmini seyrettik. Bruce Willis çok iyiydi.

"Mavi Ay" da Bruce ile Meggy' nin kavgalarını ve aşklarını seyrettik. Bruce Willis hepimizi etkiledi.

"Ghostbusters" seyrettik bol bol şarkısını dinledik.

"Indiana jones" un kahramanlıkları ile eğlendik.
"Mad Max" de Tina Turner ile Mel Gibson' un çekişmesini izledik.
Valery Kapriski ve Richard Gere bizi maceralara sürükledi.
"9 buçuk Hafta" da Kim Bassinger' a bayıldık.
(Hala severiz kendisini

Polis Akademisi serilerine başlarda çok güldük ama sonraları sıktılar.
"Terminator" piyasaya çıktı. Astalavista Baby!!
Kuzen Larry bizi bayağı güldürmüştü zamanında. Etkileri hala sürer. En son "Tatlı Kaçıklar" da ortaya çıktı

"Tequila Sunrise" artık bir kokteyl isminden daha fazla demek.

"Wall Street" seyrettikten sonra bir Türkiye' de bir YUPPIE salgını başladı.

"When Harry Met Sally" (Türkçesi neydi?) bizi acayip romantikleştirdi.

"A Fish Called Wanda" yı seyrettik. Çok değişik bir komediydi, şahsen ben üç sefer gitmiştim. Hele Kevin Kline' ın avukatı pencereden aşağıya sallandırma sahnesi bir klasik oldu artık...

"13. Cuma" serileri ne kadar korkutmuştu bizler.
"Jaws" ortaya çıktı. Şimdi bile yüzmek güvenli değil.
Her Cumartesi TRT 1' de William Tell'in, her pazar ise Robin Hood'un atığı okları seyrederdik.
Ayda bir kere Turgut Özal televizyonda kalemini sallaya sallaya İcraatın İçinden isimli programa çıkardı. Yaptıklarını anlatırdı. O elindeki kalem, bayağı bir konuşma ve karikatür konusu olmuştu.
"İpek Yolu" öncelikle müziği, görüntüleri ve anlatımıyla bir ekoldü.
"Şeker Kız Candy" ve "Heidi" çizgi filmlerini unutmadık hala. Heidi' deki kurumuş soğuk etleri hatırladınIz mı?
Cumartesi sabahları TRT 1'de cocuk programını seyrederdik. Sermet Erkin' in sihirbazlıklarını sonra da origami sanatını öğreten programı. (program baslamadan biz, kare, üçgen, dikdörtgen kağıtlarımız hazır beklerdik)
Pazar sabahları Red-Kit ve Alf (cirkin uzaylı) arkasından dedemin de sayesinde John Wayne' in kovboy filmlerini seyrederdik. Barış Manço' nun (Allah rahmet eylesin) Adam Olacak Çocuk unu da unutmamak gerek. Sonra en gıcık program Pazar Konseri (klasik müzik ) başlardı.
Mavi Yıldırım (süper helikopter) , Webster (zenci şirin çocuk), ve TRT1 den canlı izledigimiz futbol macları. Spikerler bir maçtan bir maça atlarlardı ve yine pazar aksamları İz Peşinde adındaki dedektiflik filmini de unutmamak gerek.
Cumartesi günleri TRT1'de Ziyaretçiler diye bir dizi vardı. Uzaylı dostlarımız ya da düşmanlarımız beyaz fare yer dünyayı ele geçirmeye çalışırlardı.
Bir de Türk filmleri vardı. O zamanlar Türk filmi izlemek bir olaydı (kalitesiz de olsa)
Cumartesi akşamları (18.00 civarı) Taksi Durağı adlı (Cheers'a benzer bir ortamda geçen) şirin bir dizi vardı. Danny de Vito çok iyiydi.
Atlantis' ten Gelen Adam diye bir dizi oynardı TRT'de. Cumartesi günleri yayınlanırdı yanlış hatırlamıyorsam. Böyle, yarı balık yarı insan bir adam vardı. Belli bir süre suyun dışında kalırsa ölüyordu. Hiç kaçırmazdım. Hatta okulda (o zamanlar ilkokuldaydım) kızlar bir oyun oynarlardı. At-lan-tis-ten ge-len a-dam Gözleri kedi gibi Suda yüzer ördek gibi... şeklinde sözler eşliğinde ellerini çırparlardı. Oyun demişken, yine kızların oynadığı bir oyun daha vardı. Aslında oyun muydu yoksa sadece amaç şarkı söylemek miydi bilemiyorum ama sözler şöyleydi: Çantamı aldım koluma çıktım Dallas yoluna - Ben Bobby' i beklerken - Ceyar (JR) çıktı karşıma...
Pazar günleri sabah banyo yapar, işitme engelliler haber bülteninden sonra Uçan Kaz çizgi filmini izlerdik.
Pazar Günleri Hikmet Şimşek'in sunduğu Pazar Konserinden sonra bir Japon dizisi vardı ve şöyle başlardı: "Varlıklı ve zengin bir ailenin oğlu olan Au Skinoske Sama, bir entrikanın kurbanı olmuştu." Adı da Samurayın İntikamı' ydı galiba...
Gorevimiz Tehlike ve Dempsey&McPeace'i unutmak mumkun mu?
FAME, Türkçe gösterim adıyla "Şöhret" her yayın döneminin en önemli yabancı dizilerinden biri olarak karşımıza çıkardı. Beyaz Gölge, 80'lerde nasıl basketbola sevgiyi arttırdıysa, Şöhret' te dansa ve yabancı müziğe ilgiyi güçlendirmişti. Şöhret, orijinal müziği, her bölümde farklılaşan öğrenci-öğretmen diyalogları, danslarıyla 80'lere damga vuran dizilerdendi.
Gerçekten Irine Cara' nın söylediği Fame adlı şarkı halen tüylerimizi ürpertir. Bence şu sözler bizim dönemin çocuklarını çok iyi tanımlıyor:
...I'm gonna live forewer
I'm gonna learn how to fly...
80 lerin polisiye türk filmlerinde Cüneyt Arkın' ın adı ya Murat ya da Şahindir...
Eğer böyle bir filme denk gelirseniz "bu adamın adı ya Murat ya da Şahindir" deyin, görün nasıl da bileceksiniz...
Güneş Tecelli' nin Tansu Polatkan ile sunduğu programın içinde, adı "Telepazar" dı galiba,"Telemaç" yarışması vardı. Almanya' daki köyler arasında yapılan abuk sabuk yarışmalar gösterirlerdi.
13 Temmuz 1985 tarihinde yapılan ve yanılmıyorsam 24 saat süren Live Aid konserinde TRT' nin vermiş olduğu iki saatlik görüntülerle yetinmiştik. İzmir' de ikamet eden arkadaşlar ise Yunan TV' si sayesinde bu mutluluğu kesintisiz 24 saat yaşamışlardı. Bu arada konserin, 80' lerin en baba slow' larından olan ve The Cars' ın söylediği Drive isimli parçayla açılması da 1980' lerin unutulmaz anekdotlarından biridir.
Bir de "Uzay1999" vardı. Orada bir "Maya" vardı.Gözünde ne çıkarsa o yaratık haline donuşurdu. Uzay gemislerinin adlarıda "Kartal" idi.
Canlı yayınlar...
Boykot edilen 1980 Moskova Olimpiyatları
Calgary Kış Olimpiyatları ve Jamaica Bob Sleigh takımını hatırlamayan var mı?
Ya da 1984 Los Angeles olimpiyatları açılışını...Carl Lewis'i