'2010 Kur'an Yılı' ilan edildi; etkinlikleri Başbakan başlattı:
Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
''İslamla, Müslümanla terörü eş değer görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır,
çirkin bir propagandanın neticesidir'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı''
etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, tabiatın boşluk kabul etmediğini söyledi.
''Bir alan boş bırakıldığında oraların nasıl doldurulduğunu, kimler tarafından
doldurulduğunu acı tecrübelerle gördük, görüyoruz. İslamla, Müslümanla terörü eş değer
görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır, çirkin bir propagandanın neticesidir'' diyen
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ama bu algıyı pekiştiren, bu algının oluşmasına yol açan hataların yapıldığı da
görmezden gelinemeyecek bir gerçektir. Bu hatalar bir alanın boş bırakılmasının, ihmal
edilmesinin, buna ehemmiyet gösterilmemesinin neticesidir. Gerçek bilim adamlarının,
gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların, 'medya vaizleri' tarafından
doldurulduğunu ve soru işaretlerinin hızla çoğaldığını da müşahede ediyoruz. Ben onun
için siz değerli kardeşlerimden, lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın. Bunu istirham
ediyorum.Ben açıkçası Türkiye'nin güzide bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın
sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte bir örnek teşkil ettiğine, etmesi gerektiğine
inanıyorum. Taraf tutmadan, soru işaretlerini artırmadan, sade bir şekilde, anlaşılır bir
şekilde malayani tartışmalara kapılmadan, dosdoğru bir yol tutturduklarını ve bu yolda
kararlılıkla ilerlediklerini görüyorum.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap
olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa,
burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir''
dedi.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı'' etkinlikleri
açılış töreninde yaptığı konuşmada, Başkanlık çalışanlarının her türlü fedakarlık içinde
çalışmalarını yürüttüklerini söyledi.
Diyanet çalışanlarının, 24 saat esasına göre görev yaptıklarını ve her an hayatın, her an
toplumun içinde olduklarını belirten Erdoğan, ''Türkiye'de bir çok insanın yetişmesinde,
erdem, fazilet, bilgi ve hikmete ulaşmasında formel eğitimle birlikte Diyanet personelinin
çabaları da etkili oldu. Kur'an eğitiminden sağlıklı dini bilgi aktarımına kadar hayata
müteallik her alanda onların bilgi ve tecrübesinden faydalandık. Milletçe Diyanet
personeline şükran borçluyuz. Ben burada bu şükran ifadelerini kendilerine özellikle
sunmak istiyorum'' diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş yıl dönümüyle birlikte önemli bir programı da
başlattıklarını, 2010 yılının ''Kur'an-ı Kerim'' yılı ilan edildiğini hatırlatan Erdoğan, yılın
hayırlı, yapılacak tüm faaliyetlerin başarılı olmasını diledi.Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''1400 yıl önce Hazreti Peygamber aracılığıyla 'İkra' yani 'Oku' emriyle nazil olmaya
başlayan Kur'an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle,
nuruyla kuşattı. İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız, bugün de gönüllere şifa
olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı
vermeye devam ediyor. Elbette burada Kur'an'a bir ömür adamış değerli hocalarımızın
yanında Kur'an'ın anlaşılmasına ilişkin teorik görüşler serdedecek değilim. Burada
haddi tecavüz edemem.''
''GECİKMEDEN ÖZ ELEŞTİRİ YAPMAMIZ GEREKİYOR''
Erdoğan, Başbakanlık yaptığı 7 yıl içinde 81 ülkeye 233 ziyaret gerçekleştirdiğine
dikkat çekerek, İslam ülkelerindeki manzarayı görme fırsatı bulduğunu dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Bunun yanında diğer ülkelerde de İslam imajını,
Müslüman imajını ve algısını müşahede etme fırsatı buldum. Ortada hakikati en güzel
şekilde ortaya koyan kutsal bir kitap varken ve o kitap 1400 yıl boyunca muhafaza
edilmişken nasıl olup da böyle birbirinden çok zıt yorumların ortaya çıktığını, bu mesaja
uygun olmayan durumların yaşandığını emin olun anlamakta zorlandım ve zorlanıyorum.
Elbette farklı yorumlar, farklı tefsirler olacak, bunu yadırgamıyorum. Hatta farklı fakat
birbiriyle çatışmayan yorumları, tefsirleri gördüğümüz zaman Kur'an'ın büyüklüğünü ve
zenginliğini daha iyi anlıyoruz. Ama eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap
olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa,
burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Kur'an'ın özellikle Batı dünyasında ve toplumlarında farklı şekillerde algılanmasında elbette
art niyetin ve propagandanın etkisi var. Ama bu ön yargıları gidermek için ne yaptık?
Hatta bu ön yargıları oluşturacak ne yaptık? Bunu da kendimize sormamız ve öz eleştiriyi
artık gecikmeden yapmamız gerekiyor. Merhum Mehmet Akif ne güzel ifade etmiş; 'İbret
olmaz bize, her gün okuruz ezberde/Yoksa bir maksat aranmaz mı ayetlerde?/Lafz-ı
muhkem yalnız, anlaşılan, Kur'an'ın/Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın/Ya açar
Nazm-ı Celil'in, bakarız yaprağına/ Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına'. Esasen
Akif'in gönül ve hikmet diliyle ortaya koyduğu bu dizeler, benim bahsettiğim o farklı
algılamaların sebebini de gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor. Evlerimizin odalarında,
duvarlarında asılı durur ama bunun için değil tabii hikmeti nüzulü...
Safahat'ın bir başka yerinde de şunları söylüyor Akif, bu hele bizim için çok daha
önemli; 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı'.
İşte bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekiyor. 1400 yıl önce 'Oku' emriyle nazil olmaya
başlayan ve Akif'in dediği gibi idraki kuşatması gereken bu ilahi kitabın müntesiplerine,
açık söylüyorum, böyle bir manzara yakışmıyor. Aydınların, yazarların, bilim adamlarının
özellikle de din alimlerimizin bu soruyu çok daha yüksek sesle, çok daha gayretli biçimde
sormaları ve sorgulamaları gerektiğine inanıyorum.''
''İSLAM DÜNYASININ PROBLEMLERİ KÜÇÜK HATALARDA''
Ziya Paşa'nın gazelindeki ''Dolaştım mülkü İslamı, bütün viraneler gördüm'' dizesini de
hatırlatan Başbakan Erdoğan, bugün böyle bir manzarayla karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü,
hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların terörün artık alın yazısına, yaftaya
dönüştüğü bir çağı yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri
değil. Tam tersine bu manzara bir uzaklaşmanın, teori ile pratik arasında oluşan
uçurumun eseridir.
Dünyayı değiştirmek, dönüştürmek için kafa yoranların, kendisine büyük büyük hedefler
belirleyenlerin, bu yolda uçlara doğru yolculuk yapanların mikro meseleleri unuttuğunu,
ihmal ettiğini üzülerek görüyoruz. İslam dünyasının problemlerini belki de çok küçük
hatalarda aramak gerekiyor. Acaba sokakta bir yaşlının ayağına mı bastık? Acaba
semtimizde bir yoksul var da bizim haberimiz mi yok? Acaba birine hor gözle mi baktık?
Kalp mi kırdık? Bir gönül mü yıktık? Bence asıl sorulması gereken sorular bunlardır.
Gençlere, çocuklara anlatılması gereken, hiç kuşkusuz, dünyayı değiştirme hedefinden
ziyade kendisini, kendimizi değiştirme hedefi olmalıdır. Dünyayı kurtarmak için yola
çıkanların kendi yuvasını, sokağını, semtini, mahallesini, ilini ve ilçesini gözetmesi
öncelikle tavsiye edilmelidir. 'Kendini bilmeyen Rabbini bilmez' diyor ilahi mesaj. Ondan
esinlenerek Yunus Emre, 'İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir/Sen kendin bilmezsen
bu nice okumaktır' diyor. Kur'an'ın ve hadislerin bir çoğunda güzel ahlaka vurgu
yapılıyor.Ne yazık ki bu ayrıntı gibi görülen ilkelerin terk edilmesi, telafisi son derece güç
zararlara yol açıyor. Ben Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu manada çok önemli bir vazife
yüklendiğine inanıyor ve bu vazifeyi de hakkıyla taşıdığını düşünüyorum.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne, evlatlarının
başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı kıbleye
dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile farklı
yerlere çekildiğini gördüm'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı''
etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, terör konusuna değindi.
''Radikal İslam değil, ılımlı İslam değil, buna benzer önüne sıfatlar eklemek suretiyle
getirilmiş bir İslam anlayışı değil, dosdoğru ve son derece sade bir anlayış, baskıdan
uzak, zorlamadan uzak, iradeyi gözeten bir yaklaşım sergileniyor'' diyen Erdoğan, dünya
konjonktürü dikkate alındığında Diyanet İşleri Başkanlığının yaklaşımını ne kadar doğru
olduğunu gördüklerini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü siyasi tartışmanın dışında tutulması gerektiğini
dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu kurumu daha verimli kılacak tavır, budur. Başkanlığın her adımının linç yaklaşımıyla
eleştirilmesini, başkanlık personelinin hakları söz konusu olduğunda konunu çok farklı
yerlere çekilmesini ben ülkeye ve millete yönelik ciddi bir sorumsuzluk olarak görüyorum.
Şunu da hatırlatmak durumundayım, Diyanet İşleri Başkanlığı, Medeniyetler İttifakı
Projesine eş başkanlık yapan ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Biz, ülke olarak
kültürler arasında, medeniyetler arasında çatışmayı değil, uzlaşmayı ve diyaloğu teşvik
eden uluslararası bir projenin sahibiyiz. İslam... Bu kökten gelen bir dinin mensuplarıyız.
Barış... Öyleyse dünya barışında baş aktör olması gereken ülke biziz. Bu ülkede de
birincil noktada da konuşacak olan bence sizlersiniz. Yine ulusal ve uluslararası bazda
bunu söylüyorum.
Tarih boyunca, tarih boyunca 3 kıta üzerinde kurulmuş devletlerimiz, böyle bir hoşgörü
iklimini inşa ettiler ve yaşattılar. Bunu ecdadımızda görüyoruz. Bugün o devletlerin
mirasçısı olarak, bu iklimi geliştirmek ve çağın imkanları doğrultusunda insanlığa taşımak
gibi bir sorumluluğumuz var.
100'den fazla ülkenin desteklediği bu proje, zaten aynı zamanda bizim dilimizdeki
inceliğin, o yumuşaklığın da bir tezahürüdür. Bizim tarihi tecrübemizin yanında Diyanet'in
de gayretiyle inanıyorum ki bu proje başarıya doğru yol alacaktır.''
''MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ''
Başbakan Erdoğan, bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gerekli birikimi olduğunu dile
getirerek, Medeniyetler İttifakı gibi uluslararası projeyi başarıyla taşırken, ülke içinde de
kardeşliği, birliği, bütünlüğü pekiştirecek, beraberliği pekiştirecek, destek olacak
kurumlardan birini yine Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu söyledi.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Tüm kurum ve kuruluşlarımızla, STK'larla,
aydınlarımız, sanatçılarımızla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının ve onun değerli
mensuplarını da bir devlet projesi olan milli birlik ve kardeşlik sürecinde, aktif rol
almalarını ben sizlerden rica ediyorum, istirham ediyorum. Esasen, sürecin başarıya
ulaşmasında ön yargıların kırılmasında toplumsal hastalıkların şifa bulmasında Diyanet
kurumumuz tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya.
Çok ciddi çalışmaların olduğunu biliyorum. Farklı dil ve lehçelerde vaaz ve hutbe, farklı
dil ve lehçelerde Kur'an-ı Kerim meali, ilmihal gibi çalışmalar belli bir aşamaya geldi.
Bunun ötesinde gönüllere hitap etmek, gönülleri birbirine ısındırmak, bizi var eden yapı
taşlarını, bizi birbirimize bağlayan o sarsılmaz bağları tekrar hatırlatmak noktasında da
sizden destek bekliyoruz.
Ülkenin sadece belli bölgelerinde değil, 7 coğrafi bölgede, 81 vilayette hatta yurt dışı
teşkilatlarımızda hükümetimizin başlattığı ve bir devlet projesi olan Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi'nin en iyi şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından anlatılacağına yürekten
inanıyorum.
Zira biz, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin adeta bir çimento gibi birbirine iyice
kenetlendiği, birbiriyle kaynaştığı toplumuz, milletiz böyle olmamız gerekiyor. Hiç kimse
bunu farklı yerlere çekmeye çalışmasın. Bakınız, Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne,
evlatlarının başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı
kıbleye dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile
farklı yerlere çekildiğini gördüm. 'Başbakan meseleyi din üzerinden mi çözmek istiyor'
şeklinde yüzeysel ve art niyetli yorumlar yapıldı. Ben türküleri de, şarkıları da dile
getirdim, kahramanlarımızdan, birlikte gazi olduğumuzdan, birlikte şehit verdiğimizden
bahsettim.
Elbette inançlarımız da bu noktada ortak paydamızdır. Elbette sahip olduğumuz inancın
temel ilkelerini hatırlatmak durumundayım. Söz konusu olan kan, söz konusu olan
gözyaşı, söz konusu olan insan. Biz yeter ki insanı yaşatalım, yeter ki insanı yüceltelim.
Bunu ne şekilde ve nasıl yaptığınız teferruattır. Ortak inancı paylaşan, aynı yöne dönen,
aynı ruh ikliminde yaşayan insanların birbirine husumet duymasının hiçbir mazereti olamaz.
Bizim tarihimizde Kerbela gibi, Hazreti Peygamber'in torununun ve ailesinin katledilmesi
gibi gerçekten son derece acı bir vaka var, bu vakadan ders çıkarmak yerine, husumeti
yaşatmak yeni Kerbelalara zemin hazırlamaktır.
Ülkemizin hiçbir ferdi arasında husumet ve hoşgörüsüzlüğün mazereti olamaz.
Birbirimizi dinleyecek, anlayacak, hoşgörü ile birbirimize yaklaşacağız. Aramızdaki
meseleleri konuşarak, asgari müşterekte uzlaşarak çözüm yoluna koyacağız.
Bize yakışan budur, medeniyetimize, inancımıza yakışan budur. 1400 yıl boyunca dalga
dalga büyüyen ilahi mesaj; 'inananlar kardeştir' diyor. Bunu tevile de, tefsire de bence
ihtiyaç yoktur. Bu kadar özet ve net bir ifadedir.''
'2010 Kur'an Yılı' ilan edildi; etkinlikleri Başbakan başlattı: Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın - NetHaber Internet haber sitesi
Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
''İslamla, Müslümanla terörü eş değer görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır,
çirkin bir propagandanın neticesidir'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı''
etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, tabiatın boşluk kabul etmediğini söyledi.
''Bir alan boş bırakıldığında oraların nasıl doldurulduğunu, kimler tarafından
doldurulduğunu acı tecrübelerle gördük, görüyoruz. İslamla, Müslümanla terörü eş değer
görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır, çirkin bir propagandanın neticesidir'' diyen
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ama bu algıyı pekiştiren, bu algının oluşmasına yol açan hataların yapıldığı da
görmezden gelinemeyecek bir gerçektir. Bu hatalar bir alanın boş bırakılmasının, ihmal
edilmesinin, buna ehemmiyet gösterilmemesinin neticesidir. Gerçek bilim adamlarının,
gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların, 'medya vaizleri' tarafından
doldurulduğunu ve soru işaretlerinin hızla çoğaldığını da müşahede ediyoruz. Ben onun
için siz değerli kardeşlerimden, lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın. Bunu istirham
ediyorum.Ben açıkçası Türkiye'nin güzide bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın
sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte bir örnek teşkil ettiğine, etmesi gerektiğine
inanıyorum. Taraf tutmadan, soru işaretlerini artırmadan, sade bir şekilde, anlaşılır bir
şekilde malayani tartışmalara kapılmadan, dosdoğru bir yol tutturduklarını ve bu yolda
kararlılıkla ilerlediklerini görüyorum.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap
olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa,
burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir''
dedi.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı'' etkinlikleri
açılış töreninde yaptığı konuşmada, Başkanlık çalışanlarının her türlü fedakarlık içinde
çalışmalarını yürüttüklerini söyledi.
Diyanet çalışanlarının, 24 saat esasına göre görev yaptıklarını ve her an hayatın, her an
toplumun içinde olduklarını belirten Erdoğan, ''Türkiye'de bir çok insanın yetişmesinde,
erdem, fazilet, bilgi ve hikmete ulaşmasında formel eğitimle birlikte Diyanet personelinin
çabaları da etkili oldu. Kur'an eğitiminden sağlıklı dini bilgi aktarımına kadar hayata
müteallik her alanda onların bilgi ve tecrübesinden faydalandık. Milletçe Diyanet
personeline şükran borçluyuz. Ben burada bu şükran ifadelerini kendilerine özellikle
sunmak istiyorum'' diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş yıl dönümüyle birlikte önemli bir programı da
başlattıklarını, 2010 yılının ''Kur'an-ı Kerim'' yılı ilan edildiğini hatırlatan Erdoğan, yılın
hayırlı, yapılacak tüm faaliyetlerin başarılı olmasını diledi.Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''1400 yıl önce Hazreti Peygamber aracılığıyla 'İkra' yani 'Oku' emriyle nazil olmaya
başlayan Kur'an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle,
nuruyla kuşattı. İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız, bugün de gönüllere şifa
olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı
vermeye devam ediyor. Elbette burada Kur'an'a bir ömür adamış değerli hocalarımızın
yanında Kur'an'ın anlaşılmasına ilişkin teorik görüşler serdedecek değilim. Burada
haddi tecavüz edemem.''
''GECİKMEDEN ÖZ ELEŞTİRİ YAPMAMIZ GEREKİYOR''
Erdoğan, Başbakanlık yaptığı 7 yıl içinde 81 ülkeye 233 ziyaret gerçekleştirdiğine
dikkat çekerek, İslam ülkelerindeki manzarayı görme fırsatı bulduğunu dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Bunun yanında diğer ülkelerde de İslam imajını,
Müslüman imajını ve algısını müşahede etme fırsatı buldum. Ortada hakikati en güzel
şekilde ortaya koyan kutsal bir kitap varken ve o kitap 1400 yıl boyunca muhafaza
edilmişken nasıl olup da böyle birbirinden çok zıt yorumların ortaya çıktığını, bu mesaja
uygun olmayan durumların yaşandığını emin olun anlamakta zorlandım ve zorlanıyorum.
Elbette farklı yorumlar, farklı tefsirler olacak, bunu yadırgamıyorum. Hatta farklı fakat
birbiriyle çatışmayan yorumları, tefsirleri gördüğümüz zaman Kur'an'ın büyüklüğünü ve
zenginliğini daha iyi anlıyoruz. Ama eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap
olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa,
burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Kur'an'ın özellikle Batı dünyasında ve toplumlarında farklı şekillerde algılanmasında elbette
art niyetin ve propagandanın etkisi var. Ama bu ön yargıları gidermek için ne yaptık?
Hatta bu ön yargıları oluşturacak ne yaptık? Bunu da kendimize sormamız ve öz eleştiriyi
artık gecikmeden yapmamız gerekiyor. Merhum Mehmet Akif ne güzel ifade etmiş; 'İbret
olmaz bize, her gün okuruz ezberde/Yoksa bir maksat aranmaz mı ayetlerde?/Lafz-ı
muhkem yalnız, anlaşılan, Kur'an'ın/Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın/Ya açar
Nazm-ı Celil'in, bakarız yaprağına/ Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına'. Esasen
Akif'in gönül ve hikmet diliyle ortaya koyduğu bu dizeler, benim bahsettiğim o farklı
algılamaların sebebini de gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor. Evlerimizin odalarında,
duvarlarında asılı durur ama bunun için değil tabii hikmeti nüzulü...
Safahat'ın bir başka yerinde de şunları söylüyor Akif, bu hele bizim için çok daha
önemli; 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı'.
İşte bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekiyor. 1400 yıl önce 'Oku' emriyle nazil olmaya
başlayan ve Akif'in dediği gibi idraki kuşatması gereken bu ilahi kitabın müntesiplerine,
açık söylüyorum, böyle bir manzara yakışmıyor. Aydınların, yazarların, bilim adamlarının
özellikle de din alimlerimizin bu soruyu çok daha yüksek sesle, çok daha gayretli biçimde
sormaları ve sorgulamaları gerektiğine inanıyorum.''
''İSLAM DÜNYASININ PROBLEMLERİ KÜÇÜK HATALARDA''
Ziya Paşa'nın gazelindeki ''Dolaştım mülkü İslamı, bütün viraneler gördüm'' dizesini de
hatırlatan Başbakan Erdoğan, bugün böyle bir manzarayla karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü,
hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların terörün artık alın yazısına, yaftaya
dönüştüğü bir çağı yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri
değil. Tam tersine bu manzara bir uzaklaşmanın, teori ile pratik arasında oluşan
uçurumun eseridir.
Dünyayı değiştirmek, dönüştürmek için kafa yoranların, kendisine büyük büyük hedefler
belirleyenlerin, bu yolda uçlara doğru yolculuk yapanların mikro meseleleri unuttuğunu,
ihmal ettiğini üzülerek görüyoruz. İslam dünyasının problemlerini belki de çok küçük
hatalarda aramak gerekiyor. Acaba sokakta bir yaşlının ayağına mı bastık? Acaba
semtimizde bir yoksul var da bizim haberimiz mi yok? Acaba birine hor gözle mi baktık?
Kalp mi kırdık? Bir gönül mü yıktık? Bence asıl sorulması gereken sorular bunlardır.
Gençlere, çocuklara anlatılması gereken, hiç kuşkusuz, dünyayı değiştirme hedefinden
ziyade kendisini, kendimizi değiştirme hedefi olmalıdır. Dünyayı kurtarmak için yola
çıkanların kendi yuvasını, sokağını, semtini, mahallesini, ilini ve ilçesini gözetmesi
öncelikle tavsiye edilmelidir. 'Kendini bilmeyen Rabbini bilmez' diyor ilahi mesaj. Ondan
esinlenerek Yunus Emre, 'İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir/Sen kendin bilmezsen
bu nice okumaktır' diyor. Kur'an'ın ve hadislerin bir çoğunda güzel ahlaka vurgu
yapılıyor.Ne yazık ki bu ayrıntı gibi görülen ilkelerin terk edilmesi, telafisi son derece güç
zararlara yol açıyor. Ben Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu manada çok önemli bir vazife
yüklendiğine inanıyor ve bu vazifeyi de hakkıyla taşıdığını düşünüyorum.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne, evlatlarının
başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı kıbleye
dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile farklı
yerlere çekildiğini gördüm'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve ''2010 Kur'an Yılı''
etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, terör konusuna değindi.
''Radikal İslam değil, ılımlı İslam değil, buna benzer önüne sıfatlar eklemek suretiyle
getirilmiş bir İslam anlayışı değil, dosdoğru ve son derece sade bir anlayış, baskıdan
uzak, zorlamadan uzak, iradeyi gözeten bir yaklaşım sergileniyor'' diyen Erdoğan, dünya
konjonktürü dikkate alındığında Diyanet İşleri Başkanlığının yaklaşımını ne kadar doğru
olduğunu gördüklerini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü siyasi tartışmanın dışında tutulması gerektiğini
dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bu kurumu daha verimli kılacak tavır, budur. Başkanlığın her adımının linç yaklaşımıyla
eleştirilmesini, başkanlık personelinin hakları söz konusu olduğunda konunu çok farklı
yerlere çekilmesini ben ülkeye ve millete yönelik ciddi bir sorumsuzluk olarak görüyorum.
Şunu da hatırlatmak durumundayım, Diyanet İşleri Başkanlığı, Medeniyetler İttifakı
Projesine eş başkanlık yapan ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Biz, ülke olarak
kültürler arasında, medeniyetler arasında çatışmayı değil, uzlaşmayı ve diyaloğu teşvik
eden uluslararası bir projenin sahibiyiz. İslam... Bu kökten gelen bir dinin mensuplarıyız.
Barış... Öyleyse dünya barışında baş aktör olması gereken ülke biziz. Bu ülkede de
birincil noktada da konuşacak olan bence sizlersiniz. Yine ulusal ve uluslararası bazda
bunu söylüyorum.
Tarih boyunca, tarih boyunca 3 kıta üzerinde kurulmuş devletlerimiz, böyle bir hoşgörü
iklimini inşa ettiler ve yaşattılar. Bunu ecdadımızda görüyoruz. Bugün o devletlerin
mirasçısı olarak, bu iklimi geliştirmek ve çağın imkanları doğrultusunda insanlığa taşımak
gibi bir sorumluluğumuz var.
100'den fazla ülkenin desteklediği bu proje, zaten aynı zamanda bizim dilimizdeki
inceliğin, o yumuşaklığın da bir tezahürüdür. Bizim tarihi tecrübemizin yanında Diyanet'in
de gayretiyle inanıyorum ki bu proje başarıya doğru yol alacaktır.''
''MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ''
Başbakan Erdoğan, bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gerekli birikimi olduğunu dile
getirerek, Medeniyetler İttifakı gibi uluslararası projeyi başarıyla taşırken, ülke içinde de
kardeşliği, birliği, bütünlüğü pekiştirecek, beraberliği pekiştirecek, destek olacak
kurumlardan birini yine Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu söyledi.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Tüm kurum ve kuruluşlarımızla, STK'larla,
aydınlarımız, sanatçılarımızla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının ve onun değerli
mensuplarını da bir devlet projesi olan milli birlik ve kardeşlik sürecinde, aktif rol
almalarını ben sizlerden rica ediyorum, istirham ediyorum. Esasen, sürecin başarıya
ulaşmasında ön yargıların kırılmasında toplumsal hastalıkların şifa bulmasında Diyanet
kurumumuz tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya.
Çok ciddi çalışmaların olduğunu biliyorum. Farklı dil ve lehçelerde vaaz ve hutbe, farklı
dil ve lehçelerde Kur'an-ı Kerim meali, ilmihal gibi çalışmalar belli bir aşamaya geldi.
Bunun ötesinde gönüllere hitap etmek, gönülleri birbirine ısındırmak, bizi var eden yapı
taşlarını, bizi birbirimize bağlayan o sarsılmaz bağları tekrar hatırlatmak noktasında da
sizden destek bekliyoruz.
Ülkenin sadece belli bölgelerinde değil, 7 coğrafi bölgede, 81 vilayette hatta yurt dışı
teşkilatlarımızda hükümetimizin başlattığı ve bir devlet projesi olan Milli Birlik ve Kardeşlik
Projesi'nin en iyi şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından anlatılacağına yürekten
inanıyorum.
Zira biz, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin adeta bir çimento gibi birbirine iyice
kenetlendiği, birbiriyle kaynaştığı toplumuz, milletiz böyle olmamız gerekiyor. Hiç kimse
bunu farklı yerlere çekmeye çalışmasın. Bakınız, Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne,
evlatlarının başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı
kıbleye dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile
farklı yerlere çekildiğini gördüm. 'Başbakan meseleyi din üzerinden mi çözmek istiyor'
şeklinde yüzeysel ve art niyetli yorumlar yapıldı. Ben türküleri de, şarkıları da dile
getirdim, kahramanlarımızdan, birlikte gazi olduğumuzdan, birlikte şehit verdiğimizden
bahsettim.
Elbette inançlarımız da bu noktada ortak paydamızdır. Elbette sahip olduğumuz inancın
temel ilkelerini hatırlatmak durumundayım. Söz konusu olan kan, söz konusu olan
gözyaşı, söz konusu olan insan. Biz yeter ki insanı yaşatalım, yeter ki insanı yüceltelim.
Bunu ne şekilde ve nasıl yaptığınız teferruattır. Ortak inancı paylaşan, aynı yöne dönen,
aynı ruh ikliminde yaşayan insanların birbirine husumet duymasının hiçbir mazereti olamaz.
Bizim tarihimizde Kerbela gibi, Hazreti Peygamber'in torununun ve ailesinin katledilmesi
gibi gerçekten son derece acı bir vaka var, bu vakadan ders çıkarmak yerine, husumeti
yaşatmak yeni Kerbelalara zemin hazırlamaktır.
Ülkemizin hiçbir ferdi arasında husumet ve hoşgörüsüzlüğün mazereti olamaz.
Birbirimizi dinleyecek, anlayacak, hoşgörü ile birbirimize yaklaşacağız. Aramızdaki
meseleleri konuşarak, asgari müşterekte uzlaşarak çözüm yoluna koyacağız.
Bize yakışan budur, medeniyetimize, inancımıza yakışan budur. 1400 yıl boyunca dalga
dalga büyüyen ilahi mesaj; 'inananlar kardeştir' diyor. Bunu tevile de, tefsire de bence
ihtiyaç yoktur. Bu kadar özet ve net bir ifadedir.''
'2010 Kur'an Yılı' ilan edildi; etkinlikleri Başbakan başlattı: Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın - NetHaber Internet haber sitesi