Bediüzzaman Said Nursi (RA) ve Şeyh-ul İslam Mustafa Sabri Efendi (RA)

Birde buradan bakın bu şahsın hayat hikayesine.....İnternet olunca saklanamıyor gerçekler...



KÜRT SAİT
1950’lerden itibaren “Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı” çevrelerin bayrağı haline getirilen Said-i Nursi konusunda müthiş bir bilgi kirliliği vardır. Onunla ilgili kitaplarda efsaneyle-tarih iç içe geçirilmiş, tarih bilinçli olarak çarpıtılmıştır. Son zamanlarda adından çok söz ettiren “Hür Adam” filmi de maalesef bu “çarpık tarihten” beslenmiştir.

Said-i Nursi’nin ne kadar “Hür Adam” olduğunu anlamak için önce onu biraz tanıyalım:


İşte Said-i Nursi’nin kısa hayat öyküsü:

Said-i Nursi, Bitlis’in Hazan ilçesinin Nors köyünde 1873 yılında doğmuştur. Göbek adı Rıza olan Said-i Nursi’nin asıl adı SAİD-İ KÜRDİ’dir. Kendisi, köklerinin Hz. Muhammed’e dayandığını ileri sürmüştür.[1]

Daha çocuk yaşlarda bölgede etkili olan Nakşibendi Tarikatı’na girmiştir. Mahalle Mektebi’nde okumuştur. Gençliği Medreseliler arasında geçmiştir. Düzenli bir eğitim öğretim hayatı olmamıştır.

İstanbul’a ikinci gelişinde, II. Abdülhamit döneminde, 1907’de tutuklanarak bir süre “akıl hastanesinde” tedavi görmüştür.

31 Mart Mürteci İsyanı’nın fitilini ateşleyen Derviş Vahdeti’nin Volkan gazetesinde ve Kürdistan Dergisinde yazılar yazmıştır.

31 Mart İsyanı’na karıştığı iddiasıyla yargılanarak beraat etmiştir.

Bezmi Nusret Kaygusuz, Meşrutiyet yıllarına ilişkin anılarında Said-i Nursi’den şöyle söz etmiştir:

“İttihatçılar bu adamı çok şaşırtmışlardı. İptidada (önceleri) Said-i Kürdi’ye büyük bir paye verdiler. Güya Kürt meselelerinde ondan istifade edeceklerdi. Halbuki gösterilen saygıyı o kendi hakkı zannetti. Ve yükseklerden ötmeye başladı. Zamanın kutbu ve mehdisi tavrını takındı. Maaza, senelerden sonra da aklı başına gelmemiştir. Yeni bir tarikat iddiasında ve onun piri olmaya çalışıldığı işitilmektedir. Halen Nurcu diye maruftur (tanınmaktadır).”[2]

Nursi, Nakşibendi tarikatına mensup, İngiliz yanlısı Derviş Vahdeti ile birlikte siyasal İslamcı İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’ni kurmuştur. Cemiyetin kuruluşu nedeniyle 3 Nisan 1919’da Ayasofya camiinde mevlit okutulmuştur.[3]

Bir ara Teşkilatı Mahsusa’ya da üye olan Nursi, hem Kürdistan Teali Cemiyeti’nin hem de Kürt Neşriyat Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almıştır.[4]

“HÜR ADAM” ALMAN ETKİSİNDE

“Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Almanya’nın yanında savaşa girmiştir. Bu süreçte “tüm giderleri Almanlar tarafından karşılanan İslam Birliği propagandası bağlamında Alman malı Cihad-ı Ekber fetvasını kaleme alan kurulda, 1907’lerde temeli atılan ve Almanlarca beslenen İslam Birliği amaçlı Gizli İstihbarat Örgütü Teşkilatı Mahsusa’nın üyelerinden Said-i Kürdi (Nursi) de bulunuyordu.”[5]

“Alman malı cihat fetvasının” yazarlarından Said-i Nursi, bir süre Rusya’da tutsak kalmış, daha sonra bir yolunu bulup 1918’de kaçarak Almanlara sığınmıştır.

Nursi, Almanya’da kaldığı iki ay boyunca yaptığı konuşmalarda: “Türk-Alman, Alman-Türk tarih boyunca kadim dostturlar. Türkler Alman dostluğuna sadakatte çok hassasiyet gösteririler” demiştir.[6]

Ancak Cengiz Özakıncı’nın ifade ettiği gibi: “Kitabın hiçbir yerinde Hıristiyan komutasında cihat yapılacağına ilişkin bir buyruk yoktu. Tersine, ‘Kendi dininizden olmayanları veli (dayanak, buyurgan) edinmeyin’ diyordu Tanrı. Maide Suresi’nin 51. Ayet’i böyleydi. Bu buyruğu görmezden gelince böyle olmuştu sonraları.”[7]

***
Nursi, Kurtuluş Savaşı yıllarında, bu savaşın halifeyi kurtarmak için yapıldığını düşünerek, ancak savaşın sonlarında Ankara’ya gelmiştir (1922). Fakat bu mücadelede, sözüm ona “İslam karşıtı” bir hava sezerek Ankara’dan ayrılıp Van’a gitmiştir.(gönderilmiştir).

1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanı’yla ilgili görülerek İstiklal Mahkemesi’nce sürgün edilmiştir. Önce Isparta’ya, sonra Kastamonu’ya ve Emirdağ’a, sürülmüştür.


“HÜR ADAM” DEMOKRAT PARTİ VE ABD ETKİSİNDE

Said-i Nursi, Isparta’da sürgündeyken Demokrat Parti iktidarı tarafından serbest bırakılmıştır. Kendisine tahsis edilen bir otomobille Demokrat Parti’nin propaganda gezilerine çıkmıştır.

Said-i Nursi, 1950’lerde Amerikan destekli yerli işbirlikçilerle yeniden parlatılmaya başlanmıştır. Demokrat Parti’nin iktidar olduğu ve “Karşı Devrimin” başladığı o yıllarda Amerikan eksenli tüm politikaları basın yayın yoluyla halka benimsetmeye çalışan gazeteci, yazar Cemal Kutay, Özakıncı’nın deyişiyle: “Said-i Nursi’yi sindiği köşede bulup çıkarıp Amerika’nın izniyle Türk gençliğinin düşünsel önderi olarak parlatılıyordu. Çünkü Amerika, dünya üzerinde eskiden Almanya çıkarına çalışan bütün ajanları toplayıp kendi hizmetine koşmaya başlamıştı. Türkiye’de yapılan buydu” [8]

Cemal Kutay, Said-i Nursi’yi parlatmak için yazdığı “Çağımızda Bir Asrı Saadet Müslümanı Bediüzzaman Said-i Nursi” adlı kitabında, bir taraftan Said-i Nursi’yi överken, diğer taraftan Demokrat Parti iktidarının isteği doğrultusunda Said-i Nursi’yi nasıl arayıp bulduğunu, nasıl ortaya çıkartıp nasıl Amerikan isteklerine uygun bir din adamı olarak tanıttığını anlatmaktadır.[9]

Aynı Cemal Kutay’ın 12 Eylül sonrasının “ateşli Atatürkçülerinden” biri olması da çok düşündürücüdür! 12 Eylülde “içi boşaltılan Atatürkçülüğü” topluma benimsetme görevi de yine Cemal Kutay’a verilmiştir belli ki.

***
1950’de yoğun bir “dinsel söylemle” iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk politikaları da “din” alanında olmuştur. Demokrat Parti iktidara gelir gelmez, Atatürk döneminde Türkçeleştirilen ezanı, yeniden Arapçalaştırmıştır. Atatürk devrimlerini, “Halka mal olanlar ve olmayanlar” diye ikiye ayıran, milletvekillerine, “Siz isterseniz Hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diyen Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 1951’de İzmir’de, Demokrat Parti II. Kongresi’nde, şunları söylemiştir: “Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Türkiye bir Müslüman devlettir ve Müslüman kalacaktır, Müslümanlığın bütün icaplarını yerine getirecektir.” Menderes’in 1951 yılındaki bu sözleri, Türkiye’nin bugünlere nasıl geldiğinin çok iyi bir göstergesidir. Menderes’in, Müslümana Müslüman propagandası yaparak “oy uğruna” İslam dinini istismar ettiği çok açıktır. Demokrat Parti dönemine kadar İslamın baskı altında olduğunu söylemesi, ezanın Arapçaya çevrilmesini “Müslümanlığa dönüş” diye adlandırması ve Demokrat Parti’yi “İslamın bayrağı” gibi tanımlaması, bugün AKP’nin “din politikalarını” ve “din istismarını” çağrıştırmaktadır. Demek ki, “siyasal İslamcı iktidarların” ortak yönlerinden biri, aradaki zaman farkına rağmen, benzer bir “söylem” kullanmalarıdır.

O günlerde Menderes’in bu “İslamcı” açıklamalarından etkilenen şair Necip Fazıl ise, “Menderes’in kölesi olmaya hazır olduğunu” söylemiştir:

“ …Böyle bir sözü söyleyecek başbakanın kölesi olduğumuzu söylemekten şeref duyarız. Tekrar ediyoruz.; partimize, siyasi muhitimize, kabinemize, tezatlarımıza ve hatıra gelen gelmeyen her şeyimize rağmen, en saf ve halis tarafından azat kabul etmez köleliğimizi kabul buyurunuz.”

Anlaşılan Necip Fazıl, Cumhuriyetin “kulluk” ve “kölelik” düzenine son vermiş olmasından hiç de memnun değildir ve Menderes’e “köle” olmanın hesaplarını yapmaktadır!

1950’lerin sonunda ekonomik durumun bozulmasına paralel güç kaybeden Demokrat Parti, “İslamı daha çok kullanmaya ve ödünler vermeye başladı. 1957 seçimlerinde dinsel sloganları ağırlıklı kullanırken, Nurcularla da seçim ittifakına girdi. 1958’de ise yine Nurcuların anti-laik propagandalarına göz yumulurken radyodaki dini programlar artırılıyordu…. Başbakan Menderes 19 Ekim 1958’de Emirdağ’da yeşil tuğralı bayrakla ve Said-i Nursi tarafından karşılanmaktan memnuniyet duyuyordu…”[10]

1958 sonlarında Demokrat Parti lideri Adnan Menderes Said-i Nursi’yi yanına alıp il il dolaştırarak oy toplamaya çalışmıştır.

1950’lerde sadece Said-i Nursi değil, daha önce Türkiye’deki Hitler örgütlenmesinde görev alan Alman güdümlü Cevat Rıfat Atilhan da Almanya yenilince rotayı Amerika’ya doğrultmuş ve 1950’lerde Amerikan güdümlü İslam çalışmalarına katılmıştır.[11]

Soğuk savaş döneminde Amerika’nın, kırk yıl önce Almanya için “cihat fetvası” yazan Said-i Nursi gibi İslamcılara çok ihtiyacı vardı. Amerika, bu İslamcıları şimdi de “Amerikan malı cihat fetvası” yazmaları için kullanacaktı.

Özetle, Said-i Nursi sadece sıradan bir din adamı değildi, o Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında, yabancı güçlerin “İslamdan yararlanmak için” hep el altında bulundurdukları bir aktördü. Yani “Hür Adam” değil “Güdümlü Adam”dı.

Cengiz Özakıncı bu geçeği, “Said-i Nursi hem eski Almancı, yeni Amerikancı, hem İslam birliği yandaşı, hem Osmanlıcı, hem Kürt, hem hilafetçi olması bakımından Amerika’nın Bullit tarafından kurallaştırılan soğuk savaş stratejisinin Türkiye’deki kanaat önderi ve ruhani lideri olup çıkmıştır. “ diye ifade etmiştir.[12]

Onlarca ciltten oluşan Risale-i Nur adlı bir külliyata sahip olan Said-i Nursi, 24 Mart 1960’da Şanlı Urfa’da ölmüştür.[13]


HÜR ADAMI PARLATMA YARIŞI VE KURTULUŞ SAVAŞI

1950’lerdeki Said-i Nursi’yi “parlatma” sürecinde, öncelikle Said-i Nursi’nin “Kurtuluş Savaşı’na büyük katkılar yapmış bir din adamı” olduğu iddia edilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın gerçek önderi Mustafa Kemal’in bu savaştaki rolünü azaltmak ve Said-i Nursi’ye bu savaştan paye vermek amacıyla ortaya atılan bu iddia, tamamen “kurmaca” dır. 1950’lerde Türkiye’nin Amerikan çıkarları doğrultusunda İslamlaştırılması projesi çerçevesinde bu kurmaca tez, zorlama yorumlarla topluma enjekte edilmeye çalışılmıştır.

Bu “kurmaca” tezi topluma enjekte etme konusunda rahmetli Cemal Kutay’ın büyük rolü olmuştur. Kutay’ın yazdığı Said-i Nursi kitabında anlattığı “belgesiz olayları” zaman içinde tekrarlayan Said-i Nursi sempatizanı yazarlar, “kurmaca” bir Said-i Nursi Biyagrafisi ortaya çıkarmışlardır.

Özellikle 12 Eylül 1980’den sonra köklü üniversitelerin İnkılâp Tarihi kürsülerini ele geçiren “Said-i Nursi sempatizanı” akademisyenlerce anlatılan bu kurmaca biyografi, uluslararası bir boyut kazanan Said-i Nursi konferanslarında dile getirilmiştir.

Said-i Nursi’yi uluslararası alana taşıyan ise Prof Dr. Şerif Mardin olmuştur. Amerikan üniversitelerinde görev yapan Prof Mardin, İngilizce kaleme aldığı Said-i Nursi kitabında Said-i Nursi’yi yakın Türk tarihinin “en önemli figürlerinden biri” olarak anlatmıştır.

1980 sonrasında Said-i Nursi’yi yeniden parlatma misyonunu yüklenen daha birçok akademisyen vardır. Bunlardan biri de Atatürk’ün üniversite reformuyla kurduğu ve Türkiye’nin en köklü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’nin Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Türkiye Cumhuriyeti Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr. Cezmi Eraslan’dır. Eraslan, 1995’te İstanbul’da toplanan Bediüzzaman Said-i Nursi Konferansı’na “Milli Mücadelede Bediüzzaman Said-i Nursi” adlı bir bildiri sunmuştur. Prof Eraslan bildirisinde, “Nursi’nin risaleleri İstanbul Hükümetinin fetvalarına karşı Ankara’yı rahatlattı. Atatürk de Nursi’nin mücadelesini gördü ve onu Ankara’ya çağırdı” demiştir.[14]

Eraslan ayrıca Hatuvvat-ı Sitte’nin Kurtuluş Savaşı’na psikolojik bir destek sağladığını ileri sürerek uzun uzun bu durumu ayrıntılandırma yoluna gitmiştir.[15] Prof Eraslan, aynı bildirisinde Türk devrim tarihini alt üst etmeye de devam etmiştir.

19 Mayıs 1919’un Kurtuluş Savaşı’nın ikinci aşaması olduğunu belirten Prof. Eraslan, böylece bir taraftan

Said-i Nursi’ye Kurtuluş Savaşı’ndan paye verirken, diğer taraftan da Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltmayı amaçlamıştır. Yani bir taşla iki kuş...

Yakın tarihi tersyüz eden Prof Cezmi Eraslan, adeta ödüllendirilircesine önce Genelkurmay direktifiyle kurulan Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAREM) üyeliğine daha sonra da Başbakanlığa bağlı Atatürk Araştırmaları Merkezi’nin başına getirilmiştir.[16]


SAİD-İ NURSİ’NİN KURTULUŞ SAVAŞI’NA KATKISI MASALI

1920, 1921 yıllarında Anadolu işgal altındadır. Mustafa Kemal Paşa bir taraftan kelle koltukta halkı örgütlemeye çalışırken, diğer taraftan İstanbul kaynaklı “nifak” hareketlerini etkisizleştirmeye çalışmaktadır. İngiliz destekli Şeyhülislam fetvalarıyla Mustafa Kemal ve silah arkadaşları idama mahkûm edilirken, padişahın da onayıyla kurulan ve işgalci İngiliz istihbaratının desteğiyle eğitilen, saray altınlarıyla finanse edilen ve ulusalcı güçlere acımasızca saldıran Kuva-i İnzibati’ye karşı mücadele edilmektedir.

Peki, Türk’ün ateşle imtihan edildiği o günlerde Said-i Nursi nerededir?

Bu sorunun cevabını, 1950’lerde Said-i Nursi ile bizzat görüşen ve 1966 yılında yayınlanan “Gerçek Bediüzzaman Said-i Nursi ve Doktrinleri” adlı bir kitap yazan Seyfi Güzeldere şöyle vermektedir:

“Molla (Said-i Nursi) İstanbul’a geldiği vakit Mütareke olmuştu. Müslüman-Türk toptan tutsak gitmemek için yer yer birleşip tedbir arıyordu. O hemen, kardeşinin oğlu Abdurrahman’ın Çamlıca’daki köşküne yerleşti. Kitap dediği uyduruk serisini bütünlemeğe başladı. Molla, bu işlerle uğraşırken, Anadolu bağımsızlık savaşının kan ve ateşi içinde idi. Bir dergi, Molla’nın bağımsızlık savaşına katıldığını yazıyor. Doğru değil. O savaşın gazilerinden binlercesi bugün yaşamdadır. Yalnız benim tanıdığım 200 var. Biri diyebilir mi ki bu insan, değil silahla fikir yoluyla olsun bu savaşa katılmıştır.

Önce kendi diyor ki, ‘Tutsaklıktan döndüm, İstanbul’da üç ay kaldım. 1918’in ortasından 1921’in ortasına gelelim. Sonbaharda ayrıldığını söylüyor. Demek 1922 olmaktadır. O zaman Molla’nın İstanbul’da beklemesinin açık gerekçesi oydu ki; Halife kazanırsa, zaten Halifeli, Türk ulusu kazanırsa Türk ola! Halifenin artık çöktüğünü görünce Ankara’dan geçip Van’a gitmiştir. (1922). (Zöhretunnur, sayfa 57)”[17]

Said-i Nursi Mütareke dönemde dönemde İstanbul’da Kuva-i Milliye ile alakası olmayan örgütlere katılmıştır. Kürdistan Teali Cemiyeti, Müderrisler Cemiyeti (Teali İslam Cemiyeti), Yeşilay Cemiyeti ve Darül Hikmet’ül İslam gibi örgütlerde yer almıştır. Ancak bu örgütlerin çoğu, Mondros sonrasında, işgalcilere yardım etmek amacıyla kurulan “zararlı cemiyetler”dendir.

Said-i Nursi, o zor Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul’da Sunuhat(1920), Hakikat Çekirdekleri(1920), Nokta(1921), Rumuz(1922), İşaret(1922) gibi risaleler (küçük kitaplar) yayınlamıştır. Nursi, bu eserlerinde Osmanlı’nın çöküşünü “Jön Türklerin İslam’dan uzaklaşmalarına” bağlamıştır.[18]

İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.[19] Bu cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması, ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.

Mondros Mütarekesi’nden sonra Kürtler bağımsız bir devlet kurmak için harekete geçmişler ve bu amaçla Kürdistan Teali Cemiyeti’ni kurmuşlardı. Bu cemiyetin kurucuları arasında Saidi Nursi de bulunmaktadır. Saidi Nursi diğer kurucular olan Müküslü Hamza, Botkili Halil İbrahim Bey’lerle birlikte Kürdistan’ı kurmak amacıyla kurulan bu cemiyete üye kaydetmektedir. Bu cemiyetin kurucuları arasında Bedirhan Emin Ali, Dersimli Miralay Halil Paşa, Ulemadan Hoca Ali, Mehmet Şükrü Sekban, Babanzade Fuat, Babanzade Şükrü gibi isimler de bulunmaktadır. Kürdistan Teali Cemiyeti’ne yönetim kurulu üyesi seçilen bu üyeler işgal güçlerinin ABD, İngiliz ve Fransız komiserlerini ziyaret ederek görüşmelerde bulunmuşlardır. ABD siyasi komiseri ile yapılan görüşmeye Seyyid Abdulkadir, Emir Ali Bedirhan, Mehmet Şükrü’nün yanı sıra, İttihatçıların güçlü zamanında kavmiyetçiliği reddeden daha sonra ise “sıkı bir kavmiyetçi olan” Saidi Nursi de katılmıştır. Nursi ve arkadaşları ABD’li komiserden “Kürt milli haklarının sağlanması konusunda kendilerine yardımcı olmalarını” istemişlerdir.[20] Yani işgalci komutanı ziyaretin tek amacı “Kürt halkına ve kurulacak Kürt devletine yardımcı” olmalarını istemektir. Yani Saidi Nursi, Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci otoriteye, emperyalizme direnmemiş, başkaldırmamış, Kürt halkının hakları konusunda “yabancılardan” isteklerde bulunmuştur.

Saidi Nursi’nin işgalci güçlerin emperyalist amaçlarına karşı çıkmak yerine onlarla “uyum içinde olması” hatta onları Müslümanlar için kurtarıcı olarak görmesine güzel bir örnek de onun şu ifadeleridir:

“…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükunet ve müsamaha bulacağına (barış bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı ispat ediyor, kuvvetli şahit olur.”[21] Saidi Nursi, bu sözlerinde, “Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyetle beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilan ediyor! Saidi Nursi’ye göre bütün “Müslümanları okşayan Hıristiyan Amerika”, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş otorite idi. Nursi’nin bu sözleri, bugün onun yolundan giden Fethullh Gülen’in sözlerine ve yaşam biçimine nasıl da güzel örnek oluşturuyor…

Said-i Nursi’nin Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık döneminde toplanan ve bağımsızlık için neler yapılması gerektiğini kararlaştıran Erzurum ve Sivas Kongrelerini destekleyici hiçbir girişimi yoktur. Buna karşın Erzurum Kongresi’nin açılışını Müftü Hasan Fahri Efendi yapmış, Erzurum ve Sivas kongrelerine birçok gerçek din adamı katılmış, Kuvayı Milliye Cemiyetlerinin kurucularının neredeyse tamamı gerçek din adamlarından oluşmuştur. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Havzalı İmam Sıtkı Hoca, Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Şair Mehmet Akif Ersoy, Ankara Müftüsü, Rıfat Börekçi Hoca vb. daha çok sayıda gerçek din adamı Kurtuluş Savaşı boyunca hep “Ya istiklal ya ölüm” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında yer almışlardır.Ama “Kurtuluş Savaşı kahramanı” Said-i Nursi o günlerde ortalarda yoktur.

Said-i Nursi’nin Kurtuluş Savaşı karşısındaki tavrı bu kadar açıkken, bazı çevreler, adeta tarihi tersyüz ederek, Said-i Nursi’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında kaleme aldığı bir yazıyı kanıt gösterip, onun Kurtuluş Savaşı’na çok büyük katkı sağladığını iddia etme aymazlığını gösterebilmektedirler.


HUTUVVAT-I SİTTE’NİN ABARTILAN ROLÜ

Said-i Nursi, Darül Hikmet-i İslamiye’de görevliyken İstanbul Müftüsü Dürrizade’nin Anadolu’daki ulusalcıları “dinsiz, zındık” ilan eden ve idam edilmelerinin dinen “caiz” olduğunu ileri süren fetvasına karşılık “Hutuvvat-ı Sitte” adlı bir kitapçık yayınlamıştır. İşte bazı çevreler, Said-i Nursi’nin ulusal kuvvetlere karşı yapmadığını bırakmayan örgütlerin kurucusu veya yönetim kurulu üyesi olduğunu unutarak, onun kaleme aldığı bu kitapçıkla İstanbul’dan Kuva-i Milliye’ye destek olduğunu iddia etmektedirler!

Nursi, bugün İslamcıların dört elle sarıldıkları bu kitapçığında sözü dönüp dolaştırıp “fetva ilmen geçersizdir” demeye getirmiştir. İstanbul hükümetinin ve işgalci güçlerin her türlü imkânlarını seferber ederek Anadolu’daki Ulusal Hareket’i yok etmeye çalıştığı günlerde Nursi’nin bu “ilmi” açıklamasının Kurtuluş Savaşı’na nasıl bir destek sağladığı, örneğin en basitinden ulusalcılara karşı hangi haince girişimi önlediği belirtilmemiştir.

Hükümetin idam fetvasına karşı çıkan Nursi’nin -üstelik Kürtler üzerinde bir nüfuz sahibi olduğunu da dikkate alırsak- İngilizlerin İslam dinini kullanarak Kürt aşiretlerini ayaklandırma girişimlerine engel olması, bu yönde yazılar yazması gerekmez miydi? Ama bırakın ayrılıkçı Kürt hareketlerine karşı yazı yazmayı, o bu ayrılıkçılığın odağı olan bir cemiyetin kurucu üyesi olmayı tercih etmiştir.

Ayrıca, Kurtuluş Savaşı’ndan yana bir Said-i Nursi’nin İngilizler ve İstanbul Hükümeti isteğiyle kurulan ve sayısız yurtseveri zindanlara atıp, işkenceden geçiren Kürt Nemrut Mustafa başkanlığındaki uyduruk mahkemeye de itiraz etmesi gerekmez miydi? Daha da önemlisi bu mahkeme İstanbul’daki tüm vatanseverleri, ulusalcıları toplayıp zindana tıkarken acaba neden yazdığı kitapçıkla ulusalcılara yardım ettiği söylenen Said-i Nursi’yi de tutuklayıp zindana tıkmamıştır? Ancak akıl, mantık yoksunu çevreler bu soruya da kendilerince yanıt vermişlerdir. Şöyle ki: Said-i Nursi kerametini göstererek birden görünmez olmuş ve İngiliz askerlerin arasından geçip gitmiştir![22]


İSLAMA VE İBADETE ÇAĞRI BİLDİRİLERİ

Said-i Nursi’yi Kurtuluş Savaşı’na dahil ederek onurlandırma amacıyla kurgulanan tezlerden biri de Said-i Nursi’yi Ankara’ya Atatürk’ün çağırdığı iddiasıdır.[23] İddialara göre Atatürk Nursi’yi 18 defa Ankara’ya çağırmıştır! Ancak bun ayönelik hiçbir belge yoktur. Ayrıca Said-i Nursi’nin Ankara’ya çağrılmasının ve Ankara’da Atatürk’le görüşmesinin sözüm ona Nursi’nin “üstün özellikleriyle” hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bilindiği gibi Atatürk Kurtuluş Savaşı yıllarında çok sayıda din adamını Meclis çatısı altında toplamış ve onlarla özel görüşmeler yapmıştır. Daha sonra Ankara Müftüsü olacak Rıfat Bey (Börekçi) bu din adamlarından sadece biridir. Ancak Atatürk, kısa süre içinde Said-i Nursi’nin, Ulusal Hareket’in önemini kavrayamamış ve bu harekete destek olabilecek bir yapıda olmadığını da anlamıştır.

Said-i Kürdi Ankara’ya gelince ne mi yapmıştır? “İslam’a ve İbadete Çağrı” bildirileriyle Meclis’e gelip milletvekillerini namaza çağırmıştır. Oysa ki gerçek bir din adamı olarak Atatürk’ün diğer din adamlarından olduğu gibi ondan da beklentisi, bu zor zamanlarda doğru telkinlerle halkı manevi bakımdan bilinçlendirmesidir. Ancak o adeta Müslüman’a Müslüman propagandası yaparak ve İslam’ın “dinde zorlama yoktur” hükmünü hiçe sayarak, milletvekillerini namaza çağıran bildiriler dağıtmayı kendine görev bilmiştir. Nursi’nin milletvekillerini namaza çağıran bildiriler dağıttığı o günlerde vatansever gerçek din adamları, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinde canla başla Milli Hareket’in örgütlenmesi için çalışmaktadır. Hatta bazı din adamları bizzat cepheye giderek düşmanla vuruşmaktadır. (Örnek din adamlarınca kurulan Demiralay ve Çelikalay)

Said-i Nursi risalelerinde 11 yerde:

“Ankara’da Mustafa Kemal’in şiddet ve hiddetle divan-ı riyasete girip: ‘Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilaf verdin.” demekte veiki parmağını ileriye doğru uzatarak Atatürk’e: ”Paşa, Paşa, İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü marduttur” dediğini iddia etmektedir.[24]

Bu efsane sahne, evet iyi bir film sahnesi olabilir: Düşünsenize, adamın biri, yedi düvele başkaldıran Mustafa Kemal’in karşısına geçip kaşlarını çatarak, “Paşa Paşa…” diyerek Mustafa Kemal’e doğru parmağını uzatıyor, hatta onu azarlıyor! “Vay be!..” dedirten bir manzara.. Ama hepsi o kadar!. Tamamen “gerçek dışı” olan bu sahnenin “tarihsel hiçbir değeri” yoktur, çünkü bu sahnenin, anlatıcısı Said-i Nursi dışında hiçbir tanığı ve belgesi yoktur.

Nursi’nin anlatıma göre:

1.Said-i Nursi’yi yüksek fikirlerinden yararlanmak için Ankara’ya çağıran Atatürk’tür! Oysa ki daha 1920 yılından itibaren Atatürk’ün yanında başta Rıfat Bey olmak üzere Sünni ve Alevi İslam anlayışlarını çok iyi bilen birçok din adamı vardır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul kaynaklı fetvaları etkisizleştirmek ve verilen mücadelenin dine uygun olduğunu halka anlatmak için din adamlarına ihtiyaç duymuştur. Nursi’nin Ankara’ya geldiği 1922’de ise Kurtuluş Savaşı sona ermiştir.

2.Atatürk namaza karşı çıkmıştır! Nursi’nin bu iddiası da kökten yalandır. Atatürk İle Allah Arasında adlı kitabımda bütün belgeleriyle ortaya koyduğum gibi Atatürk hiçbir zaman namaza karşı olmamıştır. Annesi ve yakın dostu Fevzi Paşa başta olmak üzere akrabaları, dostları ve arkadaşları arasında çok sayıda namaz kılan vardır.

3. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur! Nursi’nin bu yorumunun da İslam diniyle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bilindiği gibi İslam dininde namaz kılmamak bir farzı yerine getirmemek demektir ki, bunun anlamı da dinden çıkmak veya hain olmak değil olsa olsa günahkâr olmaktır. Ancak Nursi, haddini aşarak namaz kılmayanın hain olduğunu ileri sürebilmiştir. Onun bu yorumu din dışıdır.

Said-i Nursi daha sonra da Atatürk’ün, onun kerametinden korkarak kendisinden “özür dilediğini” iddia etmektedir! Ancak onun bu iddialarının kendinden başka hiçbir tanığı yoktur.

Said-i Nursi Ankara’ya geldiğinde bir “dinsizlik fikriyle” karşılaştığını belirtmekte ve Ankara’dan ayrılmasını sözüm ona bu “dinsiz atmosfere” bağlamaktadır. Ancak Nursi’nin “dinsiz” dediği o meclisin yarıdan fazlası “din adamlarından” oluşmaktadır.

Said-i Nursi, kendi ifadelerine göre bu “dinsiz atmosferin kaynağı olarak” gördüğü Mustafa Kemal Atatürk’ü de birçok defalar uyarmış, Nurcuların deyişiyle “Atatürk’e ders vermiştir”! Örneğin bir keresinde Atatürk’e, “içindeki şöhret hissini tatmin etmek istiyorsa bunu gayrimüslimleri ve haylaz kimseleri memnun edecek hareketlerle değil de bütün İslam dünyasını memnun edecek hareketlerle yapması gerektiğini” söylemiştir.[25] Nursi’nin bu sözleri, onun Atatürk’ü ve verdiği mücadeleyi hiç ama hiç anlamadığını göstermektedir. Çünkü Atatürk öncelikle gayrimüslimlere, “ecnebilere” karşı bir bağımsızlık savaşı vermiştir. İkincisi; işgalci İngiliz subayları ve yerli işbirlikçilerden daha “haylaz” kimse olamayacağına göre ve Atatürk onları da etkisiz hale getirdiğine göre Nursi’nin “haylaz kimseleri memnun etme” demesi de çok anlamsızdır. Ayrıca Atatürk’ün verdiği bağımsızlık mücadelesi tüm İslam dünyasını çok derinden etkilemiş, Hindistanlı Müslümanlar bu mücadeleye destek olabilmek için aralarında para toplayarak göndermişler ve Atatürk’e “Allah’ın kılıcı” unvanını vermişlerdir. Durum böyleyken Nursi’nin tüm bunlardan habersiz, Atatürk’ü, “İslam dünyasını memnun edecek hareketler yap” diye uyarmasının anlamı var mıdır?

Said-i Nursi Atatürk’ün kendisini daha sonra da Ankara’ya çağırdığını belirtmektedir. Atatürk’ün “Hutuvat-ı Sittesi”ni çok beğenerek onu ödüllendirmek için Ankara’ya çağırdığını iddia eden Nursi, ayrıca Atatürk’ün Doğu illeri genel vaizliği makamına getirmek istediği Şeyh Sünüsi’nin Kürtçe bilmemesinden dolayı Kürtçe bilen Nursi’yi bu makama atamak istediğini ileri sürmüştür. Atatürk bu görev için kendisine 150.000 lira teklif etmesine karşın güya o 5.Şua’daki haberden dolayı bu çağrıyı reddetmiştir.[26]

Peki, ama ne vardır bu 5. Şua’da?

NURSİ: “ATATÜRK DECCAL VE SÜFYAN’DIR”

Said-i Nursi yazılarında açık, gizli şekilde birçok yerde Atatürk’e saldırmıştır.

Nursi’nin Atatürk’e yönelik saldırıları 5. Şua’yla başlamıştır.

Said-i Nursi, 1907 yılında yazdığını belirttiği 5.Şua’daki aşağıdaki ifadelerin Atatürk’ü işaret ettiğini söylemiştir:

“Ahirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar alnında ‘haza kafirün’ yazılmış bulunur’ diye hadis var deyip benden sordular. Dedim: ‘Bir acayip şahıs bu milletin başına geçer ve sabah kalkar başına şapka giyer ve giydirir.’ ‘Bu cevaptan sonra bana sordular.’

“Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?”

‘Dedim:’Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek; fakat baştaki iman o şapkayı da secdeye getirecek, inşallah Müslüman edecek.’

“Sonra dediler, aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hadise ile SÜFYAN olduğu bilinecek.”

“Ben de cevaben dedim: ‘Bir darbı mesel var. Çok israflı adama eli deliktir denir. (…) İşte o dehşetli adam, bir su olan rakıya müptela olur, onun ile hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak.”[27]

Nurcuların, Nursi’yi aklamak için, “burada kastedilen Atatürk değildir” demelerine karşılık, onları yine Said-i Nursi yalanlamaktadır. Şöyle ki, Said-i Nursi Redoks’ta, Ankara’ya ikinci kez çağrıldığında neden gitmediğini açıklarken “…Ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını orada bir adamda (Atatürk) gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım” diyerek 5. Şua’daki “Süfyan”ın Atatürk olduğunu ima etmiş ve “SÜFYAN ve bir İslam DECCALİNİN Mustafa Kemal olduğu Beşinci Şua’da anlaşılıyor”[28] diyerek de açıkça Atatürk’e süfyan ve deccal demiştir.

Said-i Nursi’ye göre, Atatürk, “TEK GÖZLÜ DECCAL”dır; SÛFYAN’dır.[29]

Peki, “Tek gözlü Deccal” nedir?

“Deccal: Ahir zamanda gelecek ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr edip, İslamiyeti yıkmaya çalışacak ve dünyayı fesada verecek olan çok şerli ve mutlak küfür yolunda olan, dehşetli bir şahıs” olarak bilinmektedir.[30]

Yine Said-i Nursi’ye göre Atatürk, “Nefret-i amme’ye layık adam; İslam’ın en büyük fitne-i diniyelerinden biridir.” Yani, “Halkın nefretine layık adamdır. İslam dinini yıkmaya çalışan kişilerin en büyüğüdür.”[31]

Nursi, Denizli müdafaasında da açıkça Atatürk’e saldırmış, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltmaya çalışmıştır:

“Bu dehşetli kumandan(Atatürk) deha ve zekâvetiyle ordunun müspet hesanelerini kendine alıp ve kendinin menfi seyyielerini o orduya vererek.(…) Ben kırk sene evvel beyan ettiğim bir hadisin o şahsa vurduğu tokada binaen, sabık mahkemelerimizde bana hücum eden bir müdde-i umumiye (savcıya) dedim. Gerçi onu hadislerin ihbarıyla kırıyorum; fakat ordunun şerefini muhafaza ve büyük hatalardan vikaye ederim. Sen ise bir tek dostun için Kur’an’ın bayraktarı ve âlem-i İslam’ın kahraman kumandanı olan ordunun şerefini kırıyorsun ve hesenelerini hiçe indiriyorsun dedim.”[32]

“Kahraman ordunun zaferi ve şerefi ona verilemez. Yalnız onun bir hissesi olabilir. Nasıl ki ordunun ganimeti malları, erzakları bir kumandan verilse zulümdür, dehşetli bir haksızlıktır.”[33]

“Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş, BİR ADAM hakkında 30 sene evvel bir hadis-i şerifin ihbarıyla KUR’AN’A ZARARLI öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi.”[34]

Nursi, açıkça Atatürk’e dost olmadığını da söylemiştir:

“Evet, çok emarelerle bildik ki; bana hücum edenleri tahrik eden Mustafa Kemal’e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır.”[35]

Ayrıca Said-i Nursi, Atatürk’e cifir hesabını kullanarak da saldırmıştır.[36]

Şapkayı dinsizliğin sembolü olarak gören ve “350 bin tefsirin işaretiyle tesettüre en uygun kıyafet çarşaftır. Çarşaf, kadınların siperi ve kefesidir”[37] diyen ve 11 aya mahkûm olan Said-i Nursi’nin “üniversite kurmak isteyen çağdaş düşünceli bir İslam âlimi olduğu” iddiaları gülünçtür. Onun kurmak istediği, “üniversite adı altında” eğitim öğretim verecek bir medresedir. (Said-i Nursi’nin ‘hurafeciliğine’ de ilerde başka bir yazımda yer vereceğim).

“...Bu şahsın (Said-i Nursi) yönettiği, körpe beyinlerin karanlık düşüncelerle köreltildiği ışık evlerinde, ‘Atatürk’ün bir gözünün öküz gözü olduğunun’ anlatıldığı herkesçe biliniyor; çünkü Said-i Nursi hazretleri, bir karşılaşmasında Atatürk’ün gözlerinden birini çıkarıp, onun yerine bir öküz gözü taktığını görmüştür! Nursi’ye göre sahtekâr doktorlar da Gazi’nin gözlerinden birinin öküz gözü olduğunu Türk milletinden saklamayı başarmışlardır.”[38]

“...İfşaatta bulunan iki öğrencinin açıklamalarından öğreniyoruz ki, Fethullah cemaatinde Cumhuriyet’in adı ‘kefere düzeni’, Atatürk’ün adı ise ‘Deccal’dir.”[39]

İşte anlatılmayan“Hür Adam”!

Elinizi vicdanınıza koyun ve bu adamın ne kadar “hür” olduğuna siz karar verin!...

Kurtuluş Savaşı’na “dişe dokunur” hiçbir katkısı olmayan Said-i Nursi’yi “Hür Adam” diye parlatanları, Kurtuluş Savaşı’nın gerçek din adamları, gerçek “Hür Adamları” asla affetmeyeceklerdir. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Amasyalı Hoca Abdurrahman Kamil Efendi, Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi, Konya Mevlevi Dergahı Lideri Abdülhalim Çelebi, Hacı Bektaş Dergahı Postinişi Cemalettin Çelebi, Afyonlu Müderris İsmail Hoca (Çelikalay’ın kurucusu), İspartalı İbrahim Hoca (Demiralay’ın kurucusu), Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi Hoca, İstanbullu Cemal Hoca, Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca, Libyalı Şehy Ahmet Sünisi ve Şair Mehmet Akif gibi daha yüzlerce gerçek “Hür Adam”ı saygıyla ve rahmetle anıyorum.
 
İşte burada kesişen yollar ayrılıyor kardeşim,nasıl geçmişle yüzleşip hesap sormak istiyoruz dediğinizde,belki olanları bilen ama olayları o günkü şartların geliştirdiğine inanan kimseler gerçeği dile getiremediler.Bir nevi hesplaşma içine girmeniz,bazı kardeşlerimizinde tabu olarak gördüklerinizi kendi düşüncelerinde ve bu işin ilim sahibi kişilerin bilgisi ışığında hesap sorulması gayretinde olabilir.
Birde,amerikalı hoca ile sait efendiyi karıştırmamak lazım geldiğini söylediğinde içimden bir ses birine biat,diğerini inkar anlamına geldiğini söylüyor.Oysa yenisi,eskisinin devamı niteliğnde olduklarını beyan ederken cemaatin tamamıda ilk imamları olarak Pensilvanya sakinini kabul etmez mi?
Dediğim gibi,bu iş eninde sonunda kimin hocası daha kerametliye dönecek ki;bırakınız bizim dinimiz bize,sizinki size sözü ile olay burada kalsın.

ben hocaları yarıştırmıyorum hepsinin birbirinde farklı meziyetleri var yenisi yol eski yolla uyum içinde olduklarını söyleye bilir ama bunu said nursinin hayatına bakarak aynı olamdığını açıkça görürüz kendisne mekkeden davet geldi ama gitmedi hatta dediki mekkede olsam türkiyeye gelirdim dedi : ) durum buyken nasıl aynı olur said nursi türkiyeyi karış gezerken diğeri ülkeleri karış karış geziyor ama risaleler dünyayı geziyor : )

saind nursiden korkmanıza gerek yok bu gün bir çok konuda hemfikirsiniz ama o fikirleri bilmek lazım : )

hayatı zindanlarda geçiyor sonra her zindan ona verilmiş bir medrese olunca bundan vaz geçip sürgüne gönderiliyor ve kimsenın olmadığı yerlerde gezdiriliyor ama sonuç hem hüsran oluyor bunu hayatını okuyarak görmek mümkün sorarım size böyle bir hayatı yaşamak kolaymı kaçıp gitmek varken eline ne geçti peki sorarım size dünyada makam sahibi mi oldu dünyaya bıraktığı tek şey kitapları oldu: ) ama bunuda ona çok görüyorlar olsun onu okuyup hidayete erenler varsa ne mutlu ona : )

şu isim konusunda bildiğinzi gibi bazı kişiler doğdukları yerler ile anılırlar said i nursi kendisi doğduğu köyün adını soyadı yapmış veya oyle anılmak istenmiş : ) ama saidi kürdi genelde hakarat edenler kullanıyor bende buna engel olurum kusura bakmayın

adı ile hitap edin bediüzaman lakabını kendisine dönemin alimleri vermiştir buna inanırsınız veya inanmazsınız size kalmış araştımak lazım : )

konu uzadıkça uzar son sözüm kim neye inanmak isterse inanır akıl irade ve kalb hepimizde var özgür irade beyler herkes kendi fikrini beyan eder ama fikirler hakaret içerikli olmamalı saygı duyulur veya duyulmaz o kişiseldir amaç allaha kul olmak ve ibadet etmektir yollar farklı olabilir ama varış noktası aynıdır : )
 
Ortada bir video var , kim derlemiş hazırlamış belli olmayan hiç bir dini ilmi kaynağa dayandırılmadan , tamamen kafadan uydurulmuş ..
Yukarda o kadar çok kafadan uydurma laf salatası yapılmışki ... Siz bu yorumlarınızla ancak ego nuzu tatmin edersiniz güya Said nursi ve cemaati ne zarar verebileceğinizi sanıyorsunuz .. Elhamdülillah sizin gibiler sayensinde imanımız bir kat daha arttı , ve daha çok okumaya teşvik etti ziyadesiyle ..
Danimarkada Peygamberimiz (s.a.v) için şizofren hastası demişlerdi töbe haşa ve kella ..
Siz onada inanmışsınızdır eminim .. Said Nursi hazretlerini bastırdıktan sonra aynı şeyi peygamberimiz içinde yaparsınız ... Rabbim sizlere akıl fikir , tez zaman da selamet versin (gerçekten samimi inananlar iseniz ) ki deilde ebu cehilller gibi fitne çıkarıcılar iseniz size verilen mühleti bekleyiniz o sizi bulur ...

EBU CEHİLLLER SIDDIK I EKBERLER KIYAMETE KADAR YER YÜZÜNDE VAR OLACAKLARDIR .. ALLAH IN AHTI BÜTÜN KIYAMETİ SARACAKTIR VE SÖZ VERDİĞİ GİBİ NURUNU TAMAMLAYACAKTIR . AMA BİZİM ELİMİZLE AMA BAŞKA BİR KAVİM İN ELİ İLE..
 
bu ne idüğü belirsiz adamları öle taparcasına savunuyorsunuz ki hiç bilmeyen bi adam bu şahısları haşa peygamber falan sanacak.

atatürk ü dinciler neden hiç sevmez biliyormusunuz ?

çünkü atatürk,dincilerin insanları allah la aldatmasının yolunu kesmiştir.sevmeme sebeplerinden biri budur.

bu devirde ağzından allah kelimesi düşmeyenden korkar oldum.kimse k.bakmasın.

benim allah ile islamiyet ile arama ne said nursi denen şahıslar ne de sahte müslümancıklar girebilir.

kimseye de ihtiyacım yok.eğer olurda birine danışmak istersem,en iyi tefsirlerden biri olan elmalılı hamdi yazır ın tefsir ettiği kuran ı kerim i açar okurum.

böle saçma sapan kişileri de savunmam.
 
Casiye Suresini bir tefsirle oku o zaman =)...

Ortada bir video var , kim derlemiş hazırlamış belli olmayan hiç bir dini ilmi kaynağa dayandırılmadan , tamamen kafadan uydurulmuş ..

Hangi video bu kardesim? :001_wub:
 
Ortada bir video var , kim derlemiş hazırlamış belli olmayan hiç bir dini ilmi kaynağa dayandırılmadan , tamamen kafadan uydurulmuş ..
Yukarda o kadar çok kafadan uydurma laf salatası yapılmışki ... Siz bu yorumlarınızla ancak ego nuzu tatmin edersiniz güya Said nursi ve cemaati ne zarar verebileceğinizi sanıyorsunuz .. Elhamdülillah sizin gibiler sayensinde imanımız bir kat daha arttı , ve daha çok okumaya teşvik etti ziyadesiyle ..
Danimarkada Peygamberimiz (s.a.v) için şizofren hastası demişlerdi töbe haşa ve kella ..
Siz onada inanmışsınızdır eminim .. Said Nursi hazretlerini bastırdıktan sonra aynı şeyi peygamberimiz içinde yaparsınız ... Rabbim sizlere akıl fikir , tez zaman da selamet versin (gerçekten samimi inananlar iseniz ) ki deilde ebu cehilller gibi fitne çıkarıcılar iseniz size verilen mühleti bekleyiniz o sizi bulur ...

EBU CEHİLLLER SIDDIK I EKBERLER KIYAMETE KADAR YER YÜZÜNDE VAR OLACAKLARDIR .. ALLAH IN AHTI BÜTÜN KIYAMETİ SARACAKTIR VE SÖZ VERDİĞİ GİBİ NURUNU TAMAMLAYACAKTIR . AMA BİZİM ELİMİZLE AMA BAŞKA BİR KAVİM İN ELİ İLE..


Şunu bir okuda ondan sonra samimiyet testi yap:



RİSALE-İ NUR NEDİR? NURCULAR nereye Koşuyor?

50 yıllık yaşamımın Dinim adına en anlamlı sorgulamasını 2009 yılında yaşadım.
Bu sorgulama tanıştığım Nurcu bir mühendis kardeşim sayesinde oldu. O arkadaş, SAİD NURSİ’yi bana anlattı. Aşağıda bu sohbetin bir özetini yaptım.

2009 yılından başladığım okuma, araştırma, sorgulama ve tartışma konulu çalışmalarda gördüm ki “…miş gibi..” yapılarak aslında mevcut dinin bozulmaya çalışıldığı, İslam’ın temel kavramları ve ritüelleri kullanılsa da İSLAMA ait kavramların İÇİ BOŞALTILARAK, İSLAMSI yeni bir dine gidildiği, yeni bir kitap ile “BANA GÖRE DİNİ” elde edildiğidir.

İsa’dan a.s. sonra PAVLUS isimli bir şahıs çıktı. İsa’nın a.s. kendisine seslendiğini ( bizde rüya yoluyla) Havarilerin inananlara (İsevilere) kendisinin ise bütün bir insanlığa mesaj vermekle görevlendirildiğini söyledi. Kendisinin MÜJDECİ olduğunu söyledi. İSEVİLER olarak tanımlanan inananların isimlerini de değiştirdi. İsa’nın a.s. yeniden yeryüzüne ineceğini (bizde de hem İsa hemde Mehdi’nin geleceği) söyledi ve Pavlus öğretisine inananlar HIRİSTİYAN (Mesihçi,Müjdeci) olarak yeni bir sıfatla anılmaya başladılar.

Pavlus talebesi ve doktoru olan LUKA’ya da bir eser yazdırdı. PAGANİST bir eser. Havarilere uyan Nasraniler azınlıkta kaldı. Sonra Tevrat’a ait Şeraiti uygulayan İsa’nın a.s. adı kaldı ortada sadece. Ardından Hıristiyanlar İLHAM ile yazılan mektuplar ve Konsiller ile idare edildiler. Kur’an-ı Kerim bu kitleleri “ …kavramların içini boşalttılar…” olarak tanımlamaktadır.

Bir çok yakınım var ki bu yolda. Bir çok arkadaşım var ki neferi, Nurcular cazibe merkezi olarak gündemin birinci sırasında. Gündelik hayatlarında benim kadar Müslüman. Lakin yazdıkları ve anlattıkları bir acayip. Kabullerinin bir çoğu “ BANA GÖRE DİNİ” Bütün örneklemeler ve ölçüler Risaleden alıntıyla açıklanıyor. Risale ise tıpkı MÜJDECİ kitap gibi “Risale-i Nur dairesine girenler imanlarını kurtarıyor….” , o da son kurtarıcıyı bekliyor. Yani “Köprüden Önce Son Çıkış” ok işaretinin yönü de Risale.

RİSALE-İ NUR ve Müellifi hakkında konuşmak istiyorum. Dinlemek ve anlamak istiyorum. Ard niyet taşımaksızın konuyu irdelemek, tartışmak istiyorum.

Tek Şart; “HAKEM, KUR’AN-I KERİM” olacak.

Konuya yaşadığım tecrübeden hareketle başlamak istiyorum.

Benim hikayem;

2009 yılında bir arkadaşım, Risale-i Nur’u ve Said Nursi’yi bana anlattı. Buna göre kısa kısa,

1-) Said Nursi 14 yaşında iken RÜYA aleminde Resulullah’tan s.a.v. İLİM istemiş ve “Bir başkasına SORU SORMAMAK ?” şartıyla, kendisine VEHBİ ve LEDÜNNİ ilim verilmiş.

Ben sordum; Peki Peygamberimiz s.a.v. Said Nursi’nin bir başkasına sorup, sormadığını nasıl denetlemiş? Ne zamana kadar bu denetim sürmüş? Sonuç karar ne zaman ve kime açıklanmış? Peygamberin İLİM verdiğine dair tarihte örneğiniz ve deliliniz nedir?

2-) Hz.Ali r.a. ile aralıksız birlikte olarak cemaati yönettiğini, Cemaatin adını Hz.Ali’nin r.a. koyduğunu, bir kısım metinleri onun yazdırdığını ya da onay verdiğini, Hz.Ebubekir’in ’r.a. yaşadığı dönemde bir hutbesinde Risale-i Nur’dan açıkça haber verdiğini, Hz.Ali’nin de Ayet-ül Kübra Risalesini okuyarak dua etmesi nedeniyle kabir azabı görmeyeceğinden emin olduğunu,

Ben sordum; Her iki büyük sahabenin ve bilhassa Hz.Ali’nin r.a. yaşayan biriyle günlük mutad bir programla görüşmesini nasıl anlamalıyım? Maide suresi 116,117 de Hz.İsa .a.s örneklemesiyle öldükten sonra insanların yaşayanlarla irtibatının kesildiğini vaaz etmişken.
Sonra 1400 yıl önce Hz.Ali’nin r.a. bu duayı ettiğine dair deliliniz ne?

3-) A.Geylani ve İmamı Rabbani’nin o’nun HADİMİ (Hizmetini gören) olduğunu,Bir tek Hz. Hamza’dan r.a. İSTİMDATta bulunduğunu ve onun bizzat sürekli yardım ettiğini,

Ben sordum, Şehitlerin ölü olmadığını ama yaşayanlarla irtibatlarının da OLAMADIĞINI Kur’an-ı Kerim Yasin 26-27, Bakara 154, Al-i İmran 169-170 ayetlerinde ve konuyla ilgili tefsirlerde ifade ediliyor. Buna göre sahabenin yaşayan Said Nursi ile irtibatını nasıl açıklayacağız?
Tarihen Said Nursi’nin Rusyadaki esaretten nasıl kaçtığı ve kaçırılması sonrası 4 yabancı ülkeden nasıl geçtiği konusu açıklanmamışken, hangi delille A.Geylani ve İmam-ı Rabbani kaçırmıştır diyebiliyoruz?

4-) Kendisine Ulemanın Ekserisinin ortak görüşüyle BEDİÜZZAMAN sıfatının layık görüldüğü, Gavs ve Kutb’un üzerinde bir değer ifade etiğini,

Sordum, Bu ulema kimlerdir? Ne zaman toplanmıştır?, İslam’da Konsil türü toplantı var mıdır? Allah’ın sıfatlarından olan bir benzetme dil tekniğinin izin verdiği söylense de “ ki bu kavramın saptırıldığına inanıyorum” bu ifade çok tehlikeli değil midir? Said Nursi’nin kendi ifadesi hariç O dönemin önemli Din ve Edebiyat adamlarından bu yönde bir açıklama var mıdır? Gavs ve Kutub kavramlarının bazıları tarafından her ne kadar kullanılıyorsa da İSLAM KÖKENLİ olmadığını, Kur’an-ı Kerim’e aykırı olduğunu,

5-) Said Nursi’nin Risaleyi yazmadığını, kendisine Allah tarafından yazdırıldığını, Levh-i mahfuzdan olduğunu, hatta ağzından çıktığı şekliyle yazıldığını, düzenleme bile yapılmadığını, bütünüyle KUSURSUZ ve EKSİKSİZ olduğunu, o nedenle de orijinal metnin korunduğunu ve korunması gerektiğini,

Sordum, Sayılan bu özellikler Kur’an-ı Kerim’e ait özelliklerdir. Bu ikinci bir ilahi bir eser midir? Levh-i Mahfuz Allah’ın bilgisi olduğu, Peygamberimiz’in s.a.v. dahi konu hakkında bilgiye dair bir açıklama yapmadığına göre bu konuda fikir bildirenin hükmü nedir?

6-) Risalenin Kur’an gibi 23 yılda İNZAL olduğunu, yine Risalelerin İNZALİ esnasında Said Nursi’nin hastalandığını,

Bu özellikler tıpkı Peygamberimize vahyedilen Kur’an ve tıpkı Peygamberimiz’e Vahiy geldiğinde rahatsızlandığını örnekleme oluyor. Bu benzetme çok büyük bir iddia değil mi? Buna inanan Risale’yi yeni ilahi kitap kabul etmiş olmaz mı?

7-) Risale-i Nur’a tabi olanların İmanlarını kurtararak, CEHENNEM ATEŞİ GÖRMEYECEKLERİni,

Bu vaadi Peygamberimiz s.a.v. dahi yapmamıştır. Kızı Fatma’ya r.a. bile taahhüt verememişken, iddia sahibi bu dinin dışında yeni bir din tariflemiş olmuyor mu?

:cool: Said Nursi’nin hayatı boyunca kimseye soru sormadığını ancak sorulan her soruya cevap verdiğini, Bilgisini Allah’ın İLHAMI ile edindiğini, Hz.Ali’nin gayb konusunda yardımcı olduğunu,

Hz.Ali r.a. vefat etmiştir. Said Nursi’ye sorulan soruları duyması, sonrasında değerlendirip cevaplarını söylemesi, Güncel gelecekten haber vermesi tarihte büyücüler dışında örneği görülmeyen bir davranış olduğunu,

9-) Geçmiş ve Gelecek yani GAYBE dair bilgisinin olduğunu, MEZARININ YIKILACAĞINI ölümünden 40 yıl önce bilip yazdığını….. benzeri konuları uzun uzun anlattı.

Öleceği gün hakkında kişinin hissetmesini bilemem ama dışındakilerin “evet bak doğruyu söylemiş” demesinin İslam’ın reddettiği ve Kur’an’ın çok açık tanımladığı bir düşünce olduğunu bildiğimi söyledim.

İlk anda çok şaşırdım. Hatta arkadaşımın şaka yaptığını düşündüm. Baktım inandığı gerçeği söylüyor. Daha yetkin Nurculara danıştım ki sonuç aynı. Oturdum Yeni Asya yayınlarından Risaleleri okumaya başladım. Risale-i Nur isimli eserde Arkadaşımın anlattıklarının hepsi gerçek ve fazlası da olduğunu gördüm.

Örneğine hiç rastlamadığım ve duymadığım biçimde kendi kendisini öven, hatta NARSİST, olmayan AHENK, olmayan ilahi disiplin, şeffaflık, açıklayıcılık, gizemler, uzun ve bağlantısı zor kurulan tekrarlı cümleler, delili olmayan sekine, celcelutiye kasidesinin VAHİY olduğu, hint felsefesi Gavs ve Kutup kavramları, Kendisinin bütün gelecek sırları bulduğu, bildiği, son ilahi kitap olan Kur’an-ı Kerim’den sonraki EŞSİZ ve bir daha yazılamayacak EKSİKSİZ ve NOKSANSIZ kitap olduğu gibi.

Ardından, A.Tekhafızoğlu “Nur Risalelerine Eleştirisel Bir Yaklaşım”, A.Bayındır’ın “Doğru Bildiğimiz Yanlışlar ve Aracılık ve Şirk”, Mehmet Erol’un “Hurafelerden Hidayete Doğru Hatıratım”, Prof.Dr.Ahmet Akgündüz “Risale-i Nur’a Yapılan Bazı İtirazlar ve İlmî Cevapları”, “sorularlarisale.com”, “risaleinurenstitusu.org” gibi siteleri inceledim.

Bilhassa “sorularlarisale.com” isimli sitede, eleştirel manada sorulması gereken tüm sorular sorulmuşken, verilen cevaplar karşısında kanım dondu.

Prof.Dr.Ahmet Akgündüz beyin cevabi yazısında “Hâlbuki biz NUR TALEBELERİ şuna inanıyoruz: Şahsî araştırma ve tesbitlerime göre, ASRIMIZIN FERÎD ve müceddid makamını ihrâz eden zat, RİSÂLE-İ NURUN ŞAHS-I MA‘NEVÎSİDİR ve o şahs-ı ma‘nevî adına onun tercümanı olan Bediüzzaman Said Nursi’dir. Bu zatın, daha evvelki veya olsa dahi şu zamandaki bir KUTB-I A‘ZAMIN TASARRUFU ALTINA GİRMEYE MECBURİYETİ YOKTUR. Zira KENDİSİ KUTB-I A‘ZAMLIK MAKAMININ DA ÜZERİNDE OLAN FERDİYYET MAKAMINI İHRÂZ EYLEMİŞTİR.” Bu yazılanları okuduğumda, KUTBU AZAM kavramının ne olduğunu incelediğimde tarifsiz hayal kırıklığı yaşadım.

SON SÖZ; bu konu hakkında konuşmaya ama çok ciddi olarak konuşmaya, eğip bükmeden konuşmaya çok ama çok ihtiyaç var. Delilleriyle, kaynaklarıyla, genel geçer ifadelerden bağımsız olarak, sarıp sarmalamadan konuşmaya çok ihtiyaç var.

AYDIN ÖZEN
 
bende şunu söliyim,dincilerden,yobazlardan,tarikatlardan,ağzından allah kelimesi düşmeyip te içinde binbir fesatlık olan sahte müslümancıklardan fazla islam a zarar veren olamaz.bunu da böle bilin.bakınız peygamberlerin arap yarımadasına gönderilme sebebi.
 
herkes bir yerlerden bişiler bulmuş yapıştırmış koymuş davası adına
buyrun bizde buradayız adına izleyin bakalım
yahudi Atatürkün İslama Verdiği Zarar, - YouTube
abd nin uşaklığını kim yapıyormuş açık seçik görün hemde 100 yıl öncesinden temelleri atılmış ..



Sevgili pastella yahudi uşaklığı kim yapıyor bilmek istermisin ?

Kim marmara gemisinde israil askerleri tarafından katledilen 9 müslümanın intikamını alacağız deyip hiç bir b.k yapamadı yapmadı hatta yahudilerden aldığı ödülü geri vermem diye ısrar etti. bil bakalım...
 
bende şunu söliyim,dincilerden,yobazlardan,tarikatlardan,ağzından allah kelimesi düşmeyip te içinde binbir fesatlık olan sahte müslümancıklardan fazla islam a zarar veren olamaz.bunu da böle bilin.bakınız peygamberlerin arap yarımadasına gönderilme sebebi.

Biz her millete bir peygamber gönderdik. O da Allah’a ibadet edin, tağuttan uzak durun! dedi. Sonra onlardan bir kısmına Allah hidâyet nasib etti, bir kısmı hakkında da sapacaklarına dair hüküm kesinleşti. İşte gezin dolaşın dünyayı da peygamberleri yalancı sayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görün!

Nahl Suresi 36

..........
 
farkettiyseniz peygamberlerin demiştim =) tüm peygamberlerin diye bir hitab kullanmadım =)
 
herkes bir yerlerden bişiler bulmuş yapıştırmış koymuş davası adına
buyrun bizde buradayız adına izleyin bakalım
yahudi Atatürkün İslama Verdiği Zarar, - YouTube
abd nin uşaklığını kim yapıyormuş açık seçik görün hemde 100 yıl öncesinden temelleri atılmış ..


Bu başlık altında konu sapmasın diye çabaladım durdum ama nafile. O halde siyaset -tarih -islam konuşalım pastella. said meselesinde çuvalladın, faturasını Atatürkemi kestin mübarek :)

Şu gönderdiğin ipe sapa gelmez videoyu değerlendirelim. Saidden beslenen bir zihniyetin tarihi bir bilgi alanı değil, bir inanç alanı gibi görmesini aslında kınamamak lazım.

Bu arkadaşlar öyle rahat sınıflandırırlar ki tarihi karakterleri: osmanlı süperdir, cumhuriyet berbatttır, vahdettin mükemmel, atatürk mürteddir, ittihatçılar mason, abdulhamit han cennet mekandır, çünkü tarihi tarihcilerden değil kadir mısıroğlu gibi bir kaçıktan, ve şair necip fazıldan öğrenirler. Onlar da tasavvufun kendilerine bahşettiği üfürme ilmini, maharetle kullanırlar. Bol bol üfürürler.

18. yüzyılda osmanlı nasıl bir cenderenin içindedir bilmezler, onlara söylenen şudur: söğütte kurulurken nasıl piri paksa, yıkılırken de aynen öyledir, neden geriledi ile fazla ilgilenmezler, çünkü tarih hocaları şunları söylemez söyleyemez:

Yavuz Sultan Selim mısırdan "eşari imamları" istanbula getirip koca bir ülkenin dini itikadını alaşağı etmiştir. İçinden bir sürü ilim adamı yetiştiren millet, medreselerde harita yakmaya başlar, pozitif bilimlere gerek yoktur çünkü, esas ilim batıni ilimdir sırlara vakıf olmak mescidlere kapanmak hizbeye çekilmek v.s. Çünkü örnek vatandaş dürüst esnaf, sağlam tüccar, bilim adamı değildir bunlara göre, bildiğin derviş tipi olmalıdır müslüman, etliye sütlüye karışmayan, sürü gibi, mal gibi insanlar yığınıdır. Tek anladığı toprakla haşır neşir olmaktır, başka şeye karışmaz, şehirleşmeye yanaşmaz. Çünkü imam rabbanileri üçgenin iç açıları toplamının 180 olduğunu bilmek bize ne kazandırır demiştir. Çünkü imam gazalileri ticareti önemsememiştir, çünkü yobaz şeyhülislamları matbaa- kitap deyince cin çarpmışa döner. Israrla sokturmaz ülkeye matbuatı. Eşarilerin kadercilik anlayışı öyle abartılıdır ki hastalıkla salgınla mücadele sıfırdır. Karantina diye bir kavram yoktur. Yönetici ne kadar zalim deli sapık da olsa itaat esastır. Ancak hassas oldukkarı fetvalarda vardır o durumlarda maharetlerini konuştururlar, işleri başlarından aşmıştır, Padişahın haremi ve kardeş katli için fetva çıkarmakla meşguldürler çünkü, saltanatçılığı İslama meşru göstermekle iştigal etmektedirler. Feth edilen yerlerdeki çocukları devşirip zorla islama sokmak gibi ulvi vazifelerin islami altyapısını ve meşruiyetini sağlamakla mükelleftiler.

Halka İslamı öğretmek miskin tekkelerine, sofilere kalır. Cemiyet çürümeye başlar, cemiyet çürüdükçe devlet çürür ve beklenen son...

Videoda hilafetin kaldırılmasından dem vuruluyor, Yahu insan sormadan edemiyor halife bütün islam aleminde otoriter güçtür. Peki ilga edilen bu makam ne işe yaramaktadır? Kim sallamaktadır afedersin halifeyi? Arabın umrunda değil düşmüş ingilizin peşine, filistinli topraklarını yahudiye el altından satmakla meşgul, arabistanda fahrettin paşa destansı bir direniş gösteriyor ne için? Halife mekkeyi, yavşak araplarla ingilizlere bırakmasını emrediyorda ondan... Bir makam layıki vecd ile temsil ediliyorsa ve etki alanı tüm ümmeti kaplıyorsa kıymeti harbiyesi vardır. Yoksa hiç bir önemi yok demektir. Peki hilafet makamı hiç mi bir şey yapmadı? Yaptı elbette hakkını yemeyelim. İngiliz uçaklarından anadoluya atılan "kuvvayi milliyeciler haindir, direnişçiler kafirdir" tutanakların altına şeyhülislamla birlikte mühür basma işinde pek mahirdiler.

Peki bu arada videdaki bilgiye göre ingiliz uşağı- yahudi(!) Mustafa Kemal ne yapıyor. Andoludaki milliyetçi subayları örgütleyip, direniş başlatıyor. Anlı şanlı şeyhler padişaha hilafete bağlıyız naraları atarken, Mehmet Akif gibi, Denizli Müftüsü gibi gerçek müminler millete direnmesi ve cihad etmesi için şehir şehir, cami cami dolaşıp vaaz veriyorlar. Dönemin İslamcıları(!) hangi ülkenin mandası olalım tartışması yaparken, milliyetçiler kafirle göğüs göğüse mücadele ediyor ve Allahın izniyle küfrü İzmir Körfezinde egede boğuyorlar.

Hayatımın hiç bir döneminde Atatürkçü olmadım, Laikliğe ve batı taklitçiliğine karşı ne denli karşı olduğumu da bu forumun eski sakinleri gayet iyi bilir. Ben hakkı haykırırken, kıvıran, takiyye yapan, moderatör olmak için diyalog yolunu seçen şakirdleri de gayet iyi bilirler. Bunuda anti parantez belirteyim. İnkilaplara karşı olmak, savaştan yeni çıkmış bir miletin, kendi başına ayakta kalmasını tesis edecek milli ekonomi ve sanayi hamlelerini görmezden gelmemizi gerektirmez. Eğer bu ülke Atatürk döneminde ki, tam bağımsız milli ekonomi ve kalkınma modeline devam etmiş olsaydı bugün bu halde olmazdık. Atatürkün hemen akabinde marshall yasalarına okey diyen İsmet İnönü ile birlikte "Bağımsız Türkiye" sona ermiştir, NATO üyeliği v.s de cabası. Bugün ülkede ne kadar Atatürk düşmanı varsa, canla başla çabaladıkları Avrupa Birliği hedefine doğru yol almaya çabalamaktadırlar. 2. Cumhuriyetciler ABD usülü demokrasiyi tesis ederken saidin has evladı fetullah ve onların şakirdlerine minnettardır.

Tarikat ve cemaat öğretileri sebebiyle küfre -kafire karşı direnmeyi aklının ucundan bile geçiremeyen, ABD nin kucağından inmeyen, bopun eşbaşkanlığını yapan, kafirle diyalog programları çerçevesinde "tevhidde birleştik" mavalları okuyan zavallı muhafazakarlık topyekün çuvallayacak, "bu memleket bizim, bu vatan bizim" diyen Antiemperyalist Kuran Müminleri çağa damgasını vuracaktır İnşallah.
 
Halifeligin hukmu kalmadi demek yanlis tespit olur. Zira hint muslumanlari, Sincanli turk muslumanlar (abdulhamid Hamidiye darulfunununu bu bolgeye insa ettirmistir, onlari egitmek icin subay gondermistir), kuzey afrikadaki sunusiler (halifeye hep bagli kaldilar) ve dahi misir halki tam olarak halifeye hep bagli kaldilar. Arap yarimadasinda bile uzunca sure hutbeler padisah adina okutulmustur ve hatta ben Suudi arap bir arkadasimdan bizzat 2. Abdulhamid`i yucelten sozler isittim. Bununla beraber bugunku Is bankasi halifelik makamini kurtarmak icin disinden tirnaklarindan artirdiklarini gonderen hint muslumanlarinin parasidir. Bircok savas malzemesini Rusyaya para odeyen Azeriler yoluyla kazanmistir duzenli ordu.

Bugun bile halifelik isteyen cok musluman vardir. O devirde islam topraklarinin %90i ingiliz isgali altindaydi. Cok fazla ovdugunuz insanlar hic bir zaman ingilize bir kursun atmamislardir. Yapilan savasa bir emperyalizme direnis susu verilse bile bir Turk Yunan savasindan fazla birsey degildir. Lozanda misaki milliden buyuk tavizler verilmistir. Daha o goreve layik adamlar yerine yeni kurulacak rejimin gorusune en uygun olan, duymak bakimindan basiretsiz (topcu subayi oldugu icin duyma bozuklugu oldugu biliniyor) ve fransizcasi zayif ustelik politikadan da bihaber, bu alanda daha once hic deneyimi olmayan Ismet inonu gonderilmistir. Turkiye Cumhuriyetini Lozanda temsil eden haim naum adli bir yahudi de vardir. Daha sonra bu kisi misira siyonizmden dolayi deliren halki yatistirmak icin ve en sonunda israilin kurulmasi icin filistine gitmistir. Modern alfabede bir ermeni tarafindan yapilmistir. Diger taraftan hadi o makamin feshedilmesi gerekliydi diyelim. Peki avrupadan aparma kurallarin hangi birisi islamla bagdasir. Islam sadece camilere gomulecek bir din midir? Ezan niye tum dunyada arapca iken turkiyede turkcelestirildi. Islam`in bedevilere layik bir din oldugunu, muhammet tarafindan arabistanda kurulmus oldugunu!? kim okullarda okutulsun diye bir kitaba yazdirmistir.

Sunu unutmamak lazim ki resmi tarih, resmi gazete vesaire amel defteri degil her yazan bu yuzden dogru degildir. 1. meclis demokratik bir meclisken 2. mecliste 2. grubun tasviye oldugunu, yuzlerce alimin asildigini, katliamlarin yapildigini burokratlarin olumune yakin en yakini olan kisilerle bile dusman olarak yalniz, meyus sekilde can verdigini anlatmaya gerek yok... Az biraz ilkokuldaki ezber tarihten daha akademik ellerde yazilmis hakiki tarih kitabi okuyan bunu bilir...

Son olarak:

kurani daha dikkatli okumaniz dilegiyle. Sadece Islam`a uyarsak sorunlar halolur.
Tagut nedir?
Cibt ve Tagut`un yolu dogru mudur?
Dogru degilse hangi yol dogrudur?
Hz muhammed (sav) ne ile sorumlu tutulmustur. Bize dusen gorev nedir?
Ummetciligi islam tesvik eder mi?

Son soruya ama.... diye uydurulacak mazeretler nefsi isteklerden dolayidir. Gerisi hikaye...
 
DERSAADETTEN ALINTI:

Cok fazla ovdugunuz insanlar hic bir zaman ingilize bir kursun atmamislardir. Yapilan savasa bir emperyalizme direnis susu verilse bile bir Turk Yunan savasindan fazla birsey degildir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şu cümlen hariç diğerlerinde aşağı yukarı hemfikirim kardeşim. Resmi tarihin atatürk ten başkası yalan ön kabullü anlayışı ile, islamcı tarihin milli mücadeleyi küçümseyen tavrı aynı bakış açısının farklı versiyonları... İkiside objektif olmaktan uzaktır. Yukarıdaki cümleyi en fazla zikreden ve tarihi böyle okumamızı telkin eden en hararetli savunucu, mukaddesat düşmanı kürtçü taraf gazetesinin ermeni yazarı sevan nişanyandır.

Atatürkü eleştirmek adına İstiklal Harbini küçümsemek hiç bir mümin kardeşime yakıştıramadığım bir yaklaşım. Şapkaya söverken, kafasına yunan fesi takarak program yapan kadir mısıroğlu gibilerin tarih okumalarından başka bir şey beklemek safdillik olur. Yaşanan tecrübeler bu cendereden çıkmanızı gerektirirdi.
 
Tağut anladığım kadarıyla imanları saptıranlara insanları doğru yolundan kandırıp çevirtip kendine taptırtanlara /tapılanlara verilen bir sıfattır yanlışım varsa düzeltiniz. Şimdi atatürk ne yaptı? risalei nur yazıp sonra risalelerini kurana eş tutup allahtan saymış yani risaleleri allah katından sayıp insanların imanını saptırıp doğru yolundan çevirmişmidir? mesnevi yazıp mesnevisini allah katında sayıp insanları doğru yolundan çevirmişmidir?

atatürk ne yapmış? kuranı türkçeye çevirtmiş dinimizi sorgulayabilir hale gelmişiz islama ters olan şeyleri kabak gibi görür olmuşuz, böylece bize islamı anlatanların doğrumu yoksa yanlışmı anlattığını ölçme imkanına sahip olmuşuz ve din adına cambazlık yapan hokkabazları ağzını eğip büküp sanki allah katında konuşuyormuş havası verenlerin hilelerini anlayabilir hale gelmişiz bu tağutluksa ne güzel tağutluktur keşke saidi kürdi gibi yüz bin tane evliya olacağına bir tane atatürk gibi tağut daha gelse. allahımı bin şükür olsun dinimi hiç bir aracı olmadan direk kuranı okuyarak öğrenebiliyorum , kuranı kendi dilimde okuyup anlamama vesile atatürkün mekanı cennet olsun, saidi kürdi gibi evliyaların allah belasını versin.

atatürk dinimizi dilimize çevirtmeseydi biz dinimizi kimlerden öğrenecektik? saidi kürdi gibi mevlana gibi evliyalardan , şeyh nazım kıbrısi gibi peygamber torunlarından, adnan oktar gibi mehdilerden öğrenecektik!?!? öğrendiğimiz islamıda gerçek islam sanacaktık...ülkemiz şeyhler dervişler meczuplar memleketine dönecekti, geri kalmış sapık şeriat ülkelerinden bir farkımız kalmayacaktı....

zaman zaman bakıyorum müslüman geçinenlere eğer islamı kendi kaynağından okuyup anlama imkanım olmasaydı islam düşmanı olurdum herhalde. müslüman geçinipte her türlü pisliği yiyen, adaletten haktan haklıdan yana olacağına yandaşlarından taraf olan, her türlü fitnenin fesadın peşinde koşturan, türlü türlü entrika çevirip deniz fenerleriyle dolaşan beş vakit namaz kılıpta ahlaksızlık peşinde koşturan müslüman geçinenleri gören doğal olarak islamdan soğuyor.

atatürke saldıranların müslüman olduğuna inanmıyorum, hiç bir müslüman milletine büyük hizmetlerde bulunmuş bir insana dil uzatarak fitne fesatlık peşinde olmaz. atatürke tağut saidi kürdiye evliya diyen bir müslüman benim kardeşim olamaz, kalleşe kahpeye, bölücülük bozgunculuk yapanlara kardeş diyecek kadar daha aklımı yitirmedim, allah yazdıysa bozsun ...

notlar;
( halifelikten bahsedilmiş, halifelik makamı abbasilerden önce yoktu, halifeliği abbasiler icat etmişlerdir. abbasilerden önce emir-ül mümin makamı yani müminlerin emiri makamı vardır.)

(amerika atatürk zamanında süper güç değil, bağımsızlığını yeni kurtarmış ingiliz sömürüsünden kurtulmuş bir ülkedir. )

(atatürke en büyük desteği veren hint müslümanları değil tam tersine başını gandhinin çektiği ingiliz sömürüsüne başkaldıran hindular-budistler vermişlerdir.)

Cok fazla ovdugunuz insanlar hic bir zaman ingilize bir kursun atmamislardir. Yapilan savasa bir emperyalizme direnis susu verilse bile bir Turk Yunan savasindan fazla birsey degildir.

Şu cümlen hariç diğerlerinde aşağı yukarı hemfikirim kardeşim. Resmi tarihin atatürk ten başkası yalan ön kabullü anlayışı ile, islamcı tarihin milli mücadeleyi küçümseyen tavrı aynı bakış açısının farklı versiyonları... İkiside objektif olmaktan uzaktır. Yukarıdaki cümleyi en fazla zikreden ve tarihi böyle okumamızı telkin eden en hararetli savunucu, mukaddesat düşmanı kürtçü taraf gazetesinin ermeni yazarı sevan nişanyandır.

Atatürkü eleştirmek adına İstiklal Harbini küçümsemek hiç bir mümin kardeşime yakıştıramadığım bir yaklaşım. Şapkaya söverken, kafasına yunan fesi takarak program yapan kadir mısıroğlu gibilerin tarih okumalarından başka bir şey beklemek safdillik olur. Yaşanan tecrübeler bu cendereden çıkmanızı gerektirirdi.

Bu mesajı okuduğumda şoka uğradım sonra bir daha okudum , yahuuu harici mesajı kendi mesajına niye karıştırıyorsun? madem karıştırıyorsun bari yazının rengini felan değiştir yanlış anlamaya mahal kalmasın. (bir an ermeni dönmesi pkklı kürt konuşuyor yada şuursuzun-mankurtun biri sallamış sandım, sırtımdan bıçaklanmış gibi hissettim. yazılarını konularını keyifle beğenerek takip ettiğim için kullanıcı adına baktım başka birinin mesajınımı okuyorum diye, bir yanlışlık yoktu, yazılarını beğenerek takip ettiğim biri değilde karşı olduğum başka birinin mesajı olsaydı normal karşılardım, içimden bir brütüs vakası dedim o derece bir şase oldu.)
 
kimin hazırladığı belli olmayan bir video yu koyarken göğüsünüz kabara kabara nara atıyor idiniz ..
Kendinizi müslüman mış gibi göstererek birde , hatta utan madan birde kur-an ı kerim i bile kaynak edindiniz .. Pişkinliğin bu kadarı .. 100 sene önce temeli atıplmış bir planın çatı katında oturan başbakana yok hediye yi geri vermedi bilmem ne yapmadı ..
100 sene önce fransızın ingilizin kucağına oturtuldu bu ülke .. Video yu tam izlemediniz sanırıM .. Video nun sonunda kemal ve abd li senatonun nutukları birbirine yaltaklıkları yer alıyor ...
LAİKLİK NEREDNE BU ÜLKEYE SOKULDU AÇIN Bİ ARAŞTIRIN .. Bu ülkede o zamanlar alınan kararların bi tanesi t.c devletinin lehine oldu diyen bi Allah ın kulu çıksın .. Atatürk ün en büyük amacı bu ülkede islamı bitirmek deilmiydi ? Neden hilafeti yıkma karşılığında türkiye ile anlaşmaya oturdular ?
ULUCANLAR DA NEDEN ASILDI O KADAR SUÇSUZ MASUM İNSAN .. KİMİ KANDIRIYORSUNUZ SİZ ?
EE NORMAL DİR KEMAL İN TORUNLARISINIZ ONUN DAVASINI GÜDERSİNİZ ... BİZ OSMANLI TORUNUYUZ , SONUNA KADAR DAVAMIZ ATALARIMIZIN BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM ETMEK , TIPKI RAHMETLİ MENDERES , RAHMETLİ ÖZAL VE BEK SAYIN BAŞBAKANIMIZ GİBİ ... SİZİN GÜDECEK BİR DAVANIZ BİLE YOK !! SİZİN DAVANIZ ANCAK ÇAMUR ATMAK MÜSLÜMANLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRME ÇABASI İÇERİSİNDE FİTNE ÇIKARMAK ŞU AN YAPTIĞINIZ GİBİ .. Vay neymiş mustafa hoca said nursiye şöyle demiş ... Lan kaç kişi said nursiden zarar görmüş şu ülkede bre imansızlar ?
Deyinki bu ülkede said yüzünden bir kişinin burnu kanamış ... Sizin yaptığınız bu vijdansızlığı rusya yapmamıştır 2500 kişik cami inşaatı mahkemelik iken rus hakimler izin çıkarmışlardır .. Rus kadarbile deilsiniz ... Rabbim bütün dünyada ki müslüman alemini sizin gibi fesat çıkarıcılardan korusun
 
kimin hazırladığı belli olmayan bir video yu koyarken göğüsünüz kabara kabara nara atıyor idiniz ..
Kendinizi müslüman mış gibi göstererek birde , hatta utan madan birde kur-an ı kerim i bile kaynak edindiniz .. Pişkinliğin bu kadarı .. 100 sene önce temeli atıplmış bir planın çatı katında oturan başbakana yok hediye yi geri vermedi bilmem ne yapmadı ..
100 sene önce fransızın ingilizin kucağına oturtuldu bu ülke .. Video yu tam izlemediniz sanırıM .. Video nun sonunda kemal ve abd li senatonun nutukları birbirine yaltaklıkları yer alıyor ...
LAİKLİK NEREDNE BU ÜLKEYE SOKULDU AÇIN Bİ ARAŞTIRIN .. Bu ülkede o zamanlar alınan kararların bi tanesi t.c devletinin lehine oldu diyen bi Allah ın kulu çıksın .. Atatürk ün en büyük amacı bu ülkede islamı bitirmek deilmiydi ? Neden hilafeti yıkma karşılığında türkiye ile anlaşmaya oturdular ?


ULUCANLAR DA NEDEN ASILDI O KADAR SUÇSUZ MASUM İNSAN .. KİMİ KANDIRIYORSUNUZ SİZ ?


EE NORMAL DİR KEMAL İN TORUNLARISINIZ ONUN DAVASINI GÜDERSİNİZ ... BİZ OSMANLI TORUNUYUZ , SONUNA KADAR DAVAMIZ ATALARIMIZIN BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM ETMEK , TIPKI RAHMETLİ MENDERES , RAHMETLİ ÖZAL VE BEK SAYIN BAŞBAKANIMIZ GİBİ ... SİZİN GÜDECEK BİR DAVANIZ BİLE YOK !! SİZİN DAVANIZ ANCAK ÇAMUR ATMAK MÜSLÜMANLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRME ÇABASI İÇERİSİNDE FİTNE ÇIKARMAK ŞU AN YAPTIĞINIZ GİBİ .. Vay neymiş mustafa hoca said nursiye şöyle demiş ... Lan kaç kişi said nursiden zarar görmüş şu ülkede bre imansızlar ?
Deyinki bu ülkede said yüzünden bir kişinin burnu kanamış ... Sizin yaptığınız bu vijdansızlığı rusya yapmamıştır 2500 kişik cami inşaatı mahkemelik iken rus hakimler izin çıkarmışlardır .. Rus kadarbile deilsiniz ... Rabbim bütün dünyada ki müslüman alemini sizin gibi fesat çıkarıcılardan korusun


Neden çirkefleşiyorsun? neden lanlı lunlu konuşuyorsun? zoruna giden neyse açıkça yaz bizde anlayalım zoruna giden şeyi. durup dururken osmanlı torunu olduğunu söylemekteki maksadın ne? Türk değilmisin yoksa? genelikle Türk olmayanlar kendilerini kamufule etmek amaçlı osmanlı toruyunuz diyorlar, galiba fars yezidi asıllı şafiii kürtsün, ermeni asıllı alevi kürt olsan osmanlıyada karşı olurdun yanlış diyorsam söyle aslını. Ben Türk Oğlu Türküm ATAMLA GURUR DUYUYORUM , Osmanlıda bendendir Selçukluda bendendir.

ulucanlar cezaevinde masumlar değil din düşmanı koministler gebertiliyordu, ne iş yoksa kominismisin ? : 78liler Federasyonu

ingilizle fransızla italyanla anlaştığımız içinmi kurtuluş savaşı verdik? yüz binlerce şehit yalandanmı savaştı yalandanmı kan verdi canverdi ? sana göre serv anlaşması bizim yararımızaydı lozan aleyhimize oldu değilmi? keşke serv anlaşması olsaydı ingilizin idaresinde rahatça namaz kılabilir ibadet edebilirdik değilmi?

sen eğer Müslümansan ben değilim sen Türksen ben Türk değilim , din örtüsü altında türlü türlü fitneliği çıkarıp ortalığı karıştırıyorsunuz lakin artık ne olduğunuz ortada kendinizi saklayacak başka argümanlar bulun osmanlı torunu numarası bayatladı artık yemiyoruz, müslüman olduğunuzda şüpheli kafirliği savunduğunuz ortada, kurana bile tahammül edemiyorsunuz kaynak olarak kuranın gösterilmesi zorunuza gidiyor. artık numaralarınızı yemiyoruz kendinizi saklayacak başka bir kılıf bulun.

Laiklik olmasaydı din üzerinden imanları saptıran şarlatanları tartışmamız mümkün olmazdı heleki saidi kürdi gibi bir evliyaya en ufak söz dahi edemezdik. bana inanmıyorsan şeriatla yönetilen ülkelere git orda bir sürü şeyh derviş var bir tanesini islama aykırı olduğunu söyle bak bakalım kellen gidiyormu kalıyormu.

Laikliği dünyada ilk defa Selçuklu devletiyle milletimiz uygulamıştır.

Biz Kurana Bağlıyız, elbette Kuranı kaynak edineceğiz , ne yani bu zorunamı gidiyor?

Atalarım diye saydıkların kim? menderes polanya yahudi asıllı, özal şafii kürt , recep tayyip gürcü şimdi atan bunlarmı oluyor?
 
sen eğer Müslümansan ben değilim

Irak'ta yüzbinlerce Müslümanı katleden haçlı ordusuna hayır dualarda bulunanları ATA olarak görmediğin sürece MÜSLÜMANLIK diploması alamazsın zaten :durdurun

Memlekette çalışanını alanen RÜŞVET almaya yönlendiren zevatı ATA olarak görmezsen TÜRK de sayılmazsın....

3 çocuk peşinde koşarken uçkurunu toplayamayanları ATA olarak görmezsen MİLLİYETÇİ de olamazsın...(Bu arada milliyetçilik mhp,bbp yada herhangi diğer bir partinin tekelinde değildir notunuda eklememiz gerekiyor.Milliyetçilik insanın kalbindedir.Tabii olanda :) )
 
siz müslüman kılığına bürünmüş kemalist laik antiislam bir hareketin tohumlarısınız ...
Bu dünyada kürt olsun türk olsun laz çerkes ne olursa olsun MÜSLÜMAN olsun kardeşimdir ..
Türk olmuş sizin gibi olmuş benden uzak olsun ..
Müslümanlıktan dem vuruyorsunuz .
Gerçek kimliğinizi açıklayıp şu yazdıklarınızı o kimliğiniz ile yazsanız acalağınız cvp çok aşina olduğunuz bir cvp olacaktır .. EE kuzuların arasına kurt kimliğiniz ile gidecek deilsiniz .. Bulduğuz müslüman kılığa girip her türlü naneleri yemeği baktınız tuttu devam .. Bakıyorum beton kemalinizin oyunları sökmüyor artık deilmi ... Sizib varya yatacak yeriniz yok .. Rabbim den en büyük dileğim şudur YARABBİ SEN İNSANLARIN İÇİNİ DIŞINA ÇIKAR BENDE DAHİL .. ÇIKAR Kİ KİMİN NE MAL OLDUĞU ALEMCE BİLİNSİN AMİN AMİN AMİN
 
Geri
Üst