Bİr mİlyar dolarlik servetİn hesabini ver, tayyİp!

sheqiL35

New member
BİR MİLYAR DOLARLIK SERVETİN HESABINI VER, TAYYİP!Tayyip, olaydan (mal varlığını açıklamaktan) kaçmak-kurtulmak için çok çabaladın. Bu meselenin yeniden gündeme gelmesine, hiç istemeden de olsa sebep olmuş olan yandaşın ve has benzerin Kemal Unakıtan’a kuşkusuz içinden lanetler okudun, küfürler yağdırdın…
Bilindiği gibi bu mesele, K. Unakıtan’ın, D. Baykal’ı kastederek; “Bir parti liderinin, bankada büyük miktarda hesabı var.” sözü üzerine gündeme geldi. D. Baykal, konunun üzerine gidince K. Unakıtan inkâra saptı. Ama, Tayyipçi gazete “Yeni Şafak”ın muhabiri kendini savundu ve yazdığının yani Unakıtan’ın Baykal’a yönelik saldırısının doğruluğunu savundu.
D. Baykal, Tayyip’le birlikte mal varlığımızı açıklayalım, dedi.
Tayyip artık dara düşmüştü. Sık sık yaptığı gibi kolpoya başladı: önce mal varlığını açıklamasının, yasalarca engellendiğini öne sürdü. “Bu yasaları ben yapmadım. Benden öncekiler yaptı. Herkes de buna uydu. Ben de bundan dolayı uyuyorum. Uymak zorundayım” dedi. Baykal, yasal engel varsa, birlikte bunu kaldıralım. O yasayı değiştirelim. Bu konuda her türlü yardıma, işbirliğine varız, dedi.
Bu arada, AKP içinde Tayyip’e muhalif iki milletvekili, mal varlıklarını açıklayarak, ortada bir yasak filan olmadığını, Tayyip’in, dümen yaptığını ortaya koyuverdi. Bebelerin bile bilebileceği gibi, hiç kimse için böyle bir yasak-yasal engel olamazdı. Herhangi bir kimsenin servetini-mal varlığını açıklamasına kim ya da ne engel olabilirdi? Burjuva hukukunun bile kendine göre bir mantığı var. O hukuk bile bu kadar komik olmaya tahammül edemezdi.
Yasak olansa, devlete verilen beyanının (bildiriminin), herhangi bir mahkeme kararı-(mahkemenin talebi) olmadan devlet yetkililerince açıklanmasıydı. Tayyip, her dara düşüşünde yaptığı gibi yine demagojiye sarılmış ve olaydan kaçıp kurtulmak için halkın gözüne kül serpmeye yeltenmişti, yönelmişti.
Sonra D. Baykal da mal bildirimini açıkladı. Kurmayları onu buna yöneltti. Tayyip artık iyice köşeye sıkışmıştı. “Mal varlığınızı açıklayacak mısınız?”, sorularına bazen “Zaten gazetelerde açıklandı”, bazen de “inşallah”lı maşallahlı cevaplar vermeye başladı. O durumda bile açıkça ve kesince, “evet açıklayacağım” diyemiyordu. Hâlâ, “acaba kaçabileceğim, sıvışabileceğim bir açık kapı bulabilir miyim?” diye çabalamaktan geri durmuyordu.
Herhalde kurmayları, artık bu saatten sonra bu işten kaçış olamayacağını Tayyip’e netçe anlattılar. Kaçmasının yaratacağı tahribatın çok büyük olacağına, işi hep yaptıkları gibi yine kitabına uydurarak yapmalarının kaçınılmaz olduğuna onu ikna ettiler. Ve Tayyip, Başbakanlığın internet sitesinde mal varlığını açıkladı: Bir milyon altı yüz yetmiş bin YTL ya da bir trilyon altı yüz yetmiş milyar TL’ymiş serveti. Bu miktar, bir milyon iki yüz elli beş bin dolara denk düşer.
Burada çağrışım oldu. Tayyip’in bir iki yıl önce söylediği bir yalan aklımıza geldi. Şöyle demişti o zaman:
“Altı milyarlık başbakanlık maaşımla geçinemiyorum. O yüzden ticaret yapıyorum.”
Trilyonlarca serveti olan bir insan nasıl geçim sıkıntısı çekebilir? Böyle bir iddia hiç gerçek olabilir mi? Kaldı ki sen, ulaşım parası vermiyorsun. Meclis lokantasında çok ucuza ya da resmi gezilerinde bedavadan yiyip içiyorsun. Kaldı ki altı milyar TL’lik maaş, Türkiye şartlarında çok yüksek bir aylık gelire tekabül eder. Bu parayla Türkiye’de asla geçim sıkıntısı çekilmez. Bunu herkes bilir. Tabiî Tayyip de bilir… Ama onun niyeti demagojiyle saf Müslüman halkı uyutmak, kandırmak ve oy davarı durumunda tutmak, öyle olmayanları da o duruma getirmek-düşürmektir.

TAYYİP’TEN KİMSENİN İNANMAYACAĞI BİRKAÇ YALAN DAHA
8 Şubat tarihli Cumhuriyet ilk sayfasında şunları diyor, bu konuya ilişkin olarak:
“Malvarlığında Erdoğan’dan eksik açıklama geldi. Başbakan’ın yaklaşık 1 milyon 670 bin YTL’lik malvarlığı olduğu duyuruldu. Konutlarına ilişkin hiçbir bilgi verilmeyen açıklamaya göre, iki arsa 5 yıldır “hiç değer kazanmadı”. (agy)
Yine aynı gazetenin köşe yazarı Cüneyt Arcayürek’in köşesinin ilk paragrafı şöyle:
“Çelişki dikkat çekmiyor mu? Bir Başbakan, malvarlığımı gazeteler açıkladı, benim açıklamama gerek kalmadı, diyebiliyor. Ve sonra: kamuoyu baskısı sonuç veriyor: Başbakanlık internet sitesinde nihayet ama-eksik mal bildirimi yayımlanıyor. Açıklamada taşınmaz mallar; İstanbul’da, Ankara’da, Rize’de köşk misali konutlar yok. Daha neler “yok”, önümüzdeki günler aydınlığa çıkacak.” (agy)
Herkesin, en azından ilgili herkesin bildiği gibi Tayyip’in Üsküdar’da yıllardır oturduğu bir evi var. Bir de, geçen yıl basında yer alan haberlerden öğrendiğimize göre Tayyip, yine Üsküdar’da, etrafı kale duvarları gibi çevrili bir lüks sitede yan yana iki villa birden aldı. Tayyip burayı çok korunaklı olduğu için tercih etmiş. Villaların her birinin fiyatı 1’er milyon dolarmış, basının yazdığına göre.
Mal bildirimi listesinde olmayanlardan ikisi bunlardır.
Tayyip, gördüğümüz gibi oturduğu ev ve bu iki villayı listeye koymayarak tahminen 3 trilyon TL civarındaki servetini bir anda buharlaştırmış oluyor. Daha doğrusu buna çabalıyor.
Bu konuda Sabah gazetesi bugünlerde daha farklı bir iddia öne sürdü. Cüneyt Arcayürek’ten aktarıyoruz:
“R. T. E.’nin mal bildirimi servetiyle ilgili gerçeklerin tümünü içeriyor mu, yoksa?.. Örneğin -Sabah yazıyor-:
“Ailenin” Ülker dağıtıcılığı yapan şirketlerdeki hisselerini devrettikten sonra İstanbul Kısıklı’da satın aldığı –aldı ise- villalar mal bildiriminde yok! “R.T.E ve ailesinin 1’er milyon dolar değer biçilen bu villalardan toplam 5 adet satın almayı düşündüğü öne sürülmüştü.” diyor gazete.
“5 villa? 6 bireyden oluşan “aileye” uygun. 2 kıza 2, 2 oğlana 2 ve baba ile anaya 1 villa!
“Ya etiket fiyatı 43 bin İsviçre frangı (32 bin 250 dolar), YTL değeri 42 bin olan 1 kol saati. Maaşının 5 katını aştığı için yasa gereği bildirimde bulunması zorunlu. Açıklamada yok!” (Cumhuriyet, 9 Şubat 2006)
Tuncay Özkan, yine Cüneyt Arcayürek’le birlikte yaptıkları bir tv. Programında, Tayyip’in bu saatlerden birkaç tanesine sahip olduğunu, değişik değişik takındığını söylemişti.
Tayyip, düşünmüyor ki, bu mülklere sahip olduğunu basın defalarca yazdı çizdi. Bu sebeple de pek çok insan bunları biliyor. Ama o, buna rağmen düzenbazlıktan geri durmuyor. Alışmış bir defa yalana, dümene, hileye… Adeta huy edinmiş bunu. Yapmadan, etmeden duramıyor. Hani, Galata Rıhtımı ve çevresindeki o geniş mekânı, Yahudi Sami Ofer’e, karşılığı elli yılda ödenmek üzere peşkeş çektikten sonra da böyle davranmıştı. Peşkeşi gizlemek için, bir günün saat 13’ünde, “Sami Ofer’le ne başbakanlıkta ne de bir başka yerde hiç görüşmem olmadı” demişti. Aynı günün gecesindeyse, Fatih Altaylı’nın “Teke tek” adlı tv. programında; “Sami Ofer’le Davos’ta bir kez görüştüm” deyivermişti. Sonra basın Türkiye’de de otellerde Sami Ofer’le birden fazla görüştüğünü belgeleriyle ortaya koymuştu. Ondan sonra Türkiye insanını ve ahlâka ilişkin değerleri hiçe sayan bir pervasızlık içinde hiç utanıp sıkılmadan ve yüzü dahi kızarmadan; “Sami Ofer’le görüştüm, görüşüyorum bundan sonra da görüşeceğim” diyerek kükremişti. Aynı konuşmasında yine; “Ben adeta ülkemi pazarlamakla mükellefim” demişti. Ülke, Vatan demektir. Tayyip, “Ben Vatanı satmakla mükellefim” demiş oluyordu yani.
Bu gibi durumlar karşısında (böyle olaylara tanık olunca) bizim kanımız donar. İnsanlığımızdan utanırız. Tayyip’le aynı insan soyundan gelme olduğumuzdan utanırız. Sonra da sonsuz bir şekilde acırız böylelerine… İnsan olarak doğmuş canlılar neden kendilerini böyle durumlara düşürürler, diye. Biliriz ki, hiçbir şey için böyle durumlara düşülmez, düşülmemeli. Yani hiçbir şey, buna değmez…
Basından öğreniyoruz ki, Tayyip’in Ankara’da ve Rize’de de, mal beyanında yer almayan böyle mülkleri varmış.

RAHMİ KOÇ’UN TESPİT VE İDDİASI
Hatırlanacağı gibi Tayyip 3 Kasım 2002 seçimlerine katılamadı. Yasal engeli vardı. Fakat ABD ve AB Tayyip’e göz koymuştu bir defa. Ortaçağcı gazeteci Ruşen Çakır ve Parababası Cüneyt Zapsu onu çoktan pazarlamışlardı ABD ve AB’ye. İş, zamanın ABD Büyükelçisi Norton Abromowitz’le, Cüneyt Zapsu’nun Boğaz’daki villasında bağlanmıştı. Tayyip, ABD ve AB’ye kusursuz hizmet edecek, karşılığında da başbakanlık koltuğuna kurulacaktı. Tabiî bu arada K. Unakıtan vb. tüm Tayyipgiller küplerini dolduracaktı.
Biz demiyor muyuz 1945’ten beri Türkiye’yi, Uluslararası Parababaları (emperyalist devletler) adına onların ağababası ABD yönetiyor diye. İşte bu olayda bizim bu görüşümüz bir kez daha doğrulanmış oldu.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek hile-dümen yolları arandı ve bulundu. Siirt’te, olmuş bitmiş olan seçimlerde güya bir aksaklık bulundu. Siirt seçimleri iptal edildi bu nedenle.
Yasaya göre tekrarlanan seçimlere de bir önceki seçime girmiş adaylarla gidilebiliyordu. Yeniden aday belirlenmesine izin verilmiyordu. Bu yasa maddesini delmek için, Siirt’te önceden AKP listesinden seçime girmiş bir Tayyipçi istifa ettirildi. (Bu şahıs Tayyip tarafından ödüllendirilerek Siirt Belediye Başkanlığına getirildi. Bir süre sonra da basında yaptığı vurgunlara ilişkin haberler yer aldı.) Aday listesindeki eksiğin doldurulması için yeni aday gerekti. Bu tabiî ki Tayyip oldu. Zaten oyun bunun üzerine kurulmuştu. Böylece Tayyip, yenilenen Siirt seçimlerinden seçilerek Meclise girdi. Hem milletvekili hem de başbakan oldu. Tabiî bu süreçte bir yığın yasa ihlal edildi, ayaklar altına alındı. Bu tam bir hukuk faciasıdır. Bir yüksek yargı organının savcısı da aynen böyle değerlendirmiştir, Tayyip’in Meclise girdirilmesi oyununu, hatırlayacağımız gibi.
Bu trajikomik seçim oyununda başrolü dönemin Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan oynamıştır. Şimdi nerededir, neyle meşguldür bilmiyoruz… Geçelim…
İşte bu sürecin başlarında Türkiye’nin en önde gelen Parababası Rahmi Koç, medyada yer alan bir açıklamada bulundu. Şöyle dedi:
“Edindiğimiz bilgilere göre Tayyip Erdoğan, şu anda bir milyar dolarlık servete sahiptir. Bu kişi 15 yıldan beri en aktif biçimde politika yapmaktadır. Bu kadar büyük serveti hangi işi yaparak edinmiştir. Milletvekilliğine aday olmadan önce bu servetinin kaynağını açıklamalıdır!”
Tayyip, bu açıklama daha doğrusu suçlama karşısında tık demedi. Sadece küsmüş R. Koç’a, yine medyadan öğrendiğimize göre.
Bir süre sonra R. Koç, Moskova’da Ramstor adlı dev bir mağaza açtı. Bunlara “Hipermarket” ya da “Grosmarket” deniyor bildiğimiz gibi. Onun açılışına Tayyip de davet edildi ve katıldı. Koç’la Tayyip’in o açılışta barıştığını yazdı yine basın…
R. Koç da bir deneyimli Parababasıdır. Baktı ki ABD Tayyip’e oynuyor, o da bunun kaçınılmazlığını gördü ve barıştı onunla. Bunların dostluğunu da düşmanlığını da çıkarları belirler… R. Koç da çıkarı öyle emrettiği için böyle davranmıştır, bizce…
R. Koç’un bu iddiasını geçen hafta, o seçim oyununun oynandığı günlerin milletvekili ve Meclisin “Mal Varlığı Araştırma Komisyonu” üyesi Mustafa Kul gündeme getirdi, Mithat Bereket’in “Pusula” adlı tv. programında. Bir milyar doların büyüklüğünü güncel kıyaslamalarla anlatmaya çalıştı. Öyle ya bir milyar dolar, bin tane bir milyon demektir. Mithat Bereket, Mustafa Kul’un sözünü “siyasete girmeyelim” filan diyerek keserek, daha fazla açıklamada bulunmasına izin vermedi. Tabiî onun için de bu düzen (Tayyipgiller düzeni) bir cennettir. Çünkü kaç bin dolar maaş almaktadır kim bilir… O yüzden işinden olmak istemez…
Aynı konuyu Deniz Baykal birkaç gün önce şöyle diyerek, ima yollu gündeme getirdi:
“Servet beyannamen üzerine savcı dava açmış, sonra sen iktidar oldun diye o karar yargıtaya götürülmemiş. O konuda sağlıklı bir yargı süreci işlememiş.” (Cumhuriyet, 8 Şubat 2006)
Yine aynı kuşkuyu, Milliyet’ten Melih Aşık da köşesine taşır. Ekibinden Haldun Ertem, bu konuda şunları yazar:
“Başbakan Erdoğan mal varlığını açıkladı. Bu kadar küçük bir mal varlığı için o kadar uzun süre kamuoyunu oyalaması ise bir muamma olarak kalacak.” (8 Şubat, agy)
Başbakan Tayyip’in, hesap veremeyecek durumdaki herkes gibi ruhu rahatsız. Aynalara bakamıyor. Düşman onlara. O yüzden bunca zamandır kıvranıp durdu. Suçluluk duygusunun verdiği kompleksle de sağa sola kötü bir üslupla saldırmaktan kendini alamadı.

TAYYİP’İN HAKKINDA, YÜZ KIZARTICI SUÇLARDAN AÇILMIŞ YEDİ TANE DAVA VAR
Tayyip, “Milletvekili dokunulmazlığı” ardına gizlenerek (sığınarak-saklanarak) bu davalardan kurtulmaya çabalamaktadır.
Tayyip ve şürekâsı, 3 Kasım seçimleri öncesinde, meydanlarda halka bu konuda çok kesin biçimde söz vermelerine rağmen, “dokunulmazlıkların kaldırılması” önerilerine karşı çıkmaktadırlar. “Zamanı gelince kaldırılır” demektedir Tayyip. Bundan kastettiği şudur:
1- Hakkındaki davalardan zamanaşımından yararlanarak kurtulmak-yırtmak.
2- Zaman içinde, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nu türlü yöntemlerle etkisi-güdümü- hâkimiyeti altına alarak, bu yolla (araçla) bütün mahkemeleri denetimi altına almak, böylece de hakkındaki davalardan kurtulmak.
Tayyip, apaçık bir şekilde görülmektedir ki, buna oynamaktadır-bu hesap içindedir.
Düşünün bir, hiç alnı açık olan adam, “dokunulmazlık”lar ardına sığınmaya tenezzül eder mi? Böyle bir zırhın kendisine sunulmasını, kendine yapılmış ağır bir hakaret sayar, “Beni yargılayın bir an evvel” diye feryat eder ve an geçirmeden bunun için yolu açar. Bu yolu istese anında açar herkesin bildiği gibi…
Fakat Tayyip açmıyor. Açamıyor. İnatla kaçıyor bundan.
Böyle bir davranış neyin göstergesidir?
Suçluluğunu adı gibi bilmesinin. Hesabını veremeyecek olmasının…
Sanırız bir iki yıl önceydi. “Dokunulmazlıkları niye kaldırmıyorsunuz?” sorusuna şu karşılığı vermişti Tayyipgiller:
“Mahkemelerin hakkımızda sağlıklı karar vereceğine güvenmiyoruz!”
Düşünebiliyor musunuz, bir hükümet, yönettiği devletin mahkemelerine “güvenmiyorum” diyor… Güler misiniz, ağlar mısınız...
Tayyipgiller, “mahkemelerden kaçmak, kurtulmak istiyoruz, çünkü biz suçluyuz” diyemiyorlar da “güvenmiyoruz” diyorlar… “Biz suçluyuz” diyecek değiller ya, elbette böyle diyecekler… Aksi davranmaları, kendilerinin sonu olur…

SON BİR HATIRLATMA
Hz. Muhammed öldüğünde, ibriğiyle hırkası kalmıştı mal olarak. Başka hiçbir maddi varlık bırakmamıştı. Çünkü yoktu. Üstelik de zırhı, bir Yahudi bezirgânda rehindeydi. Doksan kilo arpa karşılığında…
O kadarcık arpayı alacak parayı bile bulamamıştı…
Dört Halife de Hz. Muhammed gibi yaşadı… Çünkü O’nu örnek aldı.
Muaviye’nin, Yezid’in, Firavun’un, Nemrud’unsa korkunç servetleri vardı, çok iyi bilindiği gibi…
Tayyip, aynanın karşısına geç, gözlerini aynaya dik ve oradaki suretine sor; “Ben kimlere benziyorum?” diye… Tabiî buna cesaret edebilirsen…
Her şeye rağmen, acıyoruz sana Tayyip. Çok acınacak haldesin. İnsanî açıdan yani…

BİZDE MÜRURUZAMAN (ZAMANAŞIMI) YOKTUR TAYYİP!
Bunu daha önce de söyledik… Kaynağını açıklayamadığın ve de açıklayamayacağın bu devasa servetin, kamu mallarını ve vatanı, Kıbrıs’ı, yerli-yabancı Parababalarına, ABD ve AB Emperyalistlerine pazarlayarak-satarak, peşkeş çekerek ettiğin ihanetlerin hesabını, bir gün mutlaka vereceksin. Halk önünde ya da Tarih önünde…
Bu hesap görülecek. Bundan adın gibi emin ol!
 

magnefito

New member
ya bu tayyip abd ye pazarlandı falan deniyorya bu yazıyı yazanlar kimi pazarlıyor. bide bunu düşünmek iyi değilmi. herkes kendi malını övüyor. eriğim koruk diyen yok. bir sonraki seçimlerde bunların istediği seçilirse yine abd seçmiş olmayacakmı. şimdikinden farklı ne olucakki
 

waluable1

New member
kardeş sen önce kendine bak sanki islamiyeti yaşıyormuşsun gibi bir de PEYGAMBERİMİZDEN bahsetmişsin

yazıkkkkkkkkkkkkkkkkkkk

ben sana son dönemin en büyük alimi diye anılan BEDİUZZMANın sözünden bhsedeceğim.
diyor ki (ahir zamanda manevi etrakkiyat maddi terakkiyattan geçiyor.)

yani müslümanlar güçlü ve zengin olmalılar ki diğer dinsizler tarafından ezilmesinler.
 

fatih pala

Banned
ya bu tayyip abd ye pazarlandı falan deniyorya bu yazıyı yazanlar kimi pazarlıyor. bide bunu düşünmek iyi değilmi. herkes kendi malını övüyor. eriğim koruk diyen yok. bir sonraki seçimlerde bunların istediği seçilirse yine abd seçmiş olmayacakmı. şimdikinden farklı ne olucakki
kardesım dedıgın haklı olabılır bırısını pazarlıyordur belkı ama sende kalkıp avukatlıgını yapma basbakanın belkı dedıgı dogru yazanların dogru ıse nasıl muslumanlık yalansa dava acsın basbakan saglam kıyıda kenarda mıllı goruscu partılerde var vatanını seven ama ben bılıyorumkı partı kurmak ve teskılatlanmak kolay degıldır cok para gerekır bu paralar nereden geldı pekıı acıklamasını yapsınlar cesaretlerı varsa yada sen acıkla ????
 

_TozKoparaN_

Altın Üye
BİR MİLYAR DOLARLIK SERVETİN HESABINI VER, TAYYİP!Tayyip, olaydan (mal varlığını açıklamaktan) kaçmak-kurtulmak için çok çabaladın. Bu meselenin yeniden gündeme gelmesine, hiç istemeden de olsa sebep olmuş olan yandaşın ve has benzerin Kemal Unakıtan’a kuşkusuz içinden lanetler okudun, küfürler yağdırdın…
Bilindiği gibi bu mesele, K. Unakıtan’ın, D. Baykal’ı kastederek; “Bir parti liderinin, bankada büyük miktarda hesabı var.” sözü üzerine gündeme geldi. D. Baykal, konunun üzerine gidince K. Unakıtan inkâra saptı. Ama, Tayyipçi gazete “Yeni Şafak”ın muhabiri kendini savundu ve yazdığının yani Unakıtan’ın Baykal’a yönelik saldırısının doğruluğunu savundu.
D. Baykal, Tayyip’le birlikte mal varlığımızı açıklayalım, dedi.
Tayyip artık dara düşmüştü. Sık sık yaptığı gibi kolpoya başladı: önce mal varlığını açıklamasının, yasalarca engellendiğini öne sürdü. “Bu yasaları ben yapmadım. Benden öncekiler yaptı. Herkes de buna uydu. Ben de bundan dolayı uyuyorum. Uymak zorundayım” dedi. Baykal, yasal engel varsa, birlikte bunu kaldıralım. O yasayı değiştirelim. Bu konuda her türlü yardıma, işbirliğine varız, dedi.
Bu arada, AKP içinde Tayyip’e muhalif iki milletvekili, mal varlıklarını açıklayarak, ortada bir yasak filan olmadığını, Tayyip’in, dümen yaptığını ortaya koyuverdi. Bebelerin bile bilebileceği gibi, hiç kimse için böyle bir yasak-yasal engel olamazdı. Herhangi bir kimsenin servetini-mal varlığını açıklamasına kim ya da ne engel olabilirdi? Burjuva hukukunun bile kendine göre bir mantığı var. O hukuk bile bu kadar komik olmaya tahammül edemezdi.
Yasak olansa, devlete verilen beyanının (bildiriminin), herhangi bir mahkeme kararı-(mahkemenin talebi) olmadan devlet yetkililerince açıklanmasıydı. Tayyip, her dara düşüşünde yaptığı gibi yine demagojiye sarılmış ve olaydan kaçıp kurtulmak için halkın gözüne kül serpmeye yeltenmişti, yönelmişti.
Sonra D. Baykal da mal bildirimini açıkladı. Kurmayları onu buna yöneltti. Tayyip artık iyice köşeye sıkışmıştı. “Mal varlığınızı açıklayacak mısınız?”, sorularına bazen “Zaten gazetelerde açıklandı”, bazen de “inşallah”lı maşallahlı cevaplar vermeye başladı. O durumda bile açıkça ve kesince, “evet açıklayacağım” diyemiyordu. Hâlâ, “acaba kaçabileceğim, sıvışabileceğim bir açık kapı bulabilir miyim?” diye çabalamaktan geri durmuyordu.
Herhalde kurmayları, artık bu saatten sonra bu işten kaçış olamayacağını Tayyip’e netçe anlattılar. Kaçmasının yaratacağı tahribatın çok büyük olacağına, işi hep yaptıkları gibi yine kitabına uydurarak yapmalarının kaçınılmaz olduğuna onu ikna ettiler. Ve Tayyip, Başbakanlığın internet sitesinde mal varlığını açıkladı: Bir milyon altı yüz yetmiş bin YTL ya da bir trilyon altı yüz yetmiş milyar TL’ymiş serveti. Bu miktar, bir milyon iki yüz elli beş bin dolara denk düşer.
Burada çağrışım oldu. Tayyip’in bir iki yıl önce söylediği bir yalan aklımıza geldi. Şöyle demişti o zaman:
“Altı milyarlık başbakanlık maaşımla geçinemiyorum. O yüzden ticaret yapıyorum.”
Trilyonlarca serveti olan bir insan nasıl geçim sıkıntısı çekebilir? Böyle bir iddia hiç gerçek olabilir mi? Kaldı ki sen, ulaşım parası vermiyorsun. Meclis lokantasında çok ucuza ya da resmi gezilerinde bedavadan yiyip içiyorsun. Kaldı ki altı milyar TL’lik maaş, Türkiye şartlarında çok yüksek bir aylık gelire tekabül eder. Bu parayla Türkiye’de asla geçim sıkıntısı çekilmez. Bunu herkes bilir. Tabiî Tayyip de bilir… Ama onun niyeti demagojiyle saf Müslüman halkı uyutmak, kandırmak ve oy davarı durumunda tutmak, öyle olmayanları da o duruma getirmek-düşürmektir.

TAYYİP’TEN KİMSENİN İNANMAYACAĞI BİRKAÇ YALAN DAHA
8 Şubat tarihli Cumhuriyet ilk sayfasında şunları diyor, bu konuya ilişkin olarak:
“Malvarlığında Erdoğan’dan eksik açıklama geldi. Başbakan’ın yaklaşık 1 milyon 670 bin YTL’lik malvarlığı olduğu duyuruldu. Konutlarına ilişkin hiçbir bilgi verilmeyen açıklamaya göre, iki arsa 5 yıldır “hiç değer kazanmadı”. (agy)
Yine aynı gazetenin köşe yazarı Cüneyt Arcayürek’in köşesinin ilk paragrafı şöyle:
“Çelişki dikkat çekmiyor mu? Bir Başbakan, malvarlığımı gazeteler açıkladı, benim açıklamama gerek kalmadı, diyebiliyor. Ve sonra: kamuoyu baskısı sonuç veriyor: Başbakanlık internet sitesinde nihayet ama-eksik mal bildirimi yayımlanıyor. Açıklamada taşınmaz mallar; İstanbul’da, Ankara’da, Rize’de köşk misali konutlar yok. Daha neler “yok”, önümüzdeki günler aydınlığa çıkacak.” (agy)
Herkesin, en azından ilgili herkesin bildiği gibi Tayyip’in Üsküdar’da yıllardır oturduğu bir evi var. Bir de, geçen yıl basında yer alan haberlerden öğrendiğimize göre Tayyip, yine Üsküdar’da, etrafı kale duvarları gibi çevrili bir lüks sitede yan yana iki villa birden aldı. Tayyip burayı çok korunaklı olduğu için tercih etmiş. Villaların her birinin fiyatı 1’er milyon dolarmış, basının yazdığına göre.
Mal bildirimi listesinde olmayanlardan ikisi bunlardır.
Tayyip, gördüğümüz gibi oturduğu ev ve bu iki villayı listeye koymayarak tahminen 3 trilyon TL civarındaki servetini bir anda buharlaştırmış oluyor. Daha doğrusu buna çabalıyor.
Bu konuda Sabah gazetesi bugünlerde daha farklı bir iddia öne sürdü. Cüneyt Arcayürek’ten aktarıyoruz:
“R. T. E.’nin mal bildirimi servetiyle ilgili gerçeklerin tümünü içeriyor mu, yoksa?.. Örneğin -Sabah yazıyor-:
“Ailenin” Ülker dağıtıcılığı yapan şirketlerdeki hisselerini devrettikten sonra İstanbul Kısıklı’da satın aldığı –aldı ise- villalar mal bildiriminde yok! “R.T.E ve ailesinin 1’er milyon dolar değer biçilen bu villalardan toplam 5 adet satın almayı düşündüğü öne sürülmüştü.” diyor gazete.
“5 villa? 6 bireyden oluşan “aileye” uygun. 2 kıza 2, 2 oğlana 2 ve baba ile anaya 1 villa!
“Ya etiket fiyatı 43 bin İsviçre frangı (32 bin 250 dolar), YTL değeri 42 bin olan 1 kol saati. Maaşının 5 katını aştığı için yasa gereği bildirimde bulunması zorunlu. Açıklamada yok!” (Cumhuriyet, 9 Şubat 2006)
Tuncay Özkan, yine Cüneyt Arcayürek’le birlikte yaptıkları bir tv. Programında, Tayyip’in bu saatlerden birkaç tanesine sahip olduğunu, değişik değişik takındığını söylemişti.
Tayyip, düşünmüyor ki, bu mülklere sahip olduğunu basın defalarca yazdı çizdi. Bu sebeple de pek çok insan bunları biliyor. Ama o, buna rağmen düzenbazlıktan geri durmuyor. Alışmış bir defa yalana, dümene, hileye… Adeta huy edinmiş bunu. Yapmadan, etmeden duramıyor. Hani, Galata Rıhtımı ve çevresindeki o geniş mekânı, Yahudi Sami Ofer’e, karşılığı elli yılda ödenmek üzere peşkeş çektikten sonra da böyle davranmıştı. Peşkeşi gizlemek için, bir günün saat 13’ünde, “Sami Ofer’le ne başbakanlıkta ne de bir başka yerde hiç görüşmem olmadı” demişti. Aynı günün gecesindeyse, Fatih Altaylı’nın “Teke tek” adlı tv. programında; “Sami Ofer’le Davos’ta bir kez görüştüm” deyivermişti. Sonra basın Türkiye’de de otellerde Sami Ofer’le birden fazla görüştüğünü belgeleriyle ortaya koymuştu. Ondan sonra Türkiye insanını ve ahlâka ilişkin değerleri hiçe sayan bir pervasızlık içinde hiç utanıp sıkılmadan ve yüzü dahi kızarmadan; “Sami Ofer’le görüştüm, görüşüyorum bundan sonra da görüşeceğim” diyerek kükremişti. Aynı konuşmasında yine; “Ben adeta ülkemi pazarlamakla mükellefim” demişti. Ülke, Vatan demektir. Tayyip, “Ben Vatanı satmakla mükellefim” demiş oluyordu yani.
Bu gibi durumlar karşısında (böyle olaylara tanık olunca) bizim kanımız donar. İnsanlığımızdan utanırız. Tayyip’le aynı insan soyundan gelme olduğumuzdan utanırız. Sonra da sonsuz bir şekilde acırız böylelerine… İnsan olarak doğmuş canlılar neden kendilerini böyle durumlara düşürürler, diye. Biliriz ki, hiçbir şey için böyle durumlara düşülmez, düşülmemeli. Yani hiçbir şey, buna değmez…
Basından öğreniyoruz ki, Tayyip’in Ankara’da ve Rize’de de, mal beyanında yer almayan böyle mülkleri varmış.

RAHMİ KOÇ’UN TESPİT VE İDDİASI
Hatırlanacağı gibi Tayyip 3 Kasım 2002 seçimlerine katılamadı. Yasal engeli vardı. Fakat ABD ve AB Tayyip’e göz koymuştu bir defa. Ortaçağcı gazeteci Ruşen Çakır ve Parababası Cüneyt Zapsu onu çoktan pazarlamışlardı ABD ve AB’ye. İş, zamanın ABD Büyükelçisi Norton Abromowitz’le, Cüneyt Zapsu’nun Boğaz’daki villasında bağlanmıştı. Tayyip, ABD ve AB’ye kusursuz hizmet edecek, karşılığında da başbakanlık koltuğuna kurulacaktı. Tabiî bu arada K. Unakıtan vb. tüm Tayyipgiller küplerini dolduracaktı.
Biz demiyor muyuz 1945’ten beri Türkiye’yi, Uluslararası Parababaları (emperyalist devletler) adına onların ağababası ABD yönetiyor diye. İşte bu olayda bizim bu görüşümüz bir kez daha doğrulanmış oldu.
Şeytanın bile aklına gelmeyecek hile-dümen yolları arandı ve bulundu. Siirt’te, olmuş bitmiş olan seçimlerde güya bir aksaklık bulundu. Siirt seçimleri iptal edildi bu nedenle.
Yasaya göre tekrarlanan seçimlere de bir önceki seçime girmiş adaylarla gidilebiliyordu. Yeniden aday belirlenmesine izin verilmiyordu. Bu yasa maddesini delmek için, Siirt’te önceden AKP listesinden seçime girmiş bir Tayyipçi istifa ettirildi. (Bu şahıs Tayyip tarafından ödüllendirilerek Siirt Belediye Başkanlığına getirildi. Bir süre sonra da basında yaptığı vurgunlara ilişkin haberler yer aldı.) Aday listesindeki eksiğin doldurulması için yeni aday gerekti. Bu tabiî ki Tayyip oldu. Zaten oyun bunun üzerine kurulmuştu. Böylece Tayyip, yenilenen Siirt seçimlerinden seçilerek Meclise girdi. Hem milletvekili hem de başbakan oldu. Tabiî bu süreçte bir yığın yasa ihlal edildi, ayaklar altına alındı. Bu tam bir hukuk faciasıdır. Bir yüksek yargı organının savcısı da aynen böyle değerlendirmiştir, Tayyip’in Meclise girdirilmesi oyununu, hatırlayacağımız gibi.
Bu trajikomik seçim oyununda başrolü dönemin Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan oynamıştır. Şimdi nerededir, neyle meşguldür bilmiyoruz… Geçelim…
İşte bu sürecin başlarında Türkiye’nin en önde gelen Parababası Rahmi Koç, medyada yer alan bir açıklamada bulundu. Şöyle dedi:
“Edindiğimiz bilgilere göre Tayyip Erdoğan, şu anda bir milyar dolarlık servete sahiptir. Bu kişi 15 yıldan beri en aktif biçimde politika yapmaktadır. Bu kadar büyük serveti hangi işi yaparak edinmiştir. Milletvekilliğine aday olmadan önce bu servetinin kaynağını açıklamalıdır!”
Tayyip, bu açıklama daha doğrusu suçlama karşısında tık demedi. Sadece küsmüş R. Koç’a, yine medyadan öğrendiğimize göre.
Bir süre sonra R. Koç, Moskova’da Ramstor adlı dev bir mağaza açtı. Bunlara “Hipermarket” ya da “Grosmarket” deniyor bildiğimiz gibi. Onun açılışına Tayyip de davet edildi ve katıldı. Koç’la Tayyip’in o açılışta barıştığını yazdı yine basın…
R. Koç da bir deneyimli Parababasıdır. Baktı ki ABD Tayyip’e oynuyor, o da bunun kaçınılmazlığını gördü ve barıştı onunla. Bunların dostluğunu da düşmanlığını da çıkarları belirler… R. Koç da çıkarı öyle emrettiği için böyle davranmıştır, bizce…
R. Koç’un bu iddiasını geçen hafta, o seçim oyununun oynandığı günlerin milletvekili ve Meclisin “Mal Varlığı Araştırma Komisyonu” üyesi Mustafa Kul gündeme getirdi, Mithat Bereket’in “Pusula” adlı tv. programında. Bir milyar doların büyüklüğünü güncel kıyaslamalarla anlatmaya çalıştı. Öyle ya bir milyar dolar, bin tane bir milyon demektir. Mithat Bereket, Mustafa Kul’un sözünü “siyasete girmeyelim” filan diyerek keserek, daha fazla açıklamada bulunmasına izin vermedi. Tabiî onun için de bu düzen (Tayyipgiller düzeni) bir cennettir. Çünkü kaç bin dolar maaş almaktadır kim bilir… O yüzden işinden olmak istemez…
Aynı konuyu Deniz Baykal birkaç gün önce şöyle diyerek, ima yollu gündeme getirdi:
“Servet beyannamen üzerine savcı dava açmış, sonra sen iktidar oldun diye o karar yargıtaya götürülmemiş. O konuda sağlıklı bir yargı süreci işlememiş.” (Cumhuriyet, 8 Şubat 2006)
Yine aynı kuşkuyu, Milliyet’ten Melih Aşık da köşesine taşır. Ekibinden Haldun Ertem, bu konuda şunları yazar:
“Başbakan Erdoğan mal varlığını açıkladı. Bu kadar küçük bir mal varlığı için o kadar uzun süre kamuoyunu oyalaması ise bir muamma olarak kalacak.” (8 Şubat, agy)
Başbakan Tayyip’in, hesap veremeyecek durumdaki herkes gibi ruhu rahatsız. Aynalara bakamıyor. Düşman onlara. O yüzden bunca zamandır kıvranıp durdu. Suçluluk duygusunun verdiği kompleksle de sağa sola kötü bir üslupla saldırmaktan kendini alamadı.

TAYYİP’İN HAKKINDA, YÜZ KIZARTICI SUÇLARDAN AÇILMIŞ YEDİ TANE DAVA VAR
Tayyip, “Milletvekili dokunulmazlığı” ardına gizlenerek (sığınarak-saklanarak) bu davalardan kurtulmaya çabalamaktadır.
Tayyip ve şürekâsı, 3 Kasım seçimleri öncesinde, meydanlarda halka bu konuda çok kesin biçimde söz vermelerine rağmen, “dokunulmazlıkların kaldırılması” önerilerine karşı çıkmaktadırlar. “Zamanı gelince kaldırılır” demektedir Tayyip. Bundan kastettiği şudur:
1- Hakkındaki davalardan zamanaşımından yararlanarak kurtulmak-yırtmak.
2- Zaman içinde, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nu türlü yöntemlerle etkisi-güdümü- hâkimiyeti altına alarak, bu yolla (araçla) bütün mahkemeleri denetimi altına almak, böylece de hakkındaki davalardan kurtulmak.
Tayyip, apaçık bir şekilde görülmektedir ki, buna oynamaktadır-bu hesap içindedir.
Düşünün bir, hiç alnı açık olan adam, “dokunulmazlık”lar ardına sığınmaya tenezzül eder mi? Böyle bir zırhın kendisine sunulmasını, kendine yapılmış ağır bir hakaret sayar, “Beni yargılayın bir an evvel” diye feryat eder ve an geçirmeden bunun için yolu açar. Bu yolu istese anında açar herkesin bildiği gibi…
Fakat Tayyip açmıyor. Açamıyor. İnatla kaçıyor bundan.
Böyle bir davranış neyin göstergesidir?
Suçluluğunu adı gibi bilmesinin. Hesabını veremeyecek olmasının…
Sanırız bir iki yıl önceydi. “Dokunulmazlıkları niye kaldırmıyorsunuz?” sorusuna şu karşılığı vermişti Tayyipgiller:
“Mahkemelerin hakkımızda sağlıklı karar vereceğine güvenmiyoruz!”
Düşünebiliyor musunuz, bir hükümet, yönettiği devletin mahkemelerine “güvenmiyorum” diyor… Güler misiniz, ağlar mısınız...
Tayyipgiller, “mahkemelerden kaçmak, kurtulmak istiyoruz, çünkü biz suçluyuz” diyemiyorlar da “güvenmiyoruz” diyorlar… “Biz suçluyuz” diyecek değiller ya, elbette böyle diyecekler… Aksi davranmaları, kendilerinin sonu olur…









sen kimsin ki t.c başbakanına tayyip dersin be densiz şuursuz hadsiz

t.c kurulduğundan beri pislikleriniz süregeliyor önce onların hesabını verin ...
 

rakani

New member
kardeş sen önce kendine bak sanki islamiyeti yaşıyormuşsun gibi bir de PEYGAMBERİMİZDEN bahsetmişsin

yazıkkkkkkkkkkkkkkkkkkk

ben sana son dönemin en büyük alimi diye anılan BEDİUZZMANın sözünden bhsedeceğim.
diyor ki (ahir zamanda manevi etrakkiyat maddi terakkiyattan geçiyor.)

yani müslümanlar güçlü ve zengin olmalılar ki diğer dinsizler tarafından ezilmesinler.
Bir insanı tanımadan islamiyeti yaşamadığını söylemek insanı dinden çıkarır.Peygamberimiz sadece AKP lilerin yada onlar gibilerin peygamberi değildir. Diğer bir hususta haram katmadan gerçekleşen zenginliğe kimsenin birşey diyeceği yok ,ama tayyip in haram katmadan zengin olduğunu söyleyenlere diyecek sözüm yok. Oğlu ve eşi mücevher sektöründe olduğundan pırlantadan KDV yi kaldırdılar , o kadar güveniyorsan versin bakalım tayyip bu malın hesabını. Bu adamların belediyeleri tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorlar ,birazcık gözleri gören herkes görüyor bunları. Sizin görmemeniz hayret verici. Bari dinimi alet edip müslümanlar zengin oluyor demeyin. Zengin olan müslümanlar sizce hakkıylamı zengin oluyor. Bari benim dinimi kirletmesinler. Müslümanım deyip haram yiyen insanlardan nefret ediyorum ,tutup bana bunları savunmayın.
 

LASTxROGUE

New member
ya adam size hesap vermek zorunda değil asıl siz kendi partylerinize bakın be chp mhp diğer partyleri de gördük erdoğan ın yaptığının % 1 ini bile yapmadılar
 

11071983

New member
o 1milyar dolar değildir,100 milyar dolardır siz yanlış biliyorsunuz hatta abd ve israilin gelirlerinin yarısı da ona aittir:durdurun:biggrin sana diyecek bir sözüm yok ya atın atında biraz aklın alabileceği şekilde atın
 

eyp_svs

New member
hadi be sacma olacagına inanmasanız 1000000 milyar diyeceksiniz be. bu kadar iftira atılır. saydınmı adamın nerde neyi var. 10 yasında cocuk bile chp nin bu sacma siyasetinin farkına varır yani. ve yukardaki arkadasa diyorum sen biliyor musun mücevher de kdv ne zaman kalktı. galiba bilmiyorsun dur ben sana söylyeyim 2004 de kalktı. eee tayyip e. cocukları ne zaman atasay gruba ortak oluyor 2006 da ve dinden bahsediyorsun ama din adına ne ve ne kadar malümatın var ve ne kadarını uyguluyorsun. sadece söylenenleri yanlıs anlayıp carptırıyorsun. daha söylenecek cok sey var ama benden bu kadar. biraazda siz düsünün bikere de yargılamadan önce arastırın taraflı kaynaklardan degil ama.......
 

gestapo_sg

New member
ya beyler keske bende akp lı olsaydım, ama bende yavsak tıpı yokkı :(

muahuahahauha :D

bu mılletın gozu ne zaman acılır demıcem acık ama bazı menfaatler var
 

SEGMEN

İstiklal Mahkemesi Hakimi
TAYYİP’İN HAKKINDA, YÜZ KIZARTICI SUÇLARDAN AÇILMIŞ YEDİ TANE DAVA VAR
Tayyip, “Milletvekili dokunulmazlığı” ardına gizlenerek (sığınarak-saklanarak) bu davalardan kurtulmaya çabalamaktadır.
Tayyip ve şürekâsı, 3 Kasım seçimleri öncesinde, meydanlarda halka bu konuda çok kesin biçimde söz vermelerine rağmen, “dokunulmazlıkların kaldırılması” önerilerine karşı çıkmaktadırlar. “Zamanı gelince kaldırılır” demektedir Tayyip. Bundan kastettiği şudur:
1- Hakkındaki davalardan zamanaşımından yararlanarak kurtulmak-yırtmak.
2- Zaman içinde, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu”nu türlü yöntemlerle etkisi-güdümü- hâkimiyeti altına alarak, bu yolla (araçla) bütün mahkemeleri denetimi altına almak, böylece de hakkındaki davalardan kurtulmak.




BİZDE MÜRURUZAMAN (ZAMANAŞIMI) YOKTUR TAYYİP!





yüzü kızaran var da

kızgınlıktan

bunları okuyan namuslu vatandaşın yüzü
 

mikail1246

New member
Nolmuş yani olamazmı Sanki Deniz Baykal Çok Doru Adam Onun Servetinin kaynağı nerden acaba.. Deniz Baykal kim bilir kimlerin üzerine geçirdi o kadar parayıda şimdi ortada ben namuslu insanım diye geziyor...Cesur Hırsızlar Partisi diye boşuna demiyorlar... Atatürk şimdiki chpnin halini görseydi kurtluş savaşını başlatmaz cumhuriyeti kurmaz böle bir parti kurmazdı Atatürkün bunlar yüzünden Mezarında kemikleri sızlıyordur...
 

HTML

Üst