harbikiz
New member
- Katılım
- 23 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,473
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Peki niçin? … Efendim, çünkü beyefendi o sırada Türkiye’de ikamet buyurmaktaydı. Henüz ABD’ye yerleşmemiş, ABD’nin koruması altına girmemişti. Türkiye’de olduğundan, darbeye karşı çıkması biraz sıkardı.
Şimdi sizlere bu cemaate ait Sızıntı isimli derginin Ekim 1980 tarihli sayısından küçücük bir örnek vereyim. O aşamada 12 Eylül darbesi olmuş durumda. Bizim Fethullah yazısında Mehmetçiğe yağ çekiyor ve sonra şöyle yazıyor :
“Evet, bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan (12 Eylül öncesindeki sağ sol çatışmalarından) hiç mi hiçbir şey anlamadık.
Oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri (Türk Ordusu) oldu. (Karakol’u da şöyle tanımlıyor yazısında : Karakol sessizliğin, huzurun ve emniyetin simgesidir. Ondaki düzen, huzur ve orada gözlerin uyanık oluşu, genel emniyet ve dengenin en büyük teminatıdır. Ondaki kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.)
Fethullah yazısının son bölümünde ise şöyle diyor : (Adamın dili yarı Arapça olduğundan, Türçeleştirip veriyorum.)
“ Ve işte şimdi, asırlık bekleyişin şafağı(güneşin doğması) saydığımız bu son dirilişi, son karakolun varlık ve devamına belirti sayıyor, ümidimizin tükendiği yerde Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, imkansızlıkların son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.”
Yaa, işte böyle! Günümüzde medyası “hayali darbenin çığırtkanlığını” yaparken, tayfası devleti ele geçirirken, meğer bizim Fethullah 12 Eylül sonrasında darbeye alkış tutarmış!
Bizim vaiz Fethullah Türkiye’de ak dediğine, ABD’ de kara dermiş! İnsanoğlu değişiyor, dönüyor canım! Valla günün birinde Türkiye’ye gelirse… Ve sonrasında darbe olursa… Ve Fethullah yine darbeye övgü düzerse, hiç şaşırmayın!
VATANDAŞ HÜSNÜ AKINCI’NIN MEKTUBU
Eczacı Hüsnü Akıncı, vatandaş kimliği ile sorumsuz Cumhurbaşkanı Bay Abdullah Gül’e faksladığı mektubun bir örneğini bana da göndermiş. Özetliyorum :
“Demirel Cumhurbaşkanı seçildiğinde “Şu andan itibaren siyasi kimliğimi attım ve partimle ilişiğimi kestim. Bana verilen bu yüce görevi bundan sonra geriye bakmadan yerine getireceğim” demişti. Çünkü Anayasamız Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, varsa partisiyle ilişkisi kesilir” hükmünü getirmiştir. Demirel bu sözünü sonuna kadar yerine getirmiş, hatta bazı partili arkadaşları kendisine gücenmiştir.
Demirel doğruyu yaptı. Devletin bir PARTİ DEVLETİ olmaması gerektiğini hatırlattı. Bugün ülkemizde ağır bir bunalım yaşanıyor. Bunun tek sebebi de , devleti bir PARTİ DEVLETİ haline dönüştürme arzu ve gayretidir. Devletin organ ve kurumları arasındaki ahenk ve düzen bozulmuştur. Kavram kargaşası yaratılmış, birbiriyle zıtlaşan bir toplum yapısı oluşturulmuştur. Bu ağır bunalım, getirilmesi düşünülen yargı reformuyla düzelmez, daha da derinleşir.
Günümüzde muhalefetin öneri ve uyarıları hiçbir biçimde dikkate alınmıyor. Daima reddediliyor. Denetim mekanizması hiç çalışmıyor. Bu nedenle de, adaleti getirmeyen kanunlar yürürlüğe giriyor.
Devlet ana kaidelere ve ana belgelere göre işletilmezse, vatandaşların devlete sahiplilik bilgi ve şuuru ortadan kalkar. Bu durum bir millet, bir devlet, bir ülke için en büyük tehlikedir. Tarih, bu duruma düşmüş ve düşürülmüş millet, ülke ve devletlerin acı sonlarını belgeleyen ibret levhalarıyla doludur.
Başta zat-ı aliniz olmak üzere herkes düşünmelidir.
Türkiye gıda maddelerinde bile başkalarına muhtaç duruma düşmüştür. İşsizlik, fukaralık ve çaresizlik milletin çok büyük kesimini ateşten bir gömlek kuşatmıştır. Sokaklar diplomalı diplomasız genç işsizlerle doludur. Tarım ve hayvancılık çökmüştür. Başta bankalarımız olmak üzere tüm iktisadi değerlerimiz YABANCILARIN eline geçmiş ve Türkiye bir sömürge ülkesi, Türk milleti de sömürge halkı durumuna düşmüştür. Üstelik toplumsal huzursuzluklar halkı küstürmüş, bıktırmış ve şevkini kaybettirmiştir.
Bunlar Türkiye’nin iyi yönetilmediğinin göstergesidir. Bıkmış, küstürülmüş, şevkini kaybetmiş bir toplumun hamle yapması, hedef kovalaması ve geleceğe gübvenle bakması mümkün değildir. Bu durumunu tersine çevirecek çareler aramak, tedbirler bulmak ve ahenği sağlamak size düşen en büyük görevdir.
Dikkate alacağınıza inanmaktayım”
Eczacı Hüsnü Akıncı Çankaya’da oturan şahsa mektup yazmış, onu kibarca göreve çağırıyor! O zaten görevinin başında canım, orada oturuyor, cümbür cemaat dış geziler yapıyor, etliye sütlüye karışmadan vaziyeti idare ediyor, partisi tarafından çıkarılan ve önüne getirilen her yasayı otomatik onaylıyor, partisine elinden gelen desteği veriyor. Daha ne yapsın!
kaynak