İki Milyar Müslümanın Tek Sözcüsü Olmaya Bir Adım Kala, İttifak-ı İslâm, Liderini Yit

Büyük Birlik Partisinin Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı sadece Türkiye'yi değil, tüm Türk dünyasını üzmüştür. Zira Muhsin Yazicioğlu Türk Birliği gayesini sözde değil, özde gerçekleştirmeğe çalışan bir lider, bir vatanperver, bir Türk yiğidi idi.


Siyasetteki Makyavelciler, pragmatistler "Reel Politika" arkasına sığınarak, katil diktatörlerle ahitnameler imzalanan bir asırda Muhsin Yazıcıoğlu bu dünyada temiz siyaset de yapılabileceğini ispat etmiş bir idealist insan idi.


Türk Cumhuriyetlerinde olanlarla yakından ilgilenen, oradaki haksızlıklara anında tepki gösteren, oradaki mazlumlara yardım etmeğe çalışan vefakâr bir dosttu.


Bu işe karışsam, acaba siyasi kariyerimi zedeler mi diye kokmazdı. Bunu yapmazsam insanlığa aykırı olmaz mı, diye korkardı.


O Türkiye içerisinde da, dışında da hep mazlumların yanında oldu, onların haklarını savundu. Bunu yaparken, iktidarlar, cuntalar, diktatörler bunu nasıl kabul edecek diye tereddüt etmedi bile. Bunu yapmasam ahrette Allah ne diyecek diye düşündü…


O hiç bir zaman kendi ülküsü yolunda çektiği acıları reklam malzemesi yapmadı, böbürlenmedi. Aksine, bir Türk'e yakışır şekilde, o acıları merdane yüreğine gömdü.


Onun TV’lerde yayınlanan "Üşüyorum" şiiri ve insan ruhu hakkindeki veciz beyanları bize siyasetçi kimliği örtüsünün altındaki bir mutasavvufun merhamet dolu kalbini nümayiş etmiştir.


O cesur ve vefakâr insandı.


Bendeniz 1997 Kasım ayında İslam Kerimov'un talebiyle Türkiye'den ikinci kez sınır dışı ediliyordum.


Devlet yetkilileri beni ve eşimi İstanbul'da kaldığımız evden alıp havalanana götürdüler. Kimseyle görüştürmediler. Ben o zamanki Türk dünyası işlerinden sorumlu devlet bakanını aramaya çalıştım, telefonuma çıkmadı. Değil bakan, kimse ‘’bu işe’’ karışmak istemiyordu.


Bizi Bulgaristan'a yolluyorlardı. Bunu elimize verdikleri biletten örgendik.


Uçağa bindik. Tam uçağın kapıları kapanırken bir baktım karşımda Muhsin Yazıcıoğlu!


Koridordan bana doğru ilerliyor ve yüzünde o tanış tebessüm, insana güven verici o gülümseme…


Ben yerimden kalktım ve bir-birimize sarıldık.


- Sen de mi Sofya'ya uçuyorsun?, - dedim.


- Seni uğurlamağa geldim, - dedi o koca İnsan.


Muhsin Bey milletvekiliydi. Ankara'dan İstanbul’a gelirken VIP'te bizim hakkımızda duymuş ve hemen bizim uçağa koşmuş kendisi.


Hâlbuki ona ben haber vermemiştim, hatta vermeği de düşünmemiştim.


Muhsin Bey bunun haksizlik olduğunu ve bu konuyu Parlamentoda dile getireceğini söyledi bize moral verdi, sarıldık bir-birimize, vedalaştık.


Muhsin Bey'in bu davranışı jest filan değildi, Bu Muhsin Beyin karakteriydi, onun yaşam tarzıydı.


Biz kendi günahlarımızı nasıl gizler isek, Muhsin Bey yaptığı iyilikleri öyle gizleyebilen bir insandı.


Allah gani gani rahmet eylesin.


İnşallah, şehit oldun, mihribân biraderim, sevgili kardeşim. Zaten, içimizde o mertebeye en layık olan da sensin!


Muhammed Salih

Özbekistan ERK Partisi Genel Başkanı
 
Kişi önce kendini bilmeli. Çapını bilmeli.
Bu söze inanan Alperenler veya BBP liler varsa geçmiş olsun. Hayalperestliğin bu kadarı.
Türkiye'nin liderliğine oynayamamış tabela partisindan islam dünyasıa lider çıkacakmış.

2 sene Nizam-ı Alem ocaklarına takılmış biri olarak söyleyebilirim ki Alperenler nurcuları sevmezler (ben de sevmem), MHP lileri kafatasçı bulurlar (keşke azıcık kafatasçı olabils mhp gderek Türklük ekseninden çıkıyor), kalan tüm partleri kmünist sayarlar...

Şimdi hayata ve siyasete bakışı bu kadar olan bir siyasi hareketin değil islam dünyasını lideri Türkiye'nin muhalefeti bile olması mümkü değildir.

Türklükten çıkmış araplaşmış Türkler başarılı olamazlar. Kendini Türk değil arapların hizmetkarı zannedenlere uğurlar olsun.

eLinde pergeL varsa gider beyninin iç açıLarını öLçersin ancak bu fikriyattaki insanLarın çapını öLçmek senin pisagorunun biLe haddine değiL eğer hadLerden bahsedeceksek..
Bu tür mevzuLarda zaten hep bir ocak geçmişi vardır bu tür gençLerin
2 sene takıLmıştır 3 sene reisLik yapmıştır devamında da kendini ocakLarı eLeştirme makamında kof köşeye oturtmuştur
Biz biLiriz ki ocakLara takıLmak deniLen tabiri hiç bir ocak görmüş genç kuLLanmaz
Ve orda insanLarın sınıfLandırıLmayacağını safLandırıLmayacağını da iyi biLir
Ben hiç o komünisttir o faşist bu ibdacıdır o hizbuLLah dedikLerine şahit oLmadım
Bugün bbp nin senin adLandırdığın şekiLde tabeLa partisi oLması en büyük şerefidir
Makam mevki için davasından taviz vermeyişinden
TesLimiyette oLmadığından ortadoğuda piyon müsLüman dünyasında maşa oLmayacağından kaLmıştır tabeLa partisi
Ne medyada kanaL gazete sahibidir ne oğLunun gemisi nede geçmişinde en ufak Lekesi vardır
Sizin Lider vasıfLarınız zihniyetinizde gizLi
yaLAka oLsun amerikadan boyunduruk israiLden tasma aLsın
Irkına sırt çevirsin ve satsın satsın satsın
ama iLLe de ab ye girsin :)
evet YazıcıoğLu ve teşkiLatı bu vasıfLarı ömür boyunca taşımayacağından
her zaman tabeLa partisi kaLAcaktır

Biz
İsLamın kıLıcıyız deyip cami yıkan Kuran Kursu kapayan kiLise açanLArı gördük
Başbuğun tahtına aday oLup safını tarzını değiştirenLeri de gördük
atatürk deyip deyip oy için çarşafa sonra seçim otobüsünde fuhuşa gidenLeri de gördük
ama bir Muhsin YazıcıoğLunu yüce Türk miLLeti göremedi

bu mihrakLara bu toprakLar mezar ediLmezse daha hiç görme umudu da kaLmayacaktır
 
Muhsin Yazıcıoğlu: Bir Faşist Katilin Anatomisi

Muhsin Yazıcıoğlu: Bir Faşist Katilin Anatomisi

Ülkücü-şeriatçı faşist parti başkanı Yazıcıoğlu seçim kampanyası sırasında öldü.

Helikopteri düşerek maalesef eceliyle ölen azılı faşist, işkenceci ve devrimci katili Yazıcıoğlu´nun marifetleri aşağıda okuyacağınız alıntıda detaylı biçimde verilmiştir:

"Önce, Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın ve Yasin Hayal’in, BBP çizgisindeki bir kuruluş olan Alperen Ocakları’yla ilişkisi açığa çıktı. Ardından katillerin “akıl hocası” durumundaki Erhan Tuncel’in BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte çekilmiş fotoğrafları ortaya döküldü... Buna rağmen BBP’liler ilişkilerini reddetme yoluna gittiler... Sonra bizzat Yasin Hayal, hapishaneden verdiği ifadede, kendisine ve ailesine BBP MKYK üyesi Halis Egemen ve BBP İl Başkanı Yaşar Cihan tarafından para, giyecek ve eşya yardımında bulunulduğunu açıkladı.

İnkar etmesi zordu. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, bu defa da basına “Bu yardım, Egemen ve Cihan´ın partiyle bağlantıları olmadığı dönemde olmuş” açıklamasını yaptı. Ne farkederdi ki?..

Bir şey farketmediği, Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözlerinin devamından da belli zaten: Yazıcıoğlu, bilirkişi raporlarının “öldürücü ve yaralayıcı” olduğuna dair rapor verdiği McDonald´s´a atılan bomba için “McDonald´s´a maytap atmasının ardından Hayal´in ailesi Halis Egemen´e gelerek destek istiyor.” diyor.

Ne olmuş sanki, çocuklar maytap atmış!.. Onların il başkanı ve yöneticileri de maytaplarla oyun oynayan çocuklara hamilik yapmışlar! Çocuk Yasin Hayal de, hapishaneden çıktıktan sonra BBP İl Başkanı Yaşar Cihan´ın elini öpmeye gidiyor... Bunda da bir şey yok tabii; büyüklerin elini öpmek, gelenektendir!..

Muhsin Yazıcıoğlu, işin içinden çıkamayınca da “Yargı çözsün işi. Nereye kadar götürüyorsa götürsün” diyerek sıyrılmaya çalışıyor sorulardan. Oysa bu soruşturmaların “gittiği yere kadar gitmesine” geçmişten beri karşı olanların en başında gelir Muhsin Yazıcıoğlu.

Çünkü... Çünküsü Yazıcıoğlu’nun siyasi kimliğindedir.

Daha kısa süre önce linç saldırılarıyla, özellikle üniversitelerdeki faşist saldırılarla ve son olarak da Hrant Dink’in katledilmesiyle gündeme gelen BBP kimdir, neyi savunur, bu “Alperen ocakları” nereden çıkmıştır? Bunları kısaca hatırlayalım, hatırlatalım.

Ne dediler, ne yapıyorlar?

Büyük Birlik Partisi’ni, yani kısa adıyla BBP’yi oluşturan kadrolar, 1992’de MÇP’den (yani sonraki adıyla MHP’den) ayrıldılar. Ayrılığın başını Muhsin Yazıcıoğlu ve Ökkeş Kenger çekiyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu, sayısız faşist cinayetin, katliamların faili olan Ülkü Ocakları’nın 1980 öncesi Genel Başkanı’ydı. Susurluk kazasında ölen faşist katil Abdullah Çatlı’yla aynı “ocak”tan, aynı ekiptendi yani. Ökkeş Kenger ise, 19 Aralık 1978 günü, bir sinema salonuna attığı bombayla Maraş katliamını başlatanlardan biriydi. Kenger, daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirip MHP’den milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi.

MÇP’den ayrılanların niteliği, ayrılığın başını çekenlerin kimliğine bakarak anlaşılabilirdi az çok. Ama Yazıcıoğlu’nun ayrılırken ettiği bazı laflar, onların “geçmişten bazı dersler çıkarmış olabileceği”ni de düşündürüyordu.

BBP’nin ayrıldığı dönemde ayrılık nedenleri üzerine pek çok spekülasyon yapılmıştı.

Kimileri olayı “Türkçülüğe karşı İslamcı ülkücüler” diye tanımlarken, kimileri ayrılık meselesini “trilyonluk MİT operasyonu” senaryolarıyla anlatıyordu.

Muhsin Yazıcıoğlu ve grubu, Türkeş´i “kontrgerillacılıkla”, “militarist”likle, diktatörlükle suçlayarak, kendilerinin “onlardan farklı” olduğunu kanıtlamaya, en azından kanlı geçmişlerini aklamaya çalışmaktaydılar. Bu arada taraflar birbirini karşılıklı olarak provokasyon tertiplemekle de suçluyorlardı.

Bunlar bir yana bırakılırsa, MHP-BBP ayrılığındaki üzerinde durmaya değecek tek ciddi söylem, sivil faşist hareketin 12 Eylül öncesi devlet tarafından kullanıldığının itiraf edilmesiydi. Bu itiraf, aynı zamanda BBP grubunun Türkeş’e ve MHP’ye yönelttiği suçlamanın da ana unsuruydu. Türkeş’in milliyetçi hareketi kontgerillaya-devlete kullandırttığını söyleyen BBP, artık devlet tarafından kullanılmaya tavır alacaklarını imâ ediyordu.

Ama bilindiği gibi, siyaset sahnesinde kimin kendisi için ne dediğinden daha önemli ve belirleyici olan ne yaptığıdır.

Bu ölçüyle bakıldığında BBP’nin faşist cenahta özel bir farkının görünmediğini söyleyebiliriz. Hemen tüm faşist saldırılarda, linç saldırılarında MHP’lilerle BBP’liler, Ülkü Ocaklılarla Alperen Ocaklılar, yanyanadır. Siyasi tavır olarak bazı nüans farklılıklar olmakla birlikte Bahçeli ve Yazıcıoğlu, kimin daha milliyetçi olduğu yarışından başka, mesela devletin politikalarına, kontrgerilla yöntemlerine ilişkin bir farklılık görülmemektedir.

MHP-BBP ayrılığındaki tartışmalar, bir yanıyla da sivil faşist hareketin halk nezdinde teşhir ve tecrit olmuşluğunun sonucuydu. Geçmişin kamburundun kurtulmak istiyordu her iki taraf da. Yazıcıoğlu grubuna göre geçmişin sorumluluğu “kontrgerillacı ve diktatör Türkeş”in, Türkeş´e göre ise “kendisini dinlemeyen kavgacı gençlerin”dir. Böylelikle her iki taraf da kendini aklamış olmaktaydı.

Ama şimdi dönem kısmen farklıdır; esas yarış, “yükselen şovenizm”den pay kapma yarışıdır.
BBP, esas olarak MHP’den farklı bir politika üretememiş, örgütlenmeden propagandaya kadar MHP’yi değişik biçimlerde taklit etmeye devam etmiştir. Bu anlamda, biz daha çok milliyetçiyiz, komünistlerle, bölücülerle biz daha iyi başederizden öteye söyleyebildikleri ve yapabildikleri bir şey olmamıştır. Sivil faşist hareketin kendi içindeki rekabet de işte yine ancak kan üzerine, şovenizm üzerine bir rekabettir.

Linçlerin savunucusu Yazıcıoğlu:

4 Eylül 2005’te Bozüyük’te DEHAP’lılara karşı gerçekleştirilen linç saldırısının ardından Muhsin Yazıcıoğlu, şu açıklamayı yapmıştı:
“Devletin, milletin güvenliğini emanet ettiğimiz kuruluşlar sorumluluğunu yerine getirmez, yasaları kullanmazlarsa, vatandaş geri kalmaz. Milletin kendi güvenliğini sağlamak hakkıdır...” Yazıcıoğlu şöyle devam ediyordu. “´Ya devlet başa, ya kuzgun leşe´ demişler. Devlet başa geçmezse leş kargaları ortaya çıkar. Devlet, devletliğini yapmazsa evimizde mi oturacağız? “

Bu sözler, BBP’nin Çatlılar döneminden, MHP’den farklı bir politika ve söylem üretemediğinin göstergesidir. Bunlar sivil faşist hareketin onlarca yıldır varlık gerekçesi yaptığı söylemlerdir ve bu söylemlere sahip çıkan bir hareketin devlet tarafından kullanılması kaçınılmaz sondur.

Susurluk olayı da bu açıdan oldukça önemli bir göstergeydi. Devletin kendilerini kullanmasından şikayetçi olan BBP, kullanılmanın en doruktaki simgesi olan Abdullah Çatlı’yı sahiplenmekte en önde koşmuştur. Nitekim sonrasında da BBP’liler, onun kurduğu önce Nizam-ı Alem, ardından Alperen Ocakları, tüm faşist saldırıların içindedir.

Faşist hareketteki MHP-BBP ayrılığı üzerine spekülasyonların yapıldığı dönemde, devrimciler, bugünleri de ifade eden şu tespitleri yapmışlardı:

“Birbirlerini suçlamaları, akıtılan kanları birbirlerine yüklemeleri onları hiçbir zaman temize çıkarmayacaktır. Onların bu ifşaatları ile ortaya çıkan tek şey vardır; o da aynı çamurdan yoğrulmuş olmaları gerçeğidir. Amerikancılıksa hepsi Amerikancıdır, Türkeş de, Somuncuoğlu da, Yazıcıoğlu tayfası da. Kontrgerillacılık hepsinin ortak mesleğidir, ırkçılık onların kimliğini belirliyor, ‘İslamcı’ maskeyi hepsi kullanmıştır ve hala kullanmaktadırlar. Halkları birbirine kırdırmak için kurulan tezgahların, provokasyonların, katliamların içinde hepsinin parmağı vardır. Öne çıkardıkları ya da çıkaracakları şey ne olursa olsun, hepsi de aynı rol için beklemekte ve bu rol için kıyasıya mücadele etmektedirler... Yolları ayıran da budur.” (Mücadele, 25 Temmuz 1994, Sayı: 4)

Sivil faşist hareketle devlet, bugün de içiçe!

Aradan 15 yıl geçmiştir ve öngörüldüğü gibi, emperyalizmle, oligarşiyle, devletle içli-dışlı çizgi, halk düşmanı saldırı pratiği, BBP’de hakimiyetini sürdürmektedir.

Gerek üniversitelerdeki satırlı faşist saldırıların, gerekse de onlarca şehirde tekrarlanan linç saldırılarının ardından MHP de, BBP de saldırılarda yeraldıklarını inkar etmiş, “onlar bizden değil”, “ülkücüler bu işlere karışmaz” türünden açıklamalarla sorumluluklarını gizlemeye çalışmışlardır. Mafya çetelerinin içinde sık sık bu partilerin veya “ocak”larının yöneticileri çıkmakta, ve karşımıza yine aynı inkarcı demagoji çıkmaktadır. Yaptıklarını savunamıyor ve üstlenemiyorlar. Çünkü, niteliği itibariyle yaptıkları kontra eylemlerdir. Yaptıkları her iş, sömürü ve zulüm düzenine hizmet etmektedir. Aynı bugüne kadarki gibi.

Kullanıldığını söyleyen Muhsin Yazıcıoğlu, o dönemin gerçeklerini halka anlatmamıştır hiçbir zaman. Anlatmaya da niyetli görünmemektedir. Tersine, gidişatları, o kirli ve kanlı sayfalara yeni sayfalar ekleme yönündedir. Ogün Samastlar’ı, Yasin Hayaller’i sahiplenen bir siyasi çizgi, zaten faşizm tarafından her türlü kullanılmaya açıktır.

Mamak Hapishanesi’nde oligarşinin işkencesiyle, hücreleriyle karşı karşıya gelince “devlet bizi kullandı” diyen Yazıcıoğlu’na, faşizmin kendilerini kullanıp işleri bitince yarın yine aynı şekilde yapabileceğini hatırlatmak gereksizdir. Faşist hareket bunu bilse de, kanlı ve halka karşı çizgisini sürdürecektir. Çünkü varlık koşulu da, oligarşik devletin icazetini alması da buna bağlıdır. Polis, jandarma, MİT, hepsi, MHP’siyle, BBP’siyle, “ocak”larla içiçedirler. Bizim gibi ülkelerdeki sivil faşist hareket ise, bu içiçelikten vazgeçemez; çünkü, devlet desteği olmadan varolamaz.

BBP de, milliyetçilik yarışında öne geçmek, MHP’nin “pasifliği”nden şikayetçi olan, şovenist dalganın kışkırttığı kesimleri kendine çekmek için her türlü kirli işe bulaşmakta, düzenin halk güçlerine yönelik saldırılarına, faşist teröre ortak olmaktadır.
***

Alpaslan Türkeş, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Muhsin Yazıcıoğlu... Halka karşı işlenen yüzlerce suçun altındaki kanlı imza bunlara aittir. CIA’dan 12 Eylül Cuntasına, holdinglerden polis şeflerine kadar pekçok karşı-devrimci güç kullandı onları.
Yazıcıoğlu, “kullanıldık” diye ayrıldı, ama kullanılma çizgisini değiştirmedi."
 
digiklan

Sizi seviyeli yorumlar yapmaya davet ediyorum tekrar uyarılmayacaksınız aklınızda bulunsun iyi forumlar.
 
Merhum Yazıcıoğlu'ndan arda kalanlar (1)…

Sevgili haber vaktim okurları kısa bir aranın ardından tekrar sizler ile birlikteyim.

Sizlerden uzak kaldığım süre zarfında hepimizi yakından ilgilendirmesi gereken birçok olay yaşandı.

Ergenekon ile ilgili yeni dalgalardan tutunda, Obama’nın sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili kıvırtan açıklamalarına kadar gündemde yoğun tartışmalar vardı.

Yaşanan öyle bir olay daha vardı ki, hepimizin yüreğini yaktı.

Dava adamı, güzel insan Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve beraberinde kilerini elim bir helikopter kazasında kaybettik.

Bu kazanın ardından kaleme aldığım ilkyazımda, sizler ile birlikte rahmetli Yazıcıoğlu’nu bir kez daha anmak istedim.

Tabi bu acı olay ile ilgili duygularımı aktarmak oldukça zor oluyor. Günlerdir bu konu ile ilgili yazmaya bir türlü başlayamadım…
Anladım ki insanın değer verdiği bir kişiyi yitirmesinin ardından kelimeleri bir araya getirmesi kolay olmuyormuş.

Eminim ki bu konuda yazı kaleme alan birçok meslektaşımda aynı duygular içerisinde kalmışlardır.
-------------------------
Yazıcıoğlu’nun yaşamını yitirdiği kazanın ardından geriye kalan ve kesinlik ile aydınlatılması gereken soru işaretleri bir yana söylenecek tüm sözlerin onu anlatmakta yetersiz kalacağının da farkındayım.

Ancak onun ahlakının ve fikirlerinin topluma aktarılmak sureti ile yaşatılması gerekliliğinin hepimiz için önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu neden ile örnek kişiliğini ön planda tutarak kendisi ile yaptığım bazı röportajlardan derlediğim görüşlerinin (Sivil anayasa, PKK, Ortadoğu v.s) bazılarını “yazı dizisi” olarak sizler ile paylaşmak istiyorum.

Tabi benim anlatacakların olsa olsa denizde bir damla sudur.

Bu neden ile BBP teşkilatının onun ahlakını ve tüm konularda ki fikirlerini içeren geniş bir çalışma yapıp, bu çalışmaların kalıcı olması için de kitaplaştırmasını çok arzu ediyorum…

Şimdi gelelim denizden “bir damla suyu” sizler ile paylaşmaya…

Rahmetli Yazıcıoğlu ile vefatından yaklaşık bir ay önce ki görüşmemde, yerel seçimler ile ilgili olarak konuşmuş ve bu sütunlarda “Yerel seçimlerde BBP, nerelerde iddialı?” adlı bir yazı kaleme almıştım…

Şimdi bu yazıdan bazı satırları onun güzel ahlakını tekrar hatırlamak, bir siyasinin aday seçiminde ki kriterlerinde nelere değer verdiğini görmek, seçimlerde partiler arasında ki adaletsizliği gözler önüne sermek, siyasilerin vatandaşları ırk, inanç, yaşayış gibi özelliklerine göre değerlendirmemesi gerekliliğine vurgu yapmak açısından tekrar sizler ile paylaşmak istiyorum.

2009-02-09 tarihli yazıdan bazı bölümler ve düşüncelerinden çıkarılması gereken önemli başlıklar…

(ÖRNEK KİŞİLİĞİ…)

Siyaset zor ve zahmetli bir sanat...
Çoğu zaman acımasız ve insafsız bir arena...
Böyle bir arenada düz yoldan sapmamak için ahlaki değerleri ön planda tutmayı ilke edinen lider sayısı da çok değil...
13 yıllık meslek hayatımda, öyle siyasiler tanıdım ki...
Seçim meydanlarında palavra atmakta ustalaşmış, yüzü kızarmadan yalan söyleyebilen, iktidar olduğunda ya da biraz palazlanınca 360 derece dönüş yapabilen, halkın sorunlarına kör ve sağır olan...
Bu tiplerin tam aksi istikametinde olup, sayıları azda olsa savunduğu değerlere hiçbir zaman ihanet etmemiş siyasilerde tanıdım...
Onlardan biride BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu...
Yazıcıoğlu’nun, onu tanıdığım ilk günden beri hiç değişmeden bugünlere geldiğine şahit olmuş bir insan olarak rahatlık ile dürüst, mütevazı, samimi, vefalı ve insan canlısı bir siyasetçi olduğunu söyleyebilirim...
Belki onun 28 Şubat sürecindeki dik duruşu olmasaydı bugün bambaşka bir Türkiye ile karşı karşıya olabilirdik...
-----------------------------------------
( ÜLKESİNİN VE MİLLETİNİN ÇIKARLARI İÇİN HAREKET EDEN BİR SİYASETÇİ…)

22 Temmuz seçimlerinde BBP ile SP’in barajı aşarak meclise girmesini faydalı gördüğüm için çok arzu etmiştim...
Ama olmadı...
Yazıcıoğlu bağımsız Sivas milletvekili olarak meclise girdi...
Tek başına muhalefetin yapamadıklarını yaptı...
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, sivil anayasa çalışmalarında, başörtüsünü yasağının kalkması için yapılan ama maalesef CHP ve DSP engeline takılan değişiklikte ve daha birçok konuda dik duruşunu hiç değiştirmedi...
Ülke çıkarlarını günlük siyaset için harcamadı...
Gerek medyada, gerek halk nezdinde onun için hep iyi bir siyasetçi denildi...
Bu güzel yakıştırmaların yanı sıra beni en çok rahatsız eden nokta, “madem bir siyasetçi böylesine taktir ediliyor, o zaman neden bu ülkede olması gereken yerde değil” düşüncesi oldu....
Bu düşünceler içerisinde yerel seçim atmosferini düşündüm...
Bunun üzerine BBP’nin seçimlere nasıl hazırladığını merak ederek Sayın Yazıcıoğlu’nun görüşlerini almak istedim..


(BİR SİYASİNİN DİKKAT ÇEKEN ADAY KRİTERLERİ…)

---BBP lideri Yazıcıoğlu’na ilk sorum aday seçiminde ki kriterleri ve hangi yerlerde iddialı olduklarıydı.
Seçimlerinde adayın şaibesiz, bilgili, yetenekli, ekip çalışmasını kavramış olması bizim için önemli diyen Yazıcıoğlu, Sivas, Hatay Merkez, Kahramanmaraş (Elbistan, Göksun, Çağlayancerit), İzmit (Karamürsel, Darıca), Ankara Çubuk, İstanbul (Kağıthane, Sultanbeyli) ve Tekirdağ Çerkezköy’de iddialı olduklarını söyledi.

--BBP’nin hangi bölgelerde iddialı olduğunu öğrendikten sonra, Yazıcıoğlu’na oylar bölünmesin maksadı ile hareket edilmesi ile ilgili düşüncelerini de sordum.

(OYUNU KULLANAN SEÇMENE TAVSİYELER…)

Yazıcıoğlu, demokrasi de, çok partili sistem içerisinde kimin oyları böleceğine değil, kimin haklı olduğuna bakmak lazım. Korkulara dayandırılarak siyaset yapılmasını biz doğru bulmuyoruz. Korku ile hareket edildiği zaman bu kişilerin yönetim anlayışları önemli olmuyor. Bu seçimlerde de halkımız bilmeli ki beş ayrı birbirinden bağımsız yer için oy kullanacaklar. Bizim vatandaşlarımızdan istediğim aday gösterdiğimiz her il, ilçe ve belde de bizi desteklemesi, Türkiye genelinde öncelik ile İl Genel Meclisi için bize oy vermesi, aday göstermediğimiz yerlerde de kritik bir durum olmasın diye düşünür ise örneğin Ankara, adaya göre oy kullanmasını tavsiye ediyoruz...

(SEÇİM BÜTÇELERİNDE Kİ ADALETSİZLİK…)

---Son olarak, seçim yarışında siyasi partilerin seçim bütçeleri ile ilgili adaletsizliği ve açılımlarını, bu balamda kendilerinin de bir açılımı olup olmadığını sordum Yazıcıoğlu’na....
29 Mart'ta yapılacak yerel seçimlerde biz hazineden bir kuruş bile almıyoruz kendi imkanlarımız ile seçime hazırlanıyoruz diyen BBP lideri, “AKP, Hazine'den 100 trilyon( kapatma davası kararı ile ceza alınmasaydı 156 trilyon), CHP, 70 trilyon, MHP ise 40 trilyon yardım alıyor. Bunun ile birlikte AKP iktidar olduğu için, “seçilemezsem de devlet kurumlarında bir yer elde ederim, ihale alabilirim düşüncesi ile” bu partiye aday adaylarında bir yığılma oluyor. Buradan da ciddi paralar partiye akmış oluyor”.
Konuşmasının devamında, "Beraber yarış yaptığımız rakiplerimizin giderlerini biz karşılıyoruz. Biz vergi ödüyoruz onlar kasasına koyuyor. Bunun adaleti var mı? Bunun adaleti de ahlakı da yok. Adalet ve ahlak olsa, emekli, dul, işçi, memur, şehit yakınları sefalet içinde yaşarken devletin kaynaklarını hoyratça kullanmazlar" diyerek sitemini de dile getiren Yazıcıoğlu, BBP'de tüm adayların masraflarını kendilerinin karşıladığını vurgulayarak, bazı bölgelerde aday göstermemelerinin tek nedeninin ekonomik sıkıntılar olduğunu da dile getirdi.

(HER DÜŞÜNCEYE SAYGI VE ÖNYARGIDAN UZAK BİR DURUŞ…)

Yazıcıoğlu, partilerin seçim öncesi açılımları ile ilgili de "BBP, kuruluşundan bu yana başı açık-başı kapalı, Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayırımı yapmadığı için hiç bir açılıma da gerek duymadı” açıklamasını yaptı. Bu konuyu dile getirmesi ile birlikte, "CHP'nin son açılımını hararetle desteklediğini belirtti.
CHP, milletin inancı doğrultusunda her mahalleye Kuran kursu açılmasının cumhuriyet değerlerine zarar vermeyeceğini öğrendiyse bu çok önemlidir diyen Yazıcıoğlu’nun, “bizim iman metremiz yok” bu doğru bir açılım sözleri de, milletin çıkarları olduğu yerde kendisinin nasıl bir duruş sergilediğinin bir göstergesiydi.
--------------------------------
Merhum Yazıcıoğlu ile yaptığım son görüşmede söyledikleri bunlardı. Şimdi onu çok seven bizler bu yazı içerisinde geçen konularda onun ne gibi mesajlar verdiğini bir kez daha düşünelim. Özellik ile siyaset yapanlar da Yazıcıoğlu’nun anlattıklarından kendilerine ders çıkarabilirler…

Merhum Yazıcıoğlu'ndan arda kalanlar (2)…

Ülke olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerden geçmişe doğru yol aldığımızda alaca karanlık ile karşı karşıya kalıyoruz.
Özellik ile de İttihat ve Terakki’den bu yana karanlığı dokuyanlar bugün yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayınca kimin eli kimin cebindeymiş, bu eller hep birlikte neler yapmış neler diyoruz…
Diyoruz da…
Bir türlü çözüm için gerekli olan yolu kat edemiyoruz…
Tam biraz yol aldık derken, karanlık dokuyucuları başka bir yolu kapatıyor…

Gelişmeler ışığında yorumlama yapıldığında ise terör örgütleri eski gücünü yitirdi ve Ergenekon operasyonu ile birlikte eli zayıflatıldı deniliyor ama hemen bir diğeri ortaya çıkıyor…
İktidar demokratik açılımlar da ilerliyor derken de, bir bakıyoruz kapatma davası, e muhtıra gibi ilkel girişimler ile boğuşuyoruz…
İşte tam bu noktada başa dönerek ülke olarak yaşamak zorunda bırakıldığımız sorunların kesin çözümüne nereden başlanmalı sorusu ile karşı karşıya kalıyoruz.

YAZICIOĞLU: SİVİL BİR ANAYASA ŞART…
Bu soruya yanıt olabilecek çözümün ne olduğunu dava adamı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile da birçok kez konuşma fırsatım olmuştu.
Yazıcıoğlu, "Tek çıkış en kötü durumda bile (Kapatma davasını kast ediyor) Anayasa değişikliğidir" demişti.
Bu düşüncesini her platformda dile getiren Yazıcıoğlu, “Ben 93`den bu yana yeni bir sivil anayasa çıkmalıdır, bu darbe döneminin anayasası yerine katılımcı, demokratik bir anayasaya ihtiyacımız vardır. Burada anayasa mahkemesinin yapısı da ele alınmak suretiyle bu anayasa çerçevesinde Türkiye geçek anlamda bir demokratik zemine oturmalıdır diyorum. Bu konuda imkan var mıydı? Evet vardı, birçok dönem bu imkanlar doğdu, birkaç tane elitin bu işin içine katılıp katılmaması değildir. TBMM`de usullere uygun şekilde bu anayasa hazırlanabilir, sivil toplumla, sendikalarla meslek teşekkülleriyle paylaşılır, arkasından da referanduma götürmek suretiyle bu gerçekleştirilebilirdi” demiş ve “en azından anayasa değişikliği olmasa bile siyasi partiler yasasını bile değiştirmediler” sözleri ile de sitemini dile getirmişti.

YARGI İŞİNİ YAPIYORKEN YASAMA DA GÖREVİNE DEVAM EDİYOR…

Birçok konuşmasında, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini 93`ten bu tarafa söylediğini de dile getiren Yazıcıoğlu, o günlerde 367 meselesinden dolayı meclisin tıkanarak referanduma gidip o sırada bir anayasa değişikliği olmasını da örnek göstermiş ve “Cumhurbaşkanını doğrudan halk tarafından seçilmesini sağlayacak bir referandum oldu Türkiye`de şimdi kim hatırlıyor? Yani mecbur kaldıklarında, ihtiyaç duyduklarında yapıyorlar. Şimdi de sorun şu, bir partiye dava açıldığı ortamda anayasa yapılamaz. Onlar açısından doğru, ama yargı işini yapıyorken yasama da görevine devam ediyor. Bir dava açıldı diye hayatı durduracak halimiz yok. Yasama falan parti kapatılmayacak diye bir kanun çıkacak değil ya. Falan partinin davasını durdurun diye yasa çıkaracak ta değil, siyasi partiler yasasını değiştirecek bu da yapılabilir kaldı ki benim söylediğim bu da değil, falan partiye kapatılma açılmış onu kurtaralım değil kimse itfaiye görevi görecek değil benim dediğim Türkiye yanıyor Türkiye gidiyor. Benim dediğim bir ilke”.
Keşke içinden cımbızla çekmek yerine mini paketler mikron paketler yapmak sureti ile yürekli bir şekilde tavrımızı ortaya koysaydık “ sözleri ile de en zor zamanda bile neler yapılabileceğini söylemişti.

Kısacası Yazıcıoğlu, kaos ortamından çıkmak için “12 Eylül rejiminin dayattığı Anayasa değiştirilmeli, üniter yapı korunarak acilen yeni ve sivil bir Anayasa hazırlanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmelidir. Siyasi partiler yasası ve seçim kanunu demokratikleştirilmelidir ( İstikrarın ancak adaletin üstünde yükseltilebileceğini düşünüyorum. Adalet olmayan her sistem vicdanları yaralar. Adalet olmayan her sistem sonunda çöker. Kaos getirir). Siyasetin finansmanı şeffaflaştırılmalıdır. Dokunulmazlıklar, kürsü dokunulmazlığı hariç kaldırılmalıdır” fikrini savunurdu.

CHP karşı bile çıksa muhalefetin diğer kesimi katılıyorsa Türkiye`yi referanduma götürecek şekilde anayasa değişikliği yapılmasının şart olduğunu da söylerdi.

YAZICIOĞLU CHP’NİN TUTUMUNDAN RAHATSIZDI…

Yine kendisiyle yaptığımız bir söyleşi de anayasa değişikliğine karşı çıkan CHP’ye kızgınlığını “Sadece din karşıtlığı ve yasaklarla var..Devlet benim, halk benim, cumhuriyet benim, Atatürk benim, meclis benim diyor..Deli Dumrul misali köprü başında durmuşsun, statükonun verdiği imkanları kullanarak dur-geç yapıyorsun.. Anayasayı değiştirtmem, özgürlükleri vermem diyorsun. Sen bela mısın?” sözleri ile dile getirmişti.
-----------------------------------------
O HEP YANLIŞIN KARŞISINDAYDI…

Yazıcıoğlu’nun bu sözleri muhalefete örnek olsun…

“İktidara gece yarısı muhtıraları verildiğinde de, müdahaleye kalkışıldığında da herkesten evvel benim çelik gibi durduğumu herkes biliyor. Bu benim tutumum. Benim görüşüm. Ben AKP’yi eleştiririm ama CHP gibi eleştirmem. Ben bu taraftan eleştiririm. Bu tarafı da hizaya getirmek için çalışırım”…
-----------------------------------
--İstanbul’un bir ilçesinde MHP adayının CHP adayını desteklemek için seçimden çekildiği, seçimi kazanan CHP’li başkanın, MHP’li başkan adayına belediyede koltuk verdiği iddiaların gündeme geldiği şu günlerde, bu tarz yakınlaşmalardan rahmetli Yazıcıoğlu’nun da söz ettiği aklıma geldi.
22 Temmuz seçimlerine çok kısa bir süre kaldığı günlerde Yazıcıoğlu, mevcut sistemin, MHP’ ye ve CHP’ye yardımcı olduğunu ve bir koalisyon için uğraştığını ifade etmişti. (CHP- MHP koalisyonunu kurdurmak istediklerini ben 1,5- 2 yıl önce de söylemiştim. Sistemin şu an aklına yatan, onlar için en iyi model bu. Yani bunu oluşturmaya çalışıyorlar)


Merhum Yazıcıoğlu ile yaptığım söyleşilerden derlenen değerlendirmelerini önümüzde ki günlerde de sizler ile paylaşmaya devam edeceğim.(Terörün sona ermesi, Ortadoğu meselesi, Ergenekon ve başörtüsü yasağı)…

Arzu Erdoğral
VAKİT

MUHSİNLER”İN DESTANI


İlle Muhammet’ten bir renk olmalı
Koklar bu toprakta HER GÜLÜ MUHSİN...
Dost ve düşman bunu böyle bilmeli
Birlik bahçesinin BİR GÜLÜ MUHSİN...


Kuldan öte, Hakk’a giden yolu var
Dosdoğru yol... Ne sağı, ne solu var.
Geleceği kucaklayan kolu var
Aydınlık günlerin HÜR GÜLÜ MUHSİN...


O, Türkmen balası, Oğuz’un soyu
Hamuru sağlamdır, mayası koyu
Sivas’ın Şarkışla Elmalı köyü
Yaylamızın süsü, KIR GÜLÜ MUHSİN...


Şu tozlu yollarda ayağı yalın
Dolaşmışsa açık bağır, ak alın
Bir söz geçiremez ensesi kalın
Köyün şehirdeki MOR GÜLÜ MUHSİN...


Toprağın yankısı yüzünün rengi
Alnındaki izler yılların cengi
Beyler arasında olmadı dengi
Bir şanlı kavganın ZOR GÜLÜ MUHSİN...


Koç Köroğlu olup dağa yaslandı
Erenlerin erdemiyle beslendi
Dede Korkut gibi çağa seslendi
Bu demde tarihin PİR GÜLÜ MUHSİN...


Alplik ve erenlik görüşü onda
İnsanın hizmette yarışı onda
Şehit Hüseyin’in duruşu onda
Ehli beyt yolunun ER GÜLÜ MUHSİN…


Yerli olmak idi yalnızca suçu
Zindanı, sürgünü bilmedi kaçı?
Bir kutlu kavgada kıvılcım içi
Ocaktan da içre KOR GÜLÜ MUHSİN…


Dosyasında durur idam kağıdı
Yüreğinde mazlumların ağıdı
Bu dünyadan beklentisi yoğidi
Kara günler için YAR GÜLÜ MUHSİN…


Yol gözlerken ak pürçekli analar
İç çekerken gara gözlü sunalar
Gençliğe doymadan geçti seneler
Yurdun her köşesi NAR GÜLÜ MUHSİN…


Kuşatılmaz bir cevher var özünde
Bir dağ yanar yüreğinin közünde
Sürgün verir baharında, yazında
Bu helal toprağın YER GÜLÜ MUHSİN…


Ben diyeyim gardaş, siz deyin adaş
Sağdıç mı, haldaş mı, yoksa arkadaş?
Efe, gakkoş, zeybek, seğmen ve dadaş
Horon, çayda çıra, BAR GÜLÜ MUHSİN…


Eğilmedi, kırılmadı, dik durdu
Mamak zindanında alnı ak durdu
Sanki bir sadakta kızgın ok durdu
Kara kışta açan KAR GÜLÜ MUHSİN…


Yusuf yüzlü ve de Hızır kanatlı
Doğudan batıya haykıran atlı
İstanbul önünde bir Ulubatlı
Elinde sancağı SUR GÜLÜ MUHSİN…


Ağrı Dağı gibi berk bir kala’m var
Kim korkar gurbetten gayrı sılam var
Muhsin adlı nice yeni balam var
Aslımın, neslimin GÜR GÜLÜ MUHSİN…


Şehitlerle yeşillendi, allandı
Yiğitlerle bir sehpada sallandı
Çekti tuğu, hilallendi, güllendi
İbrahim bağının DAR GÜLÜ MUHSİN…


Bir derviş misali sırtlayıp çağı
Yayla yayla, köy köy gezmiş ayağı
Sevdasıdır Anadolu toprağı
Yunus’un, Veysel’in SIR GÜLÜ MUHSİN...


Altaylardan, Balkanlara gözü var
Filistin’de, Çeçenya’da sözü var
Yedi iklim, beş kıtada izi var
Öksüzün, yetimin HOR GÜLÜ MUHSİN…


Bekliyor yeryüzü kutlu bir düğün
Kulların göz yaşı dinecek o gün
İnsanlığın, İslamlığın, Türklüğün
Namus, şeref, izzet, AR GÜLÜ MUHSİN...


Can YUSUF müjdeler, o günler yakın
Şu ufukta doğan güneşe bakın…
Medeniyet hamlesidir bu akın
Ağaran şafağın NUR GÜLÜ MUHSİN...


Yusuf AKGÜL
 
Geri
Üst