122 Yaşındaki Seher Nineden Ermeni Gerçeği !!!

GhOsT

Tuning Moderatör
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
6,658
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
yok artık eyvaLLahım yürekten vuranLara..
i136656_resim001jt01.jpg


Adilcevaz'da yaşayan Seher Bulut 122 yaşında. 250 torunu olan Seher Nine, Van ve Bitlis civarında Ermenilerin katliam yaptığını anlatıyor :

"Kadınlara tecavüz ettiler. İnsanları bir ahıra doldurup yaktılar. Yezidi ve Hıristiyan olanlara dokunmadılar. Müslüman Türk ve Kürtleri öldürdüler."
Başındaki bembeyaz tülbent, geçmiş yılların yüzünde bıraktığı derin çizgileri iyice belirginleştiriyor. Boynundan hiç çıkarmadığı 500'lük tespihini damarları tek tek seçilen parmaklarıyla hiç durmadan çekiyor. Salavatsız ve duasız söz çıkmıyor ağzından. Yürüyemediği için günlerini kendisi için hazırlanan yün döşeğin üstünde geçiriyor. 20 yıldır da gözleri görmüyor. Yaşadığı "yüz yılı" fotoğraflayan gözlerinin artık "feri sönmüş" durumda.

Seher Bulut 122 yaşında. Bitlis'in Adilcevaz ilçesinde yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine verilen nüfus cüzdanındaki doğum tarihi hanesinde Hicri 1300 yazılı. Yani o daha cumhuriyet kurulmadan 40 yıl önce 1883'te dünyaya gelmiş. Başka bir deyişle Birinci Dünya Savaşı başladığında 31 yaşındaymış. Bu uzun zaman dilimine çok şey sığdıran Seher Nine'nin, gözleri görmese de hafızası hâlâ çok güçlü. Zihninde yer etmiş önemli olayları hiç unutamıyor. Özellikle de Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşananları.

Seher Nine, Ermenilerin Van ve Bitlis civarında Birinci Dünya Savaşı'ndan önce köy basıp insanları katlettiklerini söylüyor. O günleri anlatırken zaman zaman duygulanıyor: "Dağlardaki veya uzaktaki köyleri basıp sadece Müslümanları öldürüyorlardı. Kadınlara tecavüz edip onları ya asıyor ya da yakıyorlardı. Biz o yıllarda bunları çok duyuyorduk. Ermeniler İzdi (Yezidi) ve gavurlara (Hıristiyan) hiç dokunmuyordu. Müslüman olsun da Kürt, Türk fark etmiyordu. Herkesi öldürüyorlardı. Osmanlı'nın köpekleri diye insanlara çeşitli hakaretler yaptıktan sonra katlediyorlardı. Osmanlı başa çıkamıyordu. Ahlat ve civarında bu giderek artıyordu."

Seher Bulut sadece duyduklarına ve o yıllarda anlatılanlara bakarak konuşmuyor. Onun hayatında yer edinen ve bizzat tanık olduğu katliamlar da olmuş. İnsanların Ermeni çeteleri tarafından nasıl yakıldığını ise şöyle anlatıyor: "Köyün adını hatırlamıyorum. Zaten yabancı olduğu için adını bilmiyordum da. Tatvan'a yakın bir yerdi. Biz kaçarken bu olaya şahit olmuştuk. Savaş olduğu için erkekler Sarıkamış'a ve başka yerlere gitmiş ve dönmemişlerdi. Köyde güçlü erkek kalmamıştı. Köyü basan çeteciler talan ettikleri kadınları, çocukları ve yaşlıları bir ahıra doldurup yakmışlardı. Bazılarını da yanlarına alarak köyü terk etmişlerdi. Biz köye girdiğimizde cesetler kokuyordu. Irzına geçilmiş ve öldürülmüş kadınlar vardı."

Osmanlı'nın Ermenilerle ilgili olarak aldığı tehcir kararını da kendine has üslubuyla dile getiriyor: "Ermeniler köy yakıp inanları öldürünce hükümet onları sürdü. Kaçarken de vuruyorlardı. Biz de vurduk. Bizim erler onlar gibi kadınlara tecavüz edip öldürmedi. Bizim askerimiz sadece silahlı olanları vuruyordu. Yollarda cesetler vardı hep. Her yer mahşer yeri gibiydi. Köylerini terk eden insanlar yollarda ölüyordu veya açlık çekiyordu; Müslümanlar da Ermeniler de. Ama giderken onları Osmanlı askerleri korumaya çalışıyordu. Milisler ise askerlere saldırıyordu."
Seher Nine, Ermeni-Rus işbirliğine Bitlis'in işgali sırasında şahit olmuş. Rus askerleriyle Ermeni İntikam Tugayları, 3 Mart 1916'da Bitlis'i işgal ediyor. Bitlis'i savunan Piyade Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği sayıca üstün olan Ruslara ve Ermenilere karşı fazla dayanamaz. Seher Nine, Bitlis'e Ruslardan önce Ermenilerin girdiğini söylüyor: "Ermenilerin başında Antranik Paşa (Ermeni İntikam Tugayları'nın kurucusu) diye zalim bir Ermeni vardı. İnsanları bu öldürüyor, öldürtüyordu. Bitlisliler kaçarken de çocukları ve yaşlıları geride bırakmıştı. Köprülerin altında ölmüş ve soğuktan donmuş çocuklar vardı. Şehir Ermenilere bırakılmıştı."

Seher Bulut, bu tarihlerde Ermenilerden kaçarken aynı zamanda orduya silah da taşır. Bunun için Diyarbakır'a giderken orada 1916 tarihinde Tuğgeneral rütbesiyle 16. Kolordu'nun Komutanlığı'nı yürüten Mustafa Kemal'i görür. Seher Nine hem Rusları hem de Ermenileri ülkeden Mustafa Kemal'in attığını söylüyor: "Onu gördükten sonra bana moral geldi. Onun idare ettiği orduya silah taşıdım. Bu beni çok mutlu etti. Sonra biz gidip düşmanı yendik."

Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki askerler bölgedeki bazı beylerle birlikte Bitlis ve Muş civarını işgalden kurtardı.
Aslen Ahlatlı olan Seher Bulut düşmanların atılmasından sonra evlenip çoluk çocuk sahibi olur. Cumhuriyet ilân edildiğinde 40 yaşındadır: "Ben Atatürk'ü gördüm. Savaşa, sefalete ve acıya şahit oldum. Bunlar bana yeter. Cumhuriyet ilân edildiğinde çok fazla mutlu olmadım. Vatanın gavurdan kurtulması benim için daha önemli. Allah bu millete zeval vermesin. Bizi düşmanlardan korusun. Müslümanları Rabbim mahcup etmesin. Şimdi de terör yapmak isteyenlerin dedeleri geçmişte bu vatan için savaştı. Torunları niye kavga ediyor bilmiyorum. Atatürk'le birlikte doğuda savaşan Musa Bey bir Kürt'tü. Bizimle birlikte eline sopa ve taş alıp düşmanı kovalayanlar da Kürt'tü. Ama şimdi herkes bunları unutmuş. Kardeşlik yok, Müslümanlık yok. Aynı dinden olanlar hiç kavga eder mi?"

Seher Bulut'un en büyük oğlu Mehmet Bulut 91 yaşında. 12 çocuk annesi Bulut'un "birinci dereceden" dediği 250 torunu var. En küçük torun 18 yaşında. Hatta torunun torunu bile var. Ancak Seher Nine onları pek tanımıyor. O sadece etrafındaki torunlarını ve kendi çocuklarını biliyor. Seher Nine, oğlu Mustafa Bulut'un yanında kalıyor. Oğlundan ve gelini Kübar Bulut'tan çok memnun. Sürekli onlara dua ediyor. Gelinine ise toz kondurmuyor: "Allah gelinimden razı olsun. Bana çok iyi davranıyor ve bakıyor. Her şeyime yardım ediyor. Ben gelinimden çok memnunum Allah da ondan razı olsun."

Zaman zaman hastalıklarla pençeleşen Seher Nine ibadetlerinden asla vazgeçmiyor. Temel ihtiyaçların dışında günü tamamen ibadetle geçiyor. "Ben Allah'a şükretmekten, ibadet etmekten mutluluk duyuyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) de çok ibadet ediyordu. Allah ümmet-i Muhammed'e zeval, darlık yokluk vermesin. Bu zürriyet yer yüzünde büyüyerek sürsün inşallah." diyor. Seher Nine'nin boynundan hiç çıkarmadığı 500'lük tespih sanki bir parçası. O salavat getirdikçe tespih taneleri de aynı derecede onunla dile geliyor gibi. Namazlarını oturduğu yerde kılan nine için en zor iş abdest almak. Ona da gelini veya torunları yardımcı oluyor.


aLıntıdır !!!
 
cok güzel bir paylaşım olmuş okurken duygulandım vallah
 
herkese iyi şanslar diliyorum
 
ARKADAŞLAR BEN BİR BİTLİSLİ OLARAK ERMENİLERİN BİTLİSE NE KADAR BÜYÜK BİR EZİYET, İŞKENCE YAPTIKLARINI ÇOK İYİ BİLİRİM. BİZDE BİRİ KÖTÜ BİR ŞEY YAPSA SEN ERMENİMİSİN DER GERİSİNİ SİZ DÜŞÜNÜN BEYİNLERE NASIL KAZINDIKLARINI....

ALIN BİTLİSTEN GÖÇ ETMİŞ BİR BİTLİSLİNİN ERMENİLERLE İLGİLİ ANILARI...

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=10201

BUYRUN LÜTFEN ÖZENLE OKUYUN...... LÜTFEN



Ben Bildiriyorum - 16.10.2006 - 17:51

Sen Ermeni misin? Ah oğlum! Rahmetli babaannem bu ibareyi çok kullanırdı... Kardeşlerimi haksız yere dövdüğümde: Ermeni misin sen? diye bana kızardı. Annem, babam kızdığında ise hep korurdu. Ellerinin üst derisi siyah noktalı buruşuklarla, her bir nokta tüm benliğe işlenmiş ayrı bir anı, canlı tarihti babaanem. Beni çok severdi. Belki de en sevdiği torunu bendim. Diğerlerinin yanında hiç çekinmeden söylerdi. İsmail’im derdi. Ömrüm sana kalsın derdi.
Bir de annemin babası vardı. Allah Rahmet etsin. O da hep Ermeniler'den bahsederdi. Allah o muhacirlik zamanlarını bir daha göstermesin derdi.
Belki size biraz tuhaf gelecek fakat, Babamın Annesi ile Annemin babası kardeştirler. Aralarında 4 yaş var.
Hem babaanem ve hem de annemin babası muhacirlik zamanlarında biri 12 yaşında diğeri 8 yaşında 2 kardeştirler. Bitlis şehir merkezinde, iyi ve sade bir Osmanlı ailesinin 2 çocuğu. Muhacirlikte birbirlerinden ayrılmışlar, tekrar buluşmak için 7 sene beklemeleri gerekmiş. Anlatırken muhakkak gözleri buğulanır, derinlere dalar fakat bir türlü ağlayamazdı babaannem. O yıllarda anne ve babası ile birlikte ağlama duygusunu da kaybetmiş.
"O kadar çok ağladık ki; gözlerimizin yaşı kurudu, genç kızlığımdan beri ağlayamaz oldum" derdi.
Sanırım 13 yaşlarındaydım. Ben yanına oturduğumda, başımı dizine koymayı çok severdim. Çok güzel kokardı. Babaanne kokusu. Hala burnumda tüter.
Başımı okşarken ben sorardım. Babaanne neden ellerin bu kadar buruşuk? Belki yüz kez sormuştum o da en az 100 kez usanmadan cevap vermişti. Amacım hep aynıydı. Onu konuşturup dinlemek. Bayılırdım anlatışına. Arada bir bi şey sorsam tatlı biçimde kızardı: "Sözümü kesme" diye.
Yine aynı hikayeye başlardı. Her seferinde ilk defa anlatıyor gibi dinlerdim. Yüzü koyun tam karşısına uzanır, yanaklarımı iki avucum arasına alır, gözlerim yüzüne dikerdim. Hadi n’olur yine anlat.
Hafifçe doğrulur. Tütün tabakasından filtresiz bir sigara çıkarır. Elindeki benzinli çakmak ile onu yakar ve ilk nefesi çekerken derinlere dalardı.
Ne anlatıyım.. Muhacirlik günleriydi. Zor günlerdi. Hele Ermeniler var ya. Çok çektik Ermenilerden. Sigarasından bir nefes daha çekip, özenle külünü döktükten sonra devam ederdi: O gün ben ve annem evde oturuyorduk, kardeşim içeride uyumuş. Yemek yok, ekmek yok. Süpürge tohumlarını (eskiden ev süpürmekte kullanılan sert saplı bir bitki) tencerede kaynatır, içine arpa unu katar yerdik.
Sonra o gün kapıya çapulcular geldi.
-Çapulcular kimlerdi babaanne?
-Kızarak… "Oğlum sen de benden babasızın, babasını soruyorsun, ne bileyim babasızın babası kim. Çapulcular, Ermeniler işte… Uruslar bile onlara göre nur nimetti. Ne de olsa Asil millet Ruslar. Ermeniler öyle değildi. Ermeniler'den kaçanlar Uruslara sığınırdı."
- Neyse işte Ermeniler kapıya geldi. Annemle beni çağırdılar.
- Hadi çikin dişari.
Babam harpteydi. Annem gelenlerden bir ikisini tanıyordu. Karşı mahallede otururlardı. Çaresiz çıktık evden.
-Yürüyün…
Yürüdük.
Hacı şevketin avlusuna götürdüler. Bütün mahalleli orada. Avlu lebaleb dolu insan. Anam bizi getirenlerden tanıdığı iki ermeni ile konuşmaya çalıştı. Yüzleri nefret doluydu. Sanki yıllarca kapı komşuluğu yapmamıştık. Anlamıştı anam kötü bir şeyler olacak. Beni ve hacı şevketin küçük oğlunu tandırın içine sarkıttı. Tandıra 2 çocuk zor sığdık.
Hırkasını da üstümüze attı. Sadece başımı okşadı. Öpemedi bile beni, tabi ben de onu. Sadece yüzüne baktım. Bu, son görüşümdü annemi. Babam harbe gitmeden iki üç gün öpüp koklamıştı bizi. Ama annem… Kardeşimi evde bırakmıştı. Uyuyordu. Koklayamamıştı bile. Benim ise sadece başımı okşadı. O kadar.
Tandırda ne kadar bekledim bilmiyorum. Tandır kapağından sadece hava giriyordu. Komşulardan bir kapağın üstüne oturmuştu. Bizi fark etsinler istememişti.
Uyuyakalmışım. Sonra deli gibi bağırmaya silahla ateş etmeye başladılar. Ardından iniltiler. Sonra ses tamamen kesildi. Ben, benimle aynı tandırda ve yanıbaşımdaki şevketin oğlu ağlamasın diye elimi ağzında tutuyordum. Orda kaç gün kaldım bilmiyorum. Sonra gelenler bizi tandırdan çıkarmışlar. Şevketin oğlu hiç uyanmadı. Benimse yürüyecek takatim kalmamıştı. Ayaklarım cansızlaşmıştı. Tandırdan çıktığımızda sadece yerde kokular ve kan vardı. Gelenler ağlıyordu. Herkes ölmüş. Ölmeyenleri kesmişler.
Beni bir aile yanına aldı. Aynı yokluk aynı zor günler devam etti. Bir süre sonra Ruslar ve Ermeniler Bitlis'ten çekildiler.
Tam 7 sene sonra gördüm kardeşimi. 7 sene ben başka, o başka bir ailenin yanında kaldı. Sonra evlendim baban doğdu, sonra da sen doğdun. Şimdi benim bir tanecik torunum büyüyecek ve doktor olacak, subay olacak…
(Not: Ben Avukat oldum)
 
Puf...kim Kime Soykırım Yapmı$. adamLAra ßi$e yapmadıqımız haLde ßa$ımızı agrıtıp Her$eyde ßahane ediLiyor ßu ermeniLer. ke$ke Hepsini soykırım etse idik deee oyLe konu$saLardı...!
Emeqine saqLık üstad
 
Allah senden çok ama çok razı olsun tesekkurler paylasımın için bi tuhaf oldum.
 
Evet bunlar tamamen doğru bizimkiler muştayken köyleri basıyolarmış insanları öldürüyolarmış dağlardaki eşkıyalrında nerdeyse hepsi ermeniymiş tabi bizim çeçenlerin olduğu köylere ve ellernin uzanabildiği yerlere yaklaşamıyolarmış. bu ermenilerin asıl amacıda burda bıraktıkları hazineleri geri almak
 
Geri
Üst