Demokratik Açılım [ Tek Başlık ]

DTP’nin İstanbul şovuna izin yok

DTP, 28 Ekim’de Avrupa’dan İstanbul’a gelmesi beklenen 15 terörist için şölen yapılacağını açıklarken Vali Güler, “Böyle bir heyet beklemiyoruz. Şova da izin vermeyiz” dedi. Başbakan Erdoğan da “28 Ekim gibi bir tarih söz konusu değil” diye konuştu


fft17_mf406748.Jpeg


DTP, 28 Ekim’de Avrupa’dan İstanbul’a gelerek teslim olması beklenen 15 kişilik terörist grubun kitlesel olarak karşılanacağını ve şölen yapılacağını açıkladı. İstanbul Valisi Muammer Güler ise “28 Ekim’de böyle bir heyet beklemiyoruz” dedi. Başbakan Erdoğan da, “İlk kafiledeki görüntülere yeniden şahit olmak istemiyoruz” diyerek tepkisini gösterdi ve “ 28 Ekim gibi bir tarih söz konusu değil” diye konuştu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin de, Avrupa’dan gelecek terörist grubu karşılamaya savcı gidip gitmeyeceği konusunda, “Ne münasebet! Yasalarımızda ne yazıyorsa, kanunun görevi neyse o konuda onlar yapılacak” dedi.

fft16_mf406746.Jpeg


"Umut gösterileri"
DTP İstanbul İl Başkanlığı’ndan dün yapılan açıklamada, Avrupa’dan gelecek 15 kişilik PKK’lı grubun 28 Ekim’de İstanbul Atatürk Havalimanı’na ineceği ve coşkuyla karşılanacağı, işlemlerinin ardından da bu kişilerin katılımıyla Kazlıçeşme’de şölen yapılacağı bildirildi. PKK’lıların teslim olmak için değil, barış ve çözüm sürecine katkıda bulunmak için geldiklerini söyleyen Barış ve Demokratik Çözüm Platformu Temsilcisi Yaman Yıldız, “Karşılamalar şov olarak nitelendirilmesin. Bu gösteriler sadece umut gösterileridir” dedi.

DTP İstanbul İl Başkanı Mustafa Avcı da “Karşılamalardaki şölen makul bir sayıda olacak ve ilçe örgütlerinin önünden kalkacak otobüslerle yapılacaktır. Hedefimiz; trafiği tıkayıp, vatandaşlara zorluk çıkarmak değil. Mümkün olduğunca herşeyi planlayacağız. Bu konuda kimse kaygı duymasın. Süreci yönetecek güç ve iradeye sahibiz. Asıl yoğunluğumuz şölen alanında olacak” diye konuştu.

Erdoğan: Bir daha yaşanmasın
Başbakan Erdoğan da dün 28 Ekim’de Avrupa’dan PKK’lıların geleceğinin hatırlatılması üzerine, “28’i gibi bir tarih söz konusu değil”dedi. Mahmur ve Kandil’deki kamplardan gelerek Habur Sınır Kapısı’nda Türkiye’ye teslim olan 34 terörist için yapılan karşılama töreni için, “Bu görüntülere tekrar şahit olmak istemiyoruz” ifadesini kullanan Erdoğan, bir bayram sevinci gibi, bir dostun bir dosta kavuşması gibi yaklaşımları da doğru bulmadığını kaydetti. O bayram sevincinin evlerde yaşanabileceğini, orada karşılanabileceklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Aksi takdirde bunlar daha sonra bir bölücü terör örgütünden koparak, Eve Dönüş Yasası çerçevesinde olayları değerlendirirken, dikkat edin ifadelerimi seçerek söylüyorum, yargımızın bunları suçsuz bulması sebebiyle bu işte serbest bırakma sürecini görüyoruz. Bu serbest bırakıldıktan sonra atılan adımlar, planlanan eylemler bizi düşündürüyor. Çünkü bunları tahrik ederek, bunların üzerinden bir devşirme gayreti içerisine girmeyi doğru bulmuyorum. Bu, birlik, kardeşlik sürecine de hizmet etmez. Bu yaklaşım tarzı yanlıştır. Bırakalım gelen insanlar ailelerinin yanına geçsinler. Normal hayata değil de yine anormal süreç için bunları bir figüran olarak kullanma gayreti içerisine samimi düşünce içinde olmayanlar girerse, bu bizi de üzer, ülkemizin diğer kesimlerini de üzer.”

Vali: İzin vermem
DTP kanadından gelen açıklamaları değerlendiren İstanbul Valisi Güler, Avrupa’dan gelmesi beklenen 15 PKK’lının 28 Ekim’de Türkiye’ye gelmeyeceklerini söyledi.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’i ülkesine uğurladıktan sonra Atatürk Havalimanı’nda soruları yanıtlayan Güler, “Terör örgütü mensuplarının Habur sınır kapısında ortaya koydukları olumsuz görüntülerin yeniden yaşanmasına izin vermeyeceğiz. Bu konuda İçişleri Bakanımız Beşir Atalay böyle bir gelişin söz konusu olmadığını söyledi. 28 Ekim’de gelmeyecekler” diye konuştu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin de, PKK’lı grubun gelişiyle ilgili soru üzerine “Yasalar neyi öngörüyorsa o yapılacak” dedi.
Engin, “Savcılar karşılamaya gidecekler mi?” sorusuna “Ne münasebet! Kanunun görevi neyse o konuda onlar yapılacak. Bu dediğimin içinde herşey var” yanıtını verdi.

kaynak
 
doğru hareket oLmuş
 
Bu akpliler hep şunu diyor."takım tutar gibi parti tutmayın kardeşim"

Süper komedi. Aslında kendileri okadar fanatikki tuttukları partinin. tayip ne derse papağan gibi tekrarlıyolar. Hangi platformda olurlarsa olsunlar hepsinin kulandığı kelimeler aynı...

Birde bunlara çok yakın bir cemaat var. Tarikat... Başının abdde kaçak olduğu bir tarikat.

İşte bu baş sümüklü yine birgün foşur foşur sümüklerini çeke çeke yaptı bir konuşmada(aynı zamanda ağlıyor)"cihat için söylenecek heryalan yapılacak hertürlü hile ve adilik günah deildir" demiş. işte bu kadar...

Bunlara zaten yalan söylemek serbest. Vurgun yapmak dolandırmak serbest. Cihat için...

Ve bu sözde müslümanlar kendi dini kurallarını hiçe sayıp önyargılı davranıyor insanları suçluyor. Neymiş mhp chp veya x partisi terörün bitmesini istemiyormuş. Bukadar kolay iftira atabiliyorlar. Eee bunlara herşey serbest.

Bu izlenen yol terörü bitirme yolu deildir. Burda yapılmış gizli anlaşmalar var. Bu ülke bu itlerle 30 yıldır uğraşıyor. Bu itler dağa neden çıktı. Kürtçe televizyon içinmi? Kürtçe konuşmak içinmi? Bu istekleri kan dökmeden halledemiyorlaymıydı?

Tek amaç belli. Türkiye Cumhuriyetini bölmekti. Amaçları buydu. Ve bu adamlar amaçlarına ulaşmadan dağdan inmez... Varki gizli kapaklı anlaşmalar dağdan inmeye başladılar.

Aklın yolu birdir. Herzaman en kötüsünü bekleyip hazırlıklı olmak gerekir. Durumları yalan yanlış toz pembe göstermek art niyettir...
 
Bir yerin kangren olmuşsa o taraf kesilip atılır,kesilip atılmazsa tüm vücuda yayılır.PKK denilen teröristlerin hepsini insanların gözü önünde öldürcen ki insanlara ibret olsun.İşte o zaman bu sorunun çözüleceği anlamına gelir.öyle dağdan indiripde kutlama yapmayla bitmez.
 
İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ

Nedir hafta başından beri yaşanan rezillikler. Nedir soruyorum herkese? Barış elçisi olmak 3-5 çapulcuya mı kaldı artık? Kendi yayın organında önderliğin emri ile gidiyoruz deyip, ülkeye gelince demokratik açılımdan etkilendik demek de ne? Hani devrimciydiniz sizler? Devrimci olmak için idalist olmak gerekir, korkak olmamak gerekir ve her şeyden önce insan olmak gerekir. Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları gerçek birer devrimciydiler. Kendinize keşke onu örnek alsaydınız en azından barış adına bir şeyler yapmış olurdunuz?

Demokratik açılımdan ne anlıyorsunuz sizler? Adını bile anmak istemediğim soyadının TÜRK olmasından benim utanç duyduğum (TÜRK ismi öyle şeylere yakışmıyor çünkü) ahmet efendi çıkmış haklarımızın geri verilmesi diyor. pkk denilen kansız bebek katillerinin destekçilerine soruyorum sorumu: sizler bu ülkede öğrenci olma hakkına sahip değil misiniz? Sizler bu ülkede çalışma iznine sahip değil misiniz? Biraz daha ileri gidiyorum. Sizler bu ülkede işçi, memur, müdür, genel müdür, bürokrat, hakim, savcı, avukat, mühendis……. , hatta asker, general, amiral, milletvekili, bakan, cumhurbaşkanı olamıyor musunuz? Eğer cevabınız hayırsa mecliste bulunan malum partideki vekillerinizi tanımıyor musunuz, İsmet İNÖNÜ, Turgut ÖZAL ve daha niceleri kürt kökenli değil miydi cevabını alırsınız herkesten.

Bu hafta yaşanan gelişmelerin ardında bence bütün hapishaneler boşaltılmalı. Orada yatan kader mahkumlarının bir tanesi bile suçlu değil artık benim gözümde. Dağdan inen kahraman gibi karşılanıyorsa ve ülkenin başta çok ama çok değerli (!!!!!?????) hükümeti ve savcıları buna göz yumup çanak tutabiliyorsa, devlet pkk denilen şerefsizleri muhatap kabul ediyorsa, cezaevinde yatan tecavüzcü bile suçsuzdur artık bence. Cem GARİPOĞLU’nun babası da derhal serbest bırakılmalı. Ne yaptı ki evladını korumaktan başka. ERGENEKON diye bir şey uydurulmuş kimsenin suçu nedir belli değil; ama hala içerideler maalesef. Maalesef diyorum, belki de rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’na yapılan gibi 10 sene sonra kusura bakmayın beyler suçunuz yokmuş denecek onlara da. Ayıp değil mi, yazık değil mi, günah değil mi? Cevabınız sayın başbakan? Bir de Müslüman olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Maalesef sadece namaz kılarak, oruç tutarak Müslüman olunmuyor. Müslüman kişi haktan, hukuktan ayrılmaz. Benimle ilgili olumsuz haber yaptı diye, benimle fikir ayrılığı var diye insanların ekmeğiyle hiç mi hiç oynamaz, oynayamaz, çünkü ALLAH’tan korkar. Sorununu anlatan vatandaşa, kendisine hakaret etmediği sürece hakaret edemez. ANANI DA AL GİT demez. Ama siz maalesef ve maalesef hepsini yapıyorsunuz sayın başbakan. Partinize ben dahil akp diyenlere densiz deme gafletini bile gösterdiniz. Bizler bunu unutmadık ve unutmayacağız. Evet siz Müslümanım diye geziyorsunuz ama hiç düşündünüz mü, Müslümanlık değil hiçbir din BEBEK KATİLLERİNE barış elçisi gözüyle bakmaz. Hadi sayın başbakan yaptıklarınızın doğru olduğuna kalben inanıyorsanız, bunlar gerçekten doğru hamleler diyorsanız bizlerin önüne sandık koyun ve referandum yapın. Tek bir soru sorun sınırdan barış elçilerinin gelmesi ve demokratik açılım için (önce şu demokratik açılımı da açın), eğer EVET’ler çok çıkarsa ben anamı da alıp bu ülkeyi hemen terk edeceğim, çünkü bu ülkede artık bize yer olmadığını iyi bileceğim. Aslında sizi ta o günlerde Büyük Önder görmüş ve gençliğe hitabesinde sizden bahsetmiş. Ne diyor Büyük Önderimiz: “....... Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” Düşüne biliyor musunuz 82 yıl öncesinden Recep Tayyip ERDOĞAN tarifi.

Dönelim bu güne. Peki pkk kim ki Türkiye şartlarımızı kabul ederse geliriz diyor? Onlar galip, Türkiye mağlup ki şartları onlar belirliyor ve maalesef Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de onları muhatap olarak kabul ediyor. Şartı eşkıya koyuyor, hükümet kabul ediyor. Bu şartlar altında abdullah öcalan’a akp milletvekilliği hatta genel başkanlığı bile yakışır bana göre.

Yazıktır hem de çok yazık o akan şehit kanlarına. Boş yere mi bu vatan uğruna şehit oldu bunca can. Boş yere mi söndü onca ocak. Sizin evladınızı öldürseydi dağdaki o kansızlar bu kadar rahat açılım yapabilir miydin acaba? O kansızların bu şekilde karşılanması inanın benim kanıma dokunuyor, yüreğimi sızlatıyor. Yazık hem de çok yazık. Bu şerefsizlerin böyle karşılayanları ve karşılanmasına çanak tutanları ne tarih affedecek ne de YÜCE ALLAH affeder. Ben kendi adıma meclisteki PKK'lılara, bu hainleri kahramanmış gibi karşılanmasını sağlayan kişilere hakkımı helal etmiyorum. Unutmasınlar ki bizlerden kesilen vergilerle maaşlarını alıp evlerine nafaka götürdüklerini. Hepsine haram zıkkım olsun. Şimdi size bir soru sayın başbakan haramzade mi densizdir yoksa partinize akp diyenler mi?

Unutmayın bu topraklar TÜRK OLMAYI ONUR, ATATÜRKÇÜ OLMAYI GURUR, MÜSLÜMANLIĞI İNANÇ SAYANLARIN, BOL YILDIZLI DEĞİL AY YILDIZLI BAYRAK ALTINDA SAF TUTANLARINdır. Hainlere ve onursuzlara yer yoktur. Hele hele hainlere barış elçisi diyenlere bu topraklarda hiç yer yoktur. Bu topraklar kanla alınmıştır, gerekirse yine kanla savunulur. Kansızlarla değil. Açılımı hala açamıyorsunuz sayın RTE. 3 oy fazla almak için kanıyla, canıyla bu topraklar için mücadele edenleri hiçe saydınız. Benim için bu topraklar dünyanın en kutsal toprağıdır. Çünkü burası benim vatanımdır, buralar benim alın terimle ekmeğimi kazandığım topraklardır. O yüzden yol yakınken tüm hainler analarını da alıp defolsun gitsin bu kutsal topraklardan, çünkü onlar hak etmiyor bu topraklarda yaşamayı.

Ve son söz sayın başbakan. Siz söyleyemiyorsunuz biliyoruz ama unutmayın, “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
 
“PKK bitecek” diyenler şimdi ne yapacak?

“PKK bitecek” diyenler şimdi ne yapacak?

Bülent Arınç da eksik kalmadı, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’ün ardından (bu süreçte ben de eksik kalmayayım demiş olmalı ki) Habur’da teslim olan PKK’lılar için “Böyle bir karşılama olmamalıydı” dedi.

Bir de istenmeyen gösterileri, toplantıları pek güzel önleyen; İstanbul’da IMF ve Dünya Bankası toplantısı sırasında dışarda protesto eylemi yapanlara (yabancılar dahil) kafa göz girişen ve bir kısmının yaralanmasına neden olan, hükümet üyelerine “sadece sözlü” protesto yapan gençleri veya kadın-erkek demeden vatandaşları boyunlarından kıskaca alıp sürükleyen Emniyet gücünün başındaki İçişleri Bakanı Atalay tekrarlarsa daha da inandırıcı olacak.

Nedir yani bu? Ülkeyi yönetenler “Bizim haberimiz yoktu, beklemiyorduk, beklesek de önleyemezdik” diyerek devletin aczini mi anlatmaya çalışıyorlar? Ve buna inanılmasını mı bekliyorlar? Bu kadarı gerçekten milletin zekâsına hakaret değil mi?

Bir o kadar da DTP’nin söylemlerindeki hakaret var. Selahattin Demirtaş “Bizim bir çağrımız, organizasyonumuz olmadı, halkın içinden geldi” diyor, Ahmet Türk sanki haberi yokmuş gibi “Dikkat etmek lazım, provokasyonlar sürece zarar verir” diyor ve birileri de gazete köşelerinde “Bravo, her iki taraf da ne kadar sağduyulu hareket ediyor” diye bu yalanları yutulur hale getirmeye çalışıyor.

Allah aşkına o Kürt kökenli kadın vatandaşların, köylü kadınların ellerindeki kusursuz pankartları kim hazırlamıştı, kendileri mi oturup yazdılar?

Ya “önderimiz Apo’nun isteğiyle geldik” diyerek elinde “Öcalan muhatap alınmalı” yazan mektupla zafer işaretleri yapan grubun içinde coşkuyla gösteriye katılıp açıklamalar yapan DTP’liler?

Bir okurumuzun internet yorumunda dikkat çektiği; DTP otobüsünün üstündeki “Çözüm özerklik” yazısı? Bunların hiçbiri önceden plânlanmamıştı da hepsi o anda mı yapıldı?

Önceden oturup birlikte bu “açılım” yöntemini plânlayanlar ve “çok güzel şeyler oluyor/olacak” diyenler, yapılan şovların toplumdaki tepkisi büyüyünce şimdi kendileri şikayet eder pozisyona geçerek sıyrılmaya çalışıyorlar, olay bu...

İŞTE “DEMOKRATİK HAK” BU DEMEK!

Ve tabii, otobüsün üstünde yazan (ılVe tabii, otobüsün üstünde yazan (ılımlı) özerklik dayatması, daha önceden açıkça “ortak vatan Kürdistan” ifadesini kullanan Öcalan tarafından bir kez daha netleştirildi.

Öcalan, kendisini neye dayanarak tüm Kürtlerin temsilcisi sayıyorsa (zira araştırmalar tersini anlatıyor) adeta hepsinin lideri havasında yine partisinin sözcüsü (!) görevini yürüten avukatlarıyla önce “devletin Kürtlerin haklarını güvenceye almasını” bildirdi, sonra da; “Evet” dedi, “Baykal haklıdır, AKP benim yol haritamı uyguluyor, hatta Davutoğlu da Suriye ve Irak’la benim haritamın görüşmelerini yapıyor”...

Hemen arkasından, bu açılım gerçekten yürüyebilirse AKP Güneydoğu’daki oylarını yükseltip “manevi lideri” olduğu partililerce açıklanan DTP’nin önünü tıkamasın diye ekledi: “Bu demokratik açılım AKP’nin değil, devletin projesidir. AKP seçim için hile yapıyor”.

TERÖRİST İTHALİ

Bu arada Avrupa’dan da terörist ithalatı yapılacağı, pardon yeni “barış elçileri”nin geleceği ve yine büyük bir şölen yapılacağı açıklandı. Ama yine Öcalan tarafından açıklandı ki bundan sonra başka grup da gelmeyecek. Üzerinize afiyet bu bir “teröristlerin kendisine bağlılığını sınama” operasyonuymuş.

Şimdi, manşetlerinden zafer çığlıklarıyla karışık “Tepki gösterenler çözümsüzlükten nemalananlar... Kandil boşalıyor” diye çırpınan bazı gazete ve yazarlar Apo’nun bu sözlerinden sonra ne diyecekler acaba?

Adam devletle resmen alay ediyor, oyun oynuyor, terör şantajıyla “kendini ve örgütünü muhatap almalarını” dayatıyor ve bunu açık açık söylemekten de çekinmiyor.

Hepsinin üstüne tüy dikerek “Özerk bölge, kendimizi yöneteceğiz, savunma gücümüz de olmalı” diyor. Daha ne desin?

Ortada çok ciddi bir hata var, hükümet iyi düşünmek ve derhal yöntemini gözden geçirmek zorunda. Bu iş daha fazla sarpa sarmadan!

*****


Başbakan’ın söz ettiği buluşma

Güneydoğu’da komanda tugaylarına 6 yıl komutanlık yapmış, daha göreve başladığı ilk gece operasyona çıkmış, bazen teröristlerle günlerce aynı çatı altında yaşamış bir gazi komutan anlatacak; acaba teröristlerin silah bırakarak dönmesi PKK’yı gerçekten bitirebilir mi? Teröristlerin yaşamları ve kendileri bu noktayı nasıl anlatıyor?

Bölücü terörde din unsuru neden kullanılmaya başlandı, son olayların derinliğinde yatan gerçekler nedir?

Bu konuyu hukuki, sosyal, ekonomik bağlantılarıyla etraflıca araştırıp net şekilde anlamak gerekiyor.

Ayrıca; Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta Ermeni açılımını eleştiren MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye “önce kendilerine baksınlar” diyerek hatırlattığı “15 yıl önce Paris’te yapılan Türkeş ile Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan görüşmesi”nde neler konuşulduğunu o görüşmenin tanığı olan Paris eski Büyükelçisi Tanşuğ Bleda’dan dinleyeceğiz. Acaba Azerbaycan’la kriz çıkarma pahasına Ermenistan’la protokol imzalamamız doğru bir politika mıydı? Dış ve iç politikada ne tür hatalar yapılıyor?

Yine merak ettiğiniz soruların cevabını; Emekli Büyükelçi Tanşuğ Bleda, Azınlıklar ve Kültürel Haklar Raporu nedeniyle hakkında dava açılmış olan Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Turgut Kazan, Terör Uzmanı Ercan Çitlioğlu ve Teröre karşı Komando Tugay Komutanı olarak savaşmış olan Abdullah Ağar’ın katılacağı Her Açıdan’da bulacaksınız.

25 Ekim Pazar, öğlen 12.30’da. Hepinizi bekleriz.

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...h=24.10.2009&Newsid=266784&Categoryid=4&wid=4
 
‘Göreceksiniz daha ne işler olacak diyor’ya Bakan Bey; işte o ‘iş’ler!

‘Göreceksiniz daha ne işler olacak diyor’ya Bakan Bey; işte o ‘iş’ler!

“Açılım Koordinatörü” ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dün “açılımda gelinen noktayı” değerlendirdi. PKK’lıların kahraman gibi karşılanmasını eleştirenlere verdi, veriştirdi.

Ve bombayı patlattı:

“Göreceksiniz daha ne işler olacak!”

***


Kaderde varsa “görmek”, neye yarar üzülmek? (Bu söz galiba böyle değildi...)

Bilmeyeceğiz, öneride bulunamayacağız, tartışamayacağız, sadece başımıza gelince “göreceğiz...”

Peki; ne göreceğiz?

Bakan Bey, asla bu sorunun yanıtını vermiyor, “Görünce anlarsınız” diyor...

Bunun adı da “demokrasi” oluyor!

***


“Göreceksiniz daha ne işler olacak” diyor İçişleri Bakanı... O, ne göreceğimizi söylemiyor ama, Allah’tan ABD’liler var... Onlar, bizim “neler göreceğimizi” aylar öncesinden rapor haline getirdiler...

Atlantik Konseyi isimli bir kuruluş, Türkiye’nin “Kürt açılımı”nda izleyeceği “yol haritası”nı bu yılın haziran ayında açıkladı...

Ben de bizden istenilenleri 23 Ağustos 2009’da bu sütunlarda yazdım.

Bakın ABD’liler ne istemiş, biz ne yapmışız, önümüzde yapmamız gereken neler kalmış:

***


* Atlantik Konseyi’nin bu raporunu kaleme alan David L. Phillips, “Öcalan’la konuşmayı reddedebilirsiniz ... Fakat DTP’yi muhatap alın” dedi...

Bunun üzerine daha birkaç ay öncesine kadar DTP’lilerle bir araya gelmeyi reddeden iktidar temsilcileri, bu partiyi resmî muhatap olarak kabul etti.

* Phillips, Erdoğan’ın DTP’lilerle görüşmesini istedi...

“En büyük devlet büyüğü” , DTP’lilerle görüştü.

* Yıllardır Türkiye Cumhuriyeti’ne kafa tutan Barzani’yle ilişkileri geliştirmemiz gerektiğini buyurdu...

Anında geliştirdik!

* “PKK’lıların dönüşünü sağlayın” dedi...

Terör örgütünün üyeleri, hem de pişman olduklarını bile söylemeden kahraman edasıyla ülkeye giriş yapmaya başladı.

* “Yargıyı ıslah edin... Yargının katı tutumunu değiştirmeyi sağlayın” diye fetva verdi...

Bu da oldu. PKK’lılar için tarihimizde ilk kez “seyyar mahkeme” kuruldu, yargı mensupları teröristleri tutuklamadan yurda buyur edebilmek için büyük çaba sarf etti!

***


İçişleri Bakanı, “Göreceksiniz daha ne işler olacak” diyor ya...

Bugüne kadar “gördüklerimize” dayanarak, bundan sonra “göreceklerimizi” tahmin etmek için “strateji uzmanı” olmaya gerek yok...

David L. Phillips’in yazdığı rapora bakmak yeterli:

* “Terör örgütüne üye olmak suçundan cezaevinde yatan tutuklu ve hükümlüleri serbest bırakın” diyor Phillips...

Göreceksiniz; bırakacağız!

* Ülkeye dönen ya da cezaevlerinden serbest bırakılan PKK’lılara seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere, tüm haklarının iade edilmesini istiyor...

Göreceksiniz; edeceğiz!

* “Özerk Kürt Bölgesi” kurulması için yasaları ve Anayasa’yı değiştirmemizi, ama bölünme havası vermemek için, bunu “adem-i merkeziyet” görünümü altında hayata geçirmemizi şart koşuyor...

Göreceksiniz; geçireceğiz!

* Türklüğü ‘vatandaşlık’ olarak tanımlayan Anayasa’nın 7. maddesini değiştirmemiz gerektiğini söylüyor.

Göreceksiniz; değiştireceğiz.

* Türk Ceza Yasası’nın 216’ncı maddesinde değişiklik yapılarak “etnik amaçlı tahrik” in suç olmaktan çıkarılmasını... 217’nci maddenin değiştirilerek halkı kanunlara uymamaya tahrik edenlere verilen cezaların düşürülmesini... 220’nci maddede düzenlenen “silahlı terör örgütü” üyelerine verilen cezaların hafifletilmesini emrediyor.

Göreceksiniz; hafifleteceğiz.

***


“Göreceksiniz daha ne işler olacak” diyor İçişleri Bakanı...

Ama ne göreceğimizi söylemiyor...

Çünkü söylerse, görmek istemeyeceğimizi biliyor...

Alıyor önüne David L. Phillips’in yazdığı raporu; hayata geçen taleplerin yanına “oldu” işareti atıyor...

Bunun da adı “Kürt açılımı” , “Demokratik açılım” ya da “Milli Birlik Projesi” oluyor...

*****


GÜNÜN SORUSU


İmralı sakini Apo, hükümetin; kendisinin belirlediği yol haritasından yararlandığını iddia etmiş... Böylece Atlantik Konseyi’nin hakkını yemiş!

Apo’nun bu sözleri, tüm liberal ülkelerde uygulanan “telif hakları yasası”na göre suç değil mi?

KAYNAK:
http://haber.gazetevatan.com/haberd...24.10.2009&Newsid=266792&Categoryid=4&wid=102
 
Kalleşçe bir soru!

Kalleşçe bir soru!

Bir elma gibiydik. Bıçak girdi aramıza. İkiye ayrıldık. Bir yanda; barış oluyor, PKK bitiyor. Silahlar bırakılıyor. Analar ağlamayacak. Arkamızda ABD desteği, yanımızda AB ittirmesi, dünyada patlayan barış rüzgarı ile tarih yazıyoruz. 100 yıllık Ermeni düşmanlığı bitiyor, 80 yıllık Suriye anlaşmazlığı son buluyor. 30 yıllık PKK- Türk Ordusu savaşı nihayete eriyor. ‘Genel af yapalım. Apo’yu paşa yapalım’ diyenler.

Öbür yanda acı duyanlar.

Bölündük korkusuna girenler.

Doğu ve Güneydoğu’da halk isyanı başladı, Türkiye Anayasası’nda yazılan; “ülkesi ve milleti ile bölünmez bütündür” paradigmasından vazgeçiyor. Başta başbakan olmak üzere iktidar partisi sözcüleri ile birçok eski solcu yeni liberal ve eski milli görüşçü yeni Amerikancı-Avrupacı yazar, halkı “barış geliyor” diye aldatıyorlar, milleti “demokratik açılım oluyor” diye uyutuyorlar. ABD’nin yapmak istediği; “bölünmez bütünlüğü” yıkmaktır. Bölünmez bütünlüğü yani Türk-Kürt beraberliği ve kardeşliğini bitirerek Ortadoğu’daki petrolü ve Anadolu’daki su kaynağını kontrol etmektir. Yeni İslamcı liberal zenginlerin partisi tüccar düşünceli AKP ile yeni Kürt zenginlerinin partisi feodal aşiret ağası bağlantılı DTP, Amerikanın oyununa geliyorlar diye düşünenler.

İkiye ayrıldık.

Barış geliyor diye umutlananlar...

Türkiye parçalandı diye avunanlar.

***


Hangi taraf haklı!

Zaman gösterecek.

Ancak ortadaki gerçek; “Türkiye’nin sindire sindire bölünmeye gidiyor” olmasıdır. Söylemesi acı ama gerçeği yazmak zorundayım. Kandil dağından inenleri zafer işaretiyle karşılayan ve halaylar çekerek, zılgıtlar atarak Diyarbakır’a getiren yüz binlerce insanın kafasında, gönlünde; “Diyarbakır vilayet binasındaki Türk bayrağını indirmek ve yerine PKK’nın bayrağını” dikmek yatıyordu.

Bunu şimdi yapmadılar.

Hazmettire hazmettire yapacaklar. Abdullah Öcalan’ın ve DTP’nin “Demokratik hakların genişletilmesi...” dediği şifrenin açılımında; Diyarbakır vilayet binasından Türk bayrağını indirmek ve yerine PKK bayrağı dikebilmek için Anayasa’yı “Türkiye topraklarında ayrı Kürdistanı’nın kurulmasının” savunulabileceğine geçit vermek de vardır.

Hedef, bölünmeyi savunma hakkıdır.

***


Bunu açıkça söylüyorlar.

Takiye yapmıyorlar.

Kandilden gelen genç çocuğa savcı; “Pişman mısın?” diye soruyor, “Hayır, pişman değilim” diye cevap alıyor. Savcı o zaman “Niçin geldin?” diye soruyor, “Kürt Halk önderim Abdullah Öcalan’ın emrine uyarak geldim” diye cevap veriyor.

Çocuktan al haberi!

Çocuk direkt haber veriyor.

Bayrağı dikeceğiz!

Bu tablo karşısında; korkularını dile getirenlere dönüp de “Sen annelerin ağlamasından mı yanasın, barış istemiyor musun” diye sormak kalleşçe bir tavır.

Kalleşçe bir soru.

Apo ayrılmaya kararlı.

Türk bayrağını indirecek.

Buna dikkat edilmesini söyleyenlere dönüp, “Sen barış istemiyor musun, anaların ağlamasından mı yanasın?” diye sormak kalleşçe!

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...24.10.2009&Newsid=266758&Categoryid=4&wid=108
 
ATATÜRK De Yunan'ı Affetti






ATATÜRK DE YUNAN'I AFFETTİ


Baykal+Bahçeli'ye: BARIŞ CESURLARIN İŞİDİR


Hükümetin devlet projesi dediği demokratik açılıma her fırsatta karşı çıkan muhalefete bir eleştiri de Can Dündar'dan geldi. Dündar Milliyet'teki köşesinde Baykal ve Bahçeli'ye seslendi: Barıl cesurların işidir...

ALKIŞLAMALARI İÇİN İŞARET YAPTI

27 Ekim 1930 günü, Yunanistan Başbakanı Venizelos Türkiye’ye geldi. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal edip Anadolu içlerine yürümesinin üzerinden henüz 11 yıl geçmişti. Yaralar tazeydi. Atatürk, Yunan Başbakanı’nı Ankara Palas’ta karşıladı. Giriş kapısında durdular. “Yunan mezalimi”ni unutmamış halk, karşıdan hareketsiz bakıyordu. O an Atatürk hissettirmeden Venizelos’un arkasına geçti, karşıdan kendilerini izleyen vatandaşlara alkışlamaları için işaret yaptı. Ondan sonra alkış başladı. (Afet İnan, “Atatürk’ün Bazı Özellikleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1984, s. 97)



ATATÜRK'ÜN AYAĞINA GİTTİĞİ ÜLKE ELEŞTİRİSİ

Ankara Palas önündeki Türklerin gösterdiği tepkinin benzerini Yunan muhalifleri de Venizelos’a gösterdi.
O da “Yunan ordusunun Anadolu’da verdiği kurbanları unutarak” Atatürk’ün “ayağına gittiği” için ülkesinde sert eleştirilere uğradı. Bu eleştirileri şöyle yanıtladı: “Efendiler! Her iki taraf da bu olayı unutmaya karar vermedikçe el ele vermek ve gerçek bir dostluk kurmak mümkün olur muydu?”

ATATÜRK YUNAN'I AFFETTİ

Ancak Türkiye ile yakınlaşma politikası Yunan Başbakanı’na seçim kaybettirdi. Venizelos daha sonra, 1933 sonbaharında bu kez Balkan Paktı için İstanbul’a geldi. O güne dair ilginç bir anı vardır: Atatürk sabah Yunan konuğu için hazırlanmaya başlar. Giyinirken Selanikli berberi Mehmet’e takılır: “Mehmet, bugün Venizelos’un ayağına gideceğiz. Kendisiyle görüşeceğiz. Buna ne dersin?” Mehmet bir an düşünür ve der ki: “Paşam, ben sizin yerinizde olsam ne gider, ne de görüşürüm. Çünkü onlar bizim Selanik’imizi, toprağımızı, yerimizi aldı.

Bu yetmiyormuş gibi bir de Ankara’mızı almaya kalktı. Bütün bunlardan sonra siz onlarla dost gibi konuşacaksınız. Ben olsam yapmam.” Atatürk şöyle cevaplar: “Bu memleket iyidir. Bu yüzden dost olmaya mecburuz. Bunu yapmazsak tarih bizi affetmez.” (Turhan Gürkan, “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri”, Fer Y., 1971)

BARIŞ CESURLARIN İŞİDİR

Barış, vizyon ve özgüven gerektirir. Cephede gırtlak gırtlağa savaştığın işgalcinin “ayağına gitmek”...

Halktan 10 yıl önce çocuklarını süngüleyenleri alkışlamasını istemek... Eski düşmanla dost olmayı başarabilmek... Bu cesareti, ancak güçlü özgüven sahipleri gösterebilir. Nitekim Atina’ya zeytin dalı uzatan, kendi döneminde ders kitaplarına Yunan karşıtı ifadeler sokmayan Atatürk, 1934’te bizzat eski düşmanı Venizelos tarafından Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmiştir.

TARİH BİZİ AFFETMEZ

Şimdi “Dağda onca yıl savaştıklarımızla barışacak mıyız yani?” diye soranlar için yazdım bu anıları...
Biz, topraklarımızı işgale gelen askerlerin annelerine “Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta can verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” diyen bir kurucu lidere sahibiz. 21. yüzyıl Türkiye’sine de, onun özgüvenine yaraşır bir barış yakışır. “Bunu yapmazsak, tarih bizi affetmez.”


Kaynak
 
işLer Cok farkLı.Atam zamanında olan kürdleride biliyordu neden bu kadar cok yayıldılar sizce?
 
ATATÜRK, yunanı savaşta yendikten sonra, savaş tazminatı olarak edirne de ki karaağaç'ı aldıktan sonra affetti.ATATÜRK taviz vererek onları affetmedi.karşı taraftan istediklerini aldıktan sonra affetti.

ayrıca Türkiye'deki yunan'ı affetseydi, Türkiye deki yunanları yunanistana postalamazdı.Lozan'da yapılan antlaşma gereği Türkiye deki yunanlar yunanistana postalandı.
 
ATA nın affetmesinin tek nedeni 1930 lı yıllardan sonra italya tehlikesine karşı yunanı yanına çekmesidir. "Yurtta barış cihanda barış" denmesinin tek nedeni gerçekte barış değil, ilerde çıkacak olan dünya savaşına sokulmamaya çalışılmasıydı. Başka bir nedeni yok. Yani gerçekte affetme diye birşey yok. Halen Yunanlılarla gerginlik devam ediyordu mübadele konusu yüzünden. Yıl 1930 larda Yunanlılar sıkıyı görünce iyi ilişkilere girmeye başladılar

Bu kimin yazısıysa, makalesiyse ona bir ton küfür yolluyorum.(konuyu açan moda değil , yazara lafım)
 
ATATÜRK, yunanı savaşta yendikten sonra, savaş tazminatı olarak edirne de ki karaağaç'ı aldıktan sonra affetti.ATATÜRK taviz vererek onları affetmedi.karşı taraftan istediklerini aldıktan sonra affetti.

ayrıca Türkiye'deki yunan'ı affetseydi, Türkiye deki yunanları yunanistana postalamazdı.Lozan'da yapılan antlaşma gereği Türkiye deki yunanlar yunanistana postalandı.

Tarihimizi iyi okuyalım Atatürk'te taviz vermişti "(MOSKOVA ANTLAŞMASI 16 Mart 1921 Batum Gürcistan’a verilmek şartı ile Kars, Ardahan ve Artvin’in TBMM’ye ait olduğu kabul edilmiştir. Misak-ı Milli’den ilk taviz verilmiştir.)".

Bazen devletin bekası için antlaşmalarda devleti rencide etmemek koşuluyla tavizler verilebilir ki günümüzdeki taviz değil barış için yapılan bir anlaşmadır. Taviz iki devlet arasında olur yoksa bir KÜRD devleti vardı da biz mi bilmiyoruz?

YAZI İÇİN TEŞEKKÜRLER İYİ BİR UYARIYDI..... "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"
 
postalama konusu tam olarak lozan da çözülebilinmiş değil aslında
Yurtta barış lafı esasen 2. dünya savaşına girmeme politikası idi ve yeni bir devlet olarak dışarda tanınmak içindi
Taviz verilme diye birşey yok esasen. Musul un ingilizlere kalması batum gibi olaylar mecburiytetten i.

Batum un orda kalması tamamen halk oylamasıyla oldu. Adamlar rusları seçti.
Hatay da bu şekilde bize geldi.

Aynı şekilde Musul için de bir takım anlaşmalardan sonra tekrar savaşa girmemek ve içerdeki sorunları halletmek için ingilizlere verildi. Musul konusu çok tartışmaya sebep olmuş ama ilerde mecburen milletler cemiyetine(ingiliz yanlısı) uyulmak zorunda kalınmıştır. Tabi bunda şerefsiz kürtlerin şerefsiz ingilizler tarafından ayaklandırılmasının da etkisi büyük (bknz. şeyimin şeyhi sait isyanı). DAha o zamanlar kürtler i bölmeye çalışmıştır bu batılılar

Kürtler her zaman siyasi kafa olarak gerizekalılaşmış Osmanlılar (saltanatın kaldırılması gayet iyi bir çözümdü) ve batının şerefsizliği yüzünden çözülemez doğu sorunlarından biri olmuştur. Bknz doğudaki aşiretler ağalar şunlar bunlar...

Kısaca hiçbir söz hiçbir anlaşma boş yere değildi. Hepsi politikanın bir parçasıydı.

Taviz verme konusunda kesinlikle sertti Atatürk hatta nerdeyse hiç taviz vermedi. Nitekim Milletler cemiyetinde arayan değil aranan devlet olarak katıldı. Şimdikinin aksine gerizekalı baştakiler tarafından yönetilmiyorduk. Eğer aransaydık çoktan AB bizi almak için kapımızda dileniyor olurdu


Yanlışım varsa affola
 
bu yazıyı yazan can dündar, Atatürk üzerinden Atatürk'e hakaret edip para kazanan şerefsizin tekidir.bu şerefsiz mustafa filminde, Atatürk'ü alkolik ve kadın düşkünü biri olarak göstermişti.Atatürk'ü sıradanlaştırmaya çalıştırmıştır.

CAN DÜNDAR HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

Can Dündar'ın 'Mustafa' adlı belgesel filmi nedeniyle 'Atatürk'ü koruma kanununa muhalefet' ve 'Atatürk'ün hatırasına hakaret' suçlarından cezalandırılması istemiyle suç duyurusunda bulunuldu.

ANKARA - Demokratik Kitle Örgütleri Birliği Platformu Genel Başkanı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Çankaya Şubesi Üyesi Ali Berham Şahbudak, Can Dündar'ın 'Mustafa' adlı belgesel filmi nedeniyle 'Atatürk'ü koruma kanununa muhalefet' ve 'Atatürk'ün hatırasına hakaret' suçlarından cezalandırılması istemiyle suç duyurusunda bulundu.

Şahbudak'ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçesinde, 'Atatürk'ün her Türk için bir simge kişi olduğu' belirtilerek, 'Biz Türkleri bir arada tutan özellikler, Atatürk ülküsü, Türkçe, Türk Bayrağı, Türk Yurdu, Türk Ordusudur, Türk toprağının birlik ile bütünlüğüdür' denildi.

Can Dündar'ın 'Mustafa' adlı belgesel filminin gösterime girmesinin ardından tartışmaların yaşandığı anımsatılan dilekçede, 'Filmi izleyen taraflı tarafsız her kesimden kişilerin, Atatürk'ün olduğundan çok farklı anlatıldığı konusunda fikir birliğine vardıkları' savunuldu.

'Mustafa' filminin, 'Cumhuriyet ile Atatürk'ün saygınlığını aşındırdığı' iddia edilen dilekçede, 'bu ulusal değerlerin yıpratılmasının, Türkiye'nin çözüşmesine ve parçalanmasına neden olacağı' kaydedildi.

'Dündar'ın, belgesel film adı altında Türk ulusunun ortak değeri olan, Cumhuriyetin kurucusu hakkında hakaret ve tezyif suçu işlediği ve onun hatırasına alenen hakaret ettiği' savunulan suç duyurusu dilekçesinde, 'Belgesel film adı altında Atatürk, içki sofralarından kalkmayan, devamlı sigara içen, kadınlara karşı aşırı zaafı olan bir kişi olarak lanse edilmiştir' denildi.

Dilekçede, Dündar'ın, 'Atatürk'ü koruma kanununa muhalefet' ve 'Atatürk'ün hatırasına hakaret' suçlarından cezalandırılması talep edilirken 'Mustafa' adlı belgesel filmin gösteriminin ise durdurulmasına karar verilmesi istendi.

KAYNAK: CAN DÜNDAR HAKKINDA SUÇ DUYURUSU

Can Dündar, 'Mustafa' adlı belgeseliyle ilgili olarak açılan soruşturma çerçevesinde savcılığa ifade verdi

Savcılığın, filmde Atatürk'e hakaret edilip edilmediği ve sigara reklamı yapılıp yapılmadığı konusunda bilirkişiye başvurması bekleniyor

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar hakkında, Atatürk'ün yaşamını detaylarıyla anlattığı "Mustafa" adlı belgesel filmi nedeniyle soruşturma başlattı.

Dündar hakkındaki soruşturma süreci, 3 ayrı suç duyurusu üzerine başlatıldı. Sigara ile Savaş Derneği kurucu üyesi Prof. Dr. Ahmet Ercan ile Sigara ile Savaşanlar Vakfı Onursal Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural'ın, Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım tarihli ortak suç duyurusu dilekçesinde, şu suçlamalar yer aldı:

"Atatürk Türk ulusunun yapışkanıdır, önderidir, örnek kişisidir. Mustafa filmi, içeriği, ayrıca konulara yorumu ile cumhuriyet ile Atatürk'ün saygınlığını aşındırmaktadır.

Bunlar yetmezmiş gibi, filmde, Türklerin simgesel Atası’na pofur pofur sigara, ayrıca düşkün biçimde içki içirterek, Atatürk'ün saygınlığı düşürülürken, Türk gençliğinin örnek aldığı kişi de manevi olarak öldürülmekte, buna ek olarak Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı Atatürk kullanılarak yapılmaktadır."

Dilekçede sigara reklamı karşılığında filme sponsor bulunduğu iddia edildi, filmin "Tütün Ürünleri Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkındaki Kanun"a aykırı olduğu da öne sürüldü, Ayrıca filmin gösterimden kaldırılması talep edildi. Dilekçede Atatürkçü Düşünce Derneği Çankaya şubesi üyesi Ali Berham Şahbudak'ın suç duyurusunda yer alan iddialara benzer ifadeler dikkat çekti. Şahbudak, filmde Atatürk'ün kadınlara karşı aşırı zaafı olan, içki sofralarından kalkmayan birisi olarak gösterildiğini öne sürmüştü.

'Mustafa denilemez'

İstanbul Barosu'na kayıtlı Avukat Gülnihal Soydan'ın suç duyurusunda ise, sadece Dündar değil, filmin yapım ekibinde yer alan isimler ve sponsorlar aleyhinde de dava açılması talep edildi.

Filmle, "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna Muhalefet" suçunun işlendiğini savunan Soydan, Atatürk'ten vasat, sıradan, herhangi bir kişiden bahseder gibi "Mustafa" diye söz edildiğini belirti. Soydan, "Hepimizin babasına 'Mustafa' demek cüretiyle ismini kısaltmak, kabul edilemez bir saygısızlıktır" denildi.

'Bregoviç Ermeni asıllı'

Dilekçede, filmin müziklerini yapan Saraybosna doğumlu Goran Bregoviç'in Ermeni asıllı olduğu öne sürülerek, "Ermeni soykırımı konusunda lobi çalışmaları yapıldığı şu günlerde film için bilinçli olarak cımbızla seçilmiş kişilerden biridir" ifadesine yer verildi.

Dilekçede, ayrıca "Filmi Warner Bross dağıtıyor. Dünya çapında bir firma nasıl oluyor da Dündar'a destek çıkıp dağıtımı yapıyor? Bu, uluslararası yabancı destekli bir programın parçası olduğunun ispatıdır.Atatürk'ün karga kovaladığı sahnede 'Yorgo' isimli Yunanlı bir çocuğun oynatılması, Ata'ya saygısızlıktır. Türk çocuğu kalmadı da Yunanlı bir çocuk Atamızı canlandırıyor" denildi.


İfadeye çağrıldı

Suç duyurularını birleştiren Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Dündar'ı ifade vermek üzere adliyeye davet etti. Basın Savcısı Nadi Türkaslan'a önceki gün ifade veren Dündar, filmin sadece 114 saniyesinde Atatürk'ün sigara içerken görüldüğünü belirtti ve 15 yıllık çalışmalarını savcıya anlattı. Savcılığın, filmde Atatürk'e hakaret edilip edilmediği ve sigara reklamı yapılıp yapılmadığı konusunda bilirkişiye başvurması bekleniyor.

KAYNAK: Can Dündar, 'Mustafa' adlı belgeseliyle ilgili olarak açılan soruşturma çerçevesinde savcılığa ifade verdi - NetHaber Internet haber sitesi
 
Artık Moda oldu. Muhalif geçinenler sadece Akpartiyi karalamak adına buldukları her sebepe sıkı sıkı sarılıyorlar. Neymiş efendim dağdan inen 34 PKK'lı nın silopiden Türkiyeye girişi festival gibi kutlanmış , Kimmiş bu festivali tertip eden . Başbakan ve yandaşları. Hani Akparti ile Pkk nın farkı yok ya. Başbakanın makam aracı gidip kandilden almış sevgili barış elçilerini. ..... Şimdi bazılarının sesini duyar gibiyim. " Ama biz o sözleri sarfedecek kadar ileri gitmedik ki."diye.. Gitseydiniz beyler sol şerit serbest bu ülkede iftirada hız sınırı yok. Atın atabildiğiniz kadar. Hiç mi Allahtan korkmuyorsunuz bütün bunları sıralarken. Tamam Allahtan korkmayanlarınız var birşey demiyorum ya kalbinde Allah korkusu olanlar. .. Yazık ediyorsunuz bu ülkeye. Biz terörden beslenmiyoruz diyenlerin bu olaya tepkisi ilginç.
-- Bu teröristleri dağdan indirip ailelerine kavuşturdun. Bizim şehit olan yakınlarımızıda getirsene Başbakan..!

Ey bu sözü sarfeden milyonlarca insan. Bizim şehit olan yaklaşık 40.000 yavrumuz Akpartinin yanlış politikaları yüzünden şehit edilmedi, 25 yıldır başımıza gelip PKK'yı bitireceğini vaadeden ama bitirmek şurda dursun resmen güçlenmesine yardım eden yöneticilerin acziyetinden şehit edildi. Dile kolay 25 yıl Terör başladığında dünyaya gelen bir bebek bugün 25 yaşında . Yani resmen bir nesil. Evet bir Nesil PKK terörü haberleri ile büyüdü. Ve kaybedilen 40.000 can. Evet tam 40.000 orta büyüklükteki bir kent nüfusu. Askeri ile Polisi ile Memuru ile işçisi ile çiftçisi ile çoluğuyla çocuğuyla tam 40.000 can.

Bu süreç 1967 de başladı. PKK'nın kuruluş süreci. Ve cezaevinde cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan'ın 1974 yılındaki ecevit-erbakan affından faydalanarak serbest kalması ile resmiyete döküldü. Ankarada bir apartman dairesinde kuruldu PKK. Marksist-Leninist ideolojiye mensup kişilerin Maocu tarzı eylem planlarını benimseyerek ilk eylemlerini 1984 yılında siirtin eruh ilçesinde gerçekleştirdi. O yılı daha dün gibi hatırlıyorum. Ve aradan geçen 25 koca yıl. Ve kaybedilen 40.000 can. Ya PKK ile mücadeleye ayrılan 700 milyar dolar para. Ne kazanıldı her iki tarafada bakalım. Kim ne kazandı ne kaybetti. PKK sözünü ettiği topraklardan bir karışını elde edebildi mi..? HAYIR. ... Peki Devlet bu Hainlerin kökünü kazıyabildi mi...? HAYIR. Ne oldu peki. 40.000 can kaybedildi. Ve 700 milyar dolar para. Biliyormusunuz 700 milyar dolar ile Paris şehri sıfırdan inşaa edilebiliyor. ... Kim Karlı çıktı bu süre zarfında... PKK'yla mücadelede kullanılan silahları Türkiyeye satan Silah Üreticileri. Güneydoğudaki otorite boşluğunu fırsat bilen uyuşturucu , silah , elektronik eşya vs.vs Kaçakçılar. Ve Türkiyenin güçlenmesini istemeyen gizliden düşman ülkeler. Ellerini ovuşturarak ..

25 Yıldır bu silahlı mücadelenin her iki tarafa da yarar sağlamadığı ortada. Hep üçüncü kişiler karlı çıktı bu süre zarfında. O zaman ne yapmak lazım..? Evet bu zor soru sadece istişare ile çözülür. Hükümetin istişare etmesi lazım. Kininle yapılmalı bu istişare..? Milyonlarca kişinin oyunu alarak o milyonları temsil aden siyasi parti liderleri ile...

Önce CHP'nin kapısını çaldı gel şu istişaremizi yapalım. Fakat Deniz Baykal bu süreçte karlı olarak ben çıkarım düşüncesi ile Başladı kıvırmaya.. Efendim kamera karşısında olmazsa olmazmış. Efendim kendisi çok şeffafmış ve halktan gizlisi saklısı yokmuş. Efendim muhatap olarak DTP alınmamalıymış. Efendim Açılımın içi boşmuş. vs.vs.

Sonra MHP'ye seslendi Gel İstişare edelim diye. Vay efendim sen ülkeyi bölüyormuşsun. Bu açılımı halka anlatamazsın. Bölücübaşını muhatap almamalısın..Bu açılım amerikanın planı..vs.vs...

Beyler üç gün önce silopide teslim olma töreni festivale çevrildi. Bu iş kalbinde bir nebze olsun vatan sevgisi olna herkesi derinden yaraladı. Bazıları haykırdı içindeki bu öfkeyi ama Haykırmaya mizacı uygun olmayanlar kan kustu ama kızılcık şerbeti içtim dedi. Bu hengameye sebep olanları doğru tahlil etmek lazım. Birilerine kızıpta fırsat bu fırsat diye Hükümeti bombardıman etmek Yıllardır terörden nemalanan düşmanları güldürüyor bıyıkaltından.. Farkındamısınız.

Arkadaşlar şapkalarımızı önümüze koyup düşünme vaktidir. İçişleri bakanı gerekli uyarıları yapmıştır. Bu tür bir hadiseye tekrar meydan vermeyeceğiz diye. Lütfen Bir kerecik olsun bağırıp çağırıp ortalığı toz duman etmektense bekleyelim. Bakalım bu süreçte neler olacak. Aksi bir neticede Hepimiz burdayız. Hepimiz birlikte hareket ederiz. Ama şimdilik ve çok kısa bir süre bu erdemi göstermeliyiz.
 
ghost031

dtp muhattap alındıda ne oldu? Resmen kahraman ilan ettiler teröristleri. Şenlikler halaylar kutlamalar açılan apo itinin posterleri açılan pkk temsili bez parçaları.

Şimdi soruyorum sana. Mudahale etmezsen dtpnin böyle bir şov yapcağı belliydi.

Türk bayrağını yasaklamaya gücü yeten bir hükümet nasıl olurda bu şova izin verdi...???

Peki bu salınan teröristlerin hiçbir eyleme karışmadığı nasıl anlaşıldı?

Bu teröristler kurşun sıkmasada sıkan arkadaşına yardımcı olmadımı?

Pişmanım bile demediler. Teslim olmaya deil barış elçisi olarak geldiklerini söylediler. Yani pişman deiller...
 
ghost031

dtp muhattap alındıda ne oldu? Resmen kahraman ilan ettiler teröristleri. Şenlikler halaylar kutlamalar açılan apo itinin posterleri açılan pkk temsili bez parçaları.

Şimdi soruyorum sana. Mudahale etmezsen dtpnin böyle bir şov yapcağı belliydi.

Türk bayrağını yasaklamaya gücü yeten bir hükümet nasıl olurda bu şova izin verdi...???

Peki bu salınan teröristlerin hiçbir eyleme karışmadığı nasıl anlaşıldı?

Bu teröristler kurşun sıkmasada sıkan arkadaşına yardımcı olmadımı?

Pişmanım bile demediler. Teslim olmaya deil barış elçisi olarak geldiklerini söylediler. Yani pişman deiller...

Kardeş farzet ki bir evde dört kardeş yaşıyor ve anneleri salonda duran vitrini biraz kenara çekmeleri için büyük çocuğa talimat veriyor. En büyük kardeş tek başına çekerse kırılıp dökülmeler olabilir diye diğer iki kardeşinden yardım istiyor. Ve eğer bu vitrin dökülüp kırılırsa annem hepimize kızar gelin yardım edin diyor. Ama ortanca iki kardeş TV'deki diziyi seyredip bu işe yanaşmıyorlar. Ve en büyük kardeş en küçük kardeşini çağırarak yardım istiyor. Sonrası malum vitrini kenara alalım derken bu işi oyun zanneden küçük çocuk ortalığı kırıp döküyor.

Belki bu çok uygun örnek olmadı ama bu örneğe çok benzeyen bir süreçten geçiyoruz. O vitrin kenara çekilecek dendiğinde diğer iki kardeş gelip ağabeylerine yardım etseler hiç bir sorun çıkmayacaktı belkide.

Bu teslim olma ayıbının sorumlusu tamamen DTP'dir diyemeyiz. Burada kusurlu olanlar DTP ile birlikte Akpartidir , CHP'dir , MHP dir. Eleştirimizi ona göre yapmalıyız. Her Partinin tabanı parti yönetimine baskı yapsaydı " GİT HÜKÜMETLE GÖRÜŞ ama BİZİM HASSASİYETLERİMİZİ DE UNUTMA " diye , işte böylesi bir karmaşa yaşanmazdı. Bundan sonra Umudedelim ki bir dahaki teslim hadiselerinde bu tarz girişimlerde bulunulmasın. Çünkü Başbakan bu konuda çok net konuştu. Gerekirse süreci dondururuz diye. Bu sürecin donması hiç kimsenin işine yaramaz. Henüz elimizde imkan varken bu sıkıntıları el birliği ile aşmaya bakmalıyız. Unutmayalım "Dam Yanarsa Mertek'te Yanar." Sağlıcakla kal.
 
Satılmış can dündar Atatürk üstünden amma siyaset yaptın... Şerefsiz hain... Al bunu vur orhan

pamuğa ikiside kansız vatan haini...
 
Geri
Üst