sedapinar
New member
Aradan geçen seksen yıl sonra, Şeyh Sait'in sözleri, daha genişletilmiş bir ihanet çemberi içerisinde işitilmeğe başlamadı mı?
--------------------------------------------------------------------------------
Şeyh Sait adlı eşkıya...
KİTAP satırları anlatıyor... "Darağacında sallanırken, idamı seyreden bir kadın hayretle yanındakilere soruyor;
-İpi kopmadı!..Hani kerameti!!?"
Öyle inandırılmışlardı ki; Şeyh Sait mübarekti ve asılacağı zaman çok şiddetli zelzele olacaktı!..
Yöre insanı cahil bırakılmıştı, işte bu Şeyh Sait ve öteki egemen bezirganlar, din-aşiret ağaları tarafından ve köleleştirilmişlerdi ki;saltanatlarına payanda olsunlar diye!..
Ne zelzele, ne başka bir keramet olmadı tabii ve ipe çekildi...
Kitap anlatıyor;
Diyarbakır valisi Mithat bey Şeyh Sait'e sordu.
-Türklerin en büyük düşmanı kimdir?
Şeyh Sait cevap verdi.
-İngilizler...
İngilizlerin yobazların ağzındaki terennümleri böyle "tarihi"dir ve Şeyh Sait'de İngiliz kuklalığına razı olmuştu..
Mürsel Paşa sordu;
-Din kalktı diyorsun. Namazını kılmıyor muydun, camilerden ezan okunmuyor muydu.?
Şeyh Sait;
-Fena yaptık. Bundan sonra iyi olur inşallah...
Son sözleriymiş...
Ama kimin, Şeyh Sait'in son sözleriymiş. Aradan geçen seksen yıl sonra, aynı sözler, daha genişletilmiş bir ihanet çemberi içerisinde işitilmeğe başlamadı mı!!?
"Din elden gidiyor-İngiliz olsa daha iyi olur-Cumhuriyet Devrimleri halka travma yarattı" sözleri eşliğinde Şeyh Saitleri diriltme çabaları, aslında hangi amaçları hedef alıyor?
Dikkatinizi çekiyorum,"çağdaş çığırtkanlar"ın ortak özellikleri vardır!..Bunlar zengin toprak ağalarıdır, uluslararası alış verişle ilişkili müteahhit kimlikli varsıllardır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden "Cumhuriyet Devrimleri arazilerimizi elimizden aldı!" yüzsüzlüğü ile toprak talepleri vardır ve bu talep ettikleri topraklar, GAP, baraj alanları ile zengin yeraltı kaynaklarına sahip bölgelerdedir. Üstelik bu toprakların jeolojik bilgileri çok uluslu yabancı şirketlerin elindedir, bu şirketler de işte bu "uyanık zevatı" ayaklandıran patronlardır...
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı, içerideki Truva atları ile başlatılan saldırıyı iyice irdeleyebilmek için meseleyi, o günlerden ele alıp izini sürmek gerekiyor artık...Neden Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Devrimleri yılları ağır hedef altındadır, neden ruhunu satmış akademisyenlerden, toprak ağalarına, etnik ırkçı tacirlerden din bezirganlarına bu ortak cephe vardır?..
Birkaç gün önce hain din bezirganı Mustafa Sabri'yi yazdık, şimdi de şu Şeyh Sait'e odaklanalım ve ana konuya parantez açalım...
Metin Toker, "Şeyh Sait İsyanı" adlı kitabında şöyle anlatıyor olayı;
"1924 /13 Şubat'ta Ergani'nin Piran köyünde, o civara gelen Şeyh Sait ve adamları, köydeki jandarma müfrezesi ile çatışmaya girmiş, eşkıya, telefon ve telgraf hatlarını tahrip etmişti. Bu eşkıyaların yakalanması için gerekli emirler verilmiş ve olay böyle başlamıştı.
İsmet Paşa, Gazi Paşa tarafından istirahatta olduğu halde Ankara'ya çağrılmış ve Gazi Paşa istasyona karşılamaya gitmişti.
Doğuda, İngilizlerin teşvikiyle bir Kürt hareketinin hazırlanmakta olduğundan hükümetin haberi vardı.
Fakat Şeyh Sait bir Kürt lideri gibi davranmak yerine bir ‘Karşı ihtilalin' ilk darbecisi gibi hareket ediyor ve açtığı bayrak; hilafet bayrağı, şeriat bayrağı olarak gözüküyordu.
Asiler, 1'inci Süvari Tümenini çökertmişlerdi. İsyanın irticai yönü önemliydi. Şeyh Sait gönderdiği bildiride bağımsız bir kürdistanın kurulacağını, halifenin döneceğini, şeriatın tekrar toplum hayatına hakim olacağını, dinsiz olan hükümetin ortadan kaldırılması gerektiğini bildiriyordu. Bu durumla birlikte Hiyanet-i Vataniye Kanunu'na bazı ekler yapıldı. Dini alet ederek zihinleri karıştırma hareketi yapanlar kanun gereğince cezalandırılacaklardı. Kanuni önlemlerin esası, din sömürüsünün önlenmesiydi.
İngilizler Şeyh Sait için Diyarbakır'a silah ve cephane gönderecekti. Aynı zamanda Seyit Abdulkadir de İstanbul'da İngilizlerle işbirliği içindeydi.
Gazi'nin istediği, bütün memleketi kapsayan sıkı önlemlerin alınması, ihtilalin yumruğunun "Karşı ihtilal"in boğazına bastırılmasıydı. Başbakan Fethi bey, ülke boyutunda önlemlere gerek duymuyordu. Değiştirildi;
İsmet Paşa başbakan seçilmeyi müteakip, Takriri Sükun Kanununun hemen sonuçlanmasını istedi. Böylelikle hükümetin eline geçen yetki parti kapatmaktan gazete kapatmaya kadar gidiyordu. Bu arada biri isyan bölgesinde diğeri Ankara'da iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Önce isyan askeri hareketle bastırılacak, tasfiye edilecek; sonra Gazi ve İsmet Paşa'lar, bugün "Atatürk Devrimleri" adıyla bilinen ıslahat hareketine girişeceklerdi..."
Bunun devamı, Şeyh Sait'in kellesi...
Behiç Kılıç / Tercüman
http://www.etikhaber.com/content/view/57986/35/
--------------------------------------------------------------------------------
Şeyh Sait adlı eşkıya...
KİTAP satırları anlatıyor... "Darağacında sallanırken, idamı seyreden bir kadın hayretle yanındakilere soruyor;
-İpi kopmadı!..Hani kerameti!!?"
Öyle inandırılmışlardı ki; Şeyh Sait mübarekti ve asılacağı zaman çok şiddetli zelzele olacaktı!..
Yöre insanı cahil bırakılmıştı, işte bu Şeyh Sait ve öteki egemen bezirganlar, din-aşiret ağaları tarafından ve köleleştirilmişlerdi ki;saltanatlarına payanda olsunlar diye!..
Ne zelzele, ne başka bir keramet olmadı tabii ve ipe çekildi...
Kitap anlatıyor;
Diyarbakır valisi Mithat bey Şeyh Sait'e sordu.
-Türklerin en büyük düşmanı kimdir?
Şeyh Sait cevap verdi.
-İngilizler...
İngilizlerin yobazların ağzındaki terennümleri böyle "tarihi"dir ve Şeyh Sait'de İngiliz kuklalığına razı olmuştu..
Mürsel Paşa sordu;
-Din kalktı diyorsun. Namazını kılmıyor muydun, camilerden ezan okunmuyor muydu.?
Şeyh Sait;
-Fena yaptık. Bundan sonra iyi olur inşallah...
Son sözleriymiş...
Ama kimin, Şeyh Sait'in son sözleriymiş. Aradan geçen seksen yıl sonra, aynı sözler, daha genişletilmiş bir ihanet çemberi içerisinde işitilmeğe başlamadı mı!!?
"Din elden gidiyor-İngiliz olsa daha iyi olur-Cumhuriyet Devrimleri halka travma yarattı" sözleri eşliğinde Şeyh Saitleri diriltme çabaları, aslında hangi amaçları hedef alıyor?
Dikkatinizi çekiyorum,"çağdaş çığırtkanlar"ın ortak özellikleri vardır!..Bunlar zengin toprak ağalarıdır, uluslararası alış verişle ilişkili müteahhit kimlikli varsıllardır, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden "Cumhuriyet Devrimleri arazilerimizi elimizden aldı!" yüzsüzlüğü ile toprak talepleri vardır ve bu talep ettikleri topraklar, GAP, baraj alanları ile zengin yeraltı kaynaklarına sahip bölgelerdedir. Üstelik bu toprakların jeolojik bilgileri çok uluslu yabancı şirketlerin elindedir, bu şirketler de işte bu "uyanık zevatı" ayaklandıran patronlardır...
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı, içerideki Truva atları ile başlatılan saldırıyı iyice irdeleyebilmek için meseleyi, o günlerden ele alıp izini sürmek gerekiyor artık...Neden Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Devrimleri yılları ağır hedef altındadır, neden ruhunu satmış akademisyenlerden, toprak ağalarına, etnik ırkçı tacirlerden din bezirganlarına bu ortak cephe vardır?..
Birkaç gün önce hain din bezirganı Mustafa Sabri'yi yazdık, şimdi de şu Şeyh Sait'e odaklanalım ve ana konuya parantez açalım...
Metin Toker, "Şeyh Sait İsyanı" adlı kitabında şöyle anlatıyor olayı;
"1924 /13 Şubat'ta Ergani'nin Piran köyünde, o civara gelen Şeyh Sait ve adamları, köydeki jandarma müfrezesi ile çatışmaya girmiş, eşkıya, telefon ve telgraf hatlarını tahrip etmişti. Bu eşkıyaların yakalanması için gerekli emirler verilmiş ve olay böyle başlamıştı.
İsmet Paşa, Gazi Paşa tarafından istirahatta olduğu halde Ankara'ya çağrılmış ve Gazi Paşa istasyona karşılamaya gitmişti.
Doğuda, İngilizlerin teşvikiyle bir Kürt hareketinin hazırlanmakta olduğundan hükümetin haberi vardı.
Fakat Şeyh Sait bir Kürt lideri gibi davranmak yerine bir ‘Karşı ihtilalin' ilk darbecisi gibi hareket ediyor ve açtığı bayrak; hilafet bayrağı, şeriat bayrağı olarak gözüküyordu.
Asiler, 1'inci Süvari Tümenini çökertmişlerdi. İsyanın irticai yönü önemliydi. Şeyh Sait gönderdiği bildiride bağımsız bir kürdistanın kurulacağını, halifenin döneceğini, şeriatın tekrar toplum hayatına hakim olacağını, dinsiz olan hükümetin ortadan kaldırılması gerektiğini bildiriyordu. Bu durumla birlikte Hiyanet-i Vataniye Kanunu'na bazı ekler yapıldı. Dini alet ederek zihinleri karıştırma hareketi yapanlar kanun gereğince cezalandırılacaklardı. Kanuni önlemlerin esası, din sömürüsünün önlenmesiydi.
İngilizler Şeyh Sait için Diyarbakır'a silah ve cephane gönderecekti. Aynı zamanda Seyit Abdulkadir de İstanbul'da İngilizlerle işbirliği içindeydi.
Gazi'nin istediği, bütün memleketi kapsayan sıkı önlemlerin alınması, ihtilalin yumruğunun "Karşı ihtilal"in boğazına bastırılmasıydı. Başbakan Fethi bey, ülke boyutunda önlemlere gerek duymuyordu. Değiştirildi;
İsmet Paşa başbakan seçilmeyi müteakip, Takriri Sükun Kanununun hemen sonuçlanmasını istedi. Böylelikle hükümetin eline geçen yetki parti kapatmaktan gazete kapatmaya kadar gidiyordu. Bu arada biri isyan bölgesinde diğeri Ankara'da iki İstiklal Mahkemesi kuruldu. Önce isyan askeri hareketle bastırılacak, tasfiye edilecek; sonra Gazi ve İsmet Paşa'lar, bugün "Atatürk Devrimleri" adıyla bilinen ıslahat hareketine girişeceklerdi..."
Bunun devamı, Şeyh Sait'in kellesi...
Behiç Kılıç / Tercüman
http://www.etikhaber.com/content/view/57986/35/