matrix_27
New member
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 993
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İnkar edenler cehennemdeki azabın şiddetini yaşadıkça, dünya hayatında Allah'a iman etmemiş oldukları için çok büyük bir pişmanlığa kapılacaklardır. Ancak bu pişmanlık, onlara hiçbir şekilde telafi imkanı sağlamayacaktır. Çünkü dünyada kendilerine yeterince fırsat verilmiştir ama onlar bunu değerlendirememişlerdir. Bunu anladıklarında, kendilerini Allah'tan uzaklaştıran, ahireti unutturan ve dünyaya çeken her şeye ve herkese lanet edecek ve onlara karşı büyük bir öfke duyacaklardır. Allah bu kimselerin öfke dolu pişmanlıklarına şöyle dikkat çeker:
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi, 66-68)
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 38-39)
Ayetlerde görüldüğü gibi, suçu, dünya hayatında kendilerini saptıran kimselere yükleyerek azaptan kurtulabileceklerini umarlar. Halbuki Allah herkese doğruyu bulabileceği bir vicdan ve bunu uygulayabileceği bir irade vermiştir. Herkese her iki alternatif de anlatılmış ve herkese doğru olan da yanlış olan da sunulmuştur. Ve her insan kendi tercihini kendi iradesiyle bilerek ve isteyerek yapmıştır. Ayrıca Allah herkesin kalbinde yaşadığı imanı ve inkarı da bilir. Bu nedenle cehennem ehli arasında insanların inkar etmesine öncülük edenler de, onlara uyanlar da hak ettikleri karşılığı göreceklerdir. O gün kimse başkasının işlediği günahtan sorumlu olmayacak ve kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir.
Bu insanlar, dünya hayatında birbirlerini günaha çekerlerken belki de çoğu defa ahirette hesap vereceklerini hatırlamış ama bunu önemsiz görmek istemişlerdir. Birbirlerine "sen yap ben senin günahını yüklenirim" demiş ve inkar etmeleri için birbirlerini teşvik etmişlerdir. Şeytan da onlara birtakım süslü vaatlerde bulunarak onları inkara yönlendirmiştir. Halbuki Allah "… o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir." (Meryem Suresi, 80) şeklinde buyurarak bu vaatlerin inkarcılar için hiçbir faydası ve geçerliliği olmadığını önceden bildirmiştir.
O gün inkar edenler tamamen yalnız olduklarını açıkça göreceklerdir. Ve Allah'tan başka kendileri için ne bir dost ne de bir veli bulamayacaklarını da anlayacaklardır. Çünkü dünyada peşlerinden gittikleri, kendilerine dost olarak gördükleri herkes cehennemde onları terk edecek ve yüzüstü bırakacaktır. Aynı şekilde Allah'ı unutarak veli edindikleri şeytan da kendilerine ihanet edecek ve şöyle diyecektir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (İbrahim Suresi, 22)
Dost olarak gördükleri herkesin kendilerine böyle ihanet ettiğini ve kendilerini yüz üstü bıraktığını görmek inkar edenlerin pişmanlığını daha da arttıran bir neden olacaktır. Artık Allah'tan başka sığınacak kimseleri olmadığını çok açık olarak anlamışlardır. Ancak bunu anlamanın kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını görmek de onlara büyük bir sıkıntı verecektir. O gün bir yandan birbirleriyle tartışırlarken, bir yandan da dünyada yapıp ettikleri günahları itiraf ederler. Bu durumu Allah ayetlerde şöyle haber vermektedir:
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,"
"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı."
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"
"Ne de candan-yakın bir dost."
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." (Şuara Suresi, 96-102)
Ayetlerde görüldüğü gibi, inkarcılar büyük bir pişmanlıkla dünyaya geri dönebilmeyi, iman eden insanlardan olup, ahiret hayatları için kendilerine fayda sağlayacak hayırlı bir şeyler yapabilmeyi dilerler. Ancak bu dilekleri kabul edilmez. Yıllarca peşinden koştukları paranın, güzelliğin, itibarın, dünyada elde etmeye çalıştıkları başka bir şeyin hiçbir anlamı olmadığını görürler. Kuran'da onların bu pişmanlık dolu ifadelerine Allah şöyle yer verir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."
"Hesabımı hiç bilmeseydim."
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı."
"Güç ve kudretim yok olup gitti."
(Allah buyruk verir "Onu tutuklayın, hemen bağlayın."
"Sonra çılgın alevlerin içine atın."
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."
"Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu."
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 25-35)
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi, 23-24)
Tüm bunların yanında cennet halkının sevincini ve mutluluğunu görmek de inkar edenlerin yaşadıkları pişmanlığı artırır. Çünkü cennette yaşayan insanlarla kendi yaşantıları arasındaki olağanüstü büyük farklılığa şahit olurlar. Ahirette cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki büyük farka dikkat çekilmiştir.
Cehennem ehlinin görünümünü Allah Kuran'da "gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış" (Kalem Suresi, 43) şeklinde ifade etmiştir. Bir başka ayette ise yüzlerinin "kararmış ekşimiş" (Kıyamet Suresi, 24) olduğunu bildirmiştir. Buna karşılık cennetle müjdelenen müminlerin yüzlerini şöyle tanımlamıştır:
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;
Güler ve sevinç içindedir. (Abese Suresi, 38-39)
İnkar edenler cehennemde kaynar su, irin, kan, zehirli darı dikeni ve zakkum dışında hiçbir yiyecek bulamayacaklarken, iman edenler cennette baldan, sütten ırmaklarla, kadehler içerisindeki birbirinden güzel içeceklerle, kesilip eksilmeyen, yüklü dalları bükülmüş, meyveleri sarkmış meyve ağaçlarıyla ve nefislerinin isteyeceği daha pek çok nimetle ödüllendirileceklerdir. Bir ayette Allah cennet halkının yiyeceklerini şöyle tanımlar:
Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)
Allah'ın ayette de belirtildiği gibi böyle mükafatlandırılan kimseler ile inkar edenlerin hem açlıklarını gidermeye yaramayan, hem de büyük bir azaba dönüşen rızıkları kesinlikle bir değildir. Onlar orada sonsuz defa yakılacak, sonsuz defa derileri eritilip dökülerek yenileriyle değiştirilecek ve sonsuza kadar bir parça serinlik ya da ferahlık bulabilmek için yalvararak yardım isteyeceklerdir. Cennet halkının gölgeliklerde, serinliklerde nimet içerisinde olduklarını görecek ve onlara sahip olduklarından bir parça kendilerine de vermeleri için yalvaracaklardır. Rabbimiz Kuran'da onların bu haberini şöyle verir:
Ateş halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır." (Araf Suresi, 50)
Ama cehennemde pişmanlık içinde yaşayan inkarcıların bu yardım istekleri asla karşılık görmeyecektir. Allah, bunu haber verdiği ayette şöyle buyurmaktadır:
... Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. (Kehf Suresi, 29)
Yine aynı şekilde cennet halkına atlas ve ipekten elbiseler, sayısız ziynetler, altınlar, gümüşler sunulurken, cehennem halkına katrandan ve ateşten biçilen elbiseler giydirilecektir. Onlar zincirlere vurulup, demir halkalarla bağlandıkları "cehennemden yataklar"a yatırılıp üzerleri de "cehennemden örtüler" ile örtülürken, müminler yüksek köşkler ve güzel konaklar içerisindeki yükseklere kurulmuş ve "özenle işlenmiş mücevher" tahtlarda, çarpıcı güzellikteki döşeklerde, astarları ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde ağırlanacaklardır.
Allah Kuran'da müminlerin diledikleri her şeyi orada kendilerine vereceğini bildirmiştir. Allah onların hoşnut bir yaşam içerisinde olduklarını, mutlu ve huzurlu olduklarını ve sevinç içerisinde ağırlandıklarını da şöyle bildirmiştir:
... Rableri katında her diledikleri onlarındır... (Şura Suresi, 22)
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve sevinç vermiştir. (İnsan Suresi, 11)
İnkarcılar da dünya hayatında eğer Allah'ın emrine uyarak vicdanlı, samimi ve dürüst bir tavır göstermiş olsalardı, bugün cehennem ateşi içerisinde azap çekmiyor ve cennet halkı gibi nimetler içerisinde yaşıyor olacaklardı. İşte bu nedenle inkar edenler cennet halkını her düşündüklerinde bu pişmanlığı kat kat artarak hissedeceklerdir. Allah, onların içerisinde bulunduğu cehennem azabını ve bu pişmanlıklarını "sarsıcı üzüntü" olarak tanımlamış ve bundan ne zaman kurtulmak isteyecek olurlarsa, bir kez daha azaba döndürüleceklerini bildirmiştir:
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara "Yakıcı azabı tadın" (denir). (Hac Suresi, 22)
Çünkü cehennem artık geri dönüşü olmayan ve pişmanlık hissinin bir fayda sağlamayacağı, hatta hiçbir anlam ifade etmeyeceği bir yerdir. Melekler daha ilk öldükleri anda inkarcılara Allah'ın dilemesi dışında artık sonsuza kadar bir güzellikle karşılaşmayacaklarını haber vermişlerdir:
Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak." (Furkan Suresi, 22)
Bu nedenle inkar edenler ancak yok olarak bu azaptan kurtulabileceklerine inanmışlardır. Yok olmak için yalvaracaklardır ama bu istekleri kabul edilmeyecektir. Çünkü onlara dünyada öğüt alabilecekleri kadar bir ömür verilmişken onlar bile bile inkarı tercih etmiş ve haktan yüz çevirmişlerdir. Bu nedenle onlara Allah şunları söyleyecektir:
"Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın." (Furkan Suresi, 14)
"Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)
Allah Araf Suresi'nin 40. ayetinde, onların halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cehennemden kurtulamayacaklarını ve cennete giremeyeceklerini bildirmiştir. Ayrıca Allah, inkarcıların dünyada iken nasıl haktan yüz çevirip, ahiret gününü ve Kendisine kavuşmayı unuttularsa o gün de onların unutulacağını, yani Rabbimizden asla bir karşılık alamayacaklarını, yardım görmeyeceklerini bildirmiştir:
(Allah da) Der ki: "İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın." (Taha Suresi, 126)
Denildi ki: "Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiçbir yardımcı yoktur." (Casiye Suresi, 34)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, Biz de bugün onları unutacağız." (A'raf Suresi, 51)
Yine de yalvaracak ve Allah'tan kendilerini ateşten çıkarmasını dileyeceklerdir ama Allah onlara şöyle cevap verecektir:
(Allah) Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Müminun Suresi, 108)
İşte inkar edenlerin alacakları karşılık, hiçbir şekilde yardım görmemek ve cehennem azabı içerisinde terk edilmek olacaktır. Allah onlara rahmet etmeyecek, onları esirgemeyecek ve işledikleri günahları, hataları bağışlamayacaktır. Oysa dünyada iken Allah'a sığınmış olsalardı, O'nu kendilerine karşı sonsuz esirgeyen, sonsuz bağışlayan ve sonsuz rahmet eden olarak bulacaklardı. Ama cehennemi gördüklerinde hatırladıkları bu gerçekler artık onlara hiçbir yarar sağlayamayacaktır.
Tüm bu anlatılanların ardından insanların, Allah'ın kullarına karşı sonsuz seven ve sonsuz affedici olduğunu şimdiden düşünüp, yalnızca O'nu dost ve vekil edinmeleri gerekir. Zira cehennemin kapıları insanın üzerine bir kere kilitlendi mi, artık Allah takdir ettiği sürece açılmayacak ve şu an insanın elinde olan fırsatlar bir daha kendisine geri verilmeyecektir. Bu ebedi pişmanlıktan kurtulmanın yolunu ise Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 146-147)
Alıntıdır...
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular." "Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzab Suresi, 66-68)
Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 38-39)
Ayetlerde görüldüğü gibi, suçu, dünya hayatında kendilerini saptıran kimselere yükleyerek azaptan kurtulabileceklerini umarlar. Halbuki Allah herkese doğruyu bulabileceği bir vicdan ve bunu uygulayabileceği bir irade vermiştir. Herkese her iki alternatif de anlatılmış ve herkese doğru olan da yanlış olan da sunulmuştur. Ve her insan kendi tercihini kendi iradesiyle bilerek ve isteyerek yapmıştır. Ayrıca Allah herkesin kalbinde yaşadığı imanı ve inkarı da bilir. Bu nedenle cehennem ehli arasında insanların inkar etmesine öncülük edenler de, onlara uyanlar da hak ettikleri karşılığı göreceklerdir. O gün kimse başkasının işlediği günahtan sorumlu olmayacak ve kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir.
Bu insanlar, dünya hayatında birbirlerini günaha çekerlerken belki de çoğu defa ahirette hesap vereceklerini hatırlamış ama bunu önemsiz görmek istemişlerdir. Birbirlerine "sen yap ben senin günahını yüklenirim" demiş ve inkar etmeleri için birbirlerini teşvik etmişlerdir. Şeytan da onlara birtakım süslü vaatlerde bulunarak onları inkara yönlendirmiştir. Halbuki Allah "… o Bize, 'yapayalnız tek başına' gelecektir." (Meryem Suresi, 80) şeklinde buyurarak bu vaatlerin inkarcılar için hiçbir faydası ve geçerliliği olmadığını önceden bildirmiştir.
O gün inkar edenler tamamen yalnız olduklarını açıkça göreceklerdir. Ve Allah'tan başka kendileri için ne bir dost ne de bir veli bulamayacaklarını da anlayacaklardır. Çünkü dünyada peşlerinden gittikleri, kendilerine dost olarak gördükleri herkes cehennemde onları terk edecek ve yüzüstü bırakacaktır. Aynı şekilde Allah'ı unutarak veli edindikleri şeytan da kendilerine ihanet edecek ve şöyle diyecektir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (İbrahim Suresi, 22)
Dost olarak gördükleri herkesin kendilerine böyle ihanet ettiğini ve kendilerini yüz üstü bıraktığını görmek inkar edenlerin pişmanlığını daha da arttıran bir neden olacaktır. Artık Allah'tan başka sığınacak kimseleri olmadığını çok açık olarak anlamışlardır. Ancak bunu anlamanın kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını görmek de onlara büyük bir sıkıntı verecektir. O gün bir yandan birbirleriyle tartışırlarken, bir yandan da dünyada yapıp ettikleri günahları itiraf ederler. Bu durumu Allah ayetlerde şöyle haber vermektedir:
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki:
"Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,"
"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı."
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"
"Ne de candan-yakın bir dost."
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." (Şuara Suresi, 96-102)
Ayetlerde görüldüğü gibi, inkarcılar büyük bir pişmanlıkla dünyaya geri dönebilmeyi, iman eden insanlardan olup, ahiret hayatları için kendilerine fayda sağlayacak hayırlı bir şeyler yapabilmeyi dilerler. Ancak bu dilekleri kabul edilmez. Yıllarca peşinden koştukları paranın, güzelliğin, itibarın, dünyada elde etmeye çalıştıkları başka bir şeyin hiçbir anlamı olmadığını görürler. Kuran'da onların bu pişmanlık dolu ifadelerine Allah şöyle yer verir:
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi."
"Hesabımı hiç bilmeseydim."
"Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.
"Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı."
"Güç ve kudretim yok olup gitti."
(Allah buyruk verir "Onu tutuklayın, hemen bağlayın."
"Sonra çılgın alevlerin içine atın."
"Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin."
"Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu."
"Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı."
"Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 25-35)
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi, 23-24)
Tüm bunların yanında cennet halkının sevincini ve mutluluğunu görmek de inkar edenlerin yaşadıkları pişmanlığı artırır. Çünkü cennette yaşayan insanlarla kendi yaşantıları arasındaki olağanüstü büyük farklılığa şahit olurlar. Ahirette cennet ehli ile cehennem ehli arasındaki büyük farka dikkat çekilmiştir.
Cehennem ehlinin görünümünü Allah Kuran'da "gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış" (Kalem Suresi, 43) şeklinde ifade etmiştir. Bir başka ayette ise yüzlerinin "kararmış ekşimiş" (Kıyamet Suresi, 24) olduğunu bildirmiştir. Buna karşılık cennetle müjdelenen müminlerin yüzlerini şöyle tanımlamıştır:
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır;
Güler ve sevinç içindedir. (Abese Suresi, 38-39)
İnkar edenler cehennemde kaynar su, irin, kan, zehirli darı dikeni ve zakkum dışında hiçbir yiyecek bulamayacaklarken, iman edenler cennette baldan, sütten ırmaklarla, kadehler içerisindeki birbirinden güzel içeceklerle, kesilip eksilmeyen, yüklü dalları bükülmüş, meyveleri sarkmış meyve ağaçlarıyla ve nefislerinin isteyeceği daha pek çok nimetle ödüllendirileceklerdir. Bir ayette Allah cennet halkının yiyeceklerini şöyle tanımlar:
Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)
Allah'ın ayette de belirtildiği gibi böyle mükafatlandırılan kimseler ile inkar edenlerin hem açlıklarını gidermeye yaramayan, hem de büyük bir azaba dönüşen rızıkları kesinlikle bir değildir. Onlar orada sonsuz defa yakılacak, sonsuz defa derileri eritilip dökülerek yenileriyle değiştirilecek ve sonsuza kadar bir parça serinlik ya da ferahlık bulabilmek için yalvararak yardım isteyeceklerdir. Cennet halkının gölgeliklerde, serinliklerde nimet içerisinde olduklarını görecek ve onlara sahip olduklarından bir parça kendilerine de vermeleri için yalvaracaklardır. Rabbimiz Kuran'da onların bu haberini şöyle verir:
Ateş halkı cennet halkına seslenir: "Bize biraz sudan ya da Allah'ın size verdiği rızıktan aktarın." Derler ki: "Doğrusu Allah, bunları inkar edenlere haram (yasak) kılmıştır." (Araf Suresi, 50)
Ama cehennemde pişmanlık içinde yaşayan inkarcıların bu yardım istekleri asla karşılık görmeyecektir. Allah, bunu haber verdiği ayette şöyle buyurmaktadır:
... Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir. (Kehf Suresi, 29)
Yine aynı şekilde cennet halkına atlas ve ipekten elbiseler, sayısız ziynetler, altınlar, gümüşler sunulurken, cehennem halkına katrandan ve ateşten biçilen elbiseler giydirilecektir. Onlar zincirlere vurulup, demir halkalarla bağlandıkları "cehennemden yataklar"a yatırılıp üzerleri de "cehennemden örtüler" ile örtülürken, müminler yüksek köşkler ve güzel konaklar içerisindeki yükseklere kurulmuş ve "özenle işlenmiş mücevher" tahtlarda, çarpıcı güzellikteki döşeklerde, astarları ağır işlenmiş atlastan yataklar üzerinde ağırlanacaklardır.
Allah Kuran'da müminlerin diledikleri her şeyi orada kendilerine vereceğini bildirmiştir. Allah onların hoşnut bir yaşam içerisinde olduklarını, mutlu ve huzurlu olduklarını ve sevinç içerisinde ağırlandıklarını da şöyle bildirmiştir:
... Rableri katında her diledikleri onlarındır... (Şura Suresi, 22)
Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve sevinç vermiştir. (İnsan Suresi, 11)
İnkarcılar da dünya hayatında eğer Allah'ın emrine uyarak vicdanlı, samimi ve dürüst bir tavır göstermiş olsalardı, bugün cehennem ateşi içerisinde azap çekmiyor ve cennet halkı gibi nimetler içerisinde yaşıyor olacaklardı. İşte bu nedenle inkar edenler cennet halkını her düşündüklerinde bu pişmanlığı kat kat artarak hissedeceklerdir. Allah, onların içerisinde bulunduğu cehennem azabını ve bu pişmanlıklarını "sarsıcı üzüntü" olarak tanımlamış ve bundan ne zaman kurtulmak isteyecek olurlarsa, bir kez daha azaba döndürüleceklerini bildirmiştir:
Ne zaman ordan, sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler ve (onlara "Yakıcı azabı tadın" (denir). (Hac Suresi, 22)
Çünkü cehennem artık geri dönüşü olmayan ve pişmanlık hissinin bir fayda sağlamayacağı, hatta hiçbir anlam ifade etmeyeceği bir yerdir. Melekler daha ilk öldükleri anda inkarcılara Allah'ın dilemesi dışında artık sonsuza kadar bir güzellikle karşılaşmayacaklarını haber vermişlerdir:
Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak." (Furkan Suresi, 22)
Bu nedenle inkar edenler ancak yok olarak bu azaptan kurtulabileceklerine inanmışlardır. Yok olmak için yalvaracaklardır ama bu istekleri kabul edilmeyecektir. Çünkü onlara dünyada öğüt alabilecekleri kadar bir ömür verilmişken onlar bile bile inkarı tercih etmiş ve haktan yüz çevirmişlerdir. Bu nedenle onlara Allah şunları söyleyecektir:
"Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın." (Furkan Suresi, 14)
"Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)
Allah Araf Suresi'nin 40. ayetinde, onların halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cehennemden kurtulamayacaklarını ve cennete giremeyeceklerini bildirmiştir. Ayrıca Allah, inkarcıların dünyada iken nasıl haktan yüz çevirip, ahiret gününü ve Kendisine kavuşmayı unuttularsa o gün de onların unutulacağını, yani Rabbimizden asla bir karşılık alamayacaklarını, yardım görmeyeceklerini bildirmiştir:
(Allah da) Der ki: "İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın." (Taha Suresi, 126)
Denildi ki: "Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiçbir yardımcı yoktur." (Casiye Suresi, 34)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, Biz de bugün onları unutacağız." (A'raf Suresi, 51)
Yine de yalvaracak ve Allah'tan kendilerini ateşten çıkarmasını dileyeceklerdir ama Allah onlara şöyle cevap verecektir:
(Allah) Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Müminun Suresi, 108)
İşte inkar edenlerin alacakları karşılık, hiçbir şekilde yardım görmemek ve cehennem azabı içerisinde terk edilmek olacaktır. Allah onlara rahmet etmeyecek, onları esirgemeyecek ve işledikleri günahları, hataları bağışlamayacaktır. Oysa dünyada iken Allah'a sığınmış olsalardı, O'nu kendilerine karşı sonsuz esirgeyen, sonsuz bağışlayan ve sonsuz rahmet eden olarak bulacaklardı. Ama cehennemi gördüklerinde hatırladıkları bu gerçekler artık onlara hiçbir yarar sağlayamayacaktır.
Tüm bu anlatılanların ardından insanların, Allah'ın kullarına karşı sonsuz seven ve sonsuz affedici olduğunu şimdiden düşünüp, yalnızca O'nu dost ve vekil edinmeleri gerekir. Zira cehennemin kapıları insanın üzerine bir kere kilitlendi mi, artık Allah takdir ettiği sürece açılmayacak ve şu an insanın elinde olan fırsatlar bir daha kendisine geri verilmeyecektir. Bu ebedi pişmanlıktan kurtulmanın yolunu ise Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir. Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa Suresi, 146-147)
Alıntıdır...