Çanakkale Şehitlerimiz [Şiirler&Resimler]

Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ

ےσℓđ
10000. MESAJIMA BU KONUYU UYGUN GÖRDÜM​

Arkadaşlar sizlerde eklerseniz sevinirim





Çanakkale ve Şehitlerimiz...

Çoktan ilan edilmişti seferber,
Avrupalılar akın ettiler beraber,
Naliş başlar gelince Çanakkale'ye,
Ayılınca bağırırlar af eyle diye...
Kalbinle karşı koy düşmana mütemadiyyen
Korkma! Ölürsen cennettesin ebdiyyen...
Allah aşkı ile yanan kalbinin ateşi,
Lakin olmamalı bu aşkın bir eşi,
Ervah yukarı doğru süzüldükçe;
Şahadet sesleri yükseldikçe;
Ecelin geldiysede korkma sakın!
Haydi saldır düşmana akın akın...
İmanın seni durmadan yüceltir;
Tepelerin en büyüğüne sacağını yükseltir,
Leke getirmez adına şanına,
Elmas gibi vatanın bir taşına...
Refah bıraktınız yaptıklarınızla bende,
İhya ettiniz beni olayım size bende (köle) ,
Methiyelerin nicesini yapsak azdır sizlere,
İyi ve güzel bir örnek oldunuz bizlere
Zafer sizin, zafer bizim, zafer hepimizin....

1998
Cihan Kaya


BİR YOLCUYA
( Bu şiir Gelibolu yamaçlarında yazıldı.)


Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

NECMETTİN HALİL ONAN



Çanakkale


On sekiz Mart günü güneş doğuyor,
Alkanlar akıyor Çanakkale’de,
Şanlı Türk ordusu arşa varıyor
Hesaplar soruyor Çanakkale’de

Denizden karadan tutmuşlar yolu,
Devletler birleşmiş kurmuş oyunu,
Oturmuş masada yazmışlar sonu
Mehmedim vuruyor Çanakkale’de

Taşınmaz toprağım, bükülmez başım,
Daha on sekize varmıştı yaşım,
Tükenmiş cephanem, bitmişti aşım,
Mehmedim yürüyor Çanakkale’de

Al Bayrağa gücün yetermi senin,
Attığın tohumlar bitermi senin
Denize gömüldü gördük bedenin
Mehmedim gürlüyor Çanakkale’de

Anzakları tutmuş sürmüş ileri,
Kurşunu yiyince çekilmiş geri,
Koymuş genç Mehmedim uğruna seri,
Destanlar yazıyor Çanakkale’de

Yer gök duman olmuş bu neyin nesi
Mustafa Kemal’in gürledi sesi
Bu milli coşkudur sardı herkesi
Bir millet yürüyor Çanakkale’de

Türk’üz Türk oğluyuz kanımız bayrak,
Zamanı bir bilip günü sayarak,
Ova taş demeyip dağı yararak,
Mehmedim yürüyor Çanakkale’de

Aldığın kumaştan kaftan biçilmez,
Bu su size zehir olur içilmez,
Adı Çanakkale inan geçilmez,
Mehmedim şan katar Çanakkale’de


Selahattin Bakır


Çanakkale


Vatan kan ağlıyor Millet yorulmuş.
Kefen biçer dünya, yer Çanakkale.
İmzalar atılmış mühür vurulmuş.
Seni mahzun etmek, ar Çanakkale.

Gemiler dizilmiş, boğaz kesilmiş.
Söz gırtlakta kalmış, sanki küsülmüş.
Süngüler takılmış, tüfek asılmış.
Koç yiğitler hazır, gör Çanakkale.

Yedi düvel birlik olmuş geliyor.
Kurşun çarpışıyor, sine deliyor.
Siper boşaldıkça, yeri doluyor.
İman gözümüzde, fer Çanakkale.

Şehitler ölmezler, ruhları yaşar.
Böyle bir destanı, görmedi beşer.
Hasta Osmanlıydı, yamyamlar şaşar.
Düşmana boğazlar, dar Çanakkale.

Etten siper olduk, düşmana karşı.
Dualar yükseldi, titretti arşı.
Allah, Allah sesi Mehmet’in marşı.
Eşi yok dünyada bir Çanakkale.

Ölüm emredildi, komut verildi.
Nice koç yiğitler, yere serildi.
Deniz dar gelince, kara görüldü.
Geçilmez. geçemez, der Çanakkale.

Kara sevdalıydı, Mehmet’im yurda.
Çukurlar kan doldu, koca bozkırda.
Yeşil sarıklılar, koymadı darda.
Onları bağrında, sar Çanakkale.

Biri bin eyledik, zoru başardık.
Biz iman üzere mertçe yaşardık.
İhlasla, şuurla dağlar aşardık.
Tarihte misali, var Çanakkale.

Süngü karşısında, şaştı kefere.
Vatanım diyordu, ölse bin kere.
Yüz er düşüyordu, bir tek nefere.
Farkımız şehitlik, yar Çanakkale.

Yenilmezler rezil oldu kaçarken.
Kalender zaferde vardır naçarken.
Resulü Cennette kapı açarken.
Şehitler kalbinde gir Çanakkale.


Haşim Kalender


Çanakkale Savaşı


Zaman gelip çatmıştı tüm siperler dolmuştu
Çanakkale sanki bir çelikkale olmuştu

Kalleş çapulculara haklı bir vuruştu bu
Benzeri görülmemiş asıl bir duruştu bu

Ne üstte ne başta var nede karınlar toktu
Uykusuz gözlerinde zerrece korku yoktu

Damgayı vurmak için dünyanın barışına
Başladı Mehmetçikler şehitlik yarışına

Sırtlanlar aslanlardan dersini alacaktı
Hakka tapan bu millet payidâr kalacaktı

Zulme ve sömürüye mezar kazılıyordu
Bu bir savaş değildi tarih yazılıyordu

Yensek de yenilsek de zafer bize aitti
Gündüz güneş gece ay bu savaşa şahitti

Hakka inanan asker yılmak nedir bilmezdi
Şimdi eğilmeyen baş bir daha eğilmezdi

Günlerce kan döküldü toprağa oluk oluk
Vatan sağ olsun dendi verilirken son soluk

Ölmeyi emrederek zafer bizim diyordu
İşte Mustafa Kemal işte kahraman ordu

Haksız ve adaletsiz bir savaş açmışlardı
Çapulcular cepheden gizlice kaçmışlardı

Güneş bu topraklara doğarken yavaş yavaş
Tüm mazlum milletlere örnek oldu bu savaş


İbrahim Yavuz


Şerefim Çanakkale

Düşmanlar saldırdı, buralar soğuk
Üşüyorum. Lakin birazdan yanar
Sessizlik var şimdi yüzler hep donuk
Soluyorum. Lakin birazdan kanar

Boğazıma düğümlendi geceler
Çanakkale’ye dayanmış cüceler
Sustum, ama yürek zafer heceler
Siperdeyim. Haydi saldır canavar

Topu mevziledim her iki yana
Denizler doyacak dökülen kana
Vatan için verilmeyen bu cana
Benimsin diyemem, almalı zafer

Şimdi berrak akan nazlı deryalar
Birazdan zulüm kusar bataryalar
“Allah, Allah” diye inler kayalar
Uçuşur üstüme, ölümün kusar

İşte Çanakkale; yer, gök inliyor
Sipere gizlenmiş Yunan dinliyor
Şaşkın İngilizler toptan bitiyor
Her ulustan yardım çağrısı arar

Vur yiğidim, leşler suda sürünsün
İster ise kurt postuna bürünsün
Başka işi yokmuş gibi görünsün
Kel bodura gamlı oyuncak yarar

“Bu boğaz geçilmez” dedi şehidim
Ey Ulus, gök kubbe olsun şahidim
Bayrak için bunu yaptım ahitim
Savaşım, en son kan düşene kadar

Kızıla boyanan ah yiğit dağlar
Üzülme, yüreğim sana da ağlar
Ve lakin adını yazacak çağlar
Yazmazsa utansın unutan sağlar

Haklı olduğumu bildikten sonra
Kimler ne derse desin yok kara
Seslenişim imandan yoksunlara
Kıymetini bilin, Özütürk’üm der


Ramazan Özütürk


Çanakkale


Dünü yaşadım, bir at sırtında Orta Asya da,
Medeniyyetle nikahımı kıydım, tarihin ilk sayfasına.

Kargı tuttum, cirit attım oynadım.
Gün geldi, bu bozkıra sığmadım.

Dalga dalga ayrılırken bu yurttan,
Bir kor gibi dağıldım dört koldan.

Henüz, yeryüzünde açmazken bahçelerin gülleri,
Bir fırtına olup estim Avrupa dan içeri.

Gün oldu, rüzgarlarla yarıştı tuğlarım.
Gün oldu, kansız kazandım savaşları.

Titrettim kainatı karşısında bu kudretin.
Öğrettim, sonucudur bu kudret medeniyyetin.

Çağ kapayıp, çağ açtım.
Tüm tarih boyu hudutlarda dolaştım.

Dünü yaşadım, Çanakkale'de bir siperden.
Bir kerre daha şahit oldum, şehit dolu tepeden.

O kor hiç sönmemeşti, varoluşundan beri.
Yanıyordu Türk'ün gönlünde, hürriyet alevi.

Veriyordu canını mehmet, bu yolda gülerek.
Suluyordu kanı, hürriyet fidanına dökülerek.

Yıkamıyordu düşman,kale gibi dizilmiş cansız bedenleri.
Aşamıyordu süngüsü, sağ kalan siperleri.

Çiziyordu portresini, tarihin en büyük ressamı.
Elindeki fırça süngü, boyası insan kanı.

Yağmur gibi yağıyordu gökyüzü, belliki ağlıyordu yastan.
Çanakkale'de geriliyordu, sıçramadan önce bu arslan.

Türk'ün dünyaya yaşamak için haykırışı idi bu.
Düşmanın bükemediği bileği öpüp kaçışı idi bu.

Ruhlar gökyüzünden seyrederken bedenleri.
Unutma diyordu bir ses, bu toprakta can verenleri.


Adnan Ergün


Çanakkale Destanı


Bu ne sis ve karanlık görmüyor gözlerim,
Sularda kan var kızıla boyandı ellerım,

Yığınla geldiler kırk bayraktan millet,
Çekmedik kahrını bize yakısmaz zillet,

İşte siz kimbilir hangi ildensiniz,
Bana vuran nedense hep soluk beniz,

Geçilmez,aşılmaz dağlara vurulmaz deniz,
Siz küçük tepeler biz sizin efendiniz,

Koşarak geldim sipere elimde var silah,
Bana vuranın yoktur sinesinde ilah,

Ya ölürüm ya kalırım demeden kalktım,
Al bayrağı kanımla kefenıme taktım,

Conkbayırı,Seddülbahir kızıl renkli dumanda,
Boğduk düşmanı satır bıçak kamayla,

Neden gelip çatttınız siz bizlere,
Canla alınan yeri canla veririz size.

Geçilmez buralar akmaz tersine sular,
Akan kanımı kırmızıı bayragım yalar,

Bu mekan bizim çekin gidin geriye,
Ne zamandır kedi aslana verir terbiye.

Selçuk Karabulut


Kurtuluş savaşı ve Çanakkale yiğitlerine


Ne mutlu ki sana
Kanınla suladığın toprağı
Vatan ettin bıraktın bana
Bana durmak yakışmaz
Aklımla yüreğimle
Can vermeliyim, toprağıma taşıma
Ve sahip çıkmalıyım
Önünde saygıyla eğilmeliyim
Aziz hatırana
Ve haykırmalıyım
Var olmanın bedeli
Yaşamak için değil
Yaşatmak için ölmektir, toprağımızda


Mustafa Nuri İnanç




MERAK ETMEYİN DEVAMI GELECEKTİR ;)
 

Gєηco

Altın Üye
Dinle çocuğum, Çanakkale; tarihte,
Çakalların, aslana çattığı yerdir.
Bir hilal uğruna binlerce güneşin,
Nûş eyleyip toprağa battığı yerdir.
Vatan için, millet için civanların,
Canlarını Allah'a sattığı yerdir.
Er meydanına çıkıp da yiğitlerin,
Tarihlere şeref, şan kattığı yerdir.
Türk Milletindeki o engin sevginin,
Düşmanını bile kuşattığı yerdir.



Ömer Sağlam



















 

Gєηco

Altın Üye
Konu Sabitte...
 

iSpiK

Kadim Dost
çanakkale şehitleri

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

 

1sc0rp!tX

Altın Üye



Çanakkale Şehitlerine



Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.



Mehmet Akif Ersoy
 

1sc0rp!tX

Altın Üye
Çanakkale Şehitleri "2007 Yılı Takvimi"

[VIDEO]FtNSiVtlY38[/VIDEO]


























 

estikaan

CRAZY MEN
ARKADAŞLAR HEPSİ BİRBİRİNDEN DEĞERLİPAYLAŞIMLAR..Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ DUYARLILIĞIN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM..

BİR PAYLAŞIMDA BENDEN..
Askerlik vazifesini yaparken vatan uğrunda şehadet mertebesine ermek veya gazi olmak her Türk için tabii bir şeydir. Ancak bu 45 şehit ve 150 gazinin durumu başkadır. Zira bunların istisnasız hepsi( 1909 ve 1914 Askeri Mükellefiyet Kanunu gereğince) askerlik vazifesinden ya muaf ya da maksureli( tecilli) tutulmuş gençlerdir. Bu iki kanun sultani mektepleri talebe ve mezunları askerlik vazifesinden “ maksureli” ettiği gibi , Balkan Harbi sırasında mer’i olan 1909 kanunu da üstelik bütün İstanbul halkını askerlik vazifesinden azade kılmaktadır. Bu şehit ve gazilerin hepsi 17-22 yaşındayken ve bir kısmı henüz mektebin lise ve orta kısmında, bir kısmıysa mezun ve İstanbul Darülfünunu veya Avrupa üniversitelerinde tahsildeyken, birbirleriyle yarış edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar ve gönüllü olarak askere yazılmışlardı. Hatta içlerinden Irak Cephesi’nde şehit düşen 646 Celal İbrahim seferberliğin ilanıyla beraber geceden gidip askerlik şubesinin kapısında sabahlamış ve “ 1 Numaralı Gönüllü” yazılmak şerefini elde emiştir.



Galatasaraylıların bu şüheda menkıbeleri arasında dünyada eşi bulunamayan bir tanesini ( Mehmet Muzaffer’in Destanını ) Gazeteci Ziyad Ebuzziya şöyle dile getiriyor:



****



Üç aylık bir talimden sonra Mehmet Muzaffer “zabit namzedi” olarak Çanakkale’de idi. ( Mart 1916) müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’ de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüzellibin zayiattan sonra Boğaz ’ı aşamayacaklarını anlamışlar , 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi.



Galatasaray Lisesi öğrencisi iken gönüllü Çanakkale cephesine giden zabit (subay) adayı Mehmet Muzaffer Bey'in alayının otomobillerine lastik satın almak için bir gecede (1916 yılı baharı) yaptığı sahte 100 liranın ön yüzü. Paranın altında ''bedeli Çanakkale'de altın olarak ödenecektir'' yazılıdır. Teğmenliğe yükselen bu vatanseverimiz, 1917 yılında Gazze'de şehit düşmüştür.



Sahte 100 Lira



Muzaffer Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman İmroz ve Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan ’ın da Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar “ hiç mesabesindeydi.” Çanakkale’de ki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar. Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alay ’ın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübayalar için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunları kaybedilecek vakit vardı. Her şey “itimat” ile yürürdü. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli İstanbul çocuğu olduğundan Karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. İcabeden paranın kendisine itası içinde Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.



O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı,uğraştı,nihayet Karaköy’ de bir Yahudi de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti , ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı. Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam Yarbay ’ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. Karşısında hazırol da duran ihtiyat zabitine baktı. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ,”Ne alınacak” dedi. “ Oto kamyon lastiği” cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı :



“ bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git ,insanı günaha sokma para mara yok!...



Muzaffer selamı çaktı dışarı çıktı. Harbiye Nezareti’nin ( bugünkü hukuk fakültesi binası) bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere Alay ’ın ihtiyacı vardı. Elindeki( Almanların verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lazımdı...



Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu.



Doğru tüccar Yahudi’ nin yanına gitti:



“ Paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek,ezandan sonra gelip malları alamam . gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale’ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin...”



Tüccar “peki” dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti.



“Altın para vermiyorlar kağıt para verecekler”



yahudi yine “peki” dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığından sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalık aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime ( yüz liralık kağıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci ’ye yollandı. Malzeme şat’a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu.



Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar zira elindeki para sahte idi.



Muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arsında bir de şu ibare bulunuyordu: “ Bedeli Dersaadet’te altın olarak tesviye olunacaktır.”Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:



“ Bedeli Çanakkale ‘de altın olarak tesviye olunacaktır.”



Onun burada altın dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.



Sahte paraya gelince...



Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün İstanbul’da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi ’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.
 

2007birol

New member
Şehitlerimiz bizim rahatımız için canlarını,mallarını verdiler ve hala veriyorlar
Onların unutulmaması için hafızamızda canlı tutmaya çalışanlara,
Bu sayfayı hazırlayanlara,katkıda bulunanlara ve destekleyenlere teşekkürler.
 

aloneagle

New member
emegi gecen herkeze tesekkurler
 

snrylmz03

New member
biz bu insanların torunlarıyız peki onlara layıkmıyız...süper bir paylaşım olmus herkesin ellerine sağlık
 

1001Design

330i ///M3 Design
yüregine saglik dostum güzel paylasim



 

1001Design

330i ///M3 Design
Biz 251 bin Şehittik
................................Çanakkale'de şehit düşen 251 bin fidanın hatırasına

Bindokuzyüz onbeşin, ilkbahar aylarında,
Düşman zırhlılarıydı,boğazın sularında,
İstanbul'du hedefi,engelsiz yollarında,
.............Bu hedefi durdurduk,bizler Çanakkale'de,
.............Bir milleti güldürdük,bizler Çanakkale'de

Nasıl bir savaştı bu..! kopuyordu velvele,
'Çanakkale Geçilmez' dedik yedi düvele,
Yedi düvele karşı,sadece süngülerle,
.............Olmazları oldurduk bizler Çanakkale'de,
.............Bir milleti güldürdük,bizler Çnakkale'de.

'Türk'mü..'! , Bir elimizi arkamıza bağlarız,
Öteki elimizle galibiyet sağlarız'..
Diyen küstah Çörçil'in ellerini kırarız
...........İngilizi yıldırdık bizler Çanakkale'de,
...........Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Ölümler sağnak,sağnak,inerdi üstümüze,
Düşmanı bırakmadık müstahkem mevzilere,
Şarapnel,gülle,mermi,yağdıda tepemize,
............İmansıza saldırdık bizler Çanakkale'de,
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakale'de

O dehşetli anlarda, ölüm kusarken gökler,
Şehadete ererken birer birer neferler,
Sarsılmaz bir imanla vuruyordu yiğitler,
.............Yiğitleri soldurduk bizler Çanakkale'de
.............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Gök simsiyah olmuştu,deniz duman,yer duman,
Ölüm kustu,kan kustu,küffar vermedi aman,
Kırkbine karşı durdu,beşbin asil kahraman,
.............Şehadetler kaldırdık bizler Çanakkale'de
.............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Küfrün çelik bendini, bedenlerde erittik,
Yağan gülleyi topu,sinemizde yar ettik,
Kanlı küfrün üstüne,'YA ALLAH' deyip gittik,
............Kefereyi öldürdük bizler Çanakkale'de
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

İkiyüzellibirbin şehit gömdüm kefensiz,
Saldırdıkça tüm beşer, hem dinsiz,hem imansız,
Allah'a sığınıpta yürüyordum amansız,
............Çeyrek ton top kaldırdık bizler Çanakkale'de,
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de.

...........................TARKAN KÖKSOY..MART-2005


 

meka1

New member
Arkadaşlar ellerinize yüreklerinize sağlık ... Bütün bunların üzerine bişey söylemek mümkünmü allah hepsinin ruhlarını şaad edsin.
 
Üst