Yaklaşık 11 senedir BBP ye gönül vermiş, inandığım değer ve idealleri BBP çatısı altında en gür sedayla haykırabilmek nasibiyle Allaha hamdetmiş bir kişiyim.
Şehid Genel Başkanım Muhsin Yazıcıoğlunun 1968 de şarkışla genç ülkücüler teşkilatında vira bismillah dediği günden, şahadet sürecine kadar inandığı Türk-İslam Davasından zerre taviz vermediğine ve asla mübarek davasını pazarlık konusu yapmadığına ebedi alemde şahitlik edecek müslümanlardan biride benim.
Hiç bir tesir, güç, amaç onu inandığı yoldan döndüremedi. Fırıldaklık, ikiyüzlülük sahtekarlık bilmedi. BBP sıralarından millet aleyhine bir tek el kalkmadı, bir tek imza atılmadı. Ve bugün ki manzara...
Anayasa Değişikliği referandumu yapılacak, referandumu hazırlayan AKP;
1. Maddelerin tek tek oylanmasına karşı çıktı.
2. Bunca senedir iktidarken anayasa değişikliği için bu anı bekledi.
3. Başörtüsü mağdurları için ek bir madde koyma gereği duymadı.
4. Muhsin Başkanın suikastında ihmali olan bir dizi bürokrattan bir tanesi bile görevden alınmazken, ahmet türke yumruk atıldı diye o şehrin emniyet amiri acilen görevden alınabilmiştir.
4. 12 Eylül darbecilerini yargılayacağım düşüncesiyle geçici 15. maddeyi iptal edecek düzenleme yapıldı ancak 12 eylük sabahı 30 yılı aştığı için bu dava açılır açılmaz zaman aşımından düşecektir. Yani darbecilerin yargılanacağı koca bir yalandır.
5. Zaman aşımının kırılabilmesi ve 12 eylül darbecilerinin yargılanabilmesi için CHP milletvekilleri ek bir madde koydurmak istemişler ancak AKP bunu kabul etmemiştir.
6. 12 eylülle hesaplaştığını idda eden AKP ve onun yandaş medyası, bizzat 12 eylül anayasasını desteklemiştir. Yani darbecilere arka çıkmıştır. Bakınız 12 eylül anayasası referandum sonucu % 92,5 tir. O dönemde MHP nin oy oranı 1977 deki son seçimde % 7 dir. Yani 12 eylülcülere ve yaptıkları anayasaya tek muhalefet eden grup ülkücülerdir.
Bakınız: BBP yi kendine çekmeye çalışan haberlere sıkça yer veren ZAMAN grubuna ait o dönemin(12 Eylül darbesinden sonra) SIZINTI dergisinde yazılanlar:
Evet, bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan (12 Eylül öncesindeki sağ sol çatışmalarından) hiç mi hiçbir şey anlamadık.
Oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri (Türk Ordusu) oldu.
“ Ve işte şimdi, asırlık bekleyişin şafağı(güneşin doğması) saydığımız bu son dirilişi, son karakolun varlık ve devamına belirti sayıyor, ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, imkansızlıkların son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.” FETHULLAH GÜLEN
Evet darbecilerle mücadele ettiğini savunan AKP ve en büyük destekçisi Gülen Cemaatinin, ABD nin uşağı(darbeden sonra beyaz sarayda yankılanan ses:"bizim çocuklar başardı") satılmış kenan evren ve kafir silah arkadaşlarına arka çıkışı...
Bugün gelinen noktada bu gerçekler gün gibi aşikarken AKP nin borazanlığı yapan mevcut Genel Başkan Topçu ve kadrosunun, tarafsız kalması gerekirken "evet" demesini hatta evet kampanyası başlatacak kadar bu işin goygoyculuğunu yapmasını asla tasvip etmiyorum. Bu çapsız başkan ve avanesini tanımıyorum.
Allahın izniyle bu tavır BBP nin aldığı ilk ve son acziyet tablosudur. Alınacak bir olağanüstü kongre kararıyla onurlu, dik duruşlu BBP siyaseti Şehid Genel Başkanımızın bıraktığı yerden devam edecektir.
------------------------------------------------------------------------------------------
“Leke Çıkarıcı” Ülkücülerin Ağır Mesaisi
Anayasa Mahkemesi üyelerinin siyasi kararlar alabildiğini ve bu kararların şahsiyete ve hukukun ilkelerine göre değil, üyeyi atayan Cumhurbaşkanının fikriyatına göre şekillendiğini fark eden iktidar, Sezerci hâkimlerden ve Yüce Divan’dan kurtulmak için propaganda düğmesine basmadan önce saf ve lekesiz Ülkücülüğün sabunuyla yıkanarak erken bir aklanmayı da siyasi hesaplarına katmış görünüyor.
Ülkücülerin 40 yıldır ne yiyip ne içtiğini, nerede yatıp kalktığını, hangi kanlı ve çileli yollardan geçtiğini, Mesela “uçan tabutlarla karda kışta memleketi dolaşarak” ölümcül bir heyecanla neyi anlatmaya çalıştığını asla merak etmemiş olan yeşil, turuncu, mor ve global sermayenin kadrolu kalemleri, şu günlerde bit pazarına yağan rahmet misali “merhamet ettikleri” eski Ülkücüler üzerinden MHP ve BBP seçmenini avlamaya çalışıyorlar.
“Roman Açılımı”ndan sonra sıra, eski Ülkücülerin AKP tarafından ehlileştirilmesine gelmiş “gibi bir algı var kamuoyunda”. Kasımpaşa’dan “Laz müteahhit” kıvraklığıyla bakıldığında bu iş için BBP’nin sürbanse edilmesi ve 12 Eylül’ün acılarının hatırlatılması yeterliymiş gibi görünüyor.
Böylece BBP’liler tulum olarak Anayasa değişikliğine evet diyecek, bu sırada MHP’yle ipler iyice gerilecek ve Alperenler, AKP’nin gençlik kolları haline gelecektir. Radikal İslamcı gençlerini Erbakan hocanın yanında bırakarak İslam’la pek alakası olmayan liberal bir partiye dönüşen AKP’nin, SP kadar güçlü bir gençlik örgütüne sahip olmaması, bu iki parti arasındaki dindar oyları kapma savaşının kızıştığı şu günlerde AKP için büyük bir handikap oluşturuyor.
80 öncesinin “kavga-sevmez” Akıncılarının, “Muhsin Başkanın Alperenlerini” devşirerek para-militer bir güç elde etmeye çalışması, güneydoğuda AKP binalarına saldırıların arttığı şu günlerde daha da anlam kazanıyor.
Ergenekon ormanlarında cunta peşinde gezerken devleti bölücü terör karşısında zaafa düşürecek kadar fazla açıldıklarını geç fark eden “Pensilvanya demokratları”, Ülkücülerin teveccühünü ilk kez bu kadar çok önemsiyorlar.
İlkokulda herkes gibi kovalamaca ve çelik çomak oynayan, Lise yıllarında her vatansever gibi kahraman ordusuna şiirler okuyan, üniversitede bile bayrak ve millet sevgisinden şaşmayan; yani Türk olan bu “hariciler”, son yıllarda birdenbire emir komuta zinciri içinde kazandıkları bu yeni kimliğin “imanî makbuliyetinden” pek de emin değiller.
Rahmetli büyük dedem, Fatih Medresesi Müderrislerinden, Alay Müftüsü Mustafa Efendi, fakültede Osmanlıca öğrenir öğrenmez okumaya çalıştığım bir cönkün kenarına şöyle bir not düşmüştü:
“Beşinci bölüğün imanı zayıf.”
Dedem muhtemelen I. Dünya Savaşı öncesindeki bu ve buna benzer tespitlerden sonra gecesini gündüzüne katıp bölüklerin imanını güçlendirmek için çalışmıştır.
O iman bizi Çanakkale’de muzaffer eylemişti.
İmanın bölük bölük tevdi edildiği, bölüklerin imana göre tavsif edildiği dönemlere uzak değiliz. Aynı vatansever amaçlarla gecemizi gündüzümüze katışımız, fikri asaletimizin nişanesidir. Dünyada bir asilleri bir de Atlı göçebeleri satın alamazsınız. Düşüncenin de asaleti vardır ve Ülkücülükte vatan millet sevgisinin istikrarı, imanın kudretiyle perçinlenmiştir. Ülkücü’nün açken bile satın alınamamasının sırrını burada aramak gerekir.
Biz 12 Eylül’de işkenceden geçerken sadece Ozan Arif sesini yükseltebiliyordu:
“Barut değil şarap kokan paşalar,
Korkum yok; korkum yok, korkum yok sizden” (Almanya 1982)
Ülkücüler Türkiye’de ne yaptığını bilmeyenlerin huzuruna çıkarak aklanması halinde kendilerini temiz hissedebilecekleri bir Yüce Divan gibidir. Ölçüleri sağlam ve şaşmazdır. Ülkücüler birine kızmışsa o adam bir halt işlemiştir. Ülkücüler birini övmüşse o adam vatana millete faydalı bir iş yapmıştır. Ülkücülük cetveli, % 42’yle iktidar oldukları halde eski hesapları karıştırarak sağa sola fütursuzca sataşan ve milletin birliğinde onulmaz yaralar açan AKP için de önemli bir ölçektir.
PKK dahil herkesin gözü bir yandan Ülkücüleri süzer. “Biz malı götürüyoruz ama Ülkücüler bakıyor mu acaba?” derler. Ülkücüler teşkilat disiplini içinde memlekette ne olup bitiyorsa hepsini bilerek sessizce iktidara gelecekleri günler için çalışırlar.
30 yıldır bu ülkede siyasiler, ailenin bekar ve işveli kızlarının kendilerini geç vakit sokağa salmayan aksi babalarından korktukları gibi korkuyorlar Ülkücülerden.
Bu yüzden AKP’nin, medya marifetiyle MHP’yi BDP’nin yanına “iteleyerek” BBP ve mütedeyyin ülkücüleri yanına almak için “Roman Açılımı benzeri bir Ülkücü Açılımı” yaptığı gözlerden kaçmıyor.
Yüce Divan Yerine Ülkücü Sabunuyla Aklanmak…
Anayasa Mahkemesi üyelerinin siyasi kararlar alabildiğini ve bu kararların şahsiyete ve hukukun ilkelerine göre değil, üyeyi atayan Cumhurbaşkanının ideolojisine göre şekillendiğini fark eden iktidar, Yüce Divan’dan kurtulmak için propaganda düğmesine basmadan önce saf ve lekesiz Ülkücülüğün sabunuyla yıkanarak erken bir aklanmayı siyasi hesaplarına katmış görünüyor.
Bu operasyonda her zamanki gibi Banka-şirket operasyonları üzerinden devşirilerek “siyasi metres” haline getirilmiş “boyalı basın” kullanılıyor.
Ön sayfasında “başbakanın yağcısı”, orta sayfada Nazlı Ilıcak’ın yazısı, arka sayfasında da “çıplak gâvur karısı” bulunan gazetelerden ve dizilerinde her türlü ahlaksızlık bulunan yandaş kanallardan bahsediyorum.
Eski Ülkücülere yüklenen bu “leke çıkarıcı” sorumluluğu öyle ağır bir sorumluluktur ki; hata kabul etmeyen siyaset, BBP’ye çok kötü bir sürpriz hazırlayabilir.
AKP’nin verilen Ülkücü destek sayesinde lekelerden arındırılarak aklanması ne kadar mümkünse BBP’lilerin referans oldukları partinin yediği herzelerle lekelenmesi ihtimali de o kadar kuvvetlidir.
Dünkü haber portallarında en çok tıklanan ve yorumlanan haber “Ülkücülerin(!)” referandumla ilgili tavrıydı. Haberdeki yorum sayısı, diğer haberleri fazlasıyla katlamıştı. Apo’nun şehirleri, can ve mal güvenliğimizi tehdit ettiği haber, bir magazin haberi gibi en altta kalırken Ülkücülerin haberi 365 kez yorumlanarak adeta bir rekor kırmıştı. Bu istatistik, yukarıdaki görüşlerimizi teyit eder niteliktedir.
Özellikle yandaş medyayı takip eden bedelli askerlik bekleyen ödleklerin gözü Ülkücülerin üzerindedir.
Memlekette bir Ülkücünün evet diyebileceği ne yapılmıştır 8 yıl boyunca; yüz güldüren ne olmuştur da AKP’nin Yüce Divan’da aklanması ve sürekli iktidarı için Ülkücülerin desteği aranmaktadır?
Ülkücülerin 40 yıldır ne yiyip ne içtiğini, nerede yatıp kalktığını, hangi kanlı ve çileli yollardan geçtiğini, Mesela “uçan tabutlarla karda kışta memleketi dolaşarak” ölümcül bir heyecanla neyi anlatmaya çalıştığını asla merak etmemiş olan yeşil, turuncu, mor ve global sermayenin kadrolu kalemleri, şu günlerde bit pazarına yağan rahmet misali “merhamet ettikleri” eski Ülkücüler üzerinden MHP ve BBP seçmenini avlamaya çalışıyorlar.
Askeri ve sivil bürokrasiye, Yüksek Yargıya, CHP’ye, derin Kemalist, Alevi ve Ulusalcı odaklara nihayet MHP’ye karşı aynı anda yürütülen asimetrik psikolojik savaşta küresel bir maestronun mevcudiyetini akla getiren bir disiplin gözlemleniyor.
Bu yüksek tempolu ve kararlı cephe, bazı sürpriz katılımlarla gücünü artırıyor.
Sistemin haksız sataşmalarından yorulmuş, medya karşısında yılardır verilen asimetrik mücadeleden yılmış ve bezmiş olan birkaç eski Ülkücü de 12 Eylül’le hesaplaşma arzusuyla bu cepheye katılmış görünüyor.
Remzi Çayır politik, Musa Serdar Çelebi nostaljik, Nuri Gürgür, psikolojik sebepler çerçevesinde düşünüp taşınarak ve mutlaka istişare ederek bu Anayasa paketine evet oyu vereceklerini ifade ediyorlar. Görüşlere saygılıyız
Ancak; bazıları hiç teşkilata girmemiş, bazıları da teşkilat disiplininden 30 yıl önce kopmuş geçekten “eski” olan bu Ülkücülerin kanaati, AKP’den ve Tayyip Erdoğan’ın Ülkücülerle ilgili argo söylemlerinden tiksinen Ülkücülere ne kadar rehberlik edecek bunu 12 Eylül’de göreceğiz.
“Kanaat önderi” diye lanse edilen bu Ülkücülerin tek özelliği, bir süre için iktidar tarafından kendilerine cetvel ve aklayıcı rolünün verilmiş olmasıdır.
Düne kadar ülküdaşlarının hor görülmesinden, onlara “kafatasçı, eli silahlı” denilmesinden hiç rahatsızlık duymadan bugün kurulmakta olan yeni sistemin parçası olmak için sıraya girenler, bir daha “eski Ülkücü” olarak bile anılmamayı göze almış olmalıdırlar.
Erdoğan’ın “eli silahlı” dediği ve “kafatasçılıkla itham ettikleri” arasında, Dursun Önkuzular, İmamoğlu Yusuflar, Ferhat Tüysüzler, Veli Can Oduncular, Abdullah Çatlılar, Ali Bülent Orkanlar, Selçuk Duracıklar, Pehlivanoğlu Mustafalar ve tüm Yusufiyeliler vardır.
Biz 30 yıl sonra Kenan Evren’in, Nurettin Soyer’in ya da 60’a 1 tertip jandarma erlerinin yargılanacağına ve bundan Ülkücüler adına bir netice çıkacağına inanmıyoruz. Evren ve arkadaşları, 12 Eylül 1982 referandumunda % 92 ile aklanmışlardır.
Tevrat’ta iddia edildiği gibi atamız Oğuz Kağan’ın, “Tanrı Yehova”nın sersemlik şarabından içtiği gerçekten doğruysa bu referandumlar yine gelip geçecek ve o günlerin aktörlerinden Turgut Sunalp Paşanın unutulmayan sözüyle:
“ Düzen belki değişecek; ama düzülen hiç değişmeyecektir.”
Bu sözü boşa çıkarmak ve hep birlikte BOP’çu küresel aktörlerden hesap sormak için Muhsin Başkanın yukarıdaki küçümseyici sözü tekzip eden haykırışına inanmak ve hiç olmazsa Ülkücülerin “Büyük Birliğine” güvenmek istiyoruz.
Hiçbir şey, rahmetli Muhsin başkanı, Alperenlerin, global işbirlikçilerin iktidar payandası haline getirilmesi ve “yeşil vurguculuğun” haramıyla kirletilmesi kadar rahatsız edemez.
ŞÜKRÜ ALNIAÇIK