Başbakan'dan: Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı, Şehitlere "Kelle" Hakareti, Şehit

fulldot

New member
Katılım
6 May 2008
Mesajlar
450
Reaction score
0
Puanları
0
Başbakan'dan: Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı, Şehitlere "Kelle" Hakareti, Şehit

Başbakan'dan:

Apo'ya "Sayın Öcalan" İltifatı,

Şehitlere "Kelle" Hakareti,

Şehit Babasına "Hapis" Cezası!!!



GÜNEŞ

29 Haziran 2007

Cumhuriyet tarihinde ilk defa görevdeki bir Başbakan için mahkeme kararında 'Şüpheli' ifadesi kullanıldı


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Erdoğan hakkında, Apo'ya 'Sayın Öcalan' ve şehitlere 'Kelle' dediği için verdiği 'takipsizlik' kararı, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Mahkeme kararında, Erdoğan hep 'Şüpheli' sıfatı ile anıldı.

TAM 7 DEFA

TAM 7 defa 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan..' ifadesi kullanılan kararda Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'Takipsizlik' kararının zaman aşımına dayanarak verdiği hatırlatıldı ve 'Anayasa'nın 83. Maddesi gereği milletvekilliği sürerken zaman aşımı işlemez' denildi.

BAŞI DERTTE

'SUÇU ve suçluyu övmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek' suçlarından yargılanması istenen 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan', dokunulmazlıklar kaldırıldığı veya bir seçim kazasına uğrayıp da Meclis'e giremediği takdirde kendini hakim karşısında bulacak.



Sayın şoku

Erdoğan'ın, Apo'ya 'sayın', şehitlere de 'kelle' dediği için yargılanmasına karar verildi

BAŞBAKAN Erdoğan'ın, 7 yıl önce AKP lideri sıfatıyla Avustralya'da katıldığı bir radyo programında kullandığı, 'Ben düşüncelerimden dolayı hapis yattım. Sayın Öcalan, aldığı kellerin hesabını veriyor' sözüyle ilgili yargı süreci yeniden başladı. Ankara Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, savcılığın bu konuda daha önce verdiği takipsizlik kararını kaldırdı.

FEZLEKE HAZIRLANACAK

MAHKEME Başkanı Osman Kaçmaz, savcılığın, '5 yıllık zamanaşımı doldu' ve 'Başbakan Erdoğan, bu sözleri suç kastıyla söylemedi' gerekçesiyle verdiği takipsizlik kararını, 'Milletvekilliği süresinde zamanaşımı işlemez. Erdoğan da, 2003 yılında milletvekili seçildi. Dolayısıyla o tarihte zamanaşımı dolmamıştı' gerekçesiyle aldı. Mahkemenin aldığı bu kararın kesin olduğu ve savcılığın, bu karardan sonra Erdoğan'ın 'yargılanması için dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen bir fezlekeyi Meclis'e göndermesi gerektiği' bildirildi.

(ANKA)

http://www.gunes.com/2007/06/29/manset/manset.html

***

Erdoğan'a 'Sayın Öcalan' şoku

28.06.2007





Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Başbakan Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözü nedeniyle yapılan incelemede Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararını kaldırdı

Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında 'Sayın Öcalan' sözleri nedeniyle yapılan incelemede "Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur" diyen Ankara Başsavcılığı'nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 'zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği' gerekçesiyle kararı kaldırdı. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Bu nedenle takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM'ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi.

Erdoğan'ın, Avustralya'daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı konuşmada Abdullah Öcalan'dan iki kez "sayın" ve şehitlerden de "kelle' diye söz ettiği ileri sürülmüştü. DTP yöneticileri 'Sayın Öcalan' ifadesini kullandıkları için mahkûm edilmeye başlanınca, başta CHP muhalefet Erdoğan'ın sözlerini gündeme getirmişti. Erdoğan aleyhine 10 ayrı suç duyurusu da yapılınca Ankara Başsavcılığı, TCK'nın 'Suçu ve suçluyu övmek' başlıklı 215. maddesi uyarınca Erdoğan hakkında inceleme başlatmıştı.

Erdoğan'ın konuşmalarının yer aldığı kasetleri inceledikten sonra kararını oluşturan Başsavcılık, hem 'söz konusu ifadelerin suç işleme kastıyla söylenmediği, dolayısıyla konuşmada suç unsurunun bulunmadığı' hem de 'zamanaşımının dolduğu' hesabıyla Erdoğan hakkında takipsizlik kararı vermişti. Takipsizlikle kapandı sanılan dosyada önemli bir gelişme oldu. Radikal'in edindiği bilgiye göre, Ankara Başsavcılığı'nın takipsizlik kararına itiraz edildi. Bu itiraz da yasa gereği Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'nca incelenerek karara bağlandı. Başkanlık, Erdoğan hakkındaki takipsizlik kararını hem "Zamanaşımı süresi dolmamıştır" hem de "Delillerin mahkemece takdir edilmesi gerekir" görüşleriyle takipsizlik kararını kaldırdı. Erdoğan hakkında yargılama gereğine işaret edilen karar, Başsavcılığa gönderildi.

Şimdi ne olacak?
Yargı çevrelerinde şimdi ne olacağı konusunda öne çıkan görüşler şöyle:

KARAR KESİN:

Takipsizliği kaldıran mahkeme kararı, itiraz üzerine verildiği için kesin: Başsavcılığın direnme hakkı yok.

YÜCE DİVAN PROSEDÜRÜ OLMAZ:

Erdoğan, soruşturulan suçu işlediğinde bakan-başbakan değildi. Dolayısıyla suçu görev sırasında işlediği kabul edilemeyeceği için, bakanlarla ilgili ancak TBMM Soruşturması yapılabileceğini şart koşan Anayasa maddesi uygulanmaz.

FEZLEKE ŞART:

Suç göreviyle ilgili olmadığından Başsavcılık işleme yetkili, ancak halen milletvekili olması nedeniyle Erdoğan hakkında yine doğrudan dava açamayacak. Başsavcılığın yapması gereken işlem, dava açılabilmesi için Erdoğan'ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyerek TBMM'ye göndermek.

Şimdi, gözler Başsavcılığın ne yapacağına çevrildi. Fezleke hazırlanır ve dokunulmazlığı kaldırılırsa Erdoğan iki yıl hapisle yargılanabilecek. "Sayın Öcalan" sözleri nedeniyle DTP'li Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk altışar ay hapse mahkâm edilmişti.



http://www4.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=125580&Categoryid=1

***

logo

'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI

'SAYIN ÖCALAN'A KAMU DAVASI

29.06.2007



Türk milletini sevindiren haber, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden geldi. Mahkeme, terörist başına “sayın Öcalan” diye hitap eden AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan için verilen takipsizlik kararını kaldırdı.

Şehitlerimizden de “kelle” olarak bahseden Tayyip Erdoğan, suçlu bulunursa hapisle cezalandırılacak.

Başbakan Erdoğan hakkında ‘Sayın Öcalan’ sözleri nedeniyle yapılan incelemede, “Zamanaşımı dolmuştur, ayrıca suç kastı yoktur” diyen Ankara Başsavcılığı’nın verdiği takipsizlik kararı değişti. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘zamanaşımı süresinin dolmadığı ve suç işlenip işlenmediğinin takdirinin de mahkemeye bırakılması gerektiği’ gerekçesiyle kararı kaldırarak, şüpheli Tayyip Erdoğan hakkında kamu davası açılmasına karar verdi. Yargılama gerekliliğine işaret edilen karar kesin nitelik taşıyor. Takipsizlikte direnme hakkı olmayan Başsavcılığın, Erdoğan’ın dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenleyip TBMM’ye göndermesinin mümkün olduğu bildirildi. Erdoğan’ın, Avustralya’daki bir radyoda 2000 yılında yaptığı programdaki konuşmada Abdullah Öcalan’dan iki kez “sayın” ve şehitlerden de “kelle’ diye söz ettiği ileri sürülmüştü.

Fezleke istenmeli

Büyük Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Kemal Kerinçsiz, “Karar kesin karardır. Savcılık Anayasanın 100. maddesi uyarınca TBMM’den soruşturma izni almasına mahal yoktur. Suçun işlendiği tarihte Erdoğan, Başbakan ve Bakan değildir” dedi. Kerinçsiz şunları söyledi: “Savcı, Erdoğan’ın dokunulmazlığını kaldırılmasını istemeli. Dokunulmazlık kalktığında kamu davası açmalıdır. 22 Temmuz’da Erdoğan’ın milletvekilliği sona ereceğinden savcılık soruşturmaya devam ederek yeniden milletvekili seçilinceye kadar kamu davası açabilme imkanına sahiptir.”


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberler/sayin-ocalana-kamu-davasi.html





Başbakan'dan Şehit Babasına hapis ikramı

Bekir Öztürk


Hatırlarsanız AKP de bir aklı evvel “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir kitap bastırıp bir milyon adet halka dağıtmayı düşünmüşlerdi. Kitap basıldı mı? dağıtıldı mı? Bilmiyorum ama dağıtılsa haberimiz olurdu her halde. Ama iyiki gecikmiş bakın çok önemli bir “ilk” daha çıktı. Hatırlarsanız bu haber çıktığında bizde “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” şeklinde bir makale yayınlamış ve özetle;


-İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın kendisine halini arz etmek

isteyen bir çiftçiye “Artistlik yapma lan, ananı da al git” dediğini


-İlk kez bir Tarım Bakanı’nın çiftçiye “Gözünüzü toprak doyursun”

dediğini


-İlk kes bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın “Ben adeta ülkemi

pazarlamakla mükellefim” dediğini yazmıştık.


Aslında haklarını inkar etmemek lazım bu alanda o kadar çok “ilk” lere

imza attılarki bunları bir değil on kitap yazsak az olur.



En son bir ilkleri var ki evlere şenlik.



Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde vatani görevini yaparken, terör örgütünün açtığı taciz ateşi sonucu şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür’ün babası Ahmet Kömür cenaze töreninin yapıldığı gün "Vatan sağolsun, bir oğlum daha var onun da canı bu vatana feda olsun, Türklüğünden utanan Başbakan utansın" dediği için Türkiye Cumhuriyetinin bir türlü “Türküm” diyemeyen Başbakanı tarafından mahkemeye verildi.



Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi görülen davada tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi.



Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa Adalet Sistemi ile ilgili çok ciddi bir gelişmemi var. Bu aralar mahkemeler çok hızlı karar veriyorlar, Mesela Şemdinli davasında PKK ve bir cümle Türk Düşmanlarını sevindirecek kararın açıklanması sadece birkaç ay sürdü. Hem de kökü çok derinlerde, çok değişik bağlantılar çıkabilir iddialarına rağmen.



Evet “AK Parti’nin İlkleri ve enleri” kitabının sevgili yazarları bu ilk’i de kitabın bir yerine sıkıştırırsınız sanıyorum. Bakalım seçmen sizin hakkınızda vicdan’ın da yazdığı kitapta ne yazacak.


http://www.kuvvaimilliye.net/author_article_detail.php?id=71



***

Okuyun ve gereğini yapın ey okur

Güler Kömürcü

21.07.2006


Şair ne kadar da doğru söyledi, beni de bu havalar mahvetti, aklım, yüreğim sıcak bir esintinin ardına takılıp Cudi’ye, Bilikan Vadisi’ne firar etti, bedenim her ne kadar cehennem ateşleriyle kavrulan Teşvikiye’de olsa da, 21 gramlık ruhum astral seyahatlerde, zirveyle vadi arasında geziniyor, hafta sonu da kimbilir Hezil kıyısında şahmarana dönüşüveririm! (Aç gözlerini Kezban, derhal ciddiyet... Tamam, açtım, vazife başındayım) Yüksek sesli düşünmeler-sizinle kalpten kalbe özel fısıldaşmalardan sonra gelelim asıl konumuza ey değerli okur;

Bugün ‘kelimenin bittiği yere’ davet ediyorum sizi, protest ruhunuzu ateşleyin, milli mücadelenin kahramanlarından (benim rol modellerimden) kuşçu başı Eşref’in dediği gibi, ‘söylem adamlığına son verelim artık, eylem adamı’ olmak zorundayız, demokratik ortamda sivil tepkilerle- yüksek sesle dik duruşlar sergileme zamanındayız, vatan sıkıntılı bir süreçte... Bakın bir değerli okur nasıl yüksek sesle sizi duyarlı olmaya çağırıyor, dikkatli okuyun ve gereğini yapın, mesala kendi yöre milletvekillerinizi göreve davet edin, ilgili ve yetkili makamları harekete geçirin;

* “Dünkü Özgür Gündem gazetesinde, PKK/KONGRA-GEL Genel Başkanı Zübeyir Aydar’ın tehdit ve Türk Devleti’ne meydan okuma mahiyetindeki beyanatları var. Zübeyir Aydar geçtiğimiz yıllarda (19. dönem) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak görev yaptı. Şimdi ise Meclis’e, devlete, T.C’ye sövüyor.

Ama eski milletvekili olduğu için hâlâ o sövdüğü devletten ayda yaklaşık 5 milyar lira maaş alıyor. Diğer yanda terörle mücadelede çarpışırken kolunu bacağını feda eden, sakat kalan gazimiz ayda sadece 400 milyon lira alırken... Zübeyir Aydar hâlâ vekil maaşı alıyor ise hâlâ devlet bu adama maaş ödüyor ise ‘teröristlere yardım ve yataklık suçu’nu kim-hangi kurum işlemiş oluyor bu durumda?! Siz-biz vergi veren vatandaşlar hesabı kimden soracağız?”

Sağduyulu tüm vekilleri, MHP- CHP-DYP-ANAP-AKP başta tüm siyasi parti mensuplarını da ‘soru sormaya’ davet ediyorum.

Ve aynı çizgide bir başka konuya geçelim. Protest ruh taşıyanlar için. Dr. Adil Serdar Saçan’ın başlattığı önemli bir kampanyayı sizlerle paylaşmak ve katılımcı olmanızı istiyorum (kampanya www.kuvvaimilliye.net adresinde de duyrulmakta) Evet işte Dr. Adil Serdar Saçan’ın ‘ben de yargılanmak istiyorum’kampanyasının metni;

Hakkari Yüksekova’da vatani görevini yapmaktayken, terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralık’ta memleketi Gaziantepte toprağa verildi.

Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu;“Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, o da bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.” Bağrıyanık babanın, Başbakan’a can yangısıyla söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu davranış Başbakan’ın aklına gelmiş ve şehit babasına davayı açmıştı bile. Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.

Bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür’ün yükünü hafifletmeyecek olsa da, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan ben de yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada ‘ben de yargılanmak istiyorum’ diyorsanız tavrınızı ortaya koyun (Adil Bey’e mesaj atın [email protected]. O sizin emallerinizi cevaplayacak ve sizi Ahmet Kömür’ün haklı davasında destek olma konusunda yönlendirecek.) Bunu yapmakla Ahmet Kömür’ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.

Ne dediniz ey aksiyonel okur, gösterin tavrınızı...



http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=47189,10,5

***

"Bende yargılanmak istiyorum"

Dr.Adil Serdar Saçan'ın köşesinde başlattığı bir kampanyaya site olarak Kendisini "Türk" hisseden her ziyaretçimizin katılmasını bekliyoruz. Hatta daha geniş kesimlere ulaşa bilmek bakımından bu yazı


Türkiye bütün kavramların içini boşaltan, Nüfus Cüzdanlarından “Dini İslam” ibaresini kaldıran, Dini, Cemaatlere devrederek özelleşttiren, Cami kelimesini “İbadet yeri” ile değiştirerek her köşe başında Apartman Kiliseleri açılmasını sağlayan, en stratejik kurumlarımızı yabancılara satan bir zihniyet

tarafından yönetilmekte. Bu anlayışının şehit cenazelerinde kendilerine gösterilen tepkileri bertaraf etmek ve AB nin taleplerini yerine getirmek adına “Şehitlik” kavramı ilede oynayacağı duyumları alınmaktadır.

Hakkari Yüksekova da vatani görevini yapmaktayken, Terör örgütünün açtığı ateş sonucu bulunduğu aracın devrilmesiyle 9 Aralık 2005 tarihinde şehit düşen Piyade Onbaşı Halil Kömür 10 Aralıkta memleketi Gaziantepte toprağa verildi. Acı ve gururun bir arada yaşandığı törende baba Ahmet Kömür haykırıyordu; “Vatan sağolsun, bir oğlum daha var, oda bu vatana feda olsun. Türklüğünden utanan Başbakan utansın.”

Bağrıyanık babanın, Terör ü “Kürt sorunu” olarak gören Başbakana canyangınıyle söylediği bu sözler sebebiyle kendisine dava açacağı hiç aklına gelmemişti. Ancak onun aklına gelmeyen bu yakışıksız davranış Başbakan"ın aklına gelmiş ve Şehit babasına davayı açılmıştı bile.

Çok geçmeden dava sonuçlandı. Şehit babası Ahmet Kömür, Gaziantep 3.Sulh Ceza Mahkemesince 11 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldı.

Türk Milletinin şehitlikte dahil bütün değerlerini AB ye girme uğruna feda edenlerin bu davranışı, aklı selim her Türk gibi beni derinden yaraladı. Onun için şehit babası Ahmet Kömür"ün yükünü hafifletmeyecek olsada, onun cenaze töreninde söylediklerini aynen katıldığımı belirtmek, aynı davadan bende yargılanmak istiyorum. Hatta gelin bu konuda bir kampanya başlatalım. Bu davada “bende yargılanmak istiyorum” diyorsanız sitemiz üzerinde bulunan resmi TIKLATIN adınızı, soyadınızı ve oturduğunuz ili yazarak Ahmet Kömür e haklı davasında destek olun. Bunu yapmakla yargılanmış olmayacaksınız. Sadece Ahmet Kömür" ün hissiyatına katıldığınızı ve onu desteklediğinizi belirtmiş olacaksınız.



http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=5150

***

Başbakan'a hakarete 11 ay hapis cezası

13 Temmuz 2006


Gaziantep'te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı.

3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı.

Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti.


Hakim, Ahmet Kömür'ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.


Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi.


Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin 'Başbakana Hakaret Etmek' suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve davanın sürecinin olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye'deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü.

Kanunların artık suçluyu kollar bir yapıyı aldığını ileri süren Özdemir, “Eve Dönüş' yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:

“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı 'Pişmanlık Yasası' idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda 'Eve Dönüş Yasası' denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye'nin üzerine dört yıldan bu yana kabus gibi çöken zihniyettir.”

İDDİANAMEDEN

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür'ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür'ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli'de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu anımsatıldı.

İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür'ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür'ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği belirtildi.

İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa gereğince yargılanması talep edilmişti.

http://www.hurriyet.com.tr/sondakika/4746209.asp?gid=71

***

Şehit oğlu için ağıt yakan babaya hapis cezası

logo

13.07.2006



Şehit oğlunun cenaze töreninde ağıtlar yakarken Başbakan Erdoğan’a hakaret ettiği ileri sürülen Ahmet Kömür’e 11 ay hapis cezası verildi.



KABUS GİBİ ÇÖKTÜ

Gazİantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma çıkışında açıklama yapan Ahmet Kömür, böyle bir davada yargılanmaktan gurur duyduğunu söyledi. 11 ay 25 günlük hapis cezası ertelenen Kömür, “Sorgulanması gereken karar değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir” dedi.

VATAN SAĞOLSUN

“Terörİste af çıkaran zihniyetin, şehit cenazesinde o anki duyguyla bir kaç cümle eden babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” diyen Ahmet Kömür, şöyle devam etti: “Teröristler için AB baskısıyla “eve dönüş” adı altında yasa çıkardılar. Oğlum vatanı için şehit oldu ben de vatanım için yargılandım..”

Ailesiyle helalleşti

Yüksekova yakınlarında geçen perşembe operasyona giderken şarampole yuvarlanan askeri araçta şehit düşen piyade komando onbaşı Halil Kömür 11 Aralık 2005’te memleketi Gaziantep’te törenle toprağa verilmişti.. Onbaşı Kömür, şehit olmadan 4 saat önce ailesini arayıp, “Ben operasyona gidiyorum. Hakkınızı helal edin” diyerek vedalaşmıştı.


Acı yüreğe düşmeye görsün, o zaman bakın kim ne söyler...

Vatan toprağını işgal eden düşman süngüsünden kahramanca direnerek kurtulup “Gazi” unvanını hak eden Antep, 11 Aralık 2005’te yine bir kahramanlık destanı yazıyordu... Piyade Komando Onbaşı Halil Kömür de dedeleri gibi vatan savunması uğruna gözünü kırpmadan şehit olmuştu... Al bayrağa sarılı tabutunun arkasından saf tutanlar, PKK’yı lanetliyordu...

Şehİt babası Ahmet Kömür (üstte ortada), kollarına giren arkadaşlarıyla birlikte adımlarını atarken, yüreğini yakan evlat acısıyla feryat ediyor, PKK’lıları savunanlara lanetler yağdırıyordu... Bu sırada ağzından dökülen sözcüklerden bazıları “hakaret” kabul edilmiş ve kendini bir anda mahkemede bulmuştu... Çünkü yasalar böyle emrediyordu...

Şehit babasına hapis!

Türklüğü aşağılayanlar AB baskısı sonucu hiçbir yaptırımla karşılaşmazken, Ahmet Kömür adlı vatandaş, şehit oğlunun cenazesinde Başbakan’a hakaret ettiği iddiasıyla 11 ay ceza aldı.

Gaziantep’te şehit oğlunun cenaze töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Ahmet Kömür, 11 ay 25 gün hapisle cezalandırıldı. 3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davanın duruşmasına tutuksuz yargılanan Ahmet Kömür ile avukatı Mehmet Özdemir katıldı. Ahmet Kömür, savunmasında sözlerinin anlık bir tepki olduğunu ve iddia edilen sözleri söylediğini belirtti. Hakim, Ahmet Kömür’ün 11 ay 25 gün hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme cezayı erteledi.


Suçlu korunuyor

Ahmet Kömür, adliye önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu şekilde yargılanmaktan gurur duyduğunu, vatanı için yargılandığını belirterek, “Oğlumun cenaze töreninde yaptığım konuşmalar sadece benim o andaki tepkimdi” dedi. Avukat Mehmet Özdemir ise müvekkilinin ‘Başbakana hakaret etmek’ suçundan 11 ay 25 gün hapis cezası aldığını, cezanın tecil edildiğini, ancak önemli olan konunun mahkemenin verdiği ceza ve dava süreci olmadığını, esas sorgulanması gereken konunun, Türkiye’deki adalet ve hukuk sistemi olduğunu ileri sürdü. Mevzuatın artık suçluyu kollar bir hâle geldiğini ifade eden Özdemir, “Eve Dönüş” yasalarıyla teröriste af çıkaran bir zihniyetin, şehit cenazesinde o anki bir duyguyla bir kaç cümle eden bir babayı bir an önce yargılayıp mahkum etmesi düşündürücüdür” dedi. Özdemir, şöyle konuştu:


Zihniyet sorgulanmalı
“Bu tür yargılamalarda en çok irdelenmesi gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sistemidir. Teröristin eskiden hakkında çıkan yasanın adı ‘Pişmanlık Yasası’ idi. Ama şimdi Avrupa Birliği dayatmaları sonucunda ‘Eve Dönüş Yasası’ denildi. Sanki gurbette çok hayırlı bir işe gitmişcesine teröristlere böyle bir yasa çıkartıldı. Sorgulanması gereken bu mahkemenin kararı değil, Türkiye’nin üzerine dört yıldan bu yana kâbus gibi çöken zihniyettir.”

Dava yasa gereği açılmış!

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcısı Kazım Arapoğlu tarafından hazırlanan iddianamede, Ahmet Kömür’ün oğlu piyade onbaşı Halil Kömür’ün, 9 Aralık 2005 tarihinde askerlik görevini yaptığı Şemdinli’de askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olduğu hatırlatıldı. İddianamede, 10 Aralık 2005 tarihinde şehit piyade onbaşı Halil Kömür’ün cenaze töreni sırasında babası Ahmet Kömür’ün, Başbakan Erdoğan hakkında hakaret içeren sözler sarf ettiği ileri sürüldü. İddianamede ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Kömür hakkında şahsen bir şikayette bulunmadığı, törende söylediği sözlerin bant kayıtları ve kendisinin itiraflarıyla anlaşıldığı, bu nedenle ilgili yasa
gereğince yargılanması talep edilmişti.

O’na ceza yok!..

Orhan Pamuk, bir İsviçre gazetesine, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” açıklamasında bulunmuştu. Bunun üzerine TCK’nın 301’inci maddesi gereğince yazar hakkında ‘Türklüğe hakaret’ davası açılmıştı. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, “Hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı” şeklinde konuşmuştu... Ve Orhan Pamuk davası düşürülmüştü.



http://www.yenicaggazetesi.com.tr/newsdetail.asp?NewsID=2400

***





Çankaya değil, Yüce Divan Yolu Görünüyor

Yıldıray Çiçek

24.03.2007



Okuduğu bir şiir yüzünden, ilginç bir şekilde cezaevine giren ve bunu kitleleri etkilemek için mazlum ve mağdur duruşunda kullanan ve kendisine iktidara giden süreç yaratan-yarattırılan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi de, bölücü örgütün başı Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,şehitlere "Kelle" dediği radyo konuşması ile nasıl bir hukuki süreç yaşayacak herkes merak etmektedir.

O okuduğu şiir cezasını, sahte mazlum ve mağdur duruşunu çevirdi de, bu bölücübaşına gösterdiği saygıyı, şehitlere ettiği saygısızlığı nasıl çevirecek, o da merakın bir başka boyutu olmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın, o radyo konuşmasındaki çirkin ifadeleri için savcılıklara suç duyurusu yağmaktadır…

Hadi bakalım, bu konuda da mağdur-mazlum rollerini oynasın da, bizde etkilenelim!

Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü ve varlığını korumakla sorumlu en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına, Türkiye'yi bölmeye çalışanlara saygı duyan birisinin oturma hayali kurmasını, herhalde bu savcılıklara verilen suç duyuruları engelleyecektir.

Herhalde ortaya çıkan bu radyo konuşması ile birlikte, böyle bir hayal kurmaya da utanır hale gelmiştir. Recep Tayyip Erdoğan'ın bırakın bu radyo konuşmasını, dört yılı aşan iktidar sürecinde yaşananları bile incelediğinizde, o makamı aklından bile geçirmemesi lazımdır.

Türkiye'ye her türlü acıyı yaşatmış olan, binlerce kişinin katiline saygı duyan bir kişi, nasıl Türkiye'yi yönetir, akıl alacak gibi değildir.

Cani Apo'ya "Sayın",şehitlere "Kelle" diyen birisi, konuşmanın ortaya çıktığı gün istifa etmesi gerekirken, Recep Tayyip Erdoğan aksine suçlu başkası gibi esiyor-gürlüyor ve sesini baskın çıkartıp, kendini suçlayanları susturmaya çalışıyor.

Klasik, Recep Tayyip Erdoğan taktiğidir. Ama bu taktik bu sefer sökmeyecektir.

Hele Türk milliyetçilerine bu taktik dünde sökmedi, bugünde sökmeyecektir.

Türk milliyetçilerinin başındaki inançlı ve kararlı Lider Dr.Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan'ın şimdi maskesi düşerek, ortaya çıkan gerçek yüzünü daha önceleri de defalarca kamuoyunu göstermeye çalışmıştı ve demişti ki: "Recep Tayyip Erdoğan, İmralı'daki cani ile aynı çizgidedir"

İhaneti, demokrasi masalı ile örtmeye çalışanlar, MHP Lideri'ni Recep Tayyip Erdoğan'ı aşırı eleştirmekle suçlamıştı.

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu gibi hallerine şaşırmayanların en başında, Türk milliyetçileri gelmektedir. MHP Lideri Devlet Bahçeli'de bu duruma "Başbakan'ın kırıklarla dolu siyaset çizgisi ve sicili ışığında, bu ibret ve esef verici itiraf bizim için şaşırtıcı olmamıştır." Tespitinde bulunmuştur.

Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana, Türk milliyetçileri onun hakkında ne tespit yaptıysa, hepsi tek tek doğrulanmış ve tescillenmiştir.

Bu tescillenen durum içinde, ne bir iftira, ne de bir yalan bulabilirsiniz.

Hepsi belgeli, hepsi delillidir.

Artık, Recep Tayyip Erdoğan Çankaya yolunu değil, 'Yüce Divan' yolunu öğrense daha iyi olacak…

Türkiye'yi bölmeye çalışan, on binlerce insanı şehit eden Apo canisine "Sayın" diyen birisinin gideceği yer 'Yüce Divan'dan başka bir yer olamaz.

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yola gitmek için, her türlü adımı atmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın, siyasi pusulası zaten kendisini bu yola götürmek için ayarlıdır, uygundur.

Türk milliyetçileri olarak,"Sayın" ve "Kelle" sözlerinin takipçisi olacağız… Bu söz özürle değil, ancak hukuk yolu ile çözülür.

Biz, bu yolu dört gözle bekliyoruz…



http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?yazid=32&id=2305

***
Bunun hesabını vermeli

Yıldıray Çiçek

21.03.2007



İktidara geldiği günden bu yana ortaya koyduğu eylem ve söylemlerden dolayı (A)ldatma ve (K)andırma (P)artisi olarak anılan AKP'nin başındaki kişi olan Recep Tayyip Erdoğan'ın, bebek katili Abdullah Öcalan'a "Sayın" ,PKK'nın şehit ettiği insanlara "alınan kelle" dediğinin ortaya çıkmasından sonra, maskeleri bir kez daha düşmüş, böylece gerçek yüzleri herkes tarafından da açıkça görülmüş oldu.

Türk milliyetçileri olarak biz, maskelerinin arkasındaki gerçek yüzlerini zaten biliyorduk, Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 yıl önce konuk olduğu Avustralya'nın SBS Radyosu'nda kullandığı bu ifadeler de, haklılığımızın geniş kitlelere yayılmasına vesile oldu.

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın o radyo konuşması, haber sitelerinde, televizyon kanallarında gezerken, kendisi de hiçbir şey olmamış gibi Çanakkale'deki 18 Mart kutlamalarında "Türkiye'nin büyüklüğüne inanmayanlar, gelip şehitlerimizin bulunduğu bu memleket haritasına iyi baksın" şeklinde konuşmalar yapmış…

Pişkinliği görüyor musunuz?

Bu tür konuşmalar yaparak, halkı istismar etmek yerine, çıkıp da "erkekçe" , Apo canisine niçin iki kere "Sayın" diye hitap ettiğini ve huzurlarına istismar için gittiği şehitlerimizden niçin "Kelle" diye bahsettiğini anlatsa, siyasi açıdan ahlaklı davranmış olmaz mıydı?

Recep Tayyip Erdoğan, bu konu için zerre kadar açıklama yapmadı, yapamadı. Fakat AKP'li bazı yetkililer Recep Tayyip Erdoğan'ın düştüğü bu durumdan kurtarmak için girişimlerde bulunuyorlar, lafı ağızlarında eveliyor-geveliyor ama "yapmaz o" diyemiyorlar…

Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" demesinin ortaya çıkması ile birlikte, bu konuya AKP'den ilk cevap veren Faruk Çelik olmuştu… Onun açıklamaları da zaten hep günü kurtarmaya yönelik olduğu için, kimse dikkate almadı. Bu konuda en komik açıklamayı Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen yapmış…

Tüzmen demiş ki: "Kimse bunu çarpıtmaya çalışmasın"

Sayın Tüzmen, burada çarpıtılacak ne var, herşey ortada… Geldiği günden bu yana, PKK'nın kavramlarını kullanan, PKK'lıları Başbakanlık konutunda, T.B.M.M'de ağırlayan, PKK'lılarla sarmaş-dolaş olmuş iktidarın en başındaki adam, kavram birlikteliği yaptığı katil başına "Sayın" demiş, daha önceleri de saygısızlık ettiği şehitlerimize "Kelle" demiş…

Gerçekleri çarpıtmaya çalışan sizlersiniz…

Yok eğer "katil başına "saygılarını" sunuyor, şehitleri de "kelle" diye küçümsüyor, çarpıtmayın, Tayyip Erdoğan'ın sözleri çok açık" diyorsanız amenna.

Türk milleti, birçok konuda PKK'lılarla ve PKK'nın başındaki cani ile aynı çizgiye düşmüş olan AKP'nin gerçek yüzünü görmüştür.

Tayyip Erdoğan'ın şehitlerimizi küçümsemek için kullandığı "kelle" ifadesi aslında rasgele seçilmiş değildir. Dağdaki çakalların telsiz konuşmalarındaki "Falan karakolu bastık, şu kadar kelle aldık" sözleriyle üst üste koyarsanız, Tayyip Erdoğan "kelle" ifadesini bilerek ve isteyerek kullandığını anlarsınız.

Her konuda olduğu gibi lügat anlamında da PKK ile paralellik gösteren Tayyip Erdoğan'a, İmralı'daki cani yine çıkıp, "Başbakanın bu söyledikleri de bizim söylemlerimizdir" açıklaması yaparsa hiç şaşırmayınız.

Şu hale bakar mısınız, Türkiye Cumhuriyeti'nin başında, Türkiye'yi bölmeye çalışan, binlerce askeri, polisi ve sivil vatandaşı öldürten APO isimli yaratığa "Sayın" diyen birisi var… Ve bu kişi, başbakanlık makamını yeterince işgal ettiği yetmiyormuş gibi, şimdi de cumhurbaşkanlığı hayali ile yatıp, kalkmaktadır.

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı için nabız yoklamak yerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin savcılarına bölücü örgütün başındaki caniye "Sayın" diyerek gösterdiği saygının hesabını vermelidir.

AKP iktidarının güdümünde hareket eden ve aralarında "tamamen duygusal" ilişki olan medyanın büyük bir bölümü, Recep Tayyip Erdoğan'ın Apo'ya "Sayın", şehitlere "kelle" dediği konuşmayı yayınlamayarak, her zamanki görevlerini yerine getirmiştir. Resmen saklamış ve gizlemişlerdir.

Türk milliyetçileri, bu işin peşini bırakmayacaktır. Bu mesele basit bir mesele değildir. Bu durumu basitleştirmeye çalışanlar, kesinlikle Türkiye'den yana olmayanlardır.

Türkiye'den yana olanların, yani Türk Milliyetçilerinin Lideri Dr.Devlet Bahçeli, bu konuda gerekli açıklamayı yapmıştır.

Sayın Bahçeli, MHP'nin 3.Bölge İstişare toplantısının gerçekleştiği Bursa'da, Recep Tayyip Erdoğan'a şu şekilde seslenmiştir:

"Anlaşılmaktadır ki bugün başlatılan "Sayın Öcalan" ihanet kampanyasının fikir babası ve ilham kaynağı Başbakan'ın kendisidir. Yalnızca ve yalnızca bu rezalet ve ihanet ifadesi bile, Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına engel olması gereken yeterli bir belgedir. Başbakan bu konuşmasında, geçtiğimiz aylarda aziz Mehmetçiklerimize yönelik "yan gelip yattıklarına" dair hakaretinin perde gerisini de aralamış bulunmaktadır. Başbakan, şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin ağzından çıkmamış bir aşağılama yolunu seçmiş ve PKK terörüne maruz kalmış şehitlerimizi ve can vermiş vatandaşlarımızı "kelle" olarak tarif etmiştir. Başbakan, biliniz ki binlerce tertemiz şehidimize, ancak size çok yakışır bir mezbaha kültürü ile hitap etmenizi şiddetle ve nefretle kınıyor ve reddediyorum. Sizi bir kez daha büyük Türk milletinden ve şehitlerimizden özür dilemeye ve milletimizin yüksek merhametine sığınmaya çağırıyorum."

Her Türk milliyetçisi, her vatansever başımızdaki tehlikeyi kapı kapı, köy köy, kasaba kasaba anlatmalıdır. Türkiye, AKP iktidarında yeterince kaybetmiştir. Bundan sonrası için bu kaybın önüne geçilmelidir.

Türkiye, bebek katili Apo'ya "Sayın" diyerek saygıda kusur etmeyen, şehitlere "Kelle" diyerek aşağılayan Recep Tayyip Erdoğan'a gereken dersi vermek için, Türk milliyetçiliğinin tek adresi MHP'de toplanmalıdır.

Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan'dan sorulacak hesap bir hayli çoğaldı. Bu hesapları da, ancak Türk milliyetçileri sorabilir.



http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?id=2273&yazid=32

***





Kürt İslam Faşizmine Geçit Yok

Kellemin içindeki için kellemi koymuşum!..

Kapak

Utku Erişik



1921 yılının ilk günü Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya adlı geminin güvertesinde pamuk çuvalları arasında kendilerini gizlemiş dört şair de vardır.

Bugün uluslararası ödüller alabilmek için yurtdışındaki paneller ve yayınlar aracılığıyla memleketini karalayan edebiyatçıların, halktan uzak tüm entelektüel çöplüklerin horozu olmak için yarışanların bunu iyi kavraması gerek. Milli Mücadele, şiir denizinde yüzdürdükleri kâğıt gemilerini kıyıya çekip, onları düşmana teslim etmemek için gerekirse yakabilen şairler ister. Milli Mücadele, askerinin başına çuval geçirilerek aşağılandığı bir ortamda, çuvallar arasına gizlenmeyi göze alabilecek şairler ister. Kız Kulesi yakınlarında durdurularak İşgal Kuvvetleri’nce denetlenen Yeni Dünya, bu şairlerimizi pamuk çuvalları arasında gizleyerek, Milli Mücadele’ye katılmaları için İnebolu’ya götürmektedir…

İçlerinden biri, henüz yirmi yaşına bile basmamıştır ve babasının iznini dahi almadan yola çıkışını şöyle anlatır:

“Vapura Sirkeci’den bindik. Kara kuru, yamyassı bir vapur… Hani şu kolacıların ütüleri vardır ya, onlara benziyor. Kamaramıza girdik; duvarlarında hamamböcekleri dolaşıyor. Daracık, cehennem gibi de sıcak… Faruk Nafiz, başını lumboza dayadı: ‘İstanbul’u bir daha görmeyecek miyiz? Gidiş var da, dönüş yok mu?’ diye ağladı. (…) Direkleri tel örme bir Amerikan zırhlısının yanından geçiyoruz. Kız Kulesi dolaylarında, Beşiktaş önlerinde, Boğaz’ın büklümlerinde kımıldanacak yer yok. İstanbul denizinin üstü, dretnotlarla, kruvazörlerle, torpidolarla, alaca bulaca boyanmış taşıt gemileriyle tıklım tıklım. Bu düşman bu hor görücü, bu kurşuni çelik kalabalığını kaç kere seyrettim içim öfkeden burkularak; ama şimdi onlara kendime güvenerek bakıyorum. İstanbul denizinin içinde, dibinde, kefalden, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaynaması da umrumda değil, Anadolu’ya gidiyorum, Mustafa Kemal Paşa’ya!”

75 saat süren bir yolculuk sonunda gemi İnebolu’ya varır. Şairler, Ankara’ya geçmek için haber beklemeye başlarlar. O arada, dört şair iki fire verir.

Yusuf Ziya, İngiliz destekçisi Refi Cevat Ulunay’ın Alemdar gazetesinin edebiyat sayfası yönetmeni ve yazarı olduğu için; Faruk Nafiz de, Damat Ferit Paşa’dan nişan almış bir şair olduğu için İstanbul’a geri gönderilir.

Kalan iki şairimizden biri Vâlâ Nureddin’dir. Diğeri ise…

Diğerine geçmeden önce, bugünkü manzara-i umumiyeye bakalım…

Salt edebiyatta değil, kalemin oynadığı her alanda korkunç bir sessizlik sürmekte. Sessiz kalmayanlar kimler mi? Yazılı basındaki, müstemleke valisi patronlarının bıçkın delikanlıları… Sessiz kalmayanlar kimler mi? “Özgürlük”, “insan hakları” ve “demokrasi” söylemleri adı altında, emperyalizmle işbirlikçi tutumlar sergileyenler… Bunlar; Türkiye’nin ne günlerden geçtiğini çözümleyebilmek yeteneğinden yoksun, ucuz bir azınlık borazancılığı, sözde ezilmiş halklar sözcülüğü, iğrenç bir Batı yardakçılığı içinde halkı kandırmakla meşguller… Değil çuvallar arasında kendilerini gizleyerek Milli Mücadele için yola çıkabilmek, mümkün olsa hemen çuvallarını sırtlarına alıp kaçacaklar… İçlerinden bazıları da “tehlikenin farkındadır” ve kendisini “Kemalist” diye tanımlarken, sinsi satırlar arasında açtıkları parantezle aslında ne olduklarını açıklarlar: (Ali) Kemalist!..

Ülkenin başında bir molla diktası vardır, umurlarında olmaz… Cumhuriyetin temeli milim milim oyulmaktadır, umurlarında olmaz… Atatürk’ün yüce şahsına hakaretler, küfürler edilir, umurlarında olmaz… Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki uyarılarımızı, bir kaşık suda kopardığımız fırtına görüp, bizi “demokrasiye tahammülü olmayan 1923 artığı” yazarlar ilan ederler… Tarafımca görülmektedir ki; 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız o yürek yakan depremi dinden uzaklaşmamıza, içkiye, kumara, fuhuşa saplanmamıza yorarak “7.5 yetmedi mi?” pankartı açanlara, onların iktidardaki uzantılarına ve basındaki kalemşörlerine 19.23 yetmemiştir!..

Türk Ulusu, artık şunu çok açık bir şekilde anlamalıdır:

Fethullah Gülen’in “Cennetlik bir devlet adamı” ilan ettiği Kenan Evren için, teröristbaşı Apo “O bir askeri deha” demişti… Aynı Kenan Evren, Türkiye’yi 8’e bölecek bir eyalet sistemini savunuyor ve Tayyip Erdoğan’ı açıkça destekliyor. Tayyip Erdoğan’ın Fethullah Gülen hakkında ne düşündüğünü söylemeye bile gerek yok; ama PKK terör örgütünün başı Apo için “Sayın Öcalan” demesi sanırım, şu küçücük paragrafta bile anlaşılabilecek tehlike üçgenini tamamlıyor.

“Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım. Aramızdaki fark çok büyük…”

Aynı konuşmasının devamında ise, Güneydoğu’da güvenlik güçlerimizce yürütülen operasyonları “militarist bir yaklaşım” olarak nitelendiriyor.

Şimdi şunu söyleyebiliriz:

Tayyip Erdoğan’a göre, PKK terörünün katlettiği binlerce şehidimiz “kelle”, kundaktaki bebeğe varana dek öldüren Apo “sayın”…

Peki o zaman siz “sayın” Tayyip Bey, 1984’ten bugüne kadar kaç “kelle” görüyorsunuz?

Harp Okulu’ndan yeni mezun gencecik kaç teğmen “kelle”si var?

Memleketin tek maaşlı kaç evinin umudu, siz Hikmetyar’ın dizi dibine çökerken üniversitesini bitirip de Cudi tepelerinde vatan uğruna ölüme koşmuş kaç asteğmen “kelle”si var?

Kaç Mehmetçik, anasının, babasının, sevdiğinin özlemi içinde, terhisine günler kala sizin “kelle” hesabınız içine giriyor?

Yine de sakin düşünelim…

Bağnazlığın, yobazlığın, cahilliğin geldiği aşamayı iyi değerlendirelim; ama…

Atatürk’ün yazdığı “Yurttaşlık Bilgileri” kitabının “Bağnazlığı Aşma” bölümünü açalım:

“Hoşgörüyü gerçekten bir aldırmazlık ölçüsüne vardırmamak gerekir. Bu çok önemlidir.

Gerçi özgür olmak, herkesin hakkıdır; bunun için gerçek özgürlükçüler, özgürlükten yana olmayanlara karşı daha geniş davranılmasını isterler. Fakat bunların hiçbir zaman elleri ayakları bağlı kurbanlık koyun durumuna boyun eğecekleri kesinlikle sanılmamalıdır.

Unutulmamalıdır ki, kimi insanlar geleceği, geçmişin arasından görmekte direnirler. Bunlar, ilgimizi kestiğimiz geleneklere karşı bağlılığın kesinlikle yeniden sağlanmasını isterler. Bu tür insanlar, kendisinin inandığı gibi inanmayan kimseleri, istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderede hissederler.”

Bugün Şeriatçı cephe, kendini cenderede hissetmektedir; çünkü karşılarında istedikleri gibi ezemedikleri Atatürkçüler durmaktadır!.. İçindeki hoşgörüyü “aldırmazlık” boyutuna getirenler de, yaptıkları hatadan dönsünler bir an önce… Kendilerine asla hoşgörü gösterilmeyecek karanlık günler gelmeden!

Şimdi yeniden İnebolu’da bıraktığımız genç şaire dönelim yüzümüzü… Bu genç şair, İnebolu’daki ikinci gününde babasına bir kart yollar:

“Sevgili Babacığım,

İki gündür İnebolu’dayız. Sıhhatim çok iyidir. Belki iki üç güne kadar Ankara’ya hareket edeceğiz. Halamın, sizin, eniştemin ellerinden, çocukların gözlerinden öperim. Mektuplarınızı beklerim. Karadeniz seyahati gayet iyi geçti. Burada adeta yaz mevsimi. Tabiat gayet güzel…”

İmza: Nâzım...

Ve Nâzım Hikmet’in “Bir Komik Adem” adlı şiirinden şu çok sevdiğim dizeleri de okuyalım yeri gelmişken:

Ben:
geniş omuzlarımda dimdik bir kelle
taşıyorum.
Ve yaşıyorum:
Kellemin
içindeki
için…
(…)
Çıkmak istediğim yaldızlı bir merdiven
yok.
Kalbimin elinde ipekli eldiven yok…
Çıplak bir yumruk gibi kalbimi
soymuşum.
Kellemin
içindeki
için,
kellemi koymuşum…

Artık şehit cenazesi görmek istemediklerini söyleyenlere “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.” diyen Erdoğan, tüm Türk Ulusu’na göstermiştir ki, şehit Er Doğan’ın ve onun ana-babasının halinden anlamamaktadır…

Şimdi psikologlara soralım:

Sempatinin “s”sinden bile yoksunsa eğer biri, “empati” de mi kuramaz?

Sözün özü:

Atatürkçüler, “kelleleri içindeki için, kellelerini koymuştur”… Tıpkı vatanı için ölen tüm şehitlerimiz gibi… Günden güne cendereye sıkışan “bir komik Adem”inse kim olduğu ortadadır!1



http://www.turksolu.org/132/erisik132.htm

ilk mesajdan sonra devamı gelecek...
 
Kıvır kıvır iyi kıvırıyorsunuz sahte atatürkçüler sizi..

Bende sana şunu sorayım sende şimdi Baykala sayın baykal diye hitap etmiyor musun sonuç aynı .

Gİdin işinize haberin tarihine bakmak hiç aklına geldi mi kes kopyala yapıştır yaptın buraya ..Siz tarihin tozlu raflarında kaldınız tarih oldunuz
 
Tayyip’ten “sayın” Öcalan

Okan İşbecer



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, teröristbaşı Abdullah Öcalan için “sayın” demiş. İnternet sitelerinde dolaşan ve hafta sonu Star televizyonu tarafından yayımlanan görüntü ve ses kayıtlarına göre Erdoğan, 2000 yılındaki bir konuşmasında PKK’nın elebaşısı Öcalan için iki kez “sayın” ifadesini kullanmış.

14 Ocak 2000 tarihinde Avustralya’da bir radyo programına konuşan şimdiki Başbakanımız Tayyip Erdoğan, skandal tanımlamayı Öcalan’ın idam kararı ile ilgili bir soruyu cevaplarken sarfetti: “Hukuk sadece kişi için yoktur. Hukuk toplum için vardır. Şimdi buradan ‘sayın’ Öcalan’ın durumuna gelmek istiyorum…”

Söyleşinin ilerleyen dakikalarında bir dinleyicinin sorusunu cevaplayan Erdoğan, burada kendisi ile Öcalan arasındaki farkı izah ederken, ikinci kez “sayın” sözcüğünü kullanmış ve başka bir skandala daha imza atmıştır. Dinleyicinin Öcalan’ın Kürtçülük düşüncesiyle Erdoğan’ın şeriat düşüncesinin aynı olduğu şeklindeki yorumu üzerine Öcalan’la arasındaki farkı anlatan Tayyip Erdoğan:

“Ben düşüncelerimden dolayı 4 ay hapis yattım. ‘Sayın’ Öcalan ise şu anda almış olduğu 30 bin kellenin hesabını veriyor.” şeklinde konuştu.

İktidar olduğu dönemde bölücü örgütle kol kola Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oyan Tayyip Erdoğan, yedi yıl önceki demeçlerinde de bölücü örgütle birlikte aynı elin kuklaları olduğunu bir kez daha ispat etmiş oldu. PKK’nın Türkiye’de en etkin olduğu dönem şüphesiz AKP iktidarının dönemiydi. Kürtçenin serbest kalması ve Kürtçe yayının önündeki engellerin kaldırılması yine bu dönemde gerçekleşmişti. PKK’nın gitgide siyasallaştığı, “Türklük” yerine “Türkiyelilik” tanımının getirildiği ve üniter yapımızın mozaiklere bölünmeye çalışıldığı dönem de yine Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık yaptığı dönemdir. 2002 yılının Mart ayında yapılan PKK’nın 8. Kongresi’nde alınan kararların hayata geçirildiği dönemdir aynı zamanda. Gazetemizin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni Erkin YURDAKUL, 25 Ekim 2003 tarihli sayımızda yer alan yazısında bu gerçeğe dikkat çekmişti:

“Bölücüler

Türkiye’yi bölmeye kim cesaret edebilirdi?

Türkiye’de birbirinden farklı etnik nüfuslar tasarlayıp, bunları koruyacak, geliştirecek yasaları kim çıkartabilirdi? Siyaseti bölücü örgütün yataklığı haline kim getirebilirdi?

Oysa bugün Türkiye’de siyaset, PKK 8. Kongre kararlarına uygun olarak yürütülmektedir.

Neydi o kararlar?

Bölücü örgüt lideri kurtarılacak, PKK siyasallaşacak, Kürtçe eğitim ve yayın yasallaşacak!

Hangi ortamda yapılmıştı bu sözde kongre? 15 yıllık terörle mücadelenin sonunda 30 bin şehit verilerek, terör örgütünün bitirildiği, liderinin yakalandığı ve idamını beklediği koşullarda. Terör örgütü dağıldı dağılacak denirken, dağlardan gruplar halinde teröristler teslim oluyor denirken! Terör örgütü bu kararları aldı ve Türkiye’deki siyaset kurumu AB’ye giriyoruz yalanıyla bu kararları uygulamaya koydu.”

Şimdi bu zihniyetteki biri, bölücü örgütle kol kola bir Kürt-İslam faşizmine doğru ilerlerken, teröristbaşına “sayın” diye hitap etmesi bizi hiç şaşırtmadı. Tayyip’e göre elbette ki Apo saygıdeğer bir kişiliktir; ancak Tayyip’in bu beyanatları basına biraz geç aksetti. Zira PKK uzantısı DTP’nin eşbaşkanları, ondan önce meydana çıkarak cezayı ondan önce yediler. Ne diyelim, darısı Tayyip’in başına...

Tayyip de İmralı’ya girerse o zaman Apocuğuna sayın değil “sevgili Öcalan” bile diyebilir...



http://www.turksolu.org/132/isbecer132.htm

***





AKP'nin kapatılması için Yargıtay'a başvuru
26 Mart 2007
ANKARA(ANKA)
İşçi Partisi (İP), AKP’nin devlete karşı işlenen suçların odağı haline geldiğini ileri sürerek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na kapatma davası açması için suç duyurusunda bulundu.

İP, başvuru dilekçesinde AKP’nin 21 ayrı suç işlediğini savunurken, Irak’taki Türkmen direnişçilerinin isimlerini ABD’ye bildirmekle de suçladı.

İP Genel Başkan Yardımcısı Avukat Mehmet Cengiz, başvuru sonrasında basına yaptığı açıklamada, “Yargıtay Başsavcılığı’na, Anayasa’nın 68/4 maddesine aykırı eylemlerin odağı haline AKP’nin kapatılması için dava açılması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cezalandırılması için” başvuruda bulunduklarını söyledi. Cengiz, AKP ve Erdoğan hakkında 21 ayrı suç tespiti yaparak, bunları şöyle sıraladı:

“-Ocak 1977 Rand Corporation raporu,

-İsrail Büyükelçisi David Sultan’la gizli görüşme,

-Henüz milletvekili dahi değilken, Türkiye adına yapılan görüşmeler ve taahhütler,

-AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e özel kurye ile gönderdiği mektup,

-Türkiye’ye biçilen misyon: yıkılan Arap hanedanlarının boşluğunu doldurmak,

-Diyarbakır’ı kukla devleti merkezi yapma ihaneti,

-Aynı tezkere ile hem yurtdışına asker sevk etmek, hem de yabancı askere geçiş izni verme girişimi,

-AKP hükümetinin ABD ile yaptığı 14 maddelik gizli mutabakat,

-Amir-memur ilişkisi,

-İsrail’in isteği ile Urfa’da yapımına başlanan Yahudileştirme projesi,

-Türkmen direnişçilerinin adlarının ABD’ye bildirilmesi,

-Tayyip Erdoğan’ın PKK’yı masaya çağırılması ve ‘suç için anlaşma girişimi’,

-Türkiye’nin sınırlarının değiştirilmesi taahhüdünü içeren AB Müzakere Çerçeve Belgesi’ne onay verilmesi,

-’40 yıllık çözümsüzlük politikasını terk ediyoruz’ söylemiyle ulusal Kıbrıs davasından vazgeçilmesi,

-Özelleştirmeler yoluyla kamunun zarara uğratılması ve bu konuda verilen yargı kararlarının hiçe sayılması,

-AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile AKP Hükümetinde görevli bakanların tarikatlarla ilişkileri,

-AKP Niğde-Ulukışla örgütünün propaganda minübüsü üzerine ‘iktidarla el ele, 84 yıllık karanlığa son’ yazılarak sürdürülen Cumhuriyet karşıtı propaganda ve Samandağ’da AKP seçim otobüsünden Atatürk posterinin yere atılıp parçalanması olayı,

-AKP Isparta Milletvekili Recep Özel’in Isparta’daki AKP İl Genel Meclis Üyeleriyle birlikte köy ziyaretinde yaptığı ’80 yıllık pisliği temizliyoruz’ şeklindeki açıklama,

-Tayyip Erdoğan desteğinde Said-i Nursi Sempozyumu,

-Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in ’21.yuzyıla girerken dünya ve Türkiye gündeminde İslam’ konulu sempozyumda yaptığı konuşma,

-Adalet Bakanlığı’nın Anayasa’yı ihlal suçu oluşturan eylemleri.



http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6203886.asp?gid=112

***




Erdoğan hakkında ''Sayın'' incelemesi başlatıldı

26 Mart 2007


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a "sayın" dediği iddiaları üzerine inceleme başlattı.

Başbakan Erdoğan’ın Avusturalya’da 14 Ocak 2000 tarihinde yaptığı bir konuşmada, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’dan bahsederken "sayın" ifadesini kullandığı iddiasıyla Erdoğan hakkında 10’u aşkın suç duyurusu bulunuyordu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Önen, bu suç duyuruları üzerine inceleme başlattı. İnceleme kapsamında, konuşmalara ilişkin kasetler incelenecek.

İncelemenin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) "suçu ve suçluyu övmek" suçunu düzenleyen 215. maddesinden yürütüldüğü bildirildi.

İnceleme soruşturmaya dönüşürse ve kasetlerde suç unsuru saptanırsa Erdoğan hakkında gereği yapılmak üzere hazırlanacak fezleke TBMM’ye gönderilecek.

Başsavcılık, suç unsuruna rastlamazsa takipsizlik kararı da verebilecek.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Ocak 2000’de Avusturalya’nın SBS Radyosu’na verdiği mülakatta, şunları söylediği öne sürülüyor:

"Siz köpeklerin çektiği kızakların üstünde, hamile kadınların taşındığı bir Doğu’da, Güneydoğu’da o insanları inandıramazsınız. Kaldı ki, ben şunu da söyleyim, arkadışımız, Suudi Arabistan’dan şurdan burdan ifadeler kullanıyor. Benim 4.5 yıllık 5 yıllık yönetimimi takip etmiş olsaydı böyle bir korkunun izlerinin bile olmadığını görürdü. Bir diğeri de Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım, aramızdaki fark çok büyük."
http://www.milliyet.com.tr/2007/03/26/son/sonsiy12.asp
***
Mumcu: "Sayın" sürçü lisan, "kelle" çok daha vahim!


Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Abdullah Öcalan’a “sayın" dediği iddiaları konusunda “sürçlü lisan gibi gördüm" değerlendirmesini yaptı.

Mumcu, partisinin MKYK ve il başkanları toplantısında cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirirken gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtladı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Abdullah Öcalan’a "sayın" dediği iddiaları üzerine inceleme başlatmasını nasıl değerlendirdiği sorusuna Mumcu, “sürçü lisan gibi gördüm" dedi.

KELLE İFADESİ ÇOK DAHA VAHİM

Mumcu, şöyle konuştu:

“Biliyorsunuz aynı hitap dolayısıyla başka siyasetçiler ve sivil şahışlar da yargılandılar ve mahkum oldular. Ancak ben bir şeyin suç sayılması için kast unsuru taşımasının zorunlu olduğunu biliyorum. Şu anda yargısal süreç başlamış olduğu için bu konuda çok kapsamlı bir yorum yapmak istemiyorum. İnsan olarak baktığımda bana bu sürçü lisanla söylenmiş, yani sayın ifadesinin ifade ettiği, içerdiği hürmeti kastetmeyen bir söz gibi gözüküyor. Ancak o sözlerin devamında ifade edilen kelle alma ifadesi bence çok daha vahimdir, çok daha acıklıdır. Bir bakış açışını, bir bilinç altını yansıtmaktadır. İnşallah milletimizin dikkatinden kaçmamıştır. Benim gördüğüm kadarıyla sayın ifadesiyle bir hürmet ifade edilmiş değildir. Bir sürçü lisan gibi gördüm. Açık yüreklilikle söylemek lazım. Ben böyle gördüm.ö

AKP’YE “GANİMET", CHP’YE “JÜRİ" UYARISI

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “siyasi nüktenin" sınırlarını aşacak ve toplumsal sağduyuyu incitecek biçimde “ağız dalaşına" dönüşmesinin ANAVATAN’ı üzdüğünü belirten Mumcu, “Cumhurbaşkanlığı tartışması bir kişisel ego, sen kimsin ya da sana kim olduğumu öğretirim yarışmasına dönüştürülmüş durumdadır" dedi.

AKP ve CHP’yi sağduyulu bir çözümde uzlaşmaya ve halkın hakemliğine inanmaya davet eden Mumcu, cumhurbaşkanının iki turlu seçimle halk tarafından seçilmesi önerisini yineledi. Mumcu, buna ilişkin anayasa değişikliğinin en çok 10 gün seçimin ise bir ay alacağını ifade etti.

Mumcu, “Bu olmadan çeşitli matematik oyunlarıyla çözümü bulmaya çalışmak ya da kimilerini göreve çağırarak, demokrasi dışında çözümler aramak siyasete ve siyasetçiye yaraşır tutumlar değildir" dedi.

Mumcu, AKP’ye “fırsatı ganimet olarak görmekten vazgeçmelidir" çağrısında bulunurken, CHP’yi de “kendisini jüri yerine koyucu davranışı demokrasimiz adına üzüntü verici" sözleriyle eleştirdi. Cumhurbaşkanlığı çerçevesinde Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın üniversite diplomasının da tartışmaya açıldığının sorulması üzerine bu tartışmaları yersiz tartışmalar olarak gördüğünü, milletin asabını bozduğunu, halkı kamplaştırdığını belirtti. Mumcu, “Milletin kamplaşması da bu ülkeye en son lazım olan şeydir" dedi.


http://www.milliyet.com.tr/2007/03/26/son/sonsiy14.asp
***




Savcılık inceleme başlattı!

logo

Haber : Ceyhun BOZKURT

27.03.2007

Avustralya’daki radyo konuşmasında bebek katili için “Sayın Öcalan” diyen Başbakan’ın ses kayıtları dinlenilecek



Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Önen, Avustralya’da 14 Ocak 2000’de yaptığı konuşmada, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a “Sayın Öcalan” dediği iddiasıyla hakkında 10’u aşkın suç duyurusu bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan için inceleme başlattı. Savcılık, öncelikli olarak konuşmalara ilişkin kasetleri inceleyecek.

“Suçu ve suçluyu övmek” suçu


Türk Ceza Kanunu’nun “suçu ve suçluyu övmek” suçunu düzenleyen 215. maddesinden yürütülen inceleme soruşturmaya dönüşür ve kasetlerde suç unsuru tespit edilirse, Erdoğan hakkında gereği yapılmak üzere hazırlanacak fezleke TBMM’ye gönderilecek. Başsavcılık, suç unsuruna rastlamazsa takipsizlik kararı da verebilecek. ‰ Sayfa 10’da

Savcıdan ‘sayın Öcalan’a inceleme


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Erdoğan’ın, bölücübaşı için
kullandığı “sayın” hitabı konusunda inceleme başlattı

Sehit aileleri ve Büyük Hukukçular Birliği’nin, şehitlere “kelle”, bölücübaşı Öcalan’a ise “sayın” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında başlattıkları suç duyurusu kampanyası sonuç verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kuruma ulaşan 10’u aşkın suç duyurusunu dikkate alarak, Başbakan Erdoğan hakkında, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği iddiaları üzerine inceleme başlattı. Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hikmet Önen’in yürüteceği inceleme kapsamında konuşmalara ilişkin kasetler incelenecek. İncelemenin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “suçu ve suçluyu övmek” suçunu düzenleyen 215. maddesinden yürütüldüğü bildirildi.

BBB
İnceleme kovuşturmaya dönüşürse ve kasetlerde suç unsuru saptanırsa Erdoğan hakkında gereği yapılmak üzere hazırlanacak fezleke Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderilecek. Başsavcılık, suç unsuruna rastlamazsa takipsizlik kararı da verebilecek.

BBB
Bakanlar Kurulu’nun ardından Başsavcılığın “inceleme” kararını değerlendiren Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise “Bir başvuru varsa, aynen diğer başvurular gibi hangi savcı arkadaşımız bakıyorsa bu başvuruyu inceler gereğini yapar. Başka bir yorum yapmam” dedi.

Ne demişti?


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Ocak 2000’de Avustralya’nın Melbourne kentinde yayın yapan SBS Radyosu’na verdiği mülakatta şunları söylemişti: “Siz köpeklerin çektiği kızakların üstünde, hamile kadınların taşındığı bir Doğu’da, Güneydoğu’da o insanları inandıramazsınız. Kaldı ki, ben şunu da söyleyim, arkadaşımız, Suudi Arabistan’dan şurdan burdan ifadeler kullanıyor. Benim 4.5 yıllık 5 yıllık belediye yönetimimi takip etmiş olsaydı böyle bir korkunun izlerinin bile olmadığını görürdü. Bir diğeri de Sayın Öcalan düşüncelerinin değil, şu anda almış olduğu kellelerin hesabını veriyor. Bense düşüncemden dolayı 4 ay hapis yattım, aramızdaki fark çok büyük"


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/newsdetail.asp?NewsID=5308

Köpeklerin çektiği kızaklar

Orhan Karataş

26.03.2007



BOP Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölücübaşına saygılarını sunup, şehitlere kelle hesabı yaptığı konuşmanın satır araları, çok çarpıcı ipuçları veriyor. Konuşma bütün olarak incelendiğinde, Recep Tayyip'in ruh hali, niyeti, çapı ve hedefi çok net biçimde ortaya çıkıyor. Konuşmanın neredeyse her cümlesi, "Sayın ve kelle" değerlendirmesi kadar vahim. Dikkatlerden kaçan veya bölücübaşına sunulan saygının gölgesinde kalan bazı cümlelere, biraz daha yakından bakalım.

Aldatma ve kandırmanın merkezi

Konuşma 14 Ocak 2000 tarihinde yapılıyor. AKP'nin yeni filizlendiği, Tayyip ve arkadaşların, "muzlum" edebiyatıyla milleti gözyaşlarına boğarken, "değişim ve dönüşüm" kıvraklığıyla da bir yerlere mesaj vermeye çalıştıkları tarih. İçerde başka dışarıda başka, kahvehanede başka televizyonda başka, beyinde başka dudakta başka filmlerin oynadığı günler. Burada hemen şu sorulabilir. AKP ve kurmayları ne zaman aynı filmi oynattı ki? Varoldukları günden bu yana her sinemada başka film oynatmıyorlar mı? Bu soruyu soranlar sonuna kadar haklı olurlar. Biz de tam onu anlatmaya çalışıyoruz. Temel, takiyye, kıvraklık ve yalan olunca, kurulan bina da aldatma ve kandırmanın genel merkezi oluyor.

ABD ile Türkiye'yi karıştırmış

Tekrar konuşmaya dönelim. Recep Tayyip bölücübaşına saygılarını gönderip, şehit kellerini saydıktan sonra, şöyle bir değerlendirme yapıyor: "Siz köpeklerin çektiği kızakların üstünde, hamile kadınların taşındığı bir doğuda, güneydoğuda, o insanları inandıramazsınız. .... Benim 4,5 yıllık 5 yıllık yönetimimi takip etmiş olsaydı, böyle bir korkunun izlerinin bile olmadığını görürdü." Bu cümlelerin önü arkası da var. Bay Erdoğan, ülkeden ne kadar haberli olduğunu, belediye başkanlığı döneminde ne kadar büyük başarılara imza attığını anlatmaya çalışıyor. Ancak bir tuhaflık var. Doğuda doğup büyümüş ve ömrünün yarısını oralarda geçirmiş bir Türk vatandaşıyım. "Türkiye'de gitmediğim il ve ilçe kalmadı" desem, yeridir. Ancak, Türkiye'nin hiçbir köşesinde köpeklerin çektiği kızağı ne gördüm, ne de duydum. İnsanların çektiği, ahır hayvanlarının çektiği kızaklar elbette var. Ancak köpeklerin çektiği kızaklar ancak Amerikan filmlerinde oluyor. Belli ki Bay Erdoğan fazla film seyretmiş. ABD ile Türkiye'yi karıştırmış.

Sadece 3,5 yıl

Sonra, 4,5 yıllık, 5 yıllık yönetimden bahsediyor. Bildiğim kadarıyla Recep Tayyip sadece 3,5 yıl İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı yapabildi. Bu süre içinde yaptığı işlerden dolayı, hakkında yüzlerce dava açıldı ve sonunda da bu ülkenin birliğine ve Cumhuriyet ilkelerine tehlike görüldüğü için kendini mahpushanede buldu.

Tencere dibin kara

Herşey ortada. Recep Tayyip Erdoğan'ın dünyası başka. O dünya da bölücübaşı Sayın, şehitler kelle'dir. Türkiye, ABD ile karıştırılmakta, bozuk siciller bir övünme vesilesi olmaktadır. Bu vahim ve çarpık konuşmanın ortaya çıkmasından sonra, Türk milletinden bir özür dilenmesini bekleyenler, karşılarında yaptığını savunan ve hatta bir yerlere sığınarak işi başka yerlere çekmeye çalışan bir durum buldular. Bay Erdoğan, CHP'nin Zanagilleri meclise taşımasına sığınarak, kendini aklamaya çalışıyor. Tencere dibin kara, seninki benden kara.

Kötü emsal değildir

Zanagilleri Meclis'e taşımak, CHP ile birleşen SHP için, tarih boyunca üzerinde taşıyacağı kara bir lekedir. Ancak, bu durum Bay Erdoğan'ı temize çıkarmaz. Kötü misal, emsal değildir. Recep Tayyip ve onu aklamak için konuşanlar, CHP'ye saldırarak, inkar ederek durumu kurtarmaya çalışmak yerine, şöyle bir savunma yapsalardı çok daha inandırıcı ve gerçekçi olurdu: "O konuşma rol gereği yapılmıştır. Recep Tayyip, köpeklerin çektiği kızaklar ve 4,5-5 yıllık yönetim gibi, aslı astarı olmayan, Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen ve tamamen hayal mahsulü şeyler de söylemiştir. Sayın ve kelle de aynı şekilde değerlendirilmeli ve ciddiye alınmamalıdır. Ayrıca, duruma, zamana ve zemine göre değişmek ve dönüşmek bizim partimizin temel özelliği olduğu için Sayın başbakan da o sözlerden sonra bir defa daha değişmiş ve gelişmiştir."

Söylediklerini yaptılar

Neresinden bakarsanız bakın, işin içinden çıkamazsınız. Bu iktidar, bu başbakan bu ülkeyle, bu milletle problemlidir. Ne kadar uğraşsalar da gizleyemiyorlar. Nitekim, bu anlayışla, bu iktidarla, bu başbakanla ülkemizin 4,5 yılda nereden nereye geldiği ortadır. Söylediklerini yaptılar ve ülkenin genleriyle oynadılar. Erdoğan veya başka bir AKP'linin Cumhurbaşkanı olması durumunda, o meşhur konuşmada söylendiği gibi, bölücübaşının "sayın" mertebesine ulaştığı, şehitlerin "kelle" muamelesi gördüğü ve "ABD köpeklerinin kızakları çektiği bir Türkiye" için, çok önemli bir kale daha düşürülmüş olacaktır. Türk milleti artık bu gerçeği görmelidir.




http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?id=2334&yazid=33

***

Erdoğan derhal yargılanmalıdır

Orhan Karataş

19.03.2007

Recep Tayyip Erdoğan'ın "bölücübaşına sayın, şehitlere kelle" diye hitap etmesi bizi hiç şaşırtmadı. Zira, Bay Erdoğan başbakanlığı süresinde tam da bu ifadeye uygun icraatlarıyla, bu hitabın boşuna olmadığını gösterdi. Bölücübaşıyla o kadar aynı frekansta oldular ki, nerdeyse aynı kelimelerle, aynı cümlelerle değerlendirmeler yaptılar. Bugün AKP iktidarından tek memnun olan kesimin, bölücübaşı ve onun siyasi uzantılarının olması işte bu sebepledir. "Sayın" iltifatından sonra, şer ve ihanet cephesinin kendisine olan hayranlığı ve şükranları bir kat daha artacaktır.

Başbakan suç işlenmiştir

Bütün bunlar Recep Tayyip Erdoğan'ın özel tercihi olabilir ama ortada bir sorun var. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarına göre bir suç işlemiştir. Daha geçen hafta, aynı suçu işleyenler mahkeme önüne çıktı ve ceza aldılar. Aynı kanunlar Recep Tayyip Erdoğan için de geçerli. Kimse, "o başbakan, dokunulmazlığı bulunuyor" diyerek işin içinden çıkamaz. Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olması kendisini mazur kılmayacağı gibi tehlikeyi daha da yakın ve büyük hale getiriyor. Zaten bozuk olan siyasi sicilini daha da bozuyor. Bunlara bir de Cumhurbaşkanı olmayı aklından geçirmesini ekleyin.

Tespitin isabeti

Daha birkaç gün önce MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli ne demişti? Milli değer ve hassasiyetlere sahip çıkılmasını tahrik sebebi gören ve kendisine hakaret edildiğini öne sürerek herkesten şikayetçi olan Başbakan; her şeyi ayağa düşürerek siyaseti panayır yerine çevirdiğini, bütün ölçüleri ve ayarları kaybettiğini, Türk siyasetine üslup kirliliği ve seviyesizliğini kendisinin taşıdığını, aşağılamadığı ve yıkmaya çalışmadığı hiçbir milli değerin kalmadığını, Türkiye'nin milli kimliğini ve birliğini tartışmaya açtığını ve güvenliğini tehlikeye attığını ve Türkiye'nin temel değerlerine hakaret edilmesinin savunuculuğunu yaptığını, unutmuş görülmektedir. Başbakan Erdoğan, bu hüviyetiyle, Türkiye'yi içten çökerterek bölmeye amaçlayan "Yıkım Projesi"nin taşeronudur.

Şimdi ne diyecekler?

Bu sözlerin ne kadar doğru, ne kadar haklı, ne kadar isabetli olduğunu gösteren, daha başka ne olabilir? Şimdi çıkıp ne diyecekler? Bu hazin durumu nasıl savunacaklar? "Başbakan bölücübaşına saygı ifadesi olarak sayın demedi, bölücübaşını da terörist olarak sayın dedi" mi diyecekler? Yoksa, "bu bir montajdır. Böyle bir söz söylenmedi" diyerek, inkar mı edecekler? Bu da olmazsa, "bunları söylerken durum başkaydı. Başbakan sonradan çok değişti ve gelişti. O zaman söylediklerinin geçerliliği yoktur" gibi bir kıvrakla mı işin içinden sıyrılmaya çalışacaklar? Kim bilir belki de zaman aşımına sığınıp, geçiştirirler. Nitekim, şerefli Türk basını bu konuda kendilerine çok yardımcı olmaktadır. Bu kadar vahim durum bile haber değeri kazanıp, muhteremlerin gazetelerinde yer almadı. Başbakanın bir dakika dahi o koltukta oturmaması için kıyametlerin koparılması gerekirken, kimseden ses çıkmamakta ve böyle bir rezalet görmezden gelinmektedir. Boşuna, "ne kadar Yahudi dönmesi, çağ dışı kalmış Marksist, hain bölücü ve yobaz varsa el ele verdiler" demiyoruz. Aynı havayı teneffüs etmeye bile tahammülü olmayan bu şer grupları, yıkmak ve bölmek konusunda tam bir işbirliği içindeler. "Fırsat bu fırsattır" diyerek, saldırıyor ve ellerinde tutukları, medya ve para gücüyle büyük mesafeler alıyorlar.

Mutlaka hesap sorulmalı

Bu böyle gidemez. Bu gafletin hesabı mutlaka ve derhal sorulmalıdır. AKP grubu büyük bir vebal altındadır. Buradan Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyoruz. Dokunulmazlığın kaldırılması ve yargılamanın başlaması için gerekli girişimler yapılmalıdır. AKP grubu da önüne gelecek olan tezkerenin gereğini yapmak zorundadır. Bu bir siyasi mesele değildir. Zimmet ve yolsuzluklardan dolayı başbakanın dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen, ancak parmak çoğunluğundan dolayı Mecliste bekletilen tezkerelere benzemez. Kişisel hesaplar bir kenara bırakılmalı ve ne gerekiyorsa o yapılmalıdır. Aksi halde bunun hesabını, ne millet huzurunda, ne vicdanlarında, ne de Türk mahkemeleri önünde veremezler. Bu hesap Recep Tayip Erdoğan'dan sorulmazsa, "elde var bir" olur. Daha da ileri gider, daha da ölçüyü kaçırır. Recep Tayip Erdoğan'ın kendisini bölücübaşıyla kıyaslamasını, "şehitlerden kelle" diye bahsetmesini, bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne tehlike olarak görüldüğü için yargılanıp ceza almış olmasına rağmen başbakanlık koltuğuna oturmasını emsal sayacak olan bölücüler, daha da azar ve kontrolden çıkarlar. Bütün dünyayı ayağa kaldırır ve dışarıdaki destekçilerine daha büyük malzeme verirler.

İvedi sorun başbakan

Özellikle bu kritik günlerde geri dönüşü çok zor gelişmelerin yaşanması ihtimali, artık iyice artmıştır. Türkiye'nin başbakanı, Türkiye'nin en önemli, en ivedi ve en tehlikeli meselesi haline gelmiştir. Bu mesele çözülmeden, bu meclisin Cumhurbaşkanı seçmesi doğru değildir. Buna tevessül edilmesi durumunda, Türkiye çok büyük bir sıkıntıyla ve sonunun nereye varacağı kestirilemeyecek krizlerle karşı karşıya kalacaktır. Türk milletinin sabrı daha fazla zorlanmamalıdır.



http://www.ortadogugazetesi.net/makale_goster.asp?id=2257&yazid=33





Şehide kelle, Apo’ya sayın diyen Tayyip Bey, Merkel’e niye suskun?

logo

Sabahattin ÖNKİBAR

20.03.2007

DTP’liler, teröristbaşı Abdullah Öcalan’a akıllarınca saygınlık kazandırmak için Sayın Öcalan... diye başlayan hitap kampanyaları yapıyor.


Nevruz öncesinde yoğunlaştırılan bu kampanyaların bir kaçı yargıya da intikal etti. Keza DTP Başkanı Ahmet Türk de geçmişte, Sayın Öcalan... ifadesini kullandığı için ceza aldı.
Görüldüğü gibi eşkıya önderine Sayın.. diye hitap etmek taltif. Bunu yargı da onayladı.
İlginç olan böyle bir hitabı Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da 2000 yılında kullanmasıdır.


Neden böyle bir hitap?


Gerçi merkez ve de AKP medyasında okumadınız ya da işitmediniz ama Sayın Erdoğan’ın Öcalan eşkıyasına Avustralya’da bir radyo programında Sayın... diye hitap ettiği, ses kasetlerinin internet sitelerine düşmesiyle kanıtlandı.


Hayır ben Tayyip Bey’in üstelik iki kez kullandığı bu ifadeyi taltif maksadıyla kullandığına zerre ihtimal vermiyorum... Keza Güneydoğu şehitlerine “kelle” demesi de asla onları umursamamak ya da aşağılamak değildir.


Hadise, tamamen birikimsizlik yani yüzeyselliği işaretliyor. Söylediği şeyin nereye gideceğini görmediğini gösteriyor.


Bazı çevreler 2000 yılında cezaevinden yeni çıkan ve devlete kızgın olan o günlerin siyaset yasaklısı Erdoğan’ın bunu bilinçli yapacağını iddia ya da ima ediyorsa da, kendine muhalif olmama rağmen böyle bir yakıştırmanın haksızlık olacağı kanaatindeyim... Öyle, çünkü Öcalan gibi hainliği tescilli bir caniyi bilerek taltif etmek onunla aynı olmakla eş anlamlıdır... Tayyip Bey o konuşmasında benzerlerini bugünlerde de çok gördüğümüz sürç-ü lisanlarından birini daha yapmıştır...


Tabii burada sorgulanacak konu, en hayati mes’elelerde bile böylesi gafları yapabilen birinin Başbakanlık koltuğunu yeterince doldurup doldurmadığıdır. Kuşkusuz bunun hakemi de millettir... Halk neye karar verirse ona boyun eğmek durumundayız..


Kanadoğlu: Dava açılabilir


Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’na göre bu hitaptan ötürü Başbakan’a dava açılabilirmiş. Zaman aşımı hiçbir şekilde sözkonusu değilmiş.. Davanın açılıp açılmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.. Bu olayda altı çizilmesi gereken husus, medyanın dramatik halidir. Dikkatinizi çekmiştir, bu haber; bırakın siyasal İslamcı medya’da, merkez medyada bile tek sütuna yer bulamamıştır... Bu olay bile AKP’nin medyayı nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor... Hayır, burada sadece AKP’yi suçlamayın. Merkez medya bazı eksikliklerin içinde olmasa idi tıpkı Yeniçağ ya da Cumhuriyet gibi başı dik meydan okurdu.. Belli ki onlara başlarını eğdiren şeyler veya beklentiler var... Görüldüğü gibi Ertuğrul Özkök yanılıyor. Yani medyanın, alanı dışında iş ya da ticaret yapması bağımsızlığa değil, bağımlılığa sebep oluyor.


Bugün değineceğimiz bir başka şey pek çok konuda günübirlik radikal ve birbirine zıt mesajlar verebilen AKP lideri Erdoğan’ın (En son önceki gün Çanakkale’de antiemperyalist olduklarını söyledi) Alman Şansölyesi Angela Merkel’in söyledikilerine niçin suskun kaldığıdır!


Merkel’e neden suskunsunuz?


Ne mi dedi Merkel?


Türkiye’nin AB üyeliği 50 yıl sonra bile zor dedi...


Peki Çanakkale’de hamaset yapan AB sevdalısı ve angajmanlısı Başbakanımız Merkel’e niçin bir laf olsun etmez!.. Neden Türkiye ile alay edip dalga geçen bu hanımefendiye haddini bildirmez?.. Hem antiemperyalistliğe soyunacaksın, hem de Merkel’in bu densizliğine susacaksın... Oldu mu bu?


Ahh Tayyip Bey...


Tamam bizim toplum hafıza özürlüdür.


Zorda ve beklentide olan medya baronları da bütün bu çelişkileri hiç mi hiç yansıtmıyor ama bırakın seçmeni ve umursamadığınız kamuoyunu, asıl tarihe karşı sorumluluğunuz var... Bu kadın Türkiye’ye hakaret etti, görmüyor musunuz?

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=137&ArticleID=4790

unutmayalım, unutturmayalım...

Kaynak

tarih tekerrüden ibarettir, çok "sayın" arkadaşım.....
 
başınıza tayyip kadar taş düşsün..çakma kemalistler......
 
başınıza tayyip kadar taş düşsün..çakma kemalistler......

sen şimdi apo'ya sayın diyen birinimi savunuyorsun????

çakma kemalist lafını aynen iade ediyorum, biraz argo olacak ama "biz köküne kadar ATATÜRKÇÜYÜZ"
 
Cumhuriyet tarihinde ilk defa görevdeki bir Başbakan için mahkeme kararında 'Şüpheli' ifadesi kullanıldı


TAM 7 defa 'Şüpheli Recep Tayyip Erdoğan..' ifadesi kullanılan kararda Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 'Takipsizlik' kararının zaman aşımına dayanarak verdiği hatırlatıldı ve 'Anayasa'nın 83. Maddesi gereği milletvekilliği sürerken zaman aşımı işlemez' denildi.




o zaman bu adam hakkındaki şüphelerimiz mahkemece onaylanmış oldu . :durdurun:durdurun

bu adamın ne olduğuyla ilgili inşallah mahkeme ve milletimiz de şüphe düzeyinden kurtulurda emin olur bir an önce bizler gibi .





arkaşım ne şehidi ne babası bunların umrundamı ..

kendi ceplerini ve yabancıların ceplerini doldurmaktan başka ne işe yarar bu tip insanlar
 
Kıvır kıvır iyi kıvırıyorsunuz sahte atatürkçüler sizi..

Bende sana şunu sorayım sende şimdi Baykala sayın baykal diye hitap etmiyor musun sonuç aynı .

Gİdin işinize haberin tarihine bakmak hiç aklına geldi mi kes kopyala yapıştır yaptın buraya ..Siz tarihin tozlu raflarında kaldınız tarih oldunuz

Helal olsun sana o kadar yazıyı iki dakkada mı okudun.

Adam gibi yorum yap.Arkadaşın konusunu kirletme.tamam.
 
Gündem değişmiş burda çakma atatürkçüler olaya el koymuşlar her zamanki gibi yan çiziyorlar.

Adam gibi çıkıp iki cümle kuramadınız mı buraya gelmiş yılların tek cümlesinin hesabını soruyorsunuz..
 
Hürriyet , Milliyet , Türksolu KaynakLar iLginç :saskin
 
Başbakan bi kazaya uğrarsa zaten vatana ihanetle yargılanacağı için bu küçük suçları görmezden gelsek de olur.
 
Sallama bunlar..Bana video gösterin konuşmasını..İnanırım..Böyle sallama haberlere asıl siz inanıyorsanız yuh derim..
 
Gündem değişmiş burda çakma atatürkçüler olaya el koymuşlar her zamanki gibi yan çiziyorlar.

Adam gibi çıkıp iki cümle kuramadınız mı buraya gelmiş yılların tek cümlesinin hesabını soruyorsunuz..

Biz arkadaşın dediği gibi sonuna kadar atatürkçü, sonuna kadar kemalistiz.Ama sen burda bile teröriste sayın, şehide kelle diyen bir adamı savunuyorsun.Müslümanlığın hangi evresinde şehide kelle demek kabul edilebilir?Şehitlik allahın huzurunda peygamberden sonraki en yüksek makam değil mi?Sen böyle bir adamı savunduğun için ÇAKMA müslümansın, elhamdürüllahçısın, dini istismarcısın, yobazsın...

buyrun;

http://www.youtube.com/watch?v=vjPZErcwvTM

youtube dan erişemiyorsan;

http://www.ktunnel.com/index.php/10...5e28efaa079de64ebb25053e10e81c67bdbd422715018

ayrıca bu konuşmasından dolayı ülke sallandı, nasıl haberin yok anlamadım...

Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.[235] A’râf / 179
 
Biz arkadaşın dediği gibi sonuna kadar atatürkçü, sonuna kadar kemalistiz.Ama sen burda bile teröriste sayın, şehide kelle diyen bir adamı savunuyorsun.Müslümanlığın hangi evresinde şehide kelle demek kabul edilebilir?Şehitlik allahın huzurunda peygamberden sonraki en yüksek makam değil mi?Sen böyle bir adamı savunduğun için ÇAKMA müslümansın, elhamdürüllahçısın, dini istismarcısın, yobazsın...

Olay bu mu siz aylarca bunu mu savundunuz..Şehide kelle demiş yani ağzından kaçmış olamaz mı hiç bunu düşünemediniz mi..Apoya sayın demişmiş yahu sen Baykala sayın derken biz sana niye dedin diyormuyuz.Sen yalçın Küçük için bunu derken biz bişey diyormuyuz..Kaldı ki Tayyip bunları bilerek söylücek bi konumda değildi yani bi ideolojiyi tartışmıyoruz bi anlık hatadan bahsediyoruz.Siz bi anlık olayı nerdeyse bi yüzyıla sığdıramıcaksınız bi türlü unutamadınız ama sol cephenin ne rezilliklerini görmezden geldiniz..Birazda kendinize baksanız çakma atatürkçülüğü bıraksanız..

Ayrıca bu devirde imanın ve paranın kimde olduğu belli olmaz.Bi insana sahte müslümansın sen demek munafıklığın alametidir.Şüphesiz ki iftira en büyük günahlardandır bunu bilmeyene müslüman yoktur.Bi adama sahte atatürkçüsün demekte bi sorun yok ancak sahte müslümansın dersen büyük günah vardır tabi günahları umursayan birisi için .
 
Olay bu mu siz aylarca bunu mu savundunuz..Şehide kelle demiş yani ağzından kaçmış olamaz mı hiç bunu düşünemediniz mi..Apoya sayın demişmiş yahu sen Baykala sayın derken biz sana niye dedin diyormuyuz.Sen yalçın Küçük için bunu derken biz bişey diyormuyuz..Kaldı ki Tayyip bunları bilerek söylücek bi konumda değildi yani bi ideolojiyi tartışmıyoruz bi anlık hatadan bahsediyoruz.Siz bi anlık olayı nerdeyse bi yüzyıla sığdıramıcaksınız bi türlü unutamadınız ama sol cephenin ne rezilliklerini görmezden geldiniz..Birazda kendinize baksanız çakma atatürkçülüğü bıraksanız..

Ayrıca bu devirde imanın ve paranın kimde olduğu belli olmaz.Bi insana sahte müslümansın sen demek munafıklığın alametidir.Şüphesiz ki iftira en büyük günahlardandır bunu bilmeyene müslüman yoktur.Bi adama sahte atatürkçüsün demekte bi sorun yok ancak sahte müslümansın dersen büyük günah vardır tabi günahları umursayan birisi için .

bravo:clap:clap:clap:clap:clap

demek yanlışlıkla söylemiş ha, sn. AVUKAT

hukukta yanlışlıkla diye birşey yoktur ama :goz:

halen savunabiliyorsan :vur
 
Sözde konuya yorum yapan akepeli (aynı zaman da banlı) şahışların yorumuna bakıyorumda; daha doğrusu bakamıyorum. Yorum yapamamışlar ki sadece Atatürkçü insanlara sataşıp kendilerini küçük duruma düşürmüşler. Güzel paylaşımlarının devamını dileriz fulldot, yüreğine sağlık...

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir başbakan halkın önünde terbiyesiz uslubuyla konuşup kendinini tayyip bey kadar küçük duruma düşürmemiştir. Kasımpaşa şivesi insana neler yaptırıyor, neler...
 
Olay bu mu siz aylarca bunu mu savundunuz..Şehide kelle demiş yani ağzından kaçmış olamaz mı hiç bunu düşünemediniz mi..Apoya sayın demişmiş yahu sen Baykala sayın derken biz sana niye dedin diyormuyuz.Sen yalçın Küçük için bunu derken biz bişey diyormuyuz..Kaldı ki Tayyip bunları bilerek söylücek bi konumda değildi yani bi ideolojiyi tartışmıyoruz bi anlık hatadan bahsediyoruz.Siz bi anlık olayı nerdeyse bi yüzyıla sığdıramıcaksınız bi türlü unutamadınız ama sol cephenin ne rezilliklerini görmezden geldiniz..Birazda kendinize baksanız çakma atatürkçülüğü bıraksanız..

Ayrıca bu devirde imanın ve paranın kimde olduğu belli olmaz.Bi insana sahte müslümansın sen demek munafıklığın alametidir.Şüphesiz ki iftira en büyük günahlardandır bunu bilmeyene müslüman yoktur.Bi adama sahte atatürkçüsün demekte bi sorun yok ancak sahte müslümansın dersen büyük günah vardır tabi günahları umursayan birisi için .

Bi anlık hatalar bir değil iki değil ki,hem tutanmı var Özür dilesin, bu imkana sahip..

Bir Adama Sahte Atatürkçü dersen,hemde tanımadığın halde
bu iftiraya girerki günahını sen yaz...

Bir Kişinin yaptığı işlerin alametlerinde İslama ters düşen bir durum
varsa ne diyecez o zaman...bunuda yaz...
 
Geri
Üst