64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Hasan Tahsin
hasantahsin@kuvvaimilliye.net
Özlüyorum…
69 yıl önceydi…
Yine mevsim sonbahar..Kasımın 10’u..
Dudaklarımda çocukluğumdan kalan bir dörtlük…
“Uzun uzun kavaklar
Dökülüyor yapraklar
Ben atama doymadım
Doysun kara topraklar”
***
Son yıllarda milletçe yaşadıklarımız ve hala yaşanan olaylar karşısında..
Atatürk olmalıydı…
Atatürk olsaydı, böyle mi olurdu?
Dediğim az olmadı...
Onun en çok da liderlik ve devlet adamlığını ….
Olaylar karşısındaki kararlılığını özlüyorum..
***
Nasıl özlenmez ?..
Atatürk’ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor..
“Atatürk Yunanı İzmir’de denize döktüğü günün gecesini kendisine ayrılan evde sabaha kadar çalışarak geçirir..
Ertesi gün erkenden kalkar, vilayet konağına geçer..
Vali İngiliz Konsolosu ile konuşmaktadır.
Atatürk içeri girince Vali ayağa kalkar ve konsolosu Atatürk’le tanıştırır..
Konsolos iyi Türkçe bilmektedir..
Atatürk Valiye sorar..
Konu nedir ?
Vali anlatmaya başlar..
-Sayın konsolos İngiliz tebaasından olan vatandaşlar ile Rum,Ermeni,Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir “güvence” istiyor.Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim..
Mustafa Kemal Paşa Konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu,öyle olduğu halde öfkesini belirtmek için sordu:
-Ee ,peki daha ne istiyormuş ?
Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi.
-Tebaamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum!
Konsolos garip bir biçimde diklenmişti..Paşa’nın sesi havada kırbaç gibi şakladı:
-Yunanlılar zamanında kendi tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?
Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile :
-Evet ,dedi.Yunanlılar burada iken tebaamızı emniyette görüyorduk.
-Öyleyse buyurun tebaanızla birlikte Yunanistan’a gidin, efendim!
Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi:
-Yani majestelerimin hükümetine savaş mı acıyorsunuz ?
Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolosa :
-Siz kiminle ve ne konuştuğunuzu biliyor musunuz ? Ben TBMM Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım.Savaş açmaya,barış yapmaya hakkım var.Siz kimsiniz !.. Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim.Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz efendim!..
O kasım kasım kasılan Konsolos ,Mustafa Kemal Paşa’nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.
Mustafa Kemal Paşa arkasından bir süre baktıktan sonra Vali’ye döndü:
-Yüz vermeyin Vali Bey !Bunlar karşılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pusacak,bir blöfü önünde yelkenleri suya indirecek “devletçik” sanıyorlar bizi! Küstahlığın derecesine bakın, bana “savaş mı açıyorsunuz? Diye soruyor. Barut kokan bir odada sorduğuna bak ! Savaş halinde değimliyiz sanki !..”
***
Düşman yine aynı düşman..
Senaryo yine aynı senaryo..
Türk’ü bölme, parçalama ve yok etme oyunu,
Tek eksiğimiz, lider gibi bir lider, devlet adamı gibi devlet adamı yetiştirmekten yoksun olmamız..
O devlet adamı olabilmenin sırrını ise şöyle açıklıyor..
“…Şunun bunun pohpohundan kuvvet almaya tenezzül etmeyiniz.Büyüklük odur ki ,hiç kimseye eğilmeyeceksin,hiç kimseyi aldatmayacaksın ,memleket için hakiki mefkure ne ise onu görerek,o hedefe yürüyeceksin.önüne sayısız engeller yığacaklardır.Kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Ondan sonra sana büyüksün derlerse,bunu diyenlere güleceksin!..”
***
Büyük kurtarıcıyı ölümünün 69.yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.
10.11.2007
hasantahsin@kuvvaimilliye.net
Özlüyorum…
69 yıl önceydi…
Yine mevsim sonbahar..Kasımın 10’u..
Dudaklarımda çocukluğumdan kalan bir dörtlük…
“Uzun uzun kavaklar
Dökülüyor yapraklar
Ben atama doymadım
Doysun kara topraklar”
***
Son yıllarda milletçe yaşadıklarımız ve hala yaşanan olaylar karşısında..
Atatürk olmalıydı…
Atatürk olsaydı, böyle mi olurdu?
Dediğim az olmadı...
Onun en çok da liderlik ve devlet adamlığını ….
Olaylar karşısındaki kararlılığını özlüyorum..
***
Nasıl özlenmez ?..
Atatürk’ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor..
“Atatürk Yunanı İzmir’de denize döktüğü günün gecesini kendisine ayrılan evde sabaha kadar çalışarak geçirir..
Ertesi gün erkenden kalkar, vilayet konağına geçer..
Vali İngiliz Konsolosu ile konuşmaktadır.
Atatürk içeri girince Vali ayağa kalkar ve konsolosu Atatürk’le tanıştırır..
Konsolos iyi Türkçe bilmektedir..
Atatürk Valiye sorar..
Konu nedir ?
Vali anlatmaya başlar..
-Sayın konsolos İngiliz tebaasından olan vatandaşlar ile Rum,Ermeni,Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir “güvence” istiyor.Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim..
Mustafa Kemal Paşa Konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu,öyle olduğu halde öfkesini belirtmek için sordu:
-Ee ,peki daha ne istiyormuş ?
Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi.
-Tebaamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum!
Konsolos garip bir biçimde diklenmişti..Paşa’nın sesi havada kırbaç gibi şakladı:
-Yunanlılar zamanında kendi tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?
Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile :
-Evet ,dedi.Yunanlılar burada iken tebaamızı emniyette görüyorduk.
-Öyleyse buyurun tebaanızla birlikte Yunanistan’a gidin, efendim!
Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi:
-Yani majestelerimin hükümetine savaş mı acıyorsunuz ?
Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolosa :
-Siz kiminle ve ne konuştuğunuzu biliyor musunuz ? Ben TBMM Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım.Savaş açmaya,barış yapmaya hakkım var.Siz kimsiniz !.. Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim.Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz efendim!..
O kasım kasım kasılan Konsolos ,Mustafa Kemal Paşa’nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.
Mustafa Kemal Paşa arkasından bir süre baktıktan sonra Vali’ye döndü:
-Yüz vermeyin Vali Bey !Bunlar karşılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pusacak,bir blöfü önünde yelkenleri suya indirecek “devletçik” sanıyorlar bizi! Küstahlığın derecesine bakın, bana “savaş mı açıyorsunuz? Diye soruyor. Barut kokan bir odada sorduğuna bak ! Savaş halinde değimliyiz sanki !..”
***
Düşman yine aynı düşman..
Senaryo yine aynı senaryo..
Türk’ü bölme, parçalama ve yok etme oyunu,
Tek eksiğimiz, lider gibi bir lider, devlet adamı gibi devlet adamı yetiştirmekten yoksun olmamız..
O devlet adamı olabilmenin sırrını ise şöyle açıklıyor..
“…Şunun bunun pohpohundan kuvvet almaya tenezzül etmeyiniz.Büyüklük odur ki ,hiç kimseye eğilmeyeceksin,hiç kimseyi aldatmayacaksın ,memleket için hakiki mefkure ne ise onu görerek,o hedefe yürüyeceksin.önüne sayısız engeller yığacaklardır.Kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Ondan sonra sana büyüksün derlerse,bunu diyenlere güleceksin!..”
***
Büyük kurtarıcıyı ölümünün 69.yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.
10.11.2007