Baykal, din tacirlerini kızdırdı

müslo

Banned
Katılım
23 Şub 2009
Mesajlar
96
Reaction score
0
Puanları
0
Baykal, din tacirlerini kızdırdı

İkide bir Türkiye’yi dolaşırım. İşime toplu taşıma araçlarıyla gelirim. Halkın arasındayım. İnsanlarla sohbet ederim ve bundan da mutlu olurum.
Bu arada siyasi partileri; elbette ki CHP’yi de sorarım. Bu parti ile ilgili olarak denilen şudur: Seçkinlerin partisi. Halka inmiyor, hatta halkı küçük görüyor.
CHP Lideri Baykal, bu önyargıyı kıracak bir adım attı. İstanbul Sarıgazi’de çarşaflı kadınların partiye katılım töreninde bulunarak onlara rozet de taktı. Ben; bunu çok önemsedim.
İktidar olmak isteyen bir partinin halkın alt katmanlarını dışlayarak amacına ulaşması mümkün değildir.
Çünkü; türbanlılar ve çarşaflılar da üniversite mezunu işkadınları gibi oy sahibidir.
İkincisi; o kadınların türbanı veya çarşafı; siyasi partiye üye olmalarını engelleyemez. Onlar eğer seçilmek isterlerse; yasaların istediği şartlara uyacaklardır.
HHH
Sayın Baykal’ın açılımına parti içinden tepkiler geliyor. CHP’ye çarşaflı kadınların üye yapılmasının laikliğe, Atatürk ilkelerine ve devrimlere ters olduğu ileri sürülüyor. Teorik olarak buna hak verilebilir. Lakin; o kadınları, içine itildikleri konumda bırakmak; laikliğe ve Atatürk ilkelerine çok daha terstir.
Artık kabul edelim ki çarşaflı ve türbanlı kadınlar Türkiye’nin gerçeğidir; bunları yok sayamayız. Bu gerçeği görmezden gelenlere soruyorum: Ne yapalım; çarşaflı kadınları idam mı edelim?
CHP’nin açılımına ikinci itiraz ve tepki ise tarikatçi gazetecilerden yükseliyor. Geçen Akşam Mehtap TV’de Ali Bulaç, Hüseyin Gülerce ve Ahmet Taşgetiren, CHP’nin çarşaf açılımını yerden yere vurdular. Bunlar köşelerinde de ‘Baykal’a inanmayın!’ diye yazdılar.
Hatırlatayım ki bu kanalda; işte isimlerden sonra Fethullah Gülen nutuk atıyor.
Ne oluyor peki?
Ülkenin en önemli partisi; cumhuriyeti kuran parti, çarşaflı kadınları o partiye alıyor ama çarşaf ve türban savunucuları buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Üstüne üstlük bu kanala gelen elektronik mektuplarda da CHP’nin bu yaklaşımı eleştiriliyor; güvenilmez bulunuyor.
Yani; CHP’nin dinsel duyarlılığı yüksek kesimlere açılması; en çok o kesimleri yönlendiren ideologları kızdırıyor.
Öyleyse bu atılan adım doğrudur… CHP; başta belirttiğim gibi seçkinlerin partisi olmaktan halkın partisi olmaya doğru yürümelidir. CHP; bunu 1972′de algılamış ve Bülent Ecevit’i, İsmet Paşa gibi çok önemli bir kişinin yerine seçmişti. Ve bu parti; ‘Halkçı Ecevit’ sloganıyla birinci partiliğe kadar tırmanabilmişti.

BAHÇELİ’NİN DOĞRU ADIMI
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin salı günkü parti grubunda yaptığı konuşmanın tarihsel değer taşıyan bir boyutu vardı. MHP Lideri; bütün Türkiye’ye hitap ederken; ‘Alevi kardeşlerimizin sorun, sıkıntı ve beklentileri görmezden gelinemez. Alevi kardeşlerimizin sorunları milli bütünlük, toplumsal hoşgörü ve dayanışma ruhu ile ele alınıp çözüm yolları üzerinde iyi niyetle ortak çaba gösterilmeli.’ dedi.
Alevi toplumunu tanımlarken, ‘Yaşayış, hayata bakış, insanlararası ilişkiler, milli kültüre katkı ve vatana bağlılıkları itibarıyle biz olan ve bizden olan Alevi kardeşlerimiz’ demesi de Sayın Bahçeli’nin soruna çok samimi ve bilinçli-bilgili biçimde yaklaştığını ortaya koyuyordu.
MHP Lideri Bahçeli; aslında Türkiye’nin bu konuyu nasıl ele alabileceği konusunda sosyolojik bir metod sundu. Bunun için tarafların önyargılardan arınarak bir araya gelmelerinin şart olduğunu belirtti. Ve MHP’nin hükümete bu konuda yardımcı olacağını da açık açık söyledi. Böylece; hükümetin ‘Anayasa ve yasalar izin vermiyor!’ diyerek yapacağı itirazın da önünü kesti. İşte bu nokta; çok önemlidir.
Artık hükümet; Alevi toplumunun çatı örgütlerini, düşünürlerini, inanç önderlerini kapsayan bir komisyon oluşturmalı ve sorunu cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda, demokratik bir anlayışla çözmek için adım atmalıdır. Alevi toplumunun beklentisi ile cumhuriyet idealleri arasında bir sorun olmadığı gerçek olduğuna göre; çözüm de çok kolaydı.

RIZA ZELYUT http://www.ilk-kursun.com/2008/11/20/baykal-din-tacirlerini-kizdirdi/
 
baykal bir tek din tacirlerini değil laikliği örtü edinen partilileride,alevileri de oldukça kızdırıyor sanırım bu çarşaflarla kuran kurslarıyla.. yani kızanlar dini kullananlar değil,aynı zamanda laikliği kemalizmi Atatürkü,aleviliği kullananlarda BAYKAL a kızgın sanırım ? ne dersin? tayyipin alevilere gösterdiği yaklaşımın yarısını baykal yıllardır oyunu aldığı sol alevilerine verememişti..ordanda oylar gidiyor bence ve bundan rahatsız olan samimi aleviler değil,marksist marjinal türden ALİ siz aleviler elbette tayyipe diş biliyor çünkü kullanılacak samimi alevi de kalmayacak yakı8nda solun elinde...
 
Alevi dedeleri para ile düşüncelerini satmayacaklarını Tayyip Erdoğan' ın suratına tokat gibi yapıştırırcasına söylediler. Onurlu insanlar düşüncelerini para karşılığında satmaz.
 
Alevi dedeleri para ile düşüncelerini satmayacaklarını Tayyip Erdoğan' ın suratına tokat gibi yapıştırırcasına söylediler. Onurlu insanlar düşüncelerini para karşılığında satmaz.


Öyle deme akp saflarına geçmiş bir sürü alevi var.anlamakta zorluk çekiyorum fakat gerçekler acıdır.

bence alevilerin asli yeri mhp olmalıdır chpden kurtulmamız lazım.....
 
baykal bir tek din tacirlerini değil laikliği örtü edinen partilileride,alevileri de oldukça kızdırıyor sanırım bu çarşaflarla kuran kurslarıyla.. yani kızanlar dini kullananlar değil,aynı zamanda laikliği kemalizmi Atatürkü,aleviliği kullananlarda BAYKAL a kızgın sanırım ? ne dersin? tayyipin alevilere gösterdiği yaklaşımın yarısını baykal yıllardır oyunu aldığı sol alevilerine verememişti..ordanda oylar gidiyor bence ve bundan rahatsız olan samimi aleviler değil,marksist marjinal türden ALİ siz aleviler elbette tayyipe diş biliyor çünkü kullanılacak samimi alevi de kalmayacak yakı8nda solun elinde...



hangi yaklaşımdan bahsediyorsun???

muharrem ayında alevilerin hiç yapmadığı şekilde toplu iftar vermesimi?
madımak otelini müze yapıcaz diyip geri vaazgeçmesimi?
diyanet işleri başkanlığına bir tek alevi dedenin yada alevi din bilginin alınıp ona danışılmamasınımı?

hangisini söylüyorsun


artık sağ partiler lütfen alevilerden elini çeksin.
çünkü aleviler sağdan yeterince çekti
 
Akepe ve dtp olmasında ne olursa olsun. Ülkemizin başında iki tane illet var.



bende öyle düşünüyorum.

bence akp ile dtp bop projesinin iyi polisle kötü polisi oynayan aktörleridir ikiside bopun polisidir sonuçta.danışıklı düğüş yapıyorlar maksatları milletin iyi polise desteğini güvenini sağlamak

Filmin ismi : BOP

Yapımcı: Amerika

Oyuncular : akp, dtp, pkk,barzani
Figüranlar:Hödükler

sponsorlar :Nurcular,tarikatçılar ,fetulahçılar,ab,liboşlar
 
Öyle deme akp saflarına geçmiş bir sürü alevi var.anlamakta zorluk çekiyorum fakat gerçekler acıdır.

bence alevilerin asli yeri mhp olmalıdır chpden kurtulmamız lazım.....

mhp de benim bildiğim ve tüm alevilerinde iyi bildiği tek kişi vardı oda başbuğun 14 lerinden AHMET ER beydi ama şimdi BBP de yer alıyor nedenmi çünkü o; ALİ yi gerçekten seven bir aleviydi,ALLAH VE RASÜLÜNÜN sevgilsii ALİ nin alevisi... ALİ siz alevilerin sevgiliside elbette bahçelidir baykaldır,marks tır engelstir ,leninci lerin çoğunlukta olduğu alevilerde islamsız ibadetsiz ALİ siz aleviler olarak yer edinmiştir.bu saptama sadece benimd eğil günümüz aleviliğinde gözle görünür bir gerçek,öyle olmasaydı kuran kursu ve camiye karşı bunca alevi nerden çıktı denirmiydi.. sizin anladığınız aleviliği kullanan sol değilmi arkadaşlar. buna bir açıklama getirbilen varsa buyursun konuşalım.
 
ben sizin gibi düşünmüyorum düşünemiyorum


neden mhp-bbp olamaz?

çünkü alevilikte hoşgörü vardır. ama bugünkü mhp ve bbp gibi partilerde aleviliğin bahsettiği hoşgörüden sözetmek mümkün değildir. madımak oteli yanarken havalandırmadan bbp binasına geçmeye çalışan insanları " yanın kafirler" diye ittirip ölmelerine neden olmak elbetteki hoşgörüye sığmaz ve hatta yanından geçmez.
aleviliği hacı bektaşı veli den abaret bilip diğer bütün alevileri potansiyel terörist gibigörmekte hoşgörüye sığmaz.

neden mhp-bbp olamaz?

türklüğün ve islamiyetin anadolu ve hatta balkan coğrafyasında yayılmasında en büyük pay hacı bektaşı veli ve onun dergahınındır. ama o dergahtan çıkan türklük faşizan ve şovenist bir türklük değildir. eğer öyle bir türklük olsaydı bugün anadoluda alevi olan kürtlerden ve balkanlarda alevi- bektaşi olan yugoslav,arnavut,bulgarlardan söz edemezdik.

neden mhp-bbp olamaz?

alevili-bektaşi inanç sistemini sadece bektaşilik ve bektaşiliğide yeniçerinin piri oalrak sadeleştiren bir görüş alevilikle bağdaşamaz



ve nihayet

neden mhp-bbp-akp-sp-anap-dp-ödp-chp vs..vs.. olamaz

çünkü alevilik-bektaşilik bir inançtır, bir siyasi görüş değil. bu yol allaha giden yoldur iktidara giden yol değil. nasılki bütün sünniler aynı partiye oy vermelidir gibi bir yaklaşım gayet samimmiyetsiz ve gayet gerçek dışıysa aleilerinde hepsinin aynı aprtiye oy vermesi veya aynı siyasi görüşü benimsemesi doğru değildir.

ve hiç kimsenin alevilerin oylarıyla kendi çıakr hesaplarını yapması kabul eilemez.
ve hiç bir alevi önderi olduğunu iddia eden kişinide çıkıp aleivler şu partiye oy versin demek gibi bir tavsiyesi olamaz

dediğim gibi

alevilik-bektaşilik allaha ulaşma yoludur iktidara değil
 
antiRTE son paragraflarına katılıyorum.bu işin partisi olmaz olmamalı elbette.. ama başta bir yerlerde belirtiğin BBP binasına geçmeye çalışanlara ölün kafirler ithamını haksız ve uydurma olduğunu birinci elden biliyorum, sen bilmiyorsan en iyi alevilerden ARİF SAĞ efendiye bir sor bakalım az-biraz şeref ve haysiyet sahibi ise sana doğruyu diyecektirki en az o gece ordan 7-*8 kişiyi bizzat bbp liler kurtarmışlardır.. bu konuda ithamını yalandan değil belki bilmemenden kaynaklanıyordur diye düşünüyorum kardeş..
 
benim sülalem alevi. ama akp ye oy verecek bir kişi çıkmaz. arkadaş kendince kategorileştirmiş, Ali li alevi Ali siz alevi. onun anlayacağı dilde söyleyeyim Ali Li alevidir hepside. tayyipten nefret ederler. çünkü eline beline diline hakim olmayan ve gerçek anlamda Atatürk düşmanı akp asla gerçek alevilerden oy alamaz. chp alevilerin oyu ile ayakta. bu doğru. ama chp nin hatalarına kanıp asla aleviler daha büyük hata yapıp akpye oy vermez. çünkü bu bilirlerki intihar etmekle eştir. abd uşakları asla gerçek alevilerden oy alamaz. saygılarımla...
 
benim sülalem alevi. ama akp ye oy verecek bir kişi çıkmaz. arkadaş kendince kategorileştirmiş, Ali li alevi Ali siz alevi. onun anlayacağı dilde söyleyeyim Ali Li alevidir hepside. tayyipten nefret ederler. çünkü eline beline diline hakim olmayan ve gerçek anlamda Atatürk düşmanı akp asla gerçek alevilerden oy alamaz. chp alevilerin oyu ile ayakta. bu doğru. ama chp nin hatalarına kanıp asla aleviler daha büyük hata yapıp akpye oy vermez. çünkü bu bilirlerki intihar etmekle eştir. abd uşakları asla gerçek alevilerden oy alamaz. saygılarımla...

Atatürk düşmanı olmakla alevi olmayı birbirine bağlayarak saldıranlarda yeni stil heralde.Baya baya kel alaka yani.Ha atatürkün arkasına geçipte ordan bi siper alarak saldırıyorsa ki öyle zaten devam et o yol çıkmaz sokak.Çok denendi din taciri diyede deneniyor ama atatürkçülük tacirinden hiç bahseden yok bu aralar..CHP illegal işlerin partisi demek ki alevilerden bu işleri yapan asıl adamlar.Zaten din iman yok ne beklersin onlardan.
 
bu partıler yuzunden mıllet ayrıstırılıyor yeter elınızı sırtımızdan cekın asıl turkıye nın sorunları ıle ugrasın demesı lazım bu halkın vatanını sevsınde ne olursa olsun her ınsanın ruhu ayrı saygısızlık yapmasında ne ıstıyorsa olsun ama boylesıne onemlı zamanlarda kurt alevı gıbı vatandaslarımızı ayrıstırmak ulkemız ıcın hayırlı degıldır onların sorunu ne ıse turklerınde sorunu aynıdır bolunmelere razı gelemeyız .............................
 
Atatürk düşmanı olmakla alevi olmayı birbirine bağlayarak saldıranlarda yeni stil heralde.Baya baya kel alaka yani.Ha atatürkün arkasına geçipte ordan bi siper alarak saldırıyorsa ki öyle zaten devam et o yol çıkmaz sokak.Çok denendi din taciri diyede deneniyor ama atatürkçülük tacirinden hiç bahseden yok bu aralar..CHP illegal işlerin partisi demek ki alevilerden bu işleri yapan asıl adamlar.Zaten din iman yok ne beklersin onlardan.
atatürk düşmanı alevi görmedim ama şafi ve sünni çok. sende alevi düşmanlığı yapmaya devam et senin yolun çıkarmı çıkmazmı bilmem.. din tacirleri varken atatürk tacirlerine sıra gelemiyor. ayrıca illegalllikte akpnin eline kimse su dökemez.ikide birde alevilerin dinine imanına saldırıp durma haddini bil..
 
antiRTE son paragraflarına katılıyorum.bu işin partisi olmaz olmamalı elbette.. ama başta bir yerlerde belirtiğin BBP binasına geçmeye çalışanlara ölün kafirler ithamını haksız ve uydurma olduğunu birinci elden biliyorum, sen bilmiyorsan en iyi alevilerden ARİF SAĞ efendiye bir sor bakalım az-biraz şeref ve haysiyet sahibi ise sana doğruyu diyecektirki en az o gece ordan 7-*8 kişiyi bizzat bbp liler kurtarmışlardır.. bu konuda ithamını yalandan değil belki bilmemenden kaynaklanıyordur diye düşünüyorum kardeş..





sana olayın bizzat yaşanlardan biri olan Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Bşk. murtaza demirin anlattıklarını ekliyorum


yorumsuz




Madımak Oteli II



2 Temmuz, 1993. Saat 16-18 suları. Kurtulma çabalarımız-arayışlar; BBP İl binası penceresinden küfür edilerek kovulmamız!

20.06.2008/Murtaza DEMİR

Valiyle görüşmemizden, komşu illerden takviye polislerin gelip, bizleri şeriatçı güruhun kuşattığı otelden kurtarmasından, otobüsle tahliye edilme "çabalarından" bir sonuç çıkmamıştı. Sonunda anladık ki, bir iç destekli emperyalist kışkırtma adına gözden çıkartılmış, kaderimize terk edilmiştik. Devlet güçleri, katledilmemiz için bütün koşulları yerine getiriyor, şeriat devleti isteyen yobaza bilerek ya da bilmeden destek sağlıyor, onları, ibret verici bir biçimde kullanıyordu.



Polisin yumuşak hatta sevecen tavrını fark eden eylemciler, buradan aldıkları cesaretle, cüretlerini, her dakika daha da arttırıyorlardı. Eylemlerini sürdürüp, çoğalmaları için alan açılıyor gibiydi. Hepsinin bir arada tutulması işini-sorumluluğunu polis üstlenmişti sanki: zor (yetki) kullanmıyor, havaya ateş açmıyor, gaz kullanmıyor, "dağılmaları ikazı" yapmıyordu. İnanılır gibi değildi ama yobaza, her türlü eylem ve öldürme "özgürlüğü" tanınmış gibiydi! Bizler için nasıl bir ölüm şekli istiyorsa, onu uygulayacaklardı.



Otel önündeki eylemci sayısı onbin kişiyi bulmuştu ama her dakika daha da çoğalıyorlardı. Böylesi bir kitlesel kalabalık, ölüm görmek isteyen gözü dönmüş katil militanlar bakımından büyük bir moral ve cesaret kaynağıydı. Kalabalığa karşı cesaret gösterisi yapmaya çalışanlardan birkaç kişi, katliamı başlatma amacıyla Otel kapısından içeriye sızma denemelerinde bulunmuş, hatta bizim bulunduğumuz lobi katına kadar ulaşmış, fakat bizlerden aldığı şiddetli darbelerden sonra kaçıp, tekrar güruhun içine karışmışlardı. Otel önündeki kalabalığın büyük bölümü öylece duruyor, aralarında konuşuyor, şakalaşıyor, ısrarla bekliyorlardı.



Kendilerinden farklı olan bir anlayışın, bir dünya görüşünün mensupları, devletin verdiği "güvenceyle" kente konuk olarak gelmiş, aralarına düşmüşlerdi. Farklılığa tolerans göstermek ve tahammül etmek gibi bir anlayış, yobaz sürüsü bakımından söz konusu bile değildi. Ve onlar, farklı olduklarını ve farklı yaşamak istediklerini iddia edenler, işte şu binada, Madımakta kıstırılmışlardı.

"Müşrikti" bunlar!

Yakılmalı, öldürülmeli; yok edilmeliydiler!

İslam inancı böyle bir şey miydi?



"Kentin konuklarını" öldürmek için bir yöntem arayanlar, canlı, kanlı ve gerçek bir ölüm oyununu sahneye koymaya çalışıyor, kendi aralarında yarışıyorlardı. Güruh ise senaryosu çok öncelerden hazırlanan oyunu seyretmeye hazırlanıyordu. Onlar sadece figürandı: sabırsız, merklı ve nedenini bilemedikleri bir gerginlik içindeydiler.



Rıza Aydoğmuş sürünerek pencere önüne kadar ilerliyor, dışarıdakilerin haleti-ruhiye durumunu anlamaya çalışıyor, uzanarak ve bina kolonunu kendine siper ederek durabildiği yerden, bizlere bilgi veriyordu. Rıza'nın yöntemiyle sürünerek, asma kat penceresine ulaştım ve dışarıyı bir süre de ben izledim. Emniyet güçleri eylemcilere hiçbir zorluk çıkarmıyor, eylemcilerle sohbet ediyorlardı. Muhtemelen, her şeyin bu kadar "yolunda gideceğini" polis gözetimi ve bir bakıma yardımıyla kitlesel bir katliam gerçekleştireceklerini kışkırtıcı ajanlar bile düşünmemiş olmalılardı.

Tutsakları nasıl öldüreceklerdi? Kalabalık içindeki kimi simalar, bunu konuşuyor olmalıydılar...

Bunca beklemeleri kararlı olmalarının bir işaretiydi. Biz "müşrikleri" öldürmek istiyorlardı...

Öldürüp, "cennetlik" olacaklardı...

Bir toplu katliam yöntemi mi arıyorlardı.

Kıyacaklar mıydı bize! Nasıl bir ruh halidir bu?

***

Dışarıdan "yak lan yak!" sesleri geliyordu...

"Devlete güven" konusunda iddialı olan en katı "devletçi" arkadaşlarımızın dahi süngüsü düşmüş; sessizliğe bürünmüşlerdi. Bir yandan olan-bitenleri anlamak istiyorlar, diğer yandan da şu içinde bulunduğumuz çaresizliğe inanmak dahi istemiyorlardı. İnanılır gibi değildi gerçekten de: koca kentte, Anadolu'nun orta yerinde, bunca teknolojinin, iletişim araçlarının; uçağın, trenin, otomobilin olduğu bir dünyada; sayısız askerin, jandarmanın, polisin olduğu bir kentte, emniyet müdürlüğüne, il jandarma alay komutanlığına, askeri tugaya ve valiliğe beşer dakika uzaklıktaki bir otelde, dört çapulcunun insafına terk edilmiş, yapayalnız bırakılmıştık!

Büyük Türk Devleti "çaresiz ve acizdi!"



Bu aşamada otel içine yapılacak fiili saldırılara karşı durabilecek durumda, ancak bu işe gönüllü olan arkadaşların dışındaki herkes, Otelin katlarına dağılmıştı. Özellikle, tesadüfen orada olan, ya da sanatçılarla tanışmak, konuşmak üzere otele gelen semahçı, tiyatrocu, görevli birçok genç, yukarı katlarda kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Ankara Şube Başkanımız Kamber Çakır ve otel görevlisi iki genç, zemin katta santral kısmındaydılar. Hatlarımız kesilinceye değin orada bizim iletişimimizi sağladılar. Orta yaş üzeri diyebileceğimiz dostlarımız ise, adeta kaderlerine razı olmuş bir biçimde bir ve ikinci katlarda, bir bölüm dostlar da kendilerine ayrılan odalardaydılar.



Yaşadıklarımız rüya değil, gerçekti. Her şey gerçekti. Dışarıda otelin önünde avını kıstırdığını düşünerek, üstümüze atlamayı ve kanlı dişlerini bedenlerimize geçirmeyi bekleyen çakal sürüsü gerçekti. Uluslar arası kışkırtıcı ajanların teslim aldığı Sivas kenti gerçekti. Vali, general, emniyet müdürü, MİT, JİTEM işbirliğindeki aciz devlet, onların emrindeki eli kolu bağlı güvenlik güçleri gerçekti. Emir verilmiş, verilen emir gereği "güvenlik güçleriyle halk karşıya getirilmemişti." Bu da gerçekti!



Bilerek ya da bilmeden provokatörlerle işbirliği içinde olan zavallı yerel basından Sivas Hakikat, Hakikat, Anadolu ............. gibi gazeteler "Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayacaklardı" ama o arada emperyalist niyetlere ve salyangozların ağababaları hesabına çalıştıklarından bile bihaberdiler. Ülkeyi, halkı, birliği, dirliği bir yana bırakmış; İslam'ı, dini, inancı, camiyi koruyorlardı! Sanki Tanrı kendini, insanlığa gönderdiği dinini, imanını koruyamazmış gibi... Allah'ın takdirine karıştıklarından, şirk koştuklarından dahi habersiz, kopkoyu bir taassup, kopkoyu bir cehalet içindeydiler.

Ajanlar cirit atıyor, cahiller sürüsünü istediği yöne sürüklüyor,

Sivas caddelerinde salyalı ağızlarıyla, ölüm arıyor, Atatürk'e, çağdaşlığa, cumhuriyete ve kazanımlarına kin kusuyorlardı!..

Tarih; İsa'nın doğumundan bindokuzyüzdoksanüç yıl sonra, iki Temmuz günüydü. Saat 17-18 sularıydı.

O gün, Sivas'ta bunlar oluyordu ve bütün bunlar gerçekti.

Güruh Sivas'ta organize olmuştu: ezici çoğunluğu Sivaslıydı: ya diğerleri: barış, huzur ve kardeşliği dinamitleyen ajan ve işbirlikçiler? (?)

***

Buradan kurtulmalıydık ama nasıl? Kimsenin burnu kanamamalı, herkes sağ salim evine dönmeliydi. Buradan kurtulmanın bir çaresi olmalıydı. Bunca kıyıcı, insafsız, vicdansız olamazdı bu kentte yaşayan herkes. Çatıya mı çıkmalıydık? Kiremitleri kaldırıp, oradan diğer çatılara geçerek bir çare bulabilir miydik? Ya da otobüsleri Otel kapısı önüne getirtip, Sivas dışına çıkabilir miydik? Veya pencereleri binaların arasındaki aydınlık boşluğuna bakan şunca konut sahibinden hiç değilse birini ikna ederek, pencereden içeriye girerek, onların insanlığına, vicdanlarına sığınabilir, canımızı emanet edebilir miydik? Kabul ederler miydi? Şu koca kentte yaşayan herkes insanlık düşmanı olamazdı: içlerinde muhakkak insan da vardı.

Denemeliydik...



Aziz Nesin'in iki korumasından biri olan makineli tüfekli Polis Ramazan kaçmış, telsiz taşıyan Komiser Mehmet bizimle kalmıştı.

O gitmiyordu... "Mehmet Bey" dedim; "lütfen anons eder misin, polis bizi gerçekten kurtarmak istiyor mu? 'Evet' derlerse onlara birkaç çözüm yolu önereceğim."



O aşamada yapmamız gereken birçok iş ve alınması gereken önlemler vardı. Kapıdan içeriye saldıranları etkisiz hale getirmek, dışarıdaki güruhun ruh halini ve yönelimini anlamaya çalışmak, konuşmalarını dinlemek, hangi saldırıya karşı hangi önlemi almamız gerektiğini konuşmak, tartışmak ve karar vermek gerekiyordu. Bu telaş içinde anonslardan nasıl bir yanıt geldiğini anımsamıyorum. Ama anımsadığım bir şey; artık yaşamımızın bu anonsların sonucuna bağlı olduğuydu.

***

"Yangın tüplerinin çalışıp çalışmadıklarını kontrol edelim" dedi bir arkadaşımız. Kontrol edildi. Sandalye, masa gibi bir takım eşyaların ayakları kırıldı, süpürge, paspas gibi temizlik eşyalarının sapları alınarak sopalar yapıldı. Hasret Gültekin, Metin Altıok, Erdal Ayrancı, Dr. Behçet Aysan, Asım Ağabey ve diğer arkadaşlar merdiven basamaklarına dizilmiş, dışarıdan gelecek saldırıyı püskürtmek üzere vaziyet almışlardı. Anımsadığım kadarıyla yangına ve içeri gireceklerin saldırısına karşı önlemlerimiz tamdı. Kolay lokma olmayacaktık! Bizi katledeceklerdi ama bedelini de ödeyeceklerdi.



Dış dünyayla tek bağlantımız olan telefonları da kestiler. Arada bir Komiser Mehmet'e öneri götürmeye devam ediyorum: "Polis, şu karşıdaki binanın en üst katındaki balkondan bize taş atan insanları boşaltırsa, biz, Otelin çatısına çıkabiliriz. Ya da Otel kapısı önündeki yobaz sürüsü arkaya doğru zorlanarak kapı önü açılırsa, oraya getirilecek iki otobüsle tahliye edilebiliriz.

-Bunları anons eder misin?"



Komiser Mehmet, isterse hemen çıkıp gidebilecek durumdaydı. Oysa O, bizi terk etmediği gibi, bu kapandan kurtulmak için de en az bizim kadar çaba gösteriyor, bir çözüm için elinden geleni yapıyordu. Kendisine ilettiğim bütün anonsları polis merkezine geçiyor, ancak bir sonuç alamıyordu.



Kaderimize razı olamazdık. Arayışımız son dakikaya hatta son saniyeye kadar devam etmeliydi. Kurtuluş için bir yol daha vardı. Bir çaresi bulunacaktı elbet...

Aydınlık boşluğuna indim. Arkadaşım Rıza Aydoğmuş ve diğer bazı dostlar da oradaydılar. Aydınlığa bakan ve hemen karşımızda beş metre ötemizde duran iki pencereyi göstererek: "Arkadaşlar buradan içeriye geçersek, yobaz sürüsü bizi bulamaz!" dedim. "Bu olasılığı deneyelim.

- Denedik dedi Rıza:

- Şu evdekiler pencereyi açmıyor; lambaları da yanmıyor zaten. Herhalde evde kimse yok. Şu daire ise Büyük Birlik Partisinin İl Merkeziymiş; pencereyi tıklattık ama içerdekiler bize hem küfretti hem de silah gösterdiler. Buradan bize hayır yok: Hepsi militan!"



Tekrar denemeliydik, bizim onlara bir zararımız olmamıştı ki, dünya görüşümüz farklıydı o kadar. Farklı olmak, farklı düşünmek ya da inanmak, hele de bu çağda insanların ölümünü istemenin nedeni olamazdı: olmamalıydı.

Pencereye yaklaştım ve cama vurmaya başladım:

- Açın! Açın!

Penceresine vurduğum odanın ışığı yanmıyor, fakat diğer bölümlerden yansıyan ışık kısmen bu odayı da aydınlatıyordu. Odanın bizim olduğumuz bölüme bakan penceresi perdesizdi. İçerisi görünüyordu. Bir anda çok sayıda gencin odaya doluştuğunu gördüm: pencereyi açarak ağza alınmayacak kadar galiz küfürlerle; "o...... çocukları; sizi biz mi davet ettik?" diyerek, hakaret edip, pencereyi tekrar kapattılar... Bize oradan saldırmaya çalışan militanları, daha yaşlıca biri sakinleştirmeye uğraşıyordu. Doğrusu ya, bir karşı tepki beklememe karşın bu kadarını beklemiyordum. Bu yüzden üzüldüm ve insanlık adına büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.

Meğer bu içerdekilerin hepsi, Madımak Oteli önünde bekleyen ve bizi katletmek üzere bekleyen militanlarmış. Bu acı gerçeği yangından ve BBP binasına zorunlu sığınmamızdan sonra öğreniyoruz.



Yaptığım araştırmaya göre, BBP İl binası kurtuluşumuz için son umut ışığıydı. Bunca üzülmemim ve hayal kırıklığımın nedeni belki de buydu. Polis Mehmet'in anonslarından da sonuç çıkmıyordu. Valiliğe ilettiğim; "çatıdan çıkma" teklifim reddedilmiş, "otobüsle tahliye" istemime; "otobüsleri tahrip ederler" gibi garip (!) bir yanıt verilmiş, kendi çabamızla kurtulma arayışımız da BBP'nin militanları tarafından engellenmişti. Ne yapsak olmuyordu. Bütün kent, devlet, polis, asker, herkes katledilmemiz konusunda anlaşmış gibiydiler.



Şu "otobüs" hikâyesi de tam bir trajediydi aslında. "Polis iki otobüs temin ederek, Otel kapısına kadar gelmesini sağlarsa, buradan çıkabiliriz" dedik. Talebimizi de Mehmet Komiserin telsizinden polis müdürlüğüne ve valiliğe ulaştırdık. Bize gelen yanıt şuydu: "otobüsleri temin ettik, fakat Otel kapısına kadar getiremeyiz, çünkü otobüsleri tahrip ederler. Otobüsleri arka sokağa getireceğiz. Siz Otelden çıkın, oraya gelin!"



Arkadaşlarla oturup, valiliğin yanıtını tartıştık. Karar şöyle çıktı: "valilik, bizim linç edilme olasılığımızdan çok, otobüslerin tahrip edilme olasılığını önemsiyor.

Otobüs kadar da mı değersiziz! Bizi dışarıya çıkarıp, tuzağın içine çekerek öldürtmek istiyorlar.

Öyleyse çıkmayacağız!"



http://www.pirsultanvakfi.org.tr/anadetay.php?id=88
 
Geri
Üst