MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Cumhurbaşkanı Gül bir gece ansızın gelen ve üstelik tesadüfe bakın ki tam da Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğun konuşmasından 10 saat önce gelen, muhalefet partilerine başka bir yasa çıkarılıyor yalanı söyleyerek Meclisten geçirilen yasayı dün onayladı.
Onaylamasını bekliyorum diyen Genel Başkanını yanıltmadı Gül ve yine tam bir partili disiplini ile attı imzasını... Nedir partili disiplini? Genel Başkanın ne isterse onu yapacak, onu söyleyeceksin... Lider her şeyi senden iyi bilir demokrasisinde durum budur ki aynen görülüyor.
Tamamen biat kültürüne dayanan, hatta medyadan bile aynı biatı bekleyen, bulamadığı zaman öfke püskürten, milleti o medyayı boykota çağıran, bu da tutmazsa o medyaya yıkıcı vergi cezası kestiren anlayıştan başka bir şey beklenemez. Cumhurbaşkanı Gül biatın esas olduğu partilerin, görüşlerin içinden çıkma bir siyasetçidir ve her ne kadar Başbakan Erdoğan gibi provokatif bir üsluba sahip değilse de, bu nedenle konuşmalarında daha tarafsız görünmeyi başarabiliyorsa da eylemleri hep aynı noktayı vurgulamaktadır.
Farklı ses, farklı görüş çıktı mı fena halde bozulur bu anlayış... Elinde imkân varsa anında cezalandırır farklı sesi... Olay ne olursa olsun dışarıya renk verilmez, eleştiri fırsatı verilmez. Susar ve birbirine destek verirsin, zamana yayar unutturursun. Veya zeytinyağı gibi üste çıkar, suçu hemen başkalarının üstüne, hatta seni suçtan dolayı eleştirenlerin üstüne yıkarsın. İçinde bulunduğun grubun eylemi, söylemi çok yanlış olsa bile destek verirsin.
Hani ABye, ABnin tepkilerine önem veriyorlardı? Hem de kendilerinden yana taraf olan Taraf gazetesi yazdı ABnin gece yarısı çıkarılan askerler sivil yargıda yargılansın yasasına tepkisini... Önemli bir yasa bu şartlar altında çıkarılamaz dediklerini... AİHM eski Yargıcı Rıza Türmen de Avrupa ülkelerinde askerî yargı vardır, askerler burada yargılanır. AİHM de buna karşı değildir dedi.
Cumhurbaşkanı eliyle çatışma
Neden bunlar Cumhurbaşkanı Gülü hiç etkilemedi acaba? Devlet kurumları arasındaki çatışma ortamının gerginliğin giderek arttığını, Başbakanın orada burada askerle zıtlaşma yok açıklamalarının -bu olanlar yanında- hiçbir etkisi olmayacağını görmedi mi?
Attığı imzayla bu çatışmayı pekiştireceğini, Genelkurmay Başkanının soruşturma tamamen kapanmış değil. Yeni deliller çıkarsa askerler yine askerî mahkemede yargılanır sözleriyle aynı gün çıkarılan bu yasanın tam bir inatlaşma ortamı yarattığını anlamadı mı?
Tabii ki anladı ama kurumlar arasında dengeyi sağlama görevinin kendisine ait olduğunu umursamıyor. Partili kimliğini bir yana bırakmıyor ve bu haliyle anayasal kurumlar arasındaki çatışma ortamını kendisi kızıştırıyor. Ve... Ve...
Asıl önemlisi, bu olayla yasama ile yürütmeyi, bunların yanında cumhurbaşkanlığını ele geçirmiş, demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı prensibini yüksek yargı dışındaki yargıyı da baskı altına alarak tamamen ortadan kaldırmış bir hükümetin demokrasi eliyle baskı rejimine geçişi nasıl da kolayca gerçekleştirebileceğinin bir kez daha açıkça görülmesidir. İşte bu nedenle şimdi sıra Meclisi ve bu baskıları denetleyebilecek tek kurum olan Anayasa Mahkemesindedir. Onun üyelerini de Meclisin seçmesi talebinin sık sık tekrarlanması, üstüne üstlük demokrasiyi tümüyle ortadan kaldıracak bu son adımın demokratikleşme hilesi altına saklanması hep aynı amaca yöneliktir.
Cumhuriyet Mitingleri yanılmadı!
Şimdi de CHPnin bu yasayı AYMye götürmesini Meclisin ve Cumhurbaşkanının demokratik tercihine karşı çıkıyorlar vaveylasıyla karşılayacaklarına ve bu denetimi bir kez daha tu ka ka ilan edeceklerine, ortadaki parti devleti görüntüsünü yargı devleti gibi ustaca manevralarla gizleyeceklerine hiç şüphe yok.
Siz yine de düşünün; Anayasa Mahkemesini de hallettiklerinde neler olabilir? İyi düşünün ama, zaman azaldı çünkü...
İşte -pek coşkuyla tepki gösterdikleri- Cumhuriyet Mitinglerinde Abdullah Gülün cumhurbaşkanı olmasını istemeyenlerin gelecek korkusunun nedeni buydu. Yanılmadıkları ortadadır.
Aslına bakarsanız bu olaylar siyasetçilerin cumhurbaşkanı olmasının kesinlikle önlenmesi gerektiğini de açıkça gösteriyor. Süleyman Demirel devlet geleneğini iyi bilen, kurumlar arası uyuma, demokratik kurallara önem veren biri olarak, siyasetçi kimliğine rağmen cumhurbaşkanlığını başarıyla götürmüştü. Ama Abdullah Gül örneği herkesin bunu başaramayacağını topluca göstermiştir.
Gül; halkın, cumhurun başkanı değil, AKP iktidarının tamamlayıcı bir unsurudur. Daha en az 3 yıl da oradadır, geçmiş olsun...
TSKnın yapacağı en büyük hata ise bu tartışmalara girmektir, onu da söylemiş olayım!
***
Kadın sünneti ve kadın Barbie!
TBMM Türkiyede kadın sünneti olduğunu bir önergeyle gündeme getiren İngiliz Parlamenter Robert Kilroy Silke kınama, Ollie Rehne de Türkiyeyi savunmasız bıraktığı için sitem mektubu göndermiş.
Salı günkü Hürriyetin manşetinde Cüppeli Ahmet Hocanın çocukların oynadığı bebeklerin saçı, uzun bacakları insanı tahrik ediyor. Gölgesi olan suretler, heykeller haramdır. İkinci çocuk için tüp bebek caiz değildir. Kadınlar kadın doktora gitsin gibi benzerine ancak Afganistanda rastlanacak sözlerini görünce İyi ki İngiliz Parlamenterin eline bu haber geçmemişdiye düşündüm.
Hemen kadın sünnetini bırakır, bu kez Barbie bebeğin saçından, vücudundan bile tahrik olan insanların yaşadığı ülke ABye giremez diye tuttururdu.
Kadın sünneti birçok köktendinci Müslüman ülkede sanki dinin emriymiş gibi; aynen Cüppeli Ahmet Hoca benzeri birilerinin kendi hadis(!)lerini Peygamber sözü gibi veya Kuranın emri gibi yutturmasıyla, dayatmasıyla uygulanıyor. Eh, bizim ülkemiz de artık Afganistandan, Suudi Arabistandan farksız, koskoca Kuranı, mükemmel bir dini kadın kıyafetine indirgemiş, devlet televizyonundan yuva çağında çocuklara meleklerin ağzıyla ibadet baskısı yapılan, resmî yemeklerde yabancılara bile içki verilmeyen bir ülke görüntüsünde.
Adam görüntüye aldanmış demek ki... Ama bu haberi bir görse yanıldığına asla inanmaz... Diyanet İşleri TRTnin çocuklara oruç baskısı yapılan çizgi filmine ses çıkarmadı. Acaba Cüppeli Ahmet Hocanın açıklaması için ne düşündüğünü duyacak mıyız, bir doğrulama yapacaklar mı, yoksa sonsuza kadar susma kararı mı aldılar?
..::RUHAT MENGİ::..
Onaylamasını bekliyorum diyen Genel Başkanını yanıltmadı Gül ve yine tam bir partili disiplini ile attı imzasını... Nedir partili disiplini? Genel Başkanın ne isterse onu yapacak, onu söyleyeceksin... Lider her şeyi senden iyi bilir demokrasisinde durum budur ki aynen görülüyor.
Tamamen biat kültürüne dayanan, hatta medyadan bile aynı biatı bekleyen, bulamadığı zaman öfke püskürten, milleti o medyayı boykota çağıran, bu da tutmazsa o medyaya yıkıcı vergi cezası kestiren anlayıştan başka bir şey beklenemez. Cumhurbaşkanı Gül biatın esas olduğu partilerin, görüşlerin içinden çıkma bir siyasetçidir ve her ne kadar Başbakan Erdoğan gibi provokatif bir üsluba sahip değilse de, bu nedenle konuşmalarında daha tarafsız görünmeyi başarabiliyorsa da eylemleri hep aynı noktayı vurgulamaktadır.
Farklı ses, farklı görüş çıktı mı fena halde bozulur bu anlayış... Elinde imkân varsa anında cezalandırır farklı sesi... Olay ne olursa olsun dışarıya renk verilmez, eleştiri fırsatı verilmez. Susar ve birbirine destek verirsin, zamana yayar unutturursun. Veya zeytinyağı gibi üste çıkar, suçu hemen başkalarının üstüne, hatta seni suçtan dolayı eleştirenlerin üstüne yıkarsın. İçinde bulunduğun grubun eylemi, söylemi çok yanlış olsa bile destek verirsin.
Hani ABye, ABnin tepkilerine önem veriyorlardı? Hem de kendilerinden yana taraf olan Taraf gazetesi yazdı ABnin gece yarısı çıkarılan askerler sivil yargıda yargılansın yasasına tepkisini... Önemli bir yasa bu şartlar altında çıkarılamaz dediklerini... AİHM eski Yargıcı Rıza Türmen de Avrupa ülkelerinde askerî yargı vardır, askerler burada yargılanır. AİHM de buna karşı değildir dedi.
Cumhurbaşkanı eliyle çatışma
Neden bunlar Cumhurbaşkanı Gülü hiç etkilemedi acaba? Devlet kurumları arasındaki çatışma ortamının gerginliğin giderek arttığını, Başbakanın orada burada askerle zıtlaşma yok açıklamalarının -bu olanlar yanında- hiçbir etkisi olmayacağını görmedi mi?
Attığı imzayla bu çatışmayı pekiştireceğini, Genelkurmay Başkanının soruşturma tamamen kapanmış değil. Yeni deliller çıkarsa askerler yine askerî mahkemede yargılanır sözleriyle aynı gün çıkarılan bu yasanın tam bir inatlaşma ortamı yarattığını anlamadı mı?
Tabii ki anladı ama kurumlar arasında dengeyi sağlama görevinin kendisine ait olduğunu umursamıyor. Partili kimliğini bir yana bırakmıyor ve bu haliyle anayasal kurumlar arasındaki çatışma ortamını kendisi kızıştırıyor. Ve... Ve...
Asıl önemlisi, bu olayla yasama ile yürütmeyi, bunların yanında cumhurbaşkanlığını ele geçirmiş, demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı prensibini yüksek yargı dışındaki yargıyı da baskı altına alarak tamamen ortadan kaldırmış bir hükümetin demokrasi eliyle baskı rejimine geçişi nasıl da kolayca gerçekleştirebileceğinin bir kez daha açıkça görülmesidir. İşte bu nedenle şimdi sıra Meclisi ve bu baskıları denetleyebilecek tek kurum olan Anayasa Mahkemesindedir. Onun üyelerini de Meclisin seçmesi talebinin sık sık tekrarlanması, üstüne üstlük demokrasiyi tümüyle ortadan kaldıracak bu son adımın demokratikleşme hilesi altına saklanması hep aynı amaca yöneliktir.
Cumhuriyet Mitingleri yanılmadı!
Şimdi de CHPnin bu yasayı AYMye götürmesini Meclisin ve Cumhurbaşkanının demokratik tercihine karşı çıkıyorlar vaveylasıyla karşılayacaklarına ve bu denetimi bir kez daha tu ka ka ilan edeceklerine, ortadaki parti devleti görüntüsünü yargı devleti gibi ustaca manevralarla gizleyeceklerine hiç şüphe yok.
Siz yine de düşünün; Anayasa Mahkemesini de hallettiklerinde neler olabilir? İyi düşünün ama, zaman azaldı çünkü...
İşte -pek coşkuyla tepki gösterdikleri- Cumhuriyet Mitinglerinde Abdullah Gülün cumhurbaşkanı olmasını istemeyenlerin gelecek korkusunun nedeni buydu. Yanılmadıkları ortadadır.
Aslına bakarsanız bu olaylar siyasetçilerin cumhurbaşkanı olmasının kesinlikle önlenmesi gerektiğini de açıkça gösteriyor. Süleyman Demirel devlet geleneğini iyi bilen, kurumlar arası uyuma, demokratik kurallara önem veren biri olarak, siyasetçi kimliğine rağmen cumhurbaşkanlığını başarıyla götürmüştü. Ama Abdullah Gül örneği herkesin bunu başaramayacağını topluca göstermiştir.
Gül; halkın, cumhurun başkanı değil, AKP iktidarının tamamlayıcı bir unsurudur. Daha en az 3 yıl da oradadır, geçmiş olsun...
TSKnın yapacağı en büyük hata ise bu tartışmalara girmektir, onu da söylemiş olayım!
***
Kadın sünneti ve kadın Barbie!
TBMM Türkiyede kadın sünneti olduğunu bir önergeyle gündeme getiren İngiliz Parlamenter Robert Kilroy Silke kınama, Ollie Rehne de Türkiyeyi savunmasız bıraktığı için sitem mektubu göndermiş.
Salı günkü Hürriyetin manşetinde Cüppeli Ahmet Hocanın çocukların oynadığı bebeklerin saçı, uzun bacakları insanı tahrik ediyor. Gölgesi olan suretler, heykeller haramdır. İkinci çocuk için tüp bebek caiz değildir. Kadınlar kadın doktora gitsin gibi benzerine ancak Afganistanda rastlanacak sözlerini görünce İyi ki İngiliz Parlamenterin eline bu haber geçmemişdiye düşündüm.
Hemen kadın sünnetini bırakır, bu kez Barbie bebeğin saçından, vücudundan bile tahrik olan insanların yaşadığı ülke ABye giremez diye tuttururdu.
Kadın sünneti birçok köktendinci Müslüman ülkede sanki dinin emriymiş gibi; aynen Cüppeli Ahmet Hoca benzeri birilerinin kendi hadis(!)lerini Peygamber sözü gibi veya Kuranın emri gibi yutturmasıyla, dayatmasıyla uygulanıyor. Eh, bizim ülkemiz de artık Afganistandan, Suudi Arabistandan farksız, koskoca Kuranı, mükemmel bir dini kadın kıyafetine indirgemiş, devlet televizyonundan yuva çağında çocuklara meleklerin ağzıyla ibadet baskısı yapılan, resmî yemeklerde yabancılara bile içki verilmeyen bir ülke görüntüsünde.
Adam görüntüye aldanmış demek ki... Ama bu haberi bir görse yanıldığına asla inanmaz... Diyanet İşleri TRTnin çocuklara oruç baskısı yapılan çizgi filmine ses çıkarmadı. Acaba Cüppeli Ahmet Hocanın açıklaması için ne düşündüğünü duyacak mıyız, bir doğrulama yapacaklar mı, yoksa sonsuza kadar susma kararı mı aldılar?
..::RUHAT MENGİ::..