aytoldi
New member
- Katılım
- 14 Ara 2006
- Mesajlar
- 1,156
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
BUNDAN yıllar önce daha Türk kamuoyunda tartışmanın Tsi başlamadan, bazı tespitlerimi analiz haline getirerek kamuoyuna aktarmış ve özellikle TSKnın nasıl bir sürece gireceğini sorgulamıştım.
Geldiğimiz noktada Gerçek suçlu herkes cezasını çekmeli notunu da düşerek, olanların marjinal kısmını anlamamız için o çalışmamın bazı bölümlerini yeniden paylaşmak istiyorum...
1- Bill Clinton, Mayıs 1997de Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü, ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölgeyle ilgili şu cümleler yer aldı: ...İki yüz milyar varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükene- ceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABDnin yaşamsal
çıkarlarından biridir.
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABDnin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmayı, 1997de Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK) değiştirdi ve aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSKnın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında Ortadoğuda yerleşme derdini yavaş ortaya döken ABDnin ne yapmak istediğini ilk algılayan yapı olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
3- MASKın değişmesi, ABDyi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSKnın bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankaradan alınmasından ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASKın ABDye danışılmadan değiştirilmesi eleştiriliyor ve şu ifade kullanılıyordu: ...Türkiyenin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır...
4- Aynı dönemde yazılan, sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında Türkiyenin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin, ABDnin ana çıkarlarının bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu.
5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük finansal manipülasyonu ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet pasifize edilip Kemal Dervişe teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. Türkiyenin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başladı.
6- TBMMden geçmeyen tezkere ve TSKnın ABDnin istekleri doğrultusunda Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) dahil edilememiş olması, okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOPu anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak dedi.
7- Ortadoğu ve Orta Asyada kendi amaçları doğrultusunda TSKyı tasarrufu altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok girişim yaptı ve maalesef kâğıt üstünde bazı kazanımlar elde etti. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve Türkiyenin AB muharebe gruplarında yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama ABnin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya güç verecekti.
8- Türkiyede Sorosçular, rejimle düellosu- olanlar ve devlet düşmanı eski bazı fraksiyon mensupları yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSKya saldırıda yerlerini aldı.
Sonuç: Yazdıklarımı lütfen doğru anlayalım! Darbe girişimi olmadı, herkes tertemiz demiyorum. Girişim varsa, kanunsuz işlere kim bulaştıysa, hangi makamda olursa olsun cezasını çekmeli, çekecek! Söylediğim başka bir şey; olandan fazlasının neden olduğunu anlatıyorum! ANLAYANLARA!
Türk kamuoyuna bazı notlar... - GÜNDEM - HABERTÜRK - Türkiye'nin En Büyük İnternet Gazetesi
Geldiğimiz noktada Gerçek suçlu herkes cezasını çekmeli notunu da düşerek, olanların marjinal kısmını anlamamız için o çalışmamın bazı bölümlerini yeniden paylaşmak istiyorum...
1- Bill Clinton, Mayıs 1997de Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü, ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölgeyle ilgili şu cümleler yer aldı: ...İki yüz milyar varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükene- ceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABDnin yaşamsal
çıkarlarından biridir.
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABDnin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmayı, 1997de Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK) değiştirdi ve aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSKnın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında Ortadoğuda yerleşme derdini yavaş ortaya döken ABDnin ne yapmak istediğini ilk algılayan yapı olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
3- MASKın değişmesi, ABDyi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSKnın bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankaradan alınmasından ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASKın ABDye danışılmadan değiştirilmesi eleştiriliyor ve şu ifade kullanılıyordu: ...Türkiyenin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır...
4- Aynı dönemde yazılan, sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında Türkiyenin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin, ABDnin ana çıkarlarının bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu.
5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük finansal manipülasyonu ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet pasifize edilip Kemal Dervişe teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. Türkiyenin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci başladı.
6- TBMMden geçmeyen tezkere ve TSKnın ABDnin istekleri doğrultusunda Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) dahil edilememiş olması, okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOPu anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak dedi.
7- Ortadoğu ve Orta Asyada kendi amaçları doğrultusunda TSKyı tasarrufu altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok girişim yaptı ve maalesef kâğıt üstünde bazı kazanımlar elde etti. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve Türkiyenin AB muharebe gruplarında yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama ABnin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya güç verecekti.
8- Türkiyede Sorosçular, rejimle düellosu- olanlar ve devlet düşmanı eski bazı fraksiyon mensupları yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSKya saldırıda yerlerini aldı.
Sonuç: Yazdıklarımı lütfen doğru anlayalım! Darbe girişimi olmadı, herkes tertemiz demiyorum. Girişim varsa, kanunsuz işlere kim bulaştıysa, hangi makamda olursa olsun cezasını çekmeli, çekecek! Söylediğim başka bir şey; olandan fazlasının neden olduğunu anlatıyorum! ANLAYANLARA!
Türk kamuoyuna bazı notlar... - GÜNDEM - HABERTÜRK - Türkiye'nin En Büyük İnternet Gazetesi