İmanin ÖlÇÜsÜ Sakalin Boyunda DeĞİldİr

XX1971ZZ

New member
Katılım
25 Eyl 2008
Mesajlar
1,026
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
MAYMUNLAR CEHENNEMİ
Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;

Kimdir bu?

Vali yanıt verir; Efendim kendisi Şıh’tır. Yörede çok hatırlısı vardır.

Atatürk Şıh’ı yanına çağırır ve; “Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan”der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh; “Emrin olur Paşam” diyerek yerine çekilir.Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya’daki Şıh’ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar.

Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh’ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.

Atatürk telefonu kapatır,kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği’ne tebliğ etmesini ister.

Ertesi gün Amasya’dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata’yı görmek üzere Ankara’ya yola çıkmış… Şıh gelir Ata’nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş,sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür.

Atatürk’ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata’ya sorarlar; “Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? ” Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;

“Dün akşam Amasya Valiliği’ne bir yazı gönderdim ve Şıh’ı Afyon’a vali atadığımı bildirdim” der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh’a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır;
“İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım.
Kal sağlıcakla
 
o zamanlar telefon varmıydı ya...

arkadaşlar düşmansınız ama biraz sorgulayın. kafanız çalışmıyormu :D:D:D
 
atanın arşivleri 80 yıldır gizli tutulmaktadır... kimlerden aktarılan bi hikayedir bu.. kaynak belirtin arkadaşlar... bir kişinin ayıbı dindar olan tüm insanlara maledilemez
 
atanın arşivleri 80 yıldır gizli tutulmaktadır... kimlerden aktarılan bi hikayedir bu.. kaynak belirtin arkadaşlar... bir kişinin ayıbı dindar olan tüm insanlara maledilemez

o ayıp bugün bile sık sık yapılmakta (idi)
ülkenin başına geçtiler artık ayıp yapmaya bile gerek kalmadı, kendileri şalvarlarla devlet dairesinde çalışabiliyor (tcdd)
 
o zamanlar telefon varmıydı ya...

arkadaşlar düşmansınız ama biraz sorgulayın. kafanız çalışmıyormu :D:D:D

ya amaç dini karalamak olsun da yöntem önemli degil

iyi ki atatürk valiye mail attı yazmamışlar :vur
 
tahmin ettiğimden çok yobaz var bu site de , gözlerini hırs kin nefret bürümüş.

Alayına yeteriz,

Yıldırımlaryaratan bir ırkın ahfadıyız.

fettoş'un, saidi zartın zurtun değil :)
 
tahmin ettiğimden çok yobaz var bu site de , gözlerini hırs kin nefret bürümüş.

Alayına yeteriz,

Yıldırımlaryaratan bir ırkın ahfadıyız.

fettoş'un, saidi zartın zurtun değil :)
Hadi oradan,ileri geri zekali.zortlama
En azindan onlarin bir sifati var.
Senin gibi ne oldugu belirsiz degil.
Devsirmemisin nesin?
 
onların sıfatı da senin ki ile ortak YOBAZsınız, gerizekalı lafını da bi yerine monte ederim, efendi ol..
 
fastex66 sizin gibilr yüzünden bu ülke bu hale gldi .... sürkli bir ikilmin içine soktunuz insanları atatürkçüysn müslüman deilsn müslümansan atatürkçü ama ne ATAmı anladınız nede o güsel dinimizi

burda hiçbirşyy birilerine maal edilmemiş yarası olan gocunmuş hemn .Arkadaslar muaakkak bir gün uyanacaksınız ancak bu uyanma insallah öbür dünyada hesap gününde olmaz .


ATAM İZİNDEYİZ...
 
arkadaşlar ewet o zaman telefon vardı ama bır tek kısının yaptığı ayıp için tum dınle alakalı ınsanları karalamakta ayıp cıdden
eğer ki tek bır kısı ıle dını butun herkes karalanıo olsaydı(ki bunu yapan kısılerde emın olun dınle aman sahım bı alakası olmayan ınsanlardır dını gercekten yasayan ınsanın oncelıklerı cok cok daha farklıdır yha nese) atatürkçüyüm diye gecınen onca kısının yaptıkları oooo
hala sunu kabullenemıosunuz hem atatürkçü olup hem dini yaşamak ama ah bugun dını hor gormeye calısanlar farkında olduğunuz seyler ısınıze gelmeyınce ole bı kabul edılmez oluyo kı yapbozun doğru parcasını yerıne yerlestırmekten acız kalıosuunz bı an
 
Peygamberimizinki Kadar Kisalt Diyo Paragrafta Peygamberimizin Sakalini Nereden Gordu
 
Peygamberimizinki Kadar Kisalt Diyo Paragrafta Peygamberimizin Sakalini Nereden Gordu

Görmeye gerek yok. Hadisler var =) Ama abartmayada gerek yok sanırım.. Kıyametin kopması yakındır. Elbette her sakallıya hacı hoca denmez değildir..

paylaşım için saol..

LİHYE-İ SAADET

Hz. Peygamber'in mübarek sakalı anlamında kullanılan bir terim.

Şemâil kitaplarında ve Siyer-i Nebî kaynaklarının ilgili kısımlarında bu konu Hz. Peygamber'in saçı bahsi ile birlikte geçmektedir.

Kaynaklara göre Hz. Peygamber'in saçları düz ile kıvırcık arasında olup kulak yumuşağına kadar uzanırdı. Bu konuda Hz. Âişe'den ve Berâ b. Âzib'ten rivayet vardır. Yer yer, omuzlarına kadar uzandığına dair rivayetler de vardır. Şârihler buna, traş olduğu günlerde kulak yumuşağına, traş olmaya yakın günlerde ise omuzlarına doğru uzamış olabileceği tarzında bir açıklama getiriyorlar.

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber önceleri, müşriklere benzememek için saçlarını alnının üzerine salıverirdi. Zira müşrikler saçlarını ikiye ayırıp bir yarısını sağa, öteki kısmını da sola salıverirlerdi. Hz. Peygamber ise buna benzer konularda İslâmî prensip ve sembol henüz ortaya çıkmamışsa ehl-i Kitab'a uymayı tercih ederdi. Resuli Ekrem (s.a.s) bu konuda müstakil bir tavır ortaya koyma zamanı geldiğinde ve konu, müşriklerin saç tipine benzeme ortamından çıktığında daha evvel alnının üzerine döktüğü saçlarını arkaya ve yanlara tarayıp, başının iki yanına salıverir oldu. Vefatına kadar da bunu terketmedi.

Hz. Peygamber'in sakalı, eni ve boyu bakımından mübarek göğsünü, uygun bir şekilde dolduracak tarzda olup, sık ve gür idi.

Resuli Ekrem (s.a.s)'in saç ve sakalındaki mevcut beyaz tellerin 14,17 veya 18 tane olduğu kaydedilir. Buna göre, yirmi civarında olduğu söylenebilir. Demek ki, ağarmada bir yoğunluğun olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in sakalındaki beyaz teller sakal başlarında ve çevresinde idi.

Hz. Peygamber saç ve sakal bakımına itina gösterirdi. Zaman zaman traş olur ve uzayan kısımları kısaltır, boy ve yanından biraz alırdı. Sık sık yıkayıp tarardı. Bazen de zevcelerine taratırdı. Buna dayanan İslâm âlimleri erkeğin, mahremine saç ve sakal taratmasının caiz olduğunu, hatta karı-koca arasındaki sevginin kuvvetlenmesine sebeb olabileceğini ifade ederler.

Hz. Peygamber'in istirahat ettiği, uyuduğu yerlerde sürekli misvak, abdest suyu ve tarak tedarik edilmiş olması diş bakımı ile birlikte saç-sakal bakımına da özen gösterdiğine işarettir. Yine Ashabın rivayetine göre Hz. Peygamber genellikle üzerinde ayna ve tarak taşırdı. Ara sıra saçını gül yağı ile yağlardı. Böyle zamanlarda, sürdüğü yağ, sarığına bulaşmasın diye sarığın içine bir tülbent koyardı. Sözkonusu yağ çıktıktan sonra tülbenti çekip alırdı.

Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre Resuli Ekrem, abdest, gusül, ayakkabı giyme, saç-sakal tarama gibi hususlarda sağ taraftan başlardı. Hz. Peygamber'in saç-sakal bakımı için ayna ve taraktan başka gül yağı şişesi, makas ve saç ayırma kemiğine de sahip olduğunu Ashabın nakillerinden anlıyoruz. Peygamber (s.a.s), saç-sakal bakımına sadece kendisi dikkat etmekle kalmaz, ashabına da ısrarla tavsiye ederdi. Bir gün bir sahabinin mescide, saçı-sakalı karışık olarak girdiğini görünce, ona hemen dışarı çıkarak saçını-sakalını düzeltmesini işaret etmiş. adam öyle yapıp gelince Hz. Peygamber: "Böyle gelmeniz mi, yoksa şeytan gibi karma karışık gelmeniz mi daha iyidir?" buyurdu.

Hz. Peygamber'in, sakalı için sürekli değil de arasıra kına kullandığı rivayetleri vardır. Şârihler, kullanmadı tarzındaki rivayetlerin saç ve sakalındaki beyazlıkların kına kullanma ölçüsüne ulaşmadığını gösterdiği, çok az kullandı tarzındaki rivayetlerin de ümmetine cevazını göstermek gayesiyle yaptığı şeklinde bir yorum yapmaktadırlar. Ayrıca Abdullah b. Ömer'den. Hz. Peygamber'in, sakalını sarıya boyadığına dair de bir rivayet vardır (Tecrid, I,149). Peygamber (s.a.s)'in, süslenmek gayesiyle değil de sağlık gayesiyle geceleyin yatmadan önce gözlerine sürme çektiği, sabah namazı için abdest aldığında ise yıkadığı rivayeti de vardır.

İbn Abbas'tan rivayete göre; Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimize:

"Ey Allah'ın Resulü! Saç ve sakalınız ağardı" deyince, Peygamber (s.a.s): "Hûd, el-Vâkıa, Amme yetesâelûn, İzeşşemsü Küvvirat sureleri hem ihtiyarlatır, saçımı sakalımı ağartır" buyurdular. Şârihler Peygamberimizi ihtiyarlatan, saçını sakalını ağartan şeyin bu surelerde tasvir olunan kıyamet halleri olduğunu söylerler (Bu konularda ayrıntılı bilgi için bk. Tirmizî, Şemâil; İbn Kesîr, Şemâilü'r-Resûl, s. 19-24; Şîfa-i Şerif Tercümesi, İstanbul 1314, s. 174; Aliyyül-Karî, Şerh-i Şifâ, İstanbul 1307, ilgili bölüm; Hüsameddin Nakşibendî, s. 6-15; M. Raif Efendi, Muhtasar Şemâil-i Şerîf Tercümesi, İstanbul 1304, s. 5-7, 31 vd., 97 vd.; Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 149-150; M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi, XI, 162 vd.),
 
o zamanlar telefon varmıydı ya...

arkadaşlar düşmansınız ama biraz sorgulayın. kafanız çalışmıyormu :D:D:D

1876 yılında Alexander Graham Bell telefonu icat ettiğinde.............

biraz araştıraLım ondan sonra konuşaLım,her sakaLLı cennetLik oLsaydı biz de bırakırdı ayakLarımıza kdr.. :goz:
 
Geri
Üst