MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Birileri devamlı olarak Türkiye’ye “alıştıra alıştıra” akla mantığa sığmaz eylem ve söylemleri dayatıyor, bunlar TV’lerde bazı siyasetçi, yazar ve akademisyenler tarafından “beyin yıkama” gibi tekrarlanıyor. Sokakta karşılaşıp konuştuğum insanlardan veya mektupla-internetle gelen yorumlardan anlaşıldığına göre ise vatandaş ne alışıyor, ne de yalancı dolmaları yutuyor.
Örneğin: son zamanlarda tekrarlana tekrarlana neredeyse azılı terör örgütü PKK’yı ve lideri Öcalan’ı masum gösterme, ‘terörist’ ile ‘terör mücadelesi yapan asker’i veya şehidi aynı kefeye koyma gayretlerini yutmuyor. Yutmamakta da son derece haklı, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde, hele de terör bir yandan devam eder, silahsız askerler bile hain pusularla katledilirken, şehirler terör saldırılarıyla yakılıp yıkılırken teröristi “onlar da aynı ülkenin vatandaşı”, “o da bizim çocuğumuz, bu da” benzeri anlamsız sözlerle mazur göstermeye çalışma görülmemiştir.
Terör eylemlerine son verip pişmanlık bildirmeyen bir terör örgütü legalize edilmeye çalışılmamıştır.
Ülkenin aydınları bir yandan “laiklik son derece önemlidir” derken bir yandan da esnetildiğinde (aynen terörün normal siyaset haline dönüşmesi gibi) laikliği yani devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede durması ve din baskılarının önlenmesini ortadan kaldıracak adımlara destek vermemişlerdir.
Terör örgütü terörden vazgeçip siyaset yapmak istiyorsa ki şu anda BDP’nin de, bu konuda görüş bildiren bazı isimlerin de açıkça söylediği (ve alıştırmaya çalıştığı) şey artık budur, önce hukukta işledikleri suçun karşılığı olan cezayı çekmeleri gerekir.
Ülkenin diğer vatandaşları ekonomik krizde karşılıksız çıkan çek-senetleri yüzünden hapse girerken hain saldırılar yapmış, masum insanları katletmiş acımasız bir terör örgütünün üyeleri hukukun, yasaların üstüne çıkarılıp suçsuzlaştırılamaz.
“Pişman değilim, liderimin sözüne uyarak geldim” diyen teröristler, adı üstünde Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılarak serbest bırakılamaz ve resmen parti açılışı yapmalarına göz yumulamaz.
Buna benzer bir uygulama İngiltere ve İspanya da dahil hiçbir ülkede görülmemiştir.
Türkiye’nin bazı siyaset bilimcileri bile gerçekleri oldukça geç, ancak olaylar gelişip geri dönüşü neredeyse imkansız noktaya gelince farkediyorlar. Onlar da sonunda farkediyorlar ama bu hiçbir fark yaratmıyor, yıllardır savundukları ve gelişmesine yardımcı oldukları yanlış adımlar çoktan atılmış oluyor.
Halâ gerçekleri, doğruları açık açık söylemekten çekinen bilim adamlarına gelince; hep merak ediyorum, o birikimi, bilgileri hangi güne saklıyorlar acaba?
***
Mektupla gelen mermiler
“Ergenekon ciddi konudur, sulandırmaya gelmez” diyenler acaba Ergenekon’un “kendi kendini sulandırdığını” farketmiyorlar mı?
Eğer birileri, şahıslar veya gruplar darbe plânlaması yapmışlarsa, karanlık işler çevirmeye kalkmışlarsa “kesin deliller de mevcutsa” elbette soruşturularak, ortaya çıkarılmalı. Ama “ıslak imzanın sahibi” diye tutuklanan Albay Dursun Çiçek’ten, “suikast yapacaklardı” diye tutuklanan askerlere kadar hepsi “delil yetersizliğinden” hemen serbest bırakılıyorsa (soruşturma devam etse dahi) o soruşturmada, o iddialarda bir gariplik olduğunu da herkes düşünebilir.
Her ihbarda askeri araçlar ahçısından marangozuna kadar aranıp soruşturuluyorsa elbette düşünebilir. Haklıdır.
Eğer “darbe belgesi” denilen en ciddi suçlamalar savcılara postayla gönderiliyorsa yine düşünebilir. Ve tabii en sonunda geldik postayla, iki zarf içinde “Özel Kuvvetler’de arama yapan Hakim Kadir Kayan’a ve soruşturmanın başındaki Savcı Mustafa Bilgili’ye” gönderilen 8’er adet Kalaşnikof mermisine ve tehdit mektuplarına...
Haydi tehdidi anladık diyelim, Kalaşnikof mermisini zarfa koyma salaklığını acaba kim yapar? Kimden şüphelenmek, kimi suçlamak gerekiyor?
Üzerine gidilip her gün yeni bir suçlamayla karşı karşıya bırakılan kurum mu, o kurumun lekelenmesini isteyen veya alternatif olarak karşısına konan bir başka kurum mu, “kurumları çatıştırmak” veya “iddiaları inandırıcı kılmak” isteyen gizli güçler mi, kim?
Arkası kesilmeyen ve inandırıcılığını tümüyle yitiren bu olaylardan, iddialardan bıktı millet, yargının fazla uzatmadan ıslak imzanın sahibinden mermilerin sahibine kadar tüm suçluları (eğer iddialar gerçek ise tabii) ortaya çıkarması bekleniyor. Unutturmadan, savsaklamadan, en kısa zamanda.
Peki her detayı duyarken şu ihbar mektuplarını ve belgeleri gönderen isimsiz ihbarcıları neden hiç duymuyoruz, merak eden yok mu? Kimdir bu şahıslar, biliniyor da saklanıyor mu, her nedense hiç merak edilmedi mi, yoksa “mermileri gönderenler gibi” herkes olabilir mi?
..::RUHAT MENGİ::..
Örneğin: son zamanlarda tekrarlana tekrarlana neredeyse azılı terör örgütü PKK’yı ve lideri Öcalan’ı masum gösterme, ‘terörist’ ile ‘terör mücadelesi yapan asker’i veya şehidi aynı kefeye koyma gayretlerini yutmuyor. Yutmamakta da son derece haklı, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde, hele de terör bir yandan devam eder, silahsız askerler bile hain pusularla katledilirken, şehirler terör saldırılarıyla yakılıp yıkılırken teröristi “onlar da aynı ülkenin vatandaşı”, “o da bizim çocuğumuz, bu da” benzeri anlamsız sözlerle mazur göstermeye çalışma görülmemiştir.
Terör eylemlerine son verip pişmanlık bildirmeyen bir terör örgütü legalize edilmeye çalışılmamıştır.
Ülkenin aydınları bir yandan “laiklik son derece önemlidir” derken bir yandan da esnetildiğinde (aynen terörün normal siyaset haline dönüşmesi gibi) laikliği yani devletin tüm din ve inançlara eşit mesafede durması ve din baskılarının önlenmesini ortadan kaldıracak adımlara destek vermemişlerdir.
Terör örgütü terörden vazgeçip siyaset yapmak istiyorsa ki şu anda BDP’nin de, bu konuda görüş bildiren bazı isimlerin de açıkça söylediği (ve alıştırmaya çalıştığı) şey artık budur, önce hukukta işledikleri suçun karşılığı olan cezayı çekmeleri gerekir.
Ülkenin diğer vatandaşları ekonomik krizde karşılıksız çıkan çek-senetleri yüzünden hapse girerken hain saldırılar yapmış, masum insanları katletmiş acımasız bir terör örgütünün üyeleri hukukun, yasaların üstüne çıkarılıp suçsuzlaştırılamaz.
“Pişman değilim, liderimin sözüne uyarak geldim” diyen teröristler, adı üstünde Etkin Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılarak serbest bırakılamaz ve resmen parti açılışı yapmalarına göz yumulamaz.
Buna benzer bir uygulama İngiltere ve İspanya da dahil hiçbir ülkede görülmemiştir.
Türkiye’nin bazı siyaset bilimcileri bile gerçekleri oldukça geç, ancak olaylar gelişip geri dönüşü neredeyse imkansız noktaya gelince farkediyorlar. Onlar da sonunda farkediyorlar ama bu hiçbir fark yaratmıyor, yıllardır savundukları ve gelişmesine yardımcı oldukları yanlış adımlar çoktan atılmış oluyor.
Halâ gerçekleri, doğruları açık açık söylemekten çekinen bilim adamlarına gelince; hep merak ediyorum, o birikimi, bilgileri hangi güne saklıyorlar acaba?
***
Mektupla gelen mermiler
“Ergenekon ciddi konudur, sulandırmaya gelmez” diyenler acaba Ergenekon’un “kendi kendini sulandırdığını” farketmiyorlar mı?
Eğer birileri, şahıslar veya gruplar darbe plânlaması yapmışlarsa, karanlık işler çevirmeye kalkmışlarsa “kesin deliller de mevcutsa” elbette soruşturularak, ortaya çıkarılmalı. Ama “ıslak imzanın sahibi” diye tutuklanan Albay Dursun Çiçek’ten, “suikast yapacaklardı” diye tutuklanan askerlere kadar hepsi “delil yetersizliğinden” hemen serbest bırakılıyorsa (soruşturma devam etse dahi) o soruşturmada, o iddialarda bir gariplik olduğunu da herkes düşünebilir.
Her ihbarda askeri araçlar ahçısından marangozuna kadar aranıp soruşturuluyorsa elbette düşünebilir. Haklıdır.
Eğer “darbe belgesi” denilen en ciddi suçlamalar savcılara postayla gönderiliyorsa yine düşünebilir. Ve tabii en sonunda geldik postayla, iki zarf içinde “Özel Kuvvetler’de arama yapan Hakim Kadir Kayan’a ve soruşturmanın başındaki Savcı Mustafa Bilgili’ye” gönderilen 8’er adet Kalaşnikof mermisine ve tehdit mektuplarına...
Haydi tehdidi anladık diyelim, Kalaşnikof mermisini zarfa koyma salaklığını acaba kim yapar? Kimden şüphelenmek, kimi suçlamak gerekiyor?
Üzerine gidilip her gün yeni bir suçlamayla karşı karşıya bırakılan kurum mu, o kurumun lekelenmesini isteyen veya alternatif olarak karşısına konan bir başka kurum mu, “kurumları çatıştırmak” veya “iddiaları inandırıcı kılmak” isteyen gizli güçler mi, kim?
Arkası kesilmeyen ve inandırıcılığını tümüyle yitiren bu olaylardan, iddialardan bıktı millet, yargının fazla uzatmadan ıslak imzanın sahibinden mermilerin sahibine kadar tüm suçluları (eğer iddialar gerçek ise tabii) ortaya çıkarması bekleniyor. Unutturmadan, savsaklamadan, en kısa zamanda.
Peki her detayı duyarken şu ihbar mektuplarını ve belgeleri gönderen isimsiz ihbarcıları neden hiç duymuyoruz, merak eden yok mu? Kimdir bu şahıslar, biliniyor da saklanıyor mu, her nedense hiç merak edilmedi mi, yoksa “mermileri gönderenler gibi” herkes olabilir mi?
..::RUHAT MENGİ::..