Önce Niyet....

ĦĄЯĄMÍ

" hayal taciri "
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
3,674
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
44
Hz. Ömer (ra)’dan, Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Ameller niyetlere göredir. Herkese ancak niyet ettiğinin karşılığı vardır. Her kimin hicreti Allah ve Rasûlüne ise (onların rızasına yönelik ise) onun hicreti Allah ve Rasûlü için olmuş olur. Her kimin hicreti de kavuşacağı bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı ise, onun hicreti de o şeylere olur.1”


“Ameller Allah rızası gözetildiğinde ve samimiyetle yapıldığında değer kazanmaktadır. Bu da, ihlasla yapılan niyetle mümkündür. Niyetin temizliği ve ona yüklenen anlam ölçüsünde davranışlar semeresini verir.”

İnsan, sahip olduğu maddi-manevi özellikleriyle yaratılanların en mükemmelidir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “ahsen-i takvîm” olan insan, yaratılanların en şereflisi, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bu derece önemli olan insanın değeri ise davranışları, eylemleri ile ölçülür. İnsanın varlığının anlamı amelleridir; amellerini anlamlı kılan ise onların temelini oluşturan niyetleridir.

Niyet konusunu ele alan “ameller niyetlere göredir” hadisi, muteber hadis kaynaklarının tümünde yer almaktadır. Başta Buhari olmak üzere birçok alim eserine bu hadisle başlamıştır. Hadise verilen önemden dolayı kimi alimler de niyet hadisinin İslâm’ın üçte birini oluşturduğunu söylemişlerdir.

Niyet, dinimizin üzerinde önemle durduğu hususlardandır. Arapça’da ”kasd” anlamına gelen niyet, davranışları harekete geçirmekte, onların arka planını oluşturmaktadır. Davranışların temelini oluşturan niyete göre ameller değer kazanmaktadır. Dinî açıdan, öncelikle ibadetlerin makbul olması için niyet şarttır. Niyetsiz namaz, oruç ya da hac geçerli değildir.

Niyetin yalnız dille yapılması yeterli değildir; esasında kalbin fiili olan niyetteki samimiyete göre davranışlardan sonuç alınır. Bunun yanında, niyetin halis bir kalple, samimi duygularla, yalnız Allah rızası gözetilerek yapılması gerekmektedir. Amelleri yalnız Allah’a has kılma Kur’an-ı Kerim’in de üzerinde önemle durduğu hususlardandır. Hacc Suresi 37. ayette “Kesilen kurbanların ne etlerinin ne de kanlarının Allah’a ulaştığı, yalnız takvanın göz önünde bulundurulacağı” belirtilmiştir. Buna göre amellerin salih olması için kalplerde taşınan niyetlerin halis olması gerekmektedir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadisinde “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar, O sadece sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurmuştur.2 Esas olan niyet olduğu içindir ki, kişinin hayırlı bir işe niyet edip yapamaması durumunda o işin sevabını alacağı müjdelenmektedir: “ Her kim iyilik yapmayı gönlünden geçirir de yapmazsa Allah ona katında tam bir iyilik yazar. Şayet iyiliği yapmak ister ve yaparsa Allah onu
nezdinde on sevaptan yedi yüze ve daha fazlasına katlayarak yazar. Eğer bir kötülüğü gönlünden geçirir ve yapmazsa onu tam sevap olarak yazar. Kötülüğü gönlünden geçirir ve yaparsa onu bir günah olarak yazar.”3 Hadiste de belirtildiği üzere içtenlikle bir iyilik için niyet edilmesi onu yapmak gibi olmakta ve Rabbimiz tarafından karşılığı kat kat verilmektedir. Bu şekilde sadaka vermeye gücü yetmese de bunu istemesi halinde kişi sadaka sevabı almakta, kimi zaman kişinin uykusu bile ibadet haline gelebilmektedir.

“Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır”4 hadisinde de, mü’min olmaktan kaynaklanan bir lutfa işaret edilmektedir. Zira mü’min her işinde Hakk’ın rızasını gözeten kişidir. Amellerde Allah rızası dışında bir gaye olduğunda ise ikiyüzlülük ve riya meydana gelir. Kalpteki ihlas, buna bağlı olarak da niyet bozulmuş olur. İyi niyetle yapılmayan, riya ve gösterişe dayanan amelin ise Allah katında hiçbir değeri yoktur. Muhakkak ki, “Allah sadece halis niyetle ve kendi rızası için yapılan ameli kabul eder”.5 Hulûsi Efendi, mü’min için esas olanın rıza-i Hakk olduğunu Divan’ında şu şekilde dile getirmiştir:

Kimi kahr u lütfun bir bilip razı olur
Kimi kahr u lütfun bilmez derd ile mihnettedir
Kimi cennet ile hûri kimi gılman isteğinde,
Kimi rıza-i Hakk ile ru’yettedir6

Ameller Allah rızası gözetildiğinde ve samimiyetle yapıldığında değer kazanmaktadır. Bu da, ihlasla yapılan niyetle mümkündür. Niyetin temizliği ve ona yüklenen anlam ölçüsünde davranışlar semeresini verir. Bu yönüyle insan için ruh ne kadar önemliyse, davranışlarda da niyet o kadar önemlidir. Bu nedenle iyi niyetle yapılan işlerin ihlasa ve kurbiyete, kötü niyetle yapılan işlerin ise riya ve ikiyüzlülüğe neden olduğu unutulmamalı ve öncelikle niyetin sağlıklı olmasına dikkat edilmelidir.


kaynak

--------------------------------------------------------------------------------

1- Buhari, Bedü’l-Vahy 1; Müslim, İmare 155; Ebu Davud, Talak 11
2- Müslim, Birr 33; İbn Mace, Zühd 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285,539
3- Riyazü’s Salihin Tercümesi 1/18
4- El-Firdevs bi Me’sûri’I-hitab 4/285
5- Nesai, Cihad 24
6- Ateş, Osman Hulûsi, Divan-ı Hulûsi-î Darendevî, İstanbul 1986, s. 44
 
Hadislere taşıdım =)
konu çok güzel allah cc razı olsun blackarmy
 
Allah razı olsun...Yeterince açık bir yazı...ve çok güzel..
 
Niyet

Allah c.c. Hepinizden razı olsun.
Bende niyet konusunda okuduğum ve begendigim bir yazıyı paylaşmak isterim.
[B]Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedır.
Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezaiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.
Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:
Bir cihette, o nimetlerin bir Mün'im tarafından verildiği düşünülür. Ve nazar, o lezzetten in'am edene döner, Onu düşünür. Mün'imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.
İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek minnetsiz yer.
Halbuki, birinci cihette lezzet, zevalle zâil olsa bile ruhu bâkidir. Çünkü Mün'imi düşünür. Mün'im ise merhametlidir. "Daima bu nimetleri bana verir" diye ümitvâr olur. İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın. Ruhu da söner, ancak dumanı kalır. Musibetlerin ise, zevâlinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevâlinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır.
Arkadaş! Dünya ve âhiretteki lezzet ve nimetlere, imanla bakılırsa, bunlarda bir hareket-i devriye görülür ki, emsaller birbirini takip eder. Biri gider, yerine onun misli gelir. Bu sayede o nimetlerin mahiyeti sönmez. Ancak teşahhusat-ı cüz'iyede firak ve iftirakları vardır. Bunun içindir ki, lezaiz-i imaniye, firak ve iftirakla müteessir ve mükedder olmuyor. Fakat ikinci cihette, herbir lezzetin zevâli var. Ve o zeval, hadd-i zatında elem olduğu gibi, düşünmesi de elemdir. Çünkü bu ikinci cihette, hareket devriye değildir, müstakimdir. Lezzet, ebedî bir ölümle mahkûm olur.
(Alıntıdır.R.N.K Mesnevi Katre sh.1305)
(Osmanlıca ve arapca kelimeler var anlaşılmayan bir yer olursa bildirin açıklayabilirim)

[/B]
 
ozdemir01 hocam ben bile biraz bilirim ben dahi okuyamadım...Gerçi gecenin azizliği olsa gerek...Ama sen biraz açıkca yaz..Anlamayan çok olur...Gene orjinali dursun altına yaz açıklamasını...

Allah razı olsun yazı için..Derin manalar içeriyo..
 
Niyetlerinizle Adetlerinizi İbadete Çeviriniz.

Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedırOrijinali yeşil renkte paragrafları tek tek açıklamaya gayret edecegim.
Mesela siz bir bardak su içseniz,vücudun ihtiyacını karşılarsınız.Peki sevap kazanırmısınız?
Hayır. Peki suyu verenin Allah c.c. olduğunu hatırınıza getirseniz ve Bismillah :Allah'ın
adıyla içmeye başlasanız basit bir faaliyeti ibadete çevirmiş olursunuz,hem su içer hemde sevap kazanırsınız.Bunun gibi tüm faaliyetler yaklaşık aynıdır.
Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır.

Mesela biz niyet etsek akşam namazımızı camide kılmaya,sonrada bir engel çıksa gidemesek
namazımızı evde kılsak,Allah c.c. bize camide namaz kılmış gibi cemaat sevabı vermezmi?
Sadece samimi bir niyetle bir yerine yirmiyedi sevap yani cemaat sevabı kazandık.Allah'ın
izni ve yardımı ile. Ve mesela niyetimiz çalışmaya gitmek Bismillah dedik yola çıktık tarlaya buğday veya mısır tohumlarını attık.Suyunu verdik,gübresini attık ya sonra? Bizim işimiz bitti
sonrası Allaha kalmış.Ben güçlüyüm herşeyi yaparım diyenler hadi buğday veya mısır çıkarında gücünüzü görelim.(İşte burada siz sadece niyet ettiniz neticeyi Allah c.c. yarattı
niyetiniz halis ise size bir tohum karşılığı yüz veya daha fazla mısır ve buğday verdi.)
Yani niyet ölü bir buğdayı canlı yüz veya bin buğday yapıyorsa bizim okuduğumuz virdler dualar bir iken Allah c.c. onların karşılığında yüz bin onbin bazan yirmiyedibin verir ve ölü olan cansız olan haletler yerden gök yüzüne çıkar dört bir yana dağılır Meleklere dahi Amin dedirtir ve canlanır neticesi mutlaka bizi bulur.Fakat bütün bunların birde şartı var ihlas
karşılık beklemeden yapmak yapılan şeyin Allah c.c. adına yapılması.
Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezaiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.
Yani necat halas,kurtuluş ihlas iledir.Bir düşünelim adam uzun ömrünü boşa geçirdi öyle bir
zaman geldiki kurtuluşu Allah c.c. yolunda buldu fakat ömrünü geçirmiş zamanı az ne yapsın?Siz günahlarınızdan ihlas ile niyet edip vazgeçtiniz ibadetlerinizi yapıyorsunuz fakat
geçmişte yapamadığınız ibadet ve günahlar var.(Yusuf suresi imdada yetişiyor 87.Ayet Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin.Çünki kafirler topluluğundan başkası Allahın rahmetinden ümidini kesmez.)İhlas ile yapılan her işte Allahın adı ile başlamak yapılan en basit işleri ibadet hükmüne geçiriyor ve geçmiş günahları ve eksik ibadetleri Allahın izni ve yardımı ile sevaba çeviriyor.Mesela gününüzü ibadetle geçirdiniz uyumaya gidiyorsunuz,
Allah Resulü s.a.s.bildirmiyormu alimlerin uykuları avamın ibadeti gibidir.Allah c.c. ganiyyi mutlaktır zenginligin tek sahibidir.Sizin uykunuza ibadet sevabı vermek onun elindedir.
Yalnız bir şartı var ihlas ile niyettir.İnsanın uyku hali ölü halidir ihlas ile niyet edip uyuyoruz
ve Allah c.c. bize ibadet sevabı veriyor ölü halimiz canlanıyor. Az zamanda cennet kazandıran ibadetler ihlas ile niyet edilerek yapılanlardır.
Ve keza, dünyadaki lezzet ve nimetlere iki cihetle bakılır:
Bir cihette, o nimetlerin bir Mün'im tarafından verildiği düşünülür. Ve nazar, o lezzetten in'am edene döner, Onu düşünür. Mün'imi düşünmek lezzeti, nimeti düşünmekten daha lezizdir.
Yani veren Allahtır ve bütün bunları benim için yaratıyor demekki bana deger veriyor
diyerek düşünmek nimetin degerini artırır lezzetini çoğaltır.(Mesela bize padişah bir hediye gönderse nasıl degeri kat kat artar normal bir insanın hediyesinden daha değerlidir.)Peki hediyeyi gönderen Allah ise ve biz nazarımızı ona çevirebilsek nimeti düşünmekten daha fazla göndereni düşünmek lezzet verir.Bunada şükreder şükrünü artırır.Sevap kazanır.

İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarını ona hasrederek, o nimeti ganimet telâkki ederek minnetsiz yer.
Yani adam ne bulsa mideye indirir şükretmez,sokakta birşey görse gasbeder .Nimeti verenin Allah olduğunu bilmez .şükürsüz minnetsiz yer. Sevap yerine günaha girer.
Halbuki, birinci cihette lezzet, zevalle zâil olsa bile ruhu bâkidir. Çünkü Mün'imi düşünür. Mün'im ise merhametlidir. "Daima bu nimetleri bana verir" diye ümitvâr olur.
Yani Veren Allah'tır dedi lezzet aldı o nimetin yok olmayacağını bilir .(Mesela yazın bir meyve yediniz fakat kış geldi omeyve yok oldu,siz bilirsinizki Allah c.c. onu tekrar geri getirecek.Endişe duymazsınız bir daha gelmeyecek diye.)O meyveyi düşünmek bile insana lezzet verir çünki tadı aklınızdadır hele geri gelecegini bilmek daha fazla lezzet verir.

İkinci cihette, nimetin zevali ölüm değildir ki, ruhu kalsın. Ruhu da söner, ancak dumanı kalır.

Bu cihette adam şükürsüz herşeyi mideye indirdigi için onun yokluğu ona elem verir,üzüntüye sevkeder.(Mesela ahirete intikal eden yakınlarımız biz bilirizki bir gün kavuşma vardır hasret giderme vardır.Fakat inançsız adam ahiret inancından uzak olduğu için yakınlarının vefatı ona sadece yokluk ve üzüntü verir ümitsizlige sevkeder ,çünki onun için kavuşma yoktur.Onun için ruhuda söndü dumanı kaldı oda ona fayda vermez.)
Musibetlerin ise, zevâlinden sonra dumanları söner, nurları kalır. Lezzetlerin zevâlinden sonra kalan dumanları, günahlarıdır.
Mesela bir hastalık insanı yatağa bağlar insan inançlı ise bol bol dua eder hastalığın her bir dakikası bazan bir saat bazan bir gün hükmüne geçer ve sevaplarını kat kat artırır.Sonra hastalık geçip gider ne kalır insana kazandığı sevaplar yani nurları.
Lezzetler ise farklıdır çabuk gelir geçerler (Mesela gayrimeşru şeylerden insanlar lezzet alırlar birkaç dakikalık lezzet çabuk geçer,sonra kadın gayrimeşru çocuğunu dünyaya getirene kadar azap çeker.Erkek hakeza.İşte dumanları günahlarıdır.)
Arkadaş! Dünya ve âhiretteki lezzet ve nimetlere, imanla bakılırsa, bunlarda bir hareket-i devriye görülür ki, emsaller birbirini takip eder. Biri gider, yerine onun misli gelir. Bu sayede o nimetlerin mahiyeti sönmez. Ancak teşahhusat-ı cüz'iyede firak ve iftirakları vardır. Bunun içindir ki, lezaiz-i imaniye, firak ve iftirakla müteessir ve mükedder olmuyor
(Mesela lezzet ve nimete imanla bakılınca Düşünün bir yakınımızı kaybetsek üzülürüz fakat
onun yanımızda bulunması bir niğmetti lezzet veriyordu.Allah c.c. bizi daha fazla üzmemek için kainattaki hareketi sürekli tekrar ettiriyor.Biri gidiyor yenisi geliyor.Sonra bir bebeğiniz olsa üzüntü sevince dönüyor.Yaz mevsimi gidiyor kış geliyor özlüyoruz sonrakış gidiyor yaz geliyor ,özlemlerimiz azalıyor.Biz biliyoruzki bunları Allah c.c. degerleri bilinsin ve bizi şükre sevketsin diye sürekli yeniliyor.)
Fakat ikinci cihette, herbir lezzetin zevâli var. Ve o zeval, hadd-i zatında elem olduğu gibi, düşünmesi de elemdir. Çünkü bu ikinci cihette, hareket devriye değildir, müstakimdir. Lezzet, ebedî bir ölümle mahkûm olur.
(Mesela imanla kainata bakmayan insan yakınlarından birini kaybetse onun için yokluk ve ölüm demektir.Çünki onun için ahiret yoktur ölümden sonra yokluk vardır.Harekat onun için tekrar etmiyor ölenler yok oluyor .O yüzden lezzet ebedi bir ölümle yokluğa mahkum olur.
Elimden geldigince kısa açıklamaya çalıştım fakat takdir edersinizki niyet insana cennet
kapılarını açtığı gibi cehennem kapılarınıda kapatabiliyor.
Hakkınızı helal edin Allaha emanet olun.
 
Geri
Üst