İçimizdeki Sokrat

CounTRy

Gülen Manyak
Katılım
5 Haz 2006
Mesajlar
10,687
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Bir tarihin doğduğu yer "GÖZTEPE"

Oradan daha önce geçenlerin ayak izleriyle ıslanmış kirli bir kumsalda, cılız kollarını iki yana açmış bir oğlan çocuğu, uzun parmaklı kirli avuçlarını gökyüzüne çevirmiş, kuş tüyüne benzeyen parlak uzun kirpikli gözlerini kapamış minyatür bir İsa heykeli gibi öylece, umarsızca dünyanın ortasında yatıyor. Koltukaltlarındaki gölgeli çukurlar utangaç yalnızlığını biraz daha sertleştirmiş. Ahmet Polat’ın ‘Kimsin Sen’ sergisinden aldığım bu çarpıcı fotoğraf, uzun zamandır masamda duruyor ve her seferinde bana kendimle ilgili tuhaf sorular sorduruyor.

Aslında ben de insanların çoğu gibi kendimi sorgulamaktan çok hoşlanmam, bu aynada kendini seyretmek kadar ürkütücüdür. Ama içimde olanları hissedebiliyorum ve bu tamamen sezgisel. Yazarken de, okurken de böyle, eğer bir zorunluluk değilse o anı yaşamaktan gerçekten haz duyuyorum. Yıllar öncesinden kalan acemi yazılarla karşılaştığımda bile tarifi çok mümkün olmayan tuhaf bir hissim var. İnsan nasıl oluyor da içinde kendisini aramaktan korktuğu karanlıkta çırpınırken yolunu kaybetmeden ama arada başka yollara da saparak aslında hep olmak istediği şeye doğru ilerleyebiliyor.

OKUL BİRİNCİLERİNİN SONU

Üstelik de sürekli potansiyel yarışlara mahkum edildiğimiz mecburi bir hayat düzeninde. Geçtiğimiz gün okuduğum bir haber gerçekten içimi burktu. Bir kez daha nerede yaşadığımızı, kim olduğumuzu düşündüm. “Sınav sonuçları açıklandı. Okul birincilerinin yüzde 33’ü Açıköğretim Fakültesi dahil hiçbir yere giremedi.” İnsan bu haberi okuyunca neresine üzüleceğine şaşırıyor. Bütün bir gençliğinizi okul birincisi olmak için harcıyorsunuz, karşılığında hayatınızın en verimli bölümlerinden birini feda ediyorsunuz ama sonra bir gün istediğiniz herhangi bir okulun kapısından bile içeri giremiyorsunuz. Neden, çünkü sistem daha iyi, daha başarılı dolayısıyla güya daha mutlu olmak üzerine tuhaf bir ‘ırk’ yetiştirmek için inşaa edilmiş.

Yarış geleneğini en çok seven toplumlardan biri olan Amerikalıların yaptığı 'Peaceful Warrior', bu kaosu senaryodaki klişelerine rağmen iyi anlatıyordu. Yakışıklı, babası zengin, okuldaki kızların favorisi, egosu hayallerinden büyük genç bir atletin hayat hikayesi, Dan Millmans’ın çok satan kitabından uyarlanmış.

Filmde en iyisi olmak için her gün çalışan Dan, kendisini gerçek bir savaşçı eğitimi veren bilge hocası Sokrat’ın (Nick Nolte), “Olimpiyatlara katılamazsan ne yapacaksın” sorusunun karşısında afallayınca ona insanların içlerine nasıl baktığını anlatıyor: “İnsanlar içlerinden korkarlar halbuki kendilerini bulabildikleri tek yer orası. Etrafındakilerle yarışmamaktan korkuyorsun çünkü bir anda her şeyin boş gözükebileceğini hissediyorsun. İnsanlar düşünceleri gibi değillerdir, sadece öyle olduğunu düşünürler. Duygularla ilgilidir düşünceler. İçinde ihtiyacın olmayan her şeyi at.” Kendisine "Sen deli misin” diye soran gence Sokrat’ın verdiği cevap hınzırca gülümsetiyor: “Ben hayatımı böyle delirmeye adadım, sen de delirmelisin.”

DELİLERİN DÜNYASI

Eğer dünya, o delinin tarif ettiği gibi, istediğini alıp acı çekenlerle, istediğini alamayıp acı çekenlerden ibaret bir yerse, hayatta mükemmeliyet, zafer ve kusursuzluk arayan delilerden olmak istemem. Siz ister miydiniz? Kusursuzluğu aramaya çalışmak yerine yaşadığınız anın kıymetini ve kırılganlığını hissetmek, içinizdeki o mucizevi gücün sizi yapmayı istediklerinize doğru önlenemez bir güçle çekmesine müsaade etmek, içinizi temizlemek diğerlerine karşı savaşmaktan daha anlamlı gelmiyor mu?

Biliyorum, hayatı genellikle başkalarının duruşu üzerinden tarif etmek bazen eğlenceli ve kaçınılmazdır. Ama bazen de çok yorucu. Dün gece elli yaşını geride bırakmasına rağmen, genellikle etrafında olup biten her şeye acımasızca söylenen, nedense benim yazdıklarımın içimden gelmediğine, onları bir mühendis gibi kurguladığıma inanan (üstelik kurgunun samimiyete engel teşkil etmediğini bilebilecek kadar yazar) ‘hayat ustası’ bir arkadaşım bana şöyle bir mesaj yollamış: “Herkes kendi başına gelenleri yaşamak ya da yaşamamayı tercih etmekle mükelleftir, eğer farkındaysa olup bitenin.”

Ona sadece gülümseten bir cevap yazdım, aslında o filmden hayatıma adapte ettiğim bir cümleyle cevap vermek isterdim: “Ben yazı yazmayı bilmiyorken yazardım, çünkü bu sevdiğime emin olduğum ilk şeydi.”

Artık içimden korkmuyorum…


Kaynak: Miiliyet İnsan Kaynakları
 
“Sınav sonuçları açıklandı. Okul birincilerinin yüzde 33’ü Açıköğretim Fakültesi dahil hiçbir yere giremedi.” İnsan bu haberi okuyunca neresine üzüleceğine şaşırıyor...

işte en çarpıcı söz...

saol hajım...
 
Geri
Üst