28 Subat 2004
14:00'te kuvvet komutanlari ile bizim evde toplandik. Amaciniz Kibris meselesini degerlendirmek ve
Denktas'tan aldigimiz birçok özel ve gizli mektuplari degerlendirmekti. (...) Hükümete karsi bir
tepki olarak da hem Kibris'ta hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantilara 3
Mart'tan itibaren baslanacakti.
(...)
Ikinci konu olarak yine ayni mesele, biz bu adamlari darbe ile alasagi edelim konusuydu. Sener ve
Havaci bu konuda çok bastiriyorlar. Sener'in adeta aklindan çikmiyor, iki kelimede bir bunu
söylüyor. Havaci da keza öyle. Eger Kibris'i vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Bu
tarihten sonra hükümet taraflara taahhüt vereceginden geriye dönüs sansi sadece referandum
olacak. Referandumun hangi sartlar altinda yapilacagini hepimiz tahmin ediyoruz. Bütün ser güçleri
evet dedirtmek için keselerin agzini açacak ve sözler verilecek sonuçta cahil halk "evet" diyecek. Ne
yapacaksak 9 Nisan'dan önce yapmamiz gerekecek.
Bu nedenle yanimiza Tümg. Can Teller'i de alarak gerekli planlamaya baslamaya karar verdik. Bu is
sonunda olacak galiba. Ben bu isin olmasini istemiyorum ama benim oyumun pek bir itibari
olmayacakti. Ama onlara hiç degilse bu isin Kibris tabanina oturtularak hakli olacagimiz bir dava
edinebiliriz dedim ve olayi marttan nisana kaydirttim.
Aksam Cumhurbaskani'nin yemegine gittik. Atatürk'ün yasadigi yerde yemek yemek beni çok
heyecanlandirdi. Konusmalar sirasinda Cumhurbaskani'nin da sanki ümidini kaybetmekte olduguna
dair intiba uyandi. Bazi mesajlar da verildi. Örnegin Cumhurbaskani "Burayi mahsus seçtim ki
nereye geleceginizi görün. Aranizda buraya gelmeyi bekleyenler var (Genelkurmay Baskani'ni ima
ederek)" dedi. Tabii hemen basimiz öne düstü. Ama herkes bu lafi duyunca tereddütsüz ona bakti.
Esi, Kara Kuvvetleri Komutani'nin kulagina egilerek "Siz de gidince ne olacak" deyivermis.
(...)
Cumhurbaskani genelde herhangi bir askeri harekete karsidir. Bu onun için çok dogaldir. Zira
kendisi bir hukukçu. Hem de Anayasa Mahkemesi Baskanligi yapmis bir kisi. Her zaman bu kimligi
ile bizleri frenlemeye çalisirdi. Bu aksam ilk defa kendisini farkli bir tutum içinde gördüm. Adeta
ülkenin bu adamlardan kurtulmasinin zor olduguna karar vermis gibiydi. Bu nedenle, bir yil sonra
da buralarda neler olur bilinmez, diye bir söz sarfetti. Çok güzel bir yemek ve gece geçirdik. Neseli
bir geceydi.
29 Subat 2004
Ilginç bir toplanti yaptik. Jandarma'nin Beytepe'deki tesislerinde kuvvet komutanlari ve eski Melis
Baskani Ömer Izgi bir araya geldik. Oraya gitmeden önce Kara Kuvvetleri Komutani beni telefonla
arayarak toplantiya gitmeden önce bir süre benimle görüsmek istedigini söyledi. Gittim. Dün
yapilan toplantidan çok rahatsiz oldugunu Sener'in baska isler pesinde oldugunu, Ibrahim'in ise saf,
ne istedigini bilmez halde oldugunu anlatti. Bilhassa Sener'in, Yasar'in önünü kesmek için hükümet
dahil her türlü angajmana girdigini ve utanilacak senaryolar pesinde oldugunu, sadece hükümet ile
degil diger bazi yollardan da ayni tesebbüsünü devam ettirdigini anlatti. Ben de kendisine hafta
içersinde Can Teller'in bana geldiginde Yasar ile ilgili bazi menfi bilgiler verdigini ve hatta Yasar
Pasa'ya güvenmeyin efendim dedigini hatirlattim. Bunun üzerine Can Teller ile temasa
geçmeyecegimi, onun muhtemelen Sener'in adami oldugunu söyledim. Kendisine onlarin dedigi gibi
darbenin olamayacagini, bu isin komuta zinciri içersinde bile bir aydan fazla aldigini anlattim.
Burada da en kritik konunun Genelkurmay Baskani oldugunu, ondan habersiz nasil birlik
kaydirilacagini, nasil tertip alinacagini bilmiyorum edim. Kendi kanaatim olarak böyle bir hareket ile
ilgili inisiyatifin daima elimizde olmasi gerektigini ve gerekirse ben katilmiyorum diyecegimi
anlattim. Hemfikir olduk. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazim dedim Biri Genelkurmay
Baskani, digeri harekat planlamasi ve üçüncüsü de bizim iki kisi nasil oyalayacagimiz konusu.
Konusmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan
"Ulusal hareket" toplantisina MHP'den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi
sonra mi yapilima döndü. Ömer Izgi gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin, seçimden
sonraya kalirsaniz bu is olmaz, karsinizda diger partileri de bulabilirsiniz, bu adamlar seçimden
kuvvetlenmis olarak çikacaklar, ama ileriki senelerde kendilerini yipratacaklar, bu nedenle o zaman
hiçbir parti sizi desteklemez, ama basa kim gelirse gelsin ülkeyi de parçalanmaktan kurtaramaz,
dedi. Kendisi ayni laflari 4 Kasim 2002 günü de Kara Kuvvetleri Komutani'na söylemis. Isin zaman
geçtikçe ne kadar karmasik hale geldigini anlatti. Ben bu fikrin bu kadar açik bir sivil ile
konusulmasindan çok rahatsiz oldum. Olayi da buraya getiren hep Sener ile Ibrahim. Halbuki bizim
evde ve dün bir karar aldik. Üstelik de kimseye söylemeyecektik. Anladigim kadari ile onlar da ikisi
beraber biraraya gelip konustular. Zira çikarken Ibrahim'in Sener'e bundan sonra ne zaman
toplantiyi ayarlayalim dedigini duydum.
"Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi yarari"
1 Mart 2004
Sabah brifingini takiben Hava Kuvvetleri Komutani beni aradi. Maksadi açiti. Agzimi arayacakti.
Kendisine ne düsünüyorsam aynen söyledim. "Dün geceden çok rahatsiz oldum. Verdigimiz karari
niye tartisiyoruz, ikinci olarak da bu kadar gizli tutalim dedigimiz konuyu neden bir siville
paylasiyoruz. Agzi siki olabilir ama bilmesi gerekmez. Bu adamin hayati siyaset." Bana o zaman
aksama tekrar bulusalim, ben ne yapacagimizi anlamadim, dedi. Ben de digerlerine haber ver, ben
gelirim, dedim. Aksam 19:30'da Hava Kuvvetleri Komutanligi'nin Gölbasi tesislerinde bulustuk.
Kara Kuvvetleri Komutani ile ben biraz gergindik. Zira ayni mevzulari yeniden konusmak
istemiyorduk. Bu seferki konusmalarda biraz sert davrandim. Çünkü Jandarma Genel Komutani
sözü ikide bir oraya getirip, bu isi ne zaman yapacagiz, diyordu. Bazen süreyi uzatmanin en iyi
çözüm yolu oldugunu söyleyince surati asiliyordu. Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi
yarari. Bu is biran önce olsun da nasil olursa olsun, o da mevkiini korusun.
3 Mart 2004
Hilafetin kaldirilmasi ve Tevhid-i Tedrisat kanununun yürürlüge girisinin yildönümü toplantisi...
ATO'da yapilan panele tüm kuvvet komutanlari esli olarak katildik.
Genelkurmay Baskani Isveç'te oldugu için, Hava Kuvvetleri Komutani ise dün sehit olan pilotlarin
cenaze törenine Konya'ya gittigi için bu panele katilamadilar. Bu paneli el altindan biz tesvik ettik.
Coskulu ve tatmin edici bir toplanti oldu. Salona girdigimiz zaman katilanlar bizleri alkisladilar ve
"Cumhuriyetin Koruyuculari" diye slogan atmaya basladilar.
13 Mart 2004
Ögleden sonra Kara Kuvvetleri komutani beni aradi ve konusalim dedi. 15.30'da onlarin evine
gittim. Çok sikintiliydi. Önce evvelce kararlastirdigimiz gibi yapmis oldugu gezi hakkinda bilgi verdi.
Tüm ordulari dolasmis ve tüm or ile kor rütbesindeki subaylar ile görüsmüs. Aldigi intiba söyle:
Herkes durumdan rahatsiz ve gidisi begenmiyor. Ama hiç kimse bu gidisin bir darbe ile
düzeltilmesini istemiyor. Sivillerin bu gerekli tepkileri göstermelerini ve bizim onlara destek
vermemizi istiyorlar. Bu çok önemliydi. Zira artik oturup tekrar ayni mevzulari konusmaya gerek
yoktu. Jandarma Genel Komutani bu habere sevinmeyecekti, ama gerçek buydu. Kara Kuvvetleri
Komutani, digerlerine ben bu bilgiyi veririm, dedi.
Diger bir konu da Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani ile görüsürken "Hilafetin
kaldirilmasi ile ilgili törenlere niçin gittiniz, bana Isveç'e sorabilirdiniz" demis. Bu adamla bizim ayni
düsüncede olmamiz mümkün degil. Halbuki olaylar ondan sonra ne güzel gelisti. Kibris konusu ile
ilgili yapilan gösteri. Bugün ögrencilerin Kizilay'da yaptigi YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkin
yavas yavas uyanmaya basladiginin delili. Bu hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal
düzende ve demokrasi sinirlari içinde kalmamizi saglayacakken o bunu anlamiyor ve idrak
edemiyor.
(...)
Son konu Kibris konusu idi. Kara Kuvvetleri Komutani da benden sonra ayri bir yazi yazmis ve o da
ayni istekleri belirtmis. Simdi Genelkurmay Baskanligi'nin bir açiklama yapacagini bekliyoruz. Ama
bu açiklamanin bizim bekledigimiz bir açiklama olmayacagina yavas yavas inanmaya basladim.
Kara Kuvvetleri Komutani'na "Eger Kibris için isler bekledigimiz gibi gitmezse ben bunu paylasmam
ve ayrilirim. Ileride adimizin bu ekibin isimleriyle beraber anilmasini istemiyorum. Yapabilecegimin
azamisini yaptigima inaniyorum" dedim. O zaten kararli, ayrilmayi kafaya koymus. Bu adamla
beraber geçinmek ve onun fikirlerini paylasmak mümkün degil. Bize belki kaçtiniz diyebilirler ama
bunu da söylemeye kimsenin hakki yok. Yapacagimiz yegane hal tarzi olarak darbe kaldi, onu da
biz yapmak istemiyoruz.
15 Mart 2004
Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutani aradi. "Genelkurmay Baskani her seyi biliyor. Biraz
önce beni aradi. Hemen ögleyin biraraya gelmemiz lazim" dedi. Kendisine neleri bildigini sordum,
jandarma tesislerinde Ömer, Izgi ile yemek yedigimizi biliyor. Hemen hemen herseyi biliyor, dedi.
16 Mart 2004
Genelkurmay Baskani'ni görmeye gittim. (...) Sonra oturduk ve bana TSK'da bölünmüs bir görüntü
oldugunu ve bazi davranislarin çok kötü degerlendirmelere neden oldugunu anlatti. Bizim
yaptigimiz bazi girisimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutani'nin girisimlerinin hemen hepsinden
haberi vardi. Jandarma Genel Komutani'ni nedense hedef olarak almisti. "Bütün belgeler elimde,
bunlari devletin arsivlerine geçirecegim, bu tarihi bir görevdir. Sener'in yaptiklari yetkisini
asmaktadir. Kendi tesislerinde eski Meclis Baskani ve rektörler ile de görüsme yapmis. Bunlari nasil
yapar? Dedi.
(...)
Karargaha dönünce Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim ve dogru ona gittim. Manti yapmisti.
Konusmalarimizi anlattim. Anlattiklarim onu çok rahatlatti. (...) Bu arada Sener'in kendisini
aradigini ve Genelkurmay Baskani'nin onu hirpaladigini ve biz bu isi hep beraber yaptik, o halde
herkes benim yaptiklarimi üstlenmeli, dedigini anlatti. Ben de kendisine, saçmalik, onun istedigi
hep darbe yapmak, baska bildigi bir sey yok, dedim. Hava Kuvvetleri Komutani ile ikisini
durdurmaya karar verdik. Kara Kuvvetleri Komutani bir ara Sener'i görmüs ve Sener ona ne haber
diye sorunca, menfi demis ve bir anda Sener'in yüzü asilmis baska bir sey konusmamislar.
17 Mart 2004
Biz komutanlar erkenden tümen komutaninin odasinda bulustuk. Herkesin yüzü bir karisti. Amaç
bundan sonra ne yapacagimiza karar vermekti. Erken gitmemizi Kara Kuvvetleri Komutani istedi.
Önce Kara Kuvvetleri Komutani ordulara yaptigi ziyaretle ilgili kisaca bilgi verdi. Maalesef herke,
durum kötü ama darbe ile düzeltilmesi için iç ve dis ortam müsait degil, dediler. Buna göre bir
degerlendirme yapmamiz gerekiyor, dedi. Hepimiz fikrimizi söyledik. Inanilmaz ama Sener hala bu
is olsun diye çirpiniyordu. Bence Genelkurmay Baskani'ndan nefret ettigi ve Kara Kuvvetleri
Komutani olmak istedigi için saplanti haline gelmisti. Sener söz aldigi sarada Genelkurmay
Baskani'nin her seyden haberi oldugunu ve kendisine özel olarak cevaplandirilmak üzere bir yazi
yazdigini, bunu kendisinin kabul edemeyecegini söyledi, yazilan yazi yayinlanan bir derginin
personel tarafindan okunmasi hakkindaydi. Ben de kendisine dedim ki "Ben size aramizda hainler
oldugunu, bütün hareketlerinizin takip edildigini, uyarmistim. Bunda sizin kabahatiniz yok mu?
Cevap veremedi. Neyse ben sonunda toplamak zorunda kaldim. "Anladigim kadari ile bu sartlar
altinda bir sey yapilamaz, mücadeleye yasal hudutlar içinde devam edecegiz, anlasmamiz bu mu,
dedim. Kimse itiraz etmedi. Sener hemen söz aldi, tamam ama biz artik Genelkurmay Baskani ile
konusmayalim, gülmeyelim, dedi. Hala nerede, Genelkurmay Baskani'na karsi saplantisi var.
24 Nisan 2004
Bugün Kibris'ta referandum yapiliyor. Sonuçlar aksam 18:00'den itibaren alinmaya baslandi. Gece
yarisi sonuçlari, Türk tarafi % 65 evet ve Rum tarafi % 75 hayir. Böylece Kibris'ta hiçbir degisiklik
olmadi ama Rumlar AB'ne girecek. Aksam Jandarma Genel Komutani'nin evinde yemege gittik.
Genelkurmay Baskani gittikten sonra aramizda konustuk. Anladigim kadari ile Jandarma Genel
Komutani ile Hava Kuvvetleri Komutani hala bozuklar. Amaçlari illaki darbe yapalim ve AKP'ni
uzaklastiralim. Yapalim da, Kara Kuvvetleri Komutani olmazsa nasil olur, bunu düsünen yok. Hava
Kuvvetleri Komutani'ni fena bozdum, zira vatanini sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormus
pozlarinda. Üstelik ne söyledigini kendisi de anlamiyor. Sener hala darbeye ümidini baglamis
durumda. Bana "çok erken çözüldük, daha direnmeliydik" demez mi.
Basinla temaslar: “Daha ne bekliyorsunuz”
10 Ekim 2003
Ögleden sonra Aydin Dogan geldi. Kendisine gazeteci olarak mevcut düzene destek vermemesini,
bu isin sonuna gelmekte oldugumuzu anlattim. Kendisi de günah çikarmaya gelmis. Üzerine atilan
pislikler ile ilgisi olmadigini ve Cumhurbaskani'nin Meclis'in açilisinda yanlis hedef gösterdigini,
kendisinin medya tekeli yaratmadigini ve daima dürüst temiz bir gazete patronu oldugunu söyledi.
5 Aralik 2003
Aksam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay (Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay-Nokta) aradi.
"Basbakan'a zor anlar yasatmissiniz dogru mu" dedi. Ben de "hayir" dedim. (Balbay, Askeri
Sura'daki tartismalara gönderme yapiyor-Nokta).
8 Aralik 2003
Taylan Bilgel ile Aydin Dogan için konustum ve kendisine "Bizim artik medyadan destege
ihtiyacimiz var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli destegi vermiyor.
Olaylari hükümete karsi kullanmalari lazim. Teslimiyet bizi de is yapamaz duruma sokar. Medya
halki uyandirmak zorundadir. Aksi halde destegimizi kaybederiz. Halk neler döndügünü
ögrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanali ile olacaktir" dedim. Aydin Bey'e iletecegini
ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.
18 Aralik 2003
Aksam yemege Mustafa Özkan ve esi ile Kara Kuvvetleri Komutani ve HVKK geldiler. MÖ bize
gelmeden önce Süleyman Demirel'e ugramis ve bize ondan bazi mesajlar getirmisti. MÖ ile
konustugumuz konularin özeti söyleydi.
Basin ile aramizi nasil düzeltebiliriz, diye konustuk. Kendisi bu isin zor oldugunu, hepsinin kendi
ticari iliskileri nedeni ile hükümete göbekten bagli olduklarini ve kolay kolay hükümet aleyhine bir
yazi yazamayacaklarini, hepsinin devlete borcunun bulundugunu anlatti. Bilhassa Aydin Dogan
üzerinde durarak, en büyük medya patronu olmasi nedeni ile aramizi nasil düzeltebilecegimiz
konusunu arastirdik. Kolay olamayacakti ama MÖ bize tüm medya patronlarina isin kötüye gittigini
ve tedbir alinmazsa çok geç olacagi konusunu anlatarak onlari iknaya çalisacagini söyledi.
25 Aralik 2003
Tuncay Özkan (Özkan bugün KanalTürk TV kanalinin sahibi-Nokta) daha önce Show TV'de görev
yapiyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayin yapan tüm kisileri olduklari gazetelerden
çikartti ya da tv'lerden uzaklastirdi. Kemal Yavuz general de ayni durumda. Ben de kendilerine
yardim edebilmek için MÖ ile konustum. Tuncay Özkan, Müfit Gürtuna'nin (Eski Istanbul Büyüksehir
Belediye Baskani / AK Partili-Nokta) Istanbul TV'sini satin almak istiyor ve AKP'nin yerel seçimlerde
Istanbul'dan çikaracagi adaya karsilik Ali Müfit Gürtuna'nin birlesik cephenin adayi olarak
gösterilmesini koodine ediyor. Simdilik ANAP ve DYP ile anlasma saglamis.
7 Ocak 2004
Tuncay Özkan'in ziyareti... Benden OYAK'in kurulacak sirkete hissedar olmasini ve böylece
BASBAKAN RECEP TAYYIP ERDOGAN'a karsi bir çesit koruma saglamayi istedi. Ben de, kendisine
elimden geleni yapacagim, dedim. Bana kendi hazirladigi "Türk Medyasi" ile ilgili bir kitap verdi.
Içinde her türlü iliski ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya destegi olmadan ulusalcilarin BASBAKAN
RECEP TAYYIP ERDOGAN ve partisi ile basa çikmasi mümkün degil. Bu nedenle TÖ'nün
destelenmesi gerekir. Bende uyandirdigi intiba dürüst ve yilmayacak bir kisi. Bilgili bir görüntüsü
var. Hiç degilse meslegini iyi bildigi intibai uyandi.
10 Ocak 2004
Aksam Jandarma'nin Anittepe'deki tesislerine gittim. Jandarma Genel Komutani ile beraber Aydin
Dogan ile yemek yiyecektik. Aydin Dogan'in yaninda Mehmet Ali Yilmaz ve Fikret Bila (Milliyet
Gazetesi Ankara Temsilcisi-Nokta) vardi. Beraber olmamizin amaci AD'a bazi mesajlar vermekti.
Öncelikle basinin satilmis bir hale geldigini degerlendirdigimizi, kendisinin bu konudaki görüsünün
ne oldugunu. Ikinci olarak bu hükümete karsi hepimizin ayni gemide oldugunu ve gemi batarsa hep
beraber batacagimizi. Aleyhimize yazi yazanlara kendi grubunda destek vermemesini söyleyecek ve
onlarin da son günlerdeki olaylar hakkindaki görüslerini alacakti. Nitekim konusmalarimiz bu
merkezde devam etti. Kendisi bize medyanin ekonomik durumunu izah etti. Ona göre medyanin
kendisi hariç bütün patronlari mali yönden hükümete muhtaç hale getirilmisti. Bu nedenle
hükümete karsi çikmalari mümkün degildi. Karsi çikanlarin hayati söndürülecekti. Nitekim bazi
yazarlar hükümet aleyhine yazdikça rte'nin (Recep Tayyip Erdogan-Nokta) sahsi müdahaleleri ile
kendileri isten çikarilmislardi. Tuncay Özkan, Sedef Kabas, televizyonlardaki bazi programlar gibi.
Bu arada Tuncay Özkan'i çok sevdigini, ama kendisine su siralarda hiçbir sey yapamayacagini
söyledi. Yemek bittiginde ben sizin mesajinizi aldim, dedi. Biz de kendisine "isadami olarak bazi
sikintilarinizin olabilecegini anliyoruz. Ama bazen hükümet lehinde de yazmamak karsi tarafa
destek vermektir" dedik.
19 Ocak 2004
Sabah kalkinca evi terk etmeden önce gazetelere baktim. EGE Ordu K. Org. Hursit Tolon dün
yaptigi bir köy ziyareti sirasinda "Kibris'ta ver-kurtul'cu olanlar vatan hainidir" anlaminda bir söz
söylemis ve bugünkü bütün gazeteler bu haber ile doluydu. Tabii gerçek vatan haini olan kendilerini
AB'ne satmis ve onlardan maddi menfaat saglayan köse yazarlari Hursit hakkinda veryansin e
diyorlardi. Aralarinda evvelce kan kirmizi komünist olup simdi bes vakit namaz kildigini ima
edenler, dedesi binlerce Türk evladini cephelerde kirdiran vatan hainlerinin torunu olanlar, her çesit
hayvanat bahçesi yasayani vardi.
21 Ocak 2004
14:00-14:30 - E. Disisleri Bakani Coskun Kirca'nin ziyareti... 1445 - 15:15 - M. Ali Kislali'nin
ziyareti... Her iki ziyaretçi de cumhuriyetçi ve TSK'ni destekleyen yazarlar. Kirca 76 yasinda. O
kadar duygulu hale gelmis ki, benim yanimda olaylari ve son durumu anlatirken iki kez agladi. Yeni
bir Anayasa hazirlamis, ondan bir kopya getirmis, aldim. Kislali da efendi bir insan. Her ikisi de
bana "zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksaniz yapin, yoksa geç olacak"
mesajini verdiler.
10 Mart 2004
Bugün sabah gazeteleri aldigimizda çok ilginç bir haberle karsilastik. (Hürriyet gazetesinde
yayimlanan ve ayni yil "yilin haberi" ödülüne layik görülen "Sosyetik fisleme" manseti-Nokta). Kara
Kuvvetleri Komutanligi tarafindan yayinlanan birer evrak ile birçok kisi fislenmek üzere
kaymakamliklardan bilgi isteniyordu. Dogal olarak bu haber inanilmaz bir etki yapti ve ortaligi
karistirdi. Böyle bir bomba habere hiç ihtiyacimiz yoktu. Simdi herkes tekrar TSK'ne yüklenecekti.
Bence haber bilinçli olarak yazilmisti. Haberi yavas ve dogru okuyan her kim olursa olsun bunun bir
saçmalik oldugunu ve haberde iddia edildigi gibi bir sorun olamayacagini görecekti. Nitekim haberi
arastirdigim zaman gördüm ki Genelkurmay Baskanligi ve Kara Kuvvetleri Komutanligi yillik
yayinlanan haber toplama planini I. Odu'ya göndermis. Plan o arada Ordu Komutani'nin haberi
olmadan bu hale getirilmis. Iktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydin Dogan ve
Ertugrul Özkök de hiç düsünmeden bu haberi yayinlamislardi. Basin üzerindeki baski devam ediyor.
Genelkurmay Baskanligi cevabi ise ayri bir alem. Ayni gün yapilan açiklamada haber dogrulanmis
ve inceleme baslatildigi açiklanmisti. Bu ne demekti. Kimse bir sey anlamadi. Bu hafta içersinde
hep sivil arkadaslarim ile beraber oldugum için bana rahatlikla neler hissettiklerini anlatiyorlardi.
Herkes son derece rahatsizdi ve Kara Kuvvetleri Komutani'ni suçluyorlardi.
15 Mart 2004
Tuncay Özkan yaninda yeni kurmakta oldugu TV istasyonu (Kanal Türk-Nokta) yöneticisi olacak
Kerim C an ile beraber geldi. Çok oturmadilar. Bana OYAK'in reklam teminati verip veremeyecegini
sordu. Esas bunu ögrenmeye gelmisler. Bana göre dehsetli bir istihbarat bilgisi var. Yazdigi kitabi
verdi. CIA ve Kürtler. OYAK'in reklam için teminat belgesini veremeyecegini söyledim.
8 Haziran 2004
Erol Mütercimler nezaket ziyareti için gelmis. Bana önemli bir konuyu hatirlatti. Dün TRT'de ana
dilde yayin programi ile yaptigi arastirmanin sonuçlarini söyledi. Ilginç. Bu konuda doktora yapmis.
Iddiasi, yapilan programin anayasal dayanagi yok. Yakinda bes lisan disinda yayini yapilan
toplumlardan biri eger bu programin anayasaya aykiri oldugu seklinde bir müracaatta bulunursa
iptal edilir. Iç hukukta tamamlanamadigi için bir sikayete AIHM bakacaktir ve ondan sonra da
felaket gelebilir, ya 26 lisanda yayin yapilir ya da bu yayinlara son verebilir, dedi.
21 Temmuz 2004
Can Atakli geldi. Gelmeden önce ne isteyebilecegini düsündüm. Bir çok konu arasinda patronun
askerlik konusu olabilecegi aklima geldi. Kendisi ile daha önce hiç karsilasmadim ama STAR
televizyonunda, bilhassa televizyon kanalina el konuncaya kadar, cesaretli çikislari ile taniyordum.
Ama ben bu çikislari daha ziyade patronu Uzan'lar ile ilgili olarak degerlendiriyordum. Bu hükümet
Uzan ailesinin çanina ot tikadi ve onlarin haysiyetlerini bes paralik etti. Daha da üstüne gidiyorlar.
Son olarak da Aydin Dogan grubunun ortaya çikardigi askerlik meselesi var.
Cem Uzan daha önce bütün Kuvvet komutanlarindan randevu istemisti ama hiçbirimiz kabul
etmemistik. Atakli'nin niye geldigini bilmemekle beraber, askerlikle ilgili olarak geldigini tahmin
ediyordum. Nitekim bana kendi durumunu uzun uzun anlattiktan sonra sadede gelerek askerlik
sorununu açti. Kendilerinin hakli olduklarini ama yarginin korku ile bir karar veremedigini ve Aralik
ayinda Uzan'in askere alinacagini söyledi. Ayrica mahkeme baslasa ellerinde kendilerini temize
çikaracak belgeler oldugunu ilave etti. Kendisine "Bu davalarin kuvvet komutanliklari ile ilgisi
yoktur. Muhatap MSB'dir. Konuyu bize sormazlar bile" dedim. Ben sadece sizin bilmeniz için
anlatiyorum, dedi. Hakli oldugu yerler var. Adamlarin mallarina el konma sekli tam bir zorbalik.
Is dünyasi
"Adamlarin tuzu kuru"
11 Aralik 2003
Rahmi Bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konusmamiz sirasinda ben de ona bugün içinde
bulundugumuz durumu anlattim. Hükümetin tutumu Kibris meselesi ve nereye gittigi gibi
konularda. Kendisine "Hepimiz ayni gemideyiz. Batarsak hep beraber batacagiz. Bunu kimse
unutmamali. Hükümet de unutmamali, bizler de, is adamlari da. Onun için esas destegimiz olan
halki aydinlatacak sekilde, halkin gerçekleri görebilecegi sekilde hareket etmeliyiz" dedim. Pek
hoslarina gitmedi ama gerçek bu. Bana, durum kötüye gidiyor ama hala daha o kadar kötü degil,
dedi. Ben de "sifirdan yüze kadar bir skalada nerede oldugumuzu degerlendiriyorsunuz" dedim.
Bana, 35-40, diye cevap verdiler. Ben de bunun üzerine "belki 95'e yakiniz" dedim. Hayret ettiler.
Adamlarin tuzu kuru. Onlara göre ekonomi düzelmekte. Ama bunun sadece büyük sirketler için
oldugunu görmüyorlar. Zavalli halk hala çekiyor. Halk yokluk içinde ne yapacagini bilmiyor.
Enflasyon düsüyor. Zira halkin harcayacagi parasi yok. Bunlari onlara hep anlattim.
30 Haziran 2004
Sinan Aygün, ATO Baskani. Senede iki kez gelerek bizlere bilgi veriyor. Verdigi bilgiler daha ziyade
ekonomideki gelismeler ve bazi sosyal olaylar karsisinda ne düsündügü. Genellikle hükümeti tenkit
ediyor. Bu sefer de ekonomideki kötü gidisi anlatti. Issizligin giderek artmakta oldugunu ve bunun
sonunun felakete dogru gittigini, hükümetin izledigi teslimiyetçi politikalar nedeniyle yatirim
yapilamadigini, bunun da issizligin artmasina neden oldugunu belirtti. Diger bir ilginç açiklamasi da
DEP milletvekilleri ile ilgiliydi. Onlarin yaptigina mukabele olarak kendisinin örgütledigi bir gurup ile
emekli yarbay Korkut Eken'in hapishaneden çikis gününde büyük bir tören yapacaklarmis. Bunun
için de yüzlerce insani topluyorlarmis. Fikir almak ve diger kisilerin neler düsündügünü anlamak
bakimindan yararli görüsmeydi.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Ordu-Millet iliskisi
"Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir?"
TSK içersinde modaya uygun olarak Deniz Kuvvetleri'nde de bu iliskiler günah sayiliyordu. Terfi
senesinde çektigim sikintiyi çok iyi hatirliyorum, beni defalarca siviller ile iliskide olmamam için
uyarmislardi. Lojmanda yasayip, orduevlerinde eglenen ve OYPA'lardan alisveris yapan bir toplum
nasil siviller ile iliski kurabilir ki. Subaylarin sivil arkadaslari olmadigi gibi sivillerin de subaylardan
arkadaslari yoktu. Çocuklugumuzda her mahallerde bir subay ailesi yasar ve hepimiz onlara
imrenerek ve özenerek bakardik. Hele o zamanlar makam arabalari yerine atlarin kullanildigi
hatirlanirsa, bizler için isine giden subaylari seyretmek ayri bir zevk olurdu. Sonralari nedense
yukarida çizdigim tablonun içersine giriverdik.
Zaman geçince, 1990'li yillarin basinda iliskilerin böyle gidemeyecegi ve seffaf olunmasi ihtiyaci
ortaya çikinca, TSK içersinde bir seffaflik modasi yayilmaya basladi. Siviller ile iliskilerin bence iki
ayri boyutu var. Birincisi, TSK sivilleri nasil görünüyor. Ikincisi, sivillerin TSK'ni taniyabilmesi için
silahli kuvvetlerin sivil topluma ne kadar açik oldugu. Akredite basin konusu Genelkurmay
Baskanligi tarafindan icat edildi. Derinlemesine düsünmeden görülebilir ki, bu tutum tüm yasalara
ve en sonunda da Anayasa'ya bile aykiridir. Birincisinin sonucudur. Sivile bakis açimiz degismedikçe
tutumlarimizdaki degisme aldatmacadan baska bir sey olamaz.
AKP iktidarda iken onlar ile görüsmek günahtir. Hemen Atatürkçülüge karsi olmakla suçlanirsiniz.
Ama kimse size "Peki, biz bu insanlar ile aykiri fikirdeyiz ama nasil birbirimizle diyalog kuracagiz,
nasil birbirimizi kendi inandiklarimiza ikna edecegiz" sorusuna cevap vermez.
Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çogunlukla onlar vatanlarini ve milletlerini düsünmeden sahsi
yararlari için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalismaz ve bedava olarak para kazanmaya
bakarlar. Bu nedenle TSK'daki herkes çok çalisir ve fedakar olduklari için her seye layikti__________rlar. Bu
düsünceler ile nereye varilabilir.
Yakin zamana kadar bilimsel yönden bile sivil uzmanlara danisilmazdi. Sanki 1700'lü yillarda
yasiyormus gibi tepki verirdik. Her seyin öncüsü TSK'dir. Bu fikir o kadar yayginlasmis ve sivillere
güven o kadar azalmistir ki, TSK sonunda kendi yüksek lisans egitim yapan enstitülerini kurdu ve
ihtiyaci olan her seyi özel sektör veya devletin diger kesimlerinden temin edecekken kendisi her
seye sahip olmaya basladi. Bu nereye kadar gidebilir ki.
Eger arkadasiniz devlet memuru degilse ya da bir sirkette çalisiyor veya bir is, ticaret sahibi
kimsedir. Iste o zaman yandiniz, size hemen suçlu ve menfaat sagliyorsunuz gözü ile bakacaklardir.
Siviller ile her temas muhakkak bir yarar karsiliginda yapilmaktadir. Bu genel kanidir. Bu konuda
çikmis emirler mevcuttur. Karargaha, sivilleri birakin, mesleginden emekli olmus amiralleri bile
davet edemezdim. Hala, etmeyin diye de emirler mevcuttur. Böyle düsünen bir kuvvet komutani
acaba ne düsünüyor olabilir ki. Mesai saatlerinden sonra insanlarin serbest yasadigini ve eger
niyetleri kötü ise bu kisilerin bu saatlerden sonra her seyi yapabilecegini acaba bilmiyor mu. Bu tip
davranislar ve düsünceler kapali bir toplum içine kendini kapatan, çevresinden etkilenmeyen ve
kendisini çevresine kapatmis insanlara özgüdür. Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Atatürk, ideoloji, törenler
"Atatürk'ü bir idol haline getirmisiz"
30 Agustos 2004
Meslek hayatimda son kez üniforma ile katilacagim 30 Agustos törenlerine istirak ettim. Sabah
08:00'den gece yarisina kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapimizda ve anlayisimizda
düzeltmemiz gereken çok konu var. En basta Atatürk'ü bir idol haline getirmisiz. Kendisi bile "beni
görmek önemli degil benim fikirlerimi anlamak önemlidir" demisken, biz her yerde Atatürk'ü heykel,
resim, poster olarak anmayi sanki onu anlamak ile es tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir
taraftan Islamiyet'in günün sartlarini karsilamadigini ve reform geçirmesi gerektiginden
bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yasayacakmis gibi davranip ilkelerini tartismaya dahi
açmiyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sag
olsaydi herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. Ikinci bir konu da bu toplumu Kara
Kuvvetlerinin etkisinden kurtarmak lazim. Devletin her kesiminde kendi düsünceleri hakim olsun,
herkes kendileri gibi düsünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marsi ile yatip Harbiye
Marsi ile kalkiyorlar.
29 Ekim 2004
Bugünkü törenleri, söyle sabahtan aksama kadar yasadim. Hepsi onuncu yil için planlanandan farkli
degildi. O zaman devletin gücünün mesajini her köseye dagitmak ve birlik beraberlik gösterisi
yapmak birinci amaçti. Aradan seneler geçti. Amaç belki ayni ama yapilis seklinin çok farkli olmasi
gerekir, diye düsündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor.
Üstelik de bir basibozukluga sahit oluyorsunuz. Bir sürü simarik ve umursamaz genç önümüzden
geçiyor. Ne kadar ve nasil bir mesaj verildigi süpheli. Bu konuda biraz çalismamiz gerekli. Saatlerce
konusmalar, koca koca adamlarin siraya girip el sikmalari, artik modasi geçmis kutlamalar.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Ordu-Hükümet
"Askerin karismasi yönetmeye döndü"
Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Baskanligi'ndan etkilendi. Iç ve dis olaylara ait
kararlar alinmadan önce Genelkurmay'a sormak adet halini almisti. Hükümette olanlar özgür olarak
karar veremiyorlardi. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasinda begenilmezse cevap kolaydi:
"Asker öyle istedi". Bu aliskanlik ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karismasi, fikir beyan etmesi
gereken olaylar elbette vardi ama bu karisma bir çesit yönetmeye dönüsmüstü. Bunun için de
özellikle dis politikada cesur adimlar atilamiyordu.
Siyasetçiler
"Bir sey yapacaksaniz hemen yapin"
23 Eylül 2003
Sabah Adalet Bakani Cemil Çiçek ziyaretime geldi. Dün kendisinin gelecegini ve ne yapmam
gerektigini, Kara Kuvvetleri Komutani ve JANGK (Jandarma Genel Komutani-Nokta) ile
görüstügümde bana "gelsinler ama ziyarete gitmiyoruz" dediler. Bana böyle bir tutum çok ters
geldi. Insan harbin sonunda dahi oturup düsmani ile konusuyor ve bir anlasmaya varmaya
çalisiyor. Biz böyle yaparak neyi ispat etmeye çalisiyoruz.
(...)
16:00'da Içisleri Bakani (Abdülkadir Aksu-Nokta) ziyarete geldi. Kendisi esasinda Kürtçü ve AKP'nin
kurucularindan sayilan bir bakan. Kendisi ile uzun süre sohbet ettik. Irak'a asker meselesini
sordum. Bu sefer sorun yok, dedi. Ve bana ilk seferindeki yani ikinci tezkere ile olan hikayesini
anlatti. Sonra Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani ile olan iliskileri anlatti. Kendisi Kürt ama hiç de
Kürtçülük lehine çalisan bir adam gibi konusmuyor.
21 Kasim 2003
Yavuz Kayral'i mahsus davet ettim, zira bundan önceki gelisinde DYP'nin her zaman emrimize hazir
oldugunu söylemisti. Ben de bundan önceki gün topluca aldigimiz karar geregince kendisine
DYP'nin seçimlerden önce bir miting tertipleyerek Kibris konusunu desteklemesini istedim. "Peki"
dedi ve gitti.
24-30 Kasim 2003
Yavuz Kayral aradi ve DYP'nin Kibris seçimlerinden bir hafta önce Mersin'de bir miting yapacagini
söyledi. Bekleyip görecegiz.
25 Aralik 2003
Kuvvet komutanlari ile beraber toplanarak Onur Öymen ile Kibris konusunda görüsme yaptik.
Digerlerinde oldugu gibi onun da görüslerini sorguladik. Kati bir tutumlari var. Kendisi ile Kibris
konusundan daha çok son siyasi durumu ve bu noktadan öteye neler yapilabilecegini görüstük. Bize
CHP'nin bir TV kanali vasitasi ile sisini duyurmaya baslayacagini ve bu konudaki hazirliklarin
sonuçlanmak üzere oldugunu anlatti.
14 Subat 2004
Dün aksam Jandarma Genel Komutani bana Kara Kuvvetleri Komutani'nin Sali günü Onur Öymen
ile toplanti yapacagini ve gelmemi istedi. Ben de gelemeyecegimi söyledim. Ama eve dönünce Kara
Kuvvetleri Komutani beni telefonla aradi ve muhakkak gelmem gerektigini anlatinca ben de "peki
dedim." Sali günü ögleyin komutanlar toplantisi nedeni ile verilecek yemege katilamayip oraya
gidecegim.
17 Subat 2004
OÖ'den ögrendigimiz bir ifade bizi bayagi sasirtti. ABD'nin AKP'yi desteklemek üzere Türk basinini
yönlendirmek üzere 200 milyon dolara yakin bir yatirim yaptigina dair bazi bilgiler varmis. Bu
ABD'nin oyunu nasil oynadiginin bir isaretiydi. OÖ ile yaptigimiz diger konular ile ilgili sohbet de çok
ilginçti: Mehmet Agar'a isbirligi teklif edilmis ama o "Ben tarikatlar ile isbirligi çarelerini ariyorum"
diyerek bunu kabul etmemis. Kibris sonrasi gündeme gelecek olan EGE sorunlari ile ilgili de fikrini
aldik. Bize dogrudan "Bu adamlar EGE'de de vermeye hazirlar ve planlarini bu yol haritasina göre
kurmuslar" dedi. Genelkurmay Baskani'ni tenkit etti ve artik kimsenin ordudan bir sey
beklemedigini ve ordunun bir sey yapacagini da sanmadiklarini, ayrica Genelkurmay Baskani'nin
adeta partinin bir adami gibi hareket ettiginin çok yaygin bir kanaat oldugunu belirtti. Dikkatimi
çeken ve beni dehsete düsüren diger bir konu da OÖ gibi bir kisinin hala gerçeklerin farkinda
olamamasiydi. Hala isçiler ve talebelerden medet umuyordu. Kendisine bazi sendikalar ile
konfederasyonlarin nasil satildiklarini anlattim, ögrenciler ile ilgili olarak rektörlerin anlattiklarini ve
ögrencilerin nasil atil ve maddeci olduklarini, artik eskisi gibi sokaklara düsmeyeceklerini izah ettim.
Anladigim kadariyla CHP de ne yapacagini ve ne yapilmasi gerektigini bilmiyordu. Bendeki izlenim
kimle konustuysak bugüne kadar kimsenin bir darbeyi arar veya ister olmadigini gördüm.
29 Subat 2004
Konusmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan
"Ulusal hareket" toplantisina MHP'den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi
sonra mi yapalima döndü. Ömer Izgi "gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin" dedi.
Sözü edilen Tolga, Tolga Çandar mi?
27 Aralik 2003
Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi'nde açmis olduklari sergiye katildik. Duygu ve
hüzün dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler.
Fevkalade güzel bir konserdi. Insanlarin isterlerse neler basarabileceklerini gördük. Bir ara Ege
bölgesinden türküler çaliniyordu. Sahnede, TRT'den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkar
gazilere refakat ediyordu. Sanatkarin sesi ayni Hasan Mutlucan'in (12 Eylül darbesi sirasinda
TRT'nin yayinladigi kahramanlik türküleriyle ünlenen türkücü-Nokta) sesi gibiydi. Jandarma Genel
Komutani Orgeneral Sener Eruygur hemen kulagima egildi ve bu sanatkarin adresini alalim, lazim
olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.
Tek komutanli darbe girisimi
AYISIGI
"Sarikiz" darbe girisiminin, baslangiçtaki destekçiler Kara Kuvvetleri Komutani Yalman ve Deniz
Kuvvetleri Komutani Örnek'in kesin tavrinin ardindan tümüyle raftan indirilmesini izleyen günlerde,
bu darbe girisiminin en aktif unsuru olarak öne çikan Sener Eruygur tek basina bir darbe planlamis.
Yalman, Örnek'e, planin öteki kuvvet komutanlarini da ise katmak ve sadece Hava Kuvvetleri
Komutani'ni ise katmak seklinde, iki alternatifli olarak düsünüldügünü anlatiyor.
Özden Örnek'in günlüklerinde, "Ayisigi"ndan sadece bir paragrafla söz ediliyor (14 Ekim 2004):
"Fenerbahçe'ye Aytaç Pasa'lara (Kara Kuvvetleri Komutani-Nokta) gittim. Daha çok o konustu.
'Sener (Jandarma Genel Komutani-Nokta) bizden habersiz darbe plani hazirlatmis. Adi da 'Ay Isigi.'
Darbede kimin baskan olacagi belli degil. Hepimize davranislarimiza göre bir kod adi vermis. Havaci
(Hava Kuvvetleri Komutani Ibrahim Firtina-Nokta) ona destek verdigi için o anlamda, bizler ise
sana karsit anlamda, bana da belli degil anlamda kodlar vermis. Bu plan GB'nin (Genel Kurmay
Baskanligi-Nokta) elinde oldugu gibi içlerinden biri tarafindan sizdirildigi için MIT ve hükümetin de
elinde varmis. Ikinci bir planda ise senle ben gösterilmiyoruz, sadece havaci var."
Yani 2004 yilinda, komuta kademesinin her defasinda biraz daha fazla bölündügü üç girisimle karsi
karsiya kalmisiz:
* Genelkurmay Baskani'nin hiçbir zaman katilmadigi, baslangiçta dört kuvvet komutaninin içinde
oldugu, sonraki aylada kara ve deniz kuvvetleri komutanlarinin disina çikmaya çalistigi "Sarikiz"
kod adli darbe girisimi.
* Jandarma Genel Komutani Sener Eruygur'un tek basina hazirladigi ama öteki üç kuvvet
komutanini da isin içine katmaya çalistigi "Ayisigi" darbe girisimi.
* Sener Eruygur'un yanina sadece Hava Kuvvetleri Komutani Ibrahim Firtina'yi alarak yapmayi
planladigi darbe.
Dedigimiz gibi, "Ayisigi" darbesi, Örnek'in günlüklerinin sadece bir yerinde, ayrintisiz olarak geçiyor.
Fakat o darbenin ayrintili power-point sunumlari da Nokta'ya ulasmis bulunuyor. Bundan sonraki
sayfalarda bu sunumlarin tümünü okuyabilirsiniz.
Okumaniza yardimci olabilir düsüncesiyle, bu sunumlarda belirtilen kod adlarinin gerçekte kimlere
veya hangi kurumlara tekabül ettigine dair tahminlerimizi bilginize sunuyoruz...
Ocak TSK
Sagduyu Millet, kamuoyu
Yetim Genelkurmay Baskani
Gemi Aslani Basbakan
Tayfa Milletvekilleri
Yörük Cumhurbaskani
En Büyükler Kuvvet komutanlari
(+) ve (-)ler Darbeci ya da karsi çikan üst düzey subaylar
Kaplan Kara Kuvvetleri Komutani
Leopar Jandarma Genel Komutani
Penguen Deniz Kuvvetleri Komutani
Sahin Hava Kuvvetleri Komutani
Çadir Yüksek Askeri Sura
Salon TBMM
Kasa Bütçe, Maliye
Kahve Borsa
Ayna Polis
Gözlük MIT
Sirtlan ABD
Çiyan AB
Karanlik Dogan Medya
Sari Öküz Devlet
Abide Yasar Büyükanit
ABD darbe istemiyor