MARCUSX
New member
“Veda”
Zülfü Livaneli’nin Atatürk filmi “Veda”nın seyredilmesi gereken güzel bir film olduğunu daha seyretmeden anlamıştım.
“Öyle şey olur mu?” demeyin lütfen.
Bir filmin iyi olup olmadığını anlamak için bakmanız gereken bir barometre vardır. Şöyle bir göz atar filmin basıncını bir çırpıda öğrenirsiniz. Ben de öyle yaptım önce.
Filmi, daha sinemalarda gösterime girmeden izleyen bazı “eleştirmen”lerin yorumlarını okudum. “İşte” dedim, “Demek ki, Veda güzel bir film”.
İsterseniz, film halkın karşısına çıkmadan yapılan yorumlardan bazılarını, şimdilik yorumcuların isimlerini vermeden aktarayım sizlere:
“Film yeni bir şey anlatmıyor.”
“Filmde tek taraflı bir anlatım var.”
“Atatürk’ü yeniden eski yerine koyuyor.”
“Resmi tarih dışına pek çıkılmamış.”
“Filmin söylediği yeni bir şey yok.”
“Atatürk’ü yüceltmek için yapılmış bir film.”
“Bilinenden farklı bir şey söylemeye soyunan bir film diye bekliyordum ama öyle değildi.”
İşte kimi eleştirmenlerin bu yorumları, Veda’nın güzel bir film olduğunu göstermeye yetiyordu.
Eleştiriler sadece bunlarla sınırlı değil elbette. Veda filmini, içeriği, görselliği, müziği, oyunculuğu ile değerlendirip “tam puan” veren eleştirmenleri saymıyorum, çünkü onlar zaten öküz altında buzağı aramıyorlar. Filmi, film sanatı açısından yorumluyorlar. Ama benim barometrem, yukarıda alıntı yaptığım arkadaşlar. Alıntılardan da anlaşılacağı üzere Veda filminde öküz altında buzağı aramışlar ama bulamamışlar. Bulamamışlar, çünkü film, Atatürk’ü olduğu gibi yansıtmaya çalışmış.
“Olmadığı gibi” anlatsaydı, o eleştirmen arkadaşları herhalde çok memnun edecekti.
Çünkü onların istediği, beklediği Atatürk’te bir “defo”, bir “kusur” bulunması. Demek ki, filmi pür dikkat izleyip Atatürk’ün “foya”sının ne zaman ortaya çıkacağını beklemişler, ama öyle bir şey olmamış. Hayal kırıklığına uğramışlar. Büyük lidere “tersten çakan” sahneler, diyaloglar aramışlar, boşuna beklemişler.
Çünkü Livaneli’nin, Atatürk’ü, çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok’la dostluğu ekseninde anlatan film, bu bakış açısıyla Atatürk’ün yaşamını, dönüm noktalarıyla, kırılma noktalarıyla ve insani yönüyle işliyor. Atatürk’te ille de bir kusur bulmak için dört gözle bekleyenlerin aksine, onun tarih ve dünya ölçeğinde kabul edilmiş büyüklüğünü inkara yönelmemiş. Büyük kurtarıcı, büyük kurucu, büyük devrimci Atatürk’ü, Atatürk olarak anlatmak istemiş.
Atatürk’te ya da Atatürk filminde “yeni bir şey” arayanların ne aradıklarını biliyoruz. Boşuna çaba... Atatürk yaşadıkları ve yaptıklarıyla orada duruyor. “Buzağı arayan” arkadaşlara söylenecek bir söz var: Güzel bir Atatürk filmi yapmak için “yeni bir şey” bulma çabasına, çırpınmasına gerek yok. Atatürk’ü doğru anlayın ve doğru anlatın yeter.
Livaneli’nin filmin galasından sonra söylediği şu sözlerin altını bir kez daha çizelim: “Bu filmden sonra birtakım kamplaşmalar olacak. Birileri çıkıp ‘çok iyi göstermiş’ diyecek, birileri de ‘tamamen resmi tarih’ şeklinde konuşacak. Ama ben Salih Bozok’un anılarından yola çıktım, Atatürk’ü bir tabu olarak değil, insan olarak anlattım. Ayrıca bütün dünyanın kabul ettiği bir gerçek var, o da Atatürk’ün dünyanın en büyük liderlerinden biri olduğu. Biz de kabul edelim bunu (\...) Kusur aramak bize özgü herhalde. Ben bu filmi yaparken dünyanın en büyük liderlerinden birinde kusur mu arayacaktım?”
Veda’nın senaryosu da, müziği de, yönetimi de Zülfü Livaneli’ye ait. Yetenekli oyuncuların rol aldığı film için hiçbir harcamadan kaçınılmamış. Veda sadece Atatürk’ün yaşam öyküsü değil. Dostluğun, aşkın, sevginin ve hatta savaşın “insan olmak” çerçevesinde ele alındığı bir dönemin yaşayan tarihi...
Elbette başka Atatürk filmleri de yapılacak. Yapılmalı... Veda, Atatürk’le ilgili ilk sinema filmi olma özelliğini de taşıyor. Bu özelliği ile de yeni Atatürk filmleri için yolu açıyor.
“Ölüme meydan okuyan bir kuşağın” filmini mutlaka görmelisiniz.
Hikmet Bilâ
Zülfü Livaneli’nin Atatürk filmi “Veda”nın seyredilmesi gereken güzel bir film olduğunu daha seyretmeden anlamıştım.
“Öyle şey olur mu?” demeyin lütfen.
Bir filmin iyi olup olmadığını anlamak için bakmanız gereken bir barometre vardır. Şöyle bir göz atar filmin basıncını bir çırpıda öğrenirsiniz. Ben de öyle yaptım önce.
Filmi, daha sinemalarda gösterime girmeden izleyen bazı “eleştirmen”lerin yorumlarını okudum. “İşte” dedim, “Demek ki, Veda güzel bir film”.
İsterseniz, film halkın karşısına çıkmadan yapılan yorumlardan bazılarını, şimdilik yorumcuların isimlerini vermeden aktarayım sizlere:
“Film yeni bir şey anlatmıyor.”
“Filmde tek taraflı bir anlatım var.”
“Atatürk’ü yeniden eski yerine koyuyor.”
“Resmi tarih dışına pek çıkılmamış.”
“Filmin söylediği yeni bir şey yok.”
“Atatürk’ü yüceltmek için yapılmış bir film.”
“Bilinenden farklı bir şey söylemeye soyunan bir film diye bekliyordum ama öyle değildi.”
İşte kimi eleştirmenlerin bu yorumları, Veda’nın güzel bir film olduğunu göstermeye yetiyordu.
Eleştiriler sadece bunlarla sınırlı değil elbette. Veda filmini, içeriği, görselliği, müziği, oyunculuğu ile değerlendirip “tam puan” veren eleştirmenleri saymıyorum, çünkü onlar zaten öküz altında buzağı aramıyorlar. Filmi, film sanatı açısından yorumluyorlar. Ama benim barometrem, yukarıda alıntı yaptığım arkadaşlar. Alıntılardan da anlaşılacağı üzere Veda filminde öküz altında buzağı aramışlar ama bulamamışlar. Bulamamışlar, çünkü film, Atatürk’ü olduğu gibi yansıtmaya çalışmış.
“Olmadığı gibi” anlatsaydı, o eleştirmen arkadaşları herhalde çok memnun edecekti.
Çünkü onların istediği, beklediği Atatürk’te bir “defo”, bir “kusur” bulunması. Demek ki, filmi pür dikkat izleyip Atatürk’ün “foya”sının ne zaman ortaya çıkacağını beklemişler, ama öyle bir şey olmamış. Hayal kırıklığına uğramışlar. Büyük lidere “tersten çakan” sahneler, diyaloglar aramışlar, boşuna beklemişler.
Çünkü Livaneli’nin, Atatürk’ü, çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok’la dostluğu ekseninde anlatan film, bu bakış açısıyla Atatürk’ün yaşamını, dönüm noktalarıyla, kırılma noktalarıyla ve insani yönüyle işliyor. Atatürk’te ille de bir kusur bulmak için dört gözle bekleyenlerin aksine, onun tarih ve dünya ölçeğinde kabul edilmiş büyüklüğünü inkara yönelmemiş. Büyük kurtarıcı, büyük kurucu, büyük devrimci Atatürk’ü, Atatürk olarak anlatmak istemiş.
Atatürk’te ya da Atatürk filminde “yeni bir şey” arayanların ne aradıklarını biliyoruz. Boşuna çaba... Atatürk yaşadıkları ve yaptıklarıyla orada duruyor. “Buzağı arayan” arkadaşlara söylenecek bir söz var: Güzel bir Atatürk filmi yapmak için “yeni bir şey” bulma çabasına, çırpınmasına gerek yok. Atatürk’ü doğru anlayın ve doğru anlatın yeter.
Livaneli’nin filmin galasından sonra söylediği şu sözlerin altını bir kez daha çizelim: “Bu filmden sonra birtakım kamplaşmalar olacak. Birileri çıkıp ‘çok iyi göstermiş’ diyecek, birileri de ‘tamamen resmi tarih’ şeklinde konuşacak. Ama ben Salih Bozok’un anılarından yola çıktım, Atatürk’ü bir tabu olarak değil, insan olarak anlattım. Ayrıca bütün dünyanın kabul ettiği bir gerçek var, o da Atatürk’ün dünyanın en büyük liderlerinden biri olduğu. Biz de kabul edelim bunu (\...) Kusur aramak bize özgü herhalde. Ben bu filmi yaparken dünyanın en büyük liderlerinden birinde kusur mu arayacaktım?”
Veda’nın senaryosu da, müziği de, yönetimi de Zülfü Livaneli’ye ait. Yetenekli oyuncuların rol aldığı film için hiçbir harcamadan kaçınılmamış. Veda sadece Atatürk’ün yaşam öyküsü değil. Dostluğun, aşkın, sevginin ve hatta savaşın “insan olmak” çerçevesinde ele alındığı bir dönemin yaşayan tarihi...
Elbette başka Atatürk filmleri de yapılacak. Yapılmalı... Veda, Atatürk’le ilgili ilk sinema filmi olma özelliğini de taşıyor. Bu özelliği ile de yeni Atatürk filmleri için yolu açıyor.
“Ölüme meydan okuyan bir kuşağın” filmini mutlaka görmelisiniz.
Hikmet Bilâ