Din müesseselerini kapattılar, ahlâk mezbahaları açtılar
Cümlece malûmdur ki, Halkçılar, evvelâ memlekette din müesseselerini kapatmakla dine karşı, İslâm dinine karşı taarruza başladılar. Din müesseselerinde okuyan kırkbin din talebesini bir anda sokağa döktüler. Kırkbin din talebesi, yatakları omuzlarında, sokaklarda perişan bir hâlde, göz yaşları dökerken onlar iyş ü işret sofralarında rakılar, viskiler, şampanyalarla,
zevk ve kahkahalarla, sabahlara kadar icra-yı şâdumanî eylediler. Maarif Vekillerinin, şampanya kadehini kaldırarak:
- Bugün kırkbin yobazın yuvalarını târmâr ettim diye attığı naralar, hâlâ milletin kulağında çınlamakta, kalbini tutuşturmaktadır.
[* Bu cür'etkâr vekilin, bilâhare bağırsağı patlayarak kazuratı ağzından geldi. O hâlde cehennemi boyladı.]
Din müesseselerinin kapıları üzerine vurulan kara ve kızıl kilitler, uzun yıllar, bir çeyrek asırdan fazla zaman asılı kaldı. Bu zalimane, bu mulhidâne hareket karşısında din adamı yetişmesine imkân kalır mıydı? Bu suretle mâbedleri imamsız, minareleri müezzinsiz, köyleri hocasız bıraktılar, ölüleri gusledecek, defnedecek imam kalmadı. Cenazeler ortada tefessüh edecek hâle geldi.
Halbuki bu din müesseseleri, Şeyhül-İslâm Hayri Efendi zamanında «Dârül - Hilâfe Medreseleri» nâmıyla yepyeni bir tarzda teşkilâtlanmış, modern bir hâle gelmişti. Bilhassa ahlâk ve terbiyeye ehemmiyet verilmiş olmak itibariyle millet nazarında fevkalâde teveccüh ve rağbete mazhar olmuş, çok büyük bir mevki kazanmıştı. O derece ki, birçok vatandaşlar, hattâ hayli meb'uslar, çocuklarım liselerden alarak Dârül-Hilâfe Medreselerine vermeye başlamışlardı.
Maddî, manevî böyle mütekâmil bir şekilde meydana çıkan ve ilerlemekte olan bu din müesseseleri Halkçıların bozuk ideolojisi için büyük bir tehlike teşkil ediyordu. Din müesseselerinin bu inkişafından, devlet ve millet menfaatına, memnun olmak icab ederken, kırkbin din talebesini bir anda sokağa döktüler, memleketteki bütün din müesseselerinin kapılarını zincirlediler.
Tarih, böyle bir şenaati kayd etmemiştir. Ancak, dinsiz, imansız bolşeviklerin diyarında böyle cinayetler işlenmişti. Apâşikâr görülüyor ki, bu cinayet, ancak dinin, Din-i Mübîn-i İslâm'ın kökünü kurutmak maksadıyla irtikâp olunmuştur. Nitekim, öyle oldu. Bu tecâvüz ve taarruzlar İslâmın varlığının temellerini sarstı.
Pekâlâ anlaşılıyor ki, din müesseselerinin ve din ulemasının İstiklâl Harbi zamanında müslüman halkı mücadeleye teşvik ve bilfiil harbe iştirak hususundaki büyük hizmetlerini gören Halkçılar, bu manevî kuvvetin, ilerdeki mutasavver tatbikatlarına, plânlarına engel olabileceği endişesiyle, din ehlinin kudret ve nüfuzlarını kırmak için, zaferden sonra din müesseselerini kapatmayı, din ehlini kudretsiz hâle getirmeyi, ilkeleri, ideolojileri için bir zaruret telâkki etmişlerdi. Nitekim yaptıkları bütün işlerle bu hakikat tezahür etmiştir.
Şayanı dikkattir ki, Halkçılar, İslâm dininin tâlim ve tedris müesseselerini böyle büyük bir gayz ve şiddetle yıkarken, hıristiyan ve yahudilerin ve diğer bütün gayri müslimlerin din müesseselerine karşı en ufak bir müdahalede bile bulunmadılar. Ezcümle Heybelada'daki papaz mektebi ferih - fahur, kemâl-i emniyet ve serbesti ile hıristiyan din adamı yetiştirmekte devam etti. Dahildeki hıristiyan mâbedlerinden ve mekteplerinden başka harice de din adamları gönderecek derecede faaliyette bulundular. Diğer taraftan, misyonerlerin bütün din müesseseleri de kemâl-i serbesti ile faaliyetlerine devam ettiler. Halkçılar, onların kıllarına bile dokunmadılar. Demek, Halkçıların yegâne hasmı, yegâne taarruz hedefi, müslüman müesseseleri idi.
Halkçıların bu şenaati, Müslüman Türk Milletinin kalbinde çok derin yaralar açtı ki, asırlar bu yarayı iyi edemez. Bu acı, bu yürekler yakan hıyanetler hâtıralardan silinemez. Bu şenaatları irtikâp edenleri millet nasıl ister, ona nasıl itimat eder? Nasıl güvenir?
Din müesseselerinin kapılarını zincirleyen, kırkbin din talebesini sokağa döken, bütün mekteplerden din derslerini kaldıran halkçılar, açtıkları köy enstitülerinde komünist öğretmenler yetiştiriyor, bunları Rusya'ya gönderiyor, orada tahsilini ikmâl ettiriyor, sonra onları masum Türk yavrularının başına geçiriyordu.
O köy enstitüleri ki, orada kız ve erkek çocuklar bir arada bulunduruluyor, her türlü rezaletler oluyor, sık sık idarecilere içkili, danslı ziyafetler veriliyor, mumlar söndürülüyor, diploma yerine, kucaklarında bir ***le evlerine dönenler oluyordu.
O köy enstitüleri ki, orada Marks'ın beyannâmesi, komünist eserleri öğretiliyor, Müslüman Türk Milletinin dinî örf ve âdetleri tahkir, mukaddesatı tezyif ediliyordu. En rezil hikâyeler okutuluyor, en bîedibâne piyesler oynatılıyordu. Bu komünist batakhanelerine oluk oluk devlet parası akıtılıyordu.
.
dar îman, zerre kadar insanlık haysiyet ve şerefi olan hiçbir insan, hiçbir müslüman, hiçbir, cemiyet, hiçbir millet, hiçbir kavim yoktur ki, bu zulümleri irtikâp edenleri sevsin, istesin