diean
Banned
- Katılım
- 8 Nis 2007
- Mesajlar
- 2,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
27. ALAY KOMUTANI YARBAY ŞEFİK BEY KAHRAMAN L ARINI ANLATIYOR.
Çanakkale Savaşları'nın devam ettiği 8.5 ay zarfında adeta ateş içinde yaşamış olan bölgenin her insanı birer Çanakkale Kahramanı'dır. Ama biz milli hazinelerin menkıbelerinden mahrum bulunuyoruz.
Bir kere 9. Tümenin 25-26 ve 27. Alaylarından müteşekkil eratın yüzde sekseni, bu mıntıka gençleri idi.
Savaşın sonuna kadar hudutsuz kahramanlıklar gösterdiler ve harikalar yarattılar. İşte bu kahramanlıkların bir kısmına komutanlık eden Yarbay Şefik Bey Hatıralarında:
"Alayın mütemadiyen kayıp veren er ve subaylarının yerine, yine Biga-Gelibolu-Lâpseki kazalarının şerefli evlâtları alınıyordu. Böyle bir olayı tarih nadiren yazar. Yani kardeşi şehit olmuşsa, onun yerini kardeşi alıyordu. Şehit komşusunun yerine, komşu geliyordu. Baba yaralanmışsa oğul onun yerine geçiyordu. Yaraları tedavi olanlar ise gene cepheye dönüyordu. Alayımda Çanakkalelilerden sonra Orta Anadolu ve Karadenizliler vardı. Meselâ Karadeniz'in Ayancık Kazasından topluca gelip 27. Alaya katılanlar vardı. Hepsi de büyük kahramanlıklar göstermişlerdir."
Osmanlı Devleti ile İtilâf Devletleri birbirleri ile savaşa giriştikleri andan itibaren 27. piyade Alayı, düşmanın 25 Nisan 1915 günü yaptığı Arıburnu çıkarmasında ilk karşı koyan birlik olması ve savaş boyunca düşmanla giriştiği muharebelerde büyük yararlılıklar göstermesi Türk savaş tarihine altın harflerle yazılmıştır. Mamafih bu olayın bilgisi; sırma işlemeli yarısı yeşil, yarısı kırmızı geniş ipek kurdele üzerine yazılmış olarak altın ve gümüş harp imtiyaz madalyaları ile birlikte 57. ve 27. Alayların sancaklarına merasimle işlenmişti.
Bu iki Alay, Arıburnu'na ilk çıkarma gününde Atatürk'ün yüksek komutası altında savaşa girmişler ve sonuna kadar da bu cephede kanlan ile Türk tarihine, şanlı zafer dolu sahifeler yazmışlardır. 57. Alayın 27. Alaydan farkı, onun savaş sırasında tamamının şehit olmasıdır. 13 Ağustos günü Alay Komutanı Yarbay Avni Bey, Kurmay Başkam ve Alay Müftüsü Ahmet Efendi şehit olunca 3.100 kişilik 57. Alay tükenmiştir.
Hülâsa, 9. Tümenin 25. ve 26. Alayları da yine Çanakkale Merkez ve Ezine kazasındandı. Bunlardan biri ünlü Yahya Çavuş'tu. Özellikle Seddülbahir'in ilk şanlı müdafaasını yapan kahramanların başında Yahya Çavuş bulunuyordu. Kısacası 25 Nisan günü, 27. Alay, 25.000 Anzak askerlerin karşısına dikilmesi bir intihardı. Onu bu intihardan 57. Alayı ile Mustafa Kemal kurtardı. Ancak, savaş boyunca az da olsa 27. Alay kahramanlarından memleketlerine kavuşanlar bulunabilmiştir ama 57. Alayın tamamı şehit olmuştur. Alay, yeniden kurulup Keşan'ın Çelebi Köyünde Sancak verilerek Galiçya Cephesine gönderilmiştir. Aziz kahramanlar bu vatan evlâtları sisi hiç unutmayacaktır.
24. ALAYIN 1. TABUR KAHRAMANLARI
22 Ağustosta başlayan 2. Anafarta Savaşları bütün şiddetiyle devam ediyordu. 7. Tümenin Kayacık Ağlı sırtını müdafaa eden 20. Alayının siperleri harabeye dönmüş ve takviye gelmezse siperlerle birlikte bütün sırt düşebilirdi. Bu da bir felâket olurdu.
İşte tam bu sırada karşıdan koşup gelen 24. Alayın 1. Tabur kahramanları görüldü. Sanki hepsi nurdan kanatlarla uçuyorlardı. Bir manga kadar kahraman ile siperleri işgal etti. Siperlerin içi cennete-cehenneme uçmayı hazırlanan yaralılarla dolu idi. İçlerinde iyi durumda olan ve savaşa devam eden Gedizli Osman'ın, sağındaki bir kum torbasının üstünde birinin kullanmak istediği belli olan bir süngü gözüküyordu. Belli ki bir düşman süngüsü.
Bir ara Osman'ın yanma gelen Teğmen Fahri, gördü ki süngü sahibi Osman'ın gerisindeki siperde yatan bir Anzak eridir. Gözleri kin ve nefretle parlıyor ve gayesi de Osman'ı şehit etmek. Ama Kaderi İlâhi, buna izin vermiyordu. Yani Osman daha yaşayacak ve hizmet edecek ve o Avustralyalı asker de onun katili olmayacaktı.
Bu küçük çaplı siper savaşı devam ederken, nihayet bir düşman dalgası Teğmen Fahri ve er Osman'ın bulunduğu siperler dalmıştı. Korkunç bir boğuşma başladı. Bir ara Teğmen Fahri zor durumda kaldı ve fakat Simavlı Mehmet'in süngüsü onun imdadına yetişti. En tehlikeli yönü de sağ tarafı idi. Oradaki savaşlar tarifi mümkün olmayan bir çılgınlıkla devam ediyordu.
Çarpışmalar sırasında ölülerden korkuluk yapılmıştı ve bombalar insan vücudunun parçalarını siperlerin içine yapıştırmış ve siperleri kıpkırmızı kana boyanmıştı. İnsan nereye baksa ölümün korkunç yüzü ile karşı karşıya geliyordu. Ancak bu kahramanlar geri ile irtibat sağlayamaz oldular. Siperlerdeki kahramanlar da azalmıştı. Tabur, bunun farkında idi. Bunun için bir avuç Mehmetçik, Teğmen Fahri'nin müdafaa etmekte olduğu sipere koşup girdi. Buradaki kahramanlar cesetlerden bir anıt yapmışlardı. Bu başarılarından ötürü bu yiğitlere müttefikimiz Almanya'dan gönderilen Salip Nişanı verilmiştir.
Hülâsa Alay Komutanı sorduğu zaman; Fahri Kayacık Ağlındaki siperlerde kahramanlıklarının bir sembolü olan Simavlı Mehmet'i gösterdi. Mehmet ise kızardı, bozardı. Başım önüne eğerek yavaşça "Komutanıma yardım ettim" diyebilmişti. Halbuki Mehmet, siper içinde düşman cesetlerinden bir anıt yapmıştı.
BANA DA DELİ HALID DEMESİNLER!..
Yarbay Haüt Bey, Ermenilerle savaş halinde iken Oltu'nun Divik Köyünde Hacı Şerif Bey'in evine misafir olur. Halit Bey'e koyun kesip ikram edilmek istenir. Halit Bey, o anda evi terk eder ve "Askerlerim ne yiyor ki, ben koyun eti yiyeyim!"der.
Gene Milli Mücadele'de milis kuvvetlerinin kumandanlarından Mehmet Sungur anlatıyor: Müfrezemizle birlikte Selim'e girdik. Selim'de başlayan ilk harekâttan sonra, esas Halit Bey'in komutasında Ermenilerle savaş, Zellice'de şiddetlenmişti. Karşımızda 70.000 Ermeni askeri kaynıyordu. 9. Kafkas Tümeni Komutanı Halit Bey, askerlerin önünde savaşıyordu. "Ne hikmetse karşı tarafın yağmur gibi yağan kurşunlarından hiç biri Halit Bey'e isabet etmiyordu. Bunlara gözlerimle şahit oldum. Demek ki Allah bizimle beraber. Bunu başka türlü izah edemezsiniz.
Bir ara Halit Bey'in, içi kar suyu dolu yırtık postallarından vıcıklaşmış suların fışkırdığını gördüm. Koskoca Tümen Komutanının ayakkabıları işte bunlardı. Hemen yanına sokulup;
"- Komutanım. Köy yakın, yeni bir pabuç getirelim" deyince ağzımızın payını hemen verdi.
"- Ulan, askerim de böyle giyiyor. Onun meşakkatini ben de çekmeliyim. Siz işinize bakın."
Sonra da başından çıkardığı siyah kalpağını, sol koltuğunun altına sıkıştırıp, sağ elini durmadan düşmana doğru sallıyordu:
"- Ulan Mazmaruf, seni çadırından donsuz kovalamazsam, bana da Deli Halit demesinler!
Böylece düşmana ateş püskürürken, bir yandan da bizlere cenk şevki veriyor ve;
"- Evlatlarım, kafirlerin kurşunu adam öldürmez., ileri!.." diye naralar atıyordu.
Hülasa, Ermenileri kovalayan Halit Bey'in, sonra da soyadı "Karsıalan" olmuştu.
MEHMET ÇAVUŞ ve TOPRAK ALTINDAN SAĞ ÇIKANLAR
Çanakkale Savaşları'nda ne kadar Mehmet Çavuş var, bilemiyoruz. Ama 100'ü aşkın olduğu bir gerçek. Bizim burada sözünü edeceğimiz Mehmet Çavuş, Biga'nın Bahçedere Köyündendir. Çanakkale Savaşları'nda büyük kahramanlıklar göstermiştir. Gazi olmuştur. Köyüne gazi olarak dönmüş ve orada ölmüş.
Mezarı Bahçedere'dedir. Kendisinden Çanakkale Savaşları ile ilgili ilk defa bilgi alan kişi; Mustafa Kemal'in anılarını yazan Ulu İğdemir olmuştu.
25 Şubat'ta Mustafa Kemal Maydos'a gelmiştir. 26 Şubat 1915 tarihi itibarıyla ise, Boğaz Komutanlığı, Rumeli Bölgesini Mustafa Kemal'in, Anadolu mıntıkasını da 9. Tümen emrine verdi.2 Bu tarihte Mehmet Çavuş, 27. Alayın 3. Taburu ile Kirte Bölgesi Ertuğrul Koyu gözetleme yerinde idi. İngilizler, l, 2 ve 4 Mart günleri Boğazı bombaladılar. Ayrıca 4 Mart günü Ertuğrul Koyu'na 25-30 kadar da asker çıkardılar. Mehmet Çavuş'un tüfeği işlemeyince istihkâmdan
aldığı kürekle 3 İngilizi devirdi. Çatışmayı Mustafa Kemal, Seddülbahir Haraptepe'den izliyordu. Mehmet Çavuş'un ödüllendirilmesi için Boğaz Komutanlığına yazı yazdı. Kara savaşları başlayınca da 27. Alay Arıburnu'na intikal etti ve 25 Nisan günü de Mustafa Kemal'in emrine girdi.
Bu defa Mustafa Kemal, Mehmet Çavuş'u birliği ile Cesarettepe'ye yerleştirdi. Düşman o tepeye hiç varamadı. Zaman zaman yapılan saldırılarda, Mehmet Çavuş yakaladıklarım Arıburnu yarlarından denize yuvarlıyordu. Denizden olayları dürbünle gören İngiliz komutanlar" Görüyorsunuz ya Türkler üzerimize uçarak geliyorlar" diyordu. Bu itibarla Anzaklar, Mehmet Çavuş müfrezesine öfkeli ve Cesarettepe düzlüğüne de hasret olarak Çanakkale'den kaçıp gitmeleri kaderleri olmuştu.
Ancak bu acıyı içlerine sindiremeyen İngilizler, Cesarettepe kuzey yamaçlarından çekilirken patlattıkları iki lâğımdan birincisinde toprak altında gömülü kalanların, ikinci patlamada sağ olarak yeraltından fırladıklarını, o vakit 19. Tümen Komutanı olan Şefik Bey, 25 Nisan 1952 tarihinde Mehmet Çavuş şehitliğinde Avustralyalılara hikâye etmişti.
Düşman Aralık ayı içinde giriştiği kaçma hazırlığı içinde iken Cesarettepe'de iki takım askerimizin bulunduğu kuzey bölgesinde giriştiği lâğım hareketi ile 160 askerimiz toprak altında kalmıştır. Ancak ikinci patlama ile 100'den fazlası toprak üstüne fırlatılarak kurtulmuş oluyorlardı. Allah öyle istemiş, öyle olmuş. Hüküm değişmez.
SONUÇ
Mehmetçiğin inatla savunduğu Cesarettepe, hiçbir zaman düşman eline geçmemiştir. 25 Nisan 1915 günü 9. Tümen 27. Piyade Alayı Komutanı Yb. Şefik Bey tarafından ilk taarruz bu sırtlar üzerinden yapılmıştır. Müteakip günlerde cereyan eden kanlı mevzi muharebelerinin en şiddetlileri bu bölgede cereyan etmiştir.
Türk ve Avustralya siperlerinin birbirlerine en çok yaklaştığı nokta gene burasıdır./ Sadece birkaç metre /
Burası KANLISIRT ve ŞARAPNEL VADİSİ'ne çok hakimdir. Bu sebeple her iki tarafın da inatla elde bulundurmayı arzu ettikleri bir bölgedir.
Şarapnel Vadisi de sahil ile birinci hat arasında yegâne ikmal yoludur.
İşte Büyük Anafartalar köyünden Çoban Mustafa, koyunlarının tespit ettiği şehitler bunlardır. Fakat orada Mehmet Çavuş yoktur. O gazidir ve köyüne dönmüştür. Onun kaderi böyledir ve halen o, köyünde misafirdir.
Hülasa oraya şehitlik yapılmasının iki sebebi vardır: Birisi; Çoban Mustafa'nın koyunlarının Şehitlik Garnizonu üzerinde otlamaması üzerine orada yapılan kazı ve şehitlerin görülmesi. İkincisi ise; Mustafa Kemal savaşlardan sonra ilk defa Çanakkale'ye 1928 yılında geldiği zaman 41 m. yüksekliğinde Mehmet Çavuş siperlerinin olduğu yere bir Abide yapılmasını istemiştir. Ancak, o tepeciğin böyle bir kütleyi taşıması mümkün olamayacağından ve Alçıtepe yöresi keza. Hisarlık Burnuna alınmıştır. Elhasıl 1928'de taş dizdiler ve 1934'de ise Çanakkale Özel İdare Müdürlüğü, şimdiki Mehmet Çavuş Şehitliğini inşa ettirdi. Açılışına Mustafa Kemal gelemedi. Yerine İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'yı gönderdi. Merasim sırasında Şükrü Kaya, Mustafa Kemal'in o günün anısına kaleme aldığı, Anzaklarla ilgili ünlü kitabesini ilk defa orada okudu.
Diğer yönden Mehmet Çavuş Şehitliğinin esas anlamı şu idi: Çanakkale Şehitler Abidesi'nin açılışına kadar resmen ziyaret edilen tek şehitlik olmasıdır. Yani 1934 tarihinde açılışından 21 Ağustos 1960'a kadar Devlet Erkânı resmen Mehmet Çavuş Şehitliği'ni ziyaret ederek, Çanakkale Şehitlerini Anma Merasimini burada yapıyordu. 1960 tan sonra ise onun yerini Şehitler Abidesi almıştır
27. ALAYIN 3. TABUR KOMUTANI YÜZBAŞI HALİS BEY
25 Nisan 1915 günü 3. Taburun 2. ve 4. Bölükleri sabah 08.00 üzeri İncebayır Sırtında Avustralyalılarla savaşa başladı. Bu birlikler Türk tarafının sağ yan kuvvetlerini teşkil ediyordu. Alay Komutanı onlara yardım edemeyecekti. Çünkü sol yan çatışmaları çok daha çetin geçiyordu. Kayıplar gittikçe ağırlaşıyordu. Bunun farkında olan Tabur, kendi alayından ziyade 57. Alayın gelmesini bekliyordu. Onlar da ha geldi ha geliyordu. Herkesin gözü tepelerde ve derelerde idi.
Böyle nazik bir durumda iken tabur, İncebayır yanında Edirne sırtındaki düşman kuvvetlerine de saldırmak mecburiyetinde kaldı.
Mamafih saldırdı ve onları geri attı. Bu defa Kılıçdere içinde başka bir düşman grubu ile karşılaştı ve onlarla da çarpışmaya girişti ve haklarından da geldi.
Tam bu sırada Tabur Komutanı Yüzbaşı Halis Bey yaralandı. Hiç aldırmadı ve Sargıyeri'ne gitmeyi reddetti. Durumumuz çok tehlikeli dedi. Ama kan kaybı
fazlalaşmaya başladı. Arkadaşları da ısrar edince, bir şartla giderim dedi; "57. Alay kahramanları buralara gelinceye kadar, haberci askerlerden başka hiçbir kimse geriye bir adım atmayacak ve gerekirse hepsi orada ölecek. Fakat mevkilerini terk etmeyeceklerdir. İşte bu vasiyetinden sonra Sargıyeri'ne götürülebilmiştir.
Hülâsa bu sıralarda saat 09.00'a yaklaştı ve Anzaklar 10.000 kişilik bir kuvvetle Kanlısırt'ı işgal etmişlerdi. Karşılarında ise Alayın 2. Tabur yaralıları ile 1. Tabur kahramanları vardı. 10.000 kişi ile 1.000 küsur insan dövüşüyordu. Denizden de 280 namlu ağzı Kanlısırt ve havalisini kana boyuyordu. Alay Komutanı Şefik Bey sağ yana yardım edemiyordu. Sırt kan gölü haline gelmişti. Anzaklarda 25 Nisan gününün akşamı "Burası Kanlısırt olsun" dediler. Ve o günden sonra Kanlısırt olarak anılmaya başlandı. Zira 25 Nisan günü orada 2.000 şehit ve 2.000 ölü ile binlerce litre kan aktı ve böylece Kanlısırt oldu.
Sonuçta Düztepe üzerinden 57. Alay kahramanları şimşekten atlara binmiş, yıldırım gibi geliyorlardı. Geldiler. Canlarını hiç sakınmadan dövüştüler. Öldüler. Bize bu cennet vatanı bıraktılar. O gün, onlar orada ölmeseydi, bugün sen ve ben burada olmazdık.
Çanakkale Savaşları'nın devam ettiği 8.5 ay zarfında adeta ateş içinde yaşamış olan bölgenin her insanı birer Çanakkale Kahramanı'dır. Ama biz milli hazinelerin menkıbelerinden mahrum bulunuyoruz.
Bir kere 9. Tümenin 25-26 ve 27. Alaylarından müteşekkil eratın yüzde sekseni, bu mıntıka gençleri idi.
Savaşın sonuna kadar hudutsuz kahramanlıklar gösterdiler ve harikalar yarattılar. İşte bu kahramanlıkların bir kısmına komutanlık eden Yarbay Şefik Bey Hatıralarında:
"Alayın mütemadiyen kayıp veren er ve subaylarının yerine, yine Biga-Gelibolu-Lâpseki kazalarının şerefli evlâtları alınıyordu. Böyle bir olayı tarih nadiren yazar. Yani kardeşi şehit olmuşsa, onun yerini kardeşi alıyordu. Şehit komşusunun yerine, komşu geliyordu. Baba yaralanmışsa oğul onun yerine geçiyordu. Yaraları tedavi olanlar ise gene cepheye dönüyordu. Alayımda Çanakkalelilerden sonra Orta Anadolu ve Karadenizliler vardı. Meselâ Karadeniz'in Ayancık Kazasından topluca gelip 27. Alaya katılanlar vardı. Hepsi de büyük kahramanlıklar göstermişlerdir."
Osmanlı Devleti ile İtilâf Devletleri birbirleri ile savaşa giriştikleri andan itibaren 27. piyade Alayı, düşmanın 25 Nisan 1915 günü yaptığı Arıburnu çıkarmasında ilk karşı koyan birlik olması ve savaş boyunca düşmanla giriştiği muharebelerde büyük yararlılıklar göstermesi Türk savaş tarihine altın harflerle yazılmıştır. Mamafih bu olayın bilgisi; sırma işlemeli yarısı yeşil, yarısı kırmızı geniş ipek kurdele üzerine yazılmış olarak altın ve gümüş harp imtiyaz madalyaları ile birlikte 57. ve 27. Alayların sancaklarına merasimle işlenmişti.
Bu iki Alay, Arıburnu'na ilk çıkarma gününde Atatürk'ün yüksek komutası altında savaşa girmişler ve sonuna kadar da bu cephede kanlan ile Türk tarihine, şanlı zafer dolu sahifeler yazmışlardır. 57. Alayın 27. Alaydan farkı, onun savaş sırasında tamamının şehit olmasıdır. 13 Ağustos günü Alay Komutanı Yarbay Avni Bey, Kurmay Başkam ve Alay Müftüsü Ahmet Efendi şehit olunca 3.100 kişilik 57. Alay tükenmiştir.
Hülâsa, 9. Tümenin 25. ve 26. Alayları da yine Çanakkale Merkez ve Ezine kazasındandı. Bunlardan biri ünlü Yahya Çavuş'tu. Özellikle Seddülbahir'in ilk şanlı müdafaasını yapan kahramanların başında Yahya Çavuş bulunuyordu. Kısacası 25 Nisan günü, 27. Alay, 25.000 Anzak askerlerin karşısına dikilmesi bir intihardı. Onu bu intihardan 57. Alayı ile Mustafa Kemal kurtardı. Ancak, savaş boyunca az da olsa 27. Alay kahramanlarından memleketlerine kavuşanlar bulunabilmiştir ama 57. Alayın tamamı şehit olmuştur. Alay, yeniden kurulup Keşan'ın Çelebi Köyünde Sancak verilerek Galiçya Cephesine gönderilmiştir. Aziz kahramanlar bu vatan evlâtları sisi hiç unutmayacaktır.
24. ALAYIN 1. TABUR KAHRAMANLARI
22 Ağustosta başlayan 2. Anafarta Savaşları bütün şiddetiyle devam ediyordu. 7. Tümenin Kayacık Ağlı sırtını müdafaa eden 20. Alayının siperleri harabeye dönmüş ve takviye gelmezse siperlerle birlikte bütün sırt düşebilirdi. Bu da bir felâket olurdu.
İşte tam bu sırada karşıdan koşup gelen 24. Alayın 1. Tabur kahramanları görüldü. Sanki hepsi nurdan kanatlarla uçuyorlardı. Bir manga kadar kahraman ile siperleri işgal etti. Siperlerin içi cennete-cehenneme uçmayı hazırlanan yaralılarla dolu idi. İçlerinde iyi durumda olan ve savaşa devam eden Gedizli Osman'ın, sağındaki bir kum torbasının üstünde birinin kullanmak istediği belli olan bir süngü gözüküyordu. Belli ki bir düşman süngüsü.
Bir ara Osman'ın yanma gelen Teğmen Fahri, gördü ki süngü sahibi Osman'ın gerisindeki siperde yatan bir Anzak eridir. Gözleri kin ve nefretle parlıyor ve gayesi de Osman'ı şehit etmek. Ama Kaderi İlâhi, buna izin vermiyordu. Yani Osman daha yaşayacak ve hizmet edecek ve o Avustralyalı asker de onun katili olmayacaktı.
Bu küçük çaplı siper savaşı devam ederken, nihayet bir düşman dalgası Teğmen Fahri ve er Osman'ın bulunduğu siperler dalmıştı. Korkunç bir boğuşma başladı. Bir ara Teğmen Fahri zor durumda kaldı ve fakat Simavlı Mehmet'in süngüsü onun imdadına yetişti. En tehlikeli yönü de sağ tarafı idi. Oradaki savaşlar tarifi mümkün olmayan bir çılgınlıkla devam ediyordu.
Çarpışmalar sırasında ölülerden korkuluk yapılmıştı ve bombalar insan vücudunun parçalarını siperlerin içine yapıştırmış ve siperleri kıpkırmızı kana boyanmıştı. İnsan nereye baksa ölümün korkunç yüzü ile karşı karşıya geliyordu. Ancak bu kahramanlar geri ile irtibat sağlayamaz oldular. Siperlerdeki kahramanlar da azalmıştı. Tabur, bunun farkında idi. Bunun için bir avuç Mehmetçik, Teğmen Fahri'nin müdafaa etmekte olduğu sipere koşup girdi. Buradaki kahramanlar cesetlerden bir anıt yapmışlardı. Bu başarılarından ötürü bu yiğitlere müttefikimiz Almanya'dan gönderilen Salip Nişanı verilmiştir.
Hülâsa Alay Komutanı sorduğu zaman; Fahri Kayacık Ağlındaki siperlerde kahramanlıklarının bir sembolü olan Simavlı Mehmet'i gösterdi. Mehmet ise kızardı, bozardı. Başım önüne eğerek yavaşça "Komutanıma yardım ettim" diyebilmişti. Halbuki Mehmet, siper içinde düşman cesetlerinden bir anıt yapmıştı.
BANA DA DELİ HALID DEMESİNLER!..
Yarbay Haüt Bey, Ermenilerle savaş halinde iken Oltu'nun Divik Köyünde Hacı Şerif Bey'in evine misafir olur. Halit Bey'e koyun kesip ikram edilmek istenir. Halit Bey, o anda evi terk eder ve "Askerlerim ne yiyor ki, ben koyun eti yiyeyim!"der.
Gene Milli Mücadele'de milis kuvvetlerinin kumandanlarından Mehmet Sungur anlatıyor: Müfrezemizle birlikte Selim'e girdik. Selim'de başlayan ilk harekâttan sonra, esas Halit Bey'in komutasında Ermenilerle savaş, Zellice'de şiddetlenmişti. Karşımızda 70.000 Ermeni askeri kaynıyordu. 9. Kafkas Tümeni Komutanı Halit Bey, askerlerin önünde savaşıyordu. "Ne hikmetse karşı tarafın yağmur gibi yağan kurşunlarından hiç biri Halit Bey'e isabet etmiyordu. Bunlara gözlerimle şahit oldum. Demek ki Allah bizimle beraber. Bunu başka türlü izah edemezsiniz.
Bir ara Halit Bey'in, içi kar suyu dolu yırtık postallarından vıcıklaşmış suların fışkırdığını gördüm. Koskoca Tümen Komutanının ayakkabıları işte bunlardı. Hemen yanına sokulup;
"- Komutanım. Köy yakın, yeni bir pabuç getirelim" deyince ağzımızın payını hemen verdi.
"- Ulan, askerim de böyle giyiyor. Onun meşakkatini ben de çekmeliyim. Siz işinize bakın."
Sonra da başından çıkardığı siyah kalpağını, sol koltuğunun altına sıkıştırıp, sağ elini durmadan düşmana doğru sallıyordu:
"- Ulan Mazmaruf, seni çadırından donsuz kovalamazsam, bana da Deli Halit demesinler!
Böylece düşmana ateş püskürürken, bir yandan da bizlere cenk şevki veriyor ve;
"- Evlatlarım, kafirlerin kurşunu adam öldürmez., ileri!.." diye naralar atıyordu.
Hülasa, Ermenileri kovalayan Halit Bey'in, sonra da soyadı "Karsıalan" olmuştu.
MEHMET ÇAVUŞ ve TOPRAK ALTINDAN SAĞ ÇIKANLAR
Çanakkale Savaşları'nda ne kadar Mehmet Çavuş var, bilemiyoruz. Ama 100'ü aşkın olduğu bir gerçek. Bizim burada sözünü edeceğimiz Mehmet Çavuş, Biga'nın Bahçedere Köyündendir. Çanakkale Savaşları'nda büyük kahramanlıklar göstermiştir. Gazi olmuştur. Köyüne gazi olarak dönmüş ve orada ölmüş.
Mezarı Bahçedere'dedir. Kendisinden Çanakkale Savaşları ile ilgili ilk defa bilgi alan kişi; Mustafa Kemal'in anılarını yazan Ulu İğdemir olmuştu.
25 Şubat'ta Mustafa Kemal Maydos'a gelmiştir. 26 Şubat 1915 tarihi itibarıyla ise, Boğaz Komutanlığı, Rumeli Bölgesini Mustafa Kemal'in, Anadolu mıntıkasını da 9. Tümen emrine verdi.2 Bu tarihte Mehmet Çavuş, 27. Alayın 3. Taburu ile Kirte Bölgesi Ertuğrul Koyu gözetleme yerinde idi. İngilizler, l, 2 ve 4 Mart günleri Boğazı bombaladılar. Ayrıca 4 Mart günü Ertuğrul Koyu'na 25-30 kadar da asker çıkardılar. Mehmet Çavuş'un tüfeği işlemeyince istihkâmdan
aldığı kürekle 3 İngilizi devirdi. Çatışmayı Mustafa Kemal, Seddülbahir Haraptepe'den izliyordu. Mehmet Çavuş'un ödüllendirilmesi için Boğaz Komutanlığına yazı yazdı. Kara savaşları başlayınca da 27. Alay Arıburnu'na intikal etti ve 25 Nisan günü de Mustafa Kemal'in emrine girdi.
Bu defa Mustafa Kemal, Mehmet Çavuş'u birliği ile Cesarettepe'ye yerleştirdi. Düşman o tepeye hiç varamadı. Zaman zaman yapılan saldırılarda, Mehmet Çavuş yakaladıklarım Arıburnu yarlarından denize yuvarlıyordu. Denizden olayları dürbünle gören İngiliz komutanlar" Görüyorsunuz ya Türkler üzerimize uçarak geliyorlar" diyordu. Bu itibarla Anzaklar, Mehmet Çavuş müfrezesine öfkeli ve Cesarettepe düzlüğüne de hasret olarak Çanakkale'den kaçıp gitmeleri kaderleri olmuştu.
Ancak bu acıyı içlerine sindiremeyen İngilizler, Cesarettepe kuzey yamaçlarından çekilirken patlattıkları iki lâğımdan birincisinde toprak altında gömülü kalanların, ikinci patlamada sağ olarak yeraltından fırladıklarını, o vakit 19. Tümen Komutanı olan Şefik Bey, 25 Nisan 1952 tarihinde Mehmet Çavuş şehitliğinde Avustralyalılara hikâye etmişti.
Düşman Aralık ayı içinde giriştiği kaçma hazırlığı içinde iken Cesarettepe'de iki takım askerimizin bulunduğu kuzey bölgesinde giriştiği lâğım hareketi ile 160 askerimiz toprak altında kalmıştır. Ancak ikinci patlama ile 100'den fazlası toprak üstüne fırlatılarak kurtulmuş oluyorlardı. Allah öyle istemiş, öyle olmuş. Hüküm değişmez.
SONUÇ
Mehmetçiğin inatla savunduğu Cesarettepe, hiçbir zaman düşman eline geçmemiştir. 25 Nisan 1915 günü 9. Tümen 27. Piyade Alayı Komutanı Yb. Şefik Bey tarafından ilk taarruz bu sırtlar üzerinden yapılmıştır. Müteakip günlerde cereyan eden kanlı mevzi muharebelerinin en şiddetlileri bu bölgede cereyan etmiştir.
Türk ve Avustralya siperlerinin birbirlerine en çok yaklaştığı nokta gene burasıdır./ Sadece birkaç metre /
Burası KANLISIRT ve ŞARAPNEL VADİSİ'ne çok hakimdir. Bu sebeple her iki tarafın da inatla elde bulundurmayı arzu ettikleri bir bölgedir.
Şarapnel Vadisi de sahil ile birinci hat arasında yegâne ikmal yoludur.
İşte Büyük Anafartalar köyünden Çoban Mustafa, koyunlarının tespit ettiği şehitler bunlardır. Fakat orada Mehmet Çavuş yoktur. O gazidir ve köyüne dönmüştür. Onun kaderi böyledir ve halen o, köyünde misafirdir.
Hülasa oraya şehitlik yapılmasının iki sebebi vardır: Birisi; Çoban Mustafa'nın koyunlarının Şehitlik Garnizonu üzerinde otlamaması üzerine orada yapılan kazı ve şehitlerin görülmesi. İkincisi ise; Mustafa Kemal savaşlardan sonra ilk defa Çanakkale'ye 1928 yılında geldiği zaman 41 m. yüksekliğinde Mehmet Çavuş siperlerinin olduğu yere bir Abide yapılmasını istemiştir. Ancak, o tepeciğin böyle bir kütleyi taşıması mümkün olamayacağından ve Alçıtepe yöresi keza. Hisarlık Burnuna alınmıştır. Elhasıl 1928'de taş dizdiler ve 1934'de ise Çanakkale Özel İdare Müdürlüğü, şimdiki Mehmet Çavuş Şehitliğini inşa ettirdi. Açılışına Mustafa Kemal gelemedi. Yerine İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'yı gönderdi. Merasim sırasında Şükrü Kaya, Mustafa Kemal'in o günün anısına kaleme aldığı, Anzaklarla ilgili ünlü kitabesini ilk defa orada okudu.
Diğer yönden Mehmet Çavuş Şehitliğinin esas anlamı şu idi: Çanakkale Şehitler Abidesi'nin açılışına kadar resmen ziyaret edilen tek şehitlik olmasıdır. Yani 1934 tarihinde açılışından 21 Ağustos 1960'a kadar Devlet Erkânı resmen Mehmet Çavuş Şehitliği'ni ziyaret ederek, Çanakkale Şehitlerini Anma Merasimini burada yapıyordu. 1960 tan sonra ise onun yerini Şehitler Abidesi almıştır
27. ALAYIN 3. TABUR KOMUTANI YÜZBAŞI HALİS BEY
25 Nisan 1915 günü 3. Taburun 2. ve 4. Bölükleri sabah 08.00 üzeri İncebayır Sırtında Avustralyalılarla savaşa başladı. Bu birlikler Türk tarafının sağ yan kuvvetlerini teşkil ediyordu. Alay Komutanı onlara yardım edemeyecekti. Çünkü sol yan çatışmaları çok daha çetin geçiyordu. Kayıplar gittikçe ağırlaşıyordu. Bunun farkında olan Tabur, kendi alayından ziyade 57. Alayın gelmesini bekliyordu. Onlar da ha geldi ha geliyordu. Herkesin gözü tepelerde ve derelerde idi.
Böyle nazik bir durumda iken tabur, İncebayır yanında Edirne sırtındaki düşman kuvvetlerine de saldırmak mecburiyetinde kaldı.
Mamafih saldırdı ve onları geri attı. Bu defa Kılıçdere içinde başka bir düşman grubu ile karşılaştı ve onlarla da çarpışmaya girişti ve haklarından da geldi.
Tam bu sırada Tabur Komutanı Yüzbaşı Halis Bey yaralandı. Hiç aldırmadı ve Sargıyeri'ne gitmeyi reddetti. Durumumuz çok tehlikeli dedi. Ama kan kaybı
fazlalaşmaya başladı. Arkadaşları da ısrar edince, bir şartla giderim dedi; "57. Alay kahramanları buralara gelinceye kadar, haberci askerlerden başka hiçbir kimse geriye bir adım atmayacak ve gerekirse hepsi orada ölecek. Fakat mevkilerini terk etmeyeceklerdir. İşte bu vasiyetinden sonra Sargıyeri'ne götürülebilmiştir.
Hülâsa bu sıralarda saat 09.00'a yaklaştı ve Anzaklar 10.000 kişilik bir kuvvetle Kanlısırt'ı işgal etmişlerdi. Karşılarında ise Alayın 2. Tabur yaralıları ile 1. Tabur kahramanları vardı. 10.000 kişi ile 1.000 küsur insan dövüşüyordu. Denizden de 280 namlu ağzı Kanlısırt ve havalisini kana boyuyordu. Alay Komutanı Şefik Bey sağ yana yardım edemiyordu. Sırt kan gölü haline gelmişti. Anzaklarda 25 Nisan gününün akşamı "Burası Kanlısırt olsun" dediler. Ve o günden sonra Kanlısırt olarak anılmaya başlandı. Zira 25 Nisan günü orada 2.000 şehit ve 2.000 ölü ile binlerce litre kan aktı ve böylece Kanlısırt oldu.
Sonuçta Düztepe üzerinden 57. Alay kahramanları şimşekten atlara binmiş, yıldırım gibi geliyorlardı. Geldiler. Canlarını hiç sakınmadan dövüştüler. Öldüler. Bize bu cennet vatanı bıraktılar. O gün, onlar orada ölmeseydi, bugün sen ve ben burada olmazdık.