İslamda Adalet (hutbe)

DeRSaaDeT

Islambol
Altın Üye
Katılım
3 Şub 2006
Mesajlar
6,597
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
118
adalet.jpg
Muhterem Mü’minler!

Adalet düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek, bir şeyi yerli yerine koymaktır. İslam dininde adalet, kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara insan olmaları yönünden eşit davranmak ve haklarını vermek demektir.
Kişinin, hiçbir ayırım yapmadan nimet ve zorluklar karşısında eşit tutulması, işinin ehli olması ve işi yapabildiği ölçüde hakkını elde etmesi, adaletin yerini bulması demektir.

Dinimiz İslam, hakkında hüküm vereceğimiz veya şahitlik edeceğimiz kişiler yakınlarımız bile olsa doğruyu söylememizi emrediyor:
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır! Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez) yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır” [3].
Bir gün hırsızlık yapan Fatıma adında bir kadın Hz. Peygamber’in huzuruna çıkarıldı. Suçu tespit edildiği için Hz. Peygamber onu cezalandıracaktı. Fakat Mekke’nin ileri gelen bir kabilesindendi. Bazı kişiler bu kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Hz. Üsame’yi aracı olarak gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz yüksek bir yere çıkarak şu konuşmasını yaptı:
“Ey İnsanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzadeleri bir şey çalarsa onu cezalandırmazlar, itibarı az olanları çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki böylesine adi bir işi o Fatıma değil de kızım Fatıma yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım” [4].

Değerli Mü’minler!

Hayatı en güzel ahlak örnekleriyle dopdolu olan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “De ki: Ben Allah’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum” [1]
Adalet, her insanın uyması gereken çok önemli bir görev olmakla beraber bilhassa idarecilerin adaletli davranmaları daha da önemlidir. Hz. Peygamber buyuruyor ki:
“Adil, bilgili ve başarılı idareciler; hısım, akraba ve Müslümanlara karşı yumuşak kalpli ve şefkatli olanlar; aile fertleri kalabalık olduğu halde harama el uzatmayan, haramdan uzak kalmaya çalışanlar cennet ehlidirler” [2].
Hz. Peygamber hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününün boğucu hengamesinde Arş-ı Âlâ’nın gölgesinde ferahlanacak yedi sınıf insanı zikrederken en başta “Adaletli davranan idareci”yi saymıştır. [5]

Aziz Müslümanlar!

Peygamber Efendimizden itibaren İslam tarihinde öyle adalet örnekleri vardır ki, bunlar melekleri dahi imrendirecek özelliktedir. Bunlardan yakın tarihimizdeki bir örnekle hutbemizi bitirelim. İstanbul’daki Fatih Camii’nin sütunlarını kısa kesen Rum ustanın elini kestiren Fatih Sultan Mehmet’in elinin kesilmesine de, kendi tayin ettiği mahkeme reisi Kadı Hızır Efendi hüküm vermişti. Böyle bir kararın çıkmasından çok etkilenen Rum usta davasından vaz geçmiş ve Fatih’in elinin kesilmesine mani olmuştu. İşte böyle bir adalet anlayışının uygulanmasıyladır ki Osmanlı Devleti 600 küsur yıl ayakta kalmıştı. Hülâsâ adalet mülkün temelidir.


_____________________
[1] Şûrâ, 42/15.
[2] Müslim, “Cennet”, 6
[3] Nisâ, 4/135.
[4] Buhârî, “Hudûd”, 11; Müslim, “Hudûd”, 8.
[5] Buhârî, “Ezân”, 36; Müslim, “Zekât”, 91.
 
adalet... insanoğlu bu kelimenin ne anlama geldiğini bile unutur durumdalar artık. kendisi için adalet isteyip başkalarına geldiğinde sorun yapmaz olmuşlar.
 
abla emanetin ehli var da ehline vermek gerekiyor sorun burada :)
ama fazlaca da takmamak gerekiyor herşeyi kafaya...
 
Teşekkürler.
Adalet dendi mi İslam dini, peşinden de Hz. Ömer hemen beynimizde ilk olarak çaksa da, Müslüman olmayan adil insanlara da rastlamak mümkündür. Benim ilk aklıma gelenler, Habeşistan emiri Necaşi ve İran Hükümdarı Nuşirevan. Buyrun bir tarihi kıssa;

Hazreti Ömer ve Sa'd İbni Vakkas Hazretleri, İran'a at satmaya gitmişlerdi. İran'a vardıkları zaman şehrin girişinde cirit oynayan bir kısım genç görüp seyre daldılar. Bir ara yabancıların kendilerini seyretmekte olduğunun farkına farkına varan gençlerden birisi yanlarına gelip "Bedeviler" gibi sözlerle hakaret ettikten sonra, satmak için getirdikleri ve üzerine bindikleri Arap atlarını ellerinden zorla aldılar.

Hazreti Ömer ve Sa'd ibni Ebi Vakkas Hazretleri ticaret maksadıyla geldikleri şehre meyüs ve mükedder vaziyette girdiler. Yanlarında yiyecek bir şeyleri olmadığı gibi paraları da kalmamıştı. Aç susuz akşam olmasını beklediler. Akşam olunca da bir hana vardılar. Kapıdan girer girmez hancı, misafirlerin yabancı olduğunu ve üzüntülü olduklarını anladı. Neden üzüntülü olduklarını sordu. Hazreti Ömer daha üzüntülü görünüyordu. O hiç konuşmadı. İbni Vakkas Hazretleri ise başından geçenleri hancıya dert yanarak anlattı. Hancı misafirlerini dinledikten sonra:
- Siz kederlenmeyin, bizim hükümdarımız son derece âdildir. Ya atlarınızı buldurur, yahut bedelini tazmin eder. Sizin anlattığınıza göre elinizden atları alan hükümdarın kendi oğludur. Ama o mutlaka bu meseleyi halleder, diyerek teselli verdikten sonra:
-Her sabah hükümdarımız pazar yerinde halkın önünden geçer ve halk ona dert ve dileklerini bildirirler. O da ne icab ediyorsa hemen yapar. Siz sabahleyin hemen pazar yerine gidin vaziyeti anlatın dedi.
Sabah, Hazreti Ömer ve arkadaşı pazar yerine çıkıp hükümdarı beklemeye başladılar. Biraz sonra hükümdar yanında tercümanları olduğu halde geldi. Herkes nesi varsa açık açık söylüyor o da gerekeni hemen orada yapıyor veya yapılmasını emrediyordu. Sıra Hz. Ömer ve İbni Vakkas'a geldi. Onlarda başlarından geçenleri anlattılar., atlarının bulunup geri veilmesini dilediler.
Hükümdar bunları dinleyince yüzü çok asıldı ve üzüntülü olduğu her halinden belli idi. Bir kese altın verdi ve atlarının da bulunacağını söyledi. Hükümdar tercüman vasıtası ile konuşuyordu, tercüman ise atı alanların hükümdarın oğlu olduğunu söylememişti. Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri yine akşam kaldıkları hana geldiler. Bu sefer yanlarında paraları da vardı, karınları da toktu. Hancının parasını verdiler, o gece de orada kalıp sabahleyin yola çıkmayı düşünüyorlardı. Hancı ne olduğunu sordu. Onlar hükümdarla görüştüklerini ve atları bulacağını söylediler, dedi.
Hancı birden öfkelendi ve :
-Demek kendi oğlu olduğu zaman iş değişiyor, dedi.
Sabah oldu bu sefer hükümdarın karşısına hancı çıkıp:
-Hükümdarım, suçu işleyen başkası olur ceza verirler de, sizin oğlunuz olursa cezasız kalır öyle mi? dedi.
Nuşirevan bunu duyunca rengi değişti ve çok sinirli olduğu besbelli idi:
-At sahipleri yarın şehir terketsinler... Fakat biri şehrin kuzey, biri güney kapısından çıksın dedi.
Sabah oldu ve atların değerinden fazla para verdi. Hazreti Ömer ve Ebû Vakkas Hazretleri şehri terkediyorlardı. Bir de ne görsünler, şehrin bir kapısına atı alan genç, diğer kapısına ise hükümdara yanlış bilgi veren tercüman asılmışlar ve ölmüşler bile...
Fakat ne yazıktır ki, adaletiyle meşhur bu hükümdara iman nasip olmamış ve Efendimiz (s.a.v.) imansız gittiklerine teessüf ettiği isimler arasında bunu da saymıştır.
 
"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!"
Bu sözün tersi davranmak ta bir adaletsizilik sayılabilir mi acaba?
 
Geri
Üst