
Gazeteci-araştırmacı-arşivci Ergun Hiçyılmaz 'Aşkta İhanetin Tarihi' adlı son kitabında ünlü ihanetleri anlatıyor
İhanet... Ne makam dinler ne rütbe... Zenginden yoksula ayırım yapmayan aldatma bir anlamda kişileri de eşitliyor. Ergun Hiçyılmaz’ın Destek Yayınevi’nden çıkan yeni kitabı ‘Aşkta İhanetin Tarihi- Ne Seninle Ne de Sensiz’ yazar Ahmet Mithat Efendi’den, şair Nigar Hanım’a, şair Abdülhak Hamit Bey’den, Beyoğlu Gülü Kamelya’ya, Nurettin Paşa’ya uzanan; sadece bizim ülkemizde değil dünyada da yaşanan ünlü ihanetleri anlatıyor. İşte tarihe geçmiş ihanetler ve itiraflar:
Abdülhak Hamid ile Lüsyen:
Ne seninle ne sensiz! Abdülhak Hamid Tarhan, Türk edebiyatındaki yenilikçi şairlerinden. Hayatı da bir macera romanı gibidir. 3 kez evlenmiştir. Londra Elçiliği sırasında bir yemekte (1897) yüksek öğrenim için orada bulunan Lucienne (Lüsyen Hanım) ile tanışmıştır. Fransız baba, Belçikalı anneden dünyaya gelen Lüsyen, Abdülhak Hamid’ten 40 yaş küçüktür. O yemekten sonra ayrılmazlar. Abdülhak Hamid 13 Nisan 1937’de vefat ettiğinde eserlerinin yanısıra hayatında tek vazgeçemediği kadın olan Lüsyen Hanım’ı arkada bırakmıştı.
Lüsyen Hanım büyük aşkıydı ama ünlü şair dönemin gazetecilerinden M. Selahattin’e verdiği röportajda şöyle diyordu: “Benim için tek kadınla kanaat getirmek ne mümkün efendim. Hayatımda 150 kadın sevdim. Her içişimde bir kadınla sevişirdim. Zaten içmesem evlenemezdim ki. Lüsyen ile evlenmeye böyle bir içki aleminden sonra karar vermiştim. Bana sensiz de seninle de yaşanmaz der dururdu.” Lüsyen Hanım şairin ölümünden sonra bir daha evlenmedi, yalnız öldü.
Nigar Hanım’ın çilesi
Nigar Hanım (1862-1918) dönemin saraylıları ve ekabir takımının katıldığı baloların en mümtaz konuğu idi. Davetli olmadığı halde sultanlara, şehzadelere ve devlet adamlarına çat kapı ziyarette bulunması usulden karşılanırdı. Kayınbabası Hacı Salim Bey’in konağına gelin gittiğinde 14 yaşındadır. Ancak mutsuz ve kederlidir. Kocası İhsan Bey bir de dost tutmuştur. Aralarındaki mesafe giderek büyür ve ayrılıklar başlar. Ama çocuklarının hatırı için evliliğini tazeler. Kocasının içki, kadın, kumar ve eski safahat alemleri tekrar gündeme gelir:
“İhsan artık 20 günde bir uğramaya başladı. Bunun sebebi konağa tekrar taşındığımızda yanında bulduğum Rum hizmetçiye olan alakasıymış. Meğer ben bu hizmetçinin hal ve tavrını beğenmeyerek yol verince, konağın harem kısmında ikamet etmekte olan görümcem Besime Hanım, vaktiyle eski kapatmasına yaptığı gibi bu hizmetçiyi de yanına almış...” Şehzadelerin, kralların gönlünde taht kuran, şen şakrak, muhabbeti koyu, bir zarafet timsali Nigar Hanım (Şair Nigar), süpürge tohumu, kepek ve samandan ibaret olan vesika ekmeği ile karnını doyurduğu son günlerinde buz gibi konakta soğuktan titreyerek, lekeli hummadan hayatını kaybetmiştir.
Ahmet Mithat Efendi ve Fitnat Hanım
Ahmet Mithat Efendi, tanzimat döneminin en sevilen ve en çok okunan yazarıydı. İlginçtir, ‘Bekarlık Sultanlık mı Dedin?’ adlı kitabı yazdığı dönemde Fitnat Hanım’la tanışır. 34 yaşında evli bir kadın olan Fitnat Hanım’ın, Ahmet Mithat Efendi’ye yazdığı bu mektup gizli aşkın şiddetini anlatıyor: “Perdeyi açık gördüm. Mithatım evdedir diyerek can attım. Meğer sen yokmuşsun. Sen gelinceye kadar hemşireyle konuştum. Mithatım bundan böyle giderken perdeyi kapatınız. Evdeyken açık bırakınız. Ah... siz evdeyken yanıbaşımda bulunuyorsunuz gibi oluyorum. Aman yarabbi, bu muhabet ne hoş, ne garip bir alemmiş.
Off... Mithat bunun ilerisi nedir?” Ahmet Mithat Efendi’nin Fitnat Hanım’la 18 saat beraber olduğunu ve o hasret dolu aşkı vücut vücuda yaşadığını biliyoruz: “3 saatlik uykuda hep seninle meşgul oldum. Ah bir dakikası bir asırlık mesut hayata bedel olan Fitnat’ım. Sizinle 18 saat geçirdim ki bu bin senelik ömre bedeldir.” Bu aşk gizli yaşanmıştı. Büyük aşkının şiddetiyle eşine ihanet eden Fitnat Hanım 1911’de, Ahmet Mithat Efendi ise 1912’de öldü. İkisi de birbirlerine yazdıkları mektuplarının yayınlandığını göremedi.
Yahya Kemal’in imkansız aşkları
Ünlü şair Yahya Kemal, Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la Heybeliada’daki Bahriye Mektebi’nde öğretmenlik yaptığı zamanlarda tanışmıştı. Oğlu Nazım Hikmet talebesiydi ve okul dışında verdiği dersler sırasında sohbetleri koyulaşmış, sonunda aşk bacayı sarmıştı. Celile Hanım ona nasıl bağlandığını göstermek için kocasından ayrılmayı, evini barkını bırakmayı bile göze almıştı. Ama Yahya Kemal sonrasında tedirginliğe düşecek ve dostlarına, “Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenirim? Sonra bana herkes ne der? Ne gözle bakar?” diyecekti. Sonuçta Celile Hanım, Yahya Kemal’den bir özür mektubu almış ve bu aşk bitmiştir.
Yahya Kemal daha sonra da evli bir kadına aşık olacaktı ve bu aşk macerasını arkadaşı Şevket Rado’ya şöyle anlatacaktı: “1916’dan 1919’a kadar bir kadına deli gibi aşık oldum. Sevgilim evli bir kadındı. Evli bir kadına aşık olmak beladır. İnsan adeta polis olur. Telefon edeceksin. Acaba kocası evde mi? Sokağa çıkacaksın. Acaba kimse görür mü? Neyse ki o zaman çarşaf vardı, bu işler kolay oluyordu.” Öldükten sonra Yahya Kemal’in evraklarının arasından içinde kurutulmuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı. Zarfın üzerinde Yahya Kemal’in el yazısıyla şöyle yazıyordu: “Bu zarfın içindeki hatıra 19 Ağustos 1930 günü Sirkeci Garı’nda gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima hıfzedeceğim...”
Vazodaki en güzel çiçek
Lili Hanım dönemin İstanbul Belediye Başkanı Cemil Topuzlu’nun oğlu ile evlidir. Fransızca, İngilizce ve Almanca bilen son derece kültürlü, İsviçreli bir kızdır. Dönemin Cumhuriyet balolarından birinde Atatürk’le tanışma şerefine erişmiş ve “Siz bir Limoge vazosu kadar güzelsiniz” iltifatını almıştır. Evliliğinin sekizinci yılı dolmak üzereyken mutsuz bir dönem yaşayan Lili bir toplantıda Fasih Bey’le tanışır. Aralarında başlayan dostluk zamanla aşka dönüşür. Sevdiği kadınla aynı evi paylaşmak, aynı havayı solumak isteyen Fasih Bey İsviçre’ye gidip Lili’nin ailesini bularak Türkiye’ye getirecektir. Amacı mutsuz süren bu evliliği sonlandırıp sevdiği kadınla evlenmekti. Fasih Bey’in hayalleri gerçekleşecek, eşinden ayrılan Lili Hanım’la evlenecekti. Bugün aramızda olmayan Türkan Saylan’la birlikte 5 çocukları olur. Lili Hanım, Türkan Saylan’a hamileyken Müslüman olup Leyla ismini alır.
Nurettin Paşa’nın Kamelya Çiçeği
Nurettin Paşa, Abdülhamid’in kızı Zekiye Sultan’la evlidir. Abdülhamid’in kızı kadar sevdiği Nurettin Paşa, felekten gece değil geceler çalardı. Arnavutköylü papaz Dimitros’un torunu Kamelya kestane rengi gözleriyle Nurettin Paşa’yı tavladığında 32 yaşındaydı. Eti budu yerinde buğday tenli bir dilberdi. Keskin gözleri Nurettin Paşa’yı Taksim Bahçesi’nde yakalamıştı. Zekiye Sultan solgun bir yüzle babasını ziyarete gitmesinin ardından padişah baş katip Emin Efendi’yi huzura çağıracaktı:
Nurettin Efendi’nin ülfet ettiği Kamelya denilen kadını derhal araştır. Kimin nesidir bu aşufte?” Hünkar Yaveri Gani Bey bu olaya el koyar. Birkaç gün sonra gazetelerde “Korkunç bir cinayet... Beyoğlu gülü Kamelya’yı kim öldürdü?” başlıklı bir haber çıkar. Sadece Kamelya değil evde bulunan annesi ve uşakları da öldürülmüştü. Güzeller güzeli Kamelya’nın saray eliyle katledildiğine hiç kuşkusu yoktu Nurettin Paşa’nın. Aylarca selamlık dairesinden hareme geçemeyen paşa kendini içkiye verdi.
Posta