Şehitler mi... Unutacaksınız!

Edebi Taşımadan Şehit Edebiyatı

Behiç Gürcihan
(Kıvanç Değirmenli)
25.05.2007
Üsteğmen bölük komutanına telsizle haber veriyor:

"Komutanım, karda bir çicek daha açtı"

Şehidinin edebiyatını yapıyor; çünkü o şehidinin önünde yürüyor.
Sonuna kadar hakkıdır; çünkü edebini taşıyor.

Ya bizler...

İtiraf etmediğimiz suçluluğumuzun üzerine şehitler düşmeye başladı yine; yağmur gibi.

Gittiğimiz "mall"larda ; "cafe"lerde , "resort"larda gördüğümüz varoş çocukları çoğu. Sokakta "serseri", "kro" diye tanımladığımız çoğunun başında komando bereli haline ağıt yakıp duruyoruz.

Normalde "başı örtülü/türbanlı " diye bizden saymadığımız anaları, bacıları, kardeşleri bayrağa sarılı tabuta sarılmış ağlarken sormuyoruz; verecek cevabımız olmadığı için.

Kamusal alanda ağıt yakıyoruz hep beraber;
türbanlısı, başı açığı...
kahramanı, riyakarı...

Halbuki "şehit edebiyatı" yapmadan önce sormamız gereken o kadar çok soru; bulmamız gereken o kadar çok cevap var ki....

Doğru soruyu sormadan, doğru cevabı bilmeden;

edebiyatını yapıyoruz, edebini taşımadan.

Halbuki o edebin gereği var.

O edebin gereği doğru soruları sormaktan ve cevapları talep etmekten geçiyor.

Soruyoruz:

Bir yanda oğlunu askere göndermemek için "testis" bahanesine sığınanla ;
bir yandan askerliğini yapmamış müteahhitlerle arkadaş olan;
şehit cenazesinde neyin peşisıra "ağlıyor"?

Kaybolan masumiyetlerinin mi?

Soruyoruz:

Türk Ordusu; neredeyse PKK ile en şiddetli çatışmaların olduğu dönemle yarışacak hızda şehit veriyor.

Entellektüel Hilmi Bey'in zamanında kışlasına mahkum edilen Türk askerinin hazırlık seviyesinin düşmesi bu olağandışı şehitleşmede ne ölçüde rol oynuyor?

Kimsenin Hilmi Bey'den hesap sorma niyeti var mı?

"Entellektüel AB demeçleri verirken; askerlerinin eğitim düzeyi konusunda ne yaptın ; bu şehitlerde senin sorumluluğun ne paşam "

diyecek bir babayiğit çıkacak mı?

Haritalandırıyoruz :

Bir yandan ağıt yakıp, bir yandan haritalandırıyoruz. Şehitlerimizin düştüğü yerleri. Bizim gözümüze çarpıyor, elbet sizlerin de...

Örnek mi : Şırnak; Bestler / Dereler bölgesi...

Kıt aklımızla, askeri bilgimizle soruyoruz

Aynı bölgede son bir kaç ay içinde 10'ün üzerinde şehit verdik.

Bestler / Dereler bir lanet vadi. Kış şartlarında bir yaşam vahası; av hayvanları ile yiyecek deposu. Ortasında bir su akar : Hezil Çayı.

Kimsenin buraya bir baraj yapıp, vadiyi bütünüyle iptal edip;
bölgede teröristin inini daraltırken,
bölge insanını terörden ve teröristen uzaklaştıracak yeni bir yaşam vahası yaratmak hiç mi aklına gelmiyor?

Hadi bu soru saçma, abes oldu diyelim. Daha bir ayağı yere basanını soralım :

Operasyona çıkardığınız birlikleri çok kısa aralıklarda sürekli aynı yoldan geçirmenin PKK'ya "gel bizi mayınla" davetiyesi çıkarmak anlamına geldiğini kimse mi görmüyor?

Görenler var da; görenlerin uyarıları birilerinin işine yarayan duvarlara mı çarpıyor?

Buradan yola çıkıp sorularımızı daha bir makrolaştıralım :

MRAP - Mine Resistant Ambush Protected
(Mayına Dayanıklı, Pusu Korunmalı)

Şu vefa borcu duyduğumuz ABD'li generaller; askerlerini Irak'ta bu tarz araçların içine koyup bir yerden bire yere yolluyorlar.

Üç tipleri var. Tonajları ve zırhlarına göre farklı işlevlere sahip üç kategori.

Yıllardır evlatlarını askere göndermeyen oligarklara milyon dolarlar akıtıyoruz ama anlaşılan hala askerlerimizi adam gibi koruyacak zırhlılardan yeteri kadar yok ki; bir "Claymore" mayına yine onlarca can sönüyor.

Can sıkıcı ama sormaya devam ediyoruz :

Küresel operasyon yapan ABD'nin 28 tane varken;

ABD'den izinsiz veya koordinesiz burnunu Silopi'nin güneyine uzatamayan bizler için 2 milyar dolara 3 tane AWACS uçağı alacağınıza o parayla yüzlerce adam gibi zırhlı alsaydınız da ya da en azından yaptırsaydınız da;

mayında kırılan bir kaç kemik olsaydı, canlarımız değil; fena mı olurdu?

Bir başka örnek :

Çift pervaneli yüksek taşıma kapasiteli özel Chinook helikopterler

Ali Şen'in helikopterlerinin de;

yedek parça karşılığı ve pilotları Las Vegas'a götürerek "kendini affettiren" Skorsky'nin de;

Augusta'nın helikopter ihalesini almasından sonra bir bakanın özel bir uçakla İtalya'da Como gölüne yaptığı iki saatlik özel ziyaretin de;

hikayelerini biliyoruz. Kırık kolumuzun içinde yen biriktiriyoruz.

Ama hala sahadan;

"doğru düzgün bir uçar birlik konsepti yok. Anında bölgeye onlarca timi bir kerede indirebilmeliyiz"

şikayetlerini duyuyoruz.

Bu şikayetleri duydukça; depremden altı ay önce bir dağın tepesine 6 saatte tugay indirmekle övünenlerin, 17 Ağustos depreminde 24 saatte Marmara'nın göbeğine intikal edememelerini;

Gölcük enkaz altındayken Marmara'da Koç'un yatında dinlenenleri hatırlıyoruz.

"Madem birileri bu ülkeye silah satarak semiriyor; bari doğru silahları satıyorlar mı; sattıkları silahlar operasyonel ihtiyaçlarımıza uyuyor mu?"

diye soruyoruz?

Haddimizi aşıp sormaya devam edelim :

Paşalar yazıyor; subaylar yazıyor; bölgedeki askerler yazıyor. Bir iki örnek verelim ....

Benimsediğimiz mücadele anlayışında doğaya uyum sağlamak değil, doğa ile mücadele etmek var. Terörist ise , çok zorda kalmadıkça yağmurda, karda ve soğukta mevzi tutmuyor. İnlerde, mağaralarda, sığınaklarda, kamplarda ya da kendisine kucak açan köylerde saklanıyor. Asker ise her şartta tuttuğu mevziiyi beklemek zorunda.

Çünkü bizim yerimiz hep belli..Onların ise çoğu kere hiç belli değil..İş kaçıp kovalamaya, teröristin de fırsatını bulduğunda gücünü topladığında yani mevzii üstünlük sağladığında bizi vurmaya kalkmasına dayanıyor.

Bunların (karakol binaları) hepsi mezarlıktan başka hiç bir işe yaramıyor. Çünkü bölükler yılların alışkanlığı ile sanki çok matah şeylermiş gibi gayri ihtiyari binalarını koruyacak şekilde tertipleniyorlar.

Bu paragrafları okuduktan sonra ;

" benimsediğimiz mücadele anlayışında temel bir yanlışlık olmasın?"

sorusu ilk akla gelen soru değil mi? Bu sorunun cevabını tatmin edici şekilde bulmak namus borcumuz değil mi?

Yoksa uzaktan izlediği operasyonları tugay cerideleri ile harmanlayıp kitap yazan paşalarımızın kahramanlık öyküleri ile yetinmeye devam mı edeceğiz? Onbinlerce askeri mobilize edip, en fazla bir kaç yüz leşi elde etmekle mi övüneceğiz?

Sorular bitmiyor; vicdan susmuyor....

MOSSAD gibilerinin öğrettiği yöntemlerle kalleşliği sanat haline getiren PKK'ya karşı mücadele sürerken;
Neo-Conların has adamlarından Rubin askeri konferansta konuşma yapmaya hangi mantıkla davet ediliyor?

O Rubin'in soyu değil mi; Irak'ın Kuzeyini Türkiye'ye karşı üs yapanları besleyen? Hem Barzani'ye kafa tutup, hem de Rubin'i konferansa davet etmek ne anlama geliyor?

Birileri Türk askerinin

"alansal bir çatışma ortasında değil, küresel bir savaşın ortasında olduğunun"

ve o küresel savaşın tarafları ile kadeh tokuşturduklarının farkında değil mi?

Daha ne acı(tan) örnekler var...

Biz yazmıyoruz; mücadelenin içinden gelenler yazıyor :

ABD Büyükelçiliği'nden Bayan Rosa'ya özel havuz izni verip;
şehit çocuğunu, emri olmadan havuza soktukları için astlarını azarlayanları.

Bu tür ............................ yaygın mı?

Asla.

Ama hiyerarşik yapılarda; bir gram .............................., altındaki binleri köreltmeye yetmiyor mu?

Onlar yazmıyor; biz soruyoruz :

Bu ülkedeki en zengin 500 ailenin çocuklarının; yaptıysa eğer nerede askerlik yaptığını?

Cevabı var mı....

Şehit cenazesinde kavuşturduğunuz ellerinizi önce bir vicdanına koyup cevabını verin :

Cep telefonlarınızda kayıtlı işadamlarının çocukları nerede askerlik yapıyor? Daha doğrusu yapıyor mu?

Nasılsa elinizde Tayyip gibi bir "anti-kahraman" var.

"Tayyip yolları asfaltlamıyor, bize izin vermiyor" kolaylıcılığı ile devam etmek varken; kök soruya cevap vermek kimin işine gelir.

O yüzden Tayyip'i iktidarda tutanlar;
Tayyip'i iktidardan etmeye çalışanlarla;
konferanslarda, ihalelerde, Irak'ın kuzeyinde, lüks restoranlarda, golf sahalarında , stad lobilerinde buluşmaya devam ederken;

birileri Türk Ordusu'nu Kerkük bataklığına çekecek şekilde, şehit üretme düğmesine basmışken;

biz şehit edebiyatı yapmaya devam ediyoruz. Edebini taşımadan.

Sorularımızı sorup duruyoruz. Cevabını bulamadan.


B.G.
 
arkadaşlar boş boş gezeceğiniz pkk sitelerini hackleyin kurdistan haritasını yok edin ben burda şikayet ettim fakat yönetim tarafından silindi aartık neden bilemiyorum
 
Şehitler de Ölür, Vatan da Bölünür

Savaş Süzal - Yeniçağ Gazetesi

İçim öfke dolu.

O kadar kabarmış durumdaki öfkem, anlatamam.

Öfkem, vatandaşlarını tavuk boğazlar gibi öldüren katilleri cezalandırmak için başkalarının inayetine ve onayına sığınan hükümete, başındakiler ve destekleyicilerine. Öfkem onları bir torba yiyecek ve Ağustos ayında kömür almak için seçerek bugünü hazırlayan, ülkesini ve çoluk çocuğunu satanlara.


Öfkem, Talabani’den rüşvet alan

ve İsrail’in Herzliya kentinde Sami Ofer tarafından yaptırılan Interdisciplinary Center Herzliya diye bilinen kolejde, 25 Temmuz 2007 Çarşamba günü saat 17.45’te

“Türkiye Seçimleri’nden Sonra Orta Doğu” konulu panelin konuşmacıları Soli Özel ve Cengiz Çandar’a.

Nedeni O toplantı tutanaklarına göre;

“PKK 35.000 insanı öldürdü, bu katillere savaşçı demek ne kadar doğru”

sorusunu

“Efendim, öldürülenlerin 35.000’i bulduğu yok, bunların zaten 25.000’i piikeykey faytır (PKK Fighter)”

diyen Çandar ve

“PKK’lılara nasıl savaşçı derler, nasıl itiraz etmezsiniz”

diyenlere

“Her savaşın iki tarafı vardır, bu savaşın da tarafları Türk askeri ve PKK’lılar”

diyen Soli Özel’e.


Öfkem, televizyonlarda şehit haberlerinin altına hüzünlü müzik döşeyerek, dramatik ve acıklı bir sesle devrik cümlelerle, bu haberlerden rating kazanmaya çalışan televizyonlara ve televizyonculara.

İnanmadıklarını bugüne kadar bağıra bağıra ilan eden, bir gram bile umursamadıkları bu vatan evlatlarının cenazelerini rant yapmak için kullanan meslektaşlarıma.

PKK’ya terör örgütü demeyen, Talabani’ye mikrofon ve ekran veren Kanal D’nin Mehmet Ali Birand’ına.

Şehit ailelerine bağış adı altında, kendi reklâmlarını yapan, toplanan paraların faizlerinin ne olduğunu veya olacağını açıklayamayan şirket kurum ve kuruluşlara öfkeliyim.

Kusura bakmayın ama; Türkiye artık inandırıcılığını ve kendisine saldırılırsa karşılık verir yolundaki korkutuculuğunu kaybetmiş bir ülke.

Bu kayıplar artık hemen hemen her alana yayılıyor.

Türkiye’nin, tek askerini bile kaybetmeden bu işin hâlâ altından kalkabilecek bazı alternatifleri var.

Herkesin aklını biraz zorlayınca, bulabileceği bu karşılıklar şöyle olabilir;

a) Sınır kapılarını kapatırsınız ve Kürt bölgesine yalnızca aşağıdan Bağdat üzerinden mallar gelsin.

b) Kürt bölgesine siz elektrik vermeyin, uçuş için geçiş hakkı tanımayın karanlıkta kalsınlar.

c) Petrol boru hattını kapatın, petrollerini aşağıya Basra üzerinden yollamak zorunda kalsınlar. (Ürdün üzerinden giden öteki boru hattı, Sünni Arapların tepkisi nedeniyle çalışmaz.)

d) Barzani ve Talabani’nin her terör saldırısı ardından, ekonomik çıkar noktalarının vurulması. Bu füze veya hava saldırıları ile vurma, terör sorumluları teslim edilene kadar devam edebilir.

e) Barzani’nin bir özel timle aynı İsraillilerin usulü kaçırılıp, ancak istenen teröristlerin verilmesi halinde iade edilmesi.

Gördüğünüz gibi tüm bu olayları yapmak için tek bir askeri tehlikeye atmanıza gerek yok.

Ama İsrail’in kendi düşmanlarına yaptığı gibi yürek ister.

Bu arada ortada başka bir tehlike özellikle Soroscu ve AB’ci kiralık kalemler ve gazeteciler tarafından pompalanıyor.

Onları dinlerken ne kadar Türk askerini düşünüyorlar diye gözleriniz yaşarabilir.

Oyun şu,

“Türkiye illa bir askeri operasyon yapmak zorunda değildir, aksine, Kürtlerle (Talabani ve Barzani ile) diyalog maskesi altında masaya oturması ve teröristlere genel bir af çıkarması"

isteniyor.

ABD başkenti tarafından ve Batılı AB’li dostlarımız tarafından kotarılan bu plana göre Türkiye masaya, ıraklı Kürt aşiret liderleri, Bağdat hükümeti, Birleşmiş Milletler ve ABD ile masaya oturtularak PKK için aynı Güney Afrika’da olduğu gibi bir genel af çıkarılması.

Evet, sevgili okurum, biz böyle gamsız bir şekilde ülkemize sahip çıkmadığımız sürece, Vatan da bölünür, Şehitler de ölür ve unutulur.
 
medyanin icinde bi suru hian,assagilik olduguna kabul,sapasaglam ogluna curuk raporu alip memleket icin ugrasiyoruz diyen ... lerin olduguna da kabul.

ama sehit haberlerinin sansurlenmesine sonuna kadar evet, gormesin kani bes para etmez serefsizler bizim gozyasimizi,duymasin feryadlarimizi. sadece isimlerini ve sayilarini soylesinler sehitlerimizin o yeterli. cunku bizim feryadlarimiz gozyazslarimiz ekranlara bangir bangir verilince bi yerlerde kani bes kurus etmez seresfizler zevkten 4 kose oluyor. kizsaniz da darilsaniz da sehitlerimizin sayisi ve isilerinin disinda medyaya yansitilmasina ben sonuna kadar karsiyim.
 
Tayyip Erdogan iyice azitti.

Tayyip Erdogan tezkereyi, Talabani'yi, Barzani'yi bir kenara bıraktı, terörle mücadelede can pahasına savaşan askerleri hedef aldı!

Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yapılan terör yorumlarının tahrik amacı taşıdığını söyledi, “İster emekli, ister muvazzaf olsun bu yapılan ülkenin birliğine saldırmaktır. Bunların sırtında sorumluluk yok. İyi biliyorlarsa siyasete soyunsunlar” dedi.

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, daha yoğun bir askeri sürecin kaçınılmaz hale geldiğini belirterek, Türkiye’nin hamasetle ve omuzlarında sorumluluk taşımayanların heyecanıyla davranamayacağını söyledi.

Başbakan Erdoğan, Irak’ın işgalinin ardından bölgede taşların yerinden oynadığını belirterek “Irak’ın istikrarsızlığı potansiyel riskler taşımaktadır. Türkiye, bölgenin istikrarı için barışçıl yollar ve insanı gayreti denedi. Türkiye, bölgedeki barışın yegane teminatıdır. Türkiye’nin barış için üstlendiği bu misyon etkisini artırarak sürmektedir. Türkiye, Irak’ın yanında olmuştur. Ancak Türkiye bölgede barış ve istikrar için gerekli çabayı gösterirken, maalesef terörle mücadele konusunda gereken desteği görememiştir. Bu nedenle de daha yoğun askeri süreç kaçınılmaz olmuştur” diye konuştu.

Erdoğan, “İktidar sorumluluğu hamaset, acelecilik ve dar görüşlülük kaldırmaz. Ne hamasetle, ne de omuzlarında sorumluluk taşımayanların heyecanıyla hareket edemeyiz. Devlet bütün birimleriyle meselenin peşindedir” dedi.

Televizyon kanallarında terör konusunda yorumda bulunan kişilere sert tepki gösteren Başbakan Erdoğan, halkın bu şekilde tahrik edildiğini söyledi.

Erdoğan, şöyle konuştu: “Bazı TV kanallarında konuşanları görüyoruz. Yaptıkları iş tahrik etmektir. Bunlar sadece tahrik memuru olarak görev yapıyor. Sıfatı ne olursa olsun; ister emekli, ister muvazzaf olsun, bu yapılan ülkenin birliğine, beraberliğine saldırmaktan başka birey değildir. İyi biliyorlarsa siyasete soyunsunlar. Bunların sırtında sorumluluk ve yük yok. TV’lerden ülkenin birliğine kurşun sıkanlar karşısında bizi bulacaktır.”

SAĞDUYU ÇAĞRISI
Erdoğan, terör olaylarına karşı yapılan gösteriler ve verilen tepkide ölçülü ve sağduyu olunması gerektiği uyarısını da yaptı:

“Her türlü provokasyona karşı çıkmak, büyük millete yaraşır şekilde ölçülü olmak gerekiyor. Dünyanın tüm gözleri üzerimizdeyken, aklıselim ve sağduyulu davranmalıyız. Birbirimizin boynuna sarılarak acımızı paylaşacağız. Duygusallığa teslim olmamalıyız. Sokağa yansıyan hiçbir tepkinin ölçüyü aşmaması lazım. Herkesi azami dikkate çağırıyorum. Sokakta tepkiler doğaldır, ama bu tepki asla ülkemde yaşayan farklı etnik gruplara yönelik olmamalıdır. Burada sizden özel hassasiyet istiyorum. Hiçbir vatandaşımızı herhangi bir ayrıma tabi tutmaksızın tüm etnik unsurları zenginliğimiz olarak görüyoruz.”

ABD’DEN SİLAHLARIN İZAHINI İSTEYECEĞİZ
Başbakan Erdoğan, 5 Kasım’da yapacağı ABD ziyaretinde Başkan George Bush’a terör konusundaki Türkiye’nin hassasiyetini açık bir şekilde ifade edeceklerini belirterek, “Terör sadece bir ülkede yetişmez, uluslararası boyutu var. Sırtını dayadığı yerler, yataklık eden ülkeler var. Bunları ABD’yle konuşacağız. PKK’nın elindeki ABD silahlarının izahını isteyeceğiz. Türkiye’nin tezlerini anlatacağız. Acil somut adımlar beklediğimizi açık ve net bir şekilde ifade edeceğiz. Çözümün yol haritasıyla bir sürece bağlanmasını istiyoruz. Biz dostluğun gereğini yapacak, karşılığını bekleyeceğiz” dedi.

ARTIK SUS, GÖREVİNİ YAP!

 
Türkiye şehitlerinin intikamını almaya devam ediyor.

Türkiye şehitlerinin intikamını almaya devam ediyor.

Askerimizin başına çuval geçirenlerin anlık istihbaratı hikayeleri eşliğinde yapılan teröristle mücadelede dün Küpeli dağında üç beş çapulcu daha öldürüldü ve "Gabar Dağı'nda şehit olanların intikamı alındı" anonsları duyuldu her yerde.

Şehit Haritamıza dün bir Yüzbaşı daha eklendi. Bizim sayabildiğimiz son iki ayda sadece Küpeli bölgesinde 18 şehit verildi.

Başımızda çuval; ABD'den istihbarat; AB'den feyz alarak şehitlerin intikamını almaya devam.

Cami penceresinden şehit babasının cenazesini izleyen Bade büyüdüğünde soracaktır elbet : Hangi İntikam?
8b53q60.jpg


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bizim Evladımızı da Eve Döndürebilecek Yasa Var mı?

Yeniçağ Gazetesi



İstanbul Şehit Aileleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba, PKK'lı terörist için "eve dönüş" yasası hazırlığı yapan Tayyip Erdoğan'a böyle seslendi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, terör eylemlerine katılmayan PKK'lı teröristlere " Gelin ananızın babanızın yanına" demesinin ardından yeni bir eve dönüş yasası çıkarılması için düğmeye basması tepki çekti. Şehit aileleri, " Yavrularımızın kemiklerini sızlatıyorlar" dedi.
Cevap bekliyoruz

"Evlatlarımızın kanı ile sulanan bu topraklarda af da ne demek oluyor"

diye soran İstanbul Şehit Aileleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba, öfkesini şöyle dile getirdi:

" Teröristleri analarının yanına çağıranların bizim evladımızı da eve döndürebilecek yasası var mı?"
Şehitlerimizi kim geri döndürecek

Başbakan'ın, dağdaki PKK'lı teröristleri analarının yanına dönmeye davet etmesi şehit yakınlarını üzdü: Bu sözleri duydukça acımız daha da artıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, dağdaki teröristleri ana-babalarınn yanına dönmeye çağırması ve AKP iktidarının yeni bir affı kamuoyunun gündemine getirmesi şehit ailelerini derinden yaraladı.

İstanbul Şehit Aileleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba, hükümetin "silahı bırak" çağrısı nedeniyle rahat uyuyamadıklarını söyledi.

Hükümetin, ABD'nin ve IMF'nin dümen suyunda gittiği müddetçe terör olaylarının sona ermesinin kesinlikle mümkün olmadığını dile getiren Pakize Akbaba,

"ABD'ye ülkeyi biz mi borçlandırdık. Kim borçlandırdıysa bunun bedelini o ödesin"

dedi.

Af girişimi kızdırdı

PKK'lılara yönelik bir af girişimine sert tepki gösteren Akbaba, şunları söyledi:

"Günahı olmayan evlatlarımızın kanı ile sulanan bu topraklarda af da ne demek oluyor. Silahı bırakın da ne demek? Biz şehit yakınları olarak bu cümlelerden hiçbir şey anlamıyoruz. Şehit evlatlarımızın ruhunun da bundan rahatsız olduğunu hissediyoruz. PKK'lı teröristleri analarının yanına dönmeye çağıran Başbakan, şehit analarına ne diyecek. Kanı yerde kalan şehitlerimizi kim geri döndürek"

dedi.

Artık çözümü askerin girişimlerinden beklediklerini dile getiren Akbaba,

"Silahı bırakın sözlerini duydukça acımız daha da çok artıyor. Silahı bırakacaklar da başımızın tacı mı yapacağız. Artık, hükümetin icraatlarına ve AKP'lilerin söylediklerine tahammül etmek imkansız Böyle ihanetlere ve hakaretlere dayanabilecek gücümüz kalmadı. Şehitlerimizin geri gelemeyeceğini biliyoruz ama, bırakın bari rahat uyusunlar. İstediğimiz sadece bu"

dedi.

Şehit babasından tepki

Af girişimine tepki gösteren şehit babası Mehmet Alptekin de şunları söyledi:

"Bugüne kadar mevcut yasadan hangisi faydalanmış ya da ben bu ülkenin insanıyım diyerek gelip de teslim olmuş ve düzenli hayatı seçmiş. Ben bilmiyorum. Bir yerde de okumadım. Peki o zaman neden yeni bir yasaya ya da mevcut yasanının genişletilmesine ihtiyaç duyuldu? O zaman ABD'den icazet alındı. Bizim aklımıza bu geliyor. Bundan daha fazla da bir şey söylemek açıkçası içimizden gelmiyor. Giden gittiğiyle kalıyor."


Anaları daha fazla ağlatmayın

AKP iktidarı, PKK'ya af yasası hazırlığıyla şehit yakınlarını fena halde üzdü.

İstanbul Şehit Aileleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba'nın başını çektiği şehit yakınları, girişime tepki gösterdi.
Her türlü affa kesinlikle karşıyız

Anadolu Şehit Dernekleri Federasyonu Başkanı Mehmet Gencek, her türlü affa karşı olduklarını söyledi.

Kendisi de bir şehit babası olan Gencek, TBMM'ye çocuklarının katilleri için yetki vermelerinin mümkün olmadığını belirterek,

" Şu anda ortada tartışılacak bir taslak bulunmuyor. Bu nedenle taslak nedir, ne değildir, bilmiyoruz. Başbakanın ağzından af kelimesine benzer ifadeler çıktı ancak Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, gündemlerinde kesinlikle böyle bir şey olmadığını ifade etti. Ancak biz, affın her çeşidine karşıyız. Suç işlemişse bunu mutlaka çekecek. Çocuklarımızın katilleri için yetki vermemiz söz konusu olamaz"

dedi.
Bu yasa, PKK'yı güçlendirir

AKP Hükümeti'nin çıkarma yolunda olduğu yeni Pişmanlık Yasası'na Şehit Aileleri Derneği Başkanı Hamit Köse de tepki gösterdi.

Köse, çıkarılacak yeni bir af yasasıyla terör örgütü PKK'nın daha da güçleneceğini kaydetti.

Konuyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan'dan randevu talep ettiklerini ve tepkilerini kendisine aktaracaklarını ifade eden Köse, şunları söyledi:

"Son çıkan pişmanlık yasası ne işe yaradı? Kaç kişi pişman oldu, kaçı terörist faaliyetlerden vazgeçti. Eğer bu yasa çıkarsa, dağdan inenler Türkiye Cumhuriyeti'nin imkanlarından yararlanacak, eğitimini alacak, çalışacak ve daha güçlü ve donanımlı halde dağa geri dönecekler."


Şehit evlatlarıyla mezarlıkta bayramlaşacaklar...

Özenle bakıp büyüttükleri evlatlarını vatan için şehit veren kahraman anneler, bu bayramı da üzüntülü ama gururlu geçirecekler... Oğullarının mezar taşlarını, hasret gözyaşlarıyla yıkayacaklar...

-----------------------------------------------------------------------------------------

Kan Çiçekleri
Kan Çiçekleri'ni okuduktan sonra milli mücadele kararlılığı ile unutturulmak istenen milli şuurun köklerinin nerede olduğunu hissedeceksiniz...

Vatani görevini güneydoğuda yaparken, mayına basarak yaralanan Gazi Savaş YÜCEL; On binlerce insanın okuduğu "Her satırı vücuttan kopan bir parça ile yazılan, her satırında tarifi imkansız acıların yaşandığı, çağdaş bir Çanakkale destanı olan, "BİZ KINALI BACAKSIZLAR" kitabının ardından, ikinci kitabı olan "KAN ÇİÇEKLERİ" de yayınlandı.

YÜCEL "Kan Çiçekleri" isimli kitabında, "Askerliğin yan gelip yatma yeri!" olmadığını; milli şuurun sadece şehit cenazelerinde "Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" diye bağırmak olmadığını yazdı.

Kitapta, yataklarımızda huzur ve güven içinde uyurken; bizlerin güvenliği uğruna, ailelerinden uzak, fedakarca ve zor şartlar altında mücadele veren, vatan ve milletin bölünmezliği için her alanda canlarını feda eden, kanlarını akıtan kahraman askerlerimizin yaşadıklarını okuyacaksınız... Okuduktan sonra da milli mücadele kararlılığı ile milli şuurun köklerinin nerede olduğunu hissedeceksiniz...
 
Geri
Üst