Vtnsvr
New member
Marlene Dietrich ile Charles Laughton 'un o unutulmaz klasik filmleri "Beklenmeyen Şahit" te avukat rolündeki Laughton davayı kazanmıştır ama içinde bir kuşku vardır; "Fazla kolay oldu, her şey yerli yerine oturtulmuş sanki..." der ve haklı da çıkar.
- Sosyal devleti ortadan kaldırıyorsunuz...
- Sosyal sınıflara dayalı gerçek demokrasinin önünü kesmek için, "ABD'nin ve oligarşinin dayatmalarıyla" yasaklar getiriyorsunuz...
- "İslamcı işbirlikçiler yaratıp" sosyal devlet ve demokrasinin yerine onları yerleştiriyorsunuz...
- Serbest piyasa diye insanların varoşlara savrulduğu; iş, aş, eğitim, sağlık güvencesi olmayan yığınlar ve tüketiciler yaratıyorsunuz.
- Bu insanları "inanç ve din istismarına açık savunmasız yaratıklar, nesneler haline" dönüştürüyorsunuz.
- İslamcı ve işbirlikçi siyasiler bunları bir oy deposu gibi kullanmaya başlıyor.
- Umutsuz ve idealsiz; sosyal güvenliği olmayan gençlere şu seçenekleri bırakıyorsunuz; "hırsızlık, uyuşturucu, internet, bir dans yarışmasında para ödülü, bir inanç grubu veya tarikat üyeliği ya da tetikçilik."
- Bu seçeneklerin toplumda "şöhret kimliği" ile algılandığı bir ortam... Varoşların ezilmiş ve dışlanmış gencinin birdenbire dünya medyasına sunulması. Ağca 'nın, Abdi İpekçi cinayetinden sonra ilk halini hatırlayın; ve sonrasında dünyaca ünlü "bir insan" !
- Sonuçta ülkede siyasal, sosyal, iktisadi ve ruhsal olarak ezilmiş ve sömürgeleştirilmiş bir "topluluk" yaratıyorsunuz önce. Serbest piyasa en güzel araç.
- Tarımınızı, sanayinizi, limanlarınızı, bankalarınızı, medyanızı, kültürünüzü emperyalizmin emrine sunuyorsunuz.
- Mustafa Kemal 'in "Tersanelere kadar...", M. Akif 'in "Tek dişi kalmış..." dediği canavara yönetimleriniz altın bir tepsi içinde sunuyorlar.
Aynaya bakın göreceksiniz...
- Siz oligarşi, bütün bunlar yapılırken seyrediyorsunuz; hatta omuz veriyorsunuz, işbirliği yapıyorsunuz...
- Siyasi, iktisadi, dini ve ruhsal olarak sömürgeleştirilmiş bireylerin ve toplulukların her türlü çılgınlığa hazır hale getirildiğini göremiyor musunuz?
- Suçlu sensin, bütün bunlar oligarşinin ve emperyalizmin eseri; yani senin eserin.
- Örtülü faşizmi el altından destekleyen; ABD ve İngiltere Irak'ı işgal edince "Batı bize komşu oldu" diyenler...
- AB ile sömürge anlaşmaları imzalanırken ülkenin sömürgeleşmesine göz yumanlar; hatta destek verenler...
- Lozan kazanımları yavaş yavaş eritilirken... Güneydoğu koparılmaya çalışılırken... Fener Patrik'i AP'de Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okurken sessiz kalanlar... Emperyalizmin işbirlikçileri...
- Kimi sarığı ve takkesiyle; kimi purosu ve viskisi ile emperyalizmin yanında saf tutanlar...
- Sosyal devlet, demokrasi ve Atatürk Türkiyesi yerine "Siyasal İslam ve Siyasal Sermayeyi" egemen kılanlar; suçlu sizlersiniz...
Aksoy 'un, İpekçi'nin, Uğur 'un, Kışlalı 'nın Dink 'in katilleri sizlersiniz. Emperyalizme boyun eğdiğiniz için 42 diplomatımızın da suçu sizin üzerinizde.
- Ne garip! Emperyalizm ve oligarşi kafa kafaya vermiş suçlu arıyorlar. Kendilerini gizlemek için ışıkları karşı yöne doğrultmuşlar.
- Suçlu mu arıyorsunuz? Aynaya bakın, karşınızda, göreceksiniz.
- İzleri sürün bakalım... Kurbanla birlikte kurban edilen kişi, en öndeki tetikçi... Arkadaki bir inanç topluluğu, bir tarikat ya da benzeri... 17 yaşındaki çocuğun sistem tarafından savrulup atıldığı yer.
- Bir adım daha gidin; "kimler savuruyor" diye sorgulayın bakalım, sorgulayabilirseniz. Oligarşinin ve emperyalizmin kalın duvarları ile yüz yüze gelirsiniz.
- Uğur Mumcu ve diğerlerinde olduğu gibi içeri giremezsiniz. Yasak bölgedir; oligarşinin ve emperyalizmin kapıları suratınıza kapanır.
- Duvarların arkasında gerçek suçlular vardır. Onların "dokunulmazlıkları" söz konusudur. Dokunulmazlıklarını hiçbir zaman kaldırmazlar. Oligarşi ve emperyalizmin temel kuralıdır bu.
Örtülü faşizm ya da "sıradan faşizm" böyle işler.
Gerçek suçluları saklayıp sizi sahnenin önündeki oyuncaklarla oynatırlar.
Charles Laughton'un dediği gibi, her şey yerli yerine oturtulmuştur. Sistem suçluları yaratır, kullanır ve mahkûm eder.
Ama insanlar yine de anlarlar gerçeği; hissederler, ufak aralıklardan görürler ışığı.
Irak'ın işgalinde olduğu gibi üretilen medyatik yalanları yırtıp bir kenara atarlar...
Boşuna uğraşmayın halk yine de anlayacak her şeyi, bütün karartmalara rağmen görecek gerçeği...
En basit bir soru soracak kendine:
"Bu iş kime yaradı? Kim kârlı, kim zararlı çıktı?"
____________________________________________________________________
KAYNAK: Pr. Dr. Erol MANISALI. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
http://www.turkish-media.com/forum/lofiversion/index.php/t82579.html
- Sosyal devleti ortadan kaldırıyorsunuz...
- Sosyal sınıflara dayalı gerçek demokrasinin önünü kesmek için, "ABD'nin ve oligarşinin dayatmalarıyla" yasaklar getiriyorsunuz...
- "İslamcı işbirlikçiler yaratıp" sosyal devlet ve demokrasinin yerine onları yerleştiriyorsunuz...
- Serbest piyasa diye insanların varoşlara savrulduğu; iş, aş, eğitim, sağlık güvencesi olmayan yığınlar ve tüketiciler yaratıyorsunuz.
- Bu insanları "inanç ve din istismarına açık savunmasız yaratıklar, nesneler haline" dönüştürüyorsunuz.
- İslamcı ve işbirlikçi siyasiler bunları bir oy deposu gibi kullanmaya başlıyor.
- Umutsuz ve idealsiz; sosyal güvenliği olmayan gençlere şu seçenekleri bırakıyorsunuz; "hırsızlık, uyuşturucu, internet, bir dans yarışmasında para ödülü, bir inanç grubu veya tarikat üyeliği ya da tetikçilik."
- Bu seçeneklerin toplumda "şöhret kimliği" ile algılandığı bir ortam... Varoşların ezilmiş ve dışlanmış gencinin birdenbire dünya medyasına sunulması. Ağca 'nın, Abdi İpekçi cinayetinden sonra ilk halini hatırlayın; ve sonrasında dünyaca ünlü "bir insan" !
- Sonuçta ülkede siyasal, sosyal, iktisadi ve ruhsal olarak ezilmiş ve sömürgeleştirilmiş bir "topluluk" yaratıyorsunuz önce. Serbest piyasa en güzel araç.
- Tarımınızı, sanayinizi, limanlarınızı, bankalarınızı, medyanızı, kültürünüzü emperyalizmin emrine sunuyorsunuz.
- Mustafa Kemal 'in "Tersanelere kadar...", M. Akif 'in "Tek dişi kalmış..." dediği canavara yönetimleriniz altın bir tepsi içinde sunuyorlar.
Aynaya bakın göreceksiniz...
- Siz oligarşi, bütün bunlar yapılırken seyrediyorsunuz; hatta omuz veriyorsunuz, işbirliği yapıyorsunuz...
- Siyasi, iktisadi, dini ve ruhsal olarak sömürgeleştirilmiş bireylerin ve toplulukların her türlü çılgınlığa hazır hale getirildiğini göremiyor musunuz?
- Suçlu sensin, bütün bunlar oligarşinin ve emperyalizmin eseri; yani senin eserin.
- Örtülü faşizmi el altından destekleyen; ABD ve İngiltere Irak'ı işgal edince "Batı bize komşu oldu" diyenler...
- AB ile sömürge anlaşmaları imzalanırken ülkenin sömürgeleşmesine göz yumanlar; hatta destek verenler...
- Lozan kazanımları yavaş yavaş eritilirken... Güneydoğu koparılmaya çalışılırken... Fener Patrik'i AP'de Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okurken sessiz kalanlar... Emperyalizmin işbirlikçileri...
- Kimi sarığı ve takkesiyle; kimi purosu ve viskisi ile emperyalizmin yanında saf tutanlar...
- Sosyal devlet, demokrasi ve Atatürk Türkiyesi yerine "Siyasal İslam ve Siyasal Sermayeyi" egemen kılanlar; suçlu sizlersiniz...
Aksoy 'un, İpekçi'nin, Uğur 'un, Kışlalı 'nın Dink 'in katilleri sizlersiniz. Emperyalizme boyun eğdiğiniz için 42 diplomatımızın da suçu sizin üzerinizde.
- Ne garip! Emperyalizm ve oligarşi kafa kafaya vermiş suçlu arıyorlar. Kendilerini gizlemek için ışıkları karşı yöne doğrultmuşlar.
- Suçlu mu arıyorsunuz? Aynaya bakın, karşınızda, göreceksiniz.
- İzleri sürün bakalım... Kurbanla birlikte kurban edilen kişi, en öndeki tetikçi... Arkadaki bir inanç topluluğu, bir tarikat ya da benzeri... 17 yaşındaki çocuğun sistem tarafından savrulup atıldığı yer.
- Bir adım daha gidin; "kimler savuruyor" diye sorgulayın bakalım, sorgulayabilirseniz. Oligarşinin ve emperyalizmin kalın duvarları ile yüz yüze gelirsiniz.
- Uğur Mumcu ve diğerlerinde olduğu gibi içeri giremezsiniz. Yasak bölgedir; oligarşinin ve emperyalizmin kapıları suratınıza kapanır.
- Duvarların arkasında gerçek suçlular vardır. Onların "dokunulmazlıkları" söz konusudur. Dokunulmazlıklarını hiçbir zaman kaldırmazlar. Oligarşi ve emperyalizmin temel kuralıdır bu.
Örtülü faşizm ya da "sıradan faşizm" böyle işler.
Gerçek suçluları saklayıp sizi sahnenin önündeki oyuncaklarla oynatırlar.
Charles Laughton'un dediği gibi, her şey yerli yerine oturtulmuştur. Sistem suçluları yaratır, kullanır ve mahkûm eder.
Ama insanlar yine de anlarlar gerçeği; hissederler, ufak aralıklardan görürler ışığı.
Irak'ın işgalinde olduğu gibi üretilen medyatik yalanları yırtıp bir kenara atarlar...
Boşuna uğraşmayın halk yine de anlayacak her şeyi, bütün karartmalara rağmen görecek gerçeği...
En basit bir soru soracak kendine:
"Bu iş kime yaradı? Kim kârlı, kim zararlı çıktı?"
____________________________________________________________________
KAYNAK: Pr. Dr. Erol MANISALI. www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
http://www.turkish-media.com/forum/lofiversion/index.php/t82579.html