MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Tam da badem bıyıklı tarikat yiğitlerinin Cumhuriyet mitinglerini karalamak için seferber oldukları ve bu mitinglere katılanları “darbeci” ilan ettikleri bir dönemde...
Başkent Üniversitesi’nin düzenlediği “Anıtkabir Ziyareti” ne tam 111 bin 182 kişi katılmış!
Başkent Ünivesitesi’nin tüm öğrencilerini, öğretim üyelerini, çalışanlarını ve ailelerini toplasanız; en fazla bin kişi eder...
Peki...
1) Geriye kalan 100 bin kişi kim?
2) Pırıl pırıl bir tatil gününde neden bayraklarını kaptıkları gibi soluğu Anıtkabir’de aldılar?
3) Hiç tanımadıkları, bilmedikleri bir “potansiyel suçlu”ya neden sahip çıktılar? Bu ziyaret nedeniyle haklarında “suçluyu övme suçu”ndan dava açılabileceğini hiç mi akıl etmediler?
***
Bu soruları sırasıyla yanıtlayalım:
1) Cumartesi günü Anıtkabir’e koşanların kim olduklarını bilmiyorum... Ama “kim olmadıklarından” kuşkum yok:
Bir kere biri bile AKP’li değil...
Hiçbirinin cemaat ya da tarikat bağlantısı bulunmuyor...
Belki de tek ortak yönleri hepsinin laik, demokratik, sosyal hukuk devletinden yana olmaları...
2) Bu insanlar tatil günlerinde Anıtkabir’e koştu; çünkü hepsi yargının siyasallaştığını, bunun da hukuk devletinin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyor. Hepsi gelecekleri konusunda inanılmaz bir endişe duyuyor. Bu yüzden de kendilerini ne zaman çaresiz ve haksızlığa uğramış hissetseler; soluğu duygularını en iyi şekilde ifade edebilecekleri tek mekân olan Anıtkabir’de alıyorlar.
3) Eminim ki bu 111 bin 182 kişinin 100 bini hayatlarında bir kez olsun Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı görmedi. Ama hiçbirinin, onun ülke sevdasından en ufak bir kuşkusu yok... Tamamına yakını da, sırf “iktidara muhalefet ettiği” için tutuklandığını düşünüyor. Bunun da bir “suç” olduğunu düşünmedikleri için, kendi başlarına gelebileceklere aldırmadan, destek veriyorlar.
***
Keşke hiç kimse devletin en temel özelliklerini korumak için meydanlara dökülmek zorunda kalmasa...
Ama görünen o ki; Anıtkabir, önümüzdeki yaz aylarında yine “ziyaretçi” rekorları kırmaya devam edecek!
*****
ÇELİŞKİ!
Danıştay davası, Ergenekon davasıyla birleştirildi; sanık Alparslan Arslan da duruşma salonunda “Türbana dokunanı keserim” diye bağırdı.
Sanık daha önce, bu cinayeti türban yüzünden işlediğini itiraf etti...
Dün de aynı şeyi duruşma salonunda “tehdit” olarak dile getirdi...
Bu durumda; devletteki dinci kadrolaşmaya karşı kurulduğu söylenen Ergenekon, “türban savunucusu” pozisyonuna gelmiyor mu?
Bu çelişkileri gerçekten anlayamıyorum!
*****
GÜNÜN SORUSU
Sorum Prof. Türkan Saylan’la Tijen Mergen hakkındaki ev araması ve gözaltı kararının, polisin talebi üzerine alındığını açıklayan Ergenekon savcılarına:
Polis sizin amiriniz mi ki, her taleplerini araştırmadan yerine getiriyorsunuz?
*****
‘Sosyal devlet’in valisi!
Diyelim ki küçük bir işletmeniz var ve yanınızda iki-üç kişiyi çalıştırıyorsunuz...
Daha şirketin tabelasını astığınız gün Sosyal Güvenlik Kurumu’nun müfettişleri yakanıza yapışır, çalıştırdığınız kişilerin sigortasını yaptırtıp yaptırtmadığınızı araştırır.
Çünkü... Yasalarımıza göre Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir işveren, sigortasız işçi çalıştıramaz!
Peki; “sosyal devlet”imizin bir valisi, yasaları hiçe sayarak ve kriz fırsatçılığı yaparak kaçak işçi çalıştırır mı?
Yanıt, ne yazık ki “Evet!”
***
Olay Erzurum’da yaşandı. Orman Bölge Müdürlüğü, 100 kadar işsiz vatandaşı ağaç dikim işinde çalıştırmak için davet etti. Toplantıya da bizzat Vali Sami Bulut katıldı.
İşçilere 6 ay boyunca tam gün çalışıp, günde 25 lira alacakları söylendi. Ama... Sigortasız olarak!
Tabii; hiçbiri kabul etmedi...
Vali Bey de salonu terk eden işsizlerin arkasından yalvarmak zorunda kaldı:
“Arkadaşlar bir dakika konuşalım. Hemen gitmeyin. Zaten kriz var. Çoluğunuzun çocuğunuzun rızkını düşünün!”
***
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Sayın Genel Müdürü:
Bu yazı bir suç duyurusudur...
Bakalım sıradan vatandaşların yakasına yapıştığınız gibi, bu çok Sayın Vali’den de hesap sorabilecek misiniz?
..::MUSTAFA MUTLU::..
Başkent Üniversitesi’nin düzenlediği “Anıtkabir Ziyareti” ne tam 111 bin 182 kişi katılmış!
Başkent Ünivesitesi’nin tüm öğrencilerini, öğretim üyelerini, çalışanlarını ve ailelerini toplasanız; en fazla bin kişi eder...
Peki...
1) Geriye kalan 100 bin kişi kim?
2) Pırıl pırıl bir tatil gününde neden bayraklarını kaptıkları gibi soluğu Anıtkabir’de aldılar?
3) Hiç tanımadıkları, bilmedikleri bir “potansiyel suçlu”ya neden sahip çıktılar? Bu ziyaret nedeniyle haklarında “suçluyu övme suçu”ndan dava açılabileceğini hiç mi akıl etmediler?
***
Bu soruları sırasıyla yanıtlayalım:
1) Cumartesi günü Anıtkabir’e koşanların kim olduklarını bilmiyorum... Ama “kim olmadıklarından” kuşkum yok:
Bir kere biri bile AKP’li değil...
Hiçbirinin cemaat ya da tarikat bağlantısı bulunmuyor...
Belki de tek ortak yönleri hepsinin laik, demokratik, sosyal hukuk devletinden yana olmaları...
2) Bu insanlar tatil günlerinde Anıtkabir’e koştu; çünkü hepsi yargının siyasallaştığını, bunun da hukuk devletinin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyor. Hepsi gelecekleri konusunda inanılmaz bir endişe duyuyor. Bu yüzden de kendilerini ne zaman çaresiz ve haksızlığa uğramış hissetseler; soluğu duygularını en iyi şekilde ifade edebilecekleri tek mekân olan Anıtkabir’de alıyorlar.
3) Eminim ki bu 111 bin 182 kişinin 100 bini hayatlarında bir kez olsun Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı görmedi. Ama hiçbirinin, onun ülke sevdasından en ufak bir kuşkusu yok... Tamamına yakını da, sırf “iktidara muhalefet ettiği” için tutuklandığını düşünüyor. Bunun da bir “suç” olduğunu düşünmedikleri için, kendi başlarına gelebileceklere aldırmadan, destek veriyorlar.
***
Keşke hiç kimse devletin en temel özelliklerini korumak için meydanlara dökülmek zorunda kalmasa...
Ama görünen o ki; Anıtkabir, önümüzdeki yaz aylarında yine “ziyaretçi” rekorları kırmaya devam edecek!
*****
ÇELİŞKİ!
Danıştay davası, Ergenekon davasıyla birleştirildi; sanık Alparslan Arslan da duruşma salonunda “Türbana dokunanı keserim” diye bağırdı.
Sanık daha önce, bu cinayeti türban yüzünden işlediğini itiraf etti...
Dün de aynı şeyi duruşma salonunda “tehdit” olarak dile getirdi...
Bu durumda; devletteki dinci kadrolaşmaya karşı kurulduğu söylenen Ergenekon, “türban savunucusu” pozisyonuna gelmiyor mu?
Bu çelişkileri gerçekten anlayamıyorum!
*****
GÜNÜN SORUSU
Sorum Prof. Türkan Saylan’la Tijen Mergen hakkındaki ev araması ve gözaltı kararının, polisin talebi üzerine alındığını açıklayan Ergenekon savcılarına:
Polis sizin amiriniz mi ki, her taleplerini araştırmadan yerine getiriyorsunuz?
*****
‘Sosyal devlet’in valisi!
Diyelim ki küçük bir işletmeniz var ve yanınızda iki-üç kişiyi çalıştırıyorsunuz...
Daha şirketin tabelasını astığınız gün Sosyal Güvenlik Kurumu’nun müfettişleri yakanıza yapışır, çalıştırdığınız kişilerin sigortasını yaptırtıp yaptırtmadığınızı araştırır.
Çünkü... Yasalarımıza göre Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir işveren, sigortasız işçi çalıştıramaz!
Peki; “sosyal devlet”imizin bir valisi, yasaları hiçe sayarak ve kriz fırsatçılığı yaparak kaçak işçi çalıştırır mı?
Yanıt, ne yazık ki “Evet!”
***
Olay Erzurum’da yaşandı. Orman Bölge Müdürlüğü, 100 kadar işsiz vatandaşı ağaç dikim işinde çalıştırmak için davet etti. Toplantıya da bizzat Vali Sami Bulut katıldı.
İşçilere 6 ay boyunca tam gün çalışıp, günde 25 lira alacakları söylendi. Ama... Sigortasız olarak!
Tabii; hiçbiri kabul etmedi...
Vali Bey de salonu terk eden işsizlerin arkasından yalvarmak zorunda kaldı:
“Arkadaşlar bir dakika konuşalım. Hemen gitmeyin. Zaten kriz var. Çoluğunuzun çocuğunuzun rızkını düşünün!”
***
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Sayın Genel Müdürü:
Bu yazı bir suç duyurusudur...
Bakalım sıradan vatandaşların yakasına yapıştığınız gibi, bu çok Sayın Vali’den de hesap sorabilecek misiniz?
..::MUSTAFA MUTLU::..