“Konser/vatif provokasyon” ve dekadant kültür dayatması

alperenccc

Banned
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
182
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yolundayız REİS.. Bırak eşkiya bellesinler.
“Konser/vatif provokasyon” ve dekadant kültür dayatması

Topkapı Sarayı'ndaki “şaraplı, minderli klasik Batı müziği konseri” dolayısıyla yapılan protesto eylemi, toplumun duyarlıklarını, anlam haritalarını, ruhunu hiçe sayan, umursamayan dekadant, dayatmacı girişimlere karşı gecikmiş bir protesto eylemidir. Çünkü yapılan protesto, son derece meşrû, şiddete başvurmaksızın gerçekleştirilmiş bir protestodur. İnsanların şiddete başvurmadan, kimseye zarar vermeden yasalara uygun olarak gerçekleştirdikleri her tür protesto eylemi, meşrûdur, demokratik ve tabiî bir haktır.

Ortada hiçbir taşkınlık gösterisi, şiddet girişimi, konserin yapılmasını engelleyecek “ilkel” bir müdahale filan olmadığı hâlde, protestocuların “konser provokatörleri!” diye lanse edilmeleri ve televizyonlarda, gazetelerde günlerce lanetlenmeleri asıl provokasyonun ta kendisidir.

Medyanın, olayı veriş biçimi provoke edicidir. Primitiftir. Sığdır. Saldırgancadır. Kaba-sabadır. Kakafoniktir. Konservatiftir. Olayı vulgarize edici ve dekadanttır.

Medya da, konseri organize ve icra eden kişiler de, Kültür Bakanı da, son derece meşrû ve şiddete dönüşmeyen demokratik bir protesto eyleminin nedenlerini, mahiyetlerini anlama ihtiyacı bile duymadan aşırı, ânî, ötekileştirici ve ideolojik bir tepki vermekte sakınca görmemişlerdir.

Oysa protestonun yapılış gerekçesi çok açık: Hem Hırka-i Saadet Dairesi gibi kutsal emanetleri barındıran, hem de dünya tarihinin akışını değiştiren yüce hatıralara sahip Topkapı Sarayı'nın böylesine vulger, dekadant ve kakafonik bir konser organizasyonuna (dikkat: konser'e değil, konser organizasyonuna) dekor yapılması, bu toplumun tarih yapan, medeniyet kuran değerlerine, hatıralarına, iddialarına, ruhuna karşı bir saygısızlık, duyarsızlık ve vurdumduymazlıktır.

Başka yer mi yok/tu koskoca İstanbul'da?

Hiçbir ülkede, böylesi bir mekânın ruhuna ters bir faaliyete izin verilmez. Böyle bir şeyi yapmayı kimse düşünmez bile.

Kaldı ki, konser değil, konserin yapılış biçimi protesto edilmiştir. Hâl böyleyken, ortalığı velveleye boğmak, provoke edici yayınlar yapmak, aşırı tepkiler vermek kesinlikle tedirgin edicidir; kabul edilemezdir.

Kültür Bakanı'nın bu tür konularda daha hassas olması beklenirdi. “İlkel, barbarca” gibi rahatsız edici açıklamalar yapmak yerine, “protesto şık değil; bu tür dekadant bir organizasyon da; o yüzden halkımızdan özür diliyoruz” türünden açıklamalar yapması beklenirdi.

Konseri icra ve organize edenlerin, “ülkemizin kültürünün, tarihinin ve ruhunun sembollerine karşı saygısızlık yapmak gibi bir niyetimiz yoktu; böyle anlaşıldıysa, özür dileriz” diye beyanatlar vermeleri beklenirdi.

Çünkü bir ülkenin kültürünün, tarihinin ve ruhunun sembolü olan bir mekânda, bu kültürü, tarihi ve ruhu hiçe sayan, yok sayan, umursamayan bu tür dekadant organizasyonlara karşı bütün gelişmiş ülkelerde medyası da, organizatörleri de, hele de kültür bakanları da duyarsız kalamaz ve toplumu rahatsız edici açıklamalar yapamazlar.

Ama burada mesele şu tabii ki: Türkiye'de çağdaşlığı, sözümona “çağdaş yaşam tarzını” temsil eden yegane şey, içki; yegâne “kutsal”, “tartışılamaz”, “dokunulamaz” kültürel ve sanatsal formlar ise opera, bale, tiyatro, klasik Batı müziği vesaire olarak ezberlenmiş bir kere!

Bunlara dokunan yanıyor! Ama bu kadar kutsanmasına rağmen operanın, balenin, klasik müziğin dilinden ve ruhundan anlayabilen kaç adam çıkar ya da -somut bir örnek üzerinden gidersek- dâhî operacı Wagner ile dâhî düşünür Nietzsche arasında yaşanan, saç baş yoldurtan derin müzik ruhu ve felsefesi tartışmalarını bilen, bu tartışmalara katılabilecek kaç kişi vardır metamorfoz yemiş, kendi kendini sömürgeleştiren “tipler” arasında acaba?

Dünyada etik, estetik ve adalet ilkeleri çerçevesinde kurulmuş tek medeniyetin “çocukları”nın, bu medeniyetin ruhunu hiçe sayarak, anlamadıkları, karşılığı olmayan, sadece “iktidarlarını” sürdürmeye ve toplumu İslâm'dan uzaklaştırmaya yarayan statükocu konservatiflikleriyle (tutuculukları, ezbercilikleriyle) her Allah'ın günü bu ülkenin derûnî kültürüne karşı iğrenç provokasyonlara imza attıklarını, ruhunu şarap gibi sudan şeylere sattıklarını, millete metamorfoza uğratıcı, kendi kendini sömürgeleştirici, dekadant ve vulger bir kültür dayattıklarını hatırlatıyor ve itiraz ediyorum bu dekadansa, sığlığa, dayatmacılığa!


yusuf kaplan
yenişafak gazetesi


http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=17.07.2009&y=YusufKaplan
 
Geri
Üst