Bediüzzaman Said Nursi (RA) ve Şeyh-ul İslam Mustafa Sabri Efendi (RA)

SEYDİALİ

seyri alem
Moderatör
Katılım
4 May 2009
Mesajlar
18,132
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ARAF
Bediüzzaman Said Nursi (RA) ve Şeyh-ul İslam Mustafa Sabri Efendi (RA)






Mustafa Akdedeoğlu anlatıyor:1952'de Kahire'de okuyordum. 1953'te Türkiye'ye geldim. O günlerde İstanbul'a gezmeye gittik. Mısır'da beraber okuduğumuz Ali Özek Bey ile Fatih Camiinde karşılaştık. Bana hitaben, "Mustafa birisini bekliyorum, şimdi gelip bizi Said Nursi Hazretlerine götürecek" dedi.

Bekledik. Ne görelim, Konya'da beraber dersler yaptığımız Abdülmuhsin Elkonevi kardeşimiz. Birlikte Çarşamba semtinde iki katlı bir eve gittik. Üstad bizi kabul etti. Kendilerini karyolada bağdaş kurmuş vaziyette gördük. Ellerini öptük. Mısır'dan geldiğimi söyledim. Bize hitaben:

"Sizin gelmeniz çok iyi bir tevafuk oldu. Safa geldiniz. Mısır'dan Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi bana bir kitabını göndermiş ve Risale-i Nur Külliyatı içinde neşrini istiyor. Fakat Risale-i Nur külliyatı içinde neşrine müsaade yok. Çünkü kitabının içinde çok ihtilaflı meseleler var. Risale-i Nur Külliyatının meşrebi ittifaktır. İhtilaf meşrebi değildir ve yeri yoktur. Benim çok selâmımı götürün. Yine de kitabının başım üstünde yeri vardır. Bunları aynen söyleyin."

Neticede Kahire'ye gittik. Mustafa Sabri Efendi hasta idi. Bu bakımdan yanına Ali Özek kardeşimi kabul ettiler. Üstadın selâmını ve söylediklerini nakletmiş. Mustafa Sabri merhum, "Peki, madem öyle, mesele yoktur" deyip Üstadın selâmını almış.



Hacı Ali Kılınçalp anlatıyor:Bulunduğum devrede Türk Talebe Başkanlığı vazifesi yaptım. Osmanlı İmparatorluğunun son şeyhülislâmlarından Tokatlı Mustafa Sabri Hazretlerini ziyaret ettim. Evini buldum, izin istedim. Kendisi kabul ettiler. Bir odasındayız. Yalnız olarak ikimiz bir odada kaldıktan sonra kendimi tanıttım. 'Ben Afyon vilayetinin eski ismiyle Aziziye kazasındanım. İsmim Hacı Ali. Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Emirdağ'da ikamete memur olarak bulunuyor. Şimdi Afyon Hapishanesindedir. Zat-ı âlilerinize selamları var. Benden size selam söylememi tensib ettiler' demem üzerine ayağa kalktı ve 'Aleykümselam, demek sen onu gördün. Demek hayattadır' dedi. Evinin içerisinde seni kabul etmiş olduğu salon gibi bir odada ayağa kalktı, başladı gezinmeye ve konuşmaya devam etti. 'Yâ Said!' Demek yaşıyorsun. Sen yurdumuzda kaldın, cihada devam ettin ve ediyorsun. Biz hata ettik, bundan mahrum kaldık. Ya Said! Ya Said!' diyerek hem konuşuyor, hem birlikte geçirdikleri günleri hatırlayıp sanki aynen yaşıyordu. Bir ara duraklayıp bana bakarak anlatmaya başladı.

"O zamanlar Şeyhülislâm olarak tayin olmuştum. Aradan üç ay geçtiği halde ortada bizim Said görünmez olmuştu. Bir ara tevafuk ettik. 'Yâ kardeşim Said! Ya Hazret! Sen neredesin? Görünmez oldun kardeşim' demem üzerine kaşlarını çattı. O meşhur keskin bakışlarıyla, 'Kardeşim, ben nefsimi terbiye etmekle meşguldüm' demesi üzerine, 'Hayır ola, nedir bu hâl?' dedim. 'Evet, ben nefsimi terbiye etmekle meşguldüm. Nefsim bana, 'Sen mutlaka şeyhülislâm olmalıydın. Senin olman lazımdı' diye bana eziyet ediyordu. O nefsimi terbiye etmekle meşguldüm' demişti' diye geçmiş günlerinden bir hatırasını sanki o anı yaşıyormuşçasına anlattı. Hâlâ ayaküstünde 'Ya Said! Ya Said!' diyerek konuşuyordu..

Prof. Dr. ALİ ÖZEK(*) anlatıyor:

Kahire'de Mustafa Sabri Efendinin ziyaretine giderdik...

1952 senesinde eski seyhülislâmlardan Mustafa Sabri Efendi Kahire'de Şehzade Şevket Beyin evinde kalıyordu. Biz Türk talebeler haftada, bazan da on beş günde bir defa ziyaretlerine giderdik. Kendileri de bizleri daima beklerlerdi. Güzel sohbetler olurdu, dinlerdik ve istifade ederdik.

Bir defasında herkese memleketini soruyordu. Ben de Muğla'nın Fethiye kazasının Doğanlar köyünden olduğumu söyledim. Bizim köy Elmalı'ya yakındı. Elmalı Hamdi Efendinin hemşehrisi sayılırdık. Mustafa Sabri bu vesileyle Elmalı'ya olan hayranlığını izhar etti.

Yine böyle bir sohbet sonunda elini öptüm, ayrılıyordum. Türkiye'ye izine geliyordum. Mısır'da okuyan Ezher Talebe Teşkilâtının sekreteri ve başkanıydım.



Mustafa Sabri Efendi benden üç şey istemişti

Mustafa Sabri Efendi, 'Sana üç vazife vereceğim' dedi.

1. Kırkağaç kavunu (Mısır'da kavun yoktu)

2. Leblebi,

3. Şeyh Said Nursî'yi göreceksin. Bediüzzaman'ı ziyaret edip ne kadar talebesi olduğunu soracaksın. Sana bir rakam verecek. Bunun üzerine neden Türkiye'de bir hareket yapmıyor, neden duruyor, niçin bir İslâmî harekâta girişmiyor? Bunları sor' dedi. Emirdağ Belediye Reisi olan H. Ali Kılıçalp da Mısır'da talebeydi. O da selâm ve hürmetini söyledi.


Bediüzzaman'ı ziyaretim

İstanbul'a geldiğimde Bediüzzaman da Fatih Çarşamba'da ahşap bir evde kalıyordu. Ziyaretimizde divan üzerinde, arkasında hafif eğik bir yastığa yaslanmış, uzanmış yatıyordu. Mustafa Sabri Efendinin selâmını söyleyince, kalktı, doğruldu, oturdu, 'aleykümselâm' diye selâmı aldı. 'Kelâmı nedir?' dedi. Bir saat kadar ziyaretinde kaldık.



Bizim vazifemiz imandır

Ben selâmını söylemeden, 'Bizim H. Ali ne yapıyor?' diye sordu, ben de selâmını söyledim.

Mustafa Sabri ne kadar talebeniz olduğunu soruyor Efendim' dedim

Türkiye'de Risale-i Nur'u okuyan beş yüz bin şakirdim var' dedi.

Sabir Efendi bu kadar talebesiyle neden İslâmî cihada başlamıyor, diyor.'

Üstad:
Şimdi sen Sabri Efendiye selâm söyle, bizim dâvamız imandır. Cihad, imandan sonra gelir. Şimdi imana hizmet etmek zamanıdır. Bizim vazifemiz imandır, imana hizmet etmektir...' diye iman hizmeti üzerinde uzun uzun durdu ve izahlarda bulundu. Müsaade isteyip ayrılırken, ayağa kalktı. elini öptüm, ayrıldım, kendisi de yatağa oturdu.

Emanetleri, bu arada Şevket Beyin istediği vatan toprağını çok sıkı arama ve kontrolden sonra Mısır'a götürdüm. Leblebi ve kavunu da Sabri Efendiye götürdüm.



Şeyh Said Efendi haklıdır"

Sabri Efendi artık iyice ihtiyarlamıştı. Bu sebepten rahatsızdı. Türkiye'de Bediüzzaman'la geçen konuşma ve hatıraları, aynen kendilerine naklettim. Dikkatle dinledi. Şu cevabı verdi:

Şeyh Said Efendi gerçekten haklıdır!

Evet söyledikleri doğrudur. O dâvasında muvaffak oldu. Biz hata ettik. O memleketten hiç bir yere ayrılmadı, sebat etti...' diye Bediüzzaman'ı tasvip etti.

(*)Prof. Dr. ALİ ÖZEK

1932 yılında Fethiye'de doğdu. Mısır Ezher Üniversitesini bitirdi. Arap dili ve edebiyatı hocası olan Özek, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsünde 1978'den sonra bir müddet müdürlük yaptı. Kendi sahasında kıymetli eserleri bulunmaktadır. 1953'de İstanbul'da Bediüzzaman'la görüşmeleri vardır.
 
şeyhülislam sabri efendinin koministler ve masonlar kadar tehlikeli saydığı saidi kürdüye duyduğu bu ne muhabbettir bu ne dostluktur ? bana hiç inandırıcı gelmiyor maalesef...

burdaki yazılanlar doğruysa şayet;
denize düşenin suriyeye kaçanın yılana sarılması gibi bir durumu andırıyor yada düşmanımın düşmanı dostumdur acizliğinin bir yansıması olsa gerek.
 
şeyhülislam sabri efendinin koministler ve masonlar kadar tehlikeli saydığı saidi kürdüye duyduğu bu ne muhabbettir bu ne dostluktur ? bana hiç inandırıcı gelmiyor maalesef...

burdaki yazılanlar doğruysa şayet;
denize düşenin suriyeye kaçanın yılana sarılması gibi bir durumu andırıyor yada düşmanımın düşmanı dostumdur acizliğinin bir yansıması olsa gerek.


avatarın yaptıgın resimdeki alim hatasından geri dönüyor sende kabul et hatayı kabul etmek büyük erdemdir

işine gelmedimi kıvır yemezler

ha birde acaba şeyhül islam neden mısrda onuda ben anlatmıyayım sen anlat
 
avatarın yaptıgın resimdeki alim hatasından geri dönüyor sende kabul et hatayı kabul etmek büyük erdemdir

işine gelmedimi kıvır yemezler

ha birde acaba şeyhül islam neden mısrda onuda ben anlatmıyayım sen anlat

Ben anlatim mi la onu :durdurun? Benim ilgi alani o noktalar. Yarami destin yavrum :001_tt1:
 
Bu kürt sait denen şahıs ( siz nasıl hitap ederseniz edin beni bağlamaz. ) padişah zamanında da yaşamış olup kürdistanın kurulması için padişahtan izin isteyen ancak padişah tarafından kovulan ve sürgün edilen hatta deli diye belirli bir süre akıl hastanesine kapatılan , Ardından CUMHURİYET döneminde aynı yönde çalışmış olan şahıs değil mi ?
Ben bir şey söyleyeceğim ...Hz. Muhammed (S.A.V.)zamanında ne cübbeli hocalar , ne tarikatlar ne AMEL mezhepleri vardı..İslamiyet gayet iyi ve insanlar ALLAH'a olan inançlarında mutlu idi sonra cübbeliler , mezhepler , kürt saitler tarikatlar ,vb.. çıktı ...Sonuç insanları dinden soğutuyor bunların yaptıkları....Kürt sait risale dediği saçmalıklarının nihayetinde nerede ise kendini ( söylersem günah olur ) Hz..... ile bir tutuyor...Ama islamiyet te kesin olan SON peygamber hz. MUHAMMED'dir...

SONUÇ ARACI OLMADAN TEK VE GERÇEK REHBER ( KUR'AN-I KERİM ) İLE YOLA DEVAM..GERİSİ SAFSATA.
 
Bu kürt sait denen şahıs ( siz nasıl hitap ederseniz edin beni bağlamaz. ) padişah zamanında da yaşamış olup kürdistanın kurulması için padişahtan izin isteyen ancak padişah tarafından kovulan ve sürgün edilen hatta deli diye belirli bir süre akıl hastanesine kapatılan , Ardından CUMHURİYET döneminde aynı yönde çalışmış olan şahıs değil mi ?
Ben bir şey söyleyeceğim ...Hz. Muhammed (S.A.V.)zamanında ne cübbeli hocalar , ne tarikatlar ne AMEL mezhepleri vardı..İslamiyet gayet iyi ve insanlar ALLAH'a olan inançlarında mutlu idi sonra cübbeliler , mezhepler , kürt saitler tarikatlar ,vb.. çıktı ...Sonuç insanları dinden soğutuyor bunların yaptıkları....Kürt sait risale dediği saçmalıklarının nihayetinde nerede ise kendini ( söylersem günah olur ) Hz..... ile bir tutuyor...Ama islamiyet te kesin olan SON peygamber hz. MUHAMMED'dir...

SONUÇ ARACI OLMADAN TEK VE GERÇEK REHBER ( KUR'AN-I KERİM ) İLE YOLA DEVAM..GERİSİ SAFSATA.

"Ey mü'minler!

"Size iki emanet burakiyorum, onlara sarilip uydukca yolunuzu hic sasirmazsiniz. O emanetler, Allah'in kitabi

Kur-ân-i Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.

Veda Hutbesinde alinti...


En az kuranin korundugu kadar saglam ve guvenilir sekilde bugune ulasmis, mutevatir bir hadis. Binlerce kisi dinliyor Hz muhammed (sav)`i... Bu da tek kaynagin kuran olmadigina cok saglam kanit olur...
 
Veda Hutbesinde alinti...


En az kuranin korundugu kadar saglam ve guvenilir sekilde bugune ulasmis, mutevatir bir hadis. Binlerce kisi dinliyor Hz muhammed (sav)`i... Bu da tek kaynagin kuran olmadigina cok saglam kanit olur...

Veda Hutbesine değinen bir yazı;


VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ



Ne yazık ki uydurulan din en çok dinsizlerin işine yaramakta ve kaos olarak sunulan bu dini anlayış yüzünden kitleler dinden uzaklaşmaktadırlar. Bu kitabı yazışımızın bir sebebi de işte bu dinden soğutulan kitlelere, Kuran’ın anlattığı İslam ile uydurulan dinin farkını göstermektir. Kuran’ın dışında ikinci bir kaynak türetmek isteyenler “sünnet” adıyla kutsala fatura ettikleri bu kaynağın gerekliliği için de hadisler uydurmuşlardır. Bu hadislerin en meşhuru Peygamberimiz’in veda hutbesinde söylediği hadistir. Fakat aynı hadisin üç ayrı şekilde nakledilmesi, en doğru hadis olması beklenen veda hutbesine bile güvenilemeyeceğini göstermektedir. Yüz bin kişinin dinlediği söylenen bir hutbede hadisler bu kadar değişiyorsa, bir tek kişiden, o da insan zinciriyle (4. bölümde gördük) gelen diğer hadisleri siz düşünün.

1- Size bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ki Allah’ın gökten yere uzanmış ipidir. Ona yapıştığınız takdirde asla sapmazsınız.

2- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim.

3- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve ehli beytim (ev ahalim).

Bu üç hadisten en az ikisinin yanlış olduğu zaten bellidir. Ehli Sünnet mezheplerin 2.sini, Şii mezheplerin 3.sünü kabul ettiği hadislerin üç formu böyledir. Bizse, en doğru olması gereken, en çok kişinin şahit olduğu, sözlü sünnet olan veda hutbesinde bile böyle bir hata yapıldığını gördükten sonra, 1. hadisin manasının doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz. Kuran’ın kendisinin açık, detaylı her şeyi açıklayan olduğunu hatırlayarak bu tabloyu, Kuran’la yetinemeyenlere bir ibret vesikası olarak sunuyoruz.

Daha evvel de söylediğimiz gibi; dinin tek kaynağı Kuran’dır. Hadis ve sünnet tipi kaynaklar ne kadar mütevatir (birçok ayrı hadisle, birçok hadis zinciriyle ulaşan) olurlarsa olsunlar, dinin bir kısmını oluşturamazlar. En mütevatir (kalabalık bir topluluğun naklettiği hadis) olan veda hutbesinin hali, yukarıdaki örnekten bellidir. Hiç kimse yüz bin kişinin dinlediği veda hutbesinden daha mütevatir hadisler olduğunu iddia edemez. Kafamızdaki dini Kuran’da aramayalım. Kuran’ı açıp, dinin ne olduğunu öğrenip, arta kalanları kafamızdan temizleyelim. İllaki falanca şeyi dinde bulacağız diye çırpınmayalım. Kuran dinin hepsidir. Allah isteseydi, kafalardaki falanca şeyleri de din yapardı. Allah’ın din yapmadığını dinde bulmak için bu telaş niye? Dinin tek yapıcısı Allah, dinini Kuran’da açıklamıştır. Örfümüzün, saplantılarımızın dinini istemek yerine, Allah’ın bize indirdiğine yapışalım. Şeyhperestlikten, mürşidperestlikten, “ancak falancalar Kuran’ı anlar ben de falancaları dinlerim” diye falancaperestlikten kurtulup; Allah’ın insanlara indirip, korunmasını vaad ettiği, mantıksız ve çelişkili izahları olmayan Kuran’a yapışalım. Kuran’ın önüne yüzlerce cilt eser koyup, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan biri yapıp, sonra Kuran’a uyduğumuzu sanmayalım.





KURAN, SÜNNETİ DE KAPSAR



Peygamber’in sünnetine uymamız tabi ki gerekir. Fakat Peygamber’in sünneti (davranışları, tarzı) için de tek kaynak Kuran’dır. Kuran’dan, Peygamber’in vahye uyup kendisinden din uydurmadığını, başları çatlatırcasına dini anlattığını, üstün ahlakını, ibadetlere düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadelede olduğunu öğreniyoruz. Kuran’ın belirttiği her husus, her ahlaki norm aynı zamanda Peygamber’in sünnetidir (davranış şekli, tarzıdır). Yani namaz, oruç, mallardan sarfetmek, sürekli Allah’ı anmak, Allah’ın yarattıklarını düşünmek, sürekli şükretmek, samimiyet, sabır, gereğinde hicret, güvenilir olmak, dürüstlük, cesaret, Allah’a sevgi ve saygı hep Peygamber’in sünnetleridir. Bunlar sünnettir, çünkü bunlar Kuran’da geçer. Oysa Kuran’da geçmeyen sakal, cübbe, elbisenin rengi, yemek menüleri, birçok Arap adeti; tarihin belli bir dönem ve yerinde uygulanmış bile olsalar, dini bir nitelik taşımayan, tarihsel olup dinin evrensel bir hükmü kabul edilemeyecek hususlardır. Peygamber’in tek yazdırdığı ve Allah’ın vahiylerini içeren Kuran, Peygamber’in sünnetini göstermek açısından da yeterlidir. Eğer gerekli başka normlar ve davranış şekilleri olsaydı, Kuran hiç şüphesiz onları da içine alırdı. Kuran kendisini detaylı diye tanıtırken, nasıl olur da dinle ilgili herhangi bir detayı atlar? Kuran’ın atladığı detaylar din olmayan, bizim de atlamamızın hiçbir sakıncası olmadığı, yapmamızda sevap umulmayacak şeylerdir. Bizi kurtaracak olan, Arapperestliğin din diye yutturulmaya çalışılmasının neticesi olan sarıklı, sakallı uydurma sünnetler değil; Kuran’da geçen iman, ahlak, fazilete dair çizilen tablolardaki sünnetlerdir.

Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım?

6-Enam Suresi 114





ÜMMETİN SÜNNETİ



Kuran’da geçmeyen ve “sünnet” başlığı altında sunulan unsurlar; Müslümanlar’ın uygulaması gerekli, hiçbir şekilde değiştirilemeyecek olan evrensel hükümler değildir. Oruç tutmak, sabah namazını kılmak, domuz eti yememek, dürüst olmak gibi; İslam’ın evrensel, bu dünyanın sonuna dek geçerli prensipleriyle bunlar bir tutulamaz. Fakat bu, bu uygulamaların hepsinden İslam ümmetinin vazgeçmesi gerektiği anlamını da taşımaz. “Sünnet” olarak sunulanları üç kategoride inceleyip, bu üç kategoriye de farklı yaklaşımlar göstermemiz gerektiğini savunuyoruz.

Bunların birincisinde, “sünnet” başlığı altında; Kuran’a ters veya insan sağlığına zararlı veya bu ümmetin aleyhine unsurlar dile getiriliyorsa, bunlardan hemen vazgeçmek gerekir. Örneğin kadınların sünnet edilmesi bunlardan birisidir.

İkincisinde, “sünnet” başlığı altında; Kuran’a aykırı olmayan, insana zararı da olmayan, kültürel unsurlar gibi tercihler dile getirilmektedir. Örneğin sakal bırakmak bunlardan birisidir. Bunların dinin evrensel hükümleriyle ilgisi olmadığını belirtmek önemli olmakla beraber, bunlar şahsi tercihler veya kültürel öğelerdir, bunlardan vazgeçip geçmemek, kişilerin şahsi tercihleriyle ilgilidir, bunları din adına ne övmek ne de yermek gerekir.

Üçüncüsünde, “sünnet” başlığı altında; Müslüman ümmetinin ibadetlerine düzen veren, ümmeti kaynaştıran veya Kuran’ın koyduğu ana prensiplere hizmet eden unsurlar savunulur. Bunların da İslam’ın evrensel hükümleriyle aynı kategoride olmadığını belirtmek önemlidir ama “ümmetin sünneti” olarak bu faydalı unsurların muhafazası yararlı olacaktır. Örneğin ezanın bütün İslam ümmetinde aynı formatta okunması; Kuran’a uygun sözlerle ibadete çağrı yapılmasına, ibadete çağrıda bir düzen olmasına ve dünyanın her yanında ümmetin aynı formatla ibadete davetine hizmet etmektedir. Örneğin teravih namazı; Allah’ın daha çok anılması için Müslümanlar’ı toplar, Ramazan ayının ibadetin bollaştığı bir ay olmasına hizmet eder. Namaza düzen veren uygulamalar veya Cuma namazının kılınması için belli bir saatin ilan edilmesi; toplu ibadetlerde kargaşıyı önleyen unsurlar olarak ümmete hizmet etmektedirler. Örneğin Ramazan ve Kurban bayramları; Müslümanlar’ın birbiriyle kaynaşması gibi Kurani açıdan önemli bir ilkeye hizmet etmektedir. Allah’ın anılmasına ve Müslümanlar’ın kaynaşmasına hizmet eden bu tarzdaki “ümmetin sünnetleri”ni muhafaza etmemiz faydalı olacaktır. Fakat bunların İslam’ın evrensel hükümleri olmadığı ve gereğinde bunlarda kimi yeni düzenlemelere gidilebileceği de bilinmelidir. Örneğin ezanın okunmasının yasak olduğu yabancı bir ülkede, namaza çağrı; minarede ışık yakmak gibi bir yöntemle gerçekleştirilebilir. Diğer yandan farzlar gibi bağlayıcı olmayan bu unsurlar terk edilebilir; Kuran’da olmayan namazları istemeyen kılmaz, istemeyen bayramlarda Müslümanlar’la kaynaşma yerine tatilden yana tercihini kullanabilir. “Ümmetin sünneti” esnekliği olan bir alandır, fakat bu alanla ilgili hususların eğer İslam’ın evrensel prensiplerine, Müslümanlar için gerekli düzene ve Müslümanlar’ın kaynaşmasına yol açtığını tespit ediyorsak; bunlardan vazgeçmemek, hatta sahip çıkmak, bizce, aklını kullanan her Müslüman’ın yaklaşımı olmalıdır. Kuran’ın anlattığı bir İslam’ı savunmak, bazılarınca, hatalı bir şekilde, tüm bunlara karşı çıkmak sanılmaktadır. Oysa Kuran’ın savunduklarından olan “adalet” ve “Müslümanlar’ın kaynaşması” gibi hususlar Müslümanlar’ın kimi düzenlemelere gitmelerini gerektirir. (Kuran nasıl mahkeme kurulacağını veya kaynaşmanın şartı olan ortaklıkların hepsinin neler olacağını belirtmez.) Kuran bu detayları vermez; Kuran’ın bu yaklaşımı, bu alanda bir esneklik oluşturarak kolaylık sağlamaktadır. Oluşmuş olan “ümmetin sünneti” bu alanda Müslümanlar’a yardımcıdır, bu sünnette “insani” bir yön vardır, bu insani yön kategorik olan bunları Kurani hükümlerden ayırır, esnek ve değişkenliği mümkün bir alan kılar. Fakat ortak bir yaşam alanı olan bu dünyada “ümmetin sünneti” gibi bir zenginliğe muhtaç olduğumuzu ve bunları değerli kılanın da Kurani ilkelere hizmetleri olduğunu unutmamalıyız.

SÜNNET KAVRAMI | Kurandaki Din
 
Veda Hutbesine değinen bir yazı;


VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ



Ne yazık ki uydurulan din en çok dinsizlerin işine yaramakta ve kaos olarak sunulan bu dini anlayış yüzünden kitleler dinden uzaklaşmaktadırlar. Bu kitabı yazışımızın bir sebebi de işte bu dinden soğutulan kitlelere, Kuran’ın anlattığı İslam ile uydurulan dinin farkını göstermektir. Kuran’ın dışında ikinci bir kaynak türetmek isteyenler “sünnet” adıyla kutsala fatura ettikleri bu kaynağın gerekliliği için de hadisler uydurmuşlardır. Bu hadislerin en meşhuru Peygamberimiz’in veda hutbesinde söylediği hadistir. Fakat aynı hadisin üç ayrı şekilde nakledilmesi, en doğru hadis olması beklenen veda hutbesine bile güvenilemeyeceğini göstermektedir. Yüz bin kişinin dinlediği söylenen bir hutbede hadisler bu kadar değişiyorsa, bir tek kişiden, o da insan zinciriyle (4. bölümde gördük) gelen diğer hadisleri siz düşünün.

1- Size bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ki Allah’ın gökten yere uzanmış ipidir. Ona yapıştığınız takdirde asla sapmazsınız.

2- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim.

3- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve ehli beytim (ev ahalim).

Bu üç hadisten en az ikisinin yanlış olduğu zaten bellidir. Ehli Sünnet mezheplerin 2.sini, Şii mezheplerin 3.sünü kabul ettiği hadislerin üç formu böyledir. Bizse, en doğru olması gereken, en çok kişinin şahit olduğu, sözlü sünnet olan veda hutbesinde bile böyle bir hata yapıldığını gördükten sonra, 1. hadisin manasının doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz. Kuran’ın kendisinin açık, detaylı her şeyi açıklayan olduğunu hatırlayarak bu tabloyu, Kuran’la yetinemeyenlere bir ibret vesikası olarak sunuyoruz.

Daha evvel de söylediğimiz gibi; dinin tek kaynağı Kuran’dır. Hadis ve sünnet tipi kaynaklar ne kadar mütevatir (birçok ayrı hadisle, birçok hadis zinciriyle ulaşan) olurlarsa olsunlar, dinin bir kısmını oluşturamazlar. En mütevatir (kalabalık bir topluluğun naklettiği hadis) olan veda hutbesinin hali, yukarıdaki örnekten bellidir. Hiç kimse yüz bin kişinin dinlediği veda hutbesinden daha mütevatir hadisler olduğunu iddia edemez. Kafamızdaki dini Kuran’da aramayalım. Kuran’ı açıp, dinin ne olduğunu öğrenip, arta kalanları kafamızdan temizleyelim. İllaki falanca şeyi dinde bulacağız diye çırpınmayalım. Kuran dinin hepsidir. Allah isteseydi, kafalardaki falanca şeyleri de din yapardı. Allah’ın din yapmadığını dinde bulmak için bu telaş niye? Dinin tek yapıcısı Allah, dinini Kuran’da açıklamıştır. Örfümüzün, saplantılarımızın dinini istemek yerine, Allah’ın bize indirdiğine yapışalım. Şeyhperestlikten, mürşidperestlikten, “ancak falancalar Kuran’ı anlar ben de falancaları dinlerim” diye falancaperestlikten kurtulup; Allah’ın insanlara indirip, korunmasını vaad ettiği, mantıksız ve çelişkili izahları olmayan Kuran’a yapışalım. Kuran’ın önüne yüzlerce cilt eser koyup, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan biri yapıp, sonra Kuran’a uyduğumuzu sanmayalım.





KURAN, SÜNNETİ DE KAPSAR



Peygamber’in sünnetine uymamız tabi ki gerekir. Fakat Peygamber’in sünneti (davranışları, tarzı) için de tek kaynak Kuran’dır. Kuran’dan, Peygamber’in vahye uyup kendisinden din uydurmadığını, başları çatlatırcasına dini anlattığını, üstün ahlakını, ibadetlere düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadelede olduğunu öğreniyoruz. Kuran’ın belirttiği her husus, her ahlaki norm aynı zamanda Peygamber’in sünnetidir (davranış şekli, tarzıdır). Yani namaz, oruç, mallardan sarfetmek, sürekli Allah’ı anmak, Allah’ın yarattıklarını düşünmek, sürekli şükretmek, samimiyet, sabır, gereğinde hicret, güvenilir olmak, dürüstlük, cesaret, Allah’a sevgi ve saygı hep Peygamber’in sünnetleridir. Bunlar sünnettir, çünkü bunlar Kuran’da geçer. Oysa Kuran’da geçmeyen sakal, cübbe, elbisenin rengi, yemek menüleri, birçok Arap adeti; tarihin belli bir dönem ve yerinde uygulanmış bile olsalar, dini bir nitelik taşımayan, tarihsel olup dinin evrensel bir hükmü kabul edilemeyecek hususlardır. Peygamber’in tek yazdırdığı ve Allah’ın vahiylerini içeren Kuran, Peygamber’in sünnetini göstermek açısından da yeterlidir. Eğer gerekli başka normlar ve davranış şekilleri olsaydı, Kuran hiç şüphesiz onları da içine alırdı. Kuran kendisini detaylı diye tanıtırken, nasıl olur da dinle ilgili herhangi bir detayı atlar? Kuran’ın atladığı detaylar din olmayan, bizim de atlamamızın hiçbir sakıncası olmadığı, yapmamızda sevap umulmayacak şeylerdir. Bizi kurtaracak olan, Arapperestliğin din diye yutturulmaya çalışılmasının neticesi olan sarıklı, sakallı uydurma sünnetler değil; Kuran’da geçen iman, ahlak, fazilete dair çizilen tablolardaki sünnetlerdir.

Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım?

6-Enam Suresi 114





ÜMMETİN SÜNNETİ



Kuran’da geçmeyen ve “sünnet” başlığı altında sunulan unsurlar; Müslümanlar’ın uygulaması gerekli, hiçbir şekilde değiştirilemeyecek olan evrensel hükümler değildir. Oruç tutmak, sabah namazını kılmak, domuz eti yememek, dürüst olmak gibi; İslam’ın evrensel, bu dünyanın sonuna dek geçerli prensipleriyle bunlar bir tutulamaz. Fakat bu, bu uygulamaların hepsinden İslam ümmetinin vazgeçmesi gerektiği anlamını da taşımaz. “Sünnet” olarak sunulanları üç kategoride inceleyip, bu üç kategoriye de farklı yaklaşımlar göstermemiz gerektiğini savunuyoruz.

Bunların birincisinde, “sünnet” başlığı altında; Kuran’a ters veya insan sağlığına zararlı veya bu ümmetin aleyhine unsurlar dile getiriliyorsa, bunlardan hemen vazgeçmek gerekir. Örneğin kadınların sünnet edilmesi bunlardan birisidir.

İkincisinde, “sünnet” başlığı altında; Kuran’a aykırı olmayan, insana zararı da olmayan, kültürel unsurlar gibi tercihler dile getirilmektedir. Örneğin sakal bırakmak bunlardan birisidir. Bunların dinin evrensel hükümleriyle ilgisi olmadığını belirtmek önemli olmakla beraber, bunlar şahsi tercihler veya kültürel öğelerdir, bunlardan vazgeçip geçmemek, kişilerin şahsi tercihleriyle ilgilidir, bunları din adına ne övmek ne de yermek gerekir.

Üçüncüsünde, “sünnet” başlığı altında; Müslüman ümmetinin ibadetlerine düzen veren, ümmeti kaynaştıran veya Kuran’ın koyduğu ana prensiplere hizmet eden unsurlar savunulur. Bunların da İslam’ın evrensel hükümleriyle aynı kategoride olmadığını belirtmek önemlidir ama “ümmetin sünneti” olarak bu faydalı unsurların muhafazası yararlı olacaktır. Örneğin ezanın bütün İslam ümmetinde aynı formatta okunması; Kuran’a uygun sözlerle ibadete çağrı yapılmasına, ibadete çağrıda bir düzen olmasına ve dünyanın her yanında ümmetin aynı formatla ibadete davetine hizmet etmektedir. Örneğin teravih namazı; Allah’ın daha çok anılması için Müslümanlar’ı toplar, Ramazan ayının ibadetin bollaştığı bir ay olmasına hizmet eder. Namaza düzen veren uygulamalar veya Cuma namazının kılınması için belli bir saatin ilan edilmesi; toplu ibadetlerde kargaşıyı önleyen unsurlar olarak ümmete hizmet etmektedirler. Örneğin Ramazan ve Kurban bayramları; Müslümanlar’ın birbiriyle kaynaşması gibi Kurani açıdan önemli bir ilkeye hizmet etmektedir. Allah’ın anılmasına ve Müslümanlar’ın kaynaşmasına hizmet eden bu tarzdaki “ümmetin sünnetleri”ni muhafaza etmemiz faydalı olacaktır. Fakat bunların İslam’ın evrensel hükümleri olmadığı ve gereğinde bunlarda kimi yeni düzenlemelere gidilebileceği de bilinmelidir. Örneğin ezanın okunmasının yasak olduğu yabancı bir ülkede, namaza çağrı; minarede ışık yakmak gibi bir yöntemle gerçekleştirilebilir. Diğer yandan farzlar gibi bağlayıcı olmayan bu unsurlar terk edilebilir; Kuran’da olmayan namazları istemeyen kılmaz, istemeyen bayramlarda Müslümanlar’la kaynaşma yerine tatilden yana tercihini kullanabilir. “Ümmetin sünneti” esnekliği olan bir alandır, fakat bu alanla ilgili hususların eğer İslam’ın evrensel prensiplerine, Müslümanlar için gerekli düzene ve Müslümanlar’ın kaynaşmasına yol açtığını tespit ediyorsak; bunlardan vazgeçmemek, hatta sahip çıkmak, bizce, aklını kullanan her Müslüman’ın yaklaşımı olmalıdır. Kuran’ın anlattığı bir İslam’ı savunmak, bazılarınca, hatalı bir şekilde, tüm bunlara karşı çıkmak sanılmaktadır. Oysa Kuran’ın savunduklarından olan “adalet” ve “Müslümanlar’ın kaynaşması” gibi hususlar Müslümanlar’ın kimi düzenlemelere gitmelerini gerektirir. (Kuran nasıl mahkeme kurulacağını veya kaynaşmanın şartı olan ortaklıkların hepsinin neler olacağını belirtmez.) Kuran bu detayları vermez; Kuran’ın bu yaklaşımı, bu alanda bir esneklik oluşturarak kolaylık sağlamaktadır. Oluşmuş olan “ümmetin sünneti” bu alanda Müslümanlar’a yardımcıdır, bu sünnette “insani” bir yön vardır, bu insani yön kategorik olan bunları Kurani hükümlerden ayırır, esnek ve değişkenliği mümkün bir alan kılar. Fakat ortak bir yaşam alanı olan bu dünyada “ümmetin sünneti” gibi bir zenginliğe muhtaç olduğumuzu ve bunları değerli kılanın da Kurani ilkelere hizmetleri olduğunu unutmamalıyız.

SÜNNET KAVRAMI | Kurandaki Din

işinize gelenlere inananın gelmeyenlere inanmayın

bu ne ya yarın daha neler cıkar Allah bilir yaa bu nasıl bir mantıktır ki herseyı eleştiriyorsunuz ayıpları kusurları arıyorsunuz diyelımkı var dediklerınız bunları örtmek daha iyi değilmidirki

kusurları örtmede gece gibi olun hadısı var
 
Kâfirun Sûresi ve Anlamı

Bismillahirrahmanirrahim.

Kul yâ eyyühel kâfirûne lâ â'büdü mâ tâ'büdûne ve lâ entüm âbidûne mâ â'büd ve lâ ene âbidün mâ abedtüm ve lâ entüm âbidûne mâ â'büd leküm diniküm veliye diyn.

Kâfirun Sûresinin Anlamı (Manası)

« De ki: Ey kafirler, ben sizin tapmakta olduğunuz putlara tapmam. Siz de benim mâ'buduma tapanlardan değilsiniz. Ve ben sizin taptıklarınıza asla tapıcı olmadım. Siz de benim mâ'buduma tapıcılardan değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana. »

kimseyi sevmek zorunda deilsiniz , belki saygı göstermek zorundada deilsiniz (kişiliğinizle alakalı bir durum) zorunda olmadığınız özgürlükleriniz sizlere hakaret hakkını vermez .. Sizi kimin ne gibi görüşleri bağlar yada bağlamaz sizin sorununuz .. Geniş kitleye hitap eden bir paylaşım sitesinde , insanların değerlerini küçük düşürme hakkınız yok !!! Olur ki aynı hitap a sizde maruz kalabilirsiniz ... hakettiğiniz gibi
 
Kâfirun Sûresi ve Anlamı

Bismillahirrahmanirrahim.

Kul yâ eyyühel kâfirûne lâ â'büdü mâ tâ'büdûne ve lâ entüm âbidûne mâ â'büd ve lâ ene âbidün mâ abedtüm ve lâ entüm âbidûne mâ â'büd leküm diniküm veliye diyn.

Kâfirun Sûresinin Anlamı (Manası)

« De ki: Ey kafirler, ben sizin tapmakta olduğunuz putlara tapmam. Siz de benim mâ'buduma tapanlardan değilsiniz. Ve ben sizin taptıklarınıza asla tapıcı olmadım. Siz de benim mâ'buduma tapıcılardan değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana. »

kimseyi sevmek zorunda deilsiniz , belki saygı göstermek zorundada deilsiniz (kişiliğinizle alakalı bir durum) zorunda olmadığınız özgürlükleriniz sizlere hakaret hakkını vermez .. Sizi kimin ne gibi görüşleri bağlar yada bağlamaz sizin sorununuz .. Geniş kitleye hitap eden bir paylaşım sitesinde , insanların değerlerini küçük düşürme hakkınız yok !!! Olur ki aynı hitap a sizde maruz kalabilirsiniz ... hakettiğiniz gibi


o şahısa "kürt sait" demek hakaret mi oluyor.O zaman kürt demek hakaret mi sayılıyor bu ülkede...Anlayanadım da..
 
Tam olarak söylenmesi gereken şudur : Sünnet farz değildir yapılmaz ise hiçbir GÜNAHI yoktur..
KUR'AN-I KERİM İSE FARZDIR..İnkar eden ALLAH'a şirk koşandır..Var mı ötesi ?
 
Yavaş pastella yavaş, burada konulara yorum yazan hiç bir arkadaşımız hakaretvari kelimeler kullanmamıştır. Neye istinaden böyle bir suçlamada bulundunuz izah ederseniz bizde anlarız. Said nursi veya mevlana tartışılmaz kişilermidir? Hatadan Münezzehmidirler? Eleştirilemezlermi?

İslam şartlanmayı değil düşünmeyi emreder, düşünen ve araştıran müslümanları küfürle itham etmek asıl saygısızlıktır.

Konu içerisine farklı meseleleri sokarsak konunun muhtevası önemini kaybeder, hadis mevzusu ayrı bir konu başlığıdır. İnşallah o meseleye de değinilecektir. Keza saidi nursinin siyasi fikriyat ve eylemleride ikinci dereceden önemlidir. Evvela İslamı vahiyle inen din olarak mı? Yoksa birkaç katkıda bulunarak uydurulan din olarak mı ifade ettiğidir. Tezimiz uydurulanın üzerine katkı yaptığıdır. Tartışma mevzumuzda budur.
 
o şahısa "kürt sait" demek hakaret mi oluyor.O zaman kürt demek hakaret mi sayılıyor bu ülkede...Anlayanadım da..

Genel anlamda bir hakaret söz konusu , sadece bir kelime ele alınarak yorum yapılacak olsa idi , tane tane kelimeleri cımbızlayıp , her birine ayır ayrı yorumlar getirerek istediğimiz gibi bir akış sağlanabilirdi .. Kimseyi kandırmaya gerek yok , (SAID KURDU DENE ŞAHIS) kulağa hiç övgü gibide gelmiyor . İnsanları ırkları ile yargılamak ne zaman a kadar normal oldu . Söz konusu kişi hakkında en ufak bir fikir sahibi bile deil iken nasıl böyle ön yargılı olunabiliyor . Klişeleşmiş bir hareket , giriyoruz google ye kürt said diye bir iki kelime yazıyoruz size Bediüzzaman Said Nursi efendi hakkında ne kadar hakaret , aşağılacak saçma sapan haddini aşan yorumlar çıkacak karşınıza .. Neden mi ? Said nursi yi gerçekten tanıyan onu benimsemiş ve hakikatlerini gerçek kaynak lardan öğrenmiş kişiler kat i suretle ona kürt said diye hitap etmezler .
İnternet böyle bir alem , siyah ı beyaz olarak , beyaz ı da siyah olarak arayıp bulmanız mümkün ..
KALPLERİNİZDE GİZLEDİKLERİNİZİ ANCAK ALLAH BİLİR .. Kullar ı kandırabilirsiniz peki ya ONU .!!!!
 
Tam olarak söylenmesi gereken şudur : Sünnet farz değildir yapılmaz ise hiçbir GÜNAHI yoktur..
KUR'AN-I KERİM İSE FARZDIR..İnkar eden ALLAH'a şirk koşandır..Var mı ötesi ?

Hadisler icinde farz olan noktalar da vardir. Onlarin adi sunnet degil hadistir. Sunnet Fikhi bir terimdir, baska manaya gelir =). Hadislerde itikada da, fikhi hukumleri daha fazla aydinlatan bolumler mevcuttur. Koskoca hukuk kurallarinin 1 ayetle tam olarak ayrintisina kadar aciklanabilecegini dusunmuyorsun galiba...

Kuranda namazin kilinisi tafsilatiyla yer almaz. Kuranda zekati nasil verecegin hakkinda hicbir bilgi yoktur zekat temizlenmek manasina gelir ve tercume edilirse temizlenmeyi veriniz der kuran sadece. Ne verilecegini nasil verilecegini yazmaz.

Bunlarin disinda miras hukukuyla ilgili bir soru sorayim sana matematigin kuvvetliyse, cozmeye calis bakalim kuranla cozebilecekmisin. Bu matematik sorusuna simdiye kadar hicbir kurancinin ben de cozerim diye yanit verdigini gormedim...

Kuran farz ise Allah der ki:

Bismillah3.gif


كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولاً مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ

Bismillahirrahmanirrahim

Nitekim içinizde size ayetlerimizi okuyan, sizi tertemiz yapan, size kitap ve hikmet öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten, sizden bir elçi gönderdik.

Bakara Suresi 151. Ayet

Arapcasina bakarsan 2 kere ve kullaniliyor. Yani burada demek oluyor ki size kitabi ve hikmeti ve bilmediklerinizi ogretiyor. Arapcada mesela bir tabakta 3 meyve varsa elmalari sayin dendiginde elma ve armut ve ayva derler.. Bu durumda bu kitap, hikmet ve bilmediginiz seylerin hepsi birbirinde ayri kavramlar olmak zorunda. Kitap kuransa diger ogrettigi iki kavram kuran disi seyler olmak zorunda cunku ve kelimesini kullaniyor ve dedigim gibi bunlar farkli kavramlardir arapcanin grammer yapisi bunu bize ispatlar... Nitekim hadislere bakinca kuranda sahabenin anlamadiklarini aciklamasi icin Hz peygamber (sav)`a soru sorduklarini veya kuranda yer almayan baska hukumlerin oldugunu goruyoruz. Bunlarda sirasiyla hikmet ve bilinmeyen seyler kategorisindedir. Yani bunlarla amel etmenin de farziyeti kuranla malumdur. Zaten bu seyler birbirinden ayri degil birbirlerinin tamamlayicisidirlar.

Mesela ehli sunnet vel cemaat cemaat ve sunnet ehli demektir. sunnet ve cemaat sen de takdir edersin ki birbirinden farkli iki kavramdir o yuzden ve kelimesi kullanilir.

Dedigim gibi matematigin saglam ise miras sorusunu sana sorup sadece kurandan nasil cozecegini gormek isterim... Simdiye kadar ki tum kurancilar gibi sende ya matematigin olmadigi icin veyahut cesaret edemeyecegin icin giremeyeceksin bu ise gibi geliyor =). Kuranda Farz olan miras konusunu nasil sadece kuranla cozemedigini izlemek isterim. Bu da bize hadise olan ihtiyaci isaret ediyor.

Bunun disinda kurandaki tum hukumler farz degildir. Mesela cok evlilik mevzusu ile ilgili konu. Kadinlardan 2ser 3er 4er alin der =). O zaman 4 kadinla evlilik farz midir butun erkeklere kuran farzsa =). Sonra mensuh ayetler vardir mesela yetimlerin mallariyla ilgili =)... Yani daha once gonderilen ayetin hukmu kalkmis yerine yeni ayetin hukmu girmistir. Yani eski ayetin bir farziyeti kalmamistir.
 
Yavaş pastella yavaş, burada konulara yorum yazan hiç bir arkadaşımız hakaretvari kelimeler kullanmamıştır. Neye istinaden böyle bir suçlamada bulundunuz izah ederseniz bizde anlarız. Said nursi veya mevlana tartışılmaz kişilermidir? Hatadan Münezzehmidirler? Eleştirilemezlermi?

İslam şartlanmayı değil düşünmeyi emreder, düşünen ve araştıran müslümanları küfürle itham etmek asıl saygısızlıktır.

Konu içerisine farklı meseleleri sokarsak konunun muhtevası önemini kaybeder, hadis mevzusu ayrı bir konu başlığıdır. İnşallah o meseleye de değinilecektir. Keza saidi nursinin siyasi fikriyat ve eylemleride ikinci dereceden önemlidir. Evvela İslamı vahiyle inen din olarak mı? Yoksa birkaç katkıda bulunarak uydurulan din olarak mı ifade ettiğidir. Tezimiz uydurulanın üzerine katkı yaptığıdır. Tartışma mevzumuzda budur.

Senin dilinden konuşalım madem .. Allah a iman varlığına birliğe vacib ul vicuduna iman sence düşünmek midir ? Şartlanmak mıdır ?

Konu içerisine farklı meseleler sokan arkadaşı eleştirerek sende bir nevi konuyu saptırmış olmadınmı ? buyur sende konu ile alakalı fikirlerini yaz !!!

google den bir tane kelime bulup buraya yapıştırır san hakkım sana helal deildir ne bu dünyada nede ahirette (inancın varsa)

Ha bu arada google den bir tane kelime bulup buraya yapıştırır isen , hakkım sana helal deildir !! dünya ve ahirette ..

Gelelim meşhur tezinize . Said nursi İslam adına nasıl bir katkı yapmıştır ? Bu katkılar sonucunda islam da nasıl bir deişim yaşanmıştır ? Bu deişim de gelinen son nokta nedir ?

tez dedin ya , uydurmaca yada kafan attığın bişi deilse bu tez sanırım enine boyna araştırılmış bir tez olmalı ..

cevabını bekliyorum .. lütfen tane tane konuyu saptırmadan yazarsan herkesin anlayabileceği şekilde , malum her sınıftan kültürden insanımız mevcut
 
avatarın yaptıgın resimdeki alim hatasından geri dönüyor sende kabul et hatayı kabul etmek büyük erdemdir

işine gelmedimi kıvır yemezler

ha birde acaba şeyhül islam neden mısrda onuda ben anlatmıyayım sen anlat

beni hakikatler ilgilendiriyor bu nedenle devamlı surette araştırıyor sorguluyor düşünüyorum, hatam olduğunda kolaylıkla kabul ediyorum yani benim açımdan hiç bir sıkıntı yok.

neyi kıvırmışım, izah ette anlayayım?

eski düzeni savunanlar yurt dışında yaşamak mecburiyetinde kaldılar, keşke binlerce sahte şeyh/imam/derviş vs. asılırken saidi kürdi gibi korkmayıp yurtta kalsalardı. zamanın şartlarına göre değerlendirirsek bir zorunluluğun olduğu aşikardır.




işinize gelenlere inananın gelmeyenlere inanmayın

bu ne ya yarın daha neler cıkar Allah bilir yaa bu nasıl bir mantıktır ki herseyı eleştiriyorsunuz ayıpları kusurları arıyorsunuz diyelımkı var dediklerınız bunları örtmek daha iyi değilmidirki

kusurları örtmede gece gibi olun hadısı var

işime gelmeyen bir çok şeye inanıyorum, işime gelen bir çok şeyede inanmıyorum. benim için önemli olan işime gelen giden şeyler değil HAKİKATLARDIR. Yeterki Hakikat olsun işime gelmesede inanırım.

kusur dediğin şirk mertebesine ulaşmış imanları saptırıyor insanları doğru yolundan çeviriyor, bu gün amerikan uşaklığı yapmayı islama hizmet sanan cemaatlar türedi, kuranın çok sert olduğunu yumuşatılması gerektiğini savunan ılımlı islamcı diyalogçu müslümanlar peydah oldu, vatikanda ölmeyi düşleyen hokkabazlar türedi ve ülkemizde söz sahibi oldular, şirki örtmek küfrü görmezden gelmek doğru değildir.
 
beni hakikatler ilgilendiriyor bu nedenle devamlı surette araştırıyor sorguluyor düşünüyorum, hatam olduğunda kolaylıkla kabul ediyorum yani benim açımdan hiç bir sıkıntı yok.

neyi kıvırmışım, izah ette anlayayım?

eski düzeni savunanlar yurt dışında yaşamak mecburiyetinde kaldılar, keşke binlerce sahte şeyh/imam/derviş vs. asılırken saidi kürdi gibi korkmayıp yurtta kalsalardı. zamanın şartlarına göre değerlendirirsek bir zorunluluğun olduğu aşikardır.






işime gelmeyen bir çok şeye inanıyorum, işime gelen bir çok şeyede inanmıyorum. benim için önemli olan işime gelen giden şeyler değil HAKİKATLARDIR.

kusur dediğin şirk mertebesine ulaşmış imanları saptırıyor insanları doğru yolundan çeviriyor, bu gün amerikan uşaklığı yapmayı islama hizmet sanan cemaatlar türedi ülkemizde söz sahibi oldular, şirki örtmek küfrü görmezden gelmek doğru değildir.

Bu hakikatler dediğiniz ? Kaynak olarak bi kaç isim verebilirmisiniz kaynak olarak sizden rica etsem , hoca ismi kitap ismi artık ne kullanıyorsanız kendinize en yakın bulduğunuz ..
 
pastella günaydın kardeş sabahı şeriflerin hayır olsun :)) Mübarek adam ne googlesi ? Bu açılan başlığın iki başlık altında saidi nursi ve risale gerçeği isimli başlıkta ne varsa döktük bir zahmet tıklarsanız okursunuz tezleri, hadi kolay gelsin...
 
pastella günaydın kardeş sabahı şeriflerin hayır olsun :)) Mübarek adam ne googlesi ? Bu açılan başlığın iki başlık altında saidi nursi ve risale gerçeği isimli başlıkta ne varsa döktük bir zahmet tıklarsanız okursunuz tezleri, hadi kolay gelsin...

“Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risâle-i Nur’un aleyhinde bir îtiraz kutb-u azamdan dahi gelse, Risâle-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u azamın îtirazını iltifat ve selâm sûretinde telakkî edip, teveccühünü de kazanmak için, medar-ı îtiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.”

ne anlatıyon üstad :durdurun

yada kime anlatıyon?

zat-ı muhterem taaaaaa o günlerden bu günleri görmüş ki;

vasiyeti bile hazır.Töbe,haşa,ben iman ehlinden yoksun bir insanım,üzerime pek düşmez ama sana pek gücenenler olur bu yolda :)
 
Geri
Üst