TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Devrimci Olmak
Bir söz vardır sol çevrelerin arasında:''Devrimci doğulmaz;devrimci olunur.'' diye.Bu söz ne için söylenmiş ve klişeleşerek günümüze kadar gelmiştir?Nasıl olmuştur da bu söz,sosyalistler tarafından barlarda,fikir klüplerinde ve çeşitli derneklerde slogan haline getirilmiştir.?Devrimci felsefeyi dogmatizmden,resmi eğitimden ve diğer fikir akımlarından ayıran en önemli özellik, kulaktan dolma veya aileden kalıtım yolu ile aktarılan bir düşünce olmamasıdır.Devrimcilik,yaşamın içinden gelen sorunları çözebilmek amacı ile sorunlara çözüm üretmek için ortaya çıkartılan teorilerin pratize edilmesiyle anlaşılır.Teorinin öğrenilmesinden sonra fikirlerin uygulama sahasına geçirildiği pratik öğreti,insanı ve toplumu çaresizlikten kurtarabilmesi amacı ile uygulanır.
Dünya tarihinde devrimci öğreti,her zaman ezilen sınıflar tarafından benimsenmiş ve hayata aktarılmıştır.Roma döneminde köle hareketi olarak bilinen Spartaküs ayaklanması,Feodal dönemde toprak köleleri olan serflerin başkaldırıları,İslam tarihinde zalim hükümdarlara karşı girişilen Karmati isyanları,1789 tarihinde Fransa'da monarşiye karşı girişilen burjuva ihtilali,ezilen sınıfların özgürlük uğruna girişmiş oldukları devrim hareketlerinden başlıcalarıdır;ancak XVIII.yüzyılın ikinci yarısından sonra İngiltere'de buharlı makinelerin icadı ile başlayan sanayi üretimi, toplumsal anlamda sınıf farklılıklarını iyice belirgin hale getirdiğinden, devrimci hareketler en fazla bu yüzyıldan sonra görülür olmuştur.İngiltere'de başlayan sanayi inkılabı, şüphesiz insanlık tarihinde daha önce görülmeyen atılımları başarmıştır.Karl Marx da insanlık tarihinde başlayan sanayileşme sürecini övmüş ve şu şekilde yorumlamıştır:''Kent soyluluk(Burjuvazi) nerede egemen olduysa orada bütün derebeylik ilişkilerini, ataerkil,kırgıl ilişkileri yok etti.İnsanı doğal üstlerine bağlayan rengarenk derebeylik bağlarını acımasızca kopardı;insanla insan arasında katıksız çıkardan,kaskatı''peşin para''dan başka bir bağ bırakmadı.Sofuca esrimenin,şövalyelik coşkusunun,başı bozuk karamsarlığının kutsal ürpertilerini bencilce hesabın buz gibi sularında boğdu.Kişinin değerini değişim değerine doğru çözüştürdü,edinilmiş,kazanılmış sayısız özgürlüklerin yerine şu biricik acımasız tecim özgürlüğünü koydu.Kısacası dinsel,siyasal kuruntularla perdelenmiş sömürünün yerine açık,utanmaz,doğrudan,kupkuru sömürüyü geçirdi.''(1)Marx'ın da belittiği gibi sanayi devrimi ile yükselen burjuva,feodal sömürüyü yok ederken kendi sömürüsünü de üretim araç gereçleri üzerinde yaptığı geliştirmeyle sağlamış,yeni bir toplum düzeni ortaya çıkartmıştı.Burjuva sınıfı kendi egemenliğini bu şekilde pekiştirirken farkında olmadan kendi mezar kazıyıcılarını da yaratıyordu.Burjuvazi,makineleşmiş mekanik sanayi üretimini başlatarak radikal bir toplum değişimini başarmıştı;fakat sahip olduğu makinelerin işletilmesi için binlerce işçiyi de ücretli sınıf olarak beslemek zorunda kaldı.Makinelere vidalanmış bu ücretli işçiler,kapitalist toplum düzeninde proleterya olarak adlandırılır.Proleterya sınıfı,günde on sekiz saati bulan çalışma saatleri ile burjuvaya para basan bir kitle haline getirilmiş,düşük ücretlerle iliklerine kadar sömürülmüştür.Hafta tatilinden yoksun,örgütlenme ve genel oy hakkından mahrum olan proleterya,emekle sermaye arasındaki çelişkiyi ancak yaşayarak görmüştür.O'nu sömürücü sınıf olan burjuvaya karşı devrimci yapanda yaşamış olduğu bu emek-sermaye çelişkisidir.Kapitalist sistemin gelişmesine kadar insanlık,değişik ekonomik sistemler içinde yaşamış ve değişik sınıfların hakim olduğu devlet biçimlerinde hayatını sürdürmüştür.Fakat insanoğlu,hangi sistemde ve devlet biçiminde yaşarsa yaşasın her zaman özel mülkiyetin hakim olduğu bir cemiyette kendisini tanımıştır.Bu nedenle üretim araç ve gereçlerine hangi sınıf hakimse, devlete de onlar hakim olmuştur.Bu durum küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluğa egemen olmasını sağladığından insan toplulukları her devirde sömürüye maruz kalmıştır.Proleterya,burjuvaya karşı devrim hareketine girişirken özel mülkiyete de bu yüzden cephe almış ve toplumsal sınıfları ortadan kaldırmak için özel mülkiyetin olmadığı bir toplum yapısını hedeflemiştir.
Burjuvazi,proleter devrime karşı gelirken, kendi savunmasını da mülkiyet üzerinden yapmış ve özel mülkiyeti ortadan kaldırmanın insanın mal edinme hürriyetine son vermekle aynı anlama geldiğini söylemiştir.Karl Marx,burjuvazinin ve onun devlet aygıtının bu iddialarına şu şekilde cevap vermiştir:''Özel mülkiyeti kaldırmak istiyoruz diye ödünüz kopuyor.Oysa sizin var olan toplumunuzun onda dokuzu için özel mülkiyet zaten kalkmış; varolması düpedüz o onda dokuz için varolmamasından ötürü.Öyleyse siz bizi zorunlu koşulu toplumun büyük çoğunluğunun mülksüzlüğü olan bir mülkiyeti kaldırmak istemekle suçluyorsunuz.Kısacası bizi kendi mülkiyetinizi kaldırmakla suçluyorsunuz.Tastamam öyle,işte biz bunu istiyoruz.''(2)Bugün kapitalizmin egemen olduğu çağda nüfusun %90'ı yaşamını mülkiyetsiz geçirmektedir.Kredi kartları ile,veresiye ile,gününde ödenmeyen ev ve dükkan kiraları ile hayatını gelecek endişesinden yoksun olarak sürdüren halk,üretim araç ve gereçlerine sahip %10'luk burjuvazi sınıfına para basan makine olmuştur.Burjuva ideologlar,yurttaşların yarısına yakın oranın ev ve otomobil sahibi olmasını mülkiyet edinme oranının arttığına dair bir kanıt olarak gösterirler.Oysa gelir getirmeyen,temel gereksinim ve zaruri ihtiyaç menkulleri,kapitalist ekonomide mülkiyet özelliği taşımaz.Kişi ev sahibi ise bu ev O'nun için barınma gereksinimini giderir;fakat O'na gelir getirmez.Haliyle sahip olunan ev,mülkiyet olmaktan çıkıp zaruri ihtiyaç haline dönüşmüştür.
Proleterya devrimi olarak bilinen sol öğretilere karşı yapılan diğer bir asılsız iddia da sol ideolojilerin aile mefhumuna karşı olduğu ve aileyi yok etmek istediğidir.Özellikle yarı feodal yarı sömürge ülkelerde din ve aile mefhumları çok güçlü olduğundan bu tip iddialar egemen devlet aygıtı tarafından dillendirilerek topluma enjekte edilmiştir.Bu tip iddiaların asılsızlığı gene Karl Marx'ın savunmasında açıkça dile getirilmiştir:''Ailenin ortadan kaldırılması!Komünistlerin bu iğrenç amacı köktencilerin en köktencisini bile yerinden uğratıyor.Bu günkü kenter aile,kenter ailesi nereye dayanıyor?Sermayeye,özel kazanca.Tam gelişmiş biçimiyle yalnızca kent soylulukta var;ama tamamlayıcısını proleterlerin zorunlu ailesizliği ile ulu orta fuhuşta buluyor.Kent soylunun ailesi tamamlayıcısının yok olmasıyla birlikte doğal olarak yok olur,sermayenin ortadan kalkmasıyla da ikisi bir den ortadan kalkar.Bizi çocukların anababalarınca sömürülmesini ortadan kaldırmak istiyoruz diye mi suçluyorsunuz?Biz bu suçu üstleniyoruz.Ama diyorsunuz,evde yetiştirmenin yerine toplumun yetiştirmesini koymakla en içtenlikli ilişkileri ortadan kaldırmış oluruz.Peki sizin yetiştiriniz de toplumca belirlenmiyor mu?Yetiştirme işini yürüttüğünüz toplumsal ilişkiler yoluyla,toplumun doğrudan ya da dolaylı olarak karışmasıyla,okullar aracılığıyla felan?Toplumun yetiştirmeye karışmasını komünistler uydurmuyor;onlar yalnızca yetiştirmenin niteliğini değiştiriyor.Yetiştirmeyi egemen sınıfın etkisinden kurtarıyor.''(3)Bir çok ünlü devrimcinin hayatı incelenirse, çocuk yaşta çalıştırılmanın neticesinde sermaye babalarına düşman oldukları, göze çarpar.Ülkemizde oldukça yaygın olan çocuk işçiliği,gerek çocuklarını sömüren annelerin ve babaların gerekse işverenlerin menfaatlerine uygun olduğu için sol, en fazla bu kesimlerce hakarete uğruyor olsa gerek?!AKP'nin Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Erdoğan da ısrarla her aileden üç çocuk istiyorum söylemini de bu yüzden sürekli tekrarlıyor olsa gerek.Öyle ya,bir aileden ne kadar çok çocuk olursa sokaklarda o kadar simitçi,boyacı,seyyar satıcı çocuk var olacak demektir.Çok görmemek lazım; onlar İslam'a göre hayırlı evlat.Ne de olsa babalarını madur etmiyorlar?!Memlekette iş aramaya ne lüzum var;çocuklar çalışsın ebevevnler yesin?!İşçi ücretleri mi yüksek?Kolayı var: Patronlar, yetişkinlerin çalışmayacağı fiyata çocukları çalıştırsın?!
Milliyetçi olduğunu iddia eden faşist çevreler,solun ulusalcılığa ve vatan sevgisine soğuk baktığını söylerler.Sosyalizmin ve Sosyal Demokrasi'nin ancak vatan hainlerine yaraşır ideoloji olduğunu, her fırsatta dile getirirler.Bu iddialar gerçekten doğru mudur?Bu sorunun cevabını bırakalım gene Marx versin:''Komünistler ayrıca yurdu,ulusu ortadan kaldırmak istiyorlar diye suçlanıyor.İşçilerin yurdu yoktur.Olmayan şey ellerinden alınamaz. Proleterya,ilkin siyasal egemenliği ele geçirmesi,ulusal sınıf durumuna gelmesi,kendisini ulus olarak kurması gerektiği için,kent soyluluk anlamında olmasa da,bu bakımdan zaten ulusaldır.(4)Görüldüğü gibi ezilen,sömürülen bir sınıf ancak siyasi erk içinde söz hakkına sahip ise vatan elde eder.Şayet hiç bir söz hakkı yoksa siyasal egemenliği ele geçirirse yaşadığı coğrafya onun için vatan haline gelir.Bu gerçekler,diğerlerinde olduğu gibi hayatın çelişkilerinde gizlidir.Ekonomik özgürlük olmadan,bir takım göstermelik hakların verilmesiyle birey yurttaş olamaz.İşsizliğin kol gezdiği ülkemizde sosyal güvenlik sisteminden mahrum milyonlarca insanın geleceği yoktur.Çalışan kesimin ikisinden birisi kayıtdışı istahdam edilmektedir.Bu halde insanlar yurttaş mıdır?Yoksa köle mi?
Ülkemizde 1968 ile 1980 yılları arasında meydana gelen toplumsal hereketler,genel türk tarihinde sınıf savaşımlarının yaşandığı tek somut örnektir.Bu zaman dilimi içerisinde eli kalem tutan,mektep mürekkep yalayan herkes,solun cazibesine katılarak emperyalizme bağlı Türkiye için, ''Tam bağımsız Türkiye'' sloganı ile meydanlara çıkmıştır.Hareketin tabana yayılmasını önlemek isteyen yerli işbirlikçiler,kırsalda ve büyük kentin varoşlarında yaşayan halk kitlelerini ,solun entellektüel çevrelerine karşı kışkırtmak için amansız bir iftira kampanyası başlatmıştır.(Çünkü sol ideolojinin teori ile önlenebilmesi entelijansya ile mümkün değildi;zaten sağ görüşlü kimseler entelijansyadan mahrum olup tarikat şeyhleri,din adamları,cemaat önderleri gibi kimseleri, sınıf savaşımında öncü güç olarak kullanmaktaydı.)
Bu iftiralardan bir tanesi de solcuların mahramiyeti ile ilgiliydi.Solcular,kadın ortaklığının getirilmesi ile suçlanıyor ve ırz, namus gibi manevi değerleri yok etmekle itham ediliyorlardı.Bugün bile kırsal kesimlerde insanların bu bakış açısı ile sola düşman edilmelerinin arkasında yatan sebep,geçmişte egemen devlet aygıtı tarafından desteklenen iftira kampanyaları yatmaktadır.Yerli işbirlikçilerin bu iftiraları günümüzden 160 yıl önce Karl Marx'in açıklamaları ile çürütülmüştür:''Bütün kentsoyluluk ağız birliği etmiş,iyi ama siz komünistler de karı ortaklığı getirmek istiyorsunuz diye bağırıp çağırıyor.Kentsoylu(Burjuvazi),karısını da salt bir üretim aracı görür.Üretim araçları ortaklaşa kullanılacak diye işitti miydi doğal olarak ortaklaşalıktan kadınların da aynı ölçüde payını alacağını düşünmeden edemiyor.Düpedüz kadınların salt üretim aracı konumunun ortadan kaldırılmasının söz konusu olduğunu bile sezinleyemiyor.Hem kentsoylularımızın komünüstlerin sözümona resmi karı ortaklığı karşısında kapıldığı bu yüce ahlaklı kaygıdan daha gülünç bir şey olamaz. Komünistlerin kadın ortaklığını getirmelerine gerek yok ki;o zaten öteden beri var.Kentsoylularımız,haydi resmi fuhuşu hiç anmayalım,proleterlerinin karılarıyla kızlarını el altında bulundurmakla da doymayıp birbirlerinin karısını ayartmaktan en büyük hazzı duyuyorlar.Kentsoylu evliliği gerçekte karıların ortaklığıdır.Komünistler olsa olsa ikiyüzlülükle gizlenmiş bir kadın ortaklığının yerine resmi,açıkyürekli bir ortaklık getirmeye kalkmakla suçlanabilirdi.Yoksa bugünkü üretim ilişkilerinin kaldırılmasıyla birlikte bunlardan kaynaklanan kadın ortaklığının ,gerek resmi gerek gayrı resmi fuhuşun da yok olacağı apaçık.''(5)İçinde yaşadığımız XXI.yy'ın Türkiyesinde gelirden yoksun,kimsesiz,hiç bir sosyal güvenlik hakkına sahip olmayan 60,000 kadın çaresizlikten vesika almak için emniyete başvurmuş ve geneleve girmek için sıra bekler hale gelmiştir.Bu kadınların,hiç bir sabıka kaydı ve adli suçu bulunmamasına rağmen yaşamlarını resmi fuhuştan elde etme gereksinimleri onlara kapitalistlerce mi reva görülmüştür yoksa devrimcilerce mi?Bu durumda kendilerini dinin temsilcisi,muhafazakar,milliyetçi olarak adlandıran kapitalistler mi kadınları toplumun ortak kullanımına sunuyor yoksa devrimciler mi?Anlaşılıyor ki,özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla kadın ortaklığının da gerek resmi gerek gayr-ı resmi açıdan son bulacağı şüphe götürmez bir hakikat.
Şüphesiz,Avrupa'nın XIX.yüzyılın ilk yarısında yaşadığı işçi sorunları bu gün ülkemizde halen yaşanmaktadır.Sendikadan mahrum,kayıt dışı,sosyal güvenlik sisteminden yararlanamayan milyonlarca işçi sınıfı için çözüm reformist,kapitalizmin pençesine düşmüş siyasi partilerin yerine devrimci ilkeleri savunan,tam bağımsız Türkiye'yi hedefleyen sol yelpazeye kucak açmaktır.10 Kasım 1938 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata gözlerini yumması sonucu onun bıraktığı devrimlerin yarım kalması ve sağ iktidarlar tarafından tamamlanmaması,toprak ağalarının günümüze kadar gelmesine,ülkenin sanayileşememesine,hızla artan sağlıksız nüfus artışına,hantal bürokrasinin varlığına neden olmuştur.Bu günün Kıta Avrupasında yer alan proleterler,geçmiş yıllarda burjuvaziye karşı giriştiği eylemlerle nasıl bu gün refaha ermişse,biz de gelecek nesillerimiz için Atatürk'ün bıraktığı mirasın üzerine bina edilen yeni inkılaplarla çocuklarımıza güzel bir ülke bırakalım.Bunun için her zaman devrimci olmak,gericiliğe karşı savaşmak,faşizme karşı omuz omuza vererek ilerlemek gereklidir.Çünkü devrimci doğulmaz;ancak devrimci olunur.
YASİN ŞAHİNER
EKLER:
1/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto,1998 Ç.Yayınevi sf:69
2/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto,1998 Ç.Yayınevi sf:97
3/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:99
4/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:103
5/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:101
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Devrimci Olmak-Yasin ŞAHİNER
Bir söz vardır sol çevrelerin arasında:''Devrimci doğulmaz;devrimci olunur.'' diye.Bu söz ne için söylenmiş ve klişeleşerek günümüze kadar gelmiştir?Nasıl olmuştur da bu söz,sosyalistler tarafından barlarda,fikir klüplerinde ve çeşitli derneklerde slogan haline getirilmiştir.?Devrimci felsefeyi dogmatizmden,resmi eğitimden ve diğer fikir akımlarından ayıran en önemli özellik, kulaktan dolma veya aileden kalıtım yolu ile aktarılan bir düşünce olmamasıdır.Devrimcilik,yaşamın içinden gelen sorunları çözebilmek amacı ile sorunlara çözüm üretmek için ortaya çıkartılan teorilerin pratize edilmesiyle anlaşılır.Teorinin öğrenilmesinden sonra fikirlerin uygulama sahasına geçirildiği pratik öğreti,insanı ve toplumu çaresizlikten kurtarabilmesi amacı ile uygulanır.
Dünya tarihinde devrimci öğreti,her zaman ezilen sınıflar tarafından benimsenmiş ve hayata aktarılmıştır.Roma döneminde köle hareketi olarak bilinen Spartaküs ayaklanması,Feodal dönemde toprak köleleri olan serflerin başkaldırıları,İslam tarihinde zalim hükümdarlara karşı girişilen Karmati isyanları,1789 tarihinde Fransa'da monarşiye karşı girişilen burjuva ihtilali,ezilen sınıfların özgürlük uğruna girişmiş oldukları devrim hareketlerinden başlıcalarıdır;ancak XVIII.yüzyılın ikinci yarısından sonra İngiltere'de buharlı makinelerin icadı ile başlayan sanayi üretimi, toplumsal anlamda sınıf farklılıklarını iyice belirgin hale getirdiğinden, devrimci hareketler en fazla bu yüzyıldan sonra görülür olmuştur.İngiltere'de başlayan sanayi inkılabı, şüphesiz insanlık tarihinde daha önce görülmeyen atılımları başarmıştır.Karl Marx da insanlık tarihinde başlayan sanayileşme sürecini övmüş ve şu şekilde yorumlamıştır:''Kent soyluluk(Burjuvazi) nerede egemen olduysa orada bütün derebeylik ilişkilerini, ataerkil,kırgıl ilişkileri yok etti.İnsanı doğal üstlerine bağlayan rengarenk derebeylik bağlarını acımasızca kopardı;insanla insan arasında katıksız çıkardan,kaskatı''peşin para''dan başka bir bağ bırakmadı.Sofuca esrimenin,şövalyelik coşkusunun,başı bozuk karamsarlığının kutsal ürpertilerini bencilce hesabın buz gibi sularında boğdu.Kişinin değerini değişim değerine doğru çözüştürdü,edinilmiş,kazanılmış sayısız özgürlüklerin yerine şu biricik acımasız tecim özgürlüğünü koydu.Kısacası dinsel,siyasal kuruntularla perdelenmiş sömürünün yerine açık,utanmaz,doğrudan,kupkuru sömürüyü geçirdi.''(1)Marx'ın da belittiği gibi sanayi devrimi ile yükselen burjuva,feodal sömürüyü yok ederken kendi sömürüsünü de üretim araç gereçleri üzerinde yaptığı geliştirmeyle sağlamış,yeni bir toplum düzeni ortaya çıkartmıştı.Burjuva sınıfı kendi egemenliğini bu şekilde pekiştirirken farkında olmadan kendi mezar kazıyıcılarını da yaratıyordu.Burjuvazi,makineleşmiş mekanik sanayi üretimini başlatarak radikal bir toplum değişimini başarmıştı;fakat sahip olduğu makinelerin işletilmesi için binlerce işçiyi de ücretli sınıf olarak beslemek zorunda kaldı.Makinelere vidalanmış bu ücretli işçiler,kapitalist toplum düzeninde proleterya olarak adlandırılır.Proleterya sınıfı,günde on sekiz saati bulan çalışma saatleri ile burjuvaya para basan bir kitle haline getirilmiş,düşük ücretlerle iliklerine kadar sömürülmüştür.Hafta tatilinden yoksun,örgütlenme ve genel oy hakkından mahrum olan proleterya,emekle sermaye arasındaki çelişkiyi ancak yaşayarak görmüştür.O'nu sömürücü sınıf olan burjuvaya karşı devrimci yapanda yaşamış olduğu bu emek-sermaye çelişkisidir.Kapitalist sistemin gelişmesine kadar insanlık,değişik ekonomik sistemler içinde yaşamış ve değişik sınıfların hakim olduğu devlet biçimlerinde hayatını sürdürmüştür.Fakat insanoğlu,hangi sistemde ve devlet biçiminde yaşarsa yaşasın her zaman özel mülkiyetin hakim olduğu bir cemiyette kendisini tanımıştır.Bu nedenle üretim araç ve gereçlerine hangi sınıf hakimse, devlete de onlar hakim olmuştur.Bu durum küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluğa egemen olmasını sağladığından insan toplulukları her devirde sömürüye maruz kalmıştır.Proleterya,burjuvaya karşı devrim hareketine girişirken özel mülkiyete de bu yüzden cephe almış ve toplumsal sınıfları ortadan kaldırmak için özel mülkiyetin olmadığı bir toplum yapısını hedeflemiştir.
Burjuvazi,proleter devrime karşı gelirken, kendi savunmasını da mülkiyet üzerinden yapmış ve özel mülkiyeti ortadan kaldırmanın insanın mal edinme hürriyetine son vermekle aynı anlama geldiğini söylemiştir.Karl Marx,burjuvazinin ve onun devlet aygıtının bu iddialarına şu şekilde cevap vermiştir:''Özel mülkiyeti kaldırmak istiyoruz diye ödünüz kopuyor.Oysa sizin var olan toplumunuzun onda dokuzu için özel mülkiyet zaten kalkmış; varolması düpedüz o onda dokuz için varolmamasından ötürü.Öyleyse siz bizi zorunlu koşulu toplumun büyük çoğunluğunun mülksüzlüğü olan bir mülkiyeti kaldırmak istemekle suçluyorsunuz.Kısacası bizi kendi mülkiyetinizi kaldırmakla suçluyorsunuz.Tastamam öyle,işte biz bunu istiyoruz.''(2)Bugün kapitalizmin egemen olduğu çağda nüfusun %90'ı yaşamını mülkiyetsiz geçirmektedir.Kredi kartları ile,veresiye ile,gününde ödenmeyen ev ve dükkan kiraları ile hayatını gelecek endişesinden yoksun olarak sürdüren halk,üretim araç ve gereçlerine sahip %10'luk burjuvazi sınıfına para basan makine olmuştur.Burjuva ideologlar,yurttaşların yarısına yakın oranın ev ve otomobil sahibi olmasını mülkiyet edinme oranının arttığına dair bir kanıt olarak gösterirler.Oysa gelir getirmeyen,temel gereksinim ve zaruri ihtiyaç menkulleri,kapitalist ekonomide mülkiyet özelliği taşımaz.Kişi ev sahibi ise bu ev O'nun için barınma gereksinimini giderir;fakat O'na gelir getirmez.Haliyle sahip olunan ev,mülkiyet olmaktan çıkıp zaruri ihtiyaç haline dönüşmüştür.
Proleterya devrimi olarak bilinen sol öğretilere karşı yapılan diğer bir asılsız iddia da sol ideolojilerin aile mefhumuna karşı olduğu ve aileyi yok etmek istediğidir.Özellikle yarı feodal yarı sömürge ülkelerde din ve aile mefhumları çok güçlü olduğundan bu tip iddialar egemen devlet aygıtı tarafından dillendirilerek topluma enjekte edilmiştir.Bu tip iddiaların asılsızlığı gene Karl Marx'ın savunmasında açıkça dile getirilmiştir:''Ailenin ortadan kaldırılması!Komünistlerin bu iğrenç amacı köktencilerin en köktencisini bile yerinden uğratıyor.Bu günkü kenter aile,kenter ailesi nereye dayanıyor?Sermayeye,özel kazanca.Tam gelişmiş biçimiyle yalnızca kent soylulukta var;ama tamamlayıcısını proleterlerin zorunlu ailesizliği ile ulu orta fuhuşta buluyor.Kent soylunun ailesi tamamlayıcısının yok olmasıyla birlikte doğal olarak yok olur,sermayenin ortadan kalkmasıyla da ikisi bir den ortadan kalkar.Bizi çocukların anababalarınca sömürülmesini ortadan kaldırmak istiyoruz diye mi suçluyorsunuz?Biz bu suçu üstleniyoruz.Ama diyorsunuz,evde yetiştirmenin yerine toplumun yetiştirmesini koymakla en içtenlikli ilişkileri ortadan kaldırmış oluruz.Peki sizin yetiştiriniz de toplumca belirlenmiyor mu?Yetiştirme işini yürüttüğünüz toplumsal ilişkiler yoluyla,toplumun doğrudan ya da dolaylı olarak karışmasıyla,okullar aracılığıyla felan?Toplumun yetiştirmeye karışmasını komünistler uydurmuyor;onlar yalnızca yetiştirmenin niteliğini değiştiriyor.Yetiştirmeyi egemen sınıfın etkisinden kurtarıyor.''(3)Bir çok ünlü devrimcinin hayatı incelenirse, çocuk yaşta çalıştırılmanın neticesinde sermaye babalarına düşman oldukları, göze çarpar.Ülkemizde oldukça yaygın olan çocuk işçiliği,gerek çocuklarını sömüren annelerin ve babaların gerekse işverenlerin menfaatlerine uygun olduğu için sol, en fazla bu kesimlerce hakarete uğruyor olsa gerek?!AKP'nin Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Erdoğan da ısrarla her aileden üç çocuk istiyorum söylemini de bu yüzden sürekli tekrarlıyor olsa gerek.Öyle ya,bir aileden ne kadar çok çocuk olursa sokaklarda o kadar simitçi,boyacı,seyyar satıcı çocuk var olacak demektir.Çok görmemek lazım; onlar İslam'a göre hayırlı evlat.Ne de olsa babalarını madur etmiyorlar?!Memlekette iş aramaya ne lüzum var;çocuklar çalışsın ebevevnler yesin?!İşçi ücretleri mi yüksek?Kolayı var: Patronlar, yetişkinlerin çalışmayacağı fiyata çocukları çalıştırsın?!
Milliyetçi olduğunu iddia eden faşist çevreler,solun ulusalcılığa ve vatan sevgisine soğuk baktığını söylerler.Sosyalizmin ve Sosyal Demokrasi'nin ancak vatan hainlerine yaraşır ideoloji olduğunu, her fırsatta dile getirirler.Bu iddialar gerçekten doğru mudur?Bu sorunun cevabını bırakalım gene Marx versin:''Komünistler ayrıca yurdu,ulusu ortadan kaldırmak istiyorlar diye suçlanıyor.İşçilerin yurdu yoktur.Olmayan şey ellerinden alınamaz. Proleterya,ilkin siyasal egemenliği ele geçirmesi,ulusal sınıf durumuna gelmesi,kendisini ulus olarak kurması gerektiği için,kent soyluluk anlamında olmasa da,bu bakımdan zaten ulusaldır.(4)Görüldüğü gibi ezilen,sömürülen bir sınıf ancak siyasi erk içinde söz hakkına sahip ise vatan elde eder.Şayet hiç bir söz hakkı yoksa siyasal egemenliği ele geçirirse yaşadığı coğrafya onun için vatan haline gelir.Bu gerçekler,diğerlerinde olduğu gibi hayatın çelişkilerinde gizlidir.Ekonomik özgürlük olmadan,bir takım göstermelik hakların verilmesiyle birey yurttaş olamaz.İşsizliğin kol gezdiği ülkemizde sosyal güvenlik sisteminden mahrum milyonlarca insanın geleceği yoktur.Çalışan kesimin ikisinden birisi kayıtdışı istahdam edilmektedir.Bu halde insanlar yurttaş mıdır?Yoksa köle mi?
Ülkemizde 1968 ile 1980 yılları arasında meydana gelen toplumsal hereketler,genel türk tarihinde sınıf savaşımlarının yaşandığı tek somut örnektir.Bu zaman dilimi içerisinde eli kalem tutan,mektep mürekkep yalayan herkes,solun cazibesine katılarak emperyalizme bağlı Türkiye için, ''Tam bağımsız Türkiye'' sloganı ile meydanlara çıkmıştır.Hareketin tabana yayılmasını önlemek isteyen yerli işbirlikçiler,kırsalda ve büyük kentin varoşlarında yaşayan halk kitlelerini ,solun entellektüel çevrelerine karşı kışkırtmak için amansız bir iftira kampanyası başlatmıştır.(Çünkü sol ideolojinin teori ile önlenebilmesi entelijansya ile mümkün değildi;zaten sağ görüşlü kimseler entelijansyadan mahrum olup tarikat şeyhleri,din adamları,cemaat önderleri gibi kimseleri, sınıf savaşımında öncü güç olarak kullanmaktaydı.)
Bu iftiralardan bir tanesi de solcuların mahramiyeti ile ilgiliydi.Solcular,kadın ortaklığının getirilmesi ile suçlanıyor ve ırz, namus gibi manevi değerleri yok etmekle itham ediliyorlardı.Bugün bile kırsal kesimlerde insanların bu bakış açısı ile sola düşman edilmelerinin arkasında yatan sebep,geçmişte egemen devlet aygıtı tarafından desteklenen iftira kampanyaları yatmaktadır.Yerli işbirlikçilerin bu iftiraları günümüzden 160 yıl önce Karl Marx'in açıklamaları ile çürütülmüştür:''Bütün kentsoyluluk ağız birliği etmiş,iyi ama siz komünistler de karı ortaklığı getirmek istiyorsunuz diye bağırıp çağırıyor.Kentsoylu(Burjuvazi),karısını da salt bir üretim aracı görür.Üretim araçları ortaklaşa kullanılacak diye işitti miydi doğal olarak ortaklaşalıktan kadınların da aynı ölçüde payını alacağını düşünmeden edemiyor.Düpedüz kadınların salt üretim aracı konumunun ortadan kaldırılmasının söz konusu olduğunu bile sezinleyemiyor.Hem kentsoylularımızın komünüstlerin sözümona resmi karı ortaklığı karşısında kapıldığı bu yüce ahlaklı kaygıdan daha gülünç bir şey olamaz. Komünistlerin kadın ortaklığını getirmelerine gerek yok ki;o zaten öteden beri var.Kentsoylularımız,haydi resmi fuhuşu hiç anmayalım,proleterlerinin karılarıyla kızlarını el altında bulundurmakla da doymayıp birbirlerinin karısını ayartmaktan en büyük hazzı duyuyorlar.Kentsoylu evliliği gerçekte karıların ortaklığıdır.Komünistler olsa olsa ikiyüzlülükle gizlenmiş bir kadın ortaklığının yerine resmi,açıkyürekli bir ortaklık getirmeye kalkmakla suçlanabilirdi.Yoksa bugünkü üretim ilişkilerinin kaldırılmasıyla birlikte bunlardan kaynaklanan kadın ortaklığının ,gerek resmi gerek gayrı resmi fuhuşun da yok olacağı apaçık.''(5)İçinde yaşadığımız XXI.yy'ın Türkiyesinde gelirden yoksun,kimsesiz,hiç bir sosyal güvenlik hakkına sahip olmayan 60,000 kadın çaresizlikten vesika almak için emniyete başvurmuş ve geneleve girmek için sıra bekler hale gelmiştir.Bu kadınların,hiç bir sabıka kaydı ve adli suçu bulunmamasına rağmen yaşamlarını resmi fuhuştan elde etme gereksinimleri onlara kapitalistlerce mi reva görülmüştür yoksa devrimcilerce mi?Bu durumda kendilerini dinin temsilcisi,muhafazakar,milliyetçi olarak adlandıran kapitalistler mi kadınları toplumun ortak kullanımına sunuyor yoksa devrimciler mi?Anlaşılıyor ki,özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla kadın ortaklığının da gerek resmi gerek gayr-ı resmi açıdan son bulacağı şüphe götürmez bir hakikat.
Şüphesiz,Avrupa'nın XIX.yüzyılın ilk yarısında yaşadığı işçi sorunları bu gün ülkemizde halen yaşanmaktadır.Sendikadan mahrum,kayıt dışı,sosyal güvenlik sisteminden yararlanamayan milyonlarca işçi sınıfı için çözüm reformist,kapitalizmin pençesine düşmüş siyasi partilerin yerine devrimci ilkeleri savunan,tam bağımsız Türkiye'yi hedefleyen sol yelpazeye kucak açmaktır.10 Kasım 1938 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hayata gözlerini yumması sonucu onun bıraktığı devrimlerin yarım kalması ve sağ iktidarlar tarafından tamamlanmaması,toprak ağalarının günümüze kadar gelmesine,ülkenin sanayileşememesine,hızla artan sağlıksız nüfus artışına,hantal bürokrasinin varlığına neden olmuştur.Bu günün Kıta Avrupasında yer alan proleterler,geçmiş yıllarda burjuvaziye karşı giriştiği eylemlerle nasıl bu gün refaha ermişse,biz de gelecek nesillerimiz için Atatürk'ün bıraktığı mirasın üzerine bina edilen yeni inkılaplarla çocuklarımıza güzel bir ülke bırakalım.Bunun için her zaman devrimci olmak,gericiliğe karşı savaşmak,faşizme karşı omuz omuza vererek ilerlemek gereklidir.Çünkü devrimci doğulmaz;ancak devrimci olunur.
YASİN ŞAHİNER
EKLER:
1/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto,1998 Ç.Yayınevi sf:69
2/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto,1998 Ç.Yayınevi sf:97
3/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:99
4/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:103
5/Karl Marx-Friederich Engels:Komünist Manifesto-1998 Ç.Yayınevi sf:101
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Devrimci Olmak-Yasin ŞAHİNER