Şeytan Ayetleri Vakası

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
Şeytan Ayetleri Vakası


Birkaç hafta önce Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Salman Rüşdi’ye İngiliz Kraliçesi tarafından şovalyelik nişanı verildi. 1988 yılında yayınlanan Şeytan Ayetleri romanı özetle Hz. Muhammed’in okuduğu Kuran’a şeytan tarafından putlara övgüler karıştırıldığı iftirasını içeriyordu. Dolayısıyla ödül müslüman ülkelerin büyük tepkisine neden oldu. Pakistan ve İran’ın İngiltere büyükelçileri ünvanın verilmesini kınadılar. Malezya ve Pakistan’da protesto gösterileri düzenlendi, Rüşdi’nin kuklaları yakıldı. Hatta Rüşdi hakkında Ayetullah Humeyni’nin verdiği ölüm fetvasını hatırlatanlar oldu. Peki bu iftira, islami literatürdeki ismiyle Garanik olayı nedir?

Önce biraz hikayeyi dinleyelim:

Resûlullah, kavminin yüz çevirdiğini görünce bu ona çok ağır geldi. Allah’tan kavmi ile kendisini birbirlerine yaklaştıracak bir şey inmesini temenni etti. Cenab-ı Allah Necm suresini indirdi. O da okudu. Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavmine getirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi: “Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur” Kureyşliler bunu işitince sevindiler ve onu dinlemek üzere yaklaştılar… O, sureyi bitirince secde etti. Onun secde ettiğini gören mü’minler de onun getirdiğini tasdik ederek secde ettiler. Mescitteki müşrikler de secde ettiler… Secde haberi, Habeşistan’a hicret etmiş Müslümanlar’a da ulaştı. Bir kısmı orada kalıp, bir kısmı Mekke’ye hareket etti. Sonra, Cenab-ı Allah, Peygamber’e, “Benim indirmediğim şey söyledin!” dedi. Resûlullah üzüldü, Allah’tan korktu. Bunun üzerine Allah bu âyeti (Hac, 52) indirerek onu teselli etti, Şeytanın ilka ettiğini neshetti” (Taberî, 27/187-188).

Elbette bunlar bir müslüman açısından kabul edilebilir değil. Zira anlatılanlar Kuran’da tarif edilen peygamber nitelikleri ile açıkça çelişiyor. En temel mücadelesini putlara karşı vermiş birinin bunları isteyerek söylemesi mümkün olmadığı gibi şeytanın da Kuran’a göre insanlar üzerinde böyle zorlayıcı bir gücü yok.Yine peygamberin sehven de böyle bir şey söylemesi mümkün değil. Fakat bu hikaye sadece müslümanlar için değil olayı tarafsız inceleyecek herhangi bir araştırmacı için de son derece saçma.

Hikayeye göre hz. peygamber “şeytan ayetleri”ni araya koymuş ve okumaya devam etmiş. Sonra da müşrikler “Şimdi Muhammed ile aramızdaki farklılıklar sona erdi” diyerek sevinmişler. Ayetler şöyle:

Necm 19-20: Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı? Ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı.

Buradaki “Gördünüz mü?” ifadesi peşinden gelen şeyi reddetmek ve tahkir etmek için Kuran’da kullanılan bir kalıp.

Şeytan Ayetleri : Bunlar yüce kuğu kuşları (garanik) (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur.

Necm 21-23 : Demek erkek size, dişi O’na öyle mi? O zaman bu, insafsızca bir taksim! Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

Çelişki çok açık. Önce putlar yeriliyor, sonra -sözde- övülüyor, sonra da tekrar yeriliyor. Bunu dinleyen o zamanın şüpheci, radikal ve şiddetli müşriklerinin kanmaları mantıklı mı?

Şimdi tetkik etmekte olduğumuz hikayeyi bize nakleden muhaddislerin sözlerine inanırsak, Müslümanlar birkaç Kur’ân âyetini alenen okurlarsa gayet şiddetli fena muameleye maruz kalıyorlardı. O halde Muhammed’in bütün Kureyşliler önünde koca bir sûreyi baştan aşağı okuması, Kureyşlilerin de ne söyleyeceğini bilmeden dinî bir dikkat ile kendisini dinlemeleri manâsız olmaz mı? … Muhammed hakiki bir devlet adamı idi, kendisinde gayet ince biri fikr-i siyasî vardı, insanlarla müzakerede, insanları idarede fevkalâde maharet sahibi idi. Üç puta karşı ibadeti muvakkaten kabul etmek gibi kaba hataların ondan sadır olması gayr-i kâbildir. Çünkü bu hareket geçmiş senelerin cesur çalışmalarını bir an içinde birden bire yıkmaya ve kendi kendisini mahvetmeye müsavi idi. (Caetani, İslam Tarihi, 2/264-265).

Hikayeye göre garanik vakasından sonra İsra/73-75 ile Hz. Peygamber azarlanmış. Daha sonra da Hac/52 ile teselli edilmiş ve “şeytan ayetleri” nesh (iptal) edilmiş. İşin garibi İsra Suresi, yani sözde “azarlama”, Habeşistandan dönüş olayından 5-6 yıl sonra; Hac Suresi, yani sözde “teselli” ve “iptal”, ise “azarlama”dan 2 yıl sonra nazil olmuştur. Herhalde şeytanın karıştırdığı ayetlerin düzeltilmesinin hemen yine Necm suresinde yapılması yerine 7-8 yıl sonra Hac Suresine yamandığı bu senaryoyu aklı başında kimse kabul etmez. Zaten bu ayetlerin ait oldukları surelerin akışı içinde bu şekilde anlaşılmaları da mümkün görülmüyor.

Aktarılanlar rivayet açısından da oldukça zayıf. Bir kere rivayetlerde İbn Abbas hariç hiç sahabe adı geçmiyor. Yani hiç peygamberi görmemiş kişiler olayı aktarıyor. İbn Abbas da olay esnasında 2-3 yaşında. Rivayetlerde şeytanın sözü 15-16 farklı şekilde naklediliyor. Hz. Peygamberin durumu ise bazen uyuklarken, bazen namaz kılarken, bazen de Kureyş Kulüplerinde vs. şeklinde 10-11 farklı şekilde nakledilmiş. Rivayetlerin bu kadar farklı olması, hikayenin uydurma olduğunun açık delili.

Sahih hadisleri rivayet eden hiç bir kitabın bunu nakletmemesi, hiçbir sikanın bunu sahih ve muttasıl bir senetle rivayet etmemesi, çürüklüğünü göstermeye kâfidir. Nakledenler, sadece tuhaf şeylerle oyalanmayı âdet edinen bazı tefsirciler ile tarihçilerdir. (Kâdî İyad, Eş-Şifa, 2/111).

Bazı hadisçilerin ne bulurlarsa toplamaları sebebiyle bu zayıf hikaye bazı kitaplara girmiş olabilir. Ya da “nesih” konusunda bir örnek arayan bazı tefsirciler yüzünden. Hatta Batılı bir araştırmacı, John Burton, hikayenin “nesih” tartışmalarında kanıt olarak kullanılmak üzere bizzat müslümanlar tarafından uydurulmuş olabileceğini söylüyor.

Hikayede bahsi geçen, Necm Suresi okunurken müşrikler dahil herkesin secde etmesi vakasını genelde hadislerine güvenilen Buhari de naklediyor. Bu Kuran’ın bir mucizesi olmuş olabilir. Eğer böyleyse garanik kıssası bunu kamufle etmek için uydurulmuş demektir. Ya da Müşrikler kendi Tanrılarına secde etmiş de olabilirler. Her halukarda bu rivayeti garanik kıssasıyla birleştirmek, yukarıda anlatıldığı üzere, oldukça temelsiz ve muhtemelen art niyetli. Aynı şekilde bu kıssayı Hac sûresi ile birleştirmek de. Zira Mekke’de ilk nazil olan sûrelerden bulunan Necm sûresi ile, bir kısmı Medine döneminin başlangıcında, bir kısmı Mekke döneminin sonlarında inen Hac sûresi arasında pek uzun bir zaman var.

Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere yazıyı hazırlarken faydalandığım Prof. Suat Yıldırım ve Dr. Murat Kayacan’ın makalelerini ve wikipedia’yı tavsiye ederim. (1,2,3)

İşte Saman Rüşdi’nin bahsettiği “şeytan ayetleri” hikayesi bu kadar uyduruk temellere dayanıyor. Kitaptaki tek hakaret bu da değil. Örneğin kitapta fahişelere Hz. Peygamberin eşlerinin isimleri verilmiş. Fakat ne yazıkki İslam Dünyasından yükselen bazı tepkiler bu alçakça iftira ve küfür karşısında bizi haklıyken haksız konuma düşürdü. Örneğin 89 Şubatında kitabı protesto eden binlerce insanın İslamabad’daki Amerikan büyükelçiliğine saldırması sonucu 6 insan öldü. Romanı satan kitabevleri saldırıya uğradı. Ancak en vahimi şüphesiz Ayetullah Humeyni’nin 14 Şubat’ta yayınladığı Rüşdi’yi ve kitabı yayınlayanları öldürmenin her müslümanın görevi olduğunu söyleyen fetva idi. Bu fetva üzerine yazar ve çevirmenler birçok defa saldırıya uğradı, 91 yılında Japon çevirmen öldürüldü. Bunun üzerine Japonya’daki Pakistanlılar Birliği çok mutlu olduklarını açıklamışlar.

Daha yeni, karikatür krizi esnasında Hizbullah lideri Hasan Nasrallah “Eğer İmam Humeyni’nin fetvası yerine getirilseydi kimse buna cesaret edemezdi, peygamberlerinin onuru için canlarını feda etmeye hazır milyonlarca müslüman olduğundan eminim” dedi. İslam dünyasında bazı şeylerin yanlış gittiği çok açık değil mi?

Ayetullah Humeyni’nin muhtemelen siyasi amaçlarla verdiği ölüm fetvasının islami açıdan dayanıksız olduğunu da belirtmek gerek. En sert fıkhi yorumlar bile tüm müslümanları bir adamın üzerine salmayı mümkün kılmıyor. İslami literatürde dinden dönenlerin öldürülmesine dair dayanaklar bulmak mümkün olsa da bugün birçok ilahiyat uzmanı dinden dönenleri cezalandırmayı islami bulmuyor. Bu başka bir yazının konusu olduğu için ayrıntıya girmiyorum.

Şeytan ayetleri vakası müslümanların ölçüsüz tepkileri nedeniyle İslam’ın imajını bir kez daha yaralarken Salman Rüşdi’ye de haketmediği ün ve prestiji sağladı, ve bir anlamda kimliğini belirledi. Bu yüzden verilen ödülün sadece Rüşdi’nin edebiyata katkılarıyla ilgili olduğunu söylemek pek makul değil. Nuray Mert ödülün arka planına dair şunları söylüyor:

Bu, sıradan bir ödül değil, siyasi bir tavır. Hem mesele, sadece İslam merkezli çatışma ortamına körükle gitmek ötesinde, İran’ın hedef olduğu bir çekişme içinde, İran’daki rejime dikkat çekme çabası. Bunu görmemek için aptal veya çok tarafgir olmak gerekir Dahası, İngiliz Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün, ‘Bu ödülün bu kadar tepki yaratacağını düşünmediklerini’ belirtmesi kötü bir şaka gibi. Ve dahası, ödülün siyasi bir yönü olmadığını vurguladıktan sonra, ‘Tam tersine, Bombay doğumlu bir yazar olduğu için, aslında Biritanya-Asya ilişkileri açısından olumlu bir adım’ olacağını düşündüklerini açıklaması, fazlasıyla alaycı bir yaklaşım. Sanki, dünya çapında bir krizin kahramanından değil, Bombay doğumlu sıradan bir yazardan söz ediliyor Ayrıca, Rüşdi, İslam bir yana, içine doğduğu kültüre son derece olumsuz bakan biri. 1999′da bir İngiliz magazin dergisine verdiği röportajda (Tatler, Mayıs 1999), “Küçük yaşlardan beri Doğu bilgeliği denilen şeyin at pisliği olduğu duygusu içindeyim” demişti. Doğu bilgeliğinden kastettiği, sadece İslam değil, daha çok Hint alt kıtası ve ötesinin Hindu ve Budist geleneğiydi.

Bu kadar da değil, Salman Rüşdi, son beş yılda, Afganistan ve Irak müdahaleleri ve ABD dış politikasına tam destek vermiş, karşı çıkanları ağır biçimde eleştirmiş bir isim.

Rüşdi 2005 yılında da “Kuran kusursuz bir rehber değil, tarihi bir metin” demişti. Tüm bunları birleştirdiğimizde, İngilizlerin aslında neyi desteklediklerini rahatça görebiliyoruz.

Şunu da not etmek lazım ödülü alacaklar bağımsız bir komite tarafından belirleniyor, kraliçenin ise sadece sembolik bir rolü var. Eleştiriler üzerine İngilizlerin açıklaması ise şaka gibi : “bu ödül ülkemizdeki müslümanları onurlandırma arzumuzun bir parçası”.* Batılılar için müslümanların dinsiz olanının makbul olduğunu ve onların el üstünde tutulduğunu birkez daha anlıyoruz.

Rüşdi’nin ödüllendirilmesine cevaben Pakistanlı bir grup din adamı Usame bin Ladin’e “Seyfullah” yani “Allah’ın kılıcı” ünvanını verdiklerini açıkladı. Bir yazara cevaben bir terörist. Ne kadar açıklayıcı değil mi?

İslam ve Batı dünyası arasında karşılıklı düşmanlık, nefret ve korkunun belki de hiç olmadığı kadar arttığı, dolayısıyla karşılıklı anlayış ve iyi niyete en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde İngilizlerin bu provoke edici, köprüleri yıkıcı hamlesini anlamakta zorlanıyorum.

Volkan Serin-derin düşünce fikir platformu
 
Rüşdi Hint asıllı İslam düşmanı bir İngiliz, Bu ezikliğini, “Şeytan Ayetleri” kitabını yazarak telafi etmek ve güç elde etmek istedi. Bunda da başarılı oldu. Şeytan Ayetleri, romanından büyük paralar kazandı “SİR” unvanı da verildi. Ancak yıllardır, korku içinde yaşadı ve milyarlarca insanın vicdanında da mahkûm oldu.
Aslında batı ülkelerindeki, İslam düşmanlığını yadırgamamak lazımdır. Çünkü O batı ki, bütün medeniyetlerin sebebini, Hıristiyanlık dininin yüceliğine bağlar. Müslümanlık bir ilkel dindir onlarca. Bütün geriliklerin, bilgisizliklerin, ilk ve kesin sebebidir.
Elbette böyle bir ortamdan, Salman Rüşdiler çıkacaktır.
Avrupa’nın, Afrika’daki, sicili ve Müslümanlıkla ilgili düşünceleri ortada iken, bazı Avrupalılar tarafından hala, Müslümanlık aleyhinde gelişen her olay, destek görür ve teşvik edilir hatta mükâfatlandırılır. Salman Rüşdi’ye, verilen “SİR” unvanı da bunlardan biridir.
Aynı İngiltere'nin Kraliçesinin tam kapatma davası aşamasında ülkemize gelerek Bursa'yı gezip ve orada RAHMAN suresini dinlemesini islam hayranlığı olarak gösterenlere sormak gerek İngiltere hangi hesapla bugün ülkemizdeki yönetimi destekliyor.
 
organize işler bunlar... sen ne anlatırsan anlat, uyur uyanmaz bunlar. graliçam çoh yaşşaaaaa... cumhurum çoh çoh yaşşaaaa. padişahım daha çoh yaşşaaaa.
saygılarımla...
 
yav bakıyom ya islamı ve türkiyeyi türkleri kötüleyenler hep ödül alıyooo....

eminim ki başarılarından alıyorlardır....:S

iste avrupanın bize bakış açısı
 
Geri
Üst