İdareci ve ciddiyet

PirAdam

Ayın Üyesi
Altın Üye
Katılım
18 Haz 2010
Mesajlar
2,101
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
66
Konum
Istanbul
İdareciliğin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğru tarafı vardır. İdareci, idarecilik kabiliyeti olan insanın, hadiselerle pişip yoğrulması ile yetişir. İyi idareci olmak için diploma tek başına kâfi gelmez. Bunun yanı sıra sabır, müsamaha, zeka, basiret, akıl, olayları kritik etme, hitabet kabiliyeti, heyecana kapılmamak, ikna kudreti, vakar, ciddiyet, affedebilme, derinlemesine düşünme, insanları tanıma, güler yüz ve tatlı dil gibi hasletlerin de bulunması lazımdır. İdareci bunlardan ne kadar çoğuna malikse iyi idarecilik vasfı da o nispette artar. Bazı büyük idarecilerin vasıfları şunlardır:

Fatih Sultan Mehmet, niyetimi kavuğum bilse kafamdan atarım şeklinde konuşmuştur. Napolyon da kendisini yakalamaya gelen Fransız ordusuna çektiği belagatlı nutukla onları kuzuya çevirmiş ve aynı ordunun başına geçerek Fransa tahtına oturmuştur. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in üzerine yürürken bıkkınlığa kapılan askerler tarafından çadırına ok atılması üzerine “hassas an”ı çok iyi hesaplamış ve lafı kafalara balyoz gibi indirmiştir:
“İsteyen karılarının yanına dönebilir; ben düşmanın üzerine gidiyorum!”

Eğer o kritik an süratle muhakeme edilip oka bu erkek sesle cevap verilmeseydi Sultan Selim belki de kazan kaldıran askere kellesini teslim edecekti.

Türkler, tarihin en eski milletlerinden biridir. Üstün devlet kurma bilgileri vardır. Öteden beri bizim aile, şehir ve devlet hayatımız mevcuttur. Bu da iyi idareci yetiştiren cemiyet olduğumuzu ortaya koymaktadır. Cemiyet yaşayışımızda çocuk, hayatı tanımaya başladığı an ilk önce bir “reis” ve “reis” mefhumu ile karşılaşır. Baba, ailenin reisidir. Okuldaki reisi öğretmen ve müdürdür. Mahalle reissiz değildir; oradaki reis muhtardır. Camide imam sadece namaz kıldıran insan değil, aynı zamanda bir reis ve bir rehberdir. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında devlet reisi yani devletin en yüksek idarecisi aziz bilinir, ismi öyle ulu orta söylenmez, saygısızlık gösterilmezdi. Cumhuriyet devrinde de bu emsalsiz örfümüz devam ettirilmiş ve devlet başkanları tartışma, sataşma ve polemiklerin üstünde ve uzağında tutulmuştur.

Aslında kalkınmayı sadece ekonomik cephesi ile ele almak hatadır. Bize kalırsa kalkınmak iyi yetişmiş insanla mümkündür. Kalifiye eleman da iyi idareci sayesinde yetişmektedir. O halde ne yapıp edip kıymetli idareciler yetiştirmenin yoluna bakmalıyız.

İki üç yüz sene evvel aynı anda birkaç şeyhülislam namzedi olabiliyordu. Mesela meşhur divan şairi Baki, bir şeyhülislam efendinin taşıdığı bütün kıymetlere sahip olduğu halde kendisine sıra gelmediği için bu makama oturamamıştır. Bunun gibi devlet, aynı zamanda birkaç sadrazam çıkartacak kudretli dönemler yaşamıştır. Bu az şey değildir.

Bugün de asrın şartlarına göre fabrika idareciliğinden, siyasi hayata kadar iyi idareciler yetiştirmek için çok çalışmalıyız.

Devlet adamı her hâl ve hareketi ile bir bütündür. Gazetecilerle konuşmasına, giyim kuşamına kadar her an dikkatli, ölçülü ve ağır başlı olmalıdır. Milleti idare edenler millete mal olmuştur. Hiçbir davranışları gözden kaçmaz.

İdareci, hedefteki insandır. Güzel davranışları örnek alındığı gibi, hataları da şiddetle reaksiyon görür.

Vatandaş, somurtmayan fakat ciddi, ölçülü, şahsiyetli, ferdi ve aile hayatı ile mazbut özü sözü birbirine uygun idarecileri her zaman takdir eder.

Başarılar elbette tarihe mal olacak ve hakikatler hiçbir zaman unutulmayacaktır.

İdarecilik

Her idareci, elemanlarından iyi iş, yüksek randıman bekler. Elemanlarının arı gibi çalışıp bal yapmalarını ister. Bir kovandaki arıları, duman ile kaçırırsak veya hepsini öldürürsek, balı kolayca almak mümkündür. Fakat bu aldığımız son bal olur. Arılara ihtiyaçları kadar bal bırakıp, kalan balı alırsak, arılar, bal yapmaya devam ederler.

Kusursuz eleman bulunmaz. Marifet, onları kusurları ile kabul edip çalıştırabilmektir. Âmir, elemanını tenkit ederse, o da savunmak mecburiyetinde kalır. Yaptığı yanlış işin doğru olduğunu ispat için bin tane delil getirir. Kusuru kolay kolay kabul etmez. Tenkit edildiği için de incinir, çalışma azmi kırılır, istenilen verim alınamaz. İnsan çalıştırmanın temel şartı, heves kırmamaktır.

Her âmirin âmiri vardır. Acaba bir âmir, kendi âmirine karşı iyi eleman mıdır? Elemanlarından beklediği saygıyı, işi, kendisi âmirine karşı yapabiliyor mu? Eğer kendisi âmirine karşı kusur ediyorsa, elemanlarının kusurlarını da görmemesi lazımdır. Acaba en büyük âmir olan Allahü teâlâya karşı günahsız, kusursuz bir kul muyuz? Eğer elemanların itaatsiz oldukları, vazifelerini aksattıkları görülüyorsa, biz de vazifemizi yapmıyoruz demektir. Çünkü (Allah’a itaat edene, bütün mahluklar itaat eder) buyuruluyor.

Mahkumların en canisi bile, kendini suçsuz kabul eder, yaptığı kötülükleri makul sebeplerle açıklamaya çalışır, kendini iyi bir insan olarak bilir. Suçlu bir mahkum kendini böyle bilirse, diğer insanlar kendilerini ne zannetmez ki?

Kusursuz insan olmadığına göre, kusur bularak, tenkit ederek değil, iyi yönlerini tespit edip o açıdan yaklaşmak lazımdır. Her elemanın iyi ve kötü yönleri vardır. İyi yönlerini takdir ederek yaklaşmalıdır! (Bu kadar tenkite darılmaz) diyerek işe tenkitle girmemelidir! Basit bir tenkit, küçük bir kıvılcımdır. Patlamaya hazır olan insan gururuna değer değmez, infilak etmesine sebep olur.

Bir taşa çarpanın suçu taşta, yılanı eline alanın da suçu yılanda bulması normal bir iş değildir. O halde, akıllı kimse; taşta, yılanda değil, kendinde kusur arar. Deliyi, kusurluyu azarlamaz. Şu halde, idareciliğin birinci şartı, hiç kimseyi tenkit etmemektir. İkinci şartı ise insanları tanımaktır.

İnsan, mühim bir şahsiyet, önemli bir kişi olmak ister. Bu istek herhangi bir çırakta da vardır. Herkesin nefsi âmir, hatta ilah olmak ister. Meşhur bir artist olmak için evlerinden kaçan çok genç kız vardır. Önemli kişi olma arzusu, insanı bir şiir veya bir kitap yazmaya, bir eser meydana getirmeye zorlar. Meşru yoldan şöhrete kavuşamayan kimse, olay çıkartarak gazetelerde resimlerinin çıkmasını sağlar. Bir kahraman gibi gazetedeki resimlerine bakar.

 
İdareciliğin mesuliyeti

İdareci olmanın mesuliyeti çoktur. Maiyetindekilere adaleti gözetmeyen âmir, onlara zulmetmiş olur. Zulmün günahı ise büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, zalim idarecidir.) [Tirmizi]

(Kıyamette, insanlar arasında en çok azap görecek kimse, zalim idarecidir.) [Taberani]

(Âdil olmayan âmir, yüzüstü Cehenneme atılır.) [Hakim]

(On kişiye âmirlik eden kıyamette, elleri bağlı olarak getirilir. Âdilse kurtulur, değilse zulmü yüzünden helak olur.) [Taberani]

(Hiç kimse yoktur ki, on kişiye âmir olsun da, kıyamette, idare ettiği kimseler arasında hüküm verilinceye kadar elleri bağlı olmasın!) [Taberani]

(Cehenneme girecek ilk üç sınıf insandan biri zalim âmirdir.) [İbni Hibban]

(Halkın işlerini üstlenip de onlara güçlük çıkarana lanet olsun!) [Ebu Avane]

(Siz âmir olmaya düşkünsünüz. Halbuki, hakkını gözetenler hariç, âmirlik, kıyamette pişmanlıktır.) [Buhari]

(Âmirliğin başı da, sonu da pişmanlıktır, kıyamette de azaptır.) [Beyheki]

(Ey Ebu Zer, kendim için istediğimi, senin için de isterim. Fakat sen zayıfsın, iki kişinin bile başına geçme! Vazifesini hakkıyla yürüten kimseler hariç, âmirlik, kıyamet gününde pişmanlıktır.) [Müslim]

(Herhangi bir idareci olmadan ölmek, elbette senin için kurtuluştur.) [Ebu Davud]

(Ey Abdurrahman, âmirlik isteme! Eğer sen istemeden bir makama getirilirsen, Allahü teâlâ yardımcın olur. Eğer kendi arzunla âmir olursan, Allahü teâlânın yardımından mahrum kalabilirsin.) [Hakim]

Bu hadis-i şerifler, âmirliğin mesuliyetli bir iş olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan âmir olmak hevesiyle yanıp tutuşmak zararlıdır. Eğer istemediği halde, bir kimseye vazife verilirse, hizmet için vazifeyi alması caizdir.

KAYNAK
 
İdarecilere tavsiyeler
Tahir bin Hüseyn, Abbasiler zamanında Horasan valisi iken, Rakka valiliğine atanan oğlu Abdullah bin Tahir’e bazı nasihatlerde bulunmuştur. Nasihatleri özetle şöyle idi:

Allahü teâlâdan kork. Daima Onun korkusu içinde bulun. Her an Onu murakabe eyle! Hep Onu düşün. Onun gazabından sakın. Gece-gündüz, idaren altında bulunan insanları korumaya gayret eyle. Allahü teâlânın sana ihsan ettiği afiyet nimetini, ahiret için hazırlanmakta ve mesul olacağın şeyi düşünmekte kullan.

Allahü teâlâ ihsan ederek valilik mevkiinde bulunmanı nasip etmiş ve idaren altında bulunanlara da şefkat ve merhametle muamele etmeni emretmiştir. Ayrıca, insanlara karşı adil davranmanı, Allahü teâlânın hakkına riayet etmeni, insanlara Onun emir ve yasaklarını tatbik etmeni, onları zararlı şeylerden korumanı, onların ırz ve namuslarını iyi muhafaza etmeni, kanlarının dökülmesine mani olmanı, yolculuklarında kendilerine yol emniyetini temin etmeni, hasılı, onları rahat ettirmeni emretmiştir.

Şunu iyi bil ki, Allahü teâlâ emrettiği şeylerden seni hesaba çekecek ve yaptığın işlerin; mükafat veya ceza olarak, karşılığını verecektir. O halde aklınla, zihninle, basiretinle, her şeyinle, Hak teâlâya vereceğin hesaba hazırlanmaya yönel. Hiç bir meşguliyet bu mühim farzı terk etmene ve gevşeklik göstermene sebep olmasın. Çünkü bu, her şeyin başıdır.

Üzerinde en fazla dikkat ve hassasiyet göstereceğin, önemle duracağın en mühim şey; Allahü teâlânın sana farz kıldığı beş vakit namaza devam etmektir. Ayrıca, namazlarını, Hak teâlâyı hatırlayarak, güzel abdest alarak, müstehap olan vakitlerinde, bütün adab ve erkanına riayet ederek cemaatle kılmaktır. Bundan başka, namazda okuduğun âyet-i kerimeleri, acele etmeden, edeple oku. Namazın rüku, secde ve diğer erkanını, tam bir samimiyet, ihlas ve teslimiyet ile ifa et. Yapılan bütün iyi işlerin, hatta diğer bütün ibadetlerin; namazı güzel ve düzgün kılabilmek için olduğunu unutma. Bu hususta en ufak bir gevşeklik, tembellik gösterme ve asla ihmalkâr davranma. Bil ki, bütün işlerin düzenli olması namaza bağlıdır. Namaza bu şekilde devam eden, her kötülükten uzaklaşır. Çünkü Allahü teâlâ mealen; “Doğru kılınan namaz, insanı fahşadan ve münkerden muhakkak uzaklaştırır” buyurdu. (Ankebut 45) Beraber olduğun kimseleri de namaza teşvik et!

Beş vakit namazdan sonra yapman gereken en mühim husus, Resulullah efendimizin sünnetine sımsıkı sarılmak ve Onun ahlakı ile ahlaklanmaktır.

Bir işle karşılaştığın zaman, önce Allahü teâlâdan korkarak istiharede bulun ve Resulullah efendimiz vasıtasıyla bildirdiği emir ve yasaklarına bağlı kalarak yapmaya çalış. Bu işin, Allahü teâlânın senin hakkında, razı olduğu, beğendiği şekilde meydana gelmesini nasip etmesi için Ondan yardım iste!

Sana yakın olsun, uzak olsun, hoşlandığın ve hoşlanmadığın bir hususta herhangi bir kimseye muamele ederken, sakın adaletten ayrılma.

Her zaman fıkıh âlimlerini, salihleri, Allahü teâlânın emirlerine uygun yaşayanları tercih eyle. Kişiyi süsleyen şeylerden birisi, fıkıh ilmine sahip olmak, fıkıh bilgisini elde etmeye çalışmak başkalarını da buna teşvik etmek ve insanı Allahü teâlâya yaklaştıracak şeyleri bilmektir. Bütün bunlara riayet edersen, Allahü teâlânın yardımı ve muvaffakiyeti seninle beraber olur. Bunun sayesinde, insanlar senin emrine tazimde bulunur. Saltanatın onlara karşı heybetli olur. Böylece, herkes sana samimiyet duymaya ve adaletine itimat etmeye başlar.

Bütün işlerinde orta yolu tut. İtidalli olmak, orta yolda bulunmak çok takdir edilmiş, beğenilmiştir. Orta yolu tutmak, apaçık bir emniyet, fazilet ve güzellik olup, insanı, istikamet sahibi olmaya ve hidayete sevk eder. Hak teâlânın yardımı, muvaffakiyeti ve iki cihan saadeti ise, istikamet ve hidayet üzere bulunanlaradır.

Bütün dünya işlerinde orta yol üzere bulun. Ahireti istemekte, sevap işlemekte, salih ameller yapmakta, güzel hâl üzere bulunmakta gevşeklik gösterme. Zira, Allahü teâlânın rızasını kazanmak ve Cennette, Onun dostu olan veli kullarla beraber olmak için çok hayır ve iyilik yapmanın, bu hususta gayretli olmanın hududu yoktur.

Bil ki, dünya işlerinde orta yol üzere bulunmak, kişinin izzet ve şerefini arttırır. Günahlardan korur. Ayrıca sen, kendini ve beraberinde bulunanları, ancak orta yolu tutmakla koruyabilir ve işlerini düzeltebilirsin. Orta yolu tut ve buna riayet eyle. Böylece işlerin tamam olur, gücün, kudretin artar. Sana tâbi olan insanlardan, yakınında bulunanlar ve uzağında olanlar, düzelip ıslah olurlar.
Allahü teâlâya zannını güzel eyle ki, maiyetinde bulunanlar da sana doğru davransınlar.

Kendisine vazife verdiğin hiçbir kimseyi herhangi bir şeyden dolayı, durumunu iyice araştırmadan önce, asla suçlama! Çünkü, temiz kimselere itham ve kötü zanda bulunmak, büyük günahtır.

Arkadaşların ve yakınların ile alakalı işlerinde iyi zanda bulun. Onlara suizanda yani kötü düşüncede bulunmaktan kaçın. Bu davranışın, onların iyi yetişmelerinde sana yardımcı olur. Allahü teâlânın düşmanı olan şeytan, yaptığın işlerde, hoşlanacak bir şey bulamasın. Çünkü sende azıcık bir zayıflık bulması, suizannı ve hayatının tadını kaçıracak olan gam ve kederi gönlüne sokmak için kâfidir.

Şunu iyi bil ki, hüsn-i zan sahibi olduğun müddetçe, kuvvet ve rahat bulursun. İşlerinde, arzu ettiğin, sevdiğin neticelere hüsn-i zan ile kavuşursun. Hüsn-i zan sayesinde insanları, seni sevmeye, bütün işlerinde doğru ve dürüst olmaya davet edebilirsin. Hüsn-i zan sahibi olursan, insanlar seni sever ve bütün işlerini severek, dürüstlükle yaparlar. Bununla beraber, yakınlarına hüsn-i zannın ve emrin altında bulunanlara olan yumuşaklığın hiçbir zaman işlerini takibe, sorup araştırmana, dostların işlerini halletmene, maiyetindekileri gözetmene, onları dikkatle takip etmene mani olmasın. İdaren altında bulunanları iyi gözetip, ihtiyaçlarını gidermen ve himayelerini üstlenmen önde gelen tercihin olsun. Dinin ayakta durması ve sünnetin ihyası, ancak bu şekildedir.

Bütün bu işlerin hepsinde niyetini sağlam eyle. İhlaslı ol. Yaptıklarından mesul olduğunu, işlemiş olduğu iyiliklerden mükafat alacağını, kötülüklerden ise ceza göreceğini çok iyi bilen kimsenin yaptığı gibi, devamlı kendini hesaba çek! Muhakkak ki, Allahü teâlâ dinini sağlam ve şerefli bir sığınak kılmıştır. Dinine uyanları yüksek, şerefli eylemiştir. O halde idare ettiğin, yetişmelerini üzerine alıp, kendilerini gözettiğin kimselere din yolunu, hidayet yolunu göster.

Allahü teâlânın hakkına mutlaka riayet et. Suçlulara müstahak oldukları cezayı vermekten de geri durma. Bunu ihmal etme ve asla gevşeklik gösterme! Suçlulara, cezalarını vermekte gecikme. Aksi halde bu gecikmen, içinde bulunduğun hüsn-i zannı bozup, yok eder. Bu hususlara bildirilen şekilde riayet eylersen, dinin korunmuş ve mürüvvetin tamamlanmış olur.

Verdiğin herhangi bir sözü muhakkak yerine getir. Hayırlı bir şey vaat ettiğinde, gecikmeden yap. Daima iyilik yapmaya, iyilik sahibi olmaya yönel! Sana iyilik yapanlara karşılık, iyilikle mukabelede bulun. İdaren altında bulunanların ayıp ve kusurlarını görmemeye çalış! Kendini yalan sözden uzak tut ve böyle yalancılara buğzet. Söz taşıyanlardan da uzak dur! İşlerinin, başında veya sonunda fesada uğrayıp bozulması, yalancıların sana yaklaşmaları ve sana yalan söylemeye cüret etmeleri ile başlar. Çünkü yalan, günahların başıdır. Kovuculuk, sahibini selamete erdirmez. Kovucu ile arkadaşlık edenin de başı selamete ermez. Ayrıca, kovucunun sözlerine uyarak hareket eden kimsenin hiçbir işi rast gelmez.

Doğruluk ve iyilik sahibi kimseleri çok sev. Doğruluk üzere çalıştıkları müddetçe şeref sahiplerinin yardımcısı ol. Zayıflara yardım eyle. Akrabanı ziyaret edip gözet. Bütün bunları, Allahü teâlânın rızası ve Onun dininin yükselmesi için yap, sevabını da sadece Allahü teâlâdan iste ve daima ahiret yurdunu talep eyle!

Kötü arzulardan ve zulümden çok kaçın. Hatta bunları, hatırından bile uzak tut. İdaren altında olanlara da, bu düşüncelerden uzak olduğunu göster. Onları adaletle güzel idare eyle. Aralarında hak ve doğrulukla kal ve seni hidayet yoluna ulaştıracak marifet bilgisi ile muamele et. Kızdığın zaman kendine hakim ol. Vakur, ağır başlı ve yumuşak huylu ol. Bulunduğun mevki sebebiyle kendini çok kıymetli zannetmekten, hiddet ve gururdan çok sakın. Hem; “Ben başta bulunuyorum. Dilediğimi yaparım” gibi bir düşünceye kapılmaktan çok sakın. Çünkü bu hal, sende görüşün noksan olduğuna ve bir olan, ortağı bulunmayan Allahü teâlâ hakkındaki bilginin azlığına alamettir. Allahü teâlâ için niyetinde samimi, ihlaslı ve Onun hakkında yeterli bilgiye sahip ol!

Şunu iyi bil ki, mülk, Allahü teâlânındır ve onu dilediğine verir. Dilediğinden ise çekip geri alır. Sultana yakın olup, nimetlere bol bol kavuşanlar, Allahü teâlânın bu nimet ve ihsanlarına nankörlük ederler, küfran-ı nimette bulunurlarsa ve bu nimetlerle övünüp büyüklenirlerse, o nimetlerin elden çıkması ve cezanın gelmesi çabuklaşır ve hiçbir şey o kadar süratli değildir.

Nefse düşkün olmaktan çok sakın. Biriktirmen ve saklaman gereken hazinelerini; iyilik, takva, adalet, idaresine memur olduklarını ıslah, beldelerini imar işleri ile alakadar olmak, canlarını korumak ve mahzunlara, muhtaçlara yardım etmek içi kullan.

Şunu iyi bil ki, mallar çoğaltılmakla ve hazineler de biriktirilmekle, üzeri kilitlenmekle meyve vermez, artış göstermez. Ancak bu mallar, seninle bulunanların ıslahı, haklarının kendilerine verilmesi, geçim sıkıntılarının giderilmesi gibi hususlar için kullanıldığı takdirde kıymetli olur ve o zaman meyve vererek artış göstermiş olur. O halde hazinelerinde, hakikaten artan mal biriktirmek istiyorsan, mallarını bu şekilde, İslamın ve Müslümanların faydaları için, onlara hizmette harcamalısın. Bu gibi hususlara riayet eder, hak sahiplerine haklarını ödersen, kavuştuğun nimetler elinde kalır ve Allahü teâlâ sana daha fazlasını ihsan eder.

Herkese karşı adaletle ve ihsan ile muamele edersen, onlar da sana itaatte bulunup, her söylediğini ve her istediğini kolaylıkla yaparlar.

Hudutlarını bildirdiğim bu hususlara riayet etmeye çalış! Hasenatını, iyiliklerini çok eyle! Maldan baki kalacak, ahirete yarayacak olan, Hak yoluna sarf edilendir. Şükredenleri iyi tanı ve kendilerini mükafatlandır. Sakın dünya ve dünya gururu, sana ahiret korkusunu unutturmasın. Aksi halde üzerindeki hakları hafife almaya, küçümsemeye başlarsın. Bir işi önemsemeyip ağır davranmak, insanı aşırılığa, ihmalkârlığa götürür. Aşırılık ise helake sebep olur. Yaptığın her amel, ihlaslı yani yalnız Allahü teâlânın rızası için olsun. Sevabını Ondan bekle. Muhakkak ki, Allahü teâlâ, dünyadaki nimetini bol ve geniş olarak ihsan etmiştir ve bu fazlını da senin elinde meydana çıkarıp, göstermiştir. O halde bütün bunlara karşı şükret. Şükre sımsıkı sarıl. Yalnız Allahü teâlâya güven! Böyle yaparsan Allahü teâlâ, sana olan hayır ve ikramını arttırır. Allahü teâlâ, şükreden kimselere şükürleri kadar, ihsan sahiplerini de ihsanları nispetinde mükafatlandırır, sevap ihsan eder. Kavuştuğun nimetlerden, nimete kavuşmana vesile olanların hakkını ver. Onlara teşekkür et. Hiçbir günahı hafif görme! (Çünkü günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Bazı günahlar bazılarına göre daha büyüktür.)

Hasetçiye meyletme! Fasık ve facire, açıktan günah işleyenlere merhamet gösterme. Nimete nankörlük edene iyilikte bulunma. Düşmana yaltaklık etme! Söz taşıyan kovucunun söylediklerini tasdik etme. Haini emin kabul etme. Fasıklarla dostluk kurma. Azgın ve sapık kimselere tâbi olma ve onlara uyma. İki yüzlü olanları övme. Hiçbir insanı hakir, aşağı görme. Hakikaten çok muhtaç olup, senden bir şey istemeye geleni boş çevirme. Bâtıla hiç kulak verme. Muziplik ederek insanları güldürenlerle alakadar olma. Aksi halde, sen de onlar gibi, ciddiyetsiz, hafif meşrepli olursun.

Vaadinden dönme. Şuursuzca davranma. Gazap ve kızgınlıkla amel etme. Övünüp kibirlenme. Kendini beğenme. Şımararak, gururlanarak yürüme. Hafif, basit olanlarla, Hakkı tanımayanlarla, malını ölçüsüz savuran cahillerle düşüp kalkma.

Ahirete hazırlanmak hususunda gevşeklik tembellik gösterme. Günlerini, başkasına kızarak, onları azarlayıp lanet ederek ve gizlice sır, söz taşıyarak, herkesin gizli hallerini araştırarak geçirme. Kendisine müsamaha ederek veya ondan korkarak zalimin zulmüne göz yumma. Ahirette göreceğin mükafatı, alacağın sevabı, dünyada dünyalık olarak bekleme.

Şunu iyi bil ki, seni, emrin altında olanların işleriyle meşgul olmaktan men eden şeylerin en süratlisi, en tesirlisi cimrilik ve hırstır. Mala karşı çok haris olursan, çok toplayan ve az dağıtan, Allah için az veren veya hiç veremeyen biri olursun. Böyle olunca, işlerinin pek azı düzgün olabilir. Emrin altında olanlar, ancak mallarından elini çektiğin, üzerlerinden zulmü kaldırdığın zaman seni severler. Dostlarının, dostluktaki samimiyetleri de senin kendilerine olan iltifat ve ihsanların ile devamlı olur. Bunun için cimrilikten çok sakın. İnsanoğlunun ilk defa cimrilik sebebiyle Rabbine isyanda bulunduğunu hatırından çıkarma. İsyan eden, rezil ve perişan olmuş demektir.

Hak yolunda cömertlik yapmak, yolunu kolaylaştırır. Cömertliğin, kulların en faziletli ibadetlerinden olduğunu unutma. Bunun için cömertliği, kendine huy haline getir.

Vazifelilerin durumlarını incele. Maaşlarını da arttır. Böylece Hak teâlâ onların ihtiyaçlarını gidermiş olur. Onların işleri de seninle kaim olur, kuvvet bulur. Ayrıca bu davranışınla kalblerinin bağlılığı ve emrine itaatleri fazlalaşır. Unutma ki, bir sultan; emri altında olanlara merhametli ve adaletli davranır, onları koruyup gözetir, insaf, yardım, şefkat ve iyilikle muamele eder ve kendilerine bolluk temin ederse, bu hali, saadet olarak ona kâfidir.

İyi bil ki, Allahü teâlâ indinde hiçbir şey, adaletle hükmetmek gibi değildir. Çünkü adaletle hükmetmek, Allahü teâlânın öyle bir terazisidir ki, yeryüzündeki bütün haller onunla tartılır.

Hükümde ve amelde adaletin kaim olması, bu terazi iledir. Böylece insanların durumları düzelir. Yolların emniyeti sağlanır, mazlum hakkını alır, diğer insanlar da haklarını kolayca alırlar. Böylece hayat güzelleşir. İtaat hakkı ifa olunur. Yani herkes itaatkâr olur. Allahü teâlâ afiyet ve selamet ihsan eder. Böylece din kaim olur, her tarafta dinimizin emir ve kaidelerine uyulur.

Allahü teâlânın emri hususunda çok dikkatli, pek hassas davran. Ayıp ve fesat olan işlerden, iftiradan çok sakın. Suç sahiplerine, Allahü teâlânın emrettiği cezaları ver. Aceleci olma. Başkalarını rahatsız etmekten, sıkıntı ve üzüntü vermekten uzak ol. Rızkına kanaat eyle ki, gönlün rahat olsun. Gayretin, çalışman kararlı, istikrarlı olsun. Tecrübelerinden istifade eyle. Sustuğunda çok dikkatli, uyanık ol! Konuştuğun zaman, doğruyu söyle.

Hasma karşı insaflı ol. Şüpheli, tereddütlü hallerde dikkatli, ihtiyatlı, yavaş hareket eyle. Bir şeyin deliline iyice ulaş, delili iyi tespit et ki, hükmün kesin ve sağlam olsun. Birini cezalandırman gerekirse, herhangi bir himaye, müsamaha ve ayıplayıcının ayıplama ihtimali, ceza vermene mani olmasın. İyi tespit et, acele etme. Temkinli davran. Dikkatli bak, kontrol eyle. Tedbirli ol ve iyi düşün. Gördüklerinden ibret al.

Rabbine karşı tevazu üzere bulun. İdaren altında bulunanların hepsine yumuşak muamele eyle. Nefsine, Hakkı hakim kıl. Haksız yere, haram olarak kan akıtmaya kalkma. Çünkü bu, Allah katındaki suçların büyüklerindendir.

İyi bil ki, sen vali tayin edilmekle, idaren altında bulunan, kendilerinden mesul olduğun insanların hazinedarı, koruyucusu ve gözetleyicisi oldun. Bu vazifelerinden dolayı, idaren altında bulunanlara, korunup gözetilenler manasına raiye denilmiştir. Çünkü sen onları gözetirsin ve başlarında bulunursun.
Onlara bir memur tayin edeceğin zaman, görüş, tedbir ve tecrübe sahibi, işinin ehli, idareciliği bilen, namuslu, dürüst kimseleri tayin et. Zira bu, sana dayanan, üzerine aldığın vazifenin icabı olarak yerine getirilecek haklardandır. Hiçbir meşguliyet seni, bu vazifelerden alıkoymasın ve hiçbir mani seni bu işleri yapmaktan uzak tutmasın.

Bütün bu nasihatlere riayet edersen, beğenilen, düşmanların gözünde bile adaletinden razı olunan; bütün işlerinde, adalet, kuvvet, tedarik sahibi kıymetli bir idareci olursun. O halde, bu hususları yerine getirmeye gayret eyle ve hiçbir şeyi buna tercih eyleme ki, Allahü teâlânın izni ile işinin sonunda övülmeye layık olasın.

İdaren altında bulunan yerlere vazifelendirdiğin kimselerin çalışmaları, hal ve gidişatları hakkında sana malumat yazıp bildirecek emin kimseler gönder. Böylece vazifelendirdiğin memurların çalışmalarını takip et. Memurlarına bir iş buyurmak gerekince, istediğin işin sonunu iyi düşün. Şayet bu işin akıbetinde, selamet, emniyet ve afiyet görürsen ve bu işten güzel netice, nasihat, iyi karşılık umarsan, yap. Aksi halde vazgeç. O iş hakkında, ilim ve basiret sahiplerine danış. Kişi sonunu düşünmeden bir iş yapmaya kalkarsa, kendisini tehlikeye attığı gibi işleri de bozulabilir. Bu sebeple her işinde ihtiyatlı ol.

Bugünkü işini, yarına bırakma! Kendi işini kendin yapmaya çalış. Yarınki günde karşılaşacağın işler ve hadiseler, yarına bıraktığın işleri yapmana mani olur. Bil ki, gün, geçtiği zaman, içindekileri de birlikte götürür. Bugünkü işini yarına bırakırsan, yarına iki günlük işi biriktirmiş olursun. Bu ise seni çok meşgul eder, sonra hiç birini yapamazsın. Ama her günün işini o günde yaparsan, kendini ve bedenini rahatlatmış, sultanının işlerini de muhkem etmiş olursun.

İhtiyaç içerisinde bulunan hanelerin haklarını araştır. Geçim yüklerini üzerine al, durumlarını düzelterek sıkıntıya düşmelerini önle. Bundan başka fakirlerin, miskinlerin, durumunu sana kadar getirmeye muktedir olmayanların hakkını aramada bizzat alakadar ol. Gizli meselelerini, sıkıntılarını öğren. Allahü teâlânın izni ile hallerini düzelt. Hastaların barınıp tedavi görecekleri hastaneler yap. Onlara iyi bakıp, hizmet edecek, şefkatli davranacak hizmetçiler ve hastaları güzel muayene ve tedavi edecek tabipler tayin eyle!

İşlerin çokluğu sende bıkkınlık meydana getirmesin ve insanlarla meşgul olmana mani olmasın. İnsanların yanına gelmelerine izin ver. Onlarla görüş, kendilerine sakinlik göster. Merhamet kanatlarını aç. Sevindiğini onlara göster. Bir şey istemekte ve konuşmakta kendilerine yardımcı ol. Onlara karşı şefkatli, merhametli ve cömert ol. Verdiğini; üzmeden, başa kakmadan, cömertlikle, gönül açıklığı ile ver ve karşılığını yalnız Allahü teâlâdan bekle. Bu şekilde verilenlerin, Allahü teâlânın izniyle çok kârlı, kazançlı bir ticaret olduğunu bil.

Gördüğün dünya işlerinden ve senden önce, geçmiş asırlarda yaşayan helak olmuş milletlerdeki başkan ve hükümdarların hallerinden ve akıbetlerinden ibret al. Sonra dininin hükümlerine uyarak, dininin ve kitabının kaim olası için gayret edip, her halinde Allahü teâlânın emrine sımsıkı sarıl. Bunlara mugayir ve Allahü teâlânın gazabına sebep olan şeylerden uzak dur.

Haramdan mal toplama ve malını israf ile harcama. Sık sık âlimlerin meclislerinde bulun, onlarla istişare et ve kendileri ile beraber ol. Tek arzun; Hak teâlânın emirlerine tâbi olmak ve bunu yaymaya çalışmak, işlerin iyilerini, yüksek olanlarını tercih etmek olsun. Beraber olduğun kimselerin senin nazarında en kıymetlisi, sende gördüğü bir kusuru, çekinmeden, tenha bir yerde sana söyleyebilen kimse olsun. Böylelerinin sana olan samimiyeti, muhabbeti elbette yapmacık ve gösteriş değildir.

Yaptığın iyiliği başa kakma. Bütün işlerinde Allahü teâlâdan yardım iste ve hayırlı kılmasını dile. Muhakkak ki, Allahü teâlâ doğru ile ve doğru olanlarla beraberdir. Hal ve gidişatın; Allahü teâlânın rızasını kazanacak, Onun dinine nizam olacak, dinine tâbi olanlara izzet ve şeref bahşedecek, millete adalet ve sulh temin edecek şekilde olsun.

Allahü teâlâdan dilerim ki; doğru yolda bulunmanı ve muhafazanı güzel kılsın. Muhakkak Allahü teâlâ kullarına yakındır ve onların dualarını kabul edicidir.

KAYNAK
 
Geri
Üst