‘Pembe tablolar’da son nokta!

MG_eVİL

New member
Katılım
20 May 2008
Mesajlar
3,623
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Sevsenizde sevmesenizde sonuna kadar Atatürk ve fi
Memleket nereden baksanız “dağılmış” bir görüntü içinde... “Değil”se yönetenler yalanlasınlar ve desinler ki “tam aksine her konuda harika bir gidiş içindeyiz”... Ekonomi, işsizlik gibi en önemli konularda tüm ekonomi uzmanlarının aksine pembe tablolar çiziliyor, bir de diğerlerini denesinler.

Sağlık Bakanı günlerdir “domuz gribi aşısı olun” derken Başbakan’ın “Ben olmayacağım” demesi bir yeni korku daha yarattı, “Ne demek istiyor, acaba aşılar güvensiz mi” sorularının arkası kesilmiyor. Malûm her konuda gerçekle yalanın birbirine karıştırıldığı bir ortamda millette “güvensizlik” de tavan yapmış vaziyette.

Trafik başıboşluğu, ehliyetsiz sürücülerin dehşet saçmasıyla gencecik öğrenciler arka arkaya trafik CİNAYETLERİNDE hayatını kaybediyor, yuvalar kararıyor (cezası da yok...)

Domuz gribi hastaları hastane hastane dolaştırılıp hayatını kaybediyor, Muğla Dalaman Devlet Hastanesi’nde olduğu gibi sezaryenle doğum yapan kadın ve bebeği hayatlarını kaybediyor ve her nasılsa (olmaz çünkü) rahim yırtılması diyerek suçlu doktorlar kurtuluyor. Hastanelerdeki bakımsızlık, denetimsizlik, başıboşluk nedeniyle insanlar hastaneden domuz gribi kapıyor... 4-5 yaşında küçücük çocuklara tecavüz ve kadın cinayetleri ayyuka çıkmış (son olarak 5 yaşında bir çocuk tecavüzü ve Adana’da 19 yaşında hamile kadının öldürülmesini duyduk) ve daha ne kötülük ararsanız hepsi mevcut, can güvenliği sıfırlanmış vaziyette.

Haberleri okurken, daha gazetelere göz gezdirirken fenalaşıyor insan... Ama durum nedir; iktidarıyla muhalefetiyle bu ülkenin Meclis’i için 2 önemli konu var;

1- Kürt açılımı

2- TSK... Darbe, darbe, darbe...

İktidar için bir önemli konu daha var; ne yapıp edip İslam ülkelerinin lideri konumuna gelmek için Arap ülkeleri başta hepsine yanaşmak... Her gün birinin kapısına gitmek veya onların gelmesi. Şimdi de Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Darfur’da 300 bin sivilin ölümünden sorumlu tutulduğu için “insanlığa karşı suç ve savaş suçu işlemekten” hakkında tutuklama kararı çıkarılan, Nato’nun “görüldüğü yerde tutuklayın” dediği, Uganda ve Nijerya’nın bile kabul etmediği Sudan Devlet Başkanı Türkiye’ye geliyormuş.

Vatana, millte hayırlı olsun (!)..

Demek ki 2008’deki ziyareti yeterli olmamış.

Kışkırtırsanız olacağı bu!

Öte yanda, Salı günü Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’nın kendisini ziyaret eden İsrail Ankara Büyükelçisi’ne (bölgeye de ilk ziyaretiymiş) söylediği sözleri internette görür görmez “eyvah, adama saldırı olabilir” demiştim ki, bugün Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde bir grubun Büyükelçi’ye yumurtalı saldırıda bulunduğu, onun da gezisini keserek apartopar Ankara’ya döndüğü habri duyuldu.

Doğu Karadniz’e gelen turistlerin yüzde 70’i İsrail’den gidiyormuş... Bunu konuşurlarken Bakırcı birden Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta söylediği “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz”i bile aratacak cümlelerle “Gazze’ye yönelik tutumlarından dolayı buradaki gezginlerin başına kötü şeyler gelebileceğini, Rize halkının da kendini savunabileceğini ama bunu çocukları katlederek yapmayacağını” anlatmaya girişmiş.

Sanki o anda dış politika yapmak kendi vazifesiymiş gibi... Sanki onlar da kendisine örneğin “Ermeni soykırım iddiasını” hatırlatamazlarmış gibi...

Gazze’deki olaylara herkes karşı çıkabilir, herkes durdurulsun ister ama ‘diplomasi’ diye birşey vardır yahu... ‘Dışişleri’ de bunun için vardır, yeter artık!

Başbakan Erdoğan da son konuşmasında Belediye Başkanı’nın söylediklerini aynen söylüyor. Sonra da “Türkiye’de antisemitizm yükseliyor” denince “Buna ilk karşı çıkan lider benim” diyor. İyi de sizden önce ülkede böyle bir sorun da yoktu zaten... Bu kadar kışkırtma birkaç koldan yapılırsa saldırı da olacaktır tabii... Olaydan sonra Belediye Başkanı’nı arayıp bilgi almaya ne gerek var? Olay ortada... Popülizim adına, oy uğruna “züccaciye dükkânına girmiş fil” gibi dış politika yapılırsa sonuç bellidir.

Mümtazer’den mümtaz görüşler

Biliyorsunuz şu sıralarda İmralı’ya sekiz terörist daha naklederek Öcalan’ı “sıradan terörist”leştirme durumu mevcut.

Zira sıra ‘af’fa geliyor yavaş yavaş. PKK liderlerinden Murat Karayılan “Eğer Ankara Öcalan’la konuşmazsa diyaloğu reddederse PKK çarpışmaya devam edecek” demiş. Önceden de böyle olacağı belliydi ama haydi yeni anlamış gibi yapalım.

Demek ki neymiş; “eve dönüş projesi” filan hikâyeymiş. Çözümü ancak Öcalan devlete dayatabilirmiş. Peki Öcalan ne diyor: Af, hem de “bana da af” diyor. ‘Özerk bölge’ diyor, o da yetmiyor “Kürdistan” diyor.

Bu arada ‘Zaman’ yazarı Mümtazer Türköne ise “Öcalan’ı sadece affetmekle kalmayın, Bodrum’a Paşa yapın. Tarihte de isyancıları paşa yapmışlardı” şeklinde mümtaz bir öneri (!) getirmişti kısa süre önce. Hazmettire hazmettire ilerliyor ‘açılım’ ne güzel işte!

Aynı kişinin başka mümtaz görüşleri de var tabii, sınırsızdır mümtazlar malûm. Örneğin “Ordu tasfiye edilsin, yeni ordu kurulsun” da dedi. Açıklaması da yanında promosyon: “Yeni orduyu kiminle kuracağız diye soran olursa ‘Ankara’da yeni orduyu kuran komutanların -Atatürk dahil- rütbesi neydi”... Beyim, biraz hafızanızı zorlayın bakalım Atatürk sıradan bir komutan mıydı? Hani öyle sık sık rastladınız mı bir benzerine?

Bu konuya devam edeceğim.

..::RUHAT MENGİ::..
 
Geri
Üst