Benim söylediğim bir okul öğrencisinin bu tip şeylere karışmaması... Üniversite robot değil herşeyi görüyor rektörler... Tespit edilib bu kişilerin üniversite olarakta ceza alması olayı ağırlaştırır ve caydırıcı olur...
Ya Metallica17 kardeşim iyi niyetle gelip bir şeyleri tartışmaua açıyorsun. Ama bir konu hakkında düşünürken çok zayıf kalıyorsun. Öncelikle şunu unutma bir üniversitede olay çıkmasını ne rektör ister, ne dekan ne de öğrenciler...
Ayrıca çözüm senin dediğin gibi olay çıkaranı atın üniversiteden gibi bir yöntemle çözülecek olsa çoktan çözülürdü çünkü binlerce genç üniversitelerden siyasi, politik ve adli nedenlerle atılır her sene. Üniversite sınırları içinde kavga eden şiddet olaylarına karışanların suçu sabit görülürse (ki grup olaylarında en büyük sorun suçu işleyenlerin kendilerini kalabalığa gizlemeleridir) onlar da ceza alır.
Ancak unutma ölüm cezası cinayetlerin önüne geçmez, 20 sene hapis yatmayı göze alıp gasp yapan insanlar var bu memlekette. Yani sen cezayı ne kadar büyük tutarsan tut suçun önüne adli yollar ile geçmen zor. Yani emin ol senin bu sallandıralım 3 kişiyi bak bir daha yapan olur mu mantığın ile bu işler çözülmez. Yoksa koca rektörler ve dekanlar da senin basit çözümünü düşünmüş olmalılar değil mi?
Sorun şu üniversite öğrencinin siyasi görüşünün şekillendiği çağa denk gelir. Ve bu çağda birey en deli, asi, kendini kanıtlamaya çalıştığı dönemindedir. Sonuçta da kendini ifade ettiği siyasi görüşünü ortamın da gazıyla hayatının gayesi sanar bir müddet. Ve bu haye mücadeleye dönüştüğünde mücadelenin yapısı gereği sertliği de beraberinde getir. Hoca Cemaat meselesi. Ülkü Ocağı başkanıyım diyen bir dingil ya da kendini solcu diye ifade eden bilmem ne platformu başkanı başka bir solcu dingil karşılıklı olarak os.rur, solcu öğrenciler ve ülkücü öğrenciler s.çar... Başbakan'ın ananı al git dediği bir ülkede öğrencilerin yaptıklarını yadırgamamak lazım.
Ben üniversite yıllarımda şanslıydım, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsündeydim. Genel olarak sol görüşlülerin ağırlıkta olduğu bir kampüs olduğu için çok çatışma çıkmazdı. Yılda bir iki kez cuma namazından sonra gelen provakatif ülkücüler olursa çatışma olurdu. Yani karşıt görüşler olmadığı sürece sorun olmuyor aslında. Ben yeterince solcu olmadığım halde ot-der, bok-der diye kurulan sosyalist fakülte örgütlenmeleri pek ses çıkarmazlardı. Hakkını vermem lazım ki solcular kendileri gibi düşünmeyene sağcılardan daha fazla tölerans gösteriyor...
Neyse olayı şöyle bağlayayım. Sana da kendi çözüm önerimi söyleyeyim.
Ahmet Taner Kışlalı dersinde Demokrasi'nin varolması için gereken şartları saymıştı.
Bunlar çok bilindik şeylerdi aslında. Endüstrileşme, Kentleşme, İletişim Olanaklarının Gelişmesi, Ulaşım Olanaklarının Gelişmesi, Kitle İletişim Araçlar, Belli bir refah düzeyi falan filan...
Ama derstes en çok üzerinde durduğu şey Demokratik Kültürdü... Demokratik Kültür yazılı olmayan bir demokrasi hukukudur. Bireylerin haklarına sahip çıkmaları ve de sorumluluklarını yerine getirmeleri anlamındadır. Ve sana basit örnekler ile anlatayım. Sen aldıktan bir ay sonra bozulan 30 liralık bir malın iadesini yapmak için, tüketici hakkını kullanmak için 30 saat çaba harcıyorsan demokratik kültüre sahip bir insansın demektir. Ama ne olcak canım 30 liralık bir mal işte sonunda vaktime değmez diyorsan kaderci köylü bir insansın demektir. Demokratik insan hakkını sonuna kadar arar ve kullanır.
Sana demokratik kültür ile ilgili bir örnek daha vereyim. Mesela İngiltere'de maliye bakanı'nın oğlu, babasının yapacağı kdv indirimini öğrenip o mala yatırım yapıp para kazanırsa, o maliye bakanı istifa eder. İstifa etmezse kabinesi onu zorla istifa ettirir. Bu maliye bakanı demokratik kültürü olmayan bir ülkede tekrar seçilir hem de %47 oy ile...
Demokratik kültür demokratikleşmiş toplumlarda bireylerin ve siyasetin yazılı olmayan genel teammülleridir. Türkiye hala köyden kente göçmüş kırsal kesim insanı ağırlıklı olan bir getto ülkesidir. Ve demokratik kültürün d'si yoktur. Bu yüzden üniversitelerdeki dingiller hangileri hakları hangileri sorumlulukları görmezden gelirler. Orman kanunu uygularlar, yani o fakültede hangi grup daha kalabalıksa diğerini ezer. Eşitse iktidar için deli cesine kavga ederler. Bir provakatör gider ülkücüleri tahrik eder, oradaki başka 3 gerizekalı onu döver, dayak yiyen çocuğun arkadaşları ülkücüler saldırdı diye olay çıkarır, solcular ayaklanınca ülkücüler tekbir çekip satırları çekerler. Bu her sene olur hem de defalarca, huzur içinde dersine çalışamazsın.
Sonuçta bu işi çözmenin tek yolu var. Demokratik kültür, solcular ve sağcıların karşılıklı eylam yaptığı, ama birbirlerine slogandan başka bir şey atmadıkları günler geldiğinde ülkemiz bir yerlere gelir. Aslında çok da görmemek lazım Avrupa şu anki demokrasisine çok kanlı mezhap savaşları, sınıf mücadeleleri ve sömürgelerinden çaldıkları refah ile gelebilmiş. Biz ne sömürgecilik yaptık, ne sınıf mücadelesi, ne mezhep savaşı...
Muhtemelen o yüzden patronumuzun partisine oy verebiliyoruz. Üstelik bu patronumuzun partisinin lideri başbakan oluyor. Bu liderin oğluna bu para babaları Amerika'da okusun diye burslar veriyor. Hatta okulunu bitirir bitirmez de banka kredisi falan altına bir gemi çekiyorlar. Bizim milletimiz de bu başbakan'dan fakirlere, alt sınıflara refah getirmesini bekliyor. Bu adam alt tabakaya en fazla kömür getirir, onu da bol miktarda getirdi. Ve bu kalitedeki insanlar ancak Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde başbakanlık yapabilir. Az gelişmiş ülkemin hiç gelişmemiş başbakanı işte...