Bakın Çanakkale Savaşında Kimler Yardımımıza Gelmiş

efecan31

New member
Katılım
1 Ara 2007
Mesajlar
222
Reaction score
0
Puanları
0
Arkadaşlar eminim verilmiştir belki aradım ama bulamadım verildiyse özür sonuna kadar okuyun gerçekten yanlız değiliz


"Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisine sevdiği mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır; onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir." (Maide Suresi, 54)

Bu ayetle, İslâm'a en önemli hizmetleri gerçekleştiren Türk Milleti de müjdelenmiştir.

Peygamber Efendimiz de şu müjdeyi vermiştir:
"İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir."
İstanbul'un fethedilmesi, büyük Türk hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ile onun kahraman askerine nasip olmuş ve böylece Milletimiz Peygamberimizin övgüsüne hak kazanmıştır
Abdullah bin Mesud ve Abdullah bin Abbas’ın anlattıklarına göre, Bedir Savaşı’nda efendimizin kullandıkları yuvarlak bir çadır vardır.

Yine Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Hendek Kuşatması’nda, kendileri için kurulan benzer bir çadıra yerleşmişlerdir ve bu çadırların adı Kubbetu’t Türki (Türk Çadırıdır). Kubbetu’t Türki Peygamberimizin otağı olmuştur. Türkler tarafından İstanbul’un fethinin müjdesi yine bu çadır altında verilmiştir: ‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel asker.’

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Mekke’nin fethine giderlerken de yine bu çadır yanlarındadır. Hudeybiye Anlaşması da yine bu çadırda yapılmıştır. Sevgili Peygamberimiz’in itikafa çekildiği çadır da Türk Çadırı ismiyle anılır. Ashab-ı Kiram da bu çadırlarda itikafa çekilmişlerdir. Hz. Aişe annemiz de hac ziyaretlerinde, keçeden yapılma küçük bir Türk çadırı kullanmışlardır. Acem bölgesinden Türk boylarının elçileri, Peygamberimizin huzuruna çıkmışlar ve değerli hediyelerle gelmişlerdir. İslamiyet’i kabul eden bu boylar muhtemel ki Medine’ye yerleşmiştir. Buradan bu Türkler’in Sevgili Efendimizin (S.A.V.) ashabından olduğu, Uhud ve sonraki savaşlara katıldıklarını düşünmek mümkündür. Bu da Efendimiz (S.A.V.) kullandıkları Kubbetu’t Türki’nin kaynağını açıklayabilir. Kutlu Efendimiz (S.A.V.) insanlığın nurudur ve ne gurur vericidir ki Türkler’i sözlerine konu etmiş, hatta Türk çadırını otağ etmiştir. Efendimize duyduğumuz hasrete daha iyi bir merhem olduğunu sanmıyorum. Sevgili Efendimiz’i hasretle, aşkla seviyoruz. Kılıcı olmaktan Türkler olarak şeref duyduk, duyacağız. Mahşer gününde inşallah yanında oluruz, güzel yüzüne hasretimizi giderecek, şerefe ve şefaate nail oluruz.

Kaynak: Ahmet SARBAY Asr-ı Saadet’te Türkler

Peygamberimizin "Türkler Allah'ın ordusudur" ve "Türk dilini öğreniniz !.. çünkü onların hakimiyeti uzun sürecektir." hadisleri gerçekleşir.

Resûlullah Çanakkale'deki Türk-İslam ordusunun yardımına gitmişti


Alıntı
Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine ye gider. Medine de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.

Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

"Sizde Osmanlı ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

"Allah ve Resûl ünün muhabbeti, Osmanlı yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

"Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

1915 senesinde Medine de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı nda büyük savaş oluyordu.

Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

"Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

"Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

"O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm ın ve Allah ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

Alman Subay Sanders anlatıyor:

Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

–Şu koşan asker ne diyor?

–Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.


ALINTIDIR
 
Ya tabi bizim "Mehmet" lerimiz hiç bir şey yapmadılar hep erenler evliyalar ve ebabil kuşları yaptı....Peki ölen insanlarımız yaklaşık 250.000 insan kendi kendine öldü herhalde...Bunları hep ingilizler ve benzeri olanlar uydurdu .... ve gibiler de yedi ..O kadar şehidimizin hakkını yemeyin bu savaşı erenler evliyalar ve ebabil kuşları değil "BU VATANIN ASLAN EVLATLARI" kazandı.
 
Ya tabi bizim "Mehmet" lerimiz hiç bir şey yapmadılar hep erenler evliyalar ve ebabil kuşları yaptı....Peki ölen insanlarımız yaklaşık 250.000 insan kendi kendine öldü herhalde...Bunları hep ingilizler ve benzeri olanlar uydurdu .... ve gibiler de yedi ..O kadar şehidimizin hakkını yemeyin bu savaşı erenler evliyalar ve ebabil kuşları değil "BU VATANIN ASLAN EVLATLARI" kazandı.

hop yavaş gel....burda şeyler ve evliyalardan önce Hz Peygamberden söz ediliyo...yazıyı iyi okudun mu?
 
Ya tabi bizim "Mehmet" lerimiz hiç bir şey yapmadılar hep erenler evliyalar ve ebabil kuşları yaptı....Peki ölen insanlarımız yaklaşık 250.000 insan kendi kendine öldü herhalde...Bunları hep ingilizler ve benzeri olanlar uydurdu .... ve gibiler de yedi ..O kadar şehidimizin hakkını yemeyin bu savaşı erenler evliyalar ve ebabil kuşları değil "BU VATANIN ASLAN EVLATLARI" kazandı.

doğru söze ne denir...binlerce şehit verildi, binlerce yaşlı, genç çocuk, kadın erkek savaştı çanakkalede ve hatta gayrı müslimler vardı ordumuzda onlarda savaştı ve can verdiler....aç kaldılar susuz kaldılar, insan üstü gayretleri dünyada anlatlır oldu....ama bizim dinci şurekası bu tür masallara inanıyor, yahu bir tek soru size...o savaşta karşı cephede olan bir tek ingiliz, fransız, anzak askeri, ve hatta onların yanında savaşan müslüman hintliler neden böyle bir mucizevi olaya şahit olmamışlar, neden yok anılarında böyle bir mucize...hep analattıkları mehmetçiğin cesareti sebatı, savaş azmi, dürüstlüğü, korkusuzluğu....geçin artık aşın ve büyüyün.
 
doğru söze ne denir...binlerce şehit verildi, binlerce yaşlı, genç çocuk, kadın erkek savaştı çanakkalede ve hatta gayrı müslimler vardı ordumuzda onlarda savaştı ve can verdiler....aç kaldılar susuz kaldılar, insan üstü gayretleri dünyada anlatlır oldu....ama bizim dinci şurekası bu tür masallara inanıyor, yahu bir tek soru size...o savaşta karşı cephede olan bir tek ingiliz, fransız, anzak askeri, ve hatta onların yanında savaşan müslüman hintliler neden böyle bir mucizevi olaya şahit olmamışlar, neden yok anılarında böyle bir mucize...hep analattıkları mehmetçiğin cesareti sebatı, savaş azmi, dürüstlüğü, korkusuzluğu....geçin artık aşın ve büyüyün.


"Çanakkale İslâm'la korundu" diyen Atatürk şöyle devam ediyor: "Öleni görüyor. Üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'ân, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi`ni kazandıran bu yüksek ruhtur." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)

"O'nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed (sav)'in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir'de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O'nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır." (Hakikati Tasvir, "Ş. Günaltay'ın Anıları", A. Gürtaş, s. 26)


Yüce Allah ın Mehmetçik lere verdiği o güç kudret olmasa bu savaş kazanılırmıydı? Ruhalrı şad olsun.
 
"Çanakkale İslâm'la korundu" diyen Atatürk şöyle devam ediyor: "Öleni görüyor. Üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir fütur (yılgınlık) bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'ân, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesi`ni kazandıran bu yüksek ruhtur." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)

ben buna aykırı bir şey mi dedim....

ve Çanakkale Savaşı gibi büyük bir savaşı katılanların en fazla beşyüz kişi olduğu en modern silah olarak kılıç ın kullanıldığı büyükçe bir kavgadan başka bir şey olmayan bedir savaşı ile bir tutmak ne kadar doğrudur düşünmek lazım. elbette Muhammet peygamber'in etrafındakiler insan üstü gayret göstererek bir yok oluşun önüne gçmiş olabilirler, büyük bir cesaret örneği sergilemiş olabilirler ama bunların hiç biri O savaşı büyüklük olarak Çanakkale savaşı ile karşılaştırmaya yetmez. Peygamberi hayatını vs. yi aşıp Allah'a ulaşmanız dileği ile esen kalın.

not: bir tek yabancı kaynak gösterin fantastik bir yardım olduğuna dair..yoktur...Çanakkale savaşını vatanını çok seven, Vatan sevgisi, iman gücü ile her güçlüğü yenen TÜRK insanı kazanmıştır bu savaşın tek kahramanı TÜRK insanı dır...çünkü "her Türk Asker doğar"..
 
e tmm da zaten yalnız deiliz ki :)
 
sen önce gitte yunan adını değiştir.. evet onlar kazandı ama bütün bu zatların yardımıyla... sen ne cahil adammışsın böyle..
 
Çanakkale Aklın,Zekanının,Cesaretin,Vatan Sevgisininin ve İman gücünün sayesinde kazanıldı. Bu böyle biline.
 
Geri
Üst