- Katılım
- 6 Mar 2007
- Mesajlar
- 5,674
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bugüne kadar ki yazılarımın birçoğu AKP iktidarını ve Tayyip Erdoğan’ı eleştiren içerikte idi. Bende bu hafta başka konu yazayım da okuyucularım sıkılmasın dedim.
Dedim demesine de, bu ülkede Tayyip Erdoğan gibi bir başbakan olunca başka konu yazmaya fırsat kalmıyor. Üstüne üstlük Tayyip Erdoğan benim yazılarımı okuyupta cevap verir gibi ben ne yazdıysam bir hafta sonra yazımdaki konu ile ilgili bir söz söylüyor. Sakın ha bu söylediklerim megalomanlık olarak algılanmasın. Tayyip Erdoğan’ın bizim yazılarımızı okuduğunu, dikkate aldığını kesinlikle düşünmüyorum. Bu olaylara sadece bir rast gelme diyebiliriz. Keşke Tayyip Erdoğan bizim yazılarımızı okusaydı da Türk Milletine, Türk kimliğine karşı alerji duymaktan vazgeçseydi.
Örneğin, “Aldatma Kandırma Şirketi’nin Satış Hasılatı” başlıklı yazımın hemen ertesi günlerinde Sayın Başbakan çıkıp ben “ülkemi pazarlamakla mükellefim” dedi. Bizde yazımızda AKP’nin ülkemizi pazarladığını anlatmıştık.
Yine, “Türk Milliyetçiliği ve Tolon Paşanın Göremedikleri” başlıklı yazımızdan hemen sonra Tayyip Erdoğan'ın sözleri ile başlayan "alt-üst kimlik" tartışmalarını izledik. Yine, son birkaç yazımızda belirttiğimiz vurgulamalardan birisi Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, Atatürk’ün Türk milletine bakış açısı ile Tayyip Erdoğan ve AKP arasında uzaktan yakından bir benzerlik bulunmadığı idi.
Tam bu vurgulamaların üstüne Başbakan Tayyip Erdoğan son birkaç konuşmasında Atatürk’ten bahseder oldu.
Burada bir parantez açarak hepimizin başına gelmiş olduğunu düşündüğüm bir olayı anlatmak isterim. Birçoğumuz yeni yeni kitap okuma alışkanlığı edindiğimiz çocukluk yıllarımızda okuduğumuz kitabın kahramanlarını ve sözlerini sık sık diğer arkadaşlarımıza anlatarak kendimizi bilgin biri olarak göstermeye çalışmışızdır. Halbuki genelde kitabı hiç anlamamış sadece birkaç cümlesini ezberlemişizdir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’da muhtemeldir ki, Atatürk’ün icraatlarını, sözlerini, eserlerini yeni görmeye başlamış ki, sık sık Atatürk’ten bahseder oldu. Elbette ki, Atatürk gibi büyük bir şahsiyetin Türk Milletine alerjisi olduğunu düşündüğümüz Tayyip Erdoğan tarafından ilk okumada anlaşılmasını ve sindirilmesini beklemiyoruz.
Çünkü, “Kürt Sorunu Var” diyerek bölücü terör örgütünün yeniden hortlamasına imkân sağlayan, “bu ülkede 30’a yakın etnik grup var” diyerek kimlik tartışmalarını başlatan, Bu ülkenin kurucu unsuru olan Türk kimliğini bu ülkede daha önce dile getirdiği 30 tane kimlikten herhangi biri olarak gören, “Ne mutlu Türküm diyene derseniz, yarın biri çıkar ne mutlu Kürtüm, Lazım vs… diyene der!” diyen, Türk Milletini hiçe sayıp “Türkiyelilik” gibi bir safsata çıkaran Tayyip Erdoğan’ın, “Ne mutlu Türk’üm Diyene” diyen, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır” diyen, “Benim hayatta yegâne gahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir” diyen Atatürk’ü içine sindirmesi çok zor bir durumdur.
Son günlerdeki bu sık sık Atatürk’ten bahsetme olayı da olsa olsa ya az önce verdiğimiz küçüklük hatırasındaki gibi, anlamını hiç bilmeden 1-2 cümle ezberlenip ortalıkta bilgin gözükme çabasından olabilir ya da Türk milletini en değerli varlıklarından biri olan Atatürk’ün, sözlerini başka yönlere çekerek Türk milletini aldatma ve kandırma çabasından ibarettir.
Sözü çok uzatmaya gerek yok aslında. Başbakan Tayyip Erdoğan planlı veya plansız bir şekilde her zamanki gibi “laf söylemiş olmak için”, “ne dediğini bilmeden” konuşarak ülkemizin geleceğine bir hançer daha saplıyor.
Bana göre Başbakan Erdoğan’ın sözlerinden daha çok ciddiye alınacak ve bir süre önce mailime gelmiş olan bir fıkra ile bu yazımı bitirmek istiyorum.
Tayyip Erdoğan ile Bush ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar.
Bush, Tayyip Erdoğan’a
-“Bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
Tayyip Erdoğan altta kalmaz ve o da
-"Bizdeki teknoloji çok farklı, partimizin bütün elemanları 100 metreyi 3 saniyede koşmayı beceriyor" der.
Türkiye' ye döndüğünde Tayyip Erdoğan’ı bir düşünce alır. Danışmanlarını çağırır ve attığı palavrayı anlatır.
-“Haftaya Bush geliyor, yalanımız ortaya çıkarsa ne yaparız?" diye sorar.
Danışmanlardan biri hemen cevap verir:
-"Onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
Tayyip Erdoğan
-"Hayır sormadık."
Danışman
-"O halde hiç korkmayın başkanım, alın Bush'u Anıtkabire götürün. Atatürk'ü diriltmesini isteyin. Diriltemezse o rezil olur. Yok, eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız.”
METE KILIÇ
Dedim demesine de, bu ülkede Tayyip Erdoğan gibi bir başbakan olunca başka konu yazmaya fırsat kalmıyor. Üstüne üstlük Tayyip Erdoğan benim yazılarımı okuyupta cevap verir gibi ben ne yazdıysam bir hafta sonra yazımdaki konu ile ilgili bir söz söylüyor. Sakın ha bu söylediklerim megalomanlık olarak algılanmasın. Tayyip Erdoğan’ın bizim yazılarımızı okuduğunu, dikkate aldığını kesinlikle düşünmüyorum. Bu olaylara sadece bir rast gelme diyebiliriz. Keşke Tayyip Erdoğan bizim yazılarımızı okusaydı da Türk Milletine, Türk kimliğine karşı alerji duymaktan vazgeçseydi.
Örneğin, “Aldatma Kandırma Şirketi’nin Satış Hasılatı” başlıklı yazımın hemen ertesi günlerinde Sayın Başbakan çıkıp ben “ülkemi pazarlamakla mükellefim” dedi. Bizde yazımızda AKP’nin ülkemizi pazarladığını anlatmıştık.
Yine, “Türk Milliyetçiliği ve Tolon Paşanın Göremedikleri” başlıklı yazımızdan hemen sonra Tayyip Erdoğan'ın sözleri ile başlayan "alt-üst kimlik" tartışmalarını izledik. Yine, son birkaç yazımızda belirttiğimiz vurgulamalardan birisi Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, Atatürk’ün Türk milletine bakış açısı ile Tayyip Erdoğan ve AKP arasında uzaktan yakından bir benzerlik bulunmadığı idi.
Tam bu vurgulamaların üstüne Başbakan Tayyip Erdoğan son birkaç konuşmasında Atatürk’ten bahseder oldu.
Burada bir parantez açarak hepimizin başına gelmiş olduğunu düşündüğüm bir olayı anlatmak isterim. Birçoğumuz yeni yeni kitap okuma alışkanlığı edindiğimiz çocukluk yıllarımızda okuduğumuz kitabın kahramanlarını ve sözlerini sık sık diğer arkadaşlarımıza anlatarak kendimizi bilgin biri olarak göstermeye çalışmışızdır. Halbuki genelde kitabı hiç anlamamış sadece birkaç cümlesini ezberlemişizdir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’da muhtemeldir ki, Atatürk’ün icraatlarını, sözlerini, eserlerini yeni görmeye başlamış ki, sık sık Atatürk’ten bahseder oldu. Elbette ki, Atatürk gibi büyük bir şahsiyetin Türk Milletine alerjisi olduğunu düşündüğümüz Tayyip Erdoğan tarafından ilk okumada anlaşılmasını ve sindirilmesini beklemiyoruz.
Çünkü, “Kürt Sorunu Var” diyerek bölücü terör örgütünün yeniden hortlamasına imkân sağlayan, “bu ülkede 30’a yakın etnik grup var” diyerek kimlik tartışmalarını başlatan, Bu ülkenin kurucu unsuru olan Türk kimliğini bu ülkede daha önce dile getirdiği 30 tane kimlikten herhangi biri olarak gören, “Ne mutlu Türküm diyene derseniz, yarın biri çıkar ne mutlu Kürtüm, Lazım vs… diyene der!” diyen, Türk Milletini hiçe sayıp “Türkiyelilik” gibi bir safsata çıkaran Tayyip Erdoğan’ın, “Ne mutlu Türk’üm Diyene” diyen, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır” diyen, “Benim hayatta yegâne gahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir” diyen Atatürk’ü içine sindirmesi çok zor bir durumdur.
Son günlerdeki bu sık sık Atatürk’ten bahsetme olayı da olsa olsa ya az önce verdiğimiz küçüklük hatırasındaki gibi, anlamını hiç bilmeden 1-2 cümle ezberlenip ortalıkta bilgin gözükme çabasından olabilir ya da Türk milletini en değerli varlıklarından biri olan Atatürk’ün, sözlerini başka yönlere çekerek Türk milletini aldatma ve kandırma çabasından ibarettir.
Sözü çok uzatmaya gerek yok aslında. Başbakan Tayyip Erdoğan planlı veya plansız bir şekilde her zamanki gibi “laf söylemiş olmak için”, “ne dediğini bilmeden” konuşarak ülkemizin geleceğine bir hançer daha saplıyor.
Bana göre Başbakan Erdoğan’ın sözlerinden daha çok ciddiye alınacak ve bir süre önce mailime gelmiş olan bir fıkra ile bu yazımı bitirmek istiyorum.
Tayyip Erdoğan ile Bush ilk buluşmalarında birbirlerine hava atarlar.
Bush, Tayyip Erdoğan’a
-“Bizde öyle bir teknoloji var ki, ölüyü diriltiriz" der.
Tayyip Erdoğan altta kalmaz ve o da
-"Bizdeki teknoloji çok farklı, partimizin bütün elemanları 100 metreyi 3 saniyede koşmayı beceriyor" der.
Türkiye' ye döndüğünde Tayyip Erdoğan’ı bir düşünce alır. Danışmanlarını çağırır ve attığı palavrayı anlatır.
-“Haftaya Bush geliyor, yalanımız ortaya çıkarsa ne yaparız?" diye sorar.
Danışmanlardan biri hemen cevap verir:
-"Onlara ölüyü nasıl dirilttiğini sordunuz mu?"
Tayyip Erdoğan
-"Hayır sormadık."
Danışman
-"O halde hiç korkmayın başkanım, alın Bush'u Anıtkabire götürün. Atatürk'ü diriltmesini isteyin. Diriltemezse o rezil olur. Yok, eğer diriltirse, siz zaten 100 metreyi 3 saniyede koşarsınız.”
METE KILIÇ