fulldot
New member
- Katılım
- 6 May 2008
- Mesajlar
- 450
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Başbakan'dan: Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı, Şehitlere "Kelle" Hakareti, Şehit
Başbakan'dan:
Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı,
Şehitlere "Kelle" Hakareti,
Şehit Babasına "Hapis" Cezası!!!
GÜNEŞ
29 Haziran 2007
Cumhuriyet tarihinde ilk defa görevdeki bir Başbakan için mahkeme kararında 'Şüpheli' ifadesi kullanıldı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Erdoğan hakkında, Apo'ya 'Sayın Öcalan' ve şehitlere 'Kelle' dediği için verdiği 'takipsizlik' kararı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Mahkeme kararında, Erdoğan hep 'Şüpheli' sıfatı ile anıldı.
TAM 7 DEFA
TAM 7 defa 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan..' ifadesi kullanılan kararda Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'Takipsizlik' kararının zaman aşımına dayanarak verdiği hatırlatıldı ve 'Anayasa'nın 83. Maddesi gereği milletvekilliği sürerken zaman aşımı işlemez' denildi.
BAŞI DERTTE
'SUÇU ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek' suçlarından yargılanması istenen 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan', dokunulmazlıklar kaldırıldığı veya bir seçim kazasına uğrayıp da Meclis'e giremediği takdirde kendini hakim karşısında bulacak.
Sayın şoku
Erdoğan'ın, Apo'ya 'sayın', şehitlere de 'kelle' dediği için yargılanmasına karar verildi
BAŞBAKAN Erdoğan'ın, 7 yıl önce AKP lideri sıfatıyla Avustralya'da katıldığı bir radyo programında kullandığı, 'Ben düşüncelerimden dolayı hapis yattım. Sayın Öcalan, aldığı kellerin hesabını veriyor' sözüyle ilgili yargı süreci yeniden başladı. Ankara Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, savcılığın bu konuda daha önce verdiği takipsizlik kararını kaldırdı.
FEZLEKE HAZIRLANACAK
MAHKEME Başkanı Osman Kaçmaz, savcılığın, '5 yıllık zamanaşımı doldu' ve 'Başbakan Erdoğan, bu sözleri suç kastıyla söylemedi' gerekçesiyle verdiği takipsizlik kararını, 'Milletvekilliği süresinde zamanaşımı işlemez. Erdoğan da, 2003 yılında milletvekili seçildi. Dolayısıyla o tarihte zamanaşımı dolmamıştı' gerekçesiyle aldı. Mahkemenin aldığı bu kararın kesin olduğu ve savcılığın, bu karardan sonra Erdoğan'ın 'yargılanması için dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen bir fezlekeyi Meclis'e göndermesi gerektiği' bildirildi.
(ANKA)
http://www.gunes.com/2007/06/29/manset/manset.html
***
Erdoğan'a 'Sayın Öcalan' şoku
28.06.2007
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözü nedeniyle yapılan incelemede Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararını kaldırdı
Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözleri nedeniyle yapılan incelemede "Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur" diyen Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 'zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği' gerekçesiyle kararı kaldırdı. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Bu nedenle takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM'ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi.
Erdoğan'ın, Avustralya'daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan'dan iki kez "sayın" ve şehitlerden de "kelle' diye söz ettiği ileri sürülmüştü. DTP yöneticileri 'Sayın Öcalan' ifadesini kullandıkları için mahkûm edilmeye başlanınca, başta CHP muhalefet Erdoğan'ın sözlerini gündeme getirmişti. Erdoğan aleyhine 10 ayrı suç duyurusu da yapılınca Ankara Başsavcılığı, TCK'nın 'Suçu ve suçluyu övmek' başlıklı 215. maddesi uyarınca Erdoğan hakkında inceleme başlatmıştı.
Erdoğan'ın konuşmalarının yer aldığı kasetleri inceledikten sonra kararını oluşturan Başsavcılık, hem 'söz konusu ifadelerin suç işleme kastıyla söylenmediği, dolayısıyla konuşmada suç unsurunun bulunmadığı' hem de 'zamanaşımının dolduğu' hesabıyla Erdoğan hakkında takipsizlik kararı vermişti. Takipsizlikle kapandı sanılan dosyada önemli bir gelişme oldu. Radikal'in edindiği bilgiye göre, Ankara Başsavcılığı'nın takipsizlik kararına itiraz edildi. Bu itiraz da yasa gereği Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'nca incelenerek karara bağlandı. Başkanlık, Erdoğan hakkındaki takipsizlik kararını hem "Zamanaşımı süresi dolmamıştır" hem de "Delillerin mahkemece takdir edilmesi gerekir" görüşleriyle takipsizlik kararını kaldırdı. Erdoğan hakkında yargılama gereğine işaret edilen karar, Başsavcılığa gönderildi.
Şimdi ne olacak?
Yargı çevrelerinde şimdi ne olacağı konusunda öne çıkan görüşler şöyle:
KARAR KESİN:
Takipsizliği kaldıran mahkeme kararı, itiraz üzerine verildiği için kesin: Başsavcılığın direnme hakkı yok.
YÜCE DİVAN PROSEDÜRÜ OLMAZ:
Erdoğan, soruşturulan suçu işlediğinde bakan-başbakan değildi. Dolayısıyla suçu görev sırasında işlediği kabul edilemeyeceği için, bakanlarla ilgili ancak TBMM Soruşturması yapılabileceğini şart koşan Anayasa maddesi uygulanmaz.
FEZLEKE ŞART:
Suç göreviyle ilgili olmadığından Başsavcılık işleme yetkili, ancak halen milletvekili olması nedeniyle Erdoğan hakkında yine doğrudan dava açamayacak. Başsavcılığın yapması gereken işlem, dava açılabilmesi için Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyerek TBMM'ye göndermek.
Şimdi, gözler Başsavcılığın ne yapacağına çevrildi. Fezleke hazırlanır ve dokunulmazlığı kaldırılırsa Erdoğan iki yıl hapisle yargılanabilecek. "Sayın Öcalan" sözleri nedeniyle DTP'li Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk altışar ay hapse mahkâm edilmişti.
http://www4.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=125580&Categoryid=1
***
logo
'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI
'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI
29.06.2007
Türk milletini sevindiren haber, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden geldi. Mahkeme, terörist başına “sayın Öcalan” diye hitap eden AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan için verilen takipsizlik kararını kaldırdı.
Şehitlerimizden de “kelle” olarak bahseden Tayyip Erdoğan, suçlu bulunursa hapisle cezalandırılacak.
Başbakan Erdoğan hakkında ‘Sayın Öcalan’ sözleri nedeniyle yapılan incelemede, “Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur” diyen Ankara Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği’ gerekçesiyle kararı kaldırarak, şüpheli Tayyip Erdoğan hakkında kamu davası açılmasına karar verdi. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan’ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM’ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi. Erdoğan’ın, Avustralya’daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı programdaki konuşmada Abdullah Öcalan’dan iki kez “sayın” ve şehitlerden de “kelle’ diye söz ettiği ileri sürülmüştü.
Fezleke istenmeli
Büyük Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Kemal Kerinçsiz, “Karar kesin karardır. Savcılık Anayasanın 100. maddesi uyarınca TBMM’den soruşturma izni almasına mahal yoktur. Suçun işlendiği tarihte Erdoğan, Başbakan ve Bakan değildir” dedi. Kerinçsiz şunları söyledi: “Savcı, Erdoğan’ın dokunulmazlığını kaldırılmasını istemeli. Dokunulmazlık kalktığında kamu davası açmalıdır. 22 Temmuz’da Erdoğan’ın milletvekilliği sona ereceğinden savcılık soruşturmaya devam ederek yeniden milletvekili seçilinceye kadar kamu davası açabilme imkanına sahiptir.”
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberler/sayin-ocalana-kamu-davasi.html
Başbakan'dan Şehit Babasına hapis ikramı
Bekir Öztürk
Hatırlarsanız AKP de bir aklı evvel “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir kitap bastırıp bir milyon adet halka dağıtmayı düşünmüşlerdi. Kitap basıldı mı? dağıtıldı mı? Bilmiyorum ama dağıtılsa haberimiz olurdu her halde. Ama iyiki gecikmiş bakın çok önemli bir “ilk” daha çıktı. Hatırlarsanız bu haber çıktığında bizde “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir makale yayınlamış ve özetle;
-İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın kendisine halini arz etmek
isteyen bir çiftçiye “Artistlik yapma lan, ananı da al git” dediğini
-İlk kez bir Tarım Bakanı’nın çiftçiye “Gözünüzü toprak doyursun”
dediğini
-İlk kes bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “Ben adeta ülkemi
pazarlamakla mükellefim” dediğini yazmıştık.
Aslında haklarını inkar etmemek lazım bu alanda o kadar çok “ilk” lere
imza attılarki bunları bir değil on kitap yazsak az olur.
En son bir ilkleri var ki evlere şenlik.
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde vatani görevini yaparken, terör örgütünün açtığı taciz ateşi sonucu şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür’ün babası Ahmet Kömür cenaze töreninin yapıldığı gün "Vatan sağolsun, bir oğlum daha var onun da canı bu vatana feda olsun, Türklüğünden utanan Başbakan utansın" dediği için Türkiye Cumhuriyetinin bir türlü “Türküm” diyemeyen Başbakanı tarafından mahkemeye verildi.
Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi görülen davada tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi.
Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa Adalet Sistemi ile ilgili çok ciddi bir gelişmemi var. Bu aralar mahkemeler çok hızlı karar veriyorlar, Mesela Şemdinli davasında PKK ve bir cümle Türk Düşmanlarını sevindirecek kararın açıklanması sadece birkaç ay sürdü. Hem de kökü çok derinlerde, çok değişik bağlantılar çıkabilir iddialarına rağmen.
Evet “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” kitabının sevgili yazarları bu ilk’i de kitabın bir yerine sıkıştırırsınız sanıyorum. Bakalım seçmen sizin hakkınızda vicdan’ın da yazdığı kitapta ne yazacak.
http://www.kuvvaimilliye.net/author_article_detail.php?id=71
***
Okuyun ve gereğini yapın ey okur
Güler Kömürcü
21.07.2006
Şair ne kadar da doğru söyledi, beni de bu havalar mahvetti, aklım, yüreğim sıcak bir esintinin ardına takılıp Cudi’ye, Bilikan Vadisi’ne firar etti, bedenim her ne kadar cehennem ateşleriyle kavrulan Teşvikiye’de olsa da, 21 gramlık ruhum astral seyahatlerde, zirveyle vadi arasında geziniyor, hafta sonu da kimbilir Hezil kıyısında şahmarana dönüşüveririm! (Aç gözlerini Kezban, derhal ciddiyet... Tamam, açtım, vazife başındayım) Yüksek sesli düşünmeler-sizinle kalpten kalbe özel fısıldaşmalardan sonra gelelim asıl konumuza ey değerli okur;
Bugün ‘kelimenin bittiği yere’ davet ediyorum sizi, protest ruhunuzu ateşleyin, milli mücadelenin kahramanlarından (benim rol modellerimden) kuşçu başı Eşref’in dediği gibi, ‘söylem adamlığına son verelim artık, eylem adamı’ olmak zorundayız, demokratik ortamda sivil tepkilerle- yüksek sesle dik duruşlar sergileme zamanındayız, vatan sıkıntılı bir süreçte... Bakın bir değerli okur nasıl yüksek sesle sizi duyarlı olmaya çağırıyor, dikkatli okuyun ve gereğini yapın, mesala kendi yöre milletvekillerinizi göreve davet edin, ilgili ve yetkili makamları harekete geçirin;
* “Dünkü Özgür Gündem gazetesinde, PKK/KONGRA-GEL Genel Başkanı Zübeyir Aydar’ın tehdit ve Türk Devleti’ne meydan okuma mahiyetindeki beyanatları var. Zübeyir Aydar geçtiğimiz yıllarda (19. dönem) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak görev yaptı. Şimdi ise Meclis’e, devlete, T.C’ye sövüyor.
Ama eski milletvekili olduğu için hâlâ o sövdüğü devletten ayda yaklaşık 5 milyar lira maaş alıyor. Diğer yanda terörle mücadelede çarpışırken kolunu bacağını feda eden, sakat kalan gazimiz ayda sadece 400 milyon lira alırken... Zübeyir Aydar hâlâ vekil maaşı alıyor ise hâlâ devlet bu adama maaş ödüyor ise ‘teröristlere yardım ve yataklık suçu’nu kim-hangi kurum işlemiş oluyor bu durumda?! Siz-biz vergi veren vatandaşlar hesabı kimden soracağız?”
Sağduyulu tüm vekilleri, MHP- CHP-DYP-ANAP-AKP başta tüm siyasi parti mensuplarını da ‘soru sormaya’ davet ediyorum.
Ve aynı çizgide bir başka konuya geçelim. Protest ruh taşıyanlar için. Dr. Adil Serdar Saçan’ın başlattığı önemli bir kampanyayı sizlerle paylaşmak ve katılımcı olmanızı istiyorum (kampanya www.kuvvaimilliye.net adresinde de duyrulmakta) Evet işte Dr. Adil Serdar Saçan’ın ‘ben de yargılanmak istiyorum’kampanyasının metni;
Hakkari Yüksekova’da vatani görevini yapmaktayken, terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralık’ta memleketi Gaziantepte toprağa verildi.
Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu;“Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, o da bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.” Bağrıyanık babanın, Başbakan’a can yangısıyla söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu davranış Başbakan’ın aklına gelmiş ve şehit babasına davayı açmıştı bile. Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.
Bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür’ün yükünü hafifletmeyecek olsa da, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan ben de yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada ‘ben de yargılanmak istiyorum’ diyorsanız tavrınızı ortaya koyun (Adil Bey’e mesaj atın [email protected]. O sizin emallerinizi cevaplayacak ve sizi Ahmet Kömür’ün haklı davasında destek olma konusunda yönlendirecek.) Bunu yapmakla Ahmet Kömür’ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.
Ne dediniz ey aksiyonel okur, gösterin tavrınızı...
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=47189,10,5
***
"Bende yargılanmak istiyorum"
Dr.Adil Serdar Saçan'ın köşesinde başlattığı bir kampanyaya site olarak Kendisini "Türk" hisseden her ziyaretçimizin katılmasını bekliyoruz. Hatta daha geniş kesimlere ulaşa bilmek bakımından bu yazı
Türkiye bütün kavramların içini boşaltan, Nüfus Cüzdanlarından “Dini İslam” ibaresini kaldıran, Dini, Cemaatlere devrederek özelleşttiren, Cami kelimesini “İbadet yeri” ile değiştirerek her köşe başında Apartman Kiliseleri açılmasını sağlayan, en stratejik kurumlarımızı yabancılara satan bir zihniyet
tarafından yönetilmekte. Bu anlayışının şehit cenazelerinde kendilerine gösterilen tepkileri bertaraf etmek ve AB nin taleplerini yerine getirmek adına “Şehitlik” kavramı ilede oynayacağı duyumları alınmaktadır.
Hakkari Yüksekova da vatani görevini yapmaktayken, Terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralıkta memleketi Gaziantepte toprağa verildi. Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu; “Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, oda bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.”
Bağrıyanık babanın, Terör ü “Kürt sorunu” olarak gören Başbakana canyangınıyle söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu yakışıksız davranış Başbakan"ın aklına gelmiş ve Şehit babasına davayı açılmıştı bile.
Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3.Sulh Ceza Mahkemesince 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.
Türk Milletinin şehitlikte dahil bütün değerlerini AB ye girme uğruna feda edenlerin bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür"ün yükünü hafifletmeyecek olsada, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan bende yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada “bende yargılanmak istiyorum” diyorsanız sitemiz üzerinde bulunan resmi TIKLATIN adınızı, soyadınızı ve oturduğunuz ili yazarak Ahmet Kömür e haklı davasında destek olun. Bunu yapmakla yargılanmış olmayacaksınız. Sadece Ahmet Kömür" ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.
http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=5150
***
Başbakan'a hakarete 11 ay hapis cezası
13 Temmuz 2006
Gaziantep'te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı.
3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı.
Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti.
Hakim, Ahmet Kömür'ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.
Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi.
Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin 'Başbakana Hakaret Etmek' suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve davanın sürecinin olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye'deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü.
Kanunların artık suçluyu kollar bir yapıyı aldığını ileri süren Özdemir, “Eve Dönüş' yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:
“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı 'Pişmanlık Yasası' idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda 'Eve Dönüş Yasası' denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye'nin üzerine dört yıldan bu yana kabus gibi çöken zihniyettir.”
İDDİANAMEDEN
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür'ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür'ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli'de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu anımsatıldı.
İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür'ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür'ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği belirtildi.
İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa gereğince yargılanması talep edilmişti.
http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/4746209.asp?gid=71
***
Şehit oğlu için ağıt yakan babaya hapis cezası
logo
13.07.2006
Şehit oğlunun cenaze töreninde ağıtlar yakarken Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği ileri sürülen Ahmet Kömür’e 11 ay hapis cezası verildi.
KABUS GİBİ ÇÖKTÜ
Gazİantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma çıkışında açıklama yapan Ahmet Kömür, böyle bir davada yargılanmaktan gurur duyduğunu söyledi. 11 ay 25 günlük hapis cezası ertelenen Kömür, “Sorgulanması gereken karar değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir” dedi.
VATAN SAĞOLSUN
“Terörİste af çıkaran zihniyetin, şehit cenazesinde o anki duyguyla bir kaç cümle eden babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” diyen Ahmet Kömür, şöyle devam etti: “Teröristler için AB baskısıyla “eve dönüş” adı altında yasa çıkardılar. Oğlum vatanı için şehit oldu ben de vatanım için yargılandım..”
Ailesiyle helalleşti
Yüksekova yakınlarında geçen perşembe operasyona giderken şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen piyade komando onbaşı Halil Kömür 11 Aralık 2005’te memleketi Gaziantep’te törenle toprağa verilmişti.. Onbaşı Kömür, şehit olmadan 4 saat önce ailesini arayıp, “Ben operasyona gidiyorum. Hakkınızı helal edin” diyerek vedalaşmıştı.
Acı yüreğe düşmeye görsün, o zaman bakın kim ne söyler...
Vatan toprağını işgal eden düşman süngüsünden kahramanca direnerek kurtulup “Gazi” unvanını hak eden Antep, 11 Aralık 2005’te yine bir kahramanlık destanı yazıyordu... Piyade Komando Onbaşı Halil Kömür de dedeleri gibi vatan savunması uğruna gözünü kırpmadan şehit olmuştu... Al bayrağa sarılı tabutunun arkasından saf tutanlar, PKK’yı lanetliyordu...
Şehİt babası Ahmet Kömür (üstte ortada), kollarına giren arkadaşlarıyla birlikte adımlarını atarken, yüreğini yakan evlat acısıyla feryat ediyor, PKK’lıları savunanlara lanetler yağdırıyordu... Bu sırada ağzından dökülen sözcüklerden bazıları “hakaret” kabul edilmiş ve kendini bir anda mahkemede bulmuştu... Çünkü yasalar böyle emrediyordu...
Şehit babasına hapis!
Türklüğü aşağılayanlar AB baskısı sonucu hiçbir yaptırımla karşılaşmazken, Ahmet Kömür adlı vatandaş, şehit oğlunun cenazesinde Başbakan’a hakaret ettiği iddiasıyla 11 ay ceza aldı.
Gaziantep’te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı. 3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı. Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti. Hakim, Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.
Suçlu korunuyor
Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi. Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin ‘Başbakana hakaret etmek’ suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve dava süreci olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye’deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü. Mevzuatın artık suçluyu kollar bir hâle geldiğini ifade eden Özdemir, “Eve Dönüş” yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:
Zihniyet sorgulanmalı
“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı ‘Pişmanlık Yasası’ idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda ‘Eve Dönüş Yasası’ denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir.”
Dava yasa gereği açılmış!
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür’ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür’ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli’de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu hatırlatıldı. İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür’ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür’ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği ileri sürüldü. İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa
gereğince yargılanması talep edilmişti.
O’na ceza yok!..
Orhan Pamuk, bir İsviçre gazetesine, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” açıklamasında bulunmuştu. Bunun üzerine TCK’nın 301’inci maddesi gereğince yazar hakkında ‘Türklüğe hakaret’ davası açılmıştı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, “Hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı” şeklinde konuşmuştu... Ve Orhan Pamuk davası düşürülmüştü.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/newsdetail.asp?NewsID=2400
***
Çankaya değil, Yüce Divan Yolu Görünüyor
Yıldıray Çiçek
24.03.2007
Okuduğu bir şiir yüzünden, ilginç bir şekilde cezaevine giren ve bunu kitleleri etkilemek için mazlum ve mağdur duruşunda kullanan ve kendisine iktidara giden süreç yaratan-yarattırılan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi de, bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,şehitlere "Kelle" dediği radyo konuşması ile nasıl bir hukuki süreç yaşayacak herkes merak etmektedir.
O okuduğu şiir cezasını, sahte mazlum ve mağdur duruşunu çevirdi de, bu bölücübaşına gösterdiği saygıyı, şehitlere ettiği saygısızlığı nasıl çevirecek, o da merakın bir başka boyutu olmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, o radyo konuşmasındaki çirkin ifadeleri için savcılıklara suç duyurusu yağmaktadır…
Hadi bakalım, bu konuda da mağdur-mazlum rollerini oynasın da, bizde etkilenelim!
Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü ve varlığını korumakla sorumlu en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına, Türkiye'yi bölmeye çalışanlara saygı duyan birisinin oturma hayali kurmasını, herhalde bu savcılıklara verilen suç duyuruları engelleyecektir.
Herhalde ortaya çıkan bu radyo konuşması ile birlikte, böyle bir hayal kurmaya da utanır hale gelmiştir. Recep Tayyip Erdoğan'ın bırakın bu radyo konuşmasını, dört yılı aşan iktidar sürecinde yaşananları bile incelediğinizde, o makamı aklından bile geçirmemesi lazımdır.
Türkiye'ye her türlü acıyı yaşatmış olan, binlerce kişinin katiline saygı duyan bir kişi, nasıl Türkiye'yi yönetir, akıl alacak gibi değildir.
Cani Apo'ya "Sayın",şehitlere "Kelle" diyen birisi, konuşmanın ortaya çıktığı gün istifa etmesi gerekirken, Recep Tayyip Erdoğan aksine suçlu başkası gibi esiyor-gürlüyor ve sesini baskın çıkartıp, kendini suçlayanları susturmaya çalışıyor.
Klasik, Recep Tayyip Erdoğan taktiğidir. Ama bu taktik bu sefer sökmeyecektir.
Hele Türk milliyetçilerine bu taktik dünde sökmedi, bugünde sökmeyecektir.
Türk milliyetçilerinin başındaki inançlı ve kararlı Lider Dr.Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan'ın şimdi maskesi düşerek, ortaya çıkan gerçek yüzünü daha önceleri de defalarca kamuoyunu göstermeye çalışmıştı ve demişti ki: "Recep Tayyip Erdoğan, İmralı'daki cani ile aynı çizgidedir"
İhaneti, demokrasi masalı ile örtmeye çalışanlar, MHP Lideri'ni Recep Tayyip Erdoğan'ı aşırı eleştirmekle suçlamıştı.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu gibi hallerine şaşırmayanların en başında, Türk milliyetçileri gelmektedir. MHP Lideri Devlet Bahçeli'de bu duruma "Başbakan'ın kırıklarla dolu siyaset çizgisi ve sicili ışığında, bu ibret ve esef verici itiraf bizim için şaşırtıcı olmamıştır." Tespitinde bulunmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana, Türk milliyetçileri onun hakkında ne tespit yaptıysa, hepsi tek tek doğrulanmış ve tescillenmiştir.
Bu tescillenen durum içinde, ne bir iftira, ne de bir yalan bulabilirsiniz.
Hepsi belgeli, hepsi delillidir.
Artık, Recep Tayyip Erdoğan Çankaya yolunu değil, 'Yüce Divan' yolunu öğrense daha iyi olacak…
Türkiye'yi bölmeye çalışan, on binlerce insanı şehit eden Apo canisine "Sayın" diyen birisinin gideceği yer 'Yüce Divan'dan başka bir yer olamaz.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yola gitmek için, her türlü adımı atmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, siyasi pusulası zaten kendisini bu yola götürmek için ayarlıdır, uygundur.
Türk milliyetçileri olarak,"Sayın" ve "Kelle" sözlerinin takipçisi olacağız… Bu söz özürle değil, ancak hukuk yolu ile çözülür.
Biz, bu yolu dört gözle bekliyoruz…
http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?yazid=32&id=2305
***
Bunun hesabını vermeli
Yıldıray Çiçek
21.03.2007
İktidara geldiği günden bu yana ortaya koyduğu eylem ve söylemlerden dolayı (A)ldatma ve (K)andırma (P)artisi olarak anılan AKP'nin başındaki kişi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bebek katili Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,PKK'nın şehit ettiği insanlara "alınan kelle" dediğinin ortaya çıkmasından sonra, maskeleri bir kez daha düşmüş, böylece gerçek yüzleri herkes tarafından da açıkça görülmüş oldu.
Türk milliyetçileri olarak biz, maskelerinin arkasındaki gerçek yüzlerini zaten biliyorduk, Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 yıl önce konuk olduğu Avustralya'nın SBS Radyosu'nda kullandığı bu ifadeler de, haklılığımızın geniş kitlelere yayılmasına vesile oldu.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın o radyo konuşması, haber sitelerinde, televizyon kanallarında gezerken, kendisi de hiçbir şey olmamış gibi Çanakkale'deki 18 Mart kutlamalarında "Türkiye'nin büyüklüğüne inanmayanlar, gelip şehitlerimizin bulunduğu bu memleket haritasına iyi baksın" şeklinde konuşmalar yapmış…
Pişkinliği görüyor musunuz?
Bu tür konuşmalar yaparak, halkı istismar etmek yerine, çıkıp da "erkekçe" , Apo canisine niçin iki kere "Sayın" diye hitap ettiğini ve huzurlarına istismar için gittiği şehitlerimizden niçin "Kelle" diye bahsettiğini anlatsa, siyasi açıdan ahlaklı davranmış olmaz mıydı?
Recep Tayyip Erdoğan, bu konu için zerre kadar açıklama yapmadı, yapamadı. Fakat AKP'li bazı yetkililer Recep Tayyip Erdoğan'ın düştüğü bu durumdan kurtarmak için girişimlerde bulunuyorlar, lafı ağızlarında eveliyor-geveliyor ama "yapmaz o" diyemiyorlar…
Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" demesinin ortaya çıkması ile birlikte, bu konuya AKP'den ilk cevap veren Faruk Çelik olmuştu… Onun açıklamaları da zaten hep günü kurtarmaya yönelik olduğu için, kimse dikkate almadı. Bu konuda en komik açıklamayı Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen yapmış…
Tüzmen demiş ki: "Kimse bunu çarpıtmaya çalışmasın"
Sayın Tüzmen, burada çarpıtılacak ne var, herşey ortada… Geldiği günden bu yana, PKK'nın kavramlarını kullanan, PKK'lıları Başbakanlık konutunda, T.B.M.M'de ağırlayan, PKK'lılarla sarmaş-dolaş olmuş iktidarın en başındaki adam, kavram birlikteliği yaptığı katil başına "Sayın" demiş, daha önceleri de saygısızlık ettiği şehitlerimize "Kelle" demiş…
Gerçekleri çarpıtmaya çalışan sizlersiniz…
Yok eğer "katil başına "saygılarını" sunuyor, şehitleri de "kelle" diye küçümsüyor, çarpıtmayın, Tayyip Erdoğan'ın sözleri çok açık" diyorsanız amenna.
Türk milleti, birçok konuda PKK'lılarla ve PKK'nın başındaki cani ile aynı çizgiye düşmüş olan AKP'nin gerçek yüzünü görmüştür.
Tayyip Erdoğan'ın şehitlerimizi küçümsemek için kullandığı "kelle" ifadesi aslında rasgele seçilmiş değildir. Dağdaki çakalların telsiz konuşmalarındaki "Falan karakolu bastık, şu kadar kelle aldık" sözleriyle üst üste koyarsanız, Tayyip Erdoğan "kelle" ifadesini bilerek ve isteyerek kullandığını anlarsınız.
Her konuda olduğu gibi lügat anlamında da PKK ile paralellik gösteren Tayyip Erdoğan'a, İmralı'daki cani yine çıkıp, "Başbakanın bu söyledikleri de bizim söylemlerimizdir" açıklaması yaparsa hiç şaşırmayınız.
Şu hale bakar mısınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin başında, Türkiye'yi bölmeye çalışan, binlerce askeri, polisi ve sivil vatandaşı öldürten APO isimli yaratığa "Sayın" diyen birisi var… Ve bu kişi, başbakanlık makamını yeterince işgal ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi de cumhurbaşkanlığı hayali ile yatıp, kalkmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı için nabız yoklamak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin savcılarına bölücü örgütün başındaki caniye "Sayın" diyerek gösterdiği saygının hesabını vermelidir.
AKP iktidarının güdümünde hareket eden ve aralarında "tamamen duygusal" ilişki olan medyanın büyük bir bölümü, Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" dediği konuşmayı yayınlamayarak, her zamanki görevlerini yerine getirmiştir. Resmen saklamış ve gizlemişlerdir.
Türk milliyetçileri, bu işin peşini bırakmayacaktır. Bu mesele basit bir mesele değildir. Bu durumu basitleştirmeye çalışanlar, kesinlikle Türkiye'den yana olmayanlardır.
Türkiye'den yana olanların, yani Türk Milliyetçilerinin Lideri Dr.Devlet Bahçeli, bu konuda gerekli açıklamayı yapmıştır.
Sayın Bahçeli, MHP'nin 3.Bölge İstişare toplantısının gerçekleştiği Bursa'da, Recep Tayyip Erdoğan'a şu şekilde seslenmiştir:
"Anlaşılmaktadır ki bugün başlatılan "Sayın Öcalan" ihanet kampanyasının fikir babası ve ilham kaynağı Başbakan'ın kendisidir. Yalnızca ve yalnızca bu rezalet ve ihanet ifadesi bile, Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına engel olması gereken yeterli bir belgedir. Başbakan bu konuşmasında, geçtiğimiz aylarda aziz Mehmetçiklerimize yönelik "yan gelip yattıklarına" dair hakaretinin perde gerisini de aralamış bulunmaktadır. Başbakan, şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin ağzından çıkmamış bir aşağılama yolunu seçmiş ve PKK terörüne maruz kalmış şehitlerimizi ve can vermiş vatandaşlarımızı "kelle" olarak tarif etmiştir. Başbakan, biliniz ki binlerce tertemiz şehidimize, ancak size çok yakışır bir mezbaha kültürü ile hitap etmenizi şiddetle ve nefretle kınıyor ve reddediyorum. Sizi bir kez daha büyük Türk milletinden ve şehitlerimizden özür dilemeye ve milletimizin yüksek merhametine sığınmaya çağırıyorum."
Her Türk milliyetçisi, her vatansever başımızdaki tehlikeyi kapı kapı, köy köy, kasaba kasaba anlatmalıdır. Türkiye, AKP iktidarında yeterince kaybetmiştir. Bundan sonrası için bu kaybın önüne geçilmelidir.
Türkiye, bebek katili Apo'ya "Sayın" diyerek saygıda kusur etmeyen, şehitlere "Kelle" diyerek aşağılayan Recep Tayyip Erdoğan'a gereken dersi vermek için, Türk milliyetçiliğinin tek adresi MHP'de toplanmalıdır.
Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan'dan sorulacak hesap bir hayli çoğaldı. Bu hesapları da, ancak Türk milliyetçileri sorabilir.
http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?id=2273&yazid=32
***
Kürt İslam Faşizmine Geçit Yok
Kellemin içindeki için kellemi koymuşum!..
Kapak
Utku Erişik
1921 yılının ilk günü Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya adlı geminin güvertesinde pamuk çuvalları arasında kendilerini gizlemiş dört şair de vardır.
Bugün uluslararası ödüller alabilmek için yurtdışındaki paneller ve yayınlar aracılığıyla memleketini karalayan edebiyatçıların, halktan uzak tüm entelektüel çöplüklerin horozu olmak için yarışanların bunu iyi kavraması gerek. Milli Mücadele, şiir denizinde yüzdürdükleri kâğıt gemilerini kıyıya çekip, onları düşmana teslim etmemek için gerekirse yakabilen şairler ister. Milli Mücadele, askerinin başına çuval geçirilerek aşağılandığı bir ortamda, çuvallar arasına gizlenmeyi göze alabilecek şairler ister. Kız Kulesi yakınlarında durdurularak İşgal Kuvvetleri’nce denetlenen Yeni Dünya, bu şairlerimizi pamuk çuvalları arasında gizleyerek, Milli Mücadele’ye katılmaları için İnebolu’ya götürmektedir…
İçlerinden biri, henüz yirmi yaşına bile basmamıştır ve babasının iznini dahi almadan yola çıkışını şöyle anlatır:
“Vapura Sirkeci’den bindik. Kara kuru, yamyassı bir vapur… Hani şu kolacıların ütüleri vardır ya, onlara benziyor. Kamaramıza girdik; duvarlarında hamamböcekleri dolaşıyor. Daracık, cehennem gibi de sıcak… Faruk Nafiz, başını lumboza dayadı: ‘İstanbul’u bir daha görmeyecek miyiz? Gidiş var da, dönüş yok mu?’ diye ağladı. (…) Direkleri tel örme bir Amerikan zırhlısının yanından geçiyoruz. Kız Kulesi dolaylarında, Beşiktaş önlerinde, Boğaz’ın büklümlerinde kımıldanacak yer yok. İstanbul denizinin üstü, dretnotlarla, kruvazörlerle, torpidolarla, alaca bulaca boyanmış taşıt gemileriyle tıklım tıklım. Bu düşman bu hor görücü, bu kurşuni çelik kalabalığını kaç kere seyrettim içim öfkeden burkularak; ama şimdi onlara kendime güvenerek bakıyorum. İstanbul denizinin içinde, dibinde, kefalden, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umrumda değil, Anadolu’ya gidiyorum, Mustafa Kemal Paşa’ya!”
75 saat süren bir yolculuk sonunda gemi İnebolu’ya varır. Şairler, Ankara’ya geçmek için haber beklemeye başlarlar. O arada, dört şair iki fire verir.
Yusuf Ziya, İngiliz destekçisi Refi Cevat Ulunay’ın Alemdar gazetesinin edebiyat sayfası yönetmeni ve yazarı olduğu için; Faruk Nafiz de, Damat Ferit Paşa’dan nişan almış bir şair olduğu için İstanbul’a geri gönderilir.
Kalan iki şairimizden biri Vâlâ Nureddin’dir. Diğeri ise…
Diğerine geçmeden önce, bugünkü manzara-i umumiyeye bakalım…
Salt edebiyatta değil, kalemin oynadığı her alanda korkunç bir sessizlik sürmekte. Sessiz kalmayanlar kimler mi? Yazılı basındaki, müstemleke valisi patronlarının bıçkın delikanlıları… Sessiz kalmayanlar kimler mi? “Özgürlük”, “insan hakları” ve “demokrasi” söylemleri adı altında, emperyalizmle işbirlikçi tutumlar sergileyenler… Bunlar; Türkiye’nin ne günlerden geçtiğini çözümleyebilmek yeteneğinden yoksun, ucuz bir azınlık borazancılığı, sözde ezilmiş halklar sözcülüğü, iğrenç bir Batı yardakçılığı içinde halkı kandırmakla meşguller… Değil çuvallar arasında kendilerini gizleyerek Milli Mücadele için yola çıkabilmek, mümkün olsa hemen çuvallarını sırtlarına alıp kaçacaklar… İçlerinden bazıları da “tehlikenin farkındadır” ve kendisini “Kemalist” diye tanımlarken, sinsi satırlar arasında açtıkları parantezle aslında ne olduklarını açıklarlar: (Ali) Kemalist!..
Ülkenin başında bir molla diktası vardır, umurlarında olmaz… Cumhuriyetin temeli milim milim oyulmaktadır, umurlarında olmaz… Atatürk’ün yüce şahsına hakaretler, küfürler edilir, umurlarında olmaz… Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki uyarılarımızı, bir kaşık suda kopardığımız fırtına görüp, bizi “demokrasiye tahammülü olmayan 1923 artığı” yazarlar ilan ederler… Tarafımca görülmektedir ki; 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız o yürek yakan depremi dinden uzaklaşmamıza, içkiye, kumara, fuhuşa saplanmamıza yorarak “7.5 yetmedi mi?” pankartı açanlara, onların iktidardaki uzantılarına ve basındaki kalemşörlerine 19.23 yetmemiştir!..
Türk Ulusu, artık şunu çok açık bir şekilde anlamalıdır:
Fethullah Gülen’in “Cennetlik bir devlet adamı” ilan ettiği Kenan Evren için, teröristbaşı Apo “O bir askeri deha” demişti… Aynı Kenan Evren, Türkiye’yi 8’e bölecek bir eyalet sistemini savunuyor ve Tayyip Erdoğan’ı açıkça destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın Fethullah Gülen hakkında ne düşündüğünü söylemeye bile gerek yok; ama PKK terör örgütünün başı Apo için “Sayın Öcalan” demesi sanırım, şu küçücük paragrafta bile anlaşılabilecek tehlike üçgenini tamamlıyor.
“Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım. Aramızdaki fark çok büyük…”
Aynı konuşmasının devamında ise, Güneydoğu’da güvenlik güçlerimizce yürütülen operasyonları “militarist bir yaklaşım” olarak nitelendiriyor.
Şimdi şunu söyleyebiliriz:
Tayyip Erdoğan’a göre, PKK terörünün katlettiği binlerce şehidimiz “kelle”, kundaktaki bebeğe varana dek öldüren Apo “sayın”…
Peki o zaman siz “sayın” Tayyip Bey, 1984’ten bugüne kadar kaç “kelle” görüyorsunuz?
Harp Okulu’ndan yeni mezun gencecik kaç teğmen “kelle”si var?
Memleketin tek maaşlı kaç evinin umudu, siz Hikmetyar’ın dizi dibine çökerken üniversitesini bitirip de Cudi tepelerinde vatan uğruna ölüme koşmuş kaç asteğmen “kelle”si var?
Kaç Mehmetçik, anasının, babasının, sevdiğinin özlemi içinde, terhisine günler kala sizin “kelle” hesabınız içine giriyor?
Yine de sakin düşünelim…
Bağnazlığın, yobazlığın, cahilliğin geldiği aşamayı iyi değerlendirelim; ama…
Atatürk’ün yazdığı “Yurttaşlık Bilgileri” kitabının “Bağnazlığı Aşma” bölümünü açalım:
“Hoşgörüyü gerçekten bir aldırmazlık ölçüsüne vardırmamak gerekir. Bu çok önemlidir.
Gerçi özgür olmak, herkesin hakkıdır; bunun için gerçek özgürlükçüler, özgürlükten yana olmayanlara karşı daha geniş davranılmasını isterler. Fakat bunların hiçbir zaman elleri ayakları bağlı kurbanlık koyun durumuna boyun eğecekleri kesinlikle sanılmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, kimi insanlar geleceği, geçmişin arasından görmekte direnirler. Bunlar, ilgimizi kestiğimiz geleneklere karşı bağlılığın kesinlikle yeniden sağlanmasını isterler. Bu tür insanlar, kendisinin inandığı gibi inanmayan kimseleri, istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede hissederler.”
Bugün Şeriatçı cephe, kendini cenderede hissetmektedir; çünkü karşılarında istedikleri gibi ezemedikleri Atatürkçüler durmaktadır!.. İçindeki hoşgörüyü “aldırmazlık” boyutuna getirenler de, yaptıkları hatadan dönsünler bir an önce… Kendilerine asla hoşgörü gösterilmeyecek karanlık günler gelmeden!
Şimdi yeniden İnebolu’da bıraktığımız genç şaire dönelim yüzümüzü… Bu genç şair, İnebolu’daki ikinci gününde babasına bir kart yollar:
“Sevgili Babacığım,
İki gündür İnebolu’dayız. Sıhhatim çok iyidir. Belki iki üç güne kadar Ankara’ya hareket edeceğiz. Halamın, sizin, eniştemin ellerinden, çocukların gözlerinden öperim. Mektuplarınızı beklerim. Karadeniz seyahati gayet iyi geçti. Burada adeta yaz mevsimi. Tabiat gayet güzel…”
İmza: Nâzım...
Ve Nâzım Hikmet’in “Bir Komik Adem” adlı şiirinden şu çok sevdiğim dizeleri de okuyalım yeri gelmişken:
Ben:
geniş omuzlarımda dimdik bir kelle
taşıyorum.
Ve yaşıyorum:
Kellemin
içindeki
için…
(…)
Çıkmak istediğim yaldızlı bir merdiven
yok.
Kalbimin elinde ipekli eldiven yok…
Çıplak bir yumruk gibi kalbimi
soymuşum.
Kellemin
içindeki
için,
kellemi koymuşum…
Artık şehit cenazesi görmek istemediklerini söyleyenlere “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” diyen Erdoğan, tüm Türk Ulusu’na göstermiştir ki, şehit Er Doğan’ın ve onun ana-babasının halinden anlamamaktadır…
Şimdi psikologlara soralım:
Sempatinin “s”sinden bile yoksunsa eğer biri, “empati” de mi kuramaz?
Sözün özü:
Atatürkçüler, “kelleleri içindeki için, kellelerini koymuştur”… Tıpkı vatanı için ölen tüm şehitlerimiz gibi… Günden güne cendereye sıkışan “bir komik Adem”inse kim olduğu ortadadır!1
http://www.turksolu.org/132/erisik132.htm
ilk mesajdan sonra devamı gelecek...
Başbakan'dan:
Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı,
Şehitlere "Kelle" Hakareti,
Şehit Babasına "Hapis" Cezası!!!
GÜNEŞ
29 Haziran 2007
Cumhuriyet tarihinde ilk defa görevdeki bir Başbakan için mahkeme kararında 'Şüpheli' ifadesi kullanıldı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Erdoğan hakkında, Apo'ya 'Sayın Öcalan' ve şehitlere 'Kelle' dediği için verdiği 'takipsizlik' kararı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Mahkeme kararında, Erdoğan hep 'Şüpheli' sıfatı ile anıldı.
TAM 7 DEFA
TAM 7 defa 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan..' ifadesi kullanılan kararda Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'Takipsizlik' kararının zaman aşımına dayanarak verdiği hatırlatıldı ve 'Anayasa'nın 83. Maddesi gereği milletvekilliği sürerken zaman aşımı işlemez' denildi.
BAŞI DERTTE
'SUÇU ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek' suçlarından yargılanması istenen 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan', dokunulmazlıklar kaldırıldığı veya bir seçim kazasına uğrayıp da Meclis'e giremediği takdirde kendini hakim karşısında bulacak.
Sayın şoku
Erdoğan'ın, Apo'ya 'sayın', şehitlere de 'kelle' dediği için yargılanmasına karar verildi
BAŞBAKAN Erdoğan'ın, 7 yıl önce AKP lideri sıfatıyla Avustralya'da katıldığı bir radyo programında kullandığı, 'Ben düşüncelerimden dolayı hapis yattım. Sayın Öcalan, aldığı kellerin hesabını veriyor' sözüyle ilgili yargı süreci yeniden başladı. Ankara Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, savcılığın bu konuda daha önce verdiği takipsizlik kararını kaldırdı.
FEZLEKE HAZIRLANACAK
MAHKEME Başkanı Osman Kaçmaz, savcılığın, '5 yıllık zamanaşımı doldu' ve 'Başbakan Erdoğan, bu sözleri suç kastıyla söylemedi' gerekçesiyle verdiği takipsizlik kararını, 'Milletvekilliği süresinde zamanaşımı işlemez. Erdoğan da, 2003 yılında milletvekili seçildi. Dolayısıyla o tarihte zamanaşımı dolmamıştı' gerekçesiyle aldı. Mahkemenin aldığı bu kararın kesin olduğu ve savcılığın, bu karardan sonra Erdoğan'ın 'yargılanması için dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen bir fezlekeyi Meclis'e göndermesi gerektiği' bildirildi.
(ANKA)
http://www.gunes.com/2007/06/29/manset/manset.html
***
Erdoğan'a 'Sayın Öcalan' şoku
28.06.2007
Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözü nedeniyle yapılan incelemede Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararını kaldırdı
Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözleri nedeniyle yapılan incelemede "Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur" diyen Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 'zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği' gerekçesiyle kararı kaldırdı. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Bu nedenle takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM'ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi.
Erdoğan'ın, Avustralya'daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan'dan iki kez "sayın" ve şehitlerden de "kelle' diye söz ettiği ileri sürülmüştü. DTP yöneticileri 'Sayın Öcalan' ifadesini kullandıkları için mahkûm edilmeye başlanınca, başta CHP muhalefet Erdoğan'ın sözlerini gündeme getirmişti. Erdoğan aleyhine 10 ayrı suç duyurusu da yapılınca Ankara Başsavcılığı, TCK'nın 'Suçu ve suçluyu övmek' başlıklı 215. maddesi uyarınca Erdoğan hakkında inceleme başlatmıştı.
Erdoğan'ın konuşmalarının yer aldığı kasetleri inceledikten sonra kararını oluşturan Başsavcılık, hem 'söz konusu ifadelerin suç işleme kastıyla söylenmediği, dolayısıyla konuşmada suç unsurunun bulunmadığı' hem de 'zamanaşımının dolduğu' hesabıyla Erdoğan hakkında takipsizlik kararı vermişti. Takipsizlikle kapandı sanılan dosyada önemli bir gelişme oldu. Radikal'in edindiği bilgiye göre, Ankara Başsavcılığı'nın takipsizlik kararına itiraz edildi. Bu itiraz da yasa gereği Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'nca incelenerek karara bağlandı. Başkanlık, Erdoğan hakkındaki takipsizlik kararını hem "Zamanaşımı süresi dolmamıştır" hem de "Delillerin mahkemece takdir edilmesi gerekir" görüşleriyle takipsizlik kararını kaldırdı. Erdoğan hakkında yargılama gereğine işaret edilen karar, Başsavcılığa gönderildi.
Şimdi ne olacak?
Yargı çevrelerinde şimdi ne olacağı konusunda öne çıkan görüşler şöyle:
KARAR KESİN:
Takipsizliği kaldıran mahkeme kararı, itiraz üzerine verildiği için kesin: Başsavcılığın direnme hakkı yok.
YÜCE DİVAN PROSEDÜRÜ OLMAZ:
Erdoğan, soruşturulan suçu işlediğinde bakan-başbakan değildi. Dolayısıyla suçu görev sırasında işlediği kabul edilemeyeceği için, bakanlarla ilgili ancak TBMM Soruşturması yapılabileceğini şart koşan Anayasa maddesi uygulanmaz.
FEZLEKE ŞART:
Suç göreviyle ilgili olmadığından Başsavcılık işleme yetkili, ancak halen milletvekili olması nedeniyle Erdoğan hakkında yine doğrudan dava açamayacak. Başsavcılığın yapması gereken işlem, dava açılabilmesi için Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyerek TBMM'ye göndermek.
Şimdi, gözler Başsavcılığın ne yapacağına çevrildi. Fezleke hazırlanır ve dokunulmazlığı kaldırılırsa Erdoğan iki yıl hapisle yargılanabilecek. "Sayın Öcalan" sözleri nedeniyle DTP'li Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk altışar ay hapse mahkâm edilmişti.
http://www4.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=125580&Categoryid=1
***
logo
'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI
'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI
29.06.2007
Türk milletini sevindiren haber, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden geldi. Mahkeme, terörist başına “sayın Öcalan” diye hitap eden AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan için verilen takipsizlik kararını kaldırdı.
Şehitlerimizden de “kelle” olarak bahseden Tayyip Erdoğan, suçlu bulunursa hapisle cezalandırılacak.
Başbakan Erdoğan hakkında ‘Sayın Öcalan’ sözleri nedeniyle yapılan incelemede, “Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur” diyen Ankara Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği’ gerekçesiyle kararı kaldırarak, şüpheli Tayyip Erdoğan hakkında kamu davası açılmasına karar verdi. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan’ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM’ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi. Erdoğan’ın, Avustralya’daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı programdaki konuşmada Abdullah Öcalan’dan iki kez “sayın” ve şehitlerden de “kelle’ diye söz ettiği ileri sürülmüştü.
Fezleke istenmeli
Büyük Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Kemal Kerinçsiz, “Karar kesin karardır. Savcılık Anayasanın 100. maddesi uyarınca TBMM’den soruşturma izni almasına mahal yoktur. Suçun işlendiği tarihte Erdoğan, Başbakan ve Bakan değildir” dedi. Kerinçsiz şunları söyledi: “Savcı, Erdoğan’ın dokunulmazlığını kaldırılmasını istemeli. Dokunulmazlık kalktığında kamu davası açmalıdır. 22 Temmuz’da Erdoğan’ın milletvekilliği sona ereceğinden savcılık soruşturmaya devam ederek yeniden milletvekili seçilinceye kadar kamu davası açabilme imkanına sahiptir.”
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberler/sayin-ocalana-kamu-davasi.html
Başbakan'dan Şehit Babasına hapis ikramı
Bekir Öztürk
Hatırlarsanız AKP de bir aklı evvel “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir kitap bastırıp bir milyon adet halka dağıtmayı düşünmüşlerdi. Kitap basıldı mı? dağıtıldı mı? Bilmiyorum ama dağıtılsa haberimiz olurdu her halde. Ama iyiki gecikmiş bakın çok önemli bir “ilk” daha çıktı. Hatırlarsanız bu haber çıktığında bizde “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir makale yayınlamış ve özetle;
-İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın kendisine halini arz etmek
isteyen bir çiftçiye “Artistlik yapma lan, ananı da al git” dediğini
-İlk kez bir Tarım Bakanı’nın çiftçiye “Gözünüzü toprak doyursun”
dediğini
-İlk kes bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “Ben adeta ülkemi
pazarlamakla mükellefim” dediğini yazmıştık.
Aslında haklarını inkar etmemek lazım bu alanda o kadar çok “ilk” lere
imza attılarki bunları bir değil on kitap yazsak az olur.
En son bir ilkleri var ki evlere şenlik.
Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde vatani görevini yaparken, terör örgütünün açtığı taciz ateşi sonucu şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür’ün babası Ahmet Kömür cenaze töreninin yapıldığı gün "Vatan sağolsun, bir oğlum daha var onun da canı bu vatana feda olsun, Türklüğünden utanan Başbakan utansın" dediği için Türkiye Cumhuriyetinin bir türlü “Türküm” diyemeyen Başbakanı tarafından mahkemeye verildi.
Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi görülen davada tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi.
Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa Adalet Sistemi ile ilgili çok ciddi bir gelişmemi var. Bu aralar mahkemeler çok hızlı karar veriyorlar, Mesela Şemdinli davasında PKK ve bir cümle Türk Düşmanlarını sevindirecek kararın açıklanması sadece birkaç ay sürdü. Hem de kökü çok derinlerde, çok değişik bağlantılar çıkabilir iddialarına rağmen.
Evet “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” kitabının sevgili yazarları bu ilk’i de kitabın bir yerine sıkıştırırsınız sanıyorum. Bakalım seçmen sizin hakkınızda vicdan’ın da yazdığı kitapta ne yazacak.
http://www.kuvvaimilliye.net/author_article_detail.php?id=71
***
Okuyun ve gereğini yapın ey okur
Güler Kömürcü
21.07.2006
Şair ne kadar da doğru söyledi, beni de bu havalar mahvetti, aklım, yüreğim sıcak bir esintinin ardına takılıp Cudi’ye, Bilikan Vadisi’ne firar etti, bedenim her ne kadar cehennem ateşleriyle kavrulan Teşvikiye’de olsa da, 21 gramlık ruhum astral seyahatlerde, zirveyle vadi arasında geziniyor, hafta sonu da kimbilir Hezil kıyısında şahmarana dönüşüveririm! (Aç gözlerini Kezban, derhal ciddiyet... Tamam, açtım, vazife başındayım) Yüksek sesli düşünmeler-sizinle kalpten kalbe özel fısıldaşmalardan sonra gelelim asıl konumuza ey değerli okur;
Bugün ‘kelimenin bittiği yere’ davet ediyorum sizi, protest ruhunuzu ateşleyin, milli mücadelenin kahramanlarından (benim rol modellerimden) kuşçu başı Eşref’in dediği gibi, ‘söylem adamlığına son verelim artık, eylem adamı’ olmak zorundayız, demokratik ortamda sivil tepkilerle- yüksek sesle dik duruşlar sergileme zamanındayız, vatan sıkıntılı bir süreçte... Bakın bir değerli okur nasıl yüksek sesle sizi duyarlı olmaya çağırıyor, dikkatli okuyun ve gereğini yapın, mesala kendi yöre milletvekillerinizi göreve davet edin, ilgili ve yetkili makamları harekete geçirin;
* “Dünkü Özgür Gündem gazetesinde, PKK/KONGRA-GEL Genel Başkanı Zübeyir Aydar’ın tehdit ve Türk Devleti’ne meydan okuma mahiyetindeki beyanatları var. Zübeyir Aydar geçtiğimiz yıllarda (19. dönem) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak görev yaptı. Şimdi ise Meclis’e, devlete, T.C’ye sövüyor.
Ama eski milletvekili olduğu için hâlâ o sövdüğü devletten ayda yaklaşık 5 milyar lira maaş alıyor. Diğer yanda terörle mücadelede çarpışırken kolunu bacağını feda eden, sakat kalan gazimiz ayda sadece 400 milyon lira alırken... Zübeyir Aydar hâlâ vekil maaşı alıyor ise hâlâ devlet bu adama maaş ödüyor ise ‘teröristlere yardım ve yataklık suçu’nu kim-hangi kurum işlemiş oluyor bu durumda?! Siz-biz vergi veren vatandaşlar hesabı kimden soracağız?”
Sağduyulu tüm vekilleri, MHP- CHP-DYP-ANAP-AKP başta tüm siyasi parti mensuplarını da ‘soru sormaya’ davet ediyorum.
Ve aynı çizgide bir başka konuya geçelim. Protest ruh taşıyanlar için. Dr. Adil Serdar Saçan’ın başlattığı önemli bir kampanyayı sizlerle paylaşmak ve katılımcı olmanızı istiyorum (kampanya www.kuvvaimilliye.net adresinde de duyrulmakta) Evet işte Dr. Adil Serdar Saçan’ın ‘ben de yargılanmak istiyorum’kampanyasının metni;
Hakkari Yüksekova’da vatani görevini yapmaktayken, terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralık’ta memleketi Gaziantepte toprağa verildi.
Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu;“Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, o da bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.” Bağrıyanık babanın, Başbakan’a can yangısıyla söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu davranış Başbakan’ın aklına gelmiş ve şehit babasına davayı açmıştı bile. Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.
Bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür’ün yükünü hafifletmeyecek olsa da, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan ben de yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada ‘ben de yargılanmak istiyorum’ diyorsanız tavrınızı ortaya koyun (Adil Bey’e mesaj atın [email protected]. O sizin emallerinizi cevaplayacak ve sizi Ahmet Kömür’ün haklı davasında destek olma konusunda yönlendirecek.) Bunu yapmakla Ahmet Kömür’ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.
Ne dediniz ey aksiyonel okur, gösterin tavrınızı...
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=47189,10,5
***
"Bende yargılanmak istiyorum"
Dr.Adil Serdar Saçan'ın köşesinde başlattığı bir kampanyaya site olarak Kendisini "Türk" hisseden her ziyaretçimizin katılmasını bekliyoruz. Hatta daha geniş kesimlere ulaşa bilmek bakımından bu yazı
Türkiye bütün kavramların içini boşaltan, Nüfus Cüzdanlarından “Dini İslam” ibaresini kaldıran, Dini, Cemaatlere devrederek özelleşttiren, Cami kelimesini “İbadet yeri” ile değiştirerek her köşe başında Apartman Kiliseleri açılmasını sağlayan, en stratejik kurumlarımızı yabancılara satan bir zihniyet
tarafından yönetilmekte. Bu anlayışının şehit cenazelerinde kendilerine gösterilen tepkileri bertaraf etmek ve AB nin taleplerini yerine getirmek adına “Şehitlik” kavramı ilede oynayacağı duyumları alınmaktadır.
Hakkari Yüksekova da vatani görevini yapmaktayken, Terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralıkta memleketi Gaziantepte toprağa verildi. Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu; “Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, oda bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.”
Bağrıyanık babanın, Terör ü “Kürt sorunu” olarak gören Başbakana canyangınıyle söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu yakışıksız davranış Başbakan"ın aklına gelmiş ve Şehit babasına davayı açılmıştı bile.
Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3.Sulh Ceza Mahkemesince 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.
Türk Milletinin şehitlikte dahil bütün değerlerini AB ye girme uğruna feda edenlerin bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür"ün yükünü hafifletmeyecek olsada, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan bende yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada “bende yargılanmak istiyorum” diyorsanız sitemiz üzerinde bulunan resmi TIKLATIN adınızı, soyadınızı ve oturduğunuz ili yazarak Ahmet Kömür e haklı davasında destek olun. Bunu yapmakla yargılanmış olmayacaksınız. Sadece Ahmet Kömür" ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.
http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=5150
***
Başbakan'a hakarete 11 ay hapis cezası
13 Temmuz 2006
Gaziantep'te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı.
3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı.
Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti.
Hakim, Ahmet Kömür'ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.
Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi.
Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin 'Başbakana Hakaret Etmek' suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve davanın sürecinin olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye'deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü.
Kanunların artık suçluyu kollar bir yapıyı aldığını ileri süren Özdemir, “Eve Dönüş' yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:
“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı 'Pişmanlık Yasası' idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda 'Eve Dönüş Yasası' denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye'nin üzerine dört yıldan bu yana kabus gibi çöken zihniyettir.”
İDDİANAMEDEN
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür'ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür'ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli'de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu anımsatıldı.
İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür'ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür'ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği belirtildi.
İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa gereğince yargılanması talep edilmişti.
http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/4746209.asp?gid=71
***
Şehit oğlu için ağıt yakan babaya hapis cezası
logo
13.07.2006
Şehit oğlunun cenaze töreninde ağıtlar yakarken Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği ileri sürülen Ahmet Kömür’e 11 ay hapis cezası verildi.
KABUS GİBİ ÇÖKTÜ
Gazİantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma çıkışında açıklama yapan Ahmet Kömür, böyle bir davada yargılanmaktan gurur duyduğunu söyledi. 11 ay 25 günlük hapis cezası ertelenen Kömür, “Sorgulanması gereken karar değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir” dedi.
VATAN SAĞOLSUN
“Terörİste af çıkaran zihniyetin, şehit cenazesinde o anki duyguyla bir kaç cümle eden babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” diyen Ahmet Kömür, şöyle devam etti: “Teröristler için AB baskısıyla “eve dönüş” adı altında yasa çıkardılar. Oğlum vatanı için şehit oldu ben de vatanım için yargılandım..”
Ailesiyle helalleşti
Yüksekova yakınlarında geçen perşembe operasyona giderken şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen piyade komando onbaşı Halil Kömür 11 Aralık 2005’te memleketi Gaziantep’te törenle toprağa verilmişti.. Onbaşı Kömür, şehit olmadan 4 saat önce ailesini arayıp, “Ben operasyona gidiyorum. Hakkınızı helal edin” diyerek vedalaşmıştı.
Acı yüreğe düşmeye görsün, o zaman bakın kim ne söyler...
Vatan toprağını işgal eden düşman süngüsünden kahramanca direnerek kurtulup “Gazi” unvanını hak eden Antep, 11 Aralık 2005’te yine bir kahramanlık destanı yazıyordu... Piyade Komando Onbaşı Halil Kömür de dedeleri gibi vatan savunması uğruna gözünü kırpmadan şehit olmuştu... Al bayrağa sarılı tabutunun arkasından saf tutanlar, PKK’yı lanetliyordu...
Şehİt babası Ahmet Kömür (üstte ortada), kollarına giren arkadaşlarıyla birlikte adımlarını atarken, yüreğini yakan evlat acısıyla feryat ediyor, PKK’lıları savunanlara lanetler yağdırıyordu... Bu sırada ağzından dökülen sözcüklerden bazıları “hakaret” kabul edilmiş ve kendini bir anda mahkemede bulmuştu... Çünkü yasalar böyle emrediyordu...
Şehit babasına hapis!
Türklüğü aşağılayanlar AB baskısı sonucu hiçbir yaptırımla karşılaşmazken, Ahmet Kömür adlı vatandaş, şehit oğlunun cenazesinde Başbakan’a hakaret ettiği iddiasıyla 11 ay ceza aldı.
Gaziantep’te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı. 3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı. Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti. Hakim, Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.
Suçlu korunuyor
Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi. Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin ‘Başbakana hakaret etmek’ suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve dava süreci olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye’deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü. Mevzuatın artık suçluyu kollar bir hâle geldiğini ifade eden Özdemir, “Eve Dönüş” yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:
Zihniyet sorgulanmalı
“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı ‘Pişmanlık Yasası’ idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda ‘Eve Dönüş Yasası’ denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir.”
Dava yasa gereği açılmış!
Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür’ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür’ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli’de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu hatırlatıldı. İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür’ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür’ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği ileri sürüldü. İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa
gereğince yargılanması talep edilmişti.
O’na ceza yok!..
Orhan Pamuk, bir İsviçre gazetesine, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” açıklamasında bulunmuştu. Bunun üzerine TCK’nın 301’inci maddesi gereğince yazar hakkında ‘Türklüğe hakaret’ davası açılmıştı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, “Hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı” şeklinde konuşmuştu... Ve Orhan Pamuk davası düşürülmüştü.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/newsdetail.asp?NewsID=2400
***
Çankaya değil, Yüce Divan Yolu Görünüyor
Yıldıray Çiçek
24.03.2007
Okuduğu bir şiir yüzünden, ilginç bir şekilde cezaevine giren ve bunu kitleleri etkilemek için mazlum ve mağdur duruşunda kullanan ve kendisine iktidara giden süreç yaratan-yarattırılan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi de, bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,şehitlere "Kelle" dediği radyo konuşması ile nasıl bir hukuki süreç yaşayacak herkes merak etmektedir.
O okuduğu şiir cezasını, sahte mazlum ve mağdur duruşunu çevirdi de, bu bölücübaşına gösterdiği saygıyı, şehitlere ettiği saygısızlığı nasıl çevirecek, o da merakın bir başka boyutu olmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, o radyo konuşmasındaki çirkin ifadeleri için savcılıklara suç duyurusu yağmaktadır…
Hadi bakalım, bu konuda da mağdur-mazlum rollerini oynasın da, bizde etkilenelim!
Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü ve varlığını korumakla sorumlu en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına, Türkiye'yi bölmeye çalışanlara saygı duyan birisinin oturma hayali kurmasını, herhalde bu savcılıklara verilen suç duyuruları engelleyecektir.
Herhalde ortaya çıkan bu radyo konuşması ile birlikte, böyle bir hayal kurmaya da utanır hale gelmiştir. Recep Tayyip Erdoğan'ın bırakın bu radyo konuşmasını, dört yılı aşan iktidar sürecinde yaşananları bile incelediğinizde, o makamı aklından bile geçirmemesi lazımdır.
Türkiye'ye her türlü acıyı yaşatmış olan, binlerce kişinin katiline saygı duyan bir kişi, nasıl Türkiye'yi yönetir, akıl alacak gibi değildir.
Cani Apo'ya "Sayın",şehitlere "Kelle" diyen birisi, konuşmanın ortaya çıktığı gün istifa etmesi gerekirken, Recep Tayyip Erdoğan aksine suçlu başkası gibi esiyor-gürlüyor ve sesini baskın çıkartıp, kendini suçlayanları susturmaya çalışıyor.
Klasik, Recep Tayyip Erdoğan taktiğidir. Ama bu taktik bu sefer sökmeyecektir.
Hele Türk milliyetçilerine bu taktik dünde sökmedi, bugünde sökmeyecektir.
Türk milliyetçilerinin başındaki inançlı ve kararlı Lider Dr.Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan'ın şimdi maskesi düşerek, ortaya çıkan gerçek yüzünü daha önceleri de defalarca kamuoyunu göstermeye çalışmıştı ve demişti ki: "Recep Tayyip Erdoğan, İmralı'daki cani ile aynı çizgidedir"
İhaneti, demokrasi masalı ile örtmeye çalışanlar, MHP Lideri'ni Recep Tayyip Erdoğan'ı aşırı eleştirmekle suçlamıştı.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu gibi hallerine şaşırmayanların en başında, Türk milliyetçileri gelmektedir. MHP Lideri Devlet Bahçeli'de bu duruma "Başbakan'ın kırıklarla dolu siyaset çizgisi ve sicili ışığında, bu ibret ve esef verici itiraf bizim için şaşırtıcı olmamıştır." Tespitinde bulunmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana, Türk milliyetçileri onun hakkında ne tespit yaptıysa, hepsi tek tek doğrulanmış ve tescillenmiştir.
Bu tescillenen durum içinde, ne bir iftira, ne de bir yalan bulabilirsiniz.
Hepsi belgeli, hepsi delillidir.
Artık, Recep Tayyip Erdoğan Çankaya yolunu değil, 'Yüce Divan' yolunu öğrense daha iyi olacak…
Türkiye'yi bölmeye çalışan, on binlerce insanı şehit eden Apo canisine "Sayın" diyen birisinin gideceği yer 'Yüce Divan'dan başka bir yer olamaz.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yola gitmek için, her türlü adımı atmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan'ın, siyasi pusulası zaten kendisini bu yola götürmek için ayarlıdır, uygundur.
Türk milliyetçileri olarak,"Sayın" ve "Kelle" sözlerinin takipçisi olacağız… Bu söz özürle değil, ancak hukuk yolu ile çözülür.
Biz, bu yolu dört gözle bekliyoruz…
http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?yazid=32&id=2305
***
Bunun hesabını vermeli
Yıldıray Çiçek
21.03.2007
İktidara geldiği günden bu yana ortaya koyduğu eylem ve söylemlerden dolayı (A)ldatma ve (K)andırma (P)artisi olarak anılan AKP'nin başındaki kişi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bebek katili Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,PKK'nın şehit ettiği insanlara "alınan kelle" dediğinin ortaya çıkmasından sonra, maskeleri bir kez daha düşmüş, böylece gerçek yüzleri herkes tarafından da açıkça görülmüş oldu.
Türk milliyetçileri olarak biz, maskelerinin arkasındaki gerçek yüzlerini zaten biliyorduk, Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 yıl önce konuk olduğu Avustralya'nın SBS Radyosu'nda kullandığı bu ifadeler de, haklılığımızın geniş kitlelere yayılmasına vesile oldu.
BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın o radyo konuşması, haber sitelerinde, televizyon kanallarında gezerken, kendisi de hiçbir şey olmamış gibi Çanakkale'deki 18 Mart kutlamalarında "Türkiye'nin büyüklüğüne inanmayanlar, gelip şehitlerimizin bulunduğu bu memleket haritasına iyi baksın" şeklinde konuşmalar yapmış…
Pişkinliği görüyor musunuz?
Bu tür konuşmalar yaparak, halkı istismar etmek yerine, çıkıp da "erkekçe" , Apo canisine niçin iki kere "Sayın" diye hitap ettiğini ve huzurlarına istismar için gittiği şehitlerimizden niçin "Kelle" diye bahsettiğini anlatsa, siyasi açıdan ahlaklı davranmış olmaz mıydı?
Recep Tayyip Erdoğan, bu konu için zerre kadar açıklama yapmadı, yapamadı. Fakat AKP'li bazı yetkililer Recep Tayyip Erdoğan'ın düştüğü bu durumdan kurtarmak için girişimlerde bulunuyorlar, lafı ağızlarında eveliyor-geveliyor ama "yapmaz o" diyemiyorlar…
Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" demesinin ortaya çıkması ile birlikte, bu konuya AKP'den ilk cevap veren Faruk Çelik olmuştu… Onun açıklamaları da zaten hep günü kurtarmaya yönelik olduğu için, kimse dikkate almadı. Bu konuda en komik açıklamayı Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen yapmış…
Tüzmen demiş ki: "Kimse bunu çarpıtmaya çalışmasın"
Sayın Tüzmen, burada çarpıtılacak ne var, herşey ortada… Geldiği günden bu yana, PKK'nın kavramlarını kullanan, PKK'lıları Başbakanlık konutunda, T.B.M.M'de ağırlayan, PKK'lılarla sarmaş-dolaş olmuş iktidarın en başındaki adam, kavram birlikteliği yaptığı katil başına "Sayın" demiş, daha önceleri de saygısızlık ettiği şehitlerimize "Kelle" demiş…
Gerçekleri çarpıtmaya çalışan sizlersiniz…
Yok eğer "katil başına "saygılarını" sunuyor, şehitleri de "kelle" diye küçümsüyor, çarpıtmayın, Tayyip Erdoğan'ın sözleri çok açık" diyorsanız amenna.
Türk milleti, birçok konuda PKK'lılarla ve PKK'nın başındaki cani ile aynı çizgiye düşmüş olan AKP'nin gerçek yüzünü görmüştür.
Tayyip Erdoğan'ın şehitlerimizi küçümsemek için kullandığı "kelle" ifadesi aslında rasgele seçilmiş değildir. Dağdaki çakalların telsiz konuşmalarındaki "Falan karakolu bastık, şu kadar kelle aldık" sözleriyle üst üste koyarsanız, Tayyip Erdoğan "kelle" ifadesini bilerek ve isteyerek kullandığını anlarsınız.
Her konuda olduğu gibi lügat anlamında da PKK ile paralellik gösteren Tayyip Erdoğan'a, İmralı'daki cani yine çıkıp, "Başbakanın bu söyledikleri de bizim söylemlerimizdir" açıklaması yaparsa hiç şaşırmayınız.
Şu hale bakar mısınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin başında, Türkiye'yi bölmeye çalışan, binlerce askeri, polisi ve sivil vatandaşı öldürten APO isimli yaratığa "Sayın" diyen birisi var… Ve bu kişi, başbakanlık makamını yeterince işgal ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi de cumhurbaşkanlığı hayali ile yatıp, kalkmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı için nabız yoklamak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin savcılarına bölücü örgütün başındaki caniye "Sayın" diyerek gösterdiği saygının hesabını vermelidir.
AKP iktidarının güdümünde hareket eden ve aralarında "tamamen duygusal" ilişki olan medyanın büyük bir bölümü, Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" dediği konuşmayı yayınlamayarak, her zamanki görevlerini yerine getirmiştir. Resmen saklamış ve gizlemişlerdir.
Türk milliyetçileri, bu işin peşini bırakmayacaktır. Bu mesele basit bir mesele değildir. Bu durumu basitleştirmeye çalışanlar, kesinlikle Türkiye'den yana olmayanlardır.
Türkiye'den yana olanların, yani Türk Milliyetçilerinin Lideri Dr.Devlet Bahçeli, bu konuda gerekli açıklamayı yapmıştır.
Sayın Bahçeli, MHP'nin 3.Bölge İstişare toplantısının gerçekleştiği Bursa'da, Recep Tayyip Erdoğan'a şu şekilde seslenmiştir:
"Anlaşılmaktadır ki bugün başlatılan "Sayın Öcalan" ihanet kampanyasının fikir babası ve ilham kaynağı Başbakan'ın kendisidir. Yalnızca ve yalnızca bu rezalet ve ihanet ifadesi bile, Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına engel olması gereken yeterli bir belgedir. Başbakan bu konuşmasında, geçtiğimiz aylarda aziz Mehmetçiklerimize yönelik "yan gelip yattıklarına" dair hakaretinin perde gerisini de aralamış bulunmaktadır. Başbakan, şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin ağzından çıkmamış bir aşağılama yolunu seçmiş ve PKK terörüne maruz kalmış şehitlerimizi ve can vermiş vatandaşlarımızı "kelle" olarak tarif etmiştir. Başbakan, biliniz ki binlerce tertemiz şehidimize, ancak size çok yakışır bir mezbaha kültürü ile hitap etmenizi şiddetle ve nefretle kınıyor ve reddediyorum. Sizi bir kez daha büyük Türk milletinden ve şehitlerimizden özür dilemeye ve milletimizin yüksek merhametine sığınmaya çağırıyorum."
Her Türk milliyetçisi, her vatansever başımızdaki tehlikeyi kapı kapı, köy köy, kasaba kasaba anlatmalıdır. Türkiye, AKP iktidarında yeterince kaybetmiştir. Bundan sonrası için bu kaybın önüne geçilmelidir.
Türkiye, bebek katili Apo'ya "Sayın" diyerek saygıda kusur etmeyen, şehitlere "Kelle" diyerek aşağılayan Recep Tayyip Erdoğan'a gereken dersi vermek için, Türk milliyetçiliğinin tek adresi MHP'de toplanmalıdır.
Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan'dan sorulacak hesap bir hayli çoğaldı. Bu hesapları da, ancak Türk milliyetçileri sorabilir.
http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?id=2273&yazid=32
***
Kürt İslam Faşizmine Geçit Yok
Kellemin içindeki için kellemi koymuşum!..
Kapak
Utku Erişik
1921 yılının ilk günü Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya adlı geminin güvertesinde pamuk çuvalları arasında kendilerini gizlemiş dört şair de vardır.
Bugün uluslararası ödüller alabilmek için yurtdışındaki paneller ve yayınlar aracılığıyla memleketini karalayan edebiyatçıların, halktan uzak tüm entelektüel çöplüklerin horozu olmak için yarışanların bunu iyi kavraması gerek. Milli Mücadele, şiir denizinde yüzdürdükleri kâğıt gemilerini kıyıya çekip, onları düşmana teslim etmemek için gerekirse yakabilen şairler ister. Milli Mücadele, askerinin başına çuval geçirilerek aşağılandığı bir ortamda, çuvallar arasına gizlenmeyi göze alabilecek şairler ister. Kız Kulesi yakınlarında durdurularak İşgal Kuvvetleri’nce denetlenen Yeni Dünya, bu şairlerimizi pamuk çuvalları arasında gizleyerek, Milli Mücadele’ye katılmaları için İnebolu’ya götürmektedir…
İçlerinden biri, henüz yirmi yaşına bile basmamıştır ve babasının iznini dahi almadan yola çıkışını şöyle anlatır:
“Vapura Sirkeci’den bindik. Kara kuru, yamyassı bir vapur… Hani şu kolacıların ütüleri vardır ya, onlara benziyor. Kamaramıza girdik; duvarlarında hamamböcekleri dolaşıyor. Daracık, cehennem gibi de sıcak… Faruk Nafiz, başını lumboza dayadı: ‘İstanbul’u bir daha görmeyecek miyiz? Gidiş var da, dönüş yok mu?’ diye ağladı. (…) Direkleri tel örme bir Amerikan zırhlısının yanından geçiyoruz. Kız Kulesi dolaylarında, Beşiktaş önlerinde, Boğaz’ın büklümlerinde kımıldanacak yer yok. İstanbul denizinin üstü, dretnotlarla, kruvazörlerle, torpidolarla, alaca bulaca boyanmış taşıt gemileriyle tıklım tıklım. Bu düşman bu hor görücü, bu kurşuni çelik kalabalığını kaç kere seyrettim içim öfkeden burkularak; ama şimdi onlara kendime güvenerek bakıyorum. İstanbul denizinin içinde, dibinde, kefalden, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umrumda değil, Anadolu’ya gidiyorum, Mustafa Kemal Paşa’ya!”
75 saat süren bir yolculuk sonunda gemi İnebolu’ya varır. Şairler, Ankara’ya geçmek için haber beklemeye başlarlar. O arada, dört şair iki fire verir.
Yusuf Ziya, İngiliz destekçisi Refi Cevat Ulunay’ın Alemdar gazetesinin edebiyat sayfası yönetmeni ve yazarı olduğu için; Faruk Nafiz de, Damat Ferit Paşa’dan nişan almış bir şair olduğu için İstanbul’a geri gönderilir.
Kalan iki şairimizden biri Vâlâ Nureddin’dir. Diğeri ise…
Diğerine geçmeden önce, bugünkü manzara-i umumiyeye bakalım…
Salt edebiyatta değil, kalemin oynadığı her alanda korkunç bir sessizlik sürmekte. Sessiz kalmayanlar kimler mi? Yazılı basındaki, müstemleke valisi patronlarının bıçkın delikanlıları… Sessiz kalmayanlar kimler mi? “Özgürlük”, “insan hakları” ve “demokrasi” söylemleri adı altında, emperyalizmle işbirlikçi tutumlar sergileyenler… Bunlar; Türkiye’nin ne günlerden geçtiğini çözümleyebilmek yeteneğinden yoksun, ucuz bir azınlık borazancılığı, sözde ezilmiş halklar sözcülüğü, iğrenç bir Batı yardakçılığı içinde halkı kandırmakla meşguller… Değil çuvallar arasında kendilerini gizleyerek Milli Mücadele için yola çıkabilmek, mümkün olsa hemen çuvallarını sırtlarına alıp kaçacaklar… İçlerinden bazıları da “tehlikenin farkındadır” ve kendisini “Kemalist” diye tanımlarken, sinsi satırlar arasında açtıkları parantezle aslında ne olduklarını açıklarlar: (Ali) Kemalist!..
Ülkenin başında bir molla diktası vardır, umurlarında olmaz… Cumhuriyetin temeli milim milim oyulmaktadır, umurlarında olmaz… Atatürk’ün yüce şahsına hakaretler, küfürler edilir, umurlarında olmaz… Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki uyarılarımızı, bir kaşık suda kopardığımız fırtına görüp, bizi “demokrasiye tahammülü olmayan 1923 artığı” yazarlar ilan ederler… Tarafımca görülmektedir ki; 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız o yürek yakan depremi dinden uzaklaşmamıza, içkiye, kumara, fuhuşa saplanmamıza yorarak “7.5 yetmedi mi?” pankartı açanlara, onların iktidardaki uzantılarına ve basındaki kalemşörlerine 19.23 yetmemiştir!..
Türk Ulusu, artık şunu çok açık bir şekilde anlamalıdır:
Fethullah Gülen’in “Cennetlik bir devlet adamı” ilan ettiği Kenan Evren için, teröristbaşı Apo “O bir askeri deha” demişti… Aynı Kenan Evren, Türkiye’yi 8’e bölecek bir eyalet sistemini savunuyor ve Tayyip Erdoğan’ı açıkça destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın Fethullah Gülen hakkında ne düşündüğünü söylemeye bile gerek yok; ama PKK terör örgütünün başı Apo için “Sayın Öcalan” demesi sanırım, şu küçücük paragrafta bile anlaşılabilecek tehlike üçgenini tamamlıyor.
“Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım. Aramızdaki fark çok büyük…”
Aynı konuşmasının devamında ise, Güneydoğu’da güvenlik güçlerimizce yürütülen operasyonları “militarist bir yaklaşım” olarak nitelendiriyor.
Şimdi şunu söyleyebiliriz:
Tayyip Erdoğan’a göre, PKK terörünün katlettiği binlerce şehidimiz “kelle”, kundaktaki bebeğe varana dek öldüren Apo “sayın”…
Peki o zaman siz “sayın” Tayyip Bey, 1984’ten bugüne kadar kaç “kelle” görüyorsunuz?
Harp Okulu’ndan yeni mezun gencecik kaç teğmen “kelle”si var?
Memleketin tek maaşlı kaç evinin umudu, siz Hikmetyar’ın dizi dibine çökerken üniversitesini bitirip de Cudi tepelerinde vatan uğruna ölüme koşmuş kaç asteğmen “kelle”si var?
Kaç Mehmetçik, anasının, babasının, sevdiğinin özlemi içinde, terhisine günler kala sizin “kelle” hesabınız içine giriyor?
Yine de sakin düşünelim…
Bağnazlığın, yobazlığın, cahilliğin geldiği aşamayı iyi değerlendirelim; ama…
Atatürk’ün yazdığı “Yurttaşlık Bilgileri” kitabının “Bağnazlığı Aşma” bölümünü açalım:
“Hoşgörüyü gerçekten bir aldırmazlık ölçüsüne vardırmamak gerekir. Bu çok önemlidir.
Gerçi özgür olmak, herkesin hakkıdır; bunun için gerçek özgürlükçüler, özgürlükten yana olmayanlara karşı daha geniş davranılmasını isterler. Fakat bunların hiçbir zaman elleri ayakları bağlı kurbanlık koyun durumuna boyun eğecekleri kesinlikle sanılmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, kimi insanlar geleceği, geçmişin arasından görmekte direnirler. Bunlar, ilgimizi kestiğimiz geleneklere karşı bağlılığın kesinlikle yeniden sağlanmasını isterler. Bu tür insanlar, kendisinin inandığı gibi inanmayan kimseleri, istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede hissederler.”
Bugün Şeriatçı cephe, kendini cenderede hissetmektedir; çünkü karşılarında istedikleri gibi ezemedikleri Atatürkçüler durmaktadır!.. İçindeki hoşgörüyü “aldırmazlık” boyutuna getirenler de, yaptıkları hatadan dönsünler bir an önce… Kendilerine asla hoşgörü gösterilmeyecek karanlık günler gelmeden!
Şimdi yeniden İnebolu’da bıraktığımız genç şaire dönelim yüzümüzü… Bu genç şair, İnebolu’daki ikinci gününde babasına bir kart yollar:
“Sevgili Babacığım,
İki gündür İnebolu’dayız. Sıhhatim çok iyidir. Belki iki üç güne kadar Ankara’ya hareket edeceğiz. Halamın, sizin, eniştemin ellerinden, çocukların gözlerinden öperim. Mektuplarınızı beklerim. Karadeniz seyahati gayet iyi geçti. Burada adeta yaz mevsimi. Tabiat gayet güzel…”
İmza: Nâzım...
Ve Nâzım Hikmet’in “Bir Komik Adem” adlı şiirinden şu çok sevdiğim dizeleri de okuyalım yeri gelmişken:
Ben:
geniş omuzlarımda dimdik bir kelle
taşıyorum.
Ve yaşıyorum:
Kellemin
içindeki
için…
(…)
Çıkmak istediğim yaldızlı bir merdiven
yok.
Kalbimin elinde ipekli eldiven yok…
Çıplak bir yumruk gibi kalbimi
soymuşum.
Kellemin
içindeki
için,
kellemi koymuşum…
Artık şehit cenazesi görmek istemediklerini söyleyenlere “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” diyen Erdoğan, tüm Türk Ulusu’na göstermiştir ki, şehit Er Doğan’ın ve onun ana-babasının halinden anlamamaktadır…
Şimdi psikologlara soralım:
Sempatinin “s”sinden bile yoksunsa eğer biri, “empati” de mi kuramaz?
Sözün özü:
Atatürkçüler, “kelleleri içindeki için, kellelerini koymuştur”… Tıpkı vatanı için ölen tüm şehitlerimiz gibi… Günden güne cendereye sıkışan “bir komik Adem”inse kim olduğu ortadadır!1
http://www.turksolu.org/132/erisik132.htm
ilk mesajdan sonra devamı gelecek...