Çok tartışılan 'Darbe Günlükleri' TAM METİN

İşte Nokta dergisinde 2007 yılında 29 Mart-4 Nisan arasında yayınlanan sayıda kamuoyuyla paylaşılan "Darbe Günlükleri. TAM METİN




Nokta dergisinde 2007 yılında 29 Mart-4 Nisan arasında yayınlanan sayıda kamuoyuyla paylaşılan "Darbe Günlükleri" sayesinde, 2004 yılı içinde "Sarıkız" ve "Ayışığı" kod adı dışında bir de isimsiz üç darbe girişiminin atlatıldığı ortaya çıkmıştı.

Günlüklerde hem darbe planları, hem de "darbe için gerekli toplumsal ve sosyal karışıklıkların meydana getirilmesinde medya ve akademik çevrelerin harekete geçirilmesi" amacıyla düşünülen eylem planları yer alıyor.

Günlüklerde ayrıca, Ergenekon Operasyonu kapsamındaki son büyük gözaltı dalgasında polis tarafından gözaltına alınanlardan bazılarının adlarına da rastlanıyor.

İşte kamuoyunda büyük etki yaratan o Darbe Günlükleri...


DARBE GÜNLÜKLERİ TAM METİN - TIKLAYIN
http://rapidshare.com/files/127762077/387620080706115524789.rar.html

rar: darbe@hackhell
 

Newwave

Altın Üye
Bende ne zamandır bu günlükleri merak ediyordum eline sağlık paylaşım için teşekkürler.
Yalnız bir şey soracağım sonrada sizin bilgisayarda bu günlüklerin ne işi var deyip bizide ergenekoncu yapmasınlar ?
 

kaptan61ts

New member
Darbe Yapılsaydı Keşke Demez Inşallah Halk..satılan Topraklar ,peşgeş çekilen Kamu Malları V.s............!
 

Øguz

Altın Üye
Darbe Günlükleri'nin tam metni

Nokta dergisinde 2007 yilinda 29 Mart-4 Nisan arasinda yayinlanan sayida kamuoyuyla paylasilan "Darbe Günlükleri" sayesinde, 2004 yili içinde "Sarikiz" ve "Ayisigi" kod adi disinda bir de isimsiz üç darbe girisiminin atlatildigi ortaya çikmisti.


Günlüklerde hem darbe planlari, hem de "darbe için gerekli toplumsal ve sosyal karisikliklarin meydana getirilmesinde medya ve akademik çevrelerin harekete geçirilmesi" amaciyla düsünülen eylem planlari yer aliyor.

Günlüklerde ayrica, Ergenekon Operasyonu kapsamindaki son büyük gözalti dalgasinda polis tarafindan gözaltina alinanlardan bazilarinin adlarina da rastlaniyor.

***
4 Eylül 2003

Günümüz ziyaret ve brifingle geçti. Önemli ziyaretçim Kara Kuvvetleri Komutani Org. Aytaç Yalman'di. Denk ve kafadar. Kendisini 1993 yilindan beri taniyorum. Ülkenin durumu ve ne yapabilecegimiz konusunda konustuk. Düsünce farkliligimiz yok. Hayret ettigim, bu adamin komuta kademesinde sanki bölücü olarak tanitilmasiydi. Gayet uzlasici ve mantikli düsünen ve medeni bir insan.

14:30'da Genelkurmay Baskani tarafindan Hava Kuvvetleri K. Ve MGK Genel Sekreteri ile beraber Cumhurbaskani'na takdim edildik. Cumhurbaskani, bizlere çok güvenen, bizlerden destek bekleyen bir insan. AKP'nin yaptigi eylemlere karsi bizden destek ariyor. Biz bu destegi ona vermek
mecburiyetindeyiz. Aksi halde devletin üst kisminda bölünme görüntüsü, bu adamlara tesvik olabilir.

5. Eylül 2003

Jandarma Genel Komutani ziyaretime geldi ve malum meseleden konustuk.

12 Eylül 2003


Sabahleyin Genelkurmay Baskani bana hayirli olsun ziyaretine geldi. Kendisiyle açik olarak sohbet ettik. Ilhami Pasa'nin olayi ile beraber MGK, Tersane, 28 Subat gibi olaylarin da ayni zamanda yayina geçirildigi ve bunun bir yipratma kampanyasi oldugunu kendisine anlattim ve "28 Subat için
bir islem yapacak misiniz" diye sordum. (Nokta'nin notu: Metinde kisaca "28 Subat" diye söz edilen sey, Vatan gazetesind 9 Eylül 2003'te baslayan 28 Subat konulu yazi dizisi... Dizide, Çevik Bir'in,
harekete geçmeyi savsakladigini düsündügü zamanin Genelkurmay Baskani Ismail Hakki
Karadayi'nin yakasina yapisip hesap sordugu anlatiliyordu.) "Hiçbir sey düsünmüyorum, bizimle degil yani kurumla bir iliskisi yok ama sahislar ile ilgisi dogru. Esasinda birçok çirkin olay da oldu.

Ben sahidim. YAS toplantisinda Çevik Bir Genelkurmay Baskani'nin üzerine yürüdü ve bazi kisiler salondan çikmaya davet etti" dedi. "Yine de kurumumuzu zayiflatan bir yayin tarzi, bence bir açiklamaya deger" dedim.

22 Eylül 2003

(...) 14:00'te Genkur (Genelkurmay -Nokta) karargahina gittim. (...) Bu takdimin bitiminden sonra 1 Ekim meclis açilisina eger TBMM Baskani kapida bizleri türbanli ve esli olarak karsilarsa gitmeme
karari aldik. Sonra bizler (komutanlar Jandarma Genel Komutanligi'na geçip çok özel olarak konustuk. Su karari aldik:

* AKP hükümetini vazgeçirmek için neler yapilmasi konusunda yapilan hazirliklar bu hafta Genelkurmay Baskani'na takdim edilecek.

* Incelemesi için kendisine firsat verilecek ve sonra onun niyetleri ve görüsü sorulacak.

* Eger bizle ayni fikirde veya yakin ise yolumuza devam edecegiz.

* Eger bir islem yapilmasini kabul etmezse kendisine "Ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz" diyecegiz.

Kisaca planimiz bu. Bu konuyu ve plani tartistik. Kara Kuvvetleri Komutani ikide bir ne kadar rahatsiz oldugunu belirtip, bir seyler yapilmali diyor. Kendisinin YÖK konusunda attigi adimlari bayagi benimsemis. Belki de hükümetin attigi bazi adimlarin reaksiyon görecegini belirtmek bakimindan iyi oldu ama, imam yine de bildigini okuyacagi için yetki olmadigi sürece veya hükümet korkutulmadikça yapilacak hiçbir eylem hükümeti kararindan azgeçirmeyecektir. Neyse bu arada Firtina (Hava Kuvvetleri Komutani Ibrahim Firtina-Nokta) ayaga kalkti ve haydi hep beraber el sikisalim dedi ve dördümüz ellerimizi üst üste koyup el sikistik! Bana çok komik geldi.
Ortalikta sezdigim kadari ile JANGENK (Jandarma Genel Komutani Sener Eruygur-Nokta) kiskirtici rol oynuyor. Illaki bir seyler yapilmalidir, diyor. Geçen yil neler oldugunu biz bilmiyoruz. Ne oldugunu sordum, Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Aytaç Yalman cevap vermedi ama hep
geçen yil biz bunu gördük, bu adam korkak bir sey yapamaz. Hükümet ile ayni düsüncede, farkli bir düsüncesi olmaz deyip duruyorlar. Bu siralarda milletin ihtiyaci olan bir sey de bizim aramizda dogacak bir gerginlik olabilir mi? Çok dikkatli davranmaliyiz, hele aramizdaki kopukluk olmasi yerine Genkur'u da kazanarak ne yapacaksak yapmaliyiz. Bana bugün buraya gelisimiz bile bir tezgah gibi geldi.

26 Eylül, 2003


Sabahtan ögleye kadar özel çalismayi yaptim. Güzel hazirlanmis. Bazi eksik noktalar vardi, onlari not ettim ve ögle yemegi için Kara Kuvvetleri Komutanligi'na gittim. Özel çalisma üzerinde konustuk. Hepimiz ayni fikirdeyiz. Bu çalisma tüm ordu komutanlari ve bizlerin fikirlerini yansitiyor.
Bu çalisma Kara Kuvvetleri Komutani tarafindan Genkur. Bsk'a verilecek ve onun reaksiyonu beklenecek. Çalisma biraz muhtirayi andiriyor ama Kara Kuvvetleri Komutani'na onu yumusatarak
vermesini söyledik. Eger Genkur. Bsk. Onaylamazsa problem o zaman baslayacak. Ya o gider ya da biz gideriz. Ama ülkenin gidisi çok kötü ve birilerinin buna dur demesi lazim. Aksi halde kisa sürede
Iran'a dönecegiz. Genelkurmay Baskani adamlarin seriatçi olduguna inanmiyormus

30 Eylül 2003

Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim, özel çalismayi sahibine vermisti. Dört noktada itiraz olmustu.
Adamlarin seriat devletini kurmak istedigine inaniyormus... Diger gerekçeleri de önemli ama en
nemlisi budur. Yani esastan aramizda fark var. Tedbirler ile genelde hemfikir olmus. Ben de Kara
Kuvvetleri Komutani'na "bu çalismayi kendisine vermek dahi önemliydi. Bence iyi yaptiniz. Hemfikir
olmak veya olmamak onun bilecegi sey. Eger böyle devam ederse istifam çantadadir ve hemen
verir ve giderim. Dünya umurumda degil" dedim.
(...)
14:00-17:00 arasinda kesintisiz konuklar geldi. Birinci konugum (e) Or. Edip Baser'di. Kendisi ile
son durum nedir ve neler yapilabilir konusunda sohbet ettik. Onun görüsü de benimki gibi adamlar
ile dialog kurulmasi gerektigi seklinde. Dialog kurulmazsa husumet dogacak ve inandiklarimizi
onlara inandiramayacagimiz gibi. Fark kemiklesecek ve hiçbir zaman kaybolmayacak.
7 Ekim 3003
Aksam IHL'ler ile ilgili yasa tasarisinin meclise sevk edilecegine dair bir duyum geldi. (Genelkurmay
Baskani ve komutanlar bir yurt gezisindedir-Nokta). Haber her zamanki gibi JANGENK'e gelmisti.
Bu, hükümetin ne kadar kararli olarak Cumhuriyet ve Laiklige karsi hareket ettigini göstermekteydi.
Isin tuhafi yapabilecegimiz eylem ve alabilecegimiz tedbirler çok azdi. Yemekte konuyu
Genelkurmay Baskani'na açmaya karar verdik.
(...)
Bu arada Imam hatipler ile ilgili tasarinin Meclis'e komisyona geldigine dair haber geldi. Yemekte
Genelkurmay Baskani'nin bir yaninda ben diger yaninda Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Aytaç
Yalman oturuyordu. Hemen konuyu IHL ile ilgili yasaya getirdim. Bunun kabul edilemez bir
tesebbüs oldugunu kendisine söyledim. Hatta ileride bu bizim harp okullarina IHL mezunu ögrenci
kabul etmemize bile neden olabilir dedim. Bana "Beni çignemeden, benim üzerimden geçmeden
bunu çikaramazlar, ama sizler de konuyu abartiyorsunuz. Itiraz etmek iyi ama bir öneri
hazirlamamiz ve diger meslek okullarinin üniversiteye girisleri için önlerini tikamamiz lazim" dedi.
Sonra bana kendisinin kafasindaki çözümü anlatti. "IHL'ler normal liseye ek olarak din dersleri
okuyor. Bu nedenle onlarin üniversiteye girmesi normal ama bu kadar IHL'ye gerek yok onun için
gerektigi kadarini birakip geri kalanlarini normal liseye dönüstürelim" dedi. Ben de kulaklarima
inanamayarak onu dinledim. Dini düsünceler ile yetistirilmis, bir olayi sebep sonuç iliskisi yerine
yüce yaratanin neden olmasi ile açiklayan bir kafa yapisinin nasil bir bilimsel ögrenim görecegini
anlamak zor. Daha dogrusu üniversitenin yobazlasmasi anlamina gelecek olan bu adimi açiklamak
mümkün degil. Diger yandan da Aytaç Pasa da ayni sekilde onu sikistirmaya devam etti. Aksam
oldukça tedirgin oldu ve surati asildi. Yemek bittikten sonra ayrildik ve yattik.
Hepimiz süpheleniyoruz: Genelkurmay Baskani dinci mi?
8 Ekim 2003
Sabah Ufuk beni erkenden kaldirdi. (Komutanlarin gezisi devam ediyor-Nokta). Kara Kuvvetleri
Komutani bizlerle 07:35'te görüsmek istiyormus. Toplandik. Konu IHL yasa tasarisi. Dün aksam
komutan ile yaptigi görüsmeden çok rahatsiz olmus. Komutan ona aldirmaz bir tavir ile cevap
vermis. Ben de kendisine bana söylediklerini anlattim. Sasirdi kaldi. Karargahlarimiza bu konuda
ayri ayri çalisma yaptirmaya karar verdik. Sonunda Cuma günü bu çalismalari birlestirip seçenekli
bir öneri ile Genelkurmay'a göndermeye karar verdik. Mühim olan bundan sonrasi ne olacak.
Genelkurmay Baskani yazdiklarimizi kabul ederse sorun yok. Etmezse ne yapacagiz. Kahvaltiya
oturduk. Komutan yorgun gözüküyordu. Sebebini sorduk. "Dün gece uyuyamadigini ve IHL
yasasindan tedirgin oldugunu" söyledi. Bu sözler dün gece onun huzurunu kaçirdigimizi
gösteriyordu. Bilhassa kahvalti sirasinda Hursit pasa "Gazetelerde IHL ile ilgili haberleri gördünüz
mü" diyerek bilerek ve planli bir sekilde konuyu açti ve Genelkurmay Baskani'ni konusturmaya
basladi. Her taraftan sikistirmaya basladik.
Kahvaltidan sonra hemen karargahi aradim ve talimat verdim. Diger taraftan da Kocaeli Üniv.
Rektörünü aradim ve ona da rektörler olarak bu isi hemen ve sert bir sekilde protesto etmelerini,
arkalarinda oldugumuzu söyledim. Sonra önce Hava Egitim K. Korg. Nuri Solakoglu'nu, sonra
Landsoutheast Org. Orhan Yöney ve Güney Deniz Saha K. Kora. Lütfü Sancar'i ziyaret ettik. Tüm
gittigimiz komutanlar bölgelerindeki irtica durumu ile ilgili bilgi verdiler. Aramizdaki durum söyle:
Hiç birimiz Genkur'un cesur bir kisi oldugunu zannetmiyor. AKP hükümetine karsi zaman kazanmak
için bizi oyaladigini zannediyoruz. Geçen yil biz yoktuk ama olanlarin anlattigina göre hükümetin
attigi her anayasa karsiti harekete yumusatici bir bahane bulmus. Geldigimden beri benim
gözlemim de ayni. Hükümet ile adeta gizli bir anlasmasi varmis gibi davraniyor. Halk nazarinda
zemin kaybettigimiz ve gözden düstügümüz, halkin güvenini kaybettigimiz kesin olmakla beraber
gerekli davranisi sergilemiyor ve hala hükümet ile iyi geçinmeye gayret ediyor. Belki de hafif
anlamda yaptigi çikislar da danisikli dövüs. Sanki bizi askida tutmak ve yumusatmak gibi bir
misyonu var.
Kara Kuvvetleri K. Sonunda isin basina kalacagini biliyor. Bu nedenle çok dikkatli ve her olayi takip
ediyor. Yaptigi her hareketin duyulmasini ve anayasal kurumlarin yalniz olmadigi intibaini vermek
istiyor. Çok dürüst ve güvenilir insan. JANGKK tam bir sahin. Genkur. hakkinda bir kanaate sahip
olmus ve o kanaat kendisinde bir saplanti haline gelmis. Genkur. ne yaparsa yapsin süphe ile
karsiliyor. Ona göre Genkur. bizi oyaliyor. Kendine göre hesaplari da olabilir. Havaci bence hala
ortaligi tartiyor. Ama güvenilir biri. Hepimiz ayni sekilde birbirimize güvenerek hareket ediyoruz.
Herkesin anlamadigi veya süphelendigi birkaç konu sunlar.
* Hükümetin adami mi?
* Dinci mi?
* Bizi oyaliyor mu?
(...)
Erzurum'a giderken uçakta Kara Kuvvetleri Komutani'na "eger komutan bizimle ayni fikirde
olmazsa onu da aramiza alarak besimiz birden istifa edelim. Etmek istemezse zorlariz" dedim. Bu
fikir onun çok hosuna gitti. Ayrica "Umarim is bu noktaya gelmez. Daha önce atacagimiz adimlar da
var. Genkur'da brifing vererek durumu basina açiklamak, Genkur. Bsk. Tarafindan hükümete
mektupla uyarida bulunmak gibi yapacaklarimiz var" dedim. Erzurum'da da ayni konusmalar
cereyan etti.
Uçakla Diyarbakir'a giderken Kara Kuvvetleri Komutani ile artik çok yakinlasmistik. Bana, "Bu sene
geçen sene gibi olmayacak demistim ve nitekim de öyle oluyor. Havaci (bir önceki Hava Kuvvetleri
Komutani Cumhur Asparuk-Nokta) ve Denizci (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutani Bülent
Alpkaya-Nokta) geçen yil gidip Hilmi Pasa'ya biz seni destekliyoruz dediler. Bir kere dahi oturup bu
konulari aramizda konusmadik. Bu sene rahat rahat aramizda konusuyoruz ve en güzeli artik
gülüyoruz. Su gezinin böyle olacagini hiç düsünmemistim. Hiç yorgunluk hissetmiyorum ve artik
çok mutluyum" dedi.
Kara Kuvvetleri Komutani ilave olarak "Ben geçen yil da yil basinda bu yilki özel çalismaya benzer
bir mektup yazip verdim. Çok tedirgin oldu ve bir müddet bana karsi tavir takindi" dedi.
Diyarbakir'a indik. Ankara ile konustum ve hazirliklarin istedigimiz gibi gittigini ögrendim. Bu arada
rektörlerden de ilk tepki geldi.

13 Ekim 2003
Önemli bir konuda da IHL ile ilgili olarak yapilan sert açiklamaydi. "Genelkurmay Ikinci Baskani
Orgeneral Ilker Basbug, imam hatip mezunlarina üniversiteye giris kolayligi saglayan tasarinin
Anayasa'ya uygunlugu konusunda "ciddi endiseleri bulundugunu" söyledi. Basbug, ihtiyacin çok
üzerinde olan imam hatip liselerinin (IHL) sayisinin daha da artirilmak istenmesini de
anlayamadiklarini belirterek "Mezunlarin ne oldugunu takdirinize sunariz" dedi.
(...)
Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim o da beni arayacakmis. Çok memnundu. Zorlayarak da olsa
Genkur'a istedigimiz açiklamayi yaptirmistik. Genelkurmay Baskani'nin dinci bir görüsü
destekledigine karar verdik"
25 Ekim 2004
16.30 da öne Hava Kuvvetleri K. ve sonra da Kara Kuvvetleri Komutani'na gittim. Ibrahim bana çok
dertliydi. Arkadasim seninle paylasmak istedigim bazi seyler var dedi. Bir gün önce gazetelerde
Kayseri Orduevi'nde türbanli olarak içeri alinan bazi kisilerin ve valinin resimleri vardi. Bunun için
Genelkurmay Baskani'ni görmeye gitmis. "Bu çok ciddi bir konu, ben garnizon komutani olan
tümgenerali Ankara'ya tayin etmeyi düsünüyorum" demis. Esasinda olay tam anlamiyla valinin bir
tezgahi. Türbanlilari bir anda içeri sokup sonra da resimlerini çektirmis ve gazetelere dagitmis.
Sonradan türbanlilar çikartilmissa da bir ise yaramamis. Genelkurmay Baskani bu konuda "Ama bu
çok ciddi bir is, bir kisim halk buna karsi tepki gösterebilir. Onun için bunu yapamayiz. Sonra
generale yazik olur" demis. Firtina devamla "Generale bir sey olmayacak sadece buraya tayin
edecegiz" demesine ragmen kabul etmemis ve "O zaman senin de istifa etmen gerekir" demis.
Firtina da "Hemen simdi istifa ediyorum ve bu konusmamizi da derhal bir basin toplantisi yaparak
açikliyorum" demis. Genelkurmay Baskani olay ciddiye binince mayna ederek kivirmaya baslamis
ama bizim Firtina bir kere çileden çikmis ve bu tehdit onun çok agrina gitmis. Kendisini teselli ettim
ve her türlü destegimin ondan yana oldugunu söyledim.
Beraberce Kara Kuvvetleri Komutanligi'na gittik. JANGENK da geldi. Daha biz yeni içeri girmistik ki
Genelkurmay Baskani Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradi ve ABD'nin istegi üzerine hükümetin Irak'a
asker göndermekten vazgeçtigini ve bu mevzuda biraz sonra General Jones'un kendisini
arayacagini ve kendisine ne söylemek gerektigini sormus. Az sonra da beni aradigina dair haber
geldi. Ben de kendisini aradim. Bizim hep beraber oldugumuzun haberini almis. Sesi çok bozuktu.
Herhalde bizim ondan habersiz toplanmamiz onu çok rahatsiz etmisti. Bana da ayni soruyu sordu.
Hepimiz hemen birkaç konu tesbit ettik ve Aytaç Pasa'ya verdik. O da bunlari hemen kendisine
bildirdi. Sonra kendi aramizda konusmaya basladik. Bu toplantiyi ben talep etmistim. Önemli bazi
konular konustuk. Ibrahim istifa olayini açiklayinca kizilca kiyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutani
Orgeneral Aytaç Yalman çok bozuldu ve kendisine ait benzeri bir olayi anlatti. Ekim ayi basinda
Harp Okullari açilisi için yapilacak konusmada hepimiz mesajlar vermeye karar vermistik.
Genelkurmay Baskani açilistan bir gün önce Kara Kuvvetleri Komutani'nin konusma metnini istemis,
o da ben size bu metni veremem demis. GM (Genelkurmay Bsk. Nokta) peki ben kuvvet
komutanlarinin metinlerini kontrol edemeyecek miyim demis. O da hayir edemezsiniz, diye cevap
vermis. Bunun üzerine hepimiz artik bu Genelkurmay Baskani ile islerin yürüyemeyecegine,
kendisinin baska menfaatler pesinde olduguna, korkak ve hükümet yanlisi olduguna, distan
cumhuriyetçi gözükmekle beraber içeriden dinci bir görüsü destekledigine karar verdik. Bunun
üzerine ben de sunlari söyledim:
- AB'nin ilerleme raporu bizim için büyük bir sans oldu. Bana kalirsa AB intihar etti. Artik bundan
böyle bizi almak istediklerine zor ikna edeceklerdi. Bizim bundan sonra yapmamiz gereken AB'nin
bizi istemedigine dair olan konunun üzerine giderek her tarafta bunu yayginlastirmamiz. Böylelikle
hükümetin eline geçmis olan AB kozunu elinden alarak onlari iç siyasete döndürerek bizden korkar
hale getirmemiz lazim. Bunu yaparken de daima sert açiklamalardan kaçinmamali ve onlara
gerekirse her seyi yapabilecegimiz intibaini vermeliyiz, dedim. Tabii bu arada en önemli konu Kibris
ve mahalli seçimler. Kibris'i istedigimiz sekilde çözümsüz olarak birakmaliyiz ve bu arada Kibris
muhalefetinin seçimi kazanmasini da önlemeliyiz. Böylece AB'ye ikinci bir darbe vurabilecegiz.
Mahalli seçimler için muhakkak bir alternatif cephe yaratilmasina çalismali ve bu adamlarin Ankara
ve Istanbul'u da kazanmalarini önlemeliyiz, dedim. Ne yapacaksak bir an önce yapmamiz lazim
geldigine inaniyoruz. Önümüzde daha vakit oldugu için bugün konustuklarimizi dönüste yazili olarak
Kara Kuvvetleri Komutani'na verecegiz ve kendimize artik bir çalisma programi yapacagiz.
15 Kasim 2003
Sabahleyin "Allied Action" NATO tatbikatini izlemek üzere Ayazaga'ya gittim. Aksamki
yorgunluguma ragmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. HOSIM'de diger komutanlar ile
bulustuk. Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani, JANGENKK oradaydilar. Beni nese ile
karsiladilar. Kara Kuvvetleri Komutani "sana anlatacaklarim var, bugün bana biraz zaman ayir" dedi
(...) Tatbikatin bitiminden sonra Kara Kuvvetleri Komutani ile Harbiye Orduevi'ne gittik. Kara
Kuvvetleri Komutani anlatmaya basladi:
- Pazartesi günü alisilmis sekilde kendisine haftalik bilgi vermek üzere aradim. Sesi biraz tuhafti ve
buruktu. Ben anlamamazliktan gelerek kendisine anlatmaya basladim. Bitirince o bu sefer
konusmaya basladi.
- Cuma aksami sizleri aradigimda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmis bir
durumda buldum. Benden habersiz toplanmaniza da üzüldüm.
- Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplaniyoruz. Bu ilk degil. Bugüne kadar
kaç kere toplandik. Bu sefer de istek Özden'den geldi ve son gelismeleri, Kibris, AB gelisme
raporunu hep beraber degerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandik. Bunda ben bir yanlis
taraf görmüyorum. Eger size karsi bir hareket içinde oldugumuzu zannediyorsaniz yaniliyorsunuz.
Zira böyle bir is herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endisenizi anlamadim.
- Yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konulari benimle paylasmiyorsunuz.
Bunlari söylerken sesini yükseltmeye basladi. Benim huyumu çok iyi bildigi için ben de sesimi
yükseltmeye basladim ve.
- O zaman size söyleyeceklerim var. 312 kisi "Onbasi bile olamayacaklari general yapiyorlar" diye
bir gazetede haber yayinlandiginda mahkemeye veriyor ve siz buna katilmiyorsunuz. Herkes bize
acaba Genelkurmay Baskani AKP partisinden mi yoksa, TSK'den degil mi diye soruyor. Cevap
vermekte güçlük çekiyoruz. Neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.
- Genelkurmay Baskani'nin o kadar bir gizemi olsun. Ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarinin da
vermesini tasvip etmedim. Bir gazetede küçücük bir kösede yer alan bir haber simdi büyüdü, tasvip
eden var etmeyen var.
- Bunu nasil söylersiniz. Zaten halk üzerinde itibarimiz gittikçe zayifliyor. Siz kalkmis neler
söylüyorsunuz. Bu yakistirmayi TSK'da kim kabullenebilir ki. Sizin bizimle olmamaniz bizleri çok
üzdü. Diger bir konu siz "sizlerle konusmak istiyorum, benimle toplanin" diyorsunuz ama bugüne
kadar hiçbir seyi bizle paylasmadiniz. Biz yayinladiginiz bildirileri gazetelerden ögrendik. Bizdeki
intibaniz siz bizle bu konulari paylasmak istemiyorsunuz, seklindedir. Size söylemek istemezdim
ama geçen yil size en fazla destegi kim verdi. Söyle bir düsünün.
- Tabii ki sen verdin ve sana çok mütesekkirim.
- O halde nasil olur da böyle birseyi bizim hakkimizda düsünebilirsiniz.
Son sözleri söylememin gayesi geçen yil eger ben ona karsi Çetin Dogan ile birlikte olsaydim onu
paramparça edeceklerdi.
Ama ben öyle yapmadim. Konusmamiz bundan sonra tatsiz bir sekilde sona erdi. 11 Kasim günü
kendisi yurt disina gitti. Ben de Ilker'e gittim (II Baskan). Yaptigimiz özel çalismanin ne oldugunu
sordum Bana:
- Biz de bir grup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birlestirerek bir
öneri hazirlayacak ve bunu sizlere gönderecegiz. Sonra bu konuyu Askeri Sura'ya getirerek tartisip
herkesin fikrini alacagiz. Bilahare de sonucu Cumhurbaskani'na götürecegiz, sonra da Basbakan'i
buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüsecegiz. Bizim planimiz bu sekilde. Yani sonuçta bir
nevi "Muhtira" olacak.
- Ilker sana ayrilirken söyledim. Sahsi menfaatlerin sakin ülke menfaatlerinin önüne geçmesin.
Tekrar ayni seyi söylüyorum. Yapmazsin ama yine de unutma.
Böylece Genelkurmay'in plani ilk defa belli oluyordu. Bu plan üzerinde Kara Kuvvetleri Komutani ile
tartistik. Zira bazi konularin açiga çikmasi gerekiyordu. Onlar bize çalisma sonuçlarini verince bizim
bu konu üzerinde çalismamiz ve konunun hafifletilmesini önlememiz gerekiyordu. Diger bir konu
Sura'daki bu öneriler tartisilirken Basbakan olmamaliydi. Zira bu sekle gidilirse olay normal bir Sura
tartismasina dönecek, kendisi hiç konusmayacak buna mukabil bizleri konusturarak aynen Çetin
Dogan'in durumuna düsecektik. Buna engel olunmaliydi. Her kafadan bir ses çikmasini önlemek için
de Sura öncesi bir toplanti yapilarak herkes ayin hizaya getirilmeliydi. Önceden nabiz yoklandigi için
hiçbir çatlak ses çikacagini zannetmiyorduk. Hatta Kara Kuvvetleri Komutani, Yasar (Büyükanit, o
sirada 1. Ordu Komutani-Nokta) ile de görüsmüs. Ben de bu konuyu çok merak ediyordum. Zira
Yasar ileride G (Genelkurmay Baskani-Nokta) olabilecekti.
Ama o da kendinden beklendigi sekilde "Önümüzde iki seçenek var. Ya bu iktidara hiç sesimizi
çikarmayacagiz. Ya da sopa zoru ile istedigimizi yaptiracagiz" demis. Kendisinden ben de bunu
beklerdim. Ama gene de onun durumunu takdir edip mümkün oldugu kadar kendisini korumamiz
lazim. Ilker için de ayni seyi konustuk. Her ikimiz de Ilker'in zafiyetinin oldugunu ve simdiden ikbal
heyecanina düstügü seklinde oldu. Çok pasif davraniyor ve durumu idare etmeye çalisiyordu. Bence
de Genelkurmay Baskani Agustos 2004'e kadar durumu idare edip Kara Kuvvetleri Komutani ve
JANGENKK'un gitmesini bekleyecek ve ondan sonra da üzerimizde tam bir hakimiyet kurmaya
çalisacakti. Diger üzerinde konustugumuz bir konu da eger Basbakan kendisine söyleyeceklerimizi
hiç nazari itibara almazsa ne olacakti. O zaman daha Sura toplantisinda bu iç isin de karari
alinmaliydi. Zira bundan sonraki Sura toplantisi Agustos 2004 ayindaydi. Bu arada Kara Kuvvetleri
Komutani bana
- Sener'in (Eruygur-Nokta) bazi sivri fikirleri var. O bizden biraz farkli bu konulara yaklasiyor. Ama
onun fikirlerini benimsemek simdilik mümkün degil. Çok dikkatli olmaliyiz, gereksiz yere
tirmandiracak hareketlerden kaçinmali ama az derecede de reaksiyon göstermemeliyiz.
- Katiliyorum. Ben Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un fikirlerinin ne oldugunun
basindan beri farkindayim. Amacimiz mümkün oldugu kadar beraberce hareket etmek. Bu nedenle
ne yapip edip Genelkurmay Baskani'ni kendi yanimiza çekmeliyiz.
Hatta bence bu hafta topluca ona gidelim ve açiklamada bulunalim. Yaptigimiz her seyin ona destek
vermek için oldugunu ama kendisi bizimle beraber olmak istemezse bizim buna devam edecegimizi
ve bu olaylar aleyhimize islemeye devam eder ve o bizden ayrilirsa o zaman da "Biz TSK'nin imajini
koruyamadik o nedenle hep beraber siz de dahil istifa ediyoruz" diyerek ayriliriz.
- Bu isleri bu yil sizler ile konusmak çok iyi, geçen yil ben çok yalnizdim. Bülent (bir önceki Deniz
Kuvvetleri Komutani Bülent Alpkaya-Nokta) kendisine gidip ben sizi destekliyorum onlar ile beraber
degilim ve siz dogru yapiyorsunuz deyince biz Sener ile yalniz kaldik. Onlar Havaciyi (bir önceki
Hava Kuvvetleri Komutani Cumhur Asparuk-Nokta) da yanlarina alarak bir grup oldular. Buna
ragmen Çetin'e karsi ona elimden gelen destegi verdim. Ama Bülent bize bir yil kaybettirdi. Onu biz
terfi ettirdik ama ben o adamin böyle bir tip oldugunu tahmin etmiyordum.
- Tabii biliyorsunuz o bunlari niye yapti. Sadece üçüncü yila uzamak istiyordu. Bunun için de
Genelkurmay Baskani'nin onayina ihtiyaci vardi. Bu yüzden ona yaranmak için ülke menfaatlerini
ayaklari altina aldi. Biz disardan geçen yil olaylari böyle görüyorduk.
- Ben bunu alti ay önce fark ettim ve Genelkurmay Baskani'na giderek agirligimi koydum. Bülent'i
uzatmak gibi bir niyetiniz oldugunu seziyorum, böyle yaparsaniz çok yanlis yaparsiniz, üstelik ben
bunu tasvip etmiyorum dedim. Agirligimi koyunca bana ragmen bunu yapamadi. Bu sene de ben
artik gidecegim ama onun kendi adamlarini terfi ettirip istedigi yerlere getirmesine engel olacagim.
- Bizden her türlü destek. Beraber listeleri yapalim. Biz Firtana da dahil her türlü destegi verdik bile
dedim.
- Genelkurmay Baskani'nin esasinda baska amaçlari var. Kendini TSK'ne yenilikler getirmek ve çag
açmak misyonuyla yükümlü sayiyor.
- Benim kanaatim de ayni. Kendisinin uygulamalarindan anladigim kadari ile TSK'ni MSB'ye
baglayacak ve kuvvet komutanlarini da kendisine danisman gibi yardimci olarak alacak. Küçülecek
ve tüm kuvvetlere emir veren bir komutan haline gelmek istiyor. Bir çok seyi birlestirmesi, bunun
bazi ipuçlari gibi geliyor. Kafasinda Müstereklik adi altinda yatan bu fikirler oldugunu zannediyorum
dedim.
- Bana ragmen KK'ni küçültemez. Ama senin hakli oldugun degerlendirmeler var. Daha karargaha
gelir gelmez adli müsavire Genelkurmay'in MSB'na baglanmasinin hukuki ve fiili sonuçlari ne olabilir
diye bir inceleme yaptirdi.
 

Øguz

Altın Üye
19 Kasim 2003
Ögleden sonra 14:00'da Genelkurmay Baskani baskanliginda toplanarak MGK'da konusulacak
konulari gözden geçirdik. Genelkurmay Baskani kendine bazi konusmalar hazirlamis. Bizi dinlemedi
bile, söylediklerimizi de kaale bile almadi. Bilhassa KKK ne derse hep ters yanit verdi. Anlasilmaz
bir tutum içersinde. Konusmalarinda hep hükümeti savunuyor ve sizin dogru dediginiz her konunun
tersini ileri sürüyor. Eger bir sivri konu olursa ve savunamayacak durumda ise "Bunu sen söyle"
diyor. Buradan çiktiktan sonra JANGENKK bizi davet etti ve onun odasina gittik. Ibrahim yurt
disinda oldugu için toplantida yoktu. Durumu degerlendirdik. Ayni mevzulari tekrar konustuk ve
MGK'da hiç konusmama karari aldik. Bu arada JANGENKK bize yine bir sürü irtica ile ilgili resim ve
takip neticesi yapilan tesbitler ihtiva eden yazilar dagitti. Eylül basindan beri biriken miktar
inanilmaz hacimde. Hala irtica yaygin degildir diyebilmek için insanin aklinda baska fikirler olmasi
lazim.
"Bizi takip ettirdigini de zannediyoruz"
22 Kasim 2003
KKK'liginda toplandik. Ne yapacagimizin programini yaptik. 1 Aralik günü bizlere yani kuvvet
komutanlarina bir takdim yapilacak. Bu tadimi müteakip 3 Kasim günü Sura üyelerine bir takdim
yapilacak ve sonra konu Basbakan'a ve Cumhurbaskani'na iletilecek. Sura toplantisinda amacimiz
Agustos 2004 ayina kadar olacak sürede bu hükümet bildigini okumaya devam ederse komuta
heyetinin, halkin da duyacagi bir muhtira vermesi seklinde bir yetki almak. Aksam Kara Kuvvetleri
Komutani'nin verdigi aksam yemegine katildik. Öglen yaptigimiz toplantida artik hepimiz bu isin bu
Genelkurmay Baskani ile gitmeyecegini, bu adamin kendi menfaatlerini ülke yarari önünde
tuttugunu, korkak ve hükümete yaranma pesinde olduguna dair fikir birligine vardik. Bizi takip
ettirdigini de zannediyoruz.
1 Aralik 2003
Bugün ögleden sonra Genelkurmay Baskani bize verdigimiz özel çalismaya cevap olarak bir takdim
yapacaklardi. Ögleden sonra Genkur'a gittik ve takdimi dinledik. Takdim benim tahminimden daha
detayli hazirlanmisti. Önemli konular vardi. Biz komutanlar olarak taviz vermez bir tutum içerisine
girecektik.
Takdimi durdurarak sorular ile açtik. Aklimizda hep uyutuluyor muyduk endisesi vardi. II. Baskan
(Genelkurmay Ikinci Baskani Orgeneral Ilker Basbug-Nokta) güvenilecek bir general degildi. Kendi
yararini ülke yarari üzerinde tutuyordu. Ve bize kesin cevaplar vermiyordu.
Genelkurmay Baskani dahil hepimiz bu hükümetin esas amacinin dini bir devlet esasi getirmek
oldugunda hemfikir olmus ve bugüne kadar olan eylemlerinin anayasaya aykiri ve hatta onu
degistirmek üzere planlandigini ama görünürde demokrasinin verdigi özgürlüklerden faydalandigini
tesbit ettik. (...) Bir ara laiklik tanimi üzerinde tartistik. AKP ile bizim laiklik anlayisimizda fark
vardi. Ve bütün uyutmaca da buradan kaynaklaniyordu. Son olarak hepimize söz verdi. Kara
Kuvvetleri Komutani "Ben çok rahatsizim ve devlet elden gidiyor. Bir an önce bir sikiyönetim
içerisine girmeli" dedi. Bana söz verdiginde "Mademki hepimiz bu hükümetin anayasaya aykiri
hareket ettigine eminiz, o halde 35. madde geregince anayasayi da korumak bizim görevimizdir.
Eger bir eylem plani yapilacaksa bu planin ne maksatla yapildiginin bilinmesi lazim. Bu nedenle
burada bir karar vermemiz gerekiyor" dedim. Genelkurmay Baskani bana dönerek "her ikiniz de
açikça konusmadiniz ama söylemek istediginiz sey olamaz ve bize çok zemin kaybettirir.
Yapacagimiz baska seyler var" dedi. Ben de "Dogru söylüyorsunuz o telaffuz etmek istedigimiz
seyden baska da seyler olabilir. Mesela bu hükümete bir alternatif yaratmak gibi. Ama onun bile
kararinin verilmesi gerekir ki eylem plani ona göre hazirlansin."
Bu önerimi kabul etmedi. O zaman bosuna akintiya kürek çektigimizi anladim. Niyetleri galiba bize
bir seyler yapiyor gözüküyor bizleri oyalamakti. Benden sonra Org. Sener ve Firtina konustular ve
ayni ifadeleri kullandilar. Kararlilik göstermistik. Genelkurmay Baskani'nin rahatsiz oldugunu
yüzünden okuyorduk. Bize yapilan takdimin sadece durum tesbitini Cumhurbaskani ve Basbakan
Recep Tayyip Erdogan'a takdim edeceklerini açikladilar. Benim kanaatim yine de bu toplanti yerine
mesaj vermisti. Kimse Genelkurmay Baskani'ndan bir kalkisma talebinde bulunmadi ama herkes
için gittigi yere kadar gitmeye kararli oldugumuzu (o da) gördü. Bundan sonra bizlere
yaklasimlarinin daha degisik olacagini tahmin ediyorum.
Özkök: Muhtira yok!
3 Aralik 2003
Genkur. Bask.liginda YAS (Yüksek Askeri Sura) Hazirlik Toplantisi (...) Önce Genelkurmay bize
Pazartesi günü yaptiklari takdimin aynisini yaptilar ve Genelkurmay Baskani sonra en kidemsizden
baslamak üzere tüm katilanlara söz verdi. Söz alanlarin ifade ettikleri konular sirasi ile ve özet
olarak asagidadir.
Faruk Cömert:
AKP yerel seçimleri kazanirsa amacina ulasabilmek için batiya daha fazla taviz verebilir, dolayisi ile
haklarimizi da kaybedebiliriz.
Yener Karahanoglu: Pozitif eylem için neredeyiz?
Acaba geç mi kaliyoruz? Icraatlarinin izlenerek sonuçlarina göre karar vereceksek, geç kalabiliriz.
Onlar nasil tam demokrasiyi kullaniyorlarsa biz de onlara tam demokrasi ile mukabele etmeliyiz.
Yani azinlik olarak çogunluga hükmedemeyeceklerini anlatmaliyiz.
Orhan Yöney:
AKP'nin iktidar olmasina ragmen muktedir olamadigi halka gösterilmelidir. Bu yönde eylemler
yapilmalidir. Zaman geçtikçe karsimizdaki kitle büyümektedir. Bunlar kadrolastikça genisliyorlar.
Dolayisi ile zaman lehimize çalismiyor. Bu nedenle ileride bir eylem yapmaya gidersek, alacagimiz
tedbirler çok sancili olabilir. Eylemlerimiz Aralik 2004 dönemine kalmamalidir. O tarihlerde AB,
AKP'nin isteklerini yapacak, bu ise bizim aleyhimize olacaktir. Bu nedenle eskalasyonu
hizlandirmaliyiz. Halka bazi seyleri açikça anlatmaliyiz. Yazarlar ve önemli kisiler ile temasa geçerek
"Eger demokrasiyi korumak istiyorsaniz biz sizinleyiz" diye mesaj vermemiz lazim. Yargi bitmistir.
Yargidan medet ummamaliyiz. Ama yargiyi eski rayina oturtmak için destek vermeliyiz. Dogal
mütefiklerimiz, üniversiteler ve sendikalardir. Bu kurumlar bizlerden isaret beklemektedirler.
Halktan uzaklasmisiz, halka daha çok yaklasmali ve seffaf olmaliyiz. AKP'nin hassas taraflarindan
biri de milletvekili dokunulmazligidir. Bu konuyu islememiz gereklidir. Siyasete bulasmayacak
sekilde derneklere üye olalim. Böylelikle kendimizi daha iyi tanitir ve fikirlerimizi etrafa daha iyi
yayabiliriz. Muhalefet partisinin üzerine daha çok gitmeliyiz. Bir gün müdahale etmek zorunda
kalirsak siz de hesap vereceksiniz, mesajini onlara verelim. Bizi hafife aliyorlar.
Sükrü Sariisik:
Bizim çok fazla zamanimiz kalmadi. Onlarin icraatlarinin demokrasi ile önlenmesi mümkün degil.
Alternatif lazim. Kamuoyunun bizden beklentisi var. Çogunlugun hakkini gaspediyorlar. Erbakan
karari onlari rahatlatmistir. (Bugün Yargitay Erbakan'in sahtecilikten verilmis olan iki buçuk yila
yakin hapis cezasini onadi.)
Fethi Tuncel:
Takdimde belirtilen hassas taraflarindan hiçbirini istismar edemeyiz. Alternatif olarak karsilarina bir
siyasi alternatif çikaramayiz. Basinin destegini alamayiz. Eylem planini bir an önce tesbit edecek
icraata geçmeliyiz.
Fevzi Türkeri:
Devletin bütünlügü tehlikededir. Bu takdimi seçimden sonra Basbakan'a anlatmanin bir yarari yok.
Dogu ve Güneydogu Anadolu'da bölücülük hiz kazanmistir. Ülkemiz süratle bölünmeye gitmektedir.
Simdiden tedbir alinmalidir. Basin, TÜSIAD, sermaye sahiplerini toplayip bu iktidarin yaptiklarini
anlatalim. Onlari tarafimiza çekmeye çalisalim. Eylem planinda çok zorluklar ile karsilasacagiz.

Toplum iktidarin yaptiklarina pembe gözlükler ile bakmaktadir. Yerel seçimlerden önce Basbakan'a
bu islerin böyle gitmeyecegini anlatalim.
II. Baskan:
Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayindaki seçimler önemli. Stratejimizin büyük
kismi yerel seçimlerden öne yapilmali. Aksi halde isimiz zorlasacaktir. Eylem planimizin tek zorlugu
acaba toplum bu konuyu ne kadar biliyor? En önemli nokta bu. Acaba ne kadar insan bu durumun
bu kadar vahim oldugunun farkinda? Durum tesbitini kamuoyuna yansitmaliyiz. Halkin destegini
almaksizin bir eylem plani yapmak önemli degil. (Soru: Durum tesbitini kamuoyuna nasil
yansitacagi__________z.) Çesitli kisiler ile görüsüyoruz. Ama adamlarimizi iyi seçmeliyiz. 28 Subat konjonktürü
farkliydi. Halk daha hazir degil.
Oktar Ataman:
Kötü bir tablo bedbin olmamak lazim. Dogu ve Güneydogu Anadolu'da bölücülük ve irtica iç içe
beraberce hareket ediyorlar. Hizla bölünme noktasina gidiyoruz. Bu iktidar güvenligimize ae
anayasamiza bir tehdittir. Bertaraf etmek için her sey yapilmaktadir. Kamuoyunun kazanilmasi
gerekir. Medya patronlari önemli. Bu kisiler birebir konusularak tarafimiza kazanilmalidirlar. Eylem
planini süratle gelistirerek icraata koymaliyiz.
Hursit Tolon:
Bu iktidar ne oldugunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye basvuruyor. Arkasinda ABD, AB var. Bunlar
Ortadogu'yu 1915'te yaptiklari gibi sekillendirmek istiyorlar. Bu hükümetten öncelikli tehdit
bölücülük, sonra irticadir. Irtica bunlarin devlet yapisi içerisindeki kinin ifadesidir. Seçimden önce
ikaz etmezsek önümüze asamayacagimiz bir engel çikacaktir. Halk bize sirtini çevirmez. Bu
hükümet ulusal onurumuz ile oynamaktadir. Onur kirici bir durumdayiz. Üniter yapimiza zarar
verilmektedir. Bu iktidarin alternatifi var mi? Su anda yok gibi görünüyor. Muhalefete bu konu
anlatilmalidir. Dünya kamuoyuna açiklanan konular onurumuzu kirmaktadir. (Pek çok örnek
verebiliriz. Bir örnek dil konusunda yasananlardir.) Uyum paketi altinda hazirlananlar sadece
bölünmemizi kolaylastiracaktir.
Sener Eruygur:
Söylenecekler söylendi. Sadece bir-iki konu ilave etmek istiyorum. Her sey elden gidiyor. Örnegin
Emniyet teskilati jandarma ile yarisiyor ve onu kötüleyerek yükselmeye çalisiyor. Ayrica WEB
sayfasi açmistir ve Basbakan'i destekliyorlar.
Yasar Büyükanit:
Ortaya konan stratejinin bazi gerekli parametrelerin ilavesi ile gözden geçirilmesi uygundur. Vahim
bir tablo. Jeopolitik açidan ABD ve AB ülkemize Ortadogu'da yeni bir rol biçmeye çalismaktadir.
Yeni model bir Türkiye yaratmaya çalismaktadirlar. Basbakan Recep Tayyip Erdogan, ABD'ne
gittiginde Fetullah Gülen ile bulustular. AK ismi bilinerek ve kasitli olarak Bediüzzaman'in
yazilarindan alinmistir. ABD, AB ve Türkiye'yi manipüle etmektedir. Direnmenin basladigi yerde
ekonomi bir silah olarak kullanilmaktadir. Pozitif davranmaliyiz. Acaba zaman mi geçti? Bence geçti.
Dead line seçimlerdir. Eylem planinda tedbirleri siralamak kolay ama uygulanabilir olmalidirlar.
Kamuoyu destegi için en önemli kaldiraç basin yayindir. Bunu kullanmaliyiz.
Ibrahim Firtina:
Eylem planinin amaci anayasayi korumaktir. Takdimde TSK'nin eylem planini tek basina
yapamayacagini belirtmek bir zafiyetir. Bu cümleler kayitlardan çikarilmalidir. Cumhurbaskani ile
müsterek hareket sart. Parlamento Cumhurbaskani tarafindan feshedilmelidir. Yeniden anayasa
yapilmali ve bu anayasa kendini koruyacak her türlü imkan konulmalidir. Bu hükümetle olmaz.
Hukuki sartlar müsaittir. Gereken yapilmalidir. Cumhurbaskani'nin yetkileri vardir.
Özden Örnek:
Takdimde yapilan durum tesbiti disinda ben de bir durum tesbiti yaptim. Burada bulunan herkes
ayni fikirde. Bu bence en önemli konuydu. TSK zaman ile zemin kaybetmektedir. Bu ifadeyi halk
destegi anlaminda söylüyorum. Ikinci tezkereden sonra ve bilhassa Agustos 2004 ayindaki MGK
yasasinin çikmasindan sonra halkin TSK'ne karsi olan inanci zayiflamistir. Ilimli Islam diye bir sey
Türkiye için mevzubahis degildir. Biz halkinin çogunlugu Müslüman olan bir toplumuz ve idare
tarzimiz da cumhuriyettir. Sakinmamiz gereken en önemli konu bundan sonra aleyhimizde
"dinsizler" propagandasinin yapilmasidir. Böyle bir tutum ile karsilasirsak süratle ve kararli bir
sekilde cevap vermeliyiz. Eger elimizde NATO tatbikatlarinda oldugu gibi ikaz endikatörlerini
gösteren bir isik levhamiz olsaydi simdi hepsi kirmizi olacakti. Askerin söyledigi yapilir ama bunun
nedeni vardir. Zira askerin elinde silahi vardir ve bu silah askere bazi manevra yetenekleri verir.
Silahimiz bizim caydiriciligimizdir. Bu nedenle "ben silahimi kullanmayacagim" diye açiklamalar
yapmamaliyiz. AKP'nin attigi her adima ayni siddetle ama çok kararli olarak cevap vermeliyiz. Ben
bunlarin bölünecegine inanmiyorum ve bundan sonraki seçimi de kazanacaklardir. O zaman geç
olacaktir. Bölücülük ve bugünkü vahameti; bu durum tesbitinde bütün siddeti ile vurgulanmalidir.
Aytaç Yalman:
Söylenecekler söylendi. Kendimi suçlu hissediyorum (Genelkurmay Baskani bu söz üzerine "neden
kendini yalniz sorumlu hissediyorsun" diye sordu)1. Yalniz kendim degil, siz de benim kadar
sorumlusunuz. Buradaki diger arkadaslarin sorumlulugu bizden sonra gelir. Zamani bosuna
geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planina baslamak. Seçimden önce muhtira
vermeliyiz.
Genelkurmay Baskani:
Tesekkür ederim, herkesin ayni fikirde olmasi güzel. Ben yüzde sekseni ile ayni fikirdeyim. Ama
katilmadigim noktalar var. Açik konustugunuz için hepinize tesekkür ederim. Muhtira vermeye
niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu isi halledecegiz. Yapabilecegimiz bir
çok seyin olduguna da inaniyorum.
Bu toplanti bence tarihi bir toplantiydi. Bir yildir ilk defa yapiliyordu. Genelkurmay Baskani'na
onunla ayni fikirde olmadigimiz mesaji verildi. O da kendinin yalniz kaldigini anladi. Görüntüye
ragmen direnmekte devam ediyor. Ama artik çok geç. Zira yasal olarak kendisi de geri
dönemeyecek bir yola girdi.
Eylem planina ad konuluyor: SARIKIZ
6 Aralik 2003
Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un istegi üzerine jandarma sosyal tesislerine
gittik. Kara Kuvvetleri Komutani ve JANGENKK Çarsamba günkü toplantidan sonra çok rahatsiz
olmuslar ve bu arada Kuran kurslari ile ilgili yönetmelik düzeltmesi yayinlaninca hepimiz de rahatsiz
olduk. Bilhassa bu hafta bütçe komisyonunda (TBMM Plan-Bütçe Komisyonu-Nokta) bir AKP
milletvekili tekkelerin açilmasini isteyince hepimiz çok rahatsiz olduk. Toplandik.
AY: (Aytaç Yalman-Nokta)
Ben bu isten çok rahatsiz oldum ve kendime göre söyle bir plan yaptim. Aralik ayinda bunlarin,
Cumhurbaskani'nin Basbakan Recep Tayyip Erdogan ile görüsmelerini bekleyip eger ocak ayi içinde
bir hareket olmazsa istifa edecegim. Hepimiz buna itiraz ettik.
SE: (Sener Eruygur-Nokta)
Buna gerek yok. Kabul etmiyoruz. Daha yapacagimiz çok sey var.
AY'in bazi rahatsizliklari vardi. Kendini rahatlatmadan takintidan kurtulamayacakti. Bu nedenle de
Pazar günü tüm or'lari kahvaltiya davet etmisti. Buna neden or'lardan birinin vermis oldugu bir
cevapti. Hepimiz AY'in istifa etmesini kabul etmedik. Ve kendimize göre bir eylem plani yapmaya
karar verdik.
- Önce basini ele geçirmeye çalisacaktik. Bu nedenle ben MÖ'i davet edecektim.
- Sonra rektörler ile temas edip ögrencileri sokaga dökecektik.
- Sendikalar ile ayni sekilde hareket edecektik.
- Sokaklara afis astiracaktik.
- Dernekler ile temas edip onlari da hükümet aleyhine tesvik edecektik.
- Bütün bu olaylari yurt çapinda yapacaktik. Yukaridakiler SARIKIZ olarak anilacakti. Ayrica bana
ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazirligini yapacaktim.
12 Aralik 2003
Aksam grubumuz ile biraraya geldik ve son bir haftadir olan gelismeleri gözden geçirdik. AY bugün
Genelkurmay Baskani ile görüsmüs ve mesleki konulardan sonra ulusal konulari konusmuslar. AY'in
söyledikleri özetle:
1. Rahat olun. Bizler gayet iyi anlasiyoruz ve bir bütünüz. Sizin de bize katilmaniz lazim. Geçen
seneyi hatirlarsaniz ne kadar iyi bir konumda oldugumuzu anlarsiniz. Bu aksam yemek yiyecegiz
isterseniz gelin siz de bizimle beraber olun. Bizler arada bir toplanip ulusal meseleleri tartismakta
yarar görüyoruz.
2. Bu adamlarin yaptiklari artik tartisilmaz bir sekilde meydanda.
3. Ordu komutanlarinin tepkisini gördünüz. Herkes daha fazla etkin olmamizi istiyor.
4. Gerekirse bunlara seçimlerden önce bir muhtira verelim.
(...)
Sonra hepimiz SARIKIZ kapsaminda yaptiklarimizi anlattik. Ben de Istanbul'da MÖ ile yaptigim
konusmayi ve gazetecilerin bu konuya ne kadar önem vermeleri gerektigi konusunda kendisine
verdigim mesaji, Rahmi Koç ile olan görüsmemizin özetini, Orhan Karabulut'a AD (Aydin Dogan) ile
olan görüsmemizi anlattim ve 18 Aralik günü MÖ ile görüsme yapmaya karar verdik.
19 Aralik 2003
Jandarma Genel Komutanligi Istihbarat Baskani general yaptiklari faaliyetler ile ilgili olarak sadece
bana özel bir birifing verdiler. AKP hükümetine karsi, bu hükümeti demokratik kurallar içerisinde
zayiflatmak için neler yapilmasi gerekiyorsa hepsi düsünülmüs ve uygulamaya geçmisler.
Hayranlikla dinledim. Kendilerine birkaç konuda görüslerimi söyledim. Alinacak tedbirler içersinde
afis asmaktan gazetelerde ilanlar vermeye kadar degisen bir çok hal tarzlari vardi. Bu çalismaya
"Cumhuriyet Platformu" ismini vermisler.
29 Aralik 2003
Genelkurmay Baskani'nin müsait oldugunu haberini alinca kendisine haftalik haber vermek için
telefon ettim. Benim verdigim bilgilerden sonra bana kendisine gönderdigimiz rapor ile ilgili bazi
serzenislerde bulundu. "Ben bu raporun iki noktasi hariç her seyi ile hem fikirim. Bu noktalar
sunlardir......Ama beni esas üzen konu raporun dördünüz tarafindan imzalanarak gönderilmesi ve
böylece bir muhtira sekline dönüsmesi. Sen akliselim sahibi bir insansin ve bu gibi olaylara engel
olman gerekir. Daha önce de benden habersiz dördünüz toplandiniz. Acaba sen komutan olsan ve
senin komutanlarin böyle yapsa ne dersin" dedi. Ben de kendisine "Bizim hiçbir degisik fikrimiz yok
sadece size fikirlerimizi aktarmak istedik ve bunun için de bir haftadir gece 3-4 saat uyuyarak
çalistik, tüm Kibris konusunda uzman olanlar ile konustuk ve o kagidi öyle hazirladik. Amacimiz
sadece size yardim etmek ve siz Basbakan Recep Tayyip Erdogan ile görüsmeden önce bu raporu
hazirlamakti. Raporu size nasil takdim edecegimiz aramizda sorun oldu. Bu sekilde takdim etmeye
karar verdik." dedim. "Sen akli selim sahibisin. Onlarin bunu yapmalarina izin vermemen gerekir.
Eger bir söyleyeceginiz varsa bana söyleyin" dedi ve konusmamizi tamamladik. Anlasilan
Genelkurmay Baskani rahatsiz olmustu.
Bizi Kara Kuvvetleri Komutani aradi. Genelkurmay Baskani onu da aramis ve ayni konulari ona da
anlatmis. Çok üzülmüs ve Genelkurmay Baskani raporun degistirilerek imzasiz gönderilmesini
istemis. Ayrica raporun son kisminda yer alan ve Hava Kuvvetleri Komutani tarafindan eklenen bir
cümlenin de çikarilmasini talep etmis. Bunun üzerine o da kagitlari toplayip yeniden göndeririz
demis. Beni, gönderdigimiz raporun bendeki kopyasini istemek için aramis. Ben de peki dedim.
Benden önce Hava Kuvvetleri Komutani'ni aramis, ondan raporu isteyince Hava Kuvvetleri
Komutani tavir koymus. Bana Hava Kuvvetleri Komutani'ni yumusatmami söyledi.
Aksam Hava Kuvvetleri Komutani ile bu konuyu evde konustuk ve sorunu kendisine izah ettim.
Hava Kuvvetleri Komutani çok üzülmüstü ve güvenini yitirmisti. Bence de hakliydi. Hep beraber
degistirilebilirdi. Sonra aldigimiz bir karardan geri adim atarsak sonra basimiza nice haller
gelecekti. Bunlara çok üzülmüstü. Kendisine bunu yapmazsa Kara Kuvvetleri Komutani'nin
Genelkurmay Baskani ile kavga etmesi gerekir, o da bizim simdi istemedigimiz bir konu diye izah
ettim.
"Jandarma Genel Komutani daima bir ihtilal özlemi içersinde"
20 Ocak 2004
Hava Kuvvetleri Komutanligi'nda yapilacak kuvvet komutanlari toplantisina katildim. MGK ön
toplantisi Persembe günü yerine yarina alindigi için bir koordinasyon ihtiyaci dogmustu. (...)
Konusmalar sirasinda Jandarma Genel Komutani daima bir ihtilal özlemi içersinde, bir an önce bu isi
yapalim seklinde konusuyordu. Bugün de defalarca tekrar etti, en nihayet dayanamadim ve bakin
biz sizle böyle konusmadik. Planlamayi 23 Ocak'tan sonra yapabilecegimizi birkaç kez tekrar ettim.
Onun için hiçbir hazirligimiz yok ama baslayacagiz dedim ve agzi kapandi.
1 Subat 2004
Aytaç Pasalar'a ziyarete gittik ve hemen konu ülke meselelerine döndü. Bana "seninle özel
konusmamiz lazim. Ben Sener ile Ibrahim'in davranislarini tasvip etmiyorum. Çok ifrata kaçiyorlar.
Geçen gün gelen MIT'ten habere göre, Senkal iki haber verdi; birincisi JGKK'nin bütün hareketleri
biliniyor ve yasa disina çiktigi degerlendiriliyor. Ikincisi ise Genelkurmay Baskani ile kuvvet
komutanlari arasi açik ve bu sorun herkes tarafindan ve kesinlikle biliniyor. Bu nedenle artik
kendimize bir çekidüzen verip ülkeyi bir maceraya götürmek yerine devamli ve kararli bir tutum
sergilemeyi ama açik konusmayi tercih ederim, zannederim sen de benim gibi düsünüyorsun" dedi.
3 Subat 2004
Kara Kuvvetleri Komutani ile beraber önce Dogu Aktulga'nin ailesine hem bayramlik, hem de
bassagligi için gittik. Sonra geri döndügümüzde onlarin evinde çok özel bir konusma yaptik. Ben
denetlemeye gittigim zaman hepsi Jandarma Genel Komutanligi'nda toplanmislar ve Jandarma
Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur onlara bana Sali günü takdim edilen hazirliklari göstermis
ve yapilan üst düzeydeki bazi yöneticilerin konusmalarina ait ses kayitlarini dinletmis. Bunlarin
çogu AKP'ye danismanlik yapan kisilermis ve Kibris sorununu nasil halletmeyi düsündüklerini ve bu
konuda neler yaptiklarini anlattiklari kayitlarmis.
Takdimin sonunda Hava Kuvvetleri Komutani ve Jandarma Genel Komutani hemen 10 Mat'ta ihtilal
yapalim diye bastirmaya baslamislar. Kara Kuvvetleri Komutani onlari simdilik frenlemis ve bunun
için daha zamanin uygun olmadigini beklememizi salik vermis. Jandarma Genel Komutani benimle
görüsecegini söylemis ve dagilmislar.
Kara Kuvvetleri Komutani bu konudan çok rahatsiz olmus. Bana sen ne düsünüyorsun, dedi. Ben de
düsüncelerimi anlattim. "Bir ihtilal için zeminin hazir olmasi gerekir, yani halk ihtilali istemelidir. 12
Eylül'de oldugu gibi ordu niye duruyor, ne zaman müdahale edecek gibi basliklar basinda yer
almalidir. Ikincisi önceki ihtilallerde olmayan bazi özellikleri bugün yasiyoruz. Ekonomimiz çok
bozuk ve tamamen disabagimli. Eger disaridan kredi alamazsak ekonomimiz çökebilir ve halk
büyük sikinti yasar. Bunun nasil sorumlulugunu almaya hazir degiliz. Bir diger konu da ABD bundan
önceki darbelere destek vermesine ragmen bugün AKP'ye destek veriyor. Onlarin istemedigi bir
darbe veya hükümeti idame etmek çok zordur. Yani ABD'ye ragmen bu islem olmaz. Diger bir konu
TSK içerisindeki birlik saglanmis midir? Eger bir ayrim varsa sonumuz tam bir felaket olacaktir. Bu
nedenler ile darbeye henüz hazir olmadigimizi söyledim. Ama bu bizim eylemimize engel
olmamalidir. Biz Kibris olaylarini takip etmeliyiz. Bizim en kuvvetli oldugumuz konu Kibris
konusudur. Bunlar eger bu konuda açik verirler ve MGK kararlari disinda bir hareket tarzi
uygulamaya kalkarlarsa o zaman Genelkurmay Baskani'na gidip, biz bu konuyu tasvip etmiyoruz ve
sorumlulugu üzerimize alamayiz, bu nedenle de bir basin bildirisi hazirladik, ya bizle beraber bu
açiklamayi yapariz yahut da biz bu açiklamayi ve tüm düsüncelerimizi açiklayip istifa ederiz,
diyerek onun hareket tarzini ögreniriz. Eger bize katilirsa bu açiklamayi hep beraber, yoksa yalniz
basimiza yapariz. Bana göre bunun etkisi darbeden daha etkili olacaktir. Genelkurmay Baskani da
bu hareketten sonra yalniz kalacak ve istifa edecektir, dedim.
Kara Kuvvetleri Komutani bu görüsüme katildi. Esasen o da böyle düsündügünü bana söyledi. Onun
endisesi Sener ve Hava Kuvvetleri Komutani'nin, biz onlar ile ayni fikirde olmazsak bizleri
suçlayacaklari ve bizim onlara engel oldugumuzu her tarafa yayacak olmalaridir. Jandarma Genel
Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un amaci Kara Kuvvetleri Komutani olmak. Bu nedenle de
Yasar'in kuyusunu kazmakta oldugunu anlatti. Jandarma Genel Komutani bana kalirsa biraz haksiz
ve haris davraniyordu. Kara Kuvvetleri Komutani bana jandarma Genel Komutani'nin bir senaryo
dahilinde ve hükümet düzeyinde simdiden tesebbüse geçtigini ve amacinin Yasar'in ekarte
edilmesini ve bu konuda bir baskinin hükümet tarafindan Genelkurmay Baskani'na yapilmasini
saglamak oldugunu düsünüyor. Kendisine Sener'in bu konuda faaliyette bulunduguna dair bazi
bilgilerin geldigini söyledi. "Yasar ile ilgili bir degil birkaç senaryo etrafta dolasiyor. Benim
hepsinden haberim var" dedi. Ben de eger Yasar için yapabilecegim bir sey olursa benim de
haberim olsun, dedim. Sik sik bunlari benim bilmemi istedigini bana tekrarladi.
Bu bilgiler çok özel bilgiler olmalarindan dolayi benimle paylasmasina çok mütesekkir oldugumu
kendisine defalarca söyledim. Zannediyorum o da buna biraz mecbur kalmisti. Zira ben yokken
yaptiklari görüsmede diger ikisi onu biraz fazlaca sikistirmislardi.
Konusmamiza darbe konusu ile devam ettik. Ben eger bir darbe yapilacaksa bunun 2004 Aralik'tan
önce yapilmamasini ve AB'nin verecegi cevaba göre AKP'nin zaten köseye sikisacagini ve o zaman
halkin destegini de alabilecegimizi söyledim. Benden bu konuda Hava Kuvvetleri Komutani ve
JGKK'nin bu amaçlarindan onlari vazgeçirmemi ve çocukça olan bu isteklerini bir mantik esasina
oturtarak hayal yerine gerçeklere dayali bir hareket tarzini seçmemizi söyledi. Ben de kendisiyle
hemfikir oldugumu ve elimden geleni yapacagimi söyledim. Kara Kuvvetleri Komutani kisilik olarak
çok dürüst ve düsündügünü açikça söyleyen sinsi hesaplari olmayan bir kisi. Bu nedenle onun
söyledigi her cümleye itimadim sonsuz ve artniyet aramam gereksiz. Yaklasik üç saat konustuk.
Ama iyi ki konustuk zira bu konulari ben kendi degerlendirmelerime göre tahmin ediyor ve rahatsiz
oluyordum. Zannediyorum her ikimiz de rahatlamistik.
5 Subat 2004
Aksam eve gidince kiyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutani Istanbul'a gitmisti ve Pazar aksami
dönecekti. Telefonla beni aradi ve gizli hattan görüsmek istedi. Alisildigi sekilde telefon arizasi
nedeni ile açik telefondan görüsmek zorunda kaldim. "Annan'in mektubu gelmis ve içerisindeki
konular tamamen bizim söylediklerimizin disinda olaylari kapsiyor. Onur Öymen ile Istanbul'da
görüstük ve bana bunlari anlatti. Ben karargaha emir verdim. Size birer kopya getirecekler. Ben
Ilker'i aradim, bana hala düsündüklerini ve hareketlerini Denktas'a göre ayarlayacaklarini söyledi.
Senden rica hemen duruma müdahale etmen" dedi. Bunun üzerine ben de hemen Hava Kuvvetleri
Komutani'ni aradim ve eve davet ettim Jandarma Genel Komutani bir baglantisi oldugunu ve
gelemeyecegini söyledi. Hava Kuvvetleri Komutani 19:30'da geldi ve konustuk.
Önce darbe olabilir mi konusunu açtik. Amacim Sener yokken onunla teke tek konusarak fikirlerimi
ona söylemekti. Nitekim darbe konusundaki fikirlerimi ona naklettim ve zannediyorum benimle ayni
fikirde oldu. Ülkenin ekonomik zorlugu, ABD'nin diger darbelerden farkli olarak bu kez hükümet
tarafini tuttugunu, halkin henüz destek vermedigini ve destegin yahut zeminin olusmasi gerektigini
kisaca anlattim. Sonra bugün gelisen olay için ne yapabilecegimizi konustuk. Bir hal tarzi olarak
Genelkurmay Baskani'na giderek halka bir basin açiklamasi yapilacagini, isterse kendisinin de
gelebilecegini, istemezse bizim bu açiklamayi yaparak TSK'nin Kibris konusundaki düsüncelerinin ne
oldugunu açiklayip istifa etmemiz gerektigini söyledim. Hava Kuvvetleri Komutani baska bir
seçenek tavsiye etti. Kibris'ta herkesin Annan Plani aleyhinde sokaga dökerek gösterilerin
yapilmasini saglama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar
çikarmak. Bunlari tartistiktan sonra ertesi sabah bulusmak üzere ayrildik.
Bu is sonunda olacak galiba. Ben bu isin olmasini istemiyorum ama..."
6 Subat 2004
Sabah dogruca Jandarma Genel Komutanligi'na gittim ve orada üçümüz bulustuk. Durumu tekrar
gözden geçirdik. Jandarma Genel Komutani hala darbe yapalim diye inat ediyordu. Ne
düsündügümü bana sordu. Dün aksam Hava Kuvvetleri Komutani'na anlattiklarimi ayni sekilde ona
da anlattim. "Çok aculsunuz" dedim. Ikna degil ama durdurulmasi zaman aldi ve sabah
toplanmamizin esas gayesi Kibris konusunda neler yapilabilecegi konusunda seçenekleri gözden
geçirmek. Ancak biz bu konuyu birakip darbe yapacak miyiz yoksa yapmayacak miyiz konusuna
girdik. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'u ikna etmek oldukça güç. Bir netice
alamayacagimi bildigim halde yine de onu ikna etmeyi denedim. Pek ikna oldugunu söyleyemem.
Dikkat ettim Hava Kuvvetleri Komutani hiçbir konusmaya karismiyor ve konusmalarda beni yalniz
birakiyordu.
25 Subat 2004
Tümg. Can Teller ziyaretime geldi. Özel konulardan konustuk. Amacim onlarin bizlere bakis açilarini
görmek ve ögrenmekti. Nitekim Genelkurmay Baskani'ndan ümitlerini kesmisler ve bir bahane ile
uzaklastirilmasini istiyorlar. Komuta katina itimatlari tamam ama Agustos 2004 ayindan sonra ne
olacak diyorlar. Kendisine sakin ola ki bir yanlislikla komuta katinin haberi olmadan baska bir
hareketin içine girmemelerini, bunun TSK için bir felaket olacagini açikladim.
 

Øguz

Altın Üye
28 Subat 2004
14:00'te kuvvet komutanlari ile bizim evde toplandik. Amaciniz Kibris meselesini degerlendirmek ve
Denktas'tan aldigimiz birçok özel ve gizli mektuplari degerlendirmekti. (...) Hükümete karsi bir
tepki olarak da hem Kibris'ta hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantilara 3
Mart'tan itibaren baslanacakti.
(...)
Ikinci konu olarak yine ayni mesele, biz bu adamlari darbe ile alasagi edelim konusuydu. Sener ve
Havaci bu konuda çok bastiriyorlar. Sener'in adeta aklindan çikmiyor, iki kelimede bir bunu
söylüyor. Havaci da keza öyle. Eger Kibris'i vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Bu
tarihten sonra hükümet taraflara taahhüt vereceginden geriye dönüs sansi sadece referandum
olacak. Referandumun hangi sartlar altinda yapilacagini hepimiz tahmin ediyoruz. Bütün ser güçleri
evet dedirtmek için keselerin agzini açacak ve sözler verilecek sonuçta cahil halk "evet" diyecek. Ne
yapacaksak 9 Nisan'dan önce yapmamiz gerekecek.
Bu nedenle yanimiza Tümg. Can Teller'i de alarak gerekli planlamaya baslamaya karar verdik. Bu is
sonunda olacak galiba. Ben bu isin olmasini istemiyorum ama benim oyumun pek bir itibari
olmayacakti. Ama onlara hiç degilse bu isin Kibris tabanina oturtularak hakli olacagimiz bir dava
edinebiliriz dedim ve olayi marttan nisana kaydirttim.
Aksam Cumhurbaskani'nin yemegine gittik. Atatürk'ün yasadigi yerde yemek yemek beni çok
heyecanlandirdi. Konusmalar sirasinda Cumhurbaskani'nin da sanki ümidini kaybetmekte olduguna
dair intiba uyandi. Bazi mesajlar da verildi. Örnegin Cumhurbaskani "Burayi mahsus seçtim ki
nereye geleceginizi görün. Aranizda buraya gelmeyi bekleyenler var (Genelkurmay Baskani'ni ima
ederek)" dedi. Tabii hemen basimiz öne düstü. Ama herkes bu lafi duyunca tereddütsüz ona bakti.
Esi, Kara Kuvvetleri Komutani'nin kulagina egilerek "Siz de gidince ne olacak" deyivermis.
(...)
Cumhurbaskani genelde herhangi bir askeri harekete karsidir. Bu onun için çok dogaldir. Zira
kendisi bir hukukçu. Hem de Anayasa Mahkemesi Baskanligi yapmis bir kisi. Her zaman bu kimligi
ile bizleri frenlemeye çalisirdi. Bu aksam ilk defa kendisini farkli bir tutum içinde gördüm. Adeta
ülkenin bu adamlardan kurtulmasinin zor olduguna karar vermis gibiydi. Bu nedenle, bir yil sonra
da buralarda neler olur bilinmez, diye bir söz sarfetti. Çok güzel bir yemek ve gece geçirdik. Neseli
bir geceydi.
29 Subat 2004
Ilginç bir toplanti yaptik. Jandarma'nin Beytepe'deki tesislerinde kuvvet komutanlari ve eski Melis
Baskani Ömer Izgi bir araya geldik. Oraya gitmeden önce Kara Kuvvetleri Komutani beni telefonla
arayarak toplantiya gitmeden önce bir süre benimle görüsmek istedigini söyledi. Gittim. Dün
yapilan toplantidan çok rahatsiz oldugunu Sener'in baska isler pesinde oldugunu, Ibrahim'in ise saf,
ne istedigini bilmez halde oldugunu anlatti. Bilhassa Sener'in, Yasar'in önünü kesmek için hükümet
dahil her türlü angajmana girdigini ve utanilacak senaryolar pesinde oldugunu, sadece hükümet ile
degil diger bazi yollardan da ayni tesebbüsünü devam ettirdigini anlatti. Ben de kendisine hafta
içersinde Can Teller'in bana geldiginde Yasar ile ilgili bazi menfi bilgiler verdigini ve hatta Yasar
Pasa'ya güvenmeyin efendim dedigini hatirlattim. Bunun üzerine Can Teller ile temasa
geçmeyecegimi, onun muhtemelen Sener'in adami oldugunu söyledim. Kendisine onlarin dedigi gibi
darbenin olamayacagini, bu isin komuta zinciri içersinde bile bir aydan fazla aldigini anlattim.
Burada da en kritik konunun Genelkurmay Baskani oldugunu, ondan habersiz nasil birlik
kaydirilacagini, nasil tertip alinacagini bilmiyorum edim. Kendi kanaatim olarak böyle bir hareket ile
ilgili inisiyatifin daima elimizde olmasi gerektigini ve gerekirse ben katilmiyorum diyecegimi
anlattim. Hemfikir olduk. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazim dedim Biri Genelkurmay
Baskani, digeri harekat planlamasi ve üçüncüsü de bizim iki kisi nasil oyalayacagimiz konusu.
Konusmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan
"Ulusal hareket" toplantisina MHP'den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi
sonra mi yapilima döndü. Ömer Izgi gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin, seçimden
sonraya kalirsaniz bu is olmaz, karsinizda diger partileri de bulabilirsiniz, bu adamlar seçimden
kuvvetlenmis olarak çikacaklar, ama ileriki senelerde kendilerini yipratacaklar, bu nedenle o zaman
hiçbir parti sizi desteklemez, ama basa kim gelirse gelsin ülkeyi de parçalanmaktan kurtaramaz,
dedi. Kendisi ayni laflari 4 Kasim 2002 günü de Kara Kuvvetleri Komutani'na söylemis. Isin zaman
geçtikçe ne kadar karmasik hale geldigini anlatti. Ben bu fikrin bu kadar açik bir sivil ile
konusulmasindan çok rahatsiz oldum. Olayi da buraya getiren hep Sener ile Ibrahim. Halbuki bizim
evde ve dün bir karar aldik. Üstelik de kimseye söylemeyecektik. Anladigim kadari ile onlar da ikisi
beraber biraraya gelip konustular. Zira çikarken Ibrahim'in Sener'e bundan sonra ne zaman
toplantiyi ayarlayalim dedigini duydum.
"Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi yarari"
1 Mart 2004
Sabah brifingini takiben Hava Kuvvetleri Komutani beni aradi. Maksadi açiti. Agzimi arayacakti.
Kendisine ne düsünüyorsam aynen söyledim. "Dün geceden çok rahatsiz oldum. Verdigimiz karari
niye tartisiyoruz, ikinci olarak da bu kadar gizli tutalim dedigimiz konuyu neden bir siville
paylasiyoruz. Agzi siki olabilir ama bilmesi gerekmez. Bu adamin hayati siyaset." Bana o zaman
aksama tekrar bulusalim, ben ne yapacagimizi anlamadim, dedi. Ben de digerlerine haber ver, ben
gelirim, dedim. Aksam 19:30'da Hava Kuvvetleri Komutanligi'nin Gölbasi tesislerinde bulustuk.
Kara Kuvvetleri Komutani ile ben biraz gergindik. Zira ayni mevzulari yeniden konusmak
istemiyorduk. Bu seferki konusmalarda biraz sert davrandim. Çünkü Jandarma Genel Komutani
sözü ikide bir oraya getirip, bu isi ne zaman yapacagiz, diyordu. Bazen süreyi uzatmanin en iyi
çözüm yolu oldugunu söyleyince surati asiliyordu. Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi
yarari. Bu is biran önce olsun da nasil olursa olsun, o da mevkiini korusun.
3 Mart 2004
Hilafetin kaldirilmasi ve Tevhid-i Tedrisat kanununun yürürlüge girisinin yildönümü toplantisi...
ATO'da yapilan panele tüm kuvvet komutanlari esli olarak katildik.
Genelkurmay Baskani Isveç'te oldugu için, Hava Kuvvetleri Komutani ise dün sehit olan pilotlarin
cenaze törenine Konya'ya gittigi için bu panele katilamadilar. Bu paneli el altindan biz tesvik ettik.
Coskulu ve tatmin edici bir toplanti oldu. Salona girdigimiz zaman katilanlar bizleri alkisladilar ve
"Cumhuriyetin Koruyuculari" diye slogan atmaya basladilar.
13 Mart 2004
Ögleden sonra Kara Kuvvetleri komutani beni aradi ve konusalim dedi. 15.30'da onlarin evine
gittim. Çok sikintiliydi. Önce evvelce kararlastirdigimiz gibi yapmis oldugu gezi hakkinda bilgi verdi.
Tüm ordulari dolasmis ve tüm or ile kor rütbesindeki subaylar ile görüsmüs. Aldigi intiba söyle:
Herkes durumdan rahatsiz ve gidisi begenmiyor. Ama hiç kimse bu gidisin bir darbe ile
düzeltilmesini istemiyor. Sivillerin bu gerekli tepkileri göstermelerini ve bizim onlara destek
vermemizi istiyorlar. Bu çok önemliydi. Zira artik oturup tekrar ayni mevzulari konusmaya gerek
yoktu. Jandarma Genel Komutani bu habere sevinmeyecekti, ama gerçek buydu. Kara Kuvvetleri
Komutani, digerlerine ben bu bilgiyi veririm, dedi.
Diger bir konu da Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani ile görüsürken "Hilafetin
kaldirilmasi ile ilgili törenlere niçin gittiniz, bana Isveç'e sorabilirdiniz" demis. Bu adamla bizim ayni
düsüncede olmamiz mümkün degil. Halbuki olaylar ondan sonra ne güzel gelisti. Kibris konusu ile
ilgili yapilan gösteri. Bugün ögrencilerin Kizilay'da yaptigi YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkin
yavas yavas uyanmaya basladiginin delili. Bu hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal
düzende ve demokrasi sinirlari içinde kalmamizi saglayacakken o bunu anlamiyor ve idrak
edemiyor.
(...)
Son konu Kibris konusu idi. Kara Kuvvetleri Komutani da benden sonra ayri bir yazi yazmis ve o da
ayni istekleri belirtmis. Simdi Genelkurmay Baskanligi'nin bir açiklama yapacagini bekliyoruz. Ama
bu açiklamanin bizim bekledigimiz bir açiklama olmayacagina yavas yavas inanmaya basladim.
Kara Kuvvetleri Komutani'na "Eger Kibris için isler bekledigimiz gibi gitmezse ben bunu paylasmam
ve ayrilirim. Ileride adimizin bu ekibin isimleriyle beraber anilmasini istemiyorum. Yapabilecegimin
azamisini yaptigima inaniyorum" dedim. O zaten kararli, ayrilmayi kafaya koymus. Bu adamla
beraber geçinmek ve onun fikirlerini paylasmak mümkün degil. Bize belki kaçtiniz diyebilirler ama
bunu da söylemeye kimsenin hakki yok. Yapacagimiz yegane hal tarzi olarak darbe kaldi, onu da
biz yapmak istemiyoruz.
15 Mart 2004
Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutani aradi. "Genelkurmay Baskani her seyi biliyor. Biraz
önce beni aradi. Hemen ögleyin biraraya gelmemiz lazim" dedi. Kendisine neleri bildigini sordum,
jandarma tesislerinde Ömer, Izgi ile yemek yedigimizi biliyor. Hemen hemen herseyi biliyor, dedi.
16 Mart 2004
Genelkurmay Baskani'ni görmeye gittim. (...) Sonra oturduk ve bana TSK'da bölünmüs bir görüntü
oldugunu ve bazi davranislarin çok kötü degerlendirmelere neden oldugunu anlatti. Bizim
yaptigimiz bazi girisimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutani'nin girisimlerinin hemen hepsinden
haberi vardi. Jandarma Genel Komutani'ni nedense hedef olarak almisti. "Bütün belgeler elimde,
bunlari devletin arsivlerine geçirecegim, bu tarihi bir görevdir. Sener'in yaptiklari yetkisini
asmaktadir. Kendi tesislerinde eski Meclis Baskani ve rektörler ile de görüsme yapmis. Bunlari nasil
yapar? Dedi.
(...)
Karargaha dönünce Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim ve dogru ona gittim. Manti yapmisti.
Konusmalarimizi anlattim. Anlattiklarim onu çok rahatlatti. (...) Bu arada Sener'in kendisini
aradigini ve Genelkurmay Baskani'nin onu hirpaladigini ve biz bu isi hep beraber yaptik, o halde
herkes benim yaptiklarimi üstlenmeli, dedigini anlatti. Ben de kendisine, saçmalik, onun istedigi
hep darbe yapmak, baska bildigi bir sey yok, dedim. Hava Kuvvetleri Komutani ile ikisini
durdurmaya karar verdik. Kara Kuvvetleri Komutani bir ara Sener'i görmüs ve Sener ona ne haber
diye sorunca, menfi demis ve bir anda Sener'in yüzü asilmis baska bir sey konusmamislar.
17 Mart 2004
Biz komutanlar erkenden tümen komutaninin odasinda bulustuk. Herkesin yüzü bir karisti. Amaç
bundan sonra ne yapacagimiza karar vermekti. Erken gitmemizi Kara Kuvvetleri Komutani istedi.
Önce Kara Kuvvetleri Komutani ordulara yaptigi ziyaretle ilgili kisaca bilgi verdi. Maalesef herke,
durum kötü ama darbe ile düzeltilmesi için iç ve dis ortam müsait degil, dediler. Buna göre bir
degerlendirme yapmamiz gerekiyor, dedi. Hepimiz fikrimizi söyledik. Inanilmaz ama Sener hala bu
is olsun diye çirpiniyordu. Bence Genelkurmay Baskani'ndan nefret ettigi ve Kara Kuvvetleri
Komutani olmak istedigi için saplanti haline gelmisti. Sener söz aldigi sarada Genelkurmay
Baskani'nin her seyden haberi oldugunu ve kendisine özel olarak cevaplandirilmak üzere bir yazi
yazdigini, bunu kendisinin kabul edemeyecegini söyledi, yazilan yazi yayinlanan bir derginin
personel tarafindan okunmasi hakkindaydi. Ben de kendisine dedim ki "Ben size aramizda hainler
oldugunu, bütün hareketlerinizin takip edildigini, uyarmistim. Bunda sizin kabahatiniz yok mu?
Cevap veremedi. Neyse ben sonunda toplamak zorunda kaldim. "Anladigim kadari ile bu sartlar
altinda bir sey yapilamaz, mücadeleye yasal hudutlar içinde devam edecegiz, anlasmamiz bu mu,
dedim. Kimse itiraz etmedi. Sener hemen söz aldi, tamam ama biz artik Genelkurmay Baskani ile
konusmayalim, gülmeyelim, dedi. Hala nerede, Genelkurmay Baskani'na karsi saplantisi var.
24 Nisan 2004
Bugün Kibris'ta referandum yapiliyor. Sonuçlar aksam 18:00'den itibaren alinmaya baslandi. Gece
yarisi sonuçlari, Türk tarafi % 65 evet ve Rum tarafi % 75 hayir. Böylece Kibris'ta hiçbir degisiklik
olmadi ama Rumlar AB'ne girecek. Aksam Jandarma Genel Komutani'nin evinde yemege gittik.
Genelkurmay Baskani gittikten sonra aramizda konustuk. Anladigim kadari ile Jandarma Genel
Komutani ile Hava Kuvvetleri Komutani hala bozuklar. Amaçlari illaki darbe yapalim ve AKP'ni
uzaklastiralim. Yapalim da, Kara Kuvvetleri Komutani olmazsa nasil olur, bunu düsünen yok. Hava
Kuvvetleri Komutani'ni fena bozdum, zira vatanini sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormus
pozlarinda. Üstelik ne söyledigini kendisi de anlamiyor. Sener hala darbeye ümidini baglamis
durumda. Bana "çok erken çözüldük, daha direnmeliydik" demez mi.
Basinla temaslar: “Daha ne bekliyorsunuz”
10 Ekim 2003
Ögleden sonra Aydin Dogan geldi. Kendisine gazeteci olarak mevcut düzene destek vermemesini,
bu isin sonuna gelmekte oldugumuzu anlattim. Kendisi de günah çikarmaya gelmis. Üzerine atilan
pislikler ile ilgisi olmadigini ve Cumhurbaskani'nin Meclis'in açilisinda yanlis hedef gösterdigini,
kendisinin medya tekeli yaratmadigini ve daima dürüst temiz bir gazete patronu oldugunu söyledi.
5 Aralik 2003
Aksam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay (Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay-Nokta) aradi.
"Basbakan'a zor anlar yasatmissiniz dogru mu" dedi. Ben de "hayir" dedim. (Balbay, Askeri
Sura'daki tartismalara gönderme yapiyor-Nokta).
8 Aralik 2003
Taylan Bilgel ile Aydin Dogan için konustum ve kendisine "Bizim artik medyadan destege
ihtiyacimiz var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli destegi vermiyor.
Olaylari hükümete karsi kullanmalari lazim. Teslimiyet bizi de is yapamaz duruma sokar. Medya
halki uyandirmak zorundadir. Aksi halde destegimizi kaybederiz. Halk neler döndügünü
ögrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanali ile olacaktir" dedim. Aydin Bey'e iletecegini
ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.
18 Aralik 2003
Aksam yemege Mustafa Özkan ve esi ile Kara Kuvvetleri Komutani ve HVKK geldiler. MÖ bize
gelmeden önce Süleyman Demirel'e ugramis ve bize ondan bazi mesajlar getirmisti. MÖ ile
konustugumuz konularin özeti söyleydi.
Basin ile aramizi nasil düzeltebiliriz, diye konustuk. Kendisi bu isin zor oldugunu, hepsinin kendi
ticari iliskileri nedeni ile hükümete göbekten bagli olduklarini ve kolay kolay hükümet aleyhine bir
yazi yazamayacaklarini, hepsinin devlete borcunun bulundugunu anlatti. Bilhassa Aydin Dogan
üzerinde durarak, en büyük medya patronu olmasi nedeni ile aramizi nasil düzeltebilecegimiz
konusunu arastirdik. Kolay olamayacakti ama MÖ bize tüm medya patronlarina isin kötüye gittigini
ve tedbir alinmazsa çok geç olacagi konusunu anlatarak onlari iknaya çalisacagini söyledi.
25 Aralik 2003
Tuncay Özkan (Özkan bugün KanalTürk TV kanalinin sahibi-Nokta) daha önce Show TV'de görev
yapiyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayin yapan tüm kisileri olduklari gazetelerden
çikartti ya da tv'lerden uzaklastirdi. Kemal Yavuz general de ayni durumda. Ben de kendilerine
yardim edebilmek için MÖ ile konustum. Tuncay Özkan, Müfit Gürtuna'nin (Eski Istanbul Büyüksehir
Belediye Baskani / AK Partili-Nokta) Istanbul TV'sini satin almak istiyor ve AKP'nin yerel seçimlerde
Istanbul'dan çikaracagi adaya karsilik Ali Müfit Gürtuna'nin birlesik cephenin adayi olarak
gösterilmesini koodine ediyor. Simdilik ANAP ve DYP ile anlasma saglamis.
7 Ocak 2004
Tuncay Özkan'in ziyareti... Benden OYAK'in kurulacak sirkete hissedar olmasini ve böylece
BASBAKAN RECEP TAYYIP ERDOGAN'a karsi bir çesit koruma saglamayi istedi. Ben de, kendisine
elimden geleni yapacagim, dedim. Bana kendi hazirladigi "Türk Medyasi" ile ilgili bir kitap verdi.
Içinde her türlü iliski ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya destegi olmadan ulusalcilarin BASBAKAN
RECEP TAYYIP ERDOGAN ve partisi ile basa çikmasi mümkün degil. Bu nedenle TÖ'nün
destelenmesi gerekir. Bende uyandirdigi intiba dürüst ve yilmayacak bir kisi. Bilgili bir görüntüsü
var. Hiç degilse meslegini iyi bildigi intibai uyandi.
10 Ocak 2004
Aksam Jandarma'nin Anittepe'deki tesislerine gittim. Jandarma Genel Komutani ile beraber Aydin
Dogan ile yemek yiyecektik. Aydin Dogan'in yaninda Mehmet Ali Yilmaz ve Fikret Bila (Milliyet
Gazetesi Ankara Temsilcisi-Nokta) vardi. Beraber olmamizin amaci AD'a bazi mesajlar vermekti.
Öncelikle basinin satilmis bir hale geldigini degerlendirdigimizi, kendisinin bu konudaki görüsünün
ne oldugunu. Ikinci olarak bu hükümete karsi hepimizin ayni gemide oldugunu ve gemi batarsa hep
beraber batacagimizi. Aleyhimize yazi yazanlara kendi grubunda destek vermemesini söyleyecek ve
onlarin da son günlerdeki olaylar hakkindaki görüslerini alacakti. Nitekim konusmalarimiz bu
merkezde devam etti. Kendisi bize medyanin ekonomik durumunu izah etti. Ona göre medyanin
kendisi hariç bütün patronlari mali yönden hükümete muhtaç hale getirilmisti. Bu nedenle
hükümete karsi çikmalari mümkün degildi. Karsi çikanlarin hayati söndürülecekti. Nitekim bazi
yazarlar hükümet aleyhine yazdikça rte'nin (Recep Tayyip Erdogan-Nokta) sahsi müdahaleleri ile
kendileri isten çikarilmislardi. Tuncay Özkan, Sedef Kabas, televizyonlardaki bazi programlar gibi.
Bu arada Tuncay Özkan'i çok sevdigini, ama kendisine su siralarda hiçbir sey yapamayacagini
söyledi. Yemek bittiginde ben sizin mesajinizi aldim, dedi. Biz de kendisine "isadami olarak bazi
sikintilarinizin olabilecegini anliyoruz. Ama bazen hükümet lehinde de yazmamak karsi tarafa
destek vermektir" dedik.
19 Ocak 2004
Sabah kalkinca evi terk etmeden önce gazetelere baktim. EGE Ordu K. Org. Hursit Tolon dün
yaptigi bir köy ziyareti sirasinda "Kibris'ta ver-kurtul'cu olanlar vatan hainidir" anlaminda bir söz
söylemis ve bugünkü bütün gazeteler bu haber ile doluydu. Tabii gerçek vatan haini olan kendilerini
AB'ne satmis ve onlardan maddi menfaat saglayan köse yazarlari Hursit hakkinda veryansin e
diyorlardi. Aralarinda evvelce kan kirmizi komünist olup simdi bes vakit namaz kildigini ima
edenler, dedesi binlerce Türk evladini cephelerde kirdiran vatan hainlerinin torunu olanlar, her çesit
hayvanat bahçesi yasayani vardi.
21 Ocak 2004
14:00-14:30 - E. Disisleri Bakani Coskun Kirca'nin ziyareti... 1445 - 15:15 - M. Ali Kislali'nin
ziyareti... Her iki ziyaretçi de cumhuriyetçi ve TSK'ni destekleyen yazarlar. Kirca 76 yasinda. O
kadar duygulu hale gelmis ki, benim yanimda olaylari ve son durumu anlatirken iki kez agladi. Yeni
bir Anayasa hazirlamis, ondan bir kopya getirmis, aldim. Kislali da efendi bir insan. Her ikisi de
bana "zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksaniz yapin, yoksa geç olacak"
mesajini verdiler.
10 Mart 2004
Bugün sabah gazeteleri aldigimizda çok ilginç bir haberle karsilastik. (Hürriyet gazetesinde
yayimlanan ve ayni yil "yilin haberi" ödülüne layik görülen "Sosyetik fisleme" manseti-Nokta). Kara
Kuvvetleri Komutanligi tarafindan yayinlanan birer evrak ile birçok kisi fislenmek üzere
kaymakamliklardan bilgi isteniyordu. Dogal olarak bu haber inanilmaz bir etki yapti ve ortaligi
karistirdi. Böyle bir bomba habere hiç ihtiyacimiz yoktu. Simdi herkes tekrar TSK'ne yüklenecekti.
Bence haber bilinçli olarak yazilmisti. Haberi yavas ve dogru okuyan her kim olursa olsun bunun bir
saçmalik oldugunu ve haberde iddia edildigi gibi bir sorun olamayacagini görecekti. Nitekim haberi
arastirdigim zaman gördüm ki Genelkurmay Baskanligi ve Kara Kuvvetleri Komutanligi yillik
yayinlanan haber toplama planini I. Odu'ya göndermis. Plan o arada Ordu Komutani'nin haberi
olmadan bu hale getirilmis. Iktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydin Dogan ve
Ertugrul Özkök de hiç düsünmeden bu haberi yayinlamislardi. Basin üzerindeki baski devam ediyor.
Genelkurmay Baskanligi cevabi ise ayri bir alem. Ayni gün yapilan açiklamada haber dogrulanmis
ve inceleme baslatildigi açiklanmisti. Bu ne demekti. Kimse bir sey anlamadi. Bu hafta içersinde
hep sivil arkadaslarim ile beraber oldugum için bana rahatlikla neler hissettiklerini anlatiyorlardi.
Herkes son derece rahatsizdi ve Kara Kuvvetleri Komutani'ni suçluyorlardi.
15 Mart 2004
Tuncay Özkan yaninda yeni kurmakta oldugu TV istasyonu (Kanal Türk-Nokta) yöneticisi olacak
Kerim C an ile beraber geldi. Çok oturmadilar. Bana OYAK'in reklam teminati verip veremeyecegini
sordu. Esas bunu ögrenmeye gelmisler. Bana göre dehsetli bir istihbarat bilgisi var. Yazdigi kitabi
verdi. CIA ve Kürtler. OYAK'in reklam için teminat belgesini veremeyecegini söyledim.
8 Haziran 2004
Erol Mütercimler nezaket ziyareti için gelmis. Bana önemli bir konuyu hatirlatti. Dün TRT'de ana
dilde yayin programi ile yaptigi arastirmanin sonuçlarini söyledi. Ilginç. Bu konuda doktora yapmis.
Iddiasi, yapilan programin anayasal dayanagi yok. Yakinda bes lisan disinda yayini yapilan
toplumlardan biri eger bu programin anayasaya aykiri oldugu seklinde bir müracaatta bulunursa
iptal edilir. Iç hukukta tamamlanamadigi için bir sikayete AIHM bakacaktir ve ondan sonra da
felaket gelebilir, ya 26 lisanda yayin yapilir ya da bu yayinlara son verebilir, dedi.
21 Temmuz 2004
Can Atakli geldi. Gelmeden önce ne isteyebilecegini düsündüm. Bir çok konu arasinda patronun
askerlik konusu olabilecegi aklima geldi. Kendisi ile daha önce hiç karsilasmadim ama STAR
televizyonunda, bilhassa televizyon kanalina el konuncaya kadar, cesaretli çikislari ile taniyordum.
Ama ben bu çikislari daha ziyade patronu Uzan'lar ile ilgili olarak degerlendiriyordum. Bu hükümet
Uzan ailesinin çanina ot tikadi ve onlarin haysiyetlerini bes paralik etti. Daha da üstüne gidiyorlar.
Son olarak da Aydin Dogan grubunun ortaya çikardigi askerlik meselesi var.
Cem Uzan daha önce bütün Kuvvet komutanlarindan randevu istemisti ama hiçbirimiz kabul
etmemistik. Atakli'nin niye geldigini bilmemekle beraber, askerlikle ilgili olarak geldigini tahmin
ediyordum. Nitekim bana kendi durumunu uzun uzun anlattiktan sonra sadede gelerek askerlik
sorununu açti. Kendilerinin hakli olduklarini ama yarginin korku ile bir karar veremedigini ve Aralik
ayinda Uzan'in askere alinacagini söyledi. Ayrica mahkeme baslasa ellerinde kendilerini temize
çikaracak belgeler oldugunu ilave etti. Kendisine "Bu davalarin kuvvet komutanliklari ile ilgisi
yoktur. Muhatap MSB'dir. Konuyu bize sormazlar bile" dedim. Ben sadece sizin bilmeniz için
anlatiyorum, dedi. Hakli oldugu yerler var. Adamlarin mallarina el konma sekli tam bir zorbalik.
Is dünyasi
"Adamlarin tuzu kuru"

11 Aralik 2003
Rahmi Bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konusmamiz sirasinda ben de ona bugün içinde
bulundugumuz durumu anlattim. Hükümetin tutumu Kibris meselesi ve nereye gittigi gibi
konularda. Kendisine "Hepimiz ayni gemideyiz. Batarsak hep beraber batacagiz. Bunu kimse
unutmamali. Hükümet de unutmamali, bizler de, is adamlari da. Onun için esas destegimiz olan
halki aydinlatacak sekilde, halkin gerçekleri görebilecegi sekilde hareket etmeliyiz" dedim. Pek
hoslarina gitmedi ama gerçek bu. Bana, durum kötüye gidiyor ama hala daha o kadar kötü degil,
dedi. Ben de "sifirdan yüze kadar bir skalada nerede oldugumuzu degerlendiriyorsunuz" dedim.
Bana, 35-40, diye cevap verdiler. Ben de bunun üzerine "belki 95'e yakiniz" dedim. Hayret ettiler.
Adamlarin tuzu kuru. Onlara göre ekonomi düzelmekte. Ama bunun sadece büyük sirketler için
oldugunu görmüyorlar. Zavalli halk hala çekiyor. Halk yokluk içinde ne yapacagini bilmiyor.
Enflasyon düsüyor. Zira halkin harcayacagi parasi yok. Bunlari onlara hep anlattim.
30 Haziran 2004
Sinan Aygün, ATO Baskani. Senede iki kez gelerek bizlere bilgi veriyor. Verdigi bilgiler daha ziyade
ekonomideki gelismeler ve bazi sosyal olaylar karsisinda ne düsündügü. Genellikle hükümeti tenkit
ediyor. Bu sefer de ekonomideki kötü gidisi anlatti. Issizligin giderek artmakta oldugunu ve bunun
sonunun felakete dogru gittigini, hükümetin izledigi teslimiyetçi politikalar nedeniyle yatirim
yapilamadigini, bunun da issizligin artmasina neden oldugunu belirtti. Diger bir ilginç açiklamasi da
DEP milletvekilleri ile ilgiliydi. Onlarin yaptigina mukabele olarak kendisinin örgütledigi bir gurup ile
emekli yarbay Korkut Eken'in hapishaneden çikis gününde büyük bir tören yapacaklarmis. Bunun
için de yüzlerce insani topluyorlarmis. Fikir almak ve diger kisilerin neler düsündügünü anlamak
bakimindan yararli görüsmeydi.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Ordu-Millet iliskisi
"Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir?"
TSK içersinde modaya uygun olarak Deniz Kuvvetleri'nde de bu iliskiler günah sayiliyordu. Terfi
senesinde çektigim sikintiyi çok iyi hatirliyorum, beni defalarca siviller ile iliskide olmamam için
uyarmislardi. Lojmanda yasayip, orduevlerinde eglenen ve OYPA'lardan alisveris yapan bir toplum
nasil siviller ile iliski kurabilir ki. Subaylarin sivil arkadaslari olmadigi gibi sivillerin de subaylardan
arkadaslari yoktu. Çocuklugumuzda her mahallerde bir subay ailesi yasar ve hepimiz onlara
imrenerek ve özenerek bakardik. Hele o zamanlar makam arabalari yerine atlarin kullanildigi
hatirlanirsa, bizler için isine giden subaylari seyretmek ayri bir zevk olurdu. Sonralari nedense
yukarida çizdigim tablonun içersine giriverdik.
Zaman geçince, 1990'li yillarin basinda iliskilerin böyle gidemeyecegi ve seffaf olunmasi ihtiyaci
ortaya çikinca, TSK içersinde bir seffaflik modasi yayilmaya basladi. Siviller ile iliskilerin bence iki
ayri boyutu var. Birincisi, TSK sivilleri nasil görünüyor. Ikincisi, sivillerin TSK'ni taniyabilmesi için
silahli kuvvetlerin sivil topluma ne kadar açik oldugu. Akredite basin konusu Genelkurmay
Baskanligi tarafindan icat edildi. Derinlemesine düsünmeden görülebilir ki, bu tutum tüm yasalara
ve en sonunda da Anayasa'ya bile aykiridir. Birincisinin sonucudur. Sivile bakis açimiz degismedikçe
tutumlarimizdaki degisme aldatmacadan baska bir sey olamaz.
AKP iktidarda iken onlar ile görüsmek günahtir. Hemen Atatürkçülüge karsi olmakla suçlanirsiniz.
Ama kimse size "Peki, biz bu insanlar ile aykiri fikirdeyiz ama nasil birbirimizle diyalog kuracagiz,
nasil birbirimizi kendi inandiklarimiza ikna edecegiz" sorusuna cevap vermez.
Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çogunlukla onlar vatanlarini ve milletlerini düsünmeden sahsi
yararlari için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalismaz ve bedava olarak para kazanmaya
bakarlar. Bu nedenle TSK'daki herkes çok çalisir ve fedakar olduklari için her seye layikti__________rlar. Bu
düsünceler ile nereye varilabilir.
Yakin zamana kadar bilimsel yönden bile sivil uzmanlara danisilmazdi. Sanki 1700'lü yillarda
yasiyormus gibi tepki verirdik. Her seyin öncüsü TSK'dir. Bu fikir o kadar yayginlasmis ve sivillere
güven o kadar azalmistir ki, TSK sonunda kendi yüksek lisans egitim yapan enstitülerini kurdu ve
ihtiyaci olan her seyi özel sektör veya devletin diger kesimlerinden temin edecekken kendisi her
seye sahip olmaya basladi. Bu nereye kadar gidebilir ki.
Eger arkadasiniz devlet memuru degilse ya da bir sirkette çalisiyor veya bir is, ticaret sahibi
kimsedir. Iste o zaman yandiniz, size hemen suçlu ve menfaat sagliyorsunuz gözü ile bakacaklardir.
Siviller ile her temas muhakkak bir yarar karsiliginda yapilmaktadir. Bu genel kanidir. Bu konuda
çikmis emirler mevcuttur. Karargaha, sivilleri birakin, mesleginden emekli olmus amiralleri bile
davet edemezdim. Hala, etmeyin diye de emirler mevcuttur. Böyle düsünen bir kuvvet komutani
acaba ne düsünüyor olabilir ki. Mesai saatlerinden sonra insanlarin serbest yasadigini ve eger
niyetleri kötü ise bu kisilerin bu saatlerden sonra her seyi yapabilecegini acaba bilmiyor mu. Bu tip
davranislar ve düsünceler kapali bir toplum içine kendini kapatan, çevresinden etkilenmeyen ve
kendisini çevresine kapatmis insanlara özgüdür. Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Atatürk, ideoloji, törenler
"Atatürk'ü bir idol haline getirmisiz"
30 Agustos 2004
Meslek hayatimda son kez üniforma ile katilacagim 30 Agustos törenlerine istirak ettim. Sabah
08:00'den gece yarisina kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapimizda ve anlayisimizda
düzeltmemiz gereken çok konu var. En basta Atatürk'ü bir idol haline getirmisiz. Kendisi bile "beni
görmek önemli degil benim fikirlerimi anlamak önemlidir" demisken, biz her yerde Atatürk'ü heykel,
resim, poster olarak anmayi sanki onu anlamak ile es tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir
taraftan Islamiyet'in günün sartlarini karsilamadigini ve reform geçirmesi gerektiginden
bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yasayacakmis gibi davranip ilkelerini tartismaya dahi
açmiyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sag
olsaydi herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. Ikinci bir konu da bu toplumu Kara
Kuvvetlerinin etkisinden kurtarmak lazim. Devletin her kesiminde kendi düsünceleri hakim olsun,
herkes kendileri gibi düsünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marsi ile yatip Harbiye
Marsi ile kalkiyorlar.
29 Ekim 2004
Bugünkü törenleri, söyle sabahtan aksama kadar yasadim. Hepsi onuncu yil için planlanandan farkli
degildi. O zaman devletin gücünün mesajini her köseye dagitmak ve birlik beraberlik gösterisi
yapmak birinci amaçti. Aradan seneler geçti. Amaç belki ayni ama yapilis seklinin çok farkli olmasi
gerekir, diye düsündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor.
Üstelik de bir basibozukluga sahit oluyorsunuz. Bir sürü simarik ve umursamaz genç önümüzden
geçiyor. Ne kadar ve nasil bir mesaj verildigi süpheli. Bu konuda biraz çalismamiz gerekli. Saatlerce
konusmalar, koca koca adamlarin siraya girip el sikmalari, artik modasi geçmis kutlamalar.
Özden Örnek'ten TSK elestirileri / Ordu-Hükümet
"Askerin karismasi yönetmeye döndü"
Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Baskanligi'ndan etkilendi. Iç ve dis olaylara ait
kararlar alinmadan önce Genelkurmay'a sormak adet halini almisti. Hükümette olanlar özgür olarak
karar veremiyorlardi. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasinda begenilmezse cevap kolaydi:
"Asker öyle istedi". Bu aliskanlik ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karismasi, fikir beyan etmesi
gereken olaylar elbette vardi ama bu karisma bir çesit yönetmeye dönüsmüstü. Bunun için de
özellikle dis politikada cesur adimlar atilamiyordu.
Siyasetçiler
"Bir sey yapacaksaniz hemen yapin"
23 Eylül 2003
Sabah Adalet Bakani Cemil Çiçek ziyaretime geldi. Dün kendisinin gelecegini ve ne yapmam
gerektigini, Kara Kuvvetleri Komutani ve JANGK (Jandarma Genel Komutani-Nokta) ile
görüstügümde bana "gelsinler ama ziyarete gitmiyoruz" dediler. Bana böyle bir tutum çok ters
geldi. Insan harbin sonunda dahi oturup düsmani ile konusuyor ve bir anlasmaya varmaya
çalisiyor. Biz böyle yaparak neyi ispat etmeye çalisiyoruz.
(...)
16:00'da Içisleri Bakani (Abdülkadir Aksu-Nokta) ziyarete geldi. Kendisi esasinda Kürtçü ve AKP'nin
kurucularindan sayilan bir bakan. Kendisi ile uzun süre sohbet ettik. Irak'a asker meselesini
sordum. Bu sefer sorun yok, dedi. Ve bana ilk seferindeki yani ikinci tezkere ile olan hikayesini
anlatti. Sonra Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani ile olan iliskileri anlatti. Kendisi Kürt ama hiç de
Kürtçülük lehine çalisan bir adam gibi konusmuyor.
21 Kasim 2003
Yavuz Kayral'i mahsus davet ettim, zira bundan önceki gelisinde DYP'nin her zaman emrimize hazir
oldugunu söylemisti. Ben de bundan önceki gün topluca aldigimiz karar geregince kendisine
DYP'nin seçimlerden önce bir miting tertipleyerek Kibris konusunu desteklemesini istedim. "Peki"
dedi ve gitti.
24-30 Kasim 2003
Yavuz Kayral aradi ve DYP'nin Kibris seçimlerinden bir hafta önce Mersin'de bir miting yapacagini
söyledi. Bekleyip görecegiz.
25 Aralik 2003
Kuvvet komutanlari ile beraber toplanarak Onur Öymen ile Kibris konusunda görüsme yaptik.
Digerlerinde oldugu gibi onun da görüslerini sorguladik. Kati bir tutumlari var. Kendisi ile Kibris
konusundan daha çok son siyasi durumu ve bu noktadan öteye neler yapilabilecegini görüstük. Bize
CHP'nin bir TV kanali vasitasi ile sisini duyurmaya baslayacagini ve bu konudaki hazirliklarin
sonuçlanmak üzere oldugunu anlatti.
14 Subat 2004
Dün aksam Jandarma Genel Komutani bana Kara Kuvvetleri Komutani'nin Sali günü Onur Öymen
ile toplanti yapacagini ve gelmemi istedi. Ben de gelemeyecegimi söyledim. Ama eve dönünce Kara
Kuvvetleri Komutani beni telefonla aradi ve muhakkak gelmem gerektigini anlatinca ben de "peki
dedim." Sali günü ögleyin komutanlar toplantisi nedeni ile verilecek yemege katilamayip oraya
gidecegim.
17 Subat 2004
OÖ'den ögrendigimiz bir ifade bizi bayagi sasirtti. ABD'nin AKP'yi desteklemek üzere Türk basinini
yönlendirmek üzere 200 milyon dolara yakin bir yatirim yaptigina dair bazi bilgiler varmis. Bu
ABD'nin oyunu nasil oynadiginin bir isaretiydi. OÖ ile yaptigimiz diger konular ile ilgili sohbet de çok
ilginçti: Mehmet Agar'a isbirligi teklif edilmis ama o "Ben tarikatlar ile isbirligi çarelerini ariyorum"
diyerek bunu kabul etmemis. Kibris sonrasi gündeme gelecek olan EGE sorunlari ile ilgili de fikrini
aldik. Bize dogrudan "Bu adamlar EGE'de de vermeye hazirlar ve planlarini bu yol haritasina göre
kurmuslar" dedi. Genelkurmay Baskani'ni tenkit etti ve artik kimsenin ordudan bir sey
beklemedigini ve ordunun bir sey yapacagini da sanmadiklarini, ayrica Genelkurmay Baskani'nin
adeta partinin bir adami gibi hareket ettiginin çok yaygin bir kanaat oldugunu belirtti. Dikkatimi
çeken ve beni dehsete düsüren diger bir konu da OÖ gibi bir kisinin hala gerçeklerin farkinda
olamamasiydi. Hala isçiler ve talebelerden medet umuyordu. Kendisine bazi sendikalar ile
konfederasyonlarin nasil satildiklarini anlattim, ögrenciler ile ilgili olarak rektörlerin anlattiklarini ve
ögrencilerin nasil atil ve maddeci olduklarini, artik eskisi gibi sokaklara düsmeyeceklerini izah ettim.
Anladigim kadariyla CHP de ne yapacagini ve ne yapilmasi gerektigini bilmiyordu. Bendeki izlenim
kimle konustuysak bugüne kadar kimsenin bir darbeyi arar veya ister olmadigini gördüm.
29 Subat 2004
Konusmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan
"Ulusal hareket" toplantisina MHP'den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi
sonra mi yapalima döndü. Ömer Izgi "gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin" dedi.
Sözü edilen Tolga, Tolga Çandar mi?
27 Aralik 2003
Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi'nde açmis olduklari sergiye katildik. Duygu ve
hüzün dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler.
Fevkalade güzel bir konserdi. Insanlarin isterlerse neler basarabileceklerini gördük. Bir ara Ege
bölgesinden türküler çaliniyordu. Sahnede, TRT'den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkar
gazilere refakat ediyordu. Sanatkarin sesi ayni Hasan Mutlucan'in (12 Eylül darbesi sirasinda
TRT'nin yayinladigi kahramanlik türküleriyle ünlenen türkücü-Nokta) sesi gibiydi. Jandarma Genel
Komutani Orgeneral Sener Eruygur hemen kulagima egildi ve bu sanatkarin adresini alalim, lazim
olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.
Tek komutanli darbe girisimi
AYISIGI
"Sarikiz" darbe girisiminin, baslangiçtaki destekçiler Kara Kuvvetleri Komutani Yalman ve Deniz
Kuvvetleri Komutani Örnek'in kesin tavrinin ardindan tümüyle raftan indirilmesini izleyen günlerde,
bu darbe girisiminin en aktif unsuru olarak öne çikan Sener Eruygur tek basina bir darbe planlamis.
Yalman, Örnek'e, planin öteki kuvvet komutanlarini da ise katmak ve sadece Hava Kuvvetleri
Komutani'ni ise katmak seklinde, iki alternatifli olarak düsünüldügünü anlatiyor.
Özden Örnek'in günlüklerinde, "Ayisigi"ndan sadece bir paragrafla söz ediliyor (14 Ekim 2004):
"Fenerbahçe'ye Aytaç Pasa'lara (Kara Kuvvetleri Komutani-Nokta) gittim. Daha çok o konustu.
'Sener (Jandarma Genel Komutani-Nokta) bizden habersiz darbe plani hazirlatmis. Adi da 'Ay Isigi.'
Darbede kimin baskan olacagi belli degil. Hepimize davranislarimiza göre bir kod adi vermis. Havaci
(Hava Kuvvetleri Komutani Ibrahim Firtina-Nokta) ona destek verdigi için o anlamda, bizler ise
sana karsit anlamda, bana da belli degil anlamda kodlar vermis. Bu plan GB'nin (Genel Kurmay
Baskanligi-Nokta) elinde oldugu gibi içlerinden biri tarafindan sizdirildigi için MIT ve hükümetin de
elinde varmis. Ikinci bir planda ise senle ben gösterilmiyoruz, sadece havaci var."
Yani 2004 yilinda, komuta kademesinin her defasinda biraz daha fazla bölündügü üç girisimle karsi
karsiya kalmisiz:
* Genelkurmay Baskani'nin hiçbir zaman katilmadigi, baslangiçta dört kuvvet komutaninin içinde
oldugu, sonraki aylada kara ve deniz kuvvetleri komutanlarinin disina çikmaya çalistigi "Sarikiz"
kod adli darbe girisimi.
* Jandarma Genel Komutani Sener Eruygur'un tek basina hazirladigi ama öteki üç kuvvet
komutanini da isin içine katmaya çalistigi "Ayisigi" darbe girisimi.
* Sener Eruygur'un yanina sadece Hava Kuvvetleri Komutani Ibrahim Firtina'yi alarak yapmayi
planladigi darbe.
Dedigimiz gibi, "Ayisigi" darbesi, Örnek'in günlüklerinin sadece bir yerinde, ayrintisiz olarak geçiyor.
Fakat o darbenin ayrintili power-point sunumlari da Nokta'ya ulasmis bulunuyor. Bundan sonraki
sayfalarda bu sunumlarin tümünü okuyabilirsiniz.
Okumaniza yardimci olabilir düsüncesiyle, bu sunumlarda belirtilen kod adlarinin gerçekte kimlere
veya hangi kurumlara tekabül ettigine dair tahminlerimizi bilginize sunuyoruz...
Ocak TSK
Sagduyu Millet, kamuoyu
Yetim Genelkurmay Baskani
Gemi Aslani Basbakan
Tayfa Milletvekilleri
Yörük Cumhurbaskani
En Büyükler Kuvvet komutanlari
(+) ve (-)ler Darbeci ya da karsi çikan üst düzey subaylar
Kaplan Kara Kuvvetleri Komutani
Leopar Jandarma Genel Komutani
Penguen Deniz Kuvvetleri Komutani
Sahin Hava Kuvvetleri Komutani
Çadir Yüksek Askeri Sura
Salon TBMM
Kasa Bütçe, Maliye
Kahve Borsa
Ayna Polis
Gözlük MIT
Sirtlan ABD
Çiyan AB
Karanlik Dogan Medya
Sari Öküz Devlet
Abide Yasar Büyükanit
ABD darbe istemiyor
 

Øguz

Altın Üye
5 SUBAT 2004
Aksam eve gidince kiyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutani Istanbul’a gitmisti ve Pazar aksami dönecekti.
Telefonla beni aradi ve gizli hattan görüsmek istedi. Alisildigi sekilde telefon arizasi nedeni ile açik telefondan
görüsmek zorunda kaldim. "Annan’in mektubu gelmis ve içerisindeki konular tamamen bizim söylediklerimizin
disinda olaylari kapsiyor.
Onur Öymen ile Istanbul’da görüstük ve bana bunlari anlatti. Ben karargaha emir verdim. Size birer kopya
getirecekler. Ben Ilker’i aradim, bana hala düsündüklerini ve hareketlerini Denktas’a göre ayarlayacaklarini söyledi.
Senden ricam hemen duruma müdahale etmen" dedi. Bunun üzerine ben de hemen Hava Kuvvetleri Komutani’ni
aradim ve eve davet ettim Jandarma Genel Komutani bir baglantisi oldugunu ve gelemeyecegini söyledi. Hava
Kuvvetleri Komutani 19:30’da geldi ve konustuk. Önce darbe olabilir mi konusunu açtik. Amacim Sener yokken
onunla teke tek konusarak fikirlerimi ona söylemekti. Nitekim darbe konusundaki fikirlerimi ona naklettim ve
zannediyorum benimle ayni fikirde oldu. Ülkenin ekonomik zorlugu, ABD’nin diger darbelerden farkli olarak bu
kez hükümet tarafini tuttugunu, halkin henüz destek vermedigini ve destegin yahut zeminin olusmasi gerektigini
kisaca anlattim. Sonra bugün gelisen olay için ne yapabilecegimizi konustuk. Bir hal tarzi olarak Genelkurmay
Baskani’na giderek halka bir basin açiklamasi yapilacagini, isterse kendisinin de gelebilecegini, istemezse bizim bu
açiklamayi yaparak TSK’nin Kibris konusundaki düsüncelerinin ne oldugunu açiklayip istifa etmemiz gerektigini
söyledim. Hava Kuvvetleri Komutani baska bir seçenek tavsiye etti. Kibris’ta herkesin Annan Plani aleyhinde sokaga
dökerek gösterilerin yapilmasini saglama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar
çikarmak. Bunlari tartistiktan sonra ertesi sabah bulusmak üzere ayrildik.
Eruygur darbeden vazgeçmiyor
6 SUBAT2004
Sabah dogruca Jandarma Genel Komutanligina gittim ve orada üçümüz bulustuk.
Durumu tekrar gözden geçirdik. Jandarma Genel Komutani hala darbe yapalim diye inat ediyordu. Ne
düsündügümü bana sordu. Dün aksam Hava Kuvvetleri Komutani’na anlattiklarimi ayni sekilde ona da anlattim.
"Çok aculsünüz" dedim. Ikna degil ama durdurulmasi zaman aldi ve sabah toplanmamizin esas gayesi Kibris
konusunda neler yapilabilecegi konusunda seçenekleri gözden geçirmek. Ancak biz bu konuyu birakip darbe yapacak
miyiz yoksa yapmayacak miyiz konusuna girdik. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur’u ikna
etmek oldukça güç. Bir netice alamayacagimi bildigim halde yine de onu ikna etmeyi denedim. Pek ikna oldugunu
söyleyemem. Dikkat ettim Hava Kuvvetleri Komutani hiç bir konusmaya karismiyor ve konusmalarda beni yalniz
birakiyordu.
25 SUBAT 2004
Tümg. Can Teller ziyaretime geldi. Özel konulardan konustuk. Amacim onlarin bizlere bakis açilarini görmek ve
ögrenmekti. Nitekim Genelkurmay Baskani’ndan ümitlerini kesmisler ve bir bahane ile uzaklastirilmasini istiyorlar.
Komuta katina itimatlari tamam ama Agustos 2004 ayindan sonra ne olacak diyorlar. Kendisine sakin ola ki bir
yanlislikla komuta katinin haberi olmadan baska bir hareketin içine girmemelerini, bunun TSK için bir felaket
olacagini açikladim.
Darbeye Kibris kilifi
28 SUBAT 2004
14:00’te kuvvet komutanlari ile bizim evde toplandik. Amacimiz Kibris meselesini degerlendirmek ve Denktas’tan
aldigimiz birçok özel ve gizli mektuplari degerlendirmekti. (...) Hükümete karsi bir tepki olarak da hem Kibris’ta
hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantilara 3 Mart’tan itibaren baslanacakti. (...) Ikinci konu
olarak yine ayni mesele, biz bu adamlari darbe ile alasagi edelim konusuydu. Sener ve Havaci bu konuda çok
bastiriyorlar. Sener’in adeta aklindan çikmiyor, iki kelimede bir bunu söylüyor. Havaci da keza öyle. Eger Kibris’i
vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Bu tarihten sonra hükümet tarasara taahhüt vereceginden
geriye dönüs sansi sadece referandum olacak. Referandumun hangi sartlar altinda yapilacagini hepimiz tahmin
ediyoruz. Bütün ser güçleri evet dedirtmek için keselerin agzini açacak ve sözler verilecek sonuçta cahil halk "evet"
diyecek.
Ne yapacaksak 9 Nisan’dan önce yapmamiz gerekecek. Bu nedenle yanimiza Tümg. Can Teller’i de alarak gerekli
planlamaya baslamaya karar verdik. Bu is sonunda olacak galiba. Ben bu isin olmasini istemiyorum ama benim
oyumun pek bir itibari olmayacakti. Ama onlara hiç degilse bu isin Kibris tabanina oturtularak hakli olacagimiz bir
dava edinebiliriz dedim ve olayi marttan nisana kaydirttim. Aksam Cumhurbaskaninin yemegine gittik. Atatürk’ün
yasadigi yerde yemek yemek beni çok heyacanlandirdi. Konusmalar sirasinda Cumhurbaskani’nin da sanki ümidini
kaybetmekte olduguna dair intiba uyandi. Bazi mesajlar da verildi. Örnegin Cumhurbaskani "Burayi mahsus seçtim
ki nereye geleceginizi görün. Aranizda buraya gelmeyi bekleyenler var (Genelkurmay Baskani’ni ima ederek)" dedi.
Tabii hemen basimiz öne düstü. Ama herkes bu lafi duyunca tereddütsüz ona bakti. Esi, Kara Kuvvetleri
Komutani’nin kulagina egilerek "Siz de gidince ne olacak" deyivermis. (...)
Cumhurbaskani genelde herhangi bir askeri harekete karsidir. Bu onun için çok dogaldir. Zira kendisi bir
hukukçu. Hem de Anayasa Mahkemesi Baskanligi yapmis bir kisi.
Her zaman bu kimligi ile bizleri frenlemeye çalisirdi. Bu aksam ilk defa kendisini farkli bir tutum içinde gördüm.
Adeta ülkenin bu adamlardan kurtulmasinin zor olduguna karar vermis gibiydi. Bu nedenle, bir yil sonra da
buralarda neler olur bilinmez, diye bir söz sarfetti. Çok güzel bir yemek ve gece geçirdik. Neseli bir geceydi.
"Yapacaksaniz hemen yapin"
29 SUBAT 2004
Ilginç bir toplanti yaptik. Jandarma’nin Beytepe’deki tesislerinde kuvvet komutanlari ve eski Meclis Baskani
Ömer Izgi bir araya geldik. Oraya gitmeden önce Kara Kuvvetleri Komutani beni telefonla arayarak toplantiya
gitmeden önce bir süre benimle görüsmek istedigini söyledi. Gittim. Dün yapilan toplantidan çok rahatsiz oldugunu
Sener’in baska isler pesinde oldugunu, Ibrahim’in ise saf, ne istedigini bilmez halde oldugunu anlatti. Bilhasa
Sener’in, Yasar’in önünü kesmek için hükümet dahil her türlü angajmana girdigini ve utanilacak senaryolar pesinde
oldugunu, sadece hükümet ile degil diger bazi yollardan da ayni tesebbüsünü devam ettirdigini anlatti. Ben de
kendisine hafta içersinde Can Teller’in bana geldiginde Yasar ile ilgili bazi menfi bilgiler verdigini ve hatta Yasar
Pasa’ya güvenmeyin efendim dedigini hatirlattim. Bunun üzerine Can Teller ile temasa geçmeyecegimi, onun
muhtemelen Sener’in adami oldugunu söyledim. Kendisine onlarin dedigi gibi darbenin olamayacagini, bu isin
komuta zinciri içerisinde bile bir aydan fazla aldigini anlattim. Burada da en kritik konunun Genelkurmay
Baskani oldugunu, ondan habersiz nasil birlik kaydirilacagini, nasil tertip alinacagini bilmiyorum dedim. Kendi
kanaatim olarak böyle bir hareket ile ilgili inisiyatifin daima elimizde olmasi gerektigini ve gerekirse ben
katilmiyorum diyecegimi anlattim. Hemfikir olduk. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazim dedim. Biri
Genelkurmay Baskani, digeri harekat planlamasi ve üçüncüsü de bizim iki kisi nasil oyalayacagimiz konusu.
Konusmalardan sonra Beytepe’ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan "Ulusal hareket"
toplantisina MHP’den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi sonra mi yapalima döndü. Ömer
Izgi gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin, seçimden sonraya kalirsaniz bu is olmaz, karsinizda diger partileri
de bulabilirsiniz, bu adamlar seçimden kuvvetlenmis olarak çikacaklar, ama ileriki senelerde kendilerini
yipratacaklar, bu nedenle o zaman hiçbir parti sizi desteklemez, ama basa kim gelirse gelsin ülkeyi de
parçalanmaktan kurtaramaz, dedi. Kendisi ayni laflari 4 Kasim 2002 günü de Kara Kuvvetleri Komutani’na
söylemis. Isin zaman geçtikçe ne kadar karmasik hale geldigini anlatti. Ben bu fikrin bu kadar açik bir sivil ile
konusulmasindan çok rahatsiz oldum. Olayi da buraya getiren hep Sener ve Ibrahim. Halbuki bizim evde ve dün bir
karar aldik. Üstelik de kimseye söylemeyecektik. Anladigim kadari ile onlar da ikisi beraber biraraya gelip
konusuyorlar. Zira çikarken ibrahim’in Sener’e bundan sonra ne zaman toplantiyi ayarlayalim dedigini duydum.
1 MART 2004
Sabah brifingi takiben Hava Kuvvetleri Komutani beni aradi. Maksadi açikti. Agzimi arayacakti. Kendisine ne
düsünüyorsam aynen söyledim. "Dün geceden çok rahatsiz oldum. Verdigimiz karari niye tartisiyoruz, ikinci olarak
da bu kadar gizli tutalim dedigimiz konuyu neden bir siville paylasiyoruz. Agzi siki olabilir ama bilmesi gerekmez.
Bu adamin hayati siyaset". Bana o zaman aksama tekrara bulusalim, ben ne yapacagimizi anlamadim, dedi. Ben
de digerlerine haber ver, ben gelirim, dedim. Aksam 19:30’da Hava Kuvvetleri Komutanliginin Gölbasi tesislerinde
bulustuk. Kara Kuvvetleri Komutani ile ben biraz gergindik. Zira ayni mevzulari yeniden konusmak istemiyorduk.
Bu seferki konusmalarda biraz sert davrandim. Çünkü Jandarma Genel Komutani sözü ikide bir oraya getirip, bu
isi ne zaman yapacagiz, diyordu. Bazen süreyi uzatmanin en iyi çözüm yolu oldugunu söyleyince surati asiliyordu.
Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi yarari. Bu is biran önce olsun da nasil olursa olsun, o da mevkiini
korusun.
3 MART 2004
Hilafetin kaldirilmasi ve Tevhid-i Tedrisat kanununun yürürlüge girisinin yildönümü toplantisi... ATO’da
yapilan panele tüm kuvvet komutanlari esli olarak katildik.
Genelkurmay Baskani Isveç’te oldugu için, Hava Kuvvetleri Komutani ise dün sehit olan pilotlarin cenaze
törenine Konya’ya gittigi için bu panele katilamadilar. Bu paneli el altindan biz tesvik ettik. Coskulu ve tatmin edici
bir toplanti oldu. Salona girdigimiz zaman katilanlar bizleri alkisladilar ve "Cumhuriyetin Koruyuculari" diye slogan
atmaya basladilar.
13 MART 2004
Ögleden sonra Kara Kuvvetleri Komutani beni aradi ve konusalim, dedi. 15:30’da onlarin evine gittim. Çok
sikintiliydi. Önce evvelce kararlastirdigimiz gibi yapmis oldugu gezi hakkinda bilgi verdi. Tüm ordulari dolasmis ve
tüm or ile kor rütbesindeki subaylar ile görüsmüs. Aldigi intiba söyle: Herkes durumdan rahatsiz ve gidisi
begenmiyor. Ama hiç kimse bu gidisin bir darbe ile düzeltilmesini istemiyor. Sivillerin bu gerekli tepkileri
göstermelerini ve bizim onlara destek vermemizi istiyorlar. Bu çok önemliydi. Zira artik oturup tekrar ayni
mevzulari konusmaya gerek yoktu. Jandarma Genel Komutani bu habere sevinmeyecekti, ama gerçek buydu. Kara
Kuvvetleri Komutani, digerlerine ben bu bilgiyi veririm, dedi.(...)
Diger bir konu da Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani ile görüsürken "Hilafetin kaldirilmasi ile
ilgili törenlere niçin gittiniz, bana Isveç’e sorabilirdiniz" demis. Bu adamla bizim ayni düsüncede olmamiz mümkün
degil. Halbuki olaylar ondan sonra ne güzel gelisti. Kibris konusu ile ilgili yapilan gösteri. Bugün ögrencilerin
Kizilay’da yaptigi YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkin yavas yavas uyanmaya basladiginin delili. Bu hareketler
yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal düzende ve demokrasi sinirlari içinde kalmamizi saglayacakken o bunu
anlamiyor ve idrak edemiyor. (...) Son konu Kibris konusu idi. Kara Kuvvetleri Komutani da benden sonra ayri bir
yazi yazmis ve o da ayni istekleri belirtmis. Simdi Genelkurmay Baskanligi’nin bir açiklama yapacagini bekliyoruz.
Ama bu açiklamanin bizim bekledigimiz bir açiklama olmayacagina yavas yavas inanmaya basladim. Kara
Kuvvetleri Komutani’na "Eger Kibris için isler bekledigimiz gibi gitmezse ben bunu paylasmam ve ayrilirim. Ileride
adimizin bu ekibin isimleriyle beraber anilmasini istemiyorum. Yapabilecegimin azamisini yaptigima inaniyorum"
dedim. O zaten kararli, ayrilmayi kafaya koymus. Bu adamla beraber geçinmek ve onun fikirlerini paylasmak
mümkün degil.
Bize belki kaçtiniz diyebilirler ama bunu da söylemeye kimsenin hakki yok. Yapacagimiz yegane hal tarzi olarak
darbe kaldi, onu da biz yapmak istemiyoruz.
Hilmi Özkök her seyi ögreniyor
15 MART 2004
Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutani aradi. "Genelkurmay Baskani her seyi biliyor. Biraz önce beni
aradi. Hemen ögleyin bir araya gelmemiz lazim" dedi. Kendisine neleri bildigini sordum, Jandarma tesislerinde
Ömer Izgi ile yemek yedigimizi biliyor. Hemen hemen herseyi biliyor, dedi.
16 MART 2004
Genelkurmay Baskani’ni görmeye gittim. (...) Sonra oturduk ve bana TSK’da bölünmüs bir görüntü oldugunu ve
bazi davranislarin çok kötü degerlendirmelere neden oldugunu anlatti. Bizim yaptigimiz bazi girisimler ve bilhassa
Jandarma Genel Komutani’nin girisimlerinin hemen hepsinden haberi vardi. Jandarma Genel Komutani’ni nedense
hedef olarak almisti. "Bütün belgeler elimde, bunlari devletin arsivlerine geçirecegim, bu tarihi bir görevdir. Sener’in
yaptiklari yetkisini asmaktir. Kendi tesislerinde eski Meclis Baskani ve rektörler ile de görüsme yapmis. Bunlari nasil
yapar?" dedi. (...) Karargaha dönünce Kara Kuvvetleri Komutani’ni aradim ve dogru ona gittim. Manti yapmisti.
Konusmalarimizi anlattim. Anlattiklarim onu çok rahatlatti. (...) Bu arada Sener’in kendisini aradigini ve
Genelkurmay Baskani’nin onu hirpaladigini ve biz bu isi hep beraber yaptik, o halde herkes benim yaptiklarimi
üstlenmeli, dedigini anlatti. Ben de kendisine, saçmalik, onun istedigi hep darbe yapmak, baska bildigi bir sey yok,
dedim. Hava Kuvvetleri Komutani ile ikisini durdurmaya karar verdik. Kara Kuvvetleri Komutani bir ara Sener’i
görmüs ve Sener ona ne haber diye sorunca, menfiemis ve bir anda Sener’in yüzü asilmis baska bir sey
konusamamislar.
17 MART 2004
Biz komutanlar erkenden tümen komutaninin odasinda bulustuk. Herkesin yüzü bir karisti. Amaç bundan sonra
ne yapacagimiza karar vermekti. Erken gitmemizi Kara Kuvvetleri Komutani istedi. Önce Kara Kuvvetleri
Komutani ordulara yaptigi ziyaretle ilgili kisaca bilgi verdi. Maalesef herkes, durum kötü ama darbe ile düzeltilmesi
için iç ve dis ortam müsait degil, dediler. Buna göre bir degerlendirme yapmamiz gerekiyor, dedi. Hepimiz fikrimizi
söyledik. Inanilmaz ama Sener hala bu is olsun diye çirpiniyordu. Bence Genelkurmay Baskani’ndan nefret ettigi ve
Kara Kuvvetleri Komutani olmak istedigi için saplanti haline gelmisti. Sener söz aldigi sirada Genelkurmay
Baskani’nin her seyden haberi oldugunu ve kendisine özel olarak cevaplandirilmak üzere bir yazi yazdigini, bunu
kendisinin kabul edemeyecegini söyledi, yazilan yazi yayinlanan bir derginin personel tarafindan okunmasi
hakkindaydi. Ben de kendisine dedim ki "Ben size aramizda hainler oldugunu, bütün hareketlerinizin takip
edildigini, uyarmistim. Bunda sizin kabahatiniz yok mu?" Cevap veremedi. Neyse ben sonunda toplamak zorunda
kaldim. "Anladigim kadari ile bu sartlar altinda bir sey yapilamaz, mücadeleye yasal hudutlar içinde devam
edecegiz, anlasmamiz bu mu, dedim. Kimse itiraz etmedi.
Sener hemen söz aldi, tamam ama biz artik Genelkurmay Baskani ile konusmayalim, gülmeyelim, dedi. Hala
nerede, Genelkurmay Baskani’na karsi saplantisi var.
24 NISAN 2004
Bugün Kibris’ta referandum yapiliyor. Sonuçlar aksam 18:00’den itibaren alinmaya baslandi. Gece yarisi
sonuçlari, Türk tarafi % 65 evet ve Rum tarafi % 75 hayir. Böylece Kibris’ta hiçbir degisildik olmadi ama Rumlar
AB’ne girecek. Aksam Jandarma Genel Komutani’nin evinde yemege gittik. Genelkurmay Baskani gittikten sonra
aramizda konustuk. Anladigim kadari ile Jandarma Genel Komutani ile Hava Kuvvetleri Komutani hala bozuklar.
Amaçlari illaki darbe yapalim ve AKP’ni uzaklastiralim. Yapalim da, Kara Kuvvetleri Komutani olmazsa nasil olur,
bunu düsünen yok. Hava Kuvvetleri Komutani’ni fena bozdum, zira vatanini sadece o seviyor ve ona destek
verilmiyormus pozlarinda.
Ne söyledigini kendisi de anlamiyor. Sener hala darbeye ümidini baglamis durumda. Bana "çok erken çözüldük,
daha direnmeliydik" demez mi.
Medya temaslari; Aydin Dogandan destek isteniyor
10 EKIM 2003
Ögleden sonra Aydin Dogan geldi. Kendisine gazeteci olarak mevcut düzene destek vermemesini, bu isin
sonuna gelmekte oldugumuzu anlattim. Kendisi de günah çikarmaya gelmis. Üzerine atilan pislikler ile ilgisi
olmadigini ve Cumhurbaskaninin
Meclis’in açilisinda yanlis hedef gösterdigini, kendisinin medya tekeli yaratmadigini ve daima dürüst temiz bir
gazete patronu oldugunu söyledi.
5 ARALIK 2003
Aksam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay (Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay - Taraf) aradi. "Basbakan’a zor


anlar yasatmissiniz dogru mu" dedi. Ben de "hayir" dedim. (Balbay, Askeri Sura’daki tartismalara gönderme yapiyor -
Taraf)
8 ARALIK 2003
Taylan Bilgel ile Aydin Dogan için konustum ve kendisine "Bizim artik medyadan destege ihtiyacimiz var. Hep
bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli destegi vermiyor. Olaylari hükümete karsi kullanmalari
lazim. Teslimiyet bizi de is yapamaz duruma sokar. Medya halki uyandirmak zorundadir. Aksi halde destegimizi
kaybederiz. Halk neler döndügünü ögrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanali ile olacaktir" dedim.
Aydin Bey’e iletecegini ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.
18 ARALIK 2003
Aksam yemege Mustafa Özkan ve esi ile Kara Kuvvetleri Komutani ve HVKK geldiler. MÖ bize gelmeden önce
Süleyman Demirel’e ugramis ve bize ondan bazi mesajlar getirmisti. MÖ ile konustugumuz konularin özeti
söyleydi. Basin ile aramizi nasil düzeltebiliriz, diye konustuk. Kendisi bu isin zor oldugunu, hepsinin kendi ticari
iliskieri nedeni ile hükümete göbekten bagli olduklarini ve kolay kolay hükümet aleyhine bir yazi
yazamayacaklarini, hepsinin devlete borcunun bulundugunu anlatti. Bilhassa Aydin Dogan üzerinde durarak, en
büyük medya patronu olmasi nedeni ile aramizi nasil düzeltebilecegimiz konusunu arastirdik. Kolay olamayacakti
ama MÖ bize tüm medya patronlarina isin kötüye gittigini ve tedbir alinmazsa çok geç olacagi konusunu
anlatarak onlari iknaya çalisacagini
Tuncay Özkan’in ziyareti
25 ARALIK 2003
Tuncay Özkan daha önce Show TV’de görev yapiyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayin yapan tüm
kisileri ya olduklari gazetelerden çikartti ya da tv’lerden uzaklastirdi. Kemal Yavuz general de ayni durumda. Ben de
kendilerine yardim edebilmek için MÖ ile konustum. Tuncay Özkan, Müfit Gürtuna’nin (Eski Istanbul Büyüksehir
Belediye Baskani -Taraf) Istanbul TV’sini satin almak istiyor ve AKP’nin yerel seçimlerde Istanbul’dan çikaracagi
adaya karsilik Ali Müfit Gürtuna’nin birlesik cephenin adayi olarak gösterilmesini koordine ediyor. Simdilik ANAP
ve DYP ile anlasma saglamis.


7 OCAK 2004
Tuncay Özkan’in ziyareti... Benden OYAK’in kurulacak sirkete hissedar olmasini ve böylece Basbakan Recep
Tayyip Erdogan’a karsi bir çesit koruma saglamayi istedi. Ben de, kendisine elimden geleni yapacagim, dedim. Bana
kendi hazirladigi "Türk Medyasi" ile ilgili bir kitap verdi. Içinde her türlü iliski ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya
destegi olmadan ulusalcilarin Basbakan Recep Tayyip Erdogan ve partisi ile basa çikmasi mümkün degil. Bu
nedenle TÖ’nün desteklenmesi gerekir. Bende uyandirdigi intiba dürüst ve yilmayacak bir kisi. Bilgili bir görüntüsü
var. Hiç degilse meslegini iyi bildigi intibai uyandi.
10 OCAK 2004
Aksam Jandarma’nin Anittepe’deki tesislerine gittim. Jandarma Genel Komutani ile beraber Aydin Dogan ile
yemek yiyecektik. Aydin Dogan’in yaninda Mehmet Ali Yilmaz ve Fikret Bila (Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi -
Taraf) vardi. Beraber olmamizin amaci AD’a bazi mesajlar vermekti. Öncelikle basinin satilmis bir hale geldigini
degerlendirdigimizi, kendisinin bu konudaki görüsünün ne oldugunu. Ikinci olarak bu hükümete karsi hepimizin
ayni gemide oldugunu ve gemi batarsa hep beraber batacagimizi. Aleyhimize yazi yazanlara kendi grubunda destek
vermemesini söyleyecek ve onlarin da son günlerdeki olaylar hakkindaki görüs______lerini alacakti. Nitekim
konusmalarimiz bu merkezde devam etti. Kendisi bize medyanin ekonomik durumunu izah etti. Ona göre
medyanin kendisi hariç bütün patronlari mali yönden hükümete muhtaç hale getirilmisti. Bu nedenle hükümete
karsi çikmalari mümkün degildi. Karsi çikanlarin hayati söndürülecekti. Nitekim bazi yazarlar hükümet aleyhine
yazdikça rte’nin (Recep Tayip Erdogan -Taraf) sahsi müdahaleleri ile kendileri isten çikarilmislardi. Tuncay Özkan,
Sedef Kabas, televizyonlardaki bazi programlar gibi. Bu arada Tuncay Özkan’i çok sevdigini, ama kendisine su
siralarda hiç bir sey yapamayacagini söyledi. Yemek bittiginde ben sizin mesajinizi aldim, dedi. Biz de kendisine
"isadami olarak bazi sikintilarinizin olabilecegini anliyoruz. Ama bazen hükümet lehinde de yazmamak karsi tarafa
destek vermektir" dedik.
19 OCAK 2004
Sabah kalkinca evi terk etmeden önce gazetelere baktim. EGE Ordu K. Org. Hursit Tolon dün yaptigi bir köy
ziyareti sirasinda "Kibris’ta ver-kurtul’cu olanlar vatan hainidir" anlaminda bir söz söylemis ve bugünkü bütün
gazeteler bu haber ile doluydu. Tabii gerçek vatan haini olan kendilerini AB’ne satmis ve onlardan maddi menfaat
saglayan köse yazarlari Hursit hakkinda veryansin ediyorlardi. Aralarinda evvelce kan kirmizi komünist olup simdi
bes vakit namaz kildigini ima edenler, dedesi binlerce Türk evladini cephelerde kirdiran vatan hainlerinin torunu
olanlar, her çesit hayvanat bahçesi yasayani vardi.
21 OCAK 2004
14:00 -14:30 - E. Disisleri Bakani Coskun Kirca’nin ziyareti... 14:45 -15:15 - M. Ali Kislali.nin ziyareti...
Her iki ziyaretçi de cumhuriyetçi ve TSK’ni destekleyen yazarlar. Kirca 76 yasinda. O kadar duygulu hale gelmis ki,
benim yanimda olaylari ve son durumu anlatirken iki kez agladi. Yeni bir Anayasa hazirlamis, ondan bir kopya getirmis,
aldim. Kislali da efendi bir insan. Her ikisi de bana "zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksaniz
yapin, yoksa geç olacak" mesajini verdiler.
10 MART 2004
Bugün sabah gazeteleri aldigimizda çok ilginç bir haberle karsilastik. (Hürriyet gazetesinde yayimlanan ve ayni yil
"yilin haberi" ödülüne layik görülen "Sosyetik fisleme" manseti -Taraf). Kara Kuvvetleri Komutanligi tarafindan
yayinlanan birer evrak ile birçok kisi fislenmek üzere kaymakamliklardan bilgi isteniyordu. Dogal olarak bu haber
inanilmaz bir etki yapti ve ortaligi karistirdi. Böyle bir bomba habere hiç ihtiyacimiz yoktu. Simdi herkes tekrar TSK’ne
yüklenecekti. Bence haber bilinçli olarak yazilmisti. Haberi yavas ve dogru okuyan her kim olursa olsun bunun bir
saçmalik oldugunu ve haberde iddia edildigi gibi bir sorun olamayacagini görecekti. Nitekim haberi arastirdigim zaman
gördüm ki Genelkurmay Baskanligi ve Kara Kuvvetleri Komutanligi ile ilgisi yok. Kara Kuvvetleri Komutanligi yillik
yayinlanan haber toplama planini I. Ordu’ya göndermis. Plan o arada Ordu Komutani’nin haberi olmadan bu hale
getirilmis. Iktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydin Dogan ve Ertugrul Özkök de hiç düsünmeden bu
haberi yayinlamislardi. Basin üzerindeki baski devam ediyor. Genelkurmay Baskanligi cevabi ise ayri bir alem. Ayni gün
yapilan açiklamada haber dogrulanmis ve inceleme baslatildigi açiklanmisti. Bu ne demekti. Kimse bir sey anlamadi. Bu
hafta içersinde hep sivil arkadaslarim ile beraber oldugum için bana rahatlikla neler hissettiklerini anlatiyorlardi. Herkes
son derece rahatsizdi ve Kara Kuvvetleri Komutani’ni suçluyorlardi.
15 MART 2004
Tuncay Özkan yaninda yeni kurmakta oldugu TV istasyonu (Kanal Türk - Taraf) yöneticisi olacak Kerim Can ile
beraber geldi. Çok oturmadilar. Bana OYAK’in reklam teminati verip veremeyecegini sordu. Esas bunu ögrenmeye
gelmisler. Bana göre dehsetli bir istihbarat bilgisi var. Yazdigi kitabi verdi. CIA ve Kürtler. OYAK’in reklam için teminat
belgesini veremeyecegini söyledim.
8 HAZIRAN 2004
Erol Mütercimler nezaket ziyareti için gelmis. Bana önemli bir konuyu hatirlatti. Dün TRT’de ana dilde yayin
programi ile yaptigi arastirmanin sonuçlarini söyledi. Ilginç. Bu konuda doktora yapmis. Iddiasi, yapilan
programin anayasal dayanagi yok. Yakinda bes lisan disinda yayini yapilan toplumlardan biri eger bu programin
anayasaya aykiri oldugu seklinde bir müracaatta bulunursa iptal edilir. Iç hukukta tamamlanamadigi için bir
sikayete AIHM bakacaktir ve ondan sonra da felaket gelebilir, ya 26 lisanda yayin yapilir ya da bu yayinlara son
verilir, dedi.
Can Atakli, Cem Uzan için yardim istiyor
21 TEMMUZ 2004
Can Atakli geldi. Gelmeden önce ne isteyebilecegini düsündüm. Bir çok konu arasinda patronun askerlik konusu
olabilecegi aklima geldi. Kendisi ile daha önce hiç karsilasmadim ama STAR televizyonunda, bilhassa televizyon
kanalina el konuncaya kadar, cesaretli çikislari ile taniyordum. Ama ben bu çikislari daha ziyade patronu
Uzan’lar ile ilgili olarak degerlendiriyordum. Bu hükümet Uzan ailesinin çanina ot tikadi ve onlarin haysiyetlerini
bes paralik etti. Daha da üstüne gidiyorlar. Son olarak da Aydin Dogan grubunun ortaya çikardigi askerlik meselesi
var. Cem Uzan daha önce bütün Kuvvet komutanlarindan randevu istemisti ama hiçbirimiz kabul etmemistik.
Atakli’nin niye geldigini bilmemekle beraber, askerlikle ilgili olarak geldigini tahmin ediyordum. Nitekim bana kendi
durumunu uzun uzun anlattiktan sonra sadede gelerek askerlik sorununu açti. Kendilerinin hakli olduklarini ama
yarginin korku ile bir karar veremedigini ve Aralik ayinda Uzan’in askere alinacagini söyledi. Ayrica mahkeme baslasa
ellerinde kendilerini temize çikaracak belgeler oldugunu ilave etti. Kendisine "Bu davalarin kuvvet komutanliklari ile
ilgisi yoktur. Muhatap MSB’dir. Konuyu bize sormazlar bile" dedim. Ben sadece sizin bilmeniz için anlatiyorum, dedi.
Hakli oldugu yerler var. Adamlarin mallarina el konma sekli tam bir zorbalik.
Is dünyasi nasil tepki verdi?
"Adamlarin tuzu kuru"
11 ARALIK 2003
Rahmi Bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konusmamiz sirasinda ben de ona bugün içinde bulundugumuz durumu
anlattim. Hükümetin tutumu Kibris meselesi ve nereye gittigi gibi konularda. Kendisine "Hepimiz ayni gemideyiz.
Batarsak hep beraber batacagiz. Bunu kimse unutmamali. Hükümet de unutmamali, bizler de, is adamlari da. Onun
için esas destegimiz olan halki aydinlatacak sekilde, halkin gerçekleri görebilecegi sekilde hareket etmeliyiz" dedim.
Pek hoslarina gitmedi ama gerçek bu. Bana, durum kötüye gidiyor ama hâlâ daha o kadar kötü degil, dedi. Ben de
"sifirdan yüze kadar bir skalada nerede oldugumuzu degerlendiriyorsunuz" dedim. Bana, 35-40, diye cevap verdiler.
Ben de bunun üzerine "belki 95’e yakiniz" dedim. Hayret ettiler. Adamlarin tuzu kuru. Onlara göre ekonomi
düzelmekte. Ama bunun sadece büyük sirketler için oldugunu görmüyorlar. Zavalli halk hâlâ çekiyor. Halk yokluk
içinde ne yapacagini bilmiyor. Enflasyon düsüyor. Zira halkin harcayacagi parasi yok. Bunlari onlara hep anlattim.
30 HAZIRAN 2004
Sinan Aygün, ATO Baskani. Senede iki kez gelerek bizlere bilgi veriyor. Verdigi bilgiler daha ziyade ekonomideki
gelismeler ve bazi sosyal olaylar karsisinda ne düsündügü. Genellikle hükümeti tenkit ediyor. Bu sefer de
ekonomideki kötü gidisi anlatti. Issizligin giderek artmakta oldugunu ve bunun sonunun felakete dogru gittigini,
hükümetin izledigi teslimiyetçi politikalar nedeniyle yatirim yapilamadigini, bunun da issizligin artmasina neden
oldugunu belirtti. Diger bir ilginç açiklamasi da DEP milletvekilleri ile ilgiliydi. Onlarin yaptigina mukabele olarak
kendisinin örgütledigi bir gurup ile emekli yarbay Korkut Eken’in hapishaneden çikis gününde büyük bir tören
yapacaklarmis. Bunun için de yüzlerce insani topluyorlarmis. Fikir almak ve diger kisilerin neler düsündügünü
anlamak bakimindan yararli görüsmeydi.
SIYASILERLE ILISKILER
Ömer Izgi darbe istiyor
23 EYLÜL 2003
Sabah Adalet Bakani Cemil Çiçek ziyaretime geldi. Dün kendisinin gelecegini ve ne yapmam gerektigini, Kara
Kuvvetleri Komutani ve JANGK (Jandarma Genel Komutani-Taraf) ile görüstügümde bana "gelsinler ama
ziyarete gitmiyoruz" dediler. Bana böyle bir tutum çok ters geldi. Insan harbin sonunda dahi oturup düsmani ile
konusuyor ve bir anlasmaya varmaya çalisiyor. Biz böyle yaparak neyi ispat etmeye çalisiyoruz. (...) 16:00’da
Içisleri Bakani (Abdülkadir Aksu -Taraf) ziyarete geldi. Kendisi esasinda Kürtçü ve AKP’nin kurucularindan
sayilan bir bakan. Kendisi ile uzun süre sohbet ettik. Irak’a asker meselesini sordum. Bu sefer sorun yok, dedi. Ve
bana ilk seferindeki yani ikinci tezkere ile olan hikâyesini anlatti. Sonra Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani ile olan
iliskileri anlatti. Kendisi Kürt ama hiç de Kürtçülük lehine çalisan bir adam gibi konusmuyor.
21 KASIM 2003
Yavuz Kayral’i mahsus davet ettim, zira bundan önceki gelisinde DYP’nin her zaman emrimize hazir oldugunu
söylemisti. Ben de bundan önceki gün topluca aldigimiz karar geregince kendisine DYP’nin seçimlerden önce bir
miting tertipleyerek Kibris konusunu desteklemesini istedim. "Peki" dedi ve gitti.
24-30 KASIM 2003
Yavuz Kayral aradi ve DYP’nin Kibris seçimlerinden bir hafta önce Mersin’de bir miting yapacagini söyledi.
Bekleyip görecegiz.
25 ARALIK 2003
Kuvvet komutanlari ile beraber toplanarak Onur Öymen ile Kibris konusunda görüsme yaptik. Digerlerinde
oldugu gibi onun da görüslerini sorguladik. Kati bir tutumlari var. Kendisi ile Kibris konusundan daha çok son
siyasi durumu ve bu noktadan öteye neler yapilabilecegini görüstük. Bize CHP’nin bir TV kanali vasitasi ile sesini
duyurmaya baslayacagini ve bu konudaki hazirliklarin sonuçlanmak üzere oldugunu anlatti.
14 SUBAT 2004
Dün aksam Jandarma Genel Komutani bana Kara Kuvvetleri Komutani’nin Sali günü Onur Öymen ile toplanti
yapacagini ve gelmemi istedi. Ben de gelemeyecegimi söyledim. Ama eve dönünce Kara Kuvvetleri Komutani beni
telefonla aradi ve muhakkak gelmem gerektigini anlatinca ben de "peki" dedim. Sali günü ögleyin komutanlar
toplantisi nedeni ile verilecek yemege katilmayip oraya gidecegim.
17 SUBAT 2004
OÖ’den ögrendigimiz bir ifade bizi bayagi sasirtti. ABD’nin AKP’yi desteklemek üzere Türk basinini yönlendirmek
üzere 200 milyon dolara yakin bir yatirim yaptigina dair bazi bilgiler varmis. Bu ABD’nin oyunu nasil oynadiginin bir
isaretiydi. OÖ ile yaptigimiz diger konular ile ilgili sohbet de çok ilginçti. Mehmet Agar’a isbirligi teklif edilmis ama o
"Ben tarikatlar ile isbirligi çarelerini ariyorum" diyerek bunu kabul etmemis. Kibris sonrasi gündeme gelecek olan EGE
sorunlari ile ilgili de fikrini aldik. Bize dogrudan "Bu adamlar EGE’de de vermeye hazirlar ve planlarini bu yol haritasina
göre kurmuslar" dedi. Genelkurmay Baskani’ni tenkid etti ve artik kimsenin ordudan bir sey beklemedigini ve ordunun bir
sey yapacagini da sanmadiklarini, ayrica Genelkurmay Baskani’nin adeta partinin bir adami gibi hareket ettiginin çok
yaygin bir kanaat oldugunu belirtti. Dikkatimi çeken ve beni dehsete düsüren diger bir konu da OÖ gibi bir kisinin hala
gerçeklerin farkinda olamamasiydi. Hala isçiler ve talebelerden medet umuyordu. Kendisine bazi sendikalar ile
konfederasyonlarin nasil satildiklarini anlattim, ögrenciler ile ilgili olarak rektörlerin anlattiklarini ve ögrencilerin nasil atil
ve maddeci olduklarini, artik eskisi gibi sokaklara düsmeyeceklerini izah ettim. Anladigim kadariyla CHP de ne
yapacagini ve ne yapilmasi gerektigini bilmiyordu. Bendeki izlenim kimle konustuysak bugüne kadar kimsenin bir
darbeyi arar veya ister olmadigini gördüm.
Darbe türkücüsü araniyor
27 ARALIK 2003
Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi’nde açmis olduklari sergiye katildik. Duygu ve hüzün
dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler. Fevkalade güzel bir
konserdi, jnsanlarin isterlerse neler basarabileceklerini gördük. Bir ara Ege bölgesinden türküler çaliniyordu.
Sahnede, TRT’den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkâr gazilere refakat ediyordu. Sanatkarin sesi ayni Hasan
Mutlucan’in (12 Eylül darbesi sirasinda TRT’nin yayinladigi kahramanlik türküleriyle ünlenen türkücü -Taraf) sesi
gibiydi. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur hemen kulagima egildi ve bu sanatkârin adresini
alalim, lazim olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.
YÖK Rektörler temaslari
7 KASIM 2003
Istanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroglu ile görüsme...
YÖK Baskani Kemal Gürüz ile birlikte bu tutucu ve dinci iktidara karsi tam bir kurtulus savasi veriyorlar.
Adamlarin bütün derdi iki Kemal’i halletmek. Kendisi ile bu mevzulari konustuk. Bana "Artik sizin de biraz
sesinizin çikmasi lazim. Çok yalniz kaliyoruz" dedi. Kendisine "Öyle degil. Bizler sesimizi açamaz hale getirildik.
Açsak bir türlü, açmasak bir türlü. Ama sizlere el altindan her türlü destegi veriyoruz. Sikilmadan ve çekinmeden
devam edin, gerektiginde arkanizda bizlerin oldugunu daima hatirlayin. Biz lazim oldugumuzda sizlerin
yaninizda olacagiz" dedim. Ikimizin de hemfikir oldugu konu bu iktidarin yavas yavas ülkeyi dini yönetime teslim
etmekte oldugu idi. Her gün bir yeni dinsellestirme tesebbüsü ile karsilasiyoruz. Türban bir türlü gündemden
inmiyor. Simdi de kamu yönetiminde reform tasarisi Meclis’e getirildi. Basin adeta iktidarin borazani olmus.
Demokrat olabilmek ve öyle gözükebilmek için ülkesini adeta satisa çikarmis bir sürü satilmis, adi, hirsiz köse
yazari bu tasari lehinde yazilar yaziyor. Halbuki bu tasari baskanlik sistemine geçis, ülkeyi federal sisteme
götürecek ve üniter devlet kalmayacak ve idarenin bütünlügü bozulacak. Bir sürü yerel hirsiz türeyecek. Nasil bu
tasariyi alkislarlar inanilmasi zor.
19 KASIM 2003
Karargaha döndügümde Kocaeli Üniversitesi Rektörü’nü beni bekler buldum. 5 Aralik günü YÖK Baskani seçimi
yapilacak. Bu nedenle acaba ben de aday olsam mi diye gelmisti. Kendisine diger komutanlar ile bu konuyu
konustugumu ve bu asamada yeterli destegi almayacagi için aday olmamasini telkin ettim ama bu arada bir gelisme
olursa bayram haftasi içinde kendisini arayacagimi söyledim.
25 EKIM 2004
Aksam Bilkent müzik salonunda verilen bando konserine gittik. Konsere Ankara’da bulunan tüm rektörler ve
Cumhurbaskani da katildi. JANGENKK ile Cumhurbaskanina giderek türban konusunda yaptigi uygulama
nedeniyle kendisini destekledik ve herkesinde kendisine destek verdiklerini söyledik. 29 Ekim resepsiyonu için
verilen davetiyelerde AKP’liler essiz çagrildigi için kiyamet kopmus ve Cumhurbaskani’ni bütün gazeteciler tenkit
etmisti. Rektörler de YÖK tasarisinin hazirlanmasi konusunda kendi aralarinda çeliskiye düsmüsler ve Kocaeli Üniv.
Rektörü bana ne yapmalari gerektigini sordu. Ben de "Hükümet ile yaptigimiz veya yapar gibi göründügünüz uzlasma
toplantilarina devam edin dedim. Çok hoslarina gitti. Hepsini bir gün yemege davet ettim.
Özden Örnek.ten Ordu elestirileri
27 Mayis, Örnek’i soke ediyor
27 Mayis 1960’da yapilan darbeyi günlüklerinde "Ihtilali duydugum anda; bende bir sok etkisi yapmisti.
Ülkemizde bir ihtilal olabilecegine inanamamistim. Sorunlarimizi Güney Amerikalilar gibi zorla degil tartisarak
çözecegimize inaniyordum. Hele Cumhurbaskani ve Basbakan’in tutuklanmalari beni buz gibi yapmisti. Daha 17
yasindaydim ama demokrasinin her seyi halledebilecegine inanmistim. Öyle egitiliyorduk." seklinde degedlendiren
Özden Örnek ordunun yapisi ve sivillere bakisi hakkinda çok sert elestiriler yapiyor:
"Komutan olan kendini Allah saniyor"
Kuvvetler daha sicil siteminde anlasamamislarken hedefe dogru ilerlemek ve liyakata göre terfi etmek çok zordu.
Sicil sisteminde objektif bir ölçme olmadigi için siciliniz üstünüzün sizi nasil degerlendirecegine bagliydi. Böyle bir
durumda subay da dogal olani yapiyor, olmasi gereken sekilde bir yol tutmak yerine üstünün hosuna gidecek bir
yolu kendisine seçiyordu. Eger gerçegi söylemek üstün hosuna gitmeyecekse gerçek degil, üstün hosuna giden
söyleniyordu. Üste yaranmak için takip edilecek yolun önemi yoktu. General rütbesindeki insanlar bahçelerini
yaparken bile daha kidemli generallerin bahçelerine bakiyor ve onlarinkinden daha güzel bir bahçeleri olmamasina
özen gösteriyorlardi. Zira üst mahcup edilemez veya küçük düsürülemezdi. Bu düsünce tarziyla çok hatiram oldu.
Bir gün bir albayin evine gitmistik, bana ne içersiniz diye sordu. Ben de "su içecegim" dedim. Albay sasirdi,
yutkundu, bir seyler söylemek istedi ama söyleyemedi. Dayanamadim ve kendisine sordum: "Ne oldu?" Cevap çok
ilginçti: Bizde adettir, üst ne içerse biz kendisine göre bir alt derecesinden içmeye çalisiriz; üst kahve içerse biz çay
içeriz, eger çay içerse biz açik çay içeriz. Simdi siz su deyince ben ne diyecegimi sasirdim diye cevap verdi. Ayni
sekilde bir gün bir karaci albayin özel arabasi ile otobanda gidiyorduk ve üzerimizde oldukça fazla da sürat vardi.
Birden frene hem de sonuna kadar basti. Tabii biz ne oldugumuzu anlamamistik, önümüz bostu, acaba arabaya bir
sey mi oldu diye düsünürken kendisi hemen cevabi verdi: "Sagdaki araba komutanin sivil arabasi, onu
geçemezdim." Bu arada sizin kaza yapmaniz önemli degildir. Yeter ki komutanin arabasi geçilmesin. Subaylarin
yetistirilmeleri akademik olarak yeterliydi. Bilimsel yönden yeterli bilgi ile donatilmis olarak yetistiriliyorlardi.
Ancak manevi yapi bakimindan ayni yargiya ulasmak kolay degildi. Harp okulu talebesine ögretilen temel degerler
çok tutucuydu. Anayasa geregi belli bir sürede yapilmasi gereken vatani görev yeterli egitime firsat vermemekteydi.
Disiplin sekli olunca degerlendirmeler de sekli görünümlerini koruyordu. Topuk vuran, esas durusu uygun olan,
çok bagiran, her seye bas üstüne diyen makbul kabul ediliyor. Iyi çocuk imaji bu vasisar ile çerçeveleniyordu.
Karargah çalismalarinda subaylarin davranislari çok ilginçtir. Genelde subaylarimiz iyi yetistirilmektedir.
Birçok kurumda modern, güncel yönetim veya yönetim araçlari denen konular çok önceden TSK .bünyesine
tanitilip, kullanilmaya baslanir. Ancak bu kadar iyi yetismelerine ragmen subaylarin kurumun yönetimine
katkilari çok azdir. Iki senelik komutanlik süremde bir belki iki subayin bir yenilik önerisiyle geldigini gördüm.
Ayni sekilde kurmay baskanligim dönemlerimde benim hemen akimdaki daire baskani, baskanlara yetkileri
devretmek için israr etmeme ragmen bir türlü onlara bu yetkiler devredemedim. Kimse ne yetki almak istiyordu
ne de sorumluluk. Günlük hayatlarini siradan bir memur gibi önlerine gelirse onu yapmak seklinde geçirmek
istiyorlardi. Arastirma, yenilik, yaraticilik, böyle kavramlarin kendiliginden uygulanmasini beklemek bosunaydi.
Ast makamlardan gelen yanlis bir öneri veya bir islem aynen oldugu gibi komutanin önüne çikar, sonra ayni
sekilde isleme konursa "ne yapalim, komutan gördü ama bir emir vermedi" seklinde bir siginma tercih edilirdi.
Kimse kendi inisiyatifini kullanip da bu yanlistir, düzeltilmelidir demez. Komutan olan kendini Allah saniyor.
Herkes komutanlik yapamiyor. Gerçekten komutan olmak için birçok kriterleri karsilamaniz gerekli. Bu
kriterlerin çogu da özveri istiyor. Komutanlik makamina oturanlarin büyük bir çogunlugu, daha ertesi günü oraya
gelinceye kadar yasadiklarini ve karsilastigi yanlisliklari, sikâyet ettigi davranislari unutarak kendisi de bu yanlislik
düzeninin bir parçasi haline geliyor ve "Ben komutanim; istedigimi yaparim ve personelim de istediklerimi yapmak
zorundadir" tutumu içersine giriyor.
Ordu, milleti düsman görüyor
TSK içersinde modaya uygun olarak Deniz Kuvvetleri’nde de bu iliskiler günah sayiliyordu. Terfi senesinde
çektigim sikintiyi çok iyi hatirliyorum, beni defalarca siviller ile iliskide olmamam için uyarmislardi. Lojmanda
yasayip, orduevlerinde eglenen ve OYPA’lardan alisveris yapan bir toplum nasil siviller ile iliski kurabilir ki.
Subaylarin sivil arkadaslari olmadigi gibi sivillerin de subaylardan bilhassa üst rütbeli subaylardan arkadaslari yoktu.
Çocuklugumuzda her mahallede bir subay ailesi yasar ve hepimiz onlara imrenerek ve özenerek bakardik. Hele o
zamanlar makam arabalari yerine atlarin kullanildigi hatirlanirsa, bizler için isine giden subaylari seyretmek ayn bir
zevk olurdu. Sonralari nedense yukarida çizdigim tablonun içersine giriverdik.
Zaman geçince, 199O’li yillarin basinda iliskilerin böyle gidemeyecegi ve seffaf olunmasi ihtiyaci ortaya çikinca,
TSK içersinde bir seffaflik modasi yayilmaya basladi.
Siviller ile iliskilerin bence iki ayri boyutu var. Birincisi, TSK sivilleri nasil görüyor.
Ikincisi, sivillerin TSK’ni taniyabilmesi için silahli kuvvetlerin sivil topluma ne kadar açik oldugu. Akredite basin
konusu Genelkurmay Baskanligi tarafindan icat edildi. Derinlemesine düsünmeden görülebilir ki, bu tutum tüm
yasalara ve en sonunda da Anayasa’ya bile aykiridir. Birincisinin sonucudur. Sivile bakis açimiz degismedikçe
tutumlarimizdaki degisme aldatmacadan baska bir sey olamaz. AKP iktidarda iken onlar ile görüsmek günahtir.
Hemen Atatürkçülüge karsi olmakla suçlanirsiniz. Ama kimse size "Peki, biz bu insanlar ile aykiri Skirdeyiz ama
nasil birbirimizle diyalog kuracagiz, nasil birbirimizi kendi inandiklarimiza ikna edecegiz" sorusuna cevap
vermez. Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çogunlukla onlar vatanlarini ve milletlerini düsünmeden sahsi yararlari
için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalismaz ve bedava olarak para kazanmaya bakarlar. Bu nedenle
TSK’daki herkes çok çalisir ve fedakar olduklari için her seye layiktirlar. Bu düsünceler ile nereye varilabilir.
Yakin zamana kadar bilimsel yönden bile sivil uzmanlara danisilmazdi. Sanki 1700’Iü yillarda yasiyormus gibi
tepki verirdik. Her seyin öncüsü TSK.dir. Bu fikir o kadar yayginlasmis ve sivillere güven o kadar azalmistir ki,
TSK sonunda kendi yüksek lisans egitimi yapan enstitülerini kurdu ve ihtiyaci olan her seyi özel sektör veya
devletin diger kesimlerinden temin edecekken kendisi her seye sahip olmaya basladi. Bu nereye kadar gidebilir ki.
Eger arkadasiniz devlet memuru degilse ya bir sirkette çalisiyor veya bir is, ticaret sahibi kimsedir. Iste o zaman
yandiniz, size hemen suçlu ve menfaat sagliyorsunuz gözü ile bakacaklardir. Siviller ile her temas muhakkak bir
yarar karsiliginda yapilmaktadir. Bu genel kanidir.
Bu konuda çikmis emirler mevcuttur. Karargaha, sivilleri birakin, mesleginden emekli olmus amiralleri bile
davet edemezdiniz. Hala, etmeyin diye de emirler mevcuttur. Böyle düsünen bir kuvvet komutani acaba ne
düsünüyor olabilir ki. Mesai saatlerinden sonra insanlarin serbest yasadigini ve eger niyetleri kötü ise bu kisilerin
bu saatlerden sonra her seyi yapabilecegini acaba bilmiyor mu. Bu tip davranislar ve düsünceler kapali bir toplum
içine kendini kapatan, çevresinden etkilenmeyen ve kendisini çevresine kapatmis insanlara özgüdür. Insan
içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir.
"Atatürk’ü bir idol haline getirmisiz"
30 AGUSTOS 2004
Meslek hayatimda son kez üniforma ile katilacagim 30 Agustos törenlerine istirak ettim. Sabah 08:00’den gece
yarisina kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri.
Yapimizda ve anlayisimizda düzeltmemiz gereken çok konu var. En basta Atatürk’ü bir idol haline getirmisiz.
Kendisi bile "beni görmek önemli degil benim fikirlerimi anlamak önemlidir" demisken, biz her yerde Atatürk’ü
heykel, resim, poster olarak anmayi sanki onu anlamak ile es tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan
Islamiyet’in günün sartlarini karsilamadigini ve reform geçirmesi gerektiginden bahsederken, sanki Atatürkçülük
ilelebet yasayacakmis gibi davranip ilkelerini tartismaya dahi açmiyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici
olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sag olsaydi herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. Ikinci bir konu
da bu toplumu Kara Kuvvetlerinin etkisinden kurtarmak lazim. Devletin her kesiminde kendi düsünceleri hakim
olsun, herkes kendileri gibi düsünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marsi ile yatip Harbiye Marsi ile
kalkiyorlar.
29 EKIM 2004
Bugünkü törenleri, söyle sabahtan aksama kadar yasadim. Hepsi onuncu yil için planlanandan farkli degildi.
O zaman devletin gücünün mesajini her köseye dagitmak ve birlik beraberlik gösterisi yapmak birinci amaçti. Aradan seneler geçti. Amaç belki ayni ama yapilis seklinin
çok farkli olmasi gerekir, diye düsündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor. Üstelik de bir basibozukluga sahit oluyorsunuz.
Bir sürü simark ve umursamaz genç önünüzden geçiyor. Ne kadar ve nasil bir mesaj verildigi süpheli. Bu konuda biraz çalismamiz gerekli. Saatlerce konusmalar,
koca koca adamlarin siraya girip el sikmalari, artik modasi geçmis kutlamalar.
"Hükümet özgür karar veremiyor"
Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Baskanligindan etkilendi. Iç ve dis olaylara ait kararlar alinmadan önce
Genelkurmay’a sormak adet halini almisti. Hükümette olanlar özgür olarak karar veremiyorlardi. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasinda begenilmezse cevap
kolaydi: "Asker öyle istedi".
Bu aliskanlik ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karismasi, fikir beyan etmesi gereken olaylar elbette vardi ama bu karisma bir çesit yönetmeye
dönüsmüstü. Bunun için de özellikle dis politikada cesur adimlar atilamiyordu.
- BITTI -



Kaynak
 

kadir19_03

New member
Darbe Yapılsaydı Keşke Demez Inşallah Halk..satılan Topraklar ,peşgeş çekilen Kamu Malları V.s............!

valla haklısın kardes sonra bu günleri arayıp aglamaz bu millet umarım..:victory:victory

Bende ne zamandır bu günlükleri merak ediyordum eline sağlık paylaşım için teşekkürler.
Yalnız bir şey soracağım sonrada sizin bilgisayarda bu günlüklerin ne işi var deyip bizide ergenekoncu yapmasınlar ?
olurmu olur valla:D:D:D
 

HTML

Üst